Translate

17 Aralık 2012 Pazartesi

Tarihçi Titus Livius ve Roma Tarihi.



Titus Livius MÖ.49 yılında bir kuzey İtalya şehri olan Patavium'da doğmuştur. Hali vakti yerinde bir aileye mensup olduğu tahmin edilir. Doğduğu şehir olan Patavium'da büyümüş,tahsilini orada tamamlamış ve MS.17 yılında orada ölmüştür.

Eski çağlarda halkının, geleneklerine bağlı oluşu ile ün yapmış bir şehir olan Patavium'un, vatan sevgisi ile dopdolu olan Livius üzerindeki tesiri, onun dürüstülüğü ve tanrılara karşı duyduğu saygıda olduğu gibi dilinde de kendini göstermektedir. Bu yüzden tenkitçi Asinius Pollio, O'nu uslubunda Patavinitas, yani Patavium ağzı bulunması ile suçlandırmaktadır. Ailesinden pek bahsetmez. Bir kızı ve bir oğlu olduğunu biliyoruz. Ömrünün büyük kısmını doğduğu şehirde geçirmiş, zaman zaman da Roma'ya gitmiştir.

Pompeius taraftarı olmasına rağmen Augustus ile de dostluk tesis etmiştir. Augustus, Pompeius'a olan sempatisinden dolayı ona istihza ile Pompeianus (=Pompeius taraftarı) demişse de , çalışmaları ile yakından ilgilenmekten geri kalmamıştır.

Yazar olarak felsefe ve hitabet ile de ilgilenmiş olan Livius, tarih alanında ün yapmıştır. O,Roma'nın kuruluşundan kendi zamanına kadar geçen olayları içine alan büyük bir eser yazmayı planlamış ve hemen hemen bütün hayatını buna vakfetmiştir.

142 kitaplık bu büyük eserde, Aeneas'ın İtalya'ya ayak basışı ile başlayıp MÖ.9 yılına kadar geçen olayları anlatır. İhtimal Livius, Augustus'un ölümüne kadar geçen olayları anlatmak istiyordu. Demek oluyor ki, eserini tamamlamadan ölmüştür. 142 kitaplık bu büyük eserden bize ancak 35 kitap kalmıştır.

Livius'un Roma topluluğunun tarihini yazmaya sevkeden amil, onun üstün vatan sevgisidir. Devrinin ahlak düşüklüğünün baskısından şan ve şerefle dolu Roma tarihini tetkik etmek suretiyle kurtulacağına inanıyordu. Ayrıca ,Roma tarihini tetkik etmekle, bir yandan Roma'nın çok küçük bir başlangıçtan gelişerek çok kuvvetli bir devlet haline gelmesinin nasıl mümkün olduğunu, diğer yandan, kuvvetli Roma milletinin o günkü ahlak düşüklüğüne nasıl duçar olduğunu vatandaşlarının gözü önüne serme imkanını bulacaktı.

Hayatının biricik gayesi olan bu eseri yazarken baş vurduğu kaynak sayısı sınırlıdır. Olaylar hakkında hüküm verirken vesikalara dayanacak yerde Romalılara, asillere karşı duyduğu aşırı sevginin tesiri altında kalmıştır. Annalistlerin eserlerine dayanarak, milli bir gururla anlattığı başlangıç devri olaylarında gerçeği söylemeye gayret etmiş olmasına rağmen aşırı vatan sevgisi genellikle onu yanıltmış, Roma'nın davranışını haklı, düşmanları haksız göstermek gibi yanlış yollara sevketmiştir. Eserinde tekrarlar karışıklıklar ve çelişmeler pek boldur. Asla devlet memuriyeti yapmadığı için, devlet işleri hakkında tam bir bilgiye sahip olmadığı gibi askerliğe de yabancı kalmıştır ; eserlerindeki savaş tasvirlerini ele aldığı kaynaklara göre yapmıştır.

Coğrafya alanında da güvenilir bir bilgiye sahip değildir. Bu yüzden bahsettiği yerlerin harita üzerinde tesbiti güçlük yaratmaktadır. Verdiği kronolojiye de pek güvenilmez. Dante'nin yanılmaz diye vasıflandırdığı Livius'un bu eksikleri tarafsız bir araştırıcının gözünden kaçmaz. Ancak , Livius'un gayesi ilmi bir eser meydana getirmek değil, vatandaşlarına, vatanseverlik duygusu ile dolu mükemmel bir sanat eseri vermektir.

Zamanında demokratik idarenin içine düştüğü keşmekeşten nefret etmekle beraber, krallığı da Roma topluluğu için katlanılmaz bir idare şekli olarak gören Livius, sıhhatli bir demokrasi taraftarıdır. Ona göre her şeyde olduğu gibi devlet idaresinde de ölçülü olmak gerektir. Her zaman ve her yerde ifratın karşısındadır :

"İnsan topluluğunun tabiatı budur:Ya sefilane itaat eder, ya da mağrur bir şekilde hükmeder ; ikisinin ortası olan hürriyeti ne ölçülü bir şekilde ele geçirmeyi , ne de onu elinde tutmayı bilir." (Liv.ab urbe condita 24,25,8)

Roma'nın kuruluşu ve bunu takip eden yıllara ait bilgilerin hiç vir vesikaya dayanmadığını bilen Livius, zamanına kadar gelmiş olan efsaneleri, derin araştırmalara girişmeden, makul bir şekilde işlemeye çalışmıştır. Eski devrin, saygıya değer bulduğu dini düşüncelerine karşı yakınlık duymuş, onları eserinde sade ve geleneğe uygun bir şekilde ifade etmiştir. Bu husus onu. tarihte sadece kuru gerçeği aramaya değil, aynı zamanda insanların davranışlarında örnek olacak misalleri arayıp okuyucunun gözü önüne serme yoluna sevketmiştir. eserinde, küçük bir devlete büyüklük temin eden, onu princeps terrarum (=yer yüzünün önderi) yapan fazilet ve meziyetleri tasvir eder. Cumhuriyet devri Romalıları, o devrin ünlü kişileri, kanunlara sadık yöneticileri üzerinde durmuş ve bu arada acı gerçekleri de kendi milletine duyurmaktan geri kalmamıştır.

Livius'un eseri bazı maddi kusurlarına rağmen ,şekil bakımından hayranlık uyandıracak mükemmelliğe sahiptir. Kullanacağı kelimeleri seçmekte usta olan Livius, olayları bol kelimelerle sade bir şekilde anlatırken onlara canlılık, heybet ve heyecan vermeyi bilmiştir. Tesirli olmak için gösterdiği bütün çabaları onun tabii olmasını engellememiştir. Onun ifadesi, tarih için bir opus oratorium (=belagat sanatı) diyen Cicero'nunki ile karşılaştırılacak olursa, dile gelişme imkanı sağladığıi tarih uslubunun gelişmesine yardım etmiş olduğu görülür. Şairane uslubu, bilhassa ilk on kitapta eski devrin tasvirine tabii bir arkaizm havası verir. Geçmiş olayların, teker taker canlı bir şekilde anlatılışı, araya serpiştirilen ve konuşanın psikolojik durumunu, tarafların karşılıklı taleplerini, dini ahlaki ve politik prensiplerini tasvir etmeye yarayan nutuklar esere canlılık verir. Tamamen şahsi buluşa dayanan, kısmen geleneğe bağlı olan bu nutuklar, okuyucuya hem olaylara tam olarak nüfuz etme, hem de her devrin, her memleketin insanlarını ayrı ayrı tanıma fırsatını verir. Bu nutuklarda görülen belagat, O'nun Demostenes ve Cicero'yu boşuna okumamış olduğunu, hitabet tahsilinden gerektiği gibi faydalandığını açıkça ortaya koymaktadır. Hayatı üzerinde derin etkisi olan bu büyük eserin her tarafında uslup aynı seviyede değildir. Bazı kısımlar, blhassa Kartaca savaşlarının anlatılışı bugün bile okuyucu üzerinde derin bir etki yaratmaktadır. Bununla beraber bazı taraflar daha az tesirlidir, fakat, eserde okuyucuyu tamamen kayıtsız bırakacak bir kısım yoktur.

Eseri ile vatandaşlarına bilgi vermekten ziyade, onlarla sohbet etmek, manevi gelişmeleri sağlamak gayesini güden Livius, yalnız Romalıların değil, bütün kültürlü insanların faydalanacağı ölmez bir eser bırakmıştır. Ünü, daha hayatta iken, Roma imparatorluğunun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Plinius'tan öğrendiğimize göre bir İspanya'lı, sadece Livius'u görmek için memleketinden kalkıp Roma'ya gelmiş ve gördükten sonra da hemen geri dönmüş (Plin ep.2,3,8).

Ünlü yazarlar onun tarihini, temiz ruhunu, hitabet sanatını, ince psikolojik tasvirlerini hararetle överler. Roma tarihini bütünü ile içine alan ve cazip bir şekilde anlatan bu eser, cumhuriyet devri için önemli bir kaynak olarak görülmektedir.

Biz burada Livius'un tarih yazmaktaki gayesini bizzat kendisinden öğrenmek amacı ile birinci kitabın ve aynı zamanda bütün eserin önsözünün tercümesini veriyoruz. Fakat, bundan evvel, daha iyi anlaşılacağı düşüncesi ile, Roma'nın durumundan bahsetmek istiyoruz.

Asırlar boyunca Romalıların yaptıkları iç ve dış savaşlar ,dini ve ahlaki yönden gerilemelerine sebep olmuştur. Doğudan gelen tesirlerle dinin eski kuvveti kalmamış ,aile bağları gevşemiş, devlet işlerinde kadınların tesiri hissedilir hale gelmiş, kumar kanuni müdahaleyi gerektirecek kadar yaygın bir hal almıştır. MÖ.III .asrın sonu ve II.asrın başında görülen bu durumun ,Romalıların atalarının yolundan ayrılmış olmaları neticesinde, meydana geldiği kanaatında olan Cato ,örf ve adetlerin muhafazası, eğitimde mos maiorum'un esas tutulması için gayret göstermiş, fakat istenilen sonuca ulaşamamıştır. O zaman Roma'nın içine düştüğü durumu gören daha başka kimseler de vardır. Bunların dışında Scipio Africanus Minor gelmektedir.

