SAYFALAR

6 Haziran 2012 Çarşamba

AB ADALET DİVANI SOYKIRIM İDDİALARI "HUKUKEN GEÇERSİZ" DİR DEDİ



AB üyesi ülkelerin parlamentoları soykırım kararı alıyor.. !!!

AB üyesi bazı ülkeler kendi parlamentolarında Ermeni soykırımı kararlarını alırken,Lüksemburg'daki AB Adalet Divanı Ermeni soykrımı iddialarının hukuken geçersiz olduğunu ortaya koyuyor.Soykırım konusunda AB içinde tam anlamıyla karmaşa yaşanıyor.







AB Adalet Divanının bu kararı üye ülkelerin mahkemelerini bağlayıcı niteliğide taşıyor.AB Adalet Divanı Avrupa Birliği bünyesi içinde yer alan en yüksek mahkeme olma özelliğini taşıyor. Mahkeme ayrıca Avrupa Birliği üyesi ülkeleri arasında, Avrupa Birliği hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurum olarak biliniyor.ABHaber konuyla ilgili detaylı bilgileri yayımlıyor:

Tarih 20 Temmuz 1987’de Avrupa Parlamentosu C-190 esas nolu kararı ile, Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında bir karar alır ve bir dizi ‘’çözüm’’ önerir.


Yıl 1999.


Merhum Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde Türkiye’nin AB’ye üyelik için aday olup olamayacağı konusunda taraflar arasında restleşme yaşanmaktadır. Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet,uzun pazarlıklar sonrası Ecevit apar topar Helsinki’ye davet edilerek,Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir 


Bunun üzerine Ermeni diasporası: 


-20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek,


• Avrupa Parlamentosu’na, 

• Avrupa Birliği Konseyi’ne ve 
• Avrupa Komisyonu’na karşı
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda-AAD’nında- dava açar. 

Bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile ret edilir. Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider ve AAD’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz davası, 17.04.2004 tarihinde,C-18/04 P Esas nolu nihai karar ile yeniden reddedilir ve bu nihai kararla dava açan Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilir .


İşte karar 


Y.Müh.Refik Mor

Yeminli tercüman ve çevirmen, Neumünster /meclis üyesi-CDU

AAD’nın birinci dairesinde, 17.Aralık 2003 de görülen davanın Türkce çevirisi: 





AVRUPA ADALET DİVANI BİRİNCI DAİRESİ  K A R A R I 







17.ARALIK 2003 
Esas No T-346/03 

Şansolye H.Jung
Başkan B.Vesterdorf
Hakim P.Mengozzi
Hakim E.Ribeiro 

Davacı Gregoire Krikorian, 
Davacı Suzanne Krikorian 
Davacı Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)
Vekili Av. P. Krikorian 
Davalı Avrupa Parlementosu
Vekili R.Passos ve A.Baas, 
Davalı Avrupa Birliği Konseyi 
Vekili S.Kypriakopoulou ve G Marhic 
Davalı Avrupa Komisyonu
Vekili F.Dintilhac ve C. Ladenburger.

Dava ‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık (gerekcesizlik) konumu ‘

Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir. 

1. 1915 de Türkiye’de yaşayan Ermenilere yapılmış olan soykırımını kabul etmeyi redettiği halde, Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, özellikle kendilerine maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açtılar.

2. Davacılar dilekcesinde ayrıca, 

• Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190, resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa, 

• Davalıların, birlik hukukunu vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine, 

• Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye, 

• 30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine,

3. Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği özel dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği statüsünün incelenmesinin ertelemesini ve görüşmelerin tekrar başlaması için ise, bu devletin sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin, karara bağlanmasını talep etmiştir.

Kararın gerekçeleri

Tarafların beyanı 

4. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne 10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya) toplantısında, resmi olarak Avrupa Birliği üyeliği statüsünü verirken, bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur. Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından faydalanarak, küçümsenemeyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin Konseyin 26 Şubat 2001 tarihli Türkiye ile yakınlaşma stratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım konulu(EG) 390/2001 nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık 2001 tarihinde konseyin (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1) nolu kararnamesi.Ayrıca (EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999 ve(EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001 2001/235 sayılı kararları. (ABl.L85, S13) 

5. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyor. 

6. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye ve mutelaa olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir. 

(AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettiği) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).

Parlamento , sözü edilen soykırımının önceden tanınmasını şart koşan bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir. 

7. Davacılar, 1 Haziran 1987 tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile 237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artık Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme salahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki onaylayıcı mütalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilgileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır. 

8. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse, soykırımı onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetçe, Avrupa Birliği organları Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.

9. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının öngördüğü kriterlerinin hafiften dahi olsa ihlal edildiğini tespit etmek yeterlidir, denmektedir. .

10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında 

Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan Avrupa sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen, özel yaşam hakkının kutsallığı, aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edidiğini, savunmaktadırlar. 

11. Davacılar en nihayet olarak, Ermeni toplumunun üyesi ve de soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler. 

12.sözü edilen soykırım gerçeği hatırlanıldığında ve tüm Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi gerçek hakkındaki kaygı da göz önünde bulundurulduğunda, davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eğer sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine Yol açacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı  adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf mağdur sınıfına soktuğu beyan edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve yasını dahi yeterli derecede tutamadığı belirtilmiştir.

Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri: 

13. Eğer bir davanın, alenen, her türlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme,mahkemenin 111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek,hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir.

Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, söz konusu davanın gerekçeliliği hakkında karar verecek durumda olduğu kanaatindedir. 

14. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin akit dışı sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında belirlenmiş olup,bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına bağlıdır. Yani buna göre, Kurumlara atfedilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen (madi ve manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir.(Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982, 3057, Randnr.16 ve yine 11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement Servıces/kommıssıon, Slg.1996, II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11 Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 

1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır). 

15. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14 Ekim 1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983,Randnr.65 kararı). 

16. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konumdan çıkar elde etmiş olması hususu olarak, birliğin akit dışı sorumluluğunun devreye girmesi gerektiği, iki husus belirtmektedir. 

17.Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine üyeliğe adaylık statüsünün tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin organı olmayan, Avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tespit etmek gerekir. Kaldı ki, 14.ncü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine üyeliğe adaylık statüsünün tanınmasının,birliğin akit dışı sorumluluğunu doğurduğu gerekçesinin reddedilmesi gerekir. 

18.Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından yararlanmasının, 1987 de alınan karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.

19.1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek bir döküman olduğunun tespitini yapmak yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki, bu kararın, kararı alanlara karşı hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi, hele hele diğer davalı orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf ettirmez. 

20.(yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit, davacılarda haklı olarak oluşabilecek;‘’bundan sonra artık AB-organları, Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini bertaraf etmek için yeterlidir. (Bu anlamdaki AAD’nın 11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77,22/83, 9/84 ve 10/84, Salerno / Avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası ve Slg.1985, 2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli Esas no C-213/88 ve C-39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25 kararı). 

21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya bakınız) davacıların, böyle temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir. 

22.Bu arada, bir şeyi de zikretmek gerekir ki, o da, davacıların neden-sonuç-ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ıspatlıyamadığıdır. 

23.sürekli verilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması mecburiyeti olup, bunun da ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı) Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın doğmasına doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol Rubıo /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97 Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17 ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği,resmi gazetede yayınlanmamış olan Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.) 

24.Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de,Türkiye Cumhuriyeti’nin soykırımı tanımadığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacılar bununla, davalı organlara atfedilen suçlu davranışın, iddia edilen zararın ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır. 

25.Davacıların gerçekten ve somut zarar görmüş olduklarını gösteren deliller konusuna gelince; davacılar, dava dilekçesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup, ne bu konuda,ne de şahsen kendilerinin uğradığı zararın kapsamı hakkında zerre kadar dahi delil gösterememiş olmalarıdır .Davacılar bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı) 

26.Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu Ispatlıyamamışlardır. 

27.yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkça esassız olması itibariyle reddine. 


Masraflar : 

28. (Yargılama) masraflarının, yargılama usulünün 87.ci maddesinin 2.ci paragrafına göre, dilekçe vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine, 

29.Davacıların, davaya cevap dilekçesini ve masraf dilekçesini mahkemeye ibraz etmeden önce, şu anki dava hakkındaki karar, yargılama usulünün 111.ci maddesine göre veriliyor. Onun için, mahkemenin herhangi olağan üstü bir durum tespit ettiği durumlarda masrafları paylaştırabileceği,yargılama usülünün 87.ci maddesinin 3. paragrafının uygulanmasına, 

30.Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların tarafından ödenmesine, 


Bu sebeplerden dolayıdır ki; 

1.davanın reddine,

2.yargılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine,AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın)) birinci dairesi tarafından Karar vermiştir. 

Lüxemburg. 17.Aralık 2003 

Şansölye H.Jung 

Başkan B.Vesterdorf 

Not:16 Ocak 2004’de temyize verilen bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde, AAD’nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve Esas No: C-18/04 P ile rededilerek nihai karar verilmiştir. 






Daha fazla bilgi için:


 COURT İN EUROPE tıklayın



HALUK TARCAN İLE AB 




AB Haber, 16-03-2010 12.00 (TSİ)...(LAKİN HABERİ SİTEDEN KALDIRMIŞLAR-2012.!!!)







***


Şimdi de "ADD NE KADAR BAĞLAYICIDIR" ona bakalım


"Avrupa Adalet Divanı'nın (AAD) görev ve yetkileri nedir? Adalet divanın AB ülkeleri için ne derecede bağlayıcıdır?"


1952'de kurulan ve merkezi Lüksemburg'da olan Adalet Divanı (AD), 15 yargıç ve 9 savcıdan oluşan bir kurumdur. Her yargıç ve savcının toplam görev süresi 6 yıldır.


Adalet Divanı'nın temel faaliyetlerini şöyle sıralayabiliriz: 


Adalet Divanı, öncelikle, Avrupa Birliği kurum ve kuruluşların ve AB'ye üye ülkelerin faaliyetlerini, Topluluk Müktesebatı'na (Acquis communautaire) uygun olup olmadığını kontrol eder. 


AB'ye üye ülkedeki parlamentolarda alınacak karar ile Topluluk Müktesebatı'na uyum ve Müktesebat'ın uygulanmasını da denetleyebilir. 


Bu açıdan, AD'nin hukuki bir bağlayıcılığı da bulunmaktadır. 


Aynı zamanda AD, Avrupa Birliği kurumlarının idari işleyişinde doğan anlaşmazlıkları ve uzlaşmazlıkları çözüme kavuşturur.


AB'ye üye her devlet, kendi inisiyatifi ile AD'ye başvurabilir. Bununla birlikte AD, kurumlar arası sorun ve anlaşmazlıkların çözülmesi, Müktesebatın uygulanıp uygulanmadığının araştırılması ya da ne kadar uygulandığının denetlenmesi gibi oldukça önemli işlevi vardır. AB üyeleri, Topluluk Müktesebatı'nın uygulanmasında ya da Anlaşma yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde, Adalet Divanı'na dava açabilirler.


Buna ilave olarak, AB'ye üye devletler, Topluluk Müktesebatı ve hukukunun yorumlanmasındaki (interpretation) anlaşmazlık ve uzlaşmazlık durumlarında AD'ye başvuruda bulunabilir.


Günümüzde, AB kurumları ve Topluluk Müktesebatı'nın denetlenmesini sağlayan ve kurucu antlaşmaların yerine getirilip getirilmediğinin kontrolünü yapan Adalat Divanı, AB'nin önemli ve "vazgeçilmez" kurumlarından biri olarak bilinir.


Bununla birlikte, belki de, diğer adalet sistemlerinde olmayan bir formda, AD'nin kararları nihaidir ve alınan kararlar temyiz edilemez. 


Açıklamak gerekirse, temyiz, bir mahkeme tarafından alınan kararların, hukuki yönden tekrar incelenip nihai karara varılması durumudur.


Normal şartlar altında AB'ye üye her ülkede alınan kararların temyize başvurma yolu açıktır. 


Ama AD'de bu olanak yoktur. 


Bu açıdan diğer mahkemelerden ayrı ve "üstündür". 


Bu yüzden, Birlik içinde kurumlar arası uzlaşmazlık ve anlaşmaların uygulanmaması gibi ihlallerde AD, nihai karar verici AB kurumudur denebilir.






 ANLADINIZ MI ?