Ayaklanmanın nedeni, kadına yönelik şiddet.
1 milyar kadına ulaşmayı hedefleyen kampanya "1 Billion rising" adıyla yürütülüyor.
onebillionrising
***
10 yıllık AKP iktidarında kadının bilançosu ağır oldu
AKP iktidarının beslendiği alanlardan biri “cemaatçi kadın hareketi” olurken, 10 yıllık iktidarında AKP kadınlara saldırmaktan da geri kalmadı. Kadına yönelik şiddet, tecavüz yasası, kürtaj tartışmaları derken kadınlar AKP’nin şiddetinden en fazla pay alan taraflardan oldu.
AKP’nin türbanla başlattığı süreç “kadını eve kapatmaya” doğru hızla ilerlerken, 10. yılını dolduran iktidarın kadın dosyası hayli kabarık. Eşitliğe inanmıyorum diyen başbakan, “tecavüze uğrayan kadının bebeğine gerekirse devlet bakar” diyen Sağlık Bakanı, evli ve 3 çocuklu asgari ücretli vatandaşlardan vergi alınmayacağının ‘müjdesini’ veren başbakan yardımcısı, kadına yönelik şiddeti engellemek için cami, kışla ve okul formülünde ‘aydınlanma projesi’ başlatan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, AKP iktidarının kadına bakışını temsil eder nitelikte.
AKP için kadın erkek eşit değil
Gericiliği her alanda yaygınlaştıran hamleleriyle kadın düşmanlığını besleyen AKP iktidarında başbakan Erdoğan kadınların erkeklerle eşit olmadığını hemen her fırsatta dile getiriyor. "Kadın kadındır erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün mü?” diyen Erdoğan, “ Bazı kadınlar ekranlarda kadın erkek eşitliği diyorlar. Bu eşitlik haklar konusunda eyvallah. Ama diğeri ise yaradılışa ters. Siz önce kadınlar arasındaki eşitliği halledin” diye buyurmuştu.
Başbakanın sıkılıka vurguladığı ‘kadın-erkek eşit değildir’ söyleminin uygulama alanı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması oldu. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yerine kurulan bakanlığın kadın–erkek eşitliğini sağlamakla görevli olması beklenirken kadın “aile” kurumu içinde konumlandırılarak ötelenmiş oldu.
Soyut bir “aileyi koruma” tanımı içinde, kadına da korunması gereken ailede ‘3 çocuk doğurma’ görevi verilirken Dünya Ekonomik Forumu’nun 2011 raporu yaşanan durumu rakamlarla gösteriyor. Rapora göre kadın-erkek eşitliğinde Türkiye 135 ülke arasında 132. sırada. Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü şiddet görüyor ve her gün ortalama 5 kadın cinayeti işleniyor.
Buna karşılık AKP iktidarı kadına şiddeti önleme olarak sürdüğü yasaya bile “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” adını verirken, yasada şiddet gören kadının ikna, uzlaşma gibi yöntemlerle hukuki yollardan hakkını aramaktan vazgeçirilmesi isteniyor. Kadınlara sağlanan “sığınakların” gizliliği ortadan kaldırılıyor ve adına yönelik şiddetin insan haklarına aykırılığına değinilmediği yasada şiddet gören kadınlara tedbir kararı verilebilmesi için gördükleri şiddeti ispatlamaları da isteniyor.
Kadına yönelik şiddette 10 yılda %1400 artış
AKP iktidarı süresince kadına yönelik şiddetle mücadele edemediği gibi istatistikler kadına yönelik şiddette %1400 artış olduğunu söylüyor. Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddetle mücadele çağrısına "Kadına şiddetle mücadele sözleşmesi"ni imzalayarak cevap veren Türkiye’de yaşananlar AKP’nin bu konuda hassas bir politika yürütmediğini gösteriyor. Erdoğan'da kadına yönelik şiddet olaylarının muhalefetin ve medyanın istismarıyla artıyormuş gibi bir havada takdim edildiğini söyleyerek konuyu yok saymaya devam ediyor. Ancak veriler durumun vahametini ortaya koyuyor.