Scipio ve onun gibi düşünenler sadece geleneklere bağlılığın bir toplumu kurtarmayacağını, daha ziyade vatandaşların öğretim ve eğitim sayesinde iyi vatandaş olma yeteneğini elde etme imkanına sahip olabileceğini anlamış oldukları için, sanat ve felsef yolu ile vatandaşların eğiterek toplumun deertlerine çare bulmaya çalışmışlardır. Fakat bilhassa Cato'nun şiddetle karşı durduğu bu görüşe Romalılarca gerekli ilgi gösterilmemiştir. Augustus devrine gelinceye kadar sanatla, edebiyatla ilgilnemek utanç verici bir meşgale addedilmiş. Cato'dan çok daha sonra yaşamış olan Cicero bile edebiyatla ilgilenmesini mazur göstermek ihtiyacını duymuştur. (Cic.pro.Arc.Poeta 12-13;De off III).

Cato'dan Augustus devrine kadar geçen zaman zarfında vuku bulan iç ve dış savaşlar, isyan hareketleri cemiyet üzerinde derin tahribat yapmıştır. Cumhuriyetin son yıllarında ahlak seviyesi çok düşmüştür. Artık senatörler memleket meseleleri ile değil, kendi menfaatleri ile ilgileniyorlardı ; bir kısım senatörler toplantılara iştirak etmemekte mahzur görmüyorlardı. Halkın reyini satın almak normal bir olay telakki ediliyordu.

Devlet hazinesini doldurmayı düşünen Romalıların yerini, kendi kesesini doldurmayı gaye edinen Romalılar almıştı. Ananelere saygı kalmamış, felsefi kültürel dünya görüşü yerleşmemiş, aristokratlar safahata dalmıştı. Halkın bir kısmının elinde hiç bir devirde olmadığı kadar bol para vardı. Faizcilik rağbet gören bir meslek halini almıştı. Kara listelere göre öldürülenler için para verilmesi, muhterisleri adam öldürmeye sevk ediyordu. Tanrılara karşı saygısızlık gün geçtikçe artıyor, mabetler dahi yağma edilmekten kurtulamıyorlardı. Kısaca, Roma ahlaken çökmüştü.

Bu durumda olan Roma topluluğuna bir nizam vermek vazifesi, Ceaser'ın teşebbüsünden sonra, Augustus'a düşüyordu. Augustus, Roma'yı yüceltmek, eski haline tekrar kavuşturmak için gerekli teşebbüse girişmekte gecikmemiştir. Bir taraftan Scipioların yaptığı gibi kültürlü Romalıların, Meacenas sayesinde felsefe ve şiirle eğitilip iyi vatandaş olmalarına sağlamaya çalışırken, diğer taraftan da kültürsüz Romalıların iyi vatandaş olmasını din yolu ile temine gayret etmiştir.

Ayrıca, daha evvel aynı amaçla Cato'nun gitmiş olduğu yolu da takip etmiş, yani ataları gibi faziletli kişiler olmak için, vatandaşlarına ihtiraslardan uzak bir hayat sürmeyi temin eden çiftçilikle meşgul olmayı, mos maiorum'a, geleneklere uygun bir hayat sürmeyi tavsiye etmiştir.

Augustus vatandaşlarının kendi tavsiyelerine uymasını nasıl temin edecekti ? Kanunlar koyup zor kullanarak başarıya ulaşamıyacağını elbette biliyordu. Hedefe ulaşacak emin yolun ikna etmek olduğunu da biliyordu.

Bu maksatla kendisi gibi Roma'nın kurtulması için çalışan yazarları etrafında toplamış, onlara gerekli imkan ve itibarı sağlamıştır. Bu yazarlar, Augustus'un gerçekten Roma'yı kurtaracağına inanan şair Vergilius ile O'nun kadar inanmamakla beraber gene de tek çıkar yolu Augustus'a güvenmekte gören Horatius'tur.

Bu iki şairin yanında bir de mazide yaşayan, bunu itiraftan çekinmeyen, atalarının faziletleri ile avunan, mazide yaşatmak suretiyle vatandaşlarına da o faziletleri hatırlatmak isteyen şair tarihçi , Livius'u Augustus'un destekleyicisi olarak görmekteyiz.


Meliha KULAOĞLU
“Tarihçi Titus Livius ve Tarihinin Birinci Kitabının Önsözü”,
Anatolia Sayı 12, 1968



Kuruluşundan bu yana Roma Tarihi - Titus Livius
Truva'dan kaçışla başlayan kitabın İngilizce ekitaplarına erişim:

THE HISTORY OF ROME , by TITUS LIVIUS
THE FIRST EIGHT BOOKS.


THE HISTORY OF ROME , by TITUS LIVIUS
BOOKS NINE TO TWENTY-SIX


THE HISTORY OF ROME , by TITUS LIVIUS
BOOKS TWENTY-SEVEN TO THIRTY-SIX




SB.