Macar asıllı Baron Wolfgang von Kempelen, Avusturya Kraliçesi Maria Theresa'nın maiyetinde bir dâhiydi. 1769 yılında Fransız bir sihirbaz, mekanik satranç gösterisiyle saray erkânının hayranlığını kazanınca, dudak büküp: "Ben daha iyisini yaparım!" dedi. Baron Kempelen'in bir yıl sonra Viyana Sarayı'nda kraliçeye takdim ettiği makine, kaftanı ve sarığıyla, gerçek boyutlarda bir Osmanlı robotu olup, satranç oynuyordu!
'Türk' adıyla 'vaftiz' edilen zamane robotu, satranç bilgisayarlarının atası, günümüz satranç şampiyonlarından Gary Kasparov'un acımasız rakibi Deep Blue'nun ağa babasıydı. Üstelik Türk, ustası Baron Kempelen'in makinenin içine monte ettiği bir mekanizma sayesinde birkaç kelime konuşabiliyordu, ama Almanca. Örneğin, oyunu bitiren son hamlesini yaparken, 'Şah!' değil de, 'Schach!' diyordu. Milletimizin adını taşıyan tarihin ilk satranç robotu 1807 yılında Viyana Sarayı'nda, Avusturya'yı savaş meydanında dize getiren Fransız Napolyon Bonapart'ı satranç masasında, Almanca 'Schach!' diyerek yendi.
Wolfgang von Kempelen, satranç makinesi Türkle Viyana Sarayı'nı fethettikten sonra Avrupa turnesine çıktı. Alman sosyetesinin hayranlığını kazandı, Paris ve Londra'da satranç turnuvaları tertipledi. Rakip dayanmayan Türkün nasıl çalıştığını kimse anlayamıyordu. Satranç masasının içinde gerçek bir oyuncu olduğundan kuşkulananlar vardı, ancak kapağını kaldırdıklarında kimseyi bulamıyorlardı. Türk giysili robotun içine bir cüce yerleştirildiğine inananlar, kaftanın altında salt çarklarla işleyen bir mekanik aksamla karşılaşınca, iyice apışıyorlardı. Makinenin sırrını çözemeyip, Türkün doğaüstü güçlerle çalıştırıldığını düşünenler bile oldu.
Kempelen'in 1804 yılında ölümünden sonra, Türkü Johann Nepomuk Maenzel adlı gezgin gösterici aldı ve Avrupa'daki panayırlarda sergiledikten sonra Amerika'ya götürdü. Satranç şampiyonu Türkün ilk gösterisi, 1825 yılında Broadway'de yapıldı. 1840 yılından sonra kendisine duyulan ilgi '1 dolar'a inince, Philadelphia'daki Çin Müzesi'nde korumaya alındı ve 1845 yılında çıkan yangına 'mat' oldu...
70 yıl işleyen robot Türkün satranç masasında yendiği ünlüler arasında, Benjamin Franklin ve Edgar Allan Poe da vardı. Emekli olduktan sonra alevlere yenilen robotu yeniden yaratmak fikriyse, Padernborn Heinz Nixdorf Müzesi küratörü Stefan Stein'da bir buçuk yüzyıl sonra hasıl oldu ve müze restoratörü Bernard Fromme'la birlikte Türkün sırrını çözdüler, tıpkısının aynısını yaptılar, mart ayından beri HNF müzesinde sergileniyor yeni baştan yaratılan Türk ve satranç masası.
Deep Blue'nun atası Türk, mekanik aksamı olağanüstü tarihi bir otomat, ama elbette satranç oynayabilen mekanik bir beyinle donatılmamıştı ve tabii ki müthiş bir 'hilekâr'dı. Makininin sırrını çözmek, Stefan Stein ve Bernard Fromme'un bir buçuk yılını aldı: Masanın içine gerçek bir satranç oyuncusu gizleniyordu. İlk zamanlar bu oyuncu Baron Kempelen'den başkası değildi. Daha sonra yardımcısı Anthon ve başkaları... Gizli oyuncuyu doğru yerde, yani masanın içinde arayanlar, kapağı açınca, içindeki oyuncu kapakla birlikte çalışan mekanizmayla alt bölmeye kaydırılıyordu. Gizli oyuncu, masanın içinde manyetik bir sistemle rakibin yaptığı hamleleri görebiliyor ve robot Türkün elini kolunu çalıştırarak karşı hamleyi yapıyordu.(* Gürsel KÖKSAL, Milliyet Almanya baskısı.)
HNF müzesi sözcüsü Stolte, bu 'hile'nin Türkün önemini azaltmadığını, çünkü kullanılan mekanik tekniğin zamanın koşulları için olağanüstü, şimdi bile şaşırtıcı olduğunu söylüyor.
Valla bence de haklı. Meğer bizim Türk değilmiş, birkaç kelime Almanca konuşup, 'Schach!' çeken Napolyon Bonapart'a, Benjamin Franklin'e. Eh, 21. yüzyılda da bırakın robotunu, ABD Başkanı'yla, AB başbakanlarıyla satranç oynayabilecek Türk yok ki 'Şah!' çekebilsin! Ama bir sürü satranç masası var, içinde ya Amerikalı ya da Avrupalı 'hilebaz'lar. Masanın başına diktikleri robota, istediklerini söyletip oynatıyorlar.
Robotun kafası yok ki değiştirsinler, kılığını zamana uydurdular. Sarığı kaftanı çıkarıp, kravat ceket giydirdiler, topçu Osmanlı, oldu sana BOP'çu molla! Washington panayırında 'Müslüman demokrat prototipi' olarak sergileniyor. Sonra müzeye mi konulur, yakılır mı, bilinmez.
Mine G. Kırıkkanat, 2004 basın
SB.