Translate

İon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2013 Perşembe

TARİHTE TIP - EFESLİ HEKİM RUFUS





Rufus Efes’de doğmuş ve tıp eğitimini burada almıştır. İskenderiye’de de eğitim alan Rufus’un yaşamının bir döneminde Roma’da bulunduğu düşünülmektedir. Tıp mesleğini Efes’te icra eden Rufus’un yaşadığı dönem Trajan Dönemi (M.S. 98-117) (M.S. 53-117) olarak rivayet edilmektedir. Rufus yaklaşık olarak Galen’in Bergama’da dünyaya geldiği yıllarda yaşamını yitirmiştir .

Efesli Rufus Galen’den sonra Roma İmparatorluğunda en önemli Yunan hekim ve anatomisttir . Yazılarından anlaşıldığına göre Rufus, hem pratik uygulama yapan bir hekim, hem de bir hocadır . Efesli Rufus’un çalışmaları Herophilus ve Erasistratos’un çalışmalarını temel almıştır. Galen’e göre Rufus Hipokratik eserlere derinlemesine egemendir . Aristoleles’in felsefesinden etkilendiği görülmektedir. Eserlerinde her bir hastalığın varyasyonlarını büyük bir özenle göstermiştir. Detaylı bir şekilde tedavileri de anlatmıştır. Gerçek doğru ve mutlak olduğunu düşündüğü yönteme sadık kalmıştır .

Rufus maymunlar ve domuzlar üzerinde anatomik çalışmalar yapmıştır . Rufus’un en kayda değer gözlemi nabız ve kalp atımı-sistol arasındaki bağıntıyı ortaya koymasıdır . Nabız üzerine kısa kitapçığı önemlidir, çünkü nabzın güzel bir tarifini içermekte ve kalp atımı ile nabız bağıntısına güzel bir vurgu yaparak, bunun özellikle sistolle ilişkili olduğunu belirtmiştir. Bu kitapçık ilk olarak patolojiyi, anatomi ve fizyolojiye temellendirme girişimi olarak değerlendirilmektedir. Optik kiyazmayı ilk kez tanımlamış, gözün geliştirilmiş bir açıklamasını (lensden söz etmiştir) yapmıştır. 

Motor ve duyu sinirleri arasındaki farkı ortaya koymuş, sinir sisteminin geniş etkilerini anlamıştır. Ruelle, olasılıkla seleflerinin gözden kaçırmış olduğu uterus kavitesinde bulunan bazı damarları Rufus’un gösterdiğini Clinch’e dayanarak bildirmektedir . İnsan anatomisine dair bir çalışması karaciğerin en eski beş loblu tanımını içermektedir. Koyunun over kanalını (oviduct) tanımlamıştır. Günümüze ulaşan kitaplarından Basit Anatomi Kitapçığı (Elementary Treatise of Anatomy) anatomi terminolojisine ilişkin en eski kitapçıktır.

Pek çok hastalık ve semptom onun tarafından tanımlanmıştır. Hijyen konusunda önerilerde bulunmuştur. Cerrahisinin en önemli bölümü hemostaza dair yöntemlere ilişkin açıklamalarıdır. Tıbbi botanik alanında da isim yapmıştır. Albrecht von Haller (1708-1777) sayesinde botanik anatomi ve terapötik alanındaki çalışmalarının kıymeti anlaşılmıştır .

Böbrek hastalıkları konusunda yazılmış olan ilk kitap "Böbrek ve Mesanenin Hastalıkları" Efesli Rufus tarafından birinci yüzyılın sonunda yazılmıştır .

Efesli Rufus’un günümüzde ulaşılabilen yazılı eserleri Gul. Clinch tarafından Londra’da 1726 yılında De Vesicae Renumque Morbis, De Purgantibus Medicamentis, De Partibus Corpis Humani, Nunc Iterum Typis Mandavit adıyla bir araya getirilmiştir. Eserler daha sonra Charles Daremberg ve Ch. Emile Ruelle tarafından 1879’da Paris’de Yunan çalışmalarına dair Yunan ve Arap kaynaklarından
derlemeleri içeren şekilde Fransızca çevirisi ile birlikte hazırlanmıştır. Almanca çevirisi ise Anatomishe Werke des Rhuphos und Galenos adıyla Robert von Töply tarafından Weisbaden’de 1904’de yapılmıştır.

Felsefe, astronomi gibi alanlarda eserler veren diğer meslektaşlarının aksine, Rufus yalnızca tıbbi konular üzerine yazmıştır. Motor ve duysal sinirleri bağ dokusu yapılarından kesin olarak ayırarak, optik kiyazmayı ve vagus sinirini tanımlayarak nöroanatomi alanına önemli katkılarda bulunan Rufus, Anadolu topraklarında yetişmiş önemli hekimlerden birisidir.


Ahmet ACIDUMAN , Işıl ARITÜRK , Önder İLGİLİ
Türk Nöroşirürji Dergisi, 2010, Cilt: 20, Sayı: 2, 64-69



***

EK BİLGİ: 

Göz ve gözün yapısı ile ilgilenmiş ve göz lensini ayrıntılı olarak açıklamıştır. Bilindiği gibi, lensin fonksiyonu ile ilgili ilk önemli bilgiler için 16. yüzyılı beklemek gerekecektir. 16. ve 17. yüzyılda, lens ve kırılma konusunda yapılan çalışmalar sonucunda (Realdo Colombo, Descartes ve Newton), göze gelen ışık ışınlarının lenste kırıldığı belirlenmiştir. Fotoğrafçılıkta kullanılan lenslere onun adı verilmiştir.

RUFUS adı Romalılar arasında çok görülen bir ad ve Latince anlamı kırmızı-sarışın'dır. Büyük bir ihtimalle kızılsaçlı olduğu için bu isim verilmiştir.






Die Syrischen Fragmente des Rufus von Ephesos - Almanca e-kitap





SB.


***




26 Mart 2013 Salı

İonia; Antikçağda Anadolu'nun Batısı




Batı Anadolu'nun kıyı şeridindeki, İzmir'in güneyinde ve batısında kalan bölgeyi kapsayan ve güneyde, Menderes Irmağı ağzı bitişiğindeki (üzerinde Miletos ve Didyma kalıntılarının bulunduğu) yarımadayı içine alan anakara parçasına İONİA denir.

Şimdi vurgulanmalı ki İON'lar denen ilkçağ Hellen boyunun vatanı anlamında olarak kullanıldığında , bu anlamdaki İONİA yukarıdaki anakara parçasıyla tam örtüşmez.

Çünkü arkhaik ve klasik çağlarda İON kent devletlerine bağlı arazilerin bazısı, örneğin Phokaia kenti ve onun arazisi, daha kuzeyde Aiolis bölgesinde idi; bazısı komşu adalarda (Khios/Sakız, Samos/Sisam) idi; üstelik İONİA denen anakara parçası içinde, Aiolos'lar Hellen boyunun kentleri ve onları arazileri (Notion, Menderes Magnesia'sı) eksik değildi.


Hellenlerin İONİA biçiminde kullandığı adın Hellen dilinde bir anlamı yoktur ve ilkçağ Hellenleri bu ad'a bir anlam yakıştırmak için, kendilerinde adet olduğu üzere, bir mythos öyküsü uydurup İON adlı bir yiğit-ata ortaya çıkarmışlardı; İON'lar boyunun atası bu imiş, İONİA adı da İON'lar halkının ülkesi demeğe geliyormuş...


Oysa adın Anadolulu aslını İÖ 546-334 arasında o yöreye egemen olan Pers'ler, kendi ağızlarında IAUNA/YAUNA etmişlerdi, o bölgeyi kapsayan Satraplığa Yauna Satraplığı diyorlardı. Türklerde ve diğer bazı doğulu halklarca kullanılan Yunan adı da bundan çıkmıştır. 


İON, İONİA sözcüklerinin arkhaik çağ sonu-klasik çağ başı Hellen yazarlarından Aiskhylos'da İAON, İAONİA biçiminde kullanıldığını görünce ve omega harfinin o zamanlar WA (uğa) değerinde olduğunu anımsayınca , adın aslının İAWANA olduğunu anlıyoruz ; benzer çarpıtmaları, Luvi dilinden gelme MAWANA (MA-WANA , ANA TANRIÇA-ÜLKESİ) adının MAİONİA edilmesi gibi örneklerde de gördüğümüzden İAWANA'nın aslında Luvi dilinden gelme olduğunu güvenle anlayabiliyoruz, hatta anlamını çıkarabiliyoruz. İA-WANA, ANAKARA-ÜLKESİ (ada olmayan ülke).


Ancak AİA/İA sözcüğü, tıpkı Hellen dilindeki GA/GE (Dor ağzında GA, İon ağzında GE) gibi , hem ANAKARA hem de TOPRAK anlamına geldiğinden bu adı ANA TANRIÇANIN çeşitlemesi TOPRAK ANA dolayısