SAYFALAR

6 Ağustos 2012 Pazartesi

EMPERYALİZME KARŞI ÇIKMAK ve HİROŞİMA





6 Ağustos 1945 sabahında Amerika Birleşik Devletleri’ne ait ‘Enola Gay’ adlı B-29 savaş uçağından Japonya’nın Hiroşima kentine ‘Little Boy’ (küçük oğlan) adı verilen 14 kilo ton gücünde olan Uranyum 235 tipi atom bombası atıldı.

İkinci Dünya Savaşı’nın son aşamasında yapılan Hiroşima’ya atom bombası saldırısı, ABD’nin insanlığa karşı yaptığı toplu katliamlardan biri olarak tarihe geçmiştir. 

ABD istihbarat birimleri önceden Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak, onların en çok dışarıda oldukları saati saptamıştır. Buna göre saldırı saati sabah 08.15 olarak kararlaştırılarak, bombalama eylemi yapılmıştır.




HİROŞİMA

Saniyenin on binde biri kadar kısa bir sürede gerçekleşen patlamanın ilk etkisi gözleri kör eden bir ışıktı. Ardından gelen yaklaşık 300.000 derecelik ısı etkisi, 3 km çapındaki her şeyin yanmasına neden oldu. Daha sonra ise patlamanın etkisiyle başlayan ve saatte 1800 km ile esen alev rüzgarı çevredeki tüm yapıları yıktı, ağaçları söktü. 

Ancak asıl kalıcı etkiyi patlamadan bir kaç dakika sonra başlayan bir yağmur gerçekleştirdi. Yağmur ile tüm radyoaktif serpinti bölgeye inmiş oldu. Saniyelerle ölçülebilecek bir zaman dilimi içerisinde Hiroşima’yı yok eden bu korkunç bombanın bilançosu yaklaşık 150.000 ölü ve 100.000 yaralı olarak belirlenmiştir.


Hiroşima’ya atom bombası atan uçağın pilotu Albay Paul Tibbets (1915-2007), bu olaydan sonra her gece rahat uyuduğunu söylemiştir. Bu bombayı taşıyan uçağın adı, pilotun annesinin adından (Enola Gay Tibbets), bombanın adı ise, annesinin oğluna hitabından (Little Boy) gelmektedir. 

Emperyalist ABD, insanlığa karşı işlediği bu suçta kullandığı ‘Enola Gay’ adlı uçağı, hiç sıkılmadan ve utanmadan Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi’nde sergilemektedir.


9 Ağustos 1945 günü ise saat 11.02′de Japonya’nın Nagazaki kentine ‘Bockscar’ adlı B-29 savaş uçağından, ‘Fat Man’ (şişman adam) adı verilen 20 kilo ton gücünde olan Plütonyum 239 tipi atom bombası ile ikinci saldırı gerçekleştirildi.


Bu şehirdeki insanların daha önceden uyarılması buradaki ölümlerin daha az olmasını sağladı. Nagazaki’ye atılan bombanın bilançosu yaklaşık 100.000 ölü ve 80.000 yaralı olarak belirlenmiştir. Ancak, her iki şehirde de radyasyondan kaynaklanan ölümler 15 Ağustos 1945 tarihinden sonra görülmeye başlandı. 




NAGAZAKİ

Radyasyondan kaynaklanan ölümler, bombanın patladığı anda meydana gelen şok, ısı ve yıkım etkisiyle gerçekleşen ölümlerden fazla olmuştur. Her iki atom bombasının atılmasından sonraki ilk beş yıl içinde bilanço çok acıdır. Radyasyonun toprağa ve suya verdiği zararların sonucunda, yüz binlerce genetiği değişmiş sakat insanın yanında yaklaşık 350.000 ölü vardır. Bu iki kentte hala insan hayatını etkileyen bu radyoaktif saldırılar, günümüzde bile Japonların genetik yapısında kendisini göstermekte ve bombanın atıldığı yerde herhangi bir şey yetiştirilememektedir. Bu sonuç atom bombasının insanlık için ne denli tehlikeli bir silah olduğunu ortaya koymaktadır.

ATOM BOMBASI SONRASI BİR KASABA

İlk kez İkinci Dünya Savaşı sonlarında kullanılan nükleer silahlar için ABD’nin gösterdiği resmi gerekçe komikti: “Almanya’nın teslim olmasından sonra Japonya’nın teslim olmasını sağlamak ve İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirmek.” 

Ancak yaygın bir görüşe göre atom bombası Sovyetler Birliği’yle başlatılan soğuk savaş ilişkilerinde ABD silah üstünlüğünü göstermek için kullanılmıştır.


Emperyalizmin öncüsü ABD’nin, İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze olan insanlık suçları çok ürkütücüdür. 

*1950-1953 yılları arasında yüz binlerce yurtsever Kore’liyi katletti. 


*1954 yılında binlerce Guetemala’lıyı öldürdü. 


*1956-1959 yılları arasında Küba’da 60.000 kişiyi, ABD’li danışmanların ve Batista’nın birlikte yürüttüğü operasyonlarda katletti. 


*1965 yılında Dominik’e paraşütçülerini indirerek, binlerce Dominik’liyi katletti. 


*1969-1975 yılları arasında Vietnam’da beş milyondan fazla kişiyi ölü ve sakat bıraktı, işkenceden geçirdi. 


*1973 yılında Şili’de CIA’nın düzenlediği darbe ile binlerce kişiyi katletti. 


*1975 yılında Arjantin’de faşist generallerle yaptığı işbirliği sonucu, binlerce kişi öldürüldü ve kayboldu. 


*1983 yılında Lübnan’a operasyon düzenlenerek, binlerce Lübnan’lı yurtsever katledildi. 


*1989 yılında Panama’ya asker çıkararak, binlerce Panama’lıyı öldürdü. 


*1991 yılında Irak’ın Kuveyt’e girişini bahane ederek, Irak halkına bomba yağdırdı ve yüz binin üzerinde insanı katletti. 


*2001 yılında ise demokrasi getirme oyununu Afganistan’da sergiledi ve yüz binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. 


*2003 yılında yine Irak’ta yapılan katliamlar sonrasında yaklaşık bir milyon kişi öldürülmüştü.


ABD, demokrasi getirme adına sömürmek istediği ülkeleri işgal etmekte, bombalamaktadır. Saddam’ın elinde nükleer silah var bahanesiyle, Irak’ta milyonlarca insana zulüm yapıldı. Daha sonra CIA, nükleer silah olmadığını açıkladı. Şimdilerde Suriye’nin elinde kimyasal silah olduğu söyleniyor. İsrail’in elindeki nükleer silahları görmeyen Hiroşima ve Nagazaki sabıkalısı ABD yönetimi, kendi yaptıklarının hesabını verememektedir.


Emperyalizme karşı çıkmak için, dünyada ilk kez atom bombasının atıldığı gün olan 6 Ağustos gününün, Emperyalizm Karşıtlığı Günü olarak ilan edilmesi gerekir. 


Terörün destekçisi ABD’den yardım bekleyenlerin, yalakalık yapanların, ABD’ye şirin gözükmek isteyenlerin, ABD’nin sözünden çıkmayanların, delikten süpürülmekten korkanların emperyalizmin kirli yüzünden gereken dersleri çıkartabilmesi dileğiyle..



Suay Karaman

İLK KURŞUN




KIZ ÇOCUĞU / NAZIM HİKMET


Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler. 
Hiroşima'da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar. 

Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk. 


Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver. 
Çocuklar öldürülmesin, 
şeker de yiyebilsinler.

Nazım Hikmet




Nâzım  Hikmet’e   Hiroşima’nın   çocuklarından   Bin   Turna

Nâzım Hikmet’in atom bombasına karşı gösterdiği dayanışma için yazdığı şiirleri Japonlar tarafından da iyi bilinmektedir. O kadar ki kız çocuğu şiirinden esinlenilerek bir heykel bile dikilmiştir.

Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963 yılında yaşamını yitirir. Bu ölüm Japonya’da da büyük bir hüzünle karşılanır.

Japon çocukları ölümden sonra toplanırlar ve atom bombası kurbanları için hazırladıkları turna kuşlarından yapmaya başlarlar. Bunlar kağıttan turna kuşlarıdır. Rengarenktir. Tam bin turna kuşu yaparlar ve 23 Haziran 1963 tarihinde Nâzım’ın evine bu bin turna kuşu ile birlikte mektuplarını gönderirler:


“Nâzım Hikmet

Artık sürekli bir rüyaya girdiniz ve artık bir daha kalemi elinize alamayacaksınız. Ve insanlara başka çağrılar gönderemeyeceksiniz. Daldığınız bu sonsuz rüya içindeyken de, biz Hiroşimalı genç kızların sizin şiirlerinizden ne büyük bir coşku duyduğumuzu öğrenmek isteyeceğinizi sanıyoruz.

Barış Parkı’nda “Ölen Kadının Çocuğu” heykeli dikiliyor. Bu heykelin adı “Patlayan Atom Bombası Çocukları.” İşte bu heykelin yapılması, hazırlanması sırasında patlayan atom bombasının, yani Hiroşima’nın çocukları sizin şiirlerinizden esinlendiler.

Atom bombasından hiçbir zarar görmediğiniz halde insanların yüreklerini parçalayan o şiirleri nasıl yazabildiniz!

Evet, sizin yüreğinizde de, bizim yüreklerimizi parçalayan aynı duygular vardı. Çünkü siz de bizim gibi, atom ve hidrojen silahlarına karşı duyduğumuz kini duyuyordunuz. O kin ki, Hiroşima ve Nagazaki insanlarını hâlâ uyutmuyor. Ve çünkü siz barış istiyordunuz.

Bugün, o patlamanın onsekizinci yılında radyoaktivite etkisiyle, suçsuz insanların ölümü hâlâ sürüyor, “Ölmek istemiyoruz!” diye haykıran insanlar hâlâ ölüyorlar. Bunlar bir daha olmasın diye biz barış savaşını sürdürüyoruz.

Sesimiz çıktıkça bağıracağız. Nâzım Hikmet’in düşünceleri ve çabaları boşa gitmesin diye, çağrımızı ve eylemimizi sürdüreceğiz. Hiroşima’nın, Nagazaki’nin, Yansu’nun kurbanlarının acıları unutulmasın diye çağırıyoruz, bağırıyoruz ve her türlü eylem ve davranışta bulunuyoruz.

Hiroşimalı çocuklar size saygıyla, sevgiyle ve teşekkürle bin turna gönderiyorlar.

Bu bin turna, sizin büyük coşkuyla istediğiniz barışın simgesidir.

Nâzım Hikmet, bu armağanımızı lütfen kabul edin.

Bu armağanı size, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza yolluyoruz.”






SAVAŞLARDA SADECE MASUMLAR ÖLÜYOR.
ÖLMESİ GEREKENLER DEĞİL...

***


Uluslararası Ceza Hukuku


Uluslararası ceza Hukuku, devletlerde Ceza Hukuku kurallarının uygulanmasını inceler. Örneğin, bir İspanyol vatandaşı, İsviçre'de bir İngiliz’i yaralıyor. Bu suça hangi devlet'in Ceza Kanunu uygulanacaktır, sorusunu, Uluslararası (Devletlerarası) Ceza Hukuku inceler. Bir de, devletlerin suç oluşturan eylemleri olup olmadığını bu ceza hukuku inceler. Örneğin, ikinci Dünya savaşından sonra galip devletler, Nürnberg Mahkemesini kurarak Alman Devletinin sorumlu kişilerini yargıla-mış ve suçlu bulunanlar çeşitli cezalara çarptırılmıştır . Bu çerçevede;

a) Barışa karşı suçlar (savaşın planlanması, hazırlanması ve icrası diğer adıyla saldırgan savaş suçu),

b) Savaş suçları, örneğin savaş esirlerinin öldürülmesi,


c) İnsanlığa karşı suçlar (milliyet, ırk, din, etnik köken gibi nedenlerle insan onurunun asgari garantilerinin ağır biçimde ve sistematik (planlı) ihlali) biçiminde üç asli suç tipi ortaya çıkmıştır. Son yıllarda benzer mahkemeler özellikle ad-hoc ceza mahkemeleri Lahey, Arusha, Eski Yugoslavya ve Ruanda’da kurulmuştur.


Uluslararası alanda gerçekleşen gelişmeler sonucunda 15–17 Temmuz 1998'de Roma'da yapılan uluslar arası konferans sonucunda 1 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe giren, 139 ülke tarafından imzalanan Roma Statüsü ile Lahey’de bir Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kuruldu.

Türkiye bu statüye çekimser oy kullanmıştır.




Uluslararası Ceza Mahkemesi

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir. 


1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Mahkeme binası "Ev Sahipliği Anlaşması" yaptığı Hollanda'nın Lahey kentinde bulunmaktadır.


Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması için ilk çalışmalar 1998 yılında Birleşmiş Milletler'in önderliğinde Roma'da toplanan bir konferansta başladı. 17 Temmuz 1998'de Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü 7 ret oyuna karşılık, 120 kabul oyuyla ve oyçokluğu ile (21 çekimser) kabul edildi. Roma Statüsü suçları, mahkemenin nasıl çalışacağını ve devletlerin mahkeme ile işbirliği için ne yapmaları gerektiğini tanımlar. 


Statü gereğince, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin faaliyete geçebilmesi için 60 ülkenin onayı beklendi ve 11 Nisan 2002 tarihinde sözkonusu 60 onaya ulaşıldı. 15 Temmuz 2008 tarihi itibariyle Roma Statüsü, 139 devlet tarafından imzalamış ve 107 devlet tarafından onaylanmıştır. Roma Statüsünü imzalamak onaylamak anlamına gelmemektedir.


Amerika Birleşik Devletleri ve UCM 

1995'ten 2000 yılına kadar ABD hükümeti UCM'nin kurulmasını destekledi ancak Amerikalılar UCM'nin BM Güvenlik Konseyi tarafından kontrol edilen veya Amerikalı yetkilileri ve Amerikan vatandaşlarını mahkemenin yargı yetkisi dışında tutacak bir mahkeme olması için çaba harcadılar; bu çabalar başarısız kaldı. 

Clinton yönetimi döneminde 31 Aralık 2000 tarihinde Amerikan Büyükelçisi David Scheffer hükümeti adına Roma Statüsü'nü imzaladı. 


2001 Yılında Bush yönetimi UCM toplantılarına katılmamaya başladı ve 6 Mayıs 2002 tarihinde ABD Roma Statüsü'nden imzasını çektiğini resmen açıkladı. 


O zamandan beri ABD, gerek İkili Dokunulmazlık Anlaşmaları (İDA) (Bilateral Immunity Agreements-BIAs) vasıtasıyla; gerek UCM'yi destekleyen müttefiklere yaptırımlar öngören yasalar çıkararak; gerekse BM Güvenlik Konseyi'nde barış güçlerinde görevli Amerikalıları UCM'nin yargı yetkisi dışında tutacak girişimleri yoluyla UCM'yi yönelik çok yönlü saldırılarına devam etmektedir. 


UCM Andlaşması'nda yer alan net güvencelere rağmen ve son derece nitelikli UCM yetkililerinin böyle bir durumun oluşmasına karşı gereken tedbirleri alacağını gözardı ederek, Bush yönetimi UCM'nin siyasi motivasyonlardan kaynaklanan yargılamalar için bir platform oluşturabileceğini iddia etmektedir.


ABD Dışişleri Bakanlığının verilerine göre 2 Ağustos 2006 itibariyle ABD ile IDA'ları imzalayan devlet sayısı 101'dir (ülke isimlerinin yer aldığı listelerdeki sayı ise 99); 99 tane İDA'nın 21'i ulusal parlamentolarca onaylanmış; 18'nin ise onay gerektirmeyen yürütme anlaşması olduğu söyleniyor.


UCM'ye taraf ülkelerden IDA imzalayanların sayısı 45; bunların 13'nün parlamentolarca onaylandığı; 9'nun yürütme anlaşması niteliğinde olduğu belirtiliyor.


53 Ülke ABD ile ikili dokunulmazlık anlaşması imzalamayı açıkça reddediyor. UCM'ye taraf 102 ülkeden 57'si İDA imzalamadı (bunların 24'ü, 2005 Mali Yılında ABD'den yardım alamadı).





***



KANUNLAR ÖRÜMCEK AĞINA BENZER,
KÜÇÜKLERİ YAKALAR, AMA
BÜYÜKLERİ TUTAMAZ.



ABD HER NE KADAR GIRTLAĞINA KADAR 
KANUNSUZ

İŞLER YAPSA DA 
KİMSE ONU TUTAMIYOR.!


TUTULDUĞU GÜN 
EMPERYALİZMİN SONU OLACAK.



SB.