Ninelerimizin anlattığı öyküler vardı. Genellikle Balkanlar’da ya da Kafkasya’da yaşadıklarını konu alır, mutlu ve zengin bir hayat yaşarken birden bire patlayan savaşın etkisiyle evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kaldıklarını, tüm mallarını terk ettikleri o ülkelerde bıraktıklarını anlatırlardı. Bu göç sırasında yollarda yaşadıkları güçlükleri, ölenleri, kaybolanları, kaçarken ya da düşman tarafından bir yerde durdurulduklarında kaybettikleri servetlerini, altınları, ziynet eşyalarını hüzünle hatırlarlardı.
Bir sürgünün ardından
Evet, bir sürgün yaşanmış, insanlar vatanlarını terk edip Anadolu’ya gelmek zorunda kalmışlardı. Ama bu konuda tarih kitaplarında doğru dürüst bir bilgi bulmak mümkün değildi. Ancak bazı edebiyat eserlerinde göç sırasında yaşanan trajik olaylardan söz ediliyordu. Eldeki, batı kaynaklı tarih kitapları, vatanlarını terk etmek zorunda bırakılan müslümanlardan ve Türkler’den değil, onlarla birlikte aynı ülkelerde yaşayan Hıristiyanlar’dan, onların çektiği çilelerden, yaşadıkları kıyımlardan söz ediyordu.
Justin McCarthy’nin ‘Ölüm ve Sürgün’ünü okuyana kadar da atalarımızın Anadolu’ya niçin ve nasıl göç ettikleri, bu göç ya da sürgün sırasında neler yaşadıkları hep soru işareti olarak kaldı.
Justin McCarthy, 19. yüzyılın sonuyla yirmi yüzyılın başında Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’da Müslüman ve Türkler’in yaşadıklarını araştırmış. Ölüm, sürgün, tehcir, etnik ve dinsel kıyımların nasıl, hangi şartlarda oluştuğunu bilimsel bir bakış açısıyla incelemiş.
19. yüzyılın sonları, bilindiği gibi Ulusçuluk akımının yoğun etkisiyle özellikle Balkanlar’da ve Doğu Anadolu’da, Yakın Asya’da yaşayan milletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kendi devletlerini kurmak için ayaklandığı yıllar. Osmanlı peşpeşe yaşadığı savaşlardan yorgun durumda. Ordusu yarı dağınık. Bu isyanların çoğuna doğru dürüst müdahale edemiyor.
Yüzyıllardır birarada yaşadıkları müslüman ya da Türk toplulukların bir biçimde ele geçirdikleri topraklardan sürülüp atılması gerektiğini düşünüyorlar. Böylece, hem sadece kendi milletlerinden oluşan devletler kurmuş olacaklar, hem de gelecekte Osmanlı bir şekilde müdahale edip topraklarını geri almak isterse içeride onlardan yana tavır alacak insanlar olmayacak. Bu düşünceyle müslümanlara ve Türkler’e saldırıyor, onları vatanlarından, topraklarından, servetlerinden
ve direnirlerse canlarından ediyorlar. Bu isyanlar, sürgün politikaları, çoğunlukla siviller arası savaşlara dönüşüyor ve ölümlerin sayısı da artıyor.
Justin McCarthy, bir tarihçi, ama özellikle nüfusbilim üzerine çalışıyor. Çalışma alanı da Balkanlar ve Yakın Doğu. Birinci Dünya Savaşı’ında Osmanlı Imparatorluğu’nun durumu üzerinde yaptığı araştırmalar sırasında istatistiklerde müslüman nüfusun 19. yüzyıl sonu ve 20 yüzyıl başında çok yüksek bir ölüm oranıyla ifade edilmesi dikkatini çekiyor.
İstatistikler MÜSLÜMAN NÜFUSUN DÖRTTE BİRİNİN BU ZAMAN DİLİMİ İÇİNDE YOK OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Tarih kitaplarında ise bu ölümlerden söz edilmediğini de görüyor. Onlarda sadece Hıristiyanların uğradığı kayıplar var. Bu tek yanlı bakış yazarı daha da meraklandırıyor ve araştırmaya girişiyor.
Sonuç tahmin ettiğiniz gibi, 1821-1922 arasında, BEŞ MİLYONDAN FAZLA Müslümanın ülkelerinden sürülüp atıldığını, BEŞ BUÇUK MİLYON SİVİL Müslümanın savaşlarda ve zorla sürgün edilirken öldürüldüklerini ya da daha sonra sığındıkları yerlerde açlık ya da hastalıktan öldüklerini tespit ediyor. Bu rakam o zamanın çok düşük nüfus yoğunluğunda da, şimdi de çok büyüktür.
Yazar haklı olarak müslümanların yaşadıkları gözönüne alınmaksızın o dönemin anlaşılmasının ve özellikle milliyetçiliğin ve emperyalizmin tarihinin çözümlenmesinin olanaksız olduğunu öne sürüyor.
“19. yüzyılda ve 20. yüzyılın erken döneminde Kafkasya ile Doğu Anadolu’nun tarihi diye öne sürülenlerin çoğu aslında, yörede egemenlik için birbiriyle yarışan etnik toplulukların propagandasından ibarettir. Kendi toplumlarının uğradıkları kayıpları abartma konusunda hevesli olmanın bile ötesine geçen, böylesi tarihlerin yazarları, düşman toplumlarının da kayıplara uğramış bulunduğunu bilmez görünür. Bu tutum, çatışmaları kıyım diye, savaşları da soykırım diye niteleyivermek eğilimine yol açmıştır. Bundan farklı olacak tutum, her iki yanın karşısındakine ateş ettiğini ve her iki yandan ölenler bulunduğunu teslim etmektir” diyor Justin McCarthy.
Göçlerin buluştuğu nokta olan Anadolu’da yaşananları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini daha iyi anlamamız açısından da ‘Ölüm ve Sürgün’ önemli bir kaynak.
ÖLÜM VE SÜRGÜN / Justin McCarthy
DEATH AND EXİLE THE ETHNİC CLEANSİNG
OF OTTOMAN MUSLİMS ,1821-1922
HATIRLA VE HATIRLAT
SB.
***