Psikolojik Operasyon ve Türk- Ermeni İlişkileri
ZİHİN KONTROLÜ: AY"DA PETROL BULUNDU
Ayda petrol bulunduğuna dair bir haber okursanız, bunun derhal yalan olduğunu düşünebilirsiniz ki doğru düşünüyorsunuz demektir. Çünkü petrolün oluşması için bitkilerin fosilleşmesi gerekir. Ayda ise bitki yoktur ve olmamıştır. Öyle ise ayda petrol olmaz. Bu çok açık bir gerçekten siz eğer insanların "ayda petrol olduğuna" inanmalarını sağlamak isterseniz, yinede bunu yapabilirsiniz. Bunun için gereken doğru teklifleri kullanmanız yeter. Önce bazı uzmanları ay hakkında bildiklerimizin yeterli olmadığını, aydaki doğal kaynakların dünyadaki doğal kaynakları sıkıntı için bir çare olabileceği konusunda bir makaleler yazarlar. Bu makaleler gazetelerde haber yapılır.
Sonra aydaki doğal kaynaklarla ilgili sempozyumlar düzenlenir ve böylece kamuoyunun kafasında ay doğal kaynaklar ikilisi konusunda bir zihinsel hazırlık bir aşamaya taşınmış olur. Bu döneme "on propaganda dönemi" diyebiliriz. Bu dönem gerçekleştirdikten sonra ikinci aşamaya geçilir ve ikinci aşamada sanayideki gelişmenin dünyanın her yerine yayılması sonucunda petrol kaynaklarının küresel talebi karşılamadığı doğrultusunda yayınlar ve televizyon konuşmaları yapılırken, makaleler yapılır, yazılır, röportajlar yapılırken ayda petrol bulunması ihtimali olduğu tartışmaları kamuoyuna yoğun bir şekilde taşınmaya başlanır. Bu süreçte özellikle "ayda petrol olamaz" diyen bilim adamları ve politikacıların görüşlerinin yetersiz, bilimsel değil ve ilerlemenin karşısında olduğu şeklinde kamuoyuna bir intiba verilmesi gerekir.
Aynı süreçte değişik basın, yayın organlarında ay yüzeyinde petrol benzeri bir maddenin bulunduğuna dair düzenli olarak da haberler yayınlanmasında fayda vardır. Kamuoyu bu süre içerisinde ayda petrol görüşüne daha fazla alışacaktır. Bu süreçte yine bazı bilim adamlarına aydaki petrolü araştırmaları için geniş mali kaynaklar oluşturulur. Bu bilim adamlarının yaptıkları ayda petrol olduğuna dair ihtiyatlı ve ihtiyatsız açıklamalar başında abartılı şekilde yer almalıdır. Hatta "Ayda Petrolü Sevenler Derneği" diye bir dernek kurulabilir, T-shirt"ler yapılabilir, sevilen bazı markalar ile "ayda petrol var" görüşü bir araya getirilebilir. "Ayda petrol olduğu" görüşünün ders kitaplarına konulması içinde artık baskıların yapılmasına başlanılabilir.
Bu arada "ayda petrol olduğu" görüşünü savunanlar başında birbirlerine atıfta bulunarak tezlerinin doğruluğunu kanıtlamaya başlarlar. Yani "ayda petrol var" görüşünü savunan Mehmet aynı görüşü savunan Ahmet"i tezinin doğruluk kaynağı olarak gösterebilir ve ayda bulunan petrolün dünya ekonomisinin yapacağı katkıların hayatı nasıl ucuzlatacağı, üretimin ucuzlamasıyla gelirlerin nasıl artacağı, küresel bir refah döneminin nasıl başlayacağına dair ekonomik araştırmalar artık yayınlanır ve televizyon programlarında tartışmaya açılır.
Kuracağımız psikolojik baskı ile "ayda petrol olduğu" na inanmayanları dahi bu görüşleri açıklamaktan korkar hale getirmeliyiz. Hatta bir kısmı "Tamam ayda petrol var, ancak arayacak isek de bunu onurumuzla arayalım" demeli, bu noktaya gelmelidirler. Artık zafer bizimdir, çünkü doğru dürüst karşımızda kimse kalmamıştır. Enerji sektöründen emekli olan ve ayda petrol olduğunu savunanların desteğinin alınması önemlidir.
Ancak inanmayanların görüşlerinin kamuoyu ile inanmayanların ayda petrol olduğuna görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaları rahatsızlık vericidir. Onların mümkün olduğu kadar az bu görüşlerini dile getirmeleri sağlanmalı.
"Yazık işte böyleleri de var. Ne yapalım? Onlarda sonunda gerçeği görecekler" şekilde onlara acıyarak bakılmalı ve bunların ayda petrol bulunmamasından çıkarı olan çevrelere mensup olduğu sürekli ve sürekli tekrarlanmalıdır. Halkın ayda petrol olup olmadığı konusunda ne düşündüğünü de ilgili olarak kamuoyu araştırmaları yapılmalı, bu araştırmalarda derneklerde "ayda petrol bulunursa iyi olur mu?" sorusu sorulmalı, "evet, olurdu" diyenlerin "ayda petrol bulunduğuna" inandıkları tekrar ve tekrar başında açıklanmalıdır.
Üniversitelere verilecek fonlarla üniversite öğrencilerinin bu konuda yazacakları makalelerle ilgili yarışmaları düzenlenmelidir. "Ayda petrol olduğunu" ileri sürenler mali olarak ödüllenmelidir. Onlar, bu görüşlerinde samimi olmasalar dahi, bir süre sonra bu görüşe inanmak ve hatta ayda petrol olduğunun kesin savunucuları olmak zorunda kalacaklardır. Aksi halde vicdanları kendilerini rahatsız eder. Böylece tezimizin en güçlü savunucularının da zaman içerisinde ortaya çıktığını göreceğiz. Aslında halkın çoğunluğu bütün çabamıza rağmen bize inanmayacaktır. Ama kimse bize karşı örgütlü bir direnci temsil edemeyecektir. Aydınların büyük bir kısmı ayda petrol olduğuna inanmayacaktır ama toplum içinde yaptıkları açıklamalarda "ayda petrol bulunursa çok iyi olur" diyeceklerdir. Artık sonuca vardığımızı söyleyebiliriz". "Ayda petrol var" oyunu gerçekçi olmaktan uzak mı?
Şimdi Ermeni meselesinde,
AB meselesinde olduğu gibi,
"ayda petrol var" oyunu oynanıyor.
"Ayda petrol var" oyununu ben yazmadım.
CIA"nın bir ders kitabından aldım, internet"ten.
Nasıl?
***
Düşman karargahlarının hazırladığı ve finansmanı sağladığı yıkıcı faaliyetler fikir özgürlüğü ve demokrasi kapsamında formel (biçimsel) olarak alınsa dahi gerçek niteliği asla gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye"ye karşı başlatılan ermeni soykırımı psikolojik operasyonu AB süresince Türkiye"nin federalleşmesi projesinin bir parçası olan kültürel savaşın alt kompetanıdır. Bu kültürel savaşın diğer parçasını ise Fener Rum Patriğinin Ekümenik konuma oturtulması çalışmaları oluşturuyor ki, bugün bunun üzerinde durmuyoruz. Operasyonun psikolojik hedefi Türk milletini tarihinden koparmak ve özgüvenini sarsmaktır. Orta ve uzun vadede ise Ermenistan ve dünya Ermenilerinin tazminat ve toprak taleplerine zemin hazırlamaktır.
Bu çerçevede Ermeni sözde soykırımı tezini Türk toplumuna kabul ettirmek için çalışmalar başlamıştır. Türklerin Ermenileri soykırım ile yok etmek için planlı bir süreci 1915"te yürürlüğe koyduklarının propagandası Türk toplumuna bir psikolojik harekât kapsamında kabul ettirilmeğe çalışılmaktadır. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda Türkiye"nin gündeminde Ermeni meselesi değişik boyutlarda yer alacaktır. Türk devlet ve toplumu sözde soykırımı kabul edecek şekilde olgunlaştırılmaya çalıştırılacaktır. Annelerimizin ve eşlerimizin çok kullandığı bir kelime vardır, mutfakta, "kulak memesi kıvamına getirmek". Beyinlerimiz "kulak memesi kıvamına" getirilmeğe çalışılıyor efendim şimdi.
Birinci adım: Her şey kitabına uygun olarak yapılıyor. Psikolojik operasyonları yönetmenliklerinin mutlak anlamda uygulandığını görüyoruz. Önce Ermeni tezini savunan kitapevleri kuruldu Türkiye"de. Bir kaç yıl içince birinci hamlede 70"in üzerinde ermeni tezini dolaylı ve dolaysız destekleyen kitap çıkarıldı. Son bir sene içinde bu kitap sayısının adedi 100"u aştı. Sonra AB "Ermeni soykırımını kabul etmeniz tam üye olmak için şart değil ama kabul ederseniz iyi olur" açıklamasını yaptı. Fransa ise "benim için ermeni sorununun kabul edilmesi ön şarttır" dedi. Şimdi AB üyesi ülkeleri tek tek Fransa"nın Ermeni meselesine benimsediği tutumunu kabul ettirme sürecine girdiler. Böylece sorun AB dışında AB ülkelerinde Türkiye"nin aleyhine çözülecek bir zemin oluşturuyor. Bu arada Almanya iyi polis görevini üslendi, oysa Almanya AB içinde ermeni tezinin gizli motoru olmak durumunda. AB süresince Türkiye"ye gelen batılı operasyoncular ermeni meselesiyle ilgili tespitlerini Türk toplumuyla paylaşmaya başladılar.
Cüneyt Ülsever bunlardan bir tanesini 19 Mart tarihli yazısında özetledi ve Tezler şunlardı:
1. Ne yapmış olurlarsa olsun, mağdur taraf Ermenilerdir.
2. Ermenilerin Ruslarla iş birliği yapmış olduklarını kabul etsek dahi masum Ermenilerin öldürüldüğü şüphe götürülmez.
3. Mesele Türkiye"nin iddia ettiği gibi tarihçilerin değil, siyasetçilerin işidir. 17 Aralık sonrasında AB - Türkiye ilişiklerinde yeni bir şart haline gelmiştir.
4. Ermeni diasporası ve Türkiye"deki suçlular bir rant ekonomisi oluşturmuşlardır. Çözüm istemiyorlar. Oysa Türkiye"de bir rant ekonomisi yok Ermeni meselesinde. Olsaydı, ben bilirdim. Türkiye"deki ilk ermeni... Kuran benim ve Türkiye"de ermeni konusunu çalışan insan sayısı çok az. Devlet bu işin arkasında değil. Özel sektör ise ermeni meselesiyle ilgili en ufak bir çalışmayı desteklemiyor. Bu konuda kapısını çaldığım iş adamları "bizi Ermeni teröristleriyle karşı karşıya getirmeyin, Ümit bey" diye nazik bir cevap verdiler bana.
5. Ermeni ekonomisinin kurtuluşu Türkiye"nin kapılarını açmasına bağlıdır.
6. Türkiye büyük devlet olarak bu jesti yapmalıdır. Hep bize söylenilen şey.
7. Kars ve Iğdır halkı ermeni sınırının kapısının açılmasını istemektedir.
Bunlar AB temsilcilerinin Türkiye"nin önüne koyduğu gerekçeler.
Bu gerekçelerle birlikte üçüncü adımın atıldığını görüyoruz. İçerden ve dışarıdan müdahalelerle psikolojik operasyonun alt yapısının oluşturulmasından sonra aniden AB ermeni meselesinin tartışıldığını ve sanki bütün televizyonlarımızda ermeni meselesi tartışılmaya başlandı.
Sanki ermeni televizyonunda Türk tezi anlatılıyormuş gibi objektiflik adına ermeni soykırımını, sözde soykırımı, savunan bilim, yani operasyon adamları ortada dolaşmaya başladı. Boğaziçi Üniversitesinde alternatif ermeni konferansı düzenleme kararı alındı ve toplantı, bildiğimiz gibi, bir süre sonra Bilgi üniversitesinde gerçekleştirildi. "Evet, biz yaptık. Biz Türkler çok kötüyüz.
Ermenileri kestik" hezeyanlarıyla bilimsel toplantı görünümünde bir toplu ayinin sergilendiği bütün Türk toplumu gördü.
Konferansın davet metninde şu satırları okumakta hiç şaşırtıcı değildir. Konferans düzenleyicileri bu yeni oluşumun ortak faydasını vicdanı bir sorumluluğun idraki olarak ifade ediyorlar. Bu yalnız bilimsel gerçeklikte açısından veya dünya vatandaşlığı nezdinde bir sorumluluk değil, ülkemize, toplumumuza ve demokrasimize karşıda bir sorumluluktur deniliyor. Ancak toplantı toplumdan gelen tepki üzerine iptal edilince toplantıyı düzenleyen profesörlerden bir tanesi şu açıklamayı yaptı: "Biz amacımıza ulaştık". Demek ki, amaç konferans değilmiş. Çünkü şu ana kadar ben dünya tarihinde hiç düzenlenmeden amaca ulaşan profesör, bilimsel konferans hatırlamıyorum. Bu ancak psikolojik operasyon sonucu olmuştur..
Bu arada konferansın amacına karşı olanların büyük bir kısmı yanlış bir demokrasi algılaması ve kompleksi içindeler. Kusura bakmayın. "Her şeye rağmen yapılsaydı iyi olurdu" görüşünü savundular. Evet, bir düğün salonunda yapılsaydı, kabul edilebilirdi. Ancak bir üniversitede asla.
Demokrasi başkalarının görüşlerine ve eylemlerine saygı duymamızı gerektirir muhakkak. Ancak tecavüze uğrayan bir insan saldırgana saygı duymaz ve ona gereken cevabı vermek durumundadır. Ben kişisel olarak kendimi Türkiye"nin ve Türk milletinin milli varlık ve menfaatlerine karşı saldırgan ve iş... Gibi tavır alan hiç kimsenin ve bu arada bizim Ermenicilerin görüşlerine en ufak bir şekilde saygı duymak zorunda hissetmiyorum.
Kıbrıs"ta yapılan, şimdi Ermeni meselesinde karşımıza konulmaya çalışılmaktadır. Sonunda Ermeni sözde soykırımının kabulü Türkiye için ön şart haline gelecektir. Dışarıda bu çalışmalar devam ederken, içeride de süreç devam edecektir. Türk siyasetçileri, asker ve sivil bürokratlar buna hazırlanmak, halkı ise tepkisiz hale getirmek için bir süre daha yanlış çalışılması gerektiriyor. Bu amaçta önümüzdeki dönemde Türk tarihine yönelik kapsamlı bir karalama kampanyasının başlayacağına emin olabilirsiniz.
Bu kampanyanın en azından iki ayağı olacaktır. Birincisi tarihsel planda içimizde şüphe uyandırmak ve "galiba biz bu işi yapmışız" dedirtmek. İkinci ayağı ise AB tam üyeliği olmaz isek kaybedecek çok şey var. Üye olmak için kabul etmek gerekiyorsa kabul edelim gitsin düşüncesi. Türk devleti ne yazık ki, bir bilim olan psikolojik savaş ve propaganda konusunda olağanüstü geri kalmıştır.
Daha açık bir ifadeyle Türkiye nasıl psikolojik savaş yapacağını bilmez, öneminde anlamamıştır. Türk devleti içinde bu konunun uzmanlarının ise kendilerini siyasal seçkinlerini anlatılmadıkları ve anlaşılmadıkları PKK ve Kıbrıs meselesinde çok açık ortaya çıkmıştır. Düşman psikolojik ve propaganda savaş ve propaganda merkezlerinin kapsamlı operasyonları ve gelişmiş teknik uygulamaları karşısında ülkemiz ne yazık ki savunmasızdır. Ermeni meselesinde savunmayı devlet değil, artık örgütlenmiş Türk aydınları omuzlarına almak zorundadır.
Bu noktada bize yol gösterecek olan aziz Atatürk, "bu iddialar kesinlikle doğru değildir, iftiradır. Bunu yalnız Batı"ya değil kendi yurttaşlarımızı da önemle ihtar etmek gereğini duyuruyoruz. Zira seyrek olmakla birlikte üzüntüyle ısıtıyoruz ki, milletimizin tarihini okumamış ya da milli hissiyattan mahrum kalmış olması gereken kimi kişiler yabancıların bize karşı ortaya attıkları suçlamaları ret etmekten başka bir de vatandaşların milletlerini özürlü göstermekten çekiniyorlar. Hala salonlarını bize karşı konferans verdirtmek için yabancılara açık tutanlar var ve bu gibilere lanet" diyor.
Ermenicilerin gerçek niteliği ortaya konulmalı ve onlara öyle davranılmalıdır. Bu davranış aşağılama, küçük görme, görmemezlikten gelme, küçümseme, tiksinti ve gerekirse en ağır şekilde milli zeminde hakaret etme olmalıdır. Esasen Türk hukuk sistemi bu davranışın bütününü emretmektedir.