Kadın düşmanlığında sınır tanımayan AKP iktidarı boyunca kadına uygulanan şiddet, tecavüz ve cinayetler raporlara hep artan sayılarla konu oldu. Son verilere göre sadece 2011 yılında 257 kadın öldürülürken, 102 kadın tecavüze uğradı ve 202 kadın yaralandı. 2012 yılının ilk altı ayının bilançosunu çıkaran Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre de 100’e yakın kadın hayatı kaybetti. 2012 Eylül ayı itibarıyla İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne 5 bin 9 kadın fiziksel ve duygusal şiddete uğradığı gerekçesiyle başvurdu. Cinsel saldırıya uğrayan kadınlardan yüzde 40’ı ise korku, baskı gibi gerekçelerle şikayetçi dahi olamadı.
AKP kadınları şiddete teslim ediyor
AKP kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda sıklıkla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üzerinden ‘samimiyet gösterisi’ yapmaya çalışsa da kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddeti durdurma konusunda samimi olup olmadığını anlamak için AKP zihniyetinin kadına bakış açısına dair birkaç örneği hatırlamak yeterli aslında.
- AKP’li belediyeler düzenledikleri etkinliklerde gerici kadın rolünü topluma benimsetmeye çalışıyor. AKP’li Küçükçekmece Belediyesinin düzenlediği etkinlikte konuşma yapan gerici yazar Sema Maraşlı, kadınları erkeklerin üstünlüğünü kabul etmeleri yönünde uyarmıştı. Kur’an’da evin reisinin erkek olduğunu belirten Maraşlı kadınların yaratılışları gereği teslimiyetçi olduklarını savunmuştu.
- AKP gerici kadın modelini yaratma sürecinde rol model oluştururken kendi starlarını da yaratıyor. Bunlardan en bilindik olanı, yaşam koçluğu ve aile danışmanlığı sıfatıyla AKP’li belediyelerin düzenlediği etkinliklerde seminerler veren Sibel Üresin. Üresin, katıldığı bir televizyon programında İstanbul'da tek eşli kimse olmadığını savunarak "Kocama arkadaşımı tavsiye ettim" yönündeki açıklama yapmıştı. Bu açıklamalarla yetinmeyen Üresin, imam nikahının resmileşmesini savunurken “zengin bir erkek olsaydım 4 kadın alırdım” sözleriyle dinci gericiliğin kadın zihninde yaratabileceği tahribatın sınırı olmadığını göstermişti.
- Ordu'nun Ünye ilçesinde, AKP Ünye İlçe Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki sayfasına, başı açık kadınlar için "Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır" yazmıştı.
- Tayyip Erdoğan, Münevver Karabulut cinayetinden sonra aileyi suçlamış ve "kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" yorumunu yapmıştı.
- Başbakan Erdoğan Ankara'da Metin Lokumcu'nun katledilmesini protesto eden Dilşat Aktaş için "Bu sabah bakıyorum bir televizyon kanalında Ankara'da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem" demiş, AKP zihniyetinin kadına bakış açısını net olarak gözler önüne sermişti.
Şiddete çözüm önerileri kadınlarla dalga geçiyor
Türkiye’de ortalama her gün 5 kadın eşleri, sevgilileri ya da tanıdıkları erkekler tarafından öldürülüyor, boşanmak isteyen kadınlarsa şiddetten en fazla mağdur olanlar olarak karşımıza çıkıyor. Devletten koruma talep eden kadınların kaldığı sığınma evleri açılış törenlerinde teşhir edilirken, koruma talebiyle polise veya savcılığa başvuran kadınların yüzde 73'ü, sığınma evlerinde olan kadınların ise yüzde 27'si cinayete kurban gidiyor. AKP ise geliştirdiği söylemle kadın cinayetlerini adeta teşvik ederken, çözüm için önerdiği yöntemlerle kadınlarla dalga geçiyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, problemin çözümünde zihinsel dönüşüm boyutunun olduğunu söylerken bu dönüşümü gerçekleştirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da içinde olduğu kurumlarla 'aydınlanma projesi'ni yürütüleceğini açıklamıştı.