Yargıtay 4"uncu Hukuk Dairesi 92 - 1200 361 ve 1500 15 375 no, lu kararıyla bu konuda ortaya bir hukuk şaheseri koyuyor. Hüküm şöyle: Anayasanın 176"nci maddesi uyarınca onun başlangıç kısmı da metne dâhildir. Başlangıç bölümünün 7"nci fıkrası gereği olarak Türklüğün manevi değerlerine, ulusal çıkarlarına aykırı hiç bir düşünce koruma göremez".
Son fıkrayla milli değer ve çıkarlar Türk milleti tarafından Türk evladının vatan ve millet sevgisine emanet olmuştur. Milletime küfredene gereken en hakareti yaparım ve bu ülkede, bu anayasa çerçevesinde kimse bizi sorumlu tutamaz. Türk milletinin çıkarlarının savunma yolu Ermeni meselesinde Türk halkını aydınlatacak televizyon programları, kitaplar ve makaleler yayınlamak, sempozyumlar düzenlemektir. Tartışmalı, tartışmayı milli zeminde deliller ve esasında gerçekleştirmeliyiz. Ancak bu tartışmalar yapılırken Batı"nın soykırım suçlarını ortaya koyarak 1821 - 1920 arasında Kafkaslar ve Balkanlarda nasıl 5 milyon Türk"ün katledildiğini, 5,4 milyon Türk"ün sürüldüğünü artık tartışmalıyız. Kirli projelerin parçası olanlarına bedel ödetmeliyiz. Milli demokratik tepkiyle tarihimize hakaret edenlerle uğraşmak gerekiyor.
Ve son söz olarak:
50 Türk anası tecavüz edilmek üzere Akdamar adasına götürülürken Ermeni çeteciler tarafından kendilerini Van gölüne atmışlar ve boğularak ölmüşlerdir. Benim teklifim, bu anaların isimleri elimizde var, Akdamar adasına bir anıt dikelim ve bu 50 asıl Türk kadınının adlarını oraya yazalım. Van şehri Ermeni çeteciler tarafından yok edilmiştir. Bu anlamda TBMM, Gaziantep ve Kahramanmaraş gibi, Van şehrine de bir isim vermeli ve bu isim "Şehit Van" olmalıdır ki, tarihsel bilincimizde Van"a ne yapıldığını tekrar ve tekrar hatırlayalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Prof. Dr. Ümit Özdağ.
6 bölümden oluşan videoda 4.videodan itibaren Ümit Özdağ'ı dinleyebilirsiniz.
***
ATATÜRK'ÜN BU KONU HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
General Keret'in geri çekilmesiyle neticelenen bu muharebelerden sonra Kuvayi Milliye'ye teslimiyet arz eden muharip Ermeni kuvvetlerine karşı hiçbir ceza tatbik etmeyip bilakis onları şefkatli sinesine ve himayesine alan milletimizin alineceplığını Maraş Ermenileri de minnet ve şükran ile teyit etmektedirler. Şu halde Ermenilerin intikam fikri ve tecavüzleri neticesi meydana gelmiş bazı vakalar var ise, bunların mesuliyeti milletimize değil bizzat Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir.
MUSTAFA KEMAL
(20 Şubat 1920)
Bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması.
MUSTAFA KEMAL
(7 Mart 1920)
Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.
İngiltere'nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harb etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.
Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip Rusların Şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.
Sivas'ta benle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord Amerikan Umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir.
Milyonlarca Türk'ü binlerce Ermeni'nin hakimiyetine terketmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür.
MUSTAFA KEMAL
(26 Şubat 1921)
Güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı.
MUSTAFA KEMAL
(1 Mart 1921)
VE
GENİŞ KAPSAMLI TÜRK-ERMENİ ARAŞTIRMA MERKEZLERİ
TÜRKÇE İÇİN : ERMENİ SORUNU - İDDİALAR VE GERÇEKLER
İNGİLİZCE İÇİN : ARMENİAN GENOCİDE RESOURCE CENTER
FRANSIZCA İÇİN : TETE DE TURC
Tarih yazmak,
tarih yapmak kadar zordur.
Yazan yapana sadık kalmazsa,
değişmeyen hakikat,
insanlığı şaşırtan bir hal alır !
M.Kemal ATATÜRK,