Şiddetin engellenmesinde önerilen bir başka çözüm ise panik butonu. Uyguladığı politikalarla kadına şiddeti adeta teşvik eden AKP'nin önerisi ise skandal niteliğinde. Panik butonu uygulamasında şiddet gören kadınlara dağıtılacak cihazlarla "Emniyet'e erkenden haber verilmesi" planlanıyor. Kadınların şiddet anında ellerindeki cihazı kullanarak emniyete haber vermesi planlanırken Şahin konuşmasında, "Aslında bu buton, şiddeti psikolojik olarak engelleyecek bir sistem. Sosyal devlet olarak, şiddet görenin yanında olduğumuzu gösterebilsek, psikolojik bir yaptırım da getirmiş olacağız." diyerek çağrı aletinin işlevsiz kalacağını da kendi ağzıyla söylemiş oldu. AKP’nin kadına dönük şiddeti engelleme önerisi panik butonu ise herkese dağıltılmayacak. Bunun için aile mahkemesi hakiminin kararı gerekiyor. Koruma için başvuran kadınların ölüm oranları düşünüldüğünde ise uygulamanın başarılı olma şansı olmadığı anlaşılıyor.
Kürtajla kadınlar hedef tahtasında
Kadına dönük muhafazakar politikaların en son örneği kendini kürtaj tartışmalarında gösterdi. Başbakan Erdoğan, partisinin Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada “Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir” diyerek katliamın sorumluluğunu üzerinden atan bir açıklama yapmıştı.
Kürtajla başlayan tartışma sezeryan meselesi ile dallanmıştı. Özel bir hastahanenin açılışında sezeryana ilişkinin öfkesinin üç çocuk meselesinden kaynaklı olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, konuşmasında “ Kürtaj ve sezeryan cinayettir” diyerek kürtaj yasağının sinyallerini vermişti. Aynı konuşmada Başbakan, “ Kürtaj yasasını çıkartacağız” demiş, yasa tasarısı Haziran ayında mecliste görüşülmüştü. Aynı konuşmada Erdoğan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a yetki verdiğini söyleyerek, “ Bakanıma söyledim. Kürtajla ilgili yasayı çıkaracağız” açıklamasını yapmıştı.
Başbakan’dan tam yetkiyle sezeyan ve kürtaj tartışmalarının uygulayıcısı Akdağ ise, “Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar.” diyerek tecavüze uğrayan kadınların da gebeliklerini sonlandırmaması gerektiğini savunmuştu. Akdağ’ın açıklamalarının hemen ardından TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün de kürtajın tecavüzden daha büyük bir suç olduğunu iddia etmiş ve tecavüze uğrayan kadınların doğurması gerektiğini savunmuştu. Bosna’da tecavüze uğrayan kadınlar üzerinden kürtajın tecavüzden daha büyük bir dram olduğunu ileri süren Üstün, “Anne karnında o bebekler öldürülseydi, tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı” diyerek down sendromlu doğacak diye bebeklerin aldırılmasının yanlış olduğunu söylemişti.
AKP yargısında tecavüz mahkemelerce aklanıyor
Tecavüz mağdularının kürtaj hakkının elinden alınmasının tartışıldığı ülkemizde, mahkemeler tecavüz ve taciz davalarındaki kararlarıyla gericilerin söylemlerini meşru kılacak hamleler yapıyor. Kürtajı yasaklayan iktidar, yargının tecavüzcüden yana tutumuyla destekleniyor. Yargı taciz ve tecavüz davalarında ya suçluları aklıyor ya da çok geç kararlar alıyor.
Geçtiğimiz yıl Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yargıda iş yükünü hafifletmek amacıyla düzenlediği çalışmada yapılan öneriler yargıyı eline geçiren AKP’nin kadına bakış açısını ortaya koymuştu. Önerilerden birisi tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi olurken diğer öneri ise daha hızlı rapor alınabilmesi için tecavüze uğrayan kadının ‘beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırılmayarak bunun yerine sadece ‘beden sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırılması idi.
Mahkemelerin verdiği kararlar gericilerin istismar olaylarında istediğiyle örtüşüyor. Tecavüze uğrayan kadının çocuğu doğurması yönünde muhafazakar ideolojinin imdadına mahkemeler koşuyor ve tecavüz olaylarında mahkeme kararıyla kürtaja izin verilmiyor.
3 Kasım 2012
(soL - Haber Merkezi)
***
AYŞE ARMANDAN....
DEHŞET BİR İZLEYİCİ MEKTUBU...
Kadın doktor kürtaj olmak isteyen hastasına narkozsuz kürtaj yaptı. Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman bugünkü köşesinde okuyanı altüst eden bir kürtaj hikayesine yer verdi. Devlet hastanesinde narkozsuz kürtaj edilen Eda K.B.'nin hikayesinin anlatıldığı mektupta tüyleri diken diken ifadeler yer alıyor. Kürtaj olduğu için doktorun kendisini cahillikle suçladığını, "kocanın altına yatmayı biliyorsunuz ama.." şeklinde hakaret içeren cümleler kurduğunu yazan Eda K.B., kürtaj olanları cezalandırmak için devlet hastanesinde narkozsuz kürtaj uygulandığını iddia etti.
İşte o mektup:
'İÇİMİZ ÇOK ACISA DA ALDIRMAYA KARAR VERDİK'
İki evladım var, 37 yaşındayım. Eşimle korunmamıza rağmen bir şekilde hamile kaldım. “Olurdu olmazdı” derken, içimiz çok acısa da, aldırmaya karar verdik. Çok zor bir karardı ama yaptırmak zorundaydık. Maddi olarak üçüncü bir çocuğu büyütmemiz, yetiştirmemiz mümkün değil. Çocuk demek para demek. Yok böyle bir imkânımız.
Konut kredisi almak isteyenler mutlaka tıklayın! Tam 15 bankanın en uygun kredileri Burada Kredi Kartı Borçlarınızdan kurtulmanın zamanı gelmedimi? Arayın yardımcı olalım... 'KÜRTAJ OLMAK 750 LİRADAN BAŞLIYORMUŞ'
Böyle sakin yazdığıma bakmayın. Geçen hafta hamile olduğumu öğrenince şok yaşadım. Eşim de, en az benim kadar perişandı. Hemen fiyatları araştırmaya başladık, kürtaj olmak 750 liradan başlıyormuş, dedik ki, “Devlet hastanesine gidelim...”
'DOKTOR AÇTI AĞZINI YUMDU GÖZÜNÜ'
Salı günü bir devlet hastanesinin Aile Planlama Merkezi’ne gittim. Ultrasona aldı doktor beni. Evet, bebek vardı. Kadın doktor açtı ağzını yumdu gözünü, “İlkokul mezunuyla üniversite mezunu arasında en ufak bir fark yok. Hepiniz aynısınız!” dedi. Hekimlikten ve hasta psikolojisini anlamaktan uzak, sadece kişisel egosunu tatmine dayalı bir sürü söz sarf etti. Hiç cevap vermedim, vermek de istemedim, çünkü benim üzüntüm bana yetiyordu.
'ETEK TIRAŞI OL, BANYO YAP'
Perşembe gününe randevu verdi. Gelirken etek tıraşı olmamı, banyo yapmamı ve bir de etek getirmemi söyledi. Tuhafıma gitti. “Ha bir de gelmeden, mutlaka bir şeyler ye!” dedi. Oysa narkoz alacağımı düşündüğüm için, “Bu doğru olmaz!” diye geçirdim aklımdan.
‘KOCANIN ALTINA YATMAYI BİLİYORSUN AMA’
Perşembe sabahı erkenden kalktım ve hazırlandım, eşimle yola koyulduk. Saat tam 08.45’te hastanedeydik. Eşimi bekleme salonuna aldılar, beni de başka bir bölüme. Odada 4 kadın dık. Bir saat kadar bekledikten sonra doktor hanım geldi. Sanki çocuklarıymışız gibi, “Geçin bakim şuraya” dedi, geçtik. Üreme sistemini anlattı. Sonra da verdiği bilgilerin pekiştiğinden emin olmak adına, “Neyle korunacaksın bundan sonra?” gibi sorular sordu. Cevap veren kadına, “Madem öyle, bunu daha önce niye yapmadın?” dedi. Kadın, “Kocam...” diye geveleyince “Altına yatmayı biliyorsun ama” diye azarı bastı.
ODADAN ÇIKAN KADINLARIN YÜZÜNDEKİ DEHŞET İFADESİ Sonra bizi ranzaların olduğu bir odaya aldılar. 4 yatak vardı 4’ü de birbirinden leş, camlar açık. Eteklerimizi giymemiz söylenince, hiç tanımadığım kadınların önünde soyundum, iç çamaşırımı çıkardım, eteğimi giydim ve sıramı beklemeye başladım. Kadınları tek tek, başka bir odaya alıyorlardı. Meğer en korkunç şey o odada yaşanacakmış da, haberim yokmuş! Ben en sonuncuydum. Odadan çıkan her kadının yüzünde dehşet ifadesi vardı ve kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sıra bana geldi.
NARKOZSUZ KÜRTAJ
Odaya girdim. O odanın da camı açıktı, jinekoloji masası da camın yanındaydı. Uzanmam söylendi. Ben hâlâ saf bir şekilde narkozcu bekliyorum. “Herhalde bir narkozitör gelip beni uyutacak” diyorum. Masanın hemen yanında ağzı açık bir tıbbi atık çöp kovası var, içi de kanlı gazlı bez ve pamuk dolu, ona bakıyorum. Bu arada, odanın kapısı açık hasta mahremiyeti yok, isteyen istediği gibi girip çıkıyor. “Allah’ım ben n’apıyorum burada? Bu insanların arasında işim ne?” demeye kalmadan, bir spekülümün kabaca içime yerleştirilmesiyle irkildim. Meğer kürtaj yaparken ne narkoz, ne sakinleştirici, ne de ağrı kesici hiçbir şey vermiyorlarmış!
'BEBEĞİMİ, BEN KENDİMDEYKEN VAKUMLADILAR'
O an yaşadığım bedensel ve duygusal travmayı asla unutmayacağım. Ağlamaya başladım. Ki ben ketum bir insanım kolay kolay ağlamam ama rızam da olsa, gözümün önünde bebeğimin alınması, kocaman bir aletin bebeğimi ben kendimdeyken vakumlaması...
'HER ŞEYDEN NEFRET ETTİM'
Beni çok sarstı. Her şeyden nefret ettim. Kendimden, eşimden, çaresizliğimizden, bunu bana yapan insanlardan, maruz kaldığım bu iğrençlikten, bu zihniyetten... Beş dakika kadar sürdü. Masanın kenarlarını sıkmaktan avuçlarımın içi acıdı, morardı. Ayağa kalktığımda titriyordum. Kendimi tecavüze uğramış gibi hissediyordum. Zaten duygusal olarak, orada tecavüz ettiler bana.
'DEVLET KADINLARI BÖYLE CEZALANDIRIYOR'
Yaşadıklarımı şimdi değerlendirdiğimde... Kürtajın, narkoz, sakinleştirici, hatta ağrı kesici bile verilmeden yapılmasını, devletin kadınları bir tür “cezalandırma” şekli olduğunu düşünüyorum. “Benim bedenim, benim kararım diyorsunuz öyle mi? Alın size!” demek bu. Başka yerlerde, tür acı deneyimler yaşayan kadınlar var mı bilmiyorum. Ben yaşadıklarımı paylaşmak istedim, belki konu dikkatini çeker, yazarsın ve bu sayede bazı şeylerin değişmesine vesile olursun...
Sevgiler. (Eda K.B.)
***
Başbakanımız diyor ki: “Bayanların futbol maçında küfrettiklerini görünce, nevrim dönüyor.”
Kadın küfredince…
Nevir dönüyor, AMA ŞİDDETE MAARUZ KALINCA NEVRİ DÖNMÜYOR !!!
YILMAZ ÖZDİL'in yazısını okumak için tıklayın
***
HER TÜRLÜ ŞİDDETE KARŞI
ARTIK KORKMUYORUM
HERŞEY SEVGİ VE SAYGIYLA
UMAY ANA BİZİMLE
SB.
ilgili haber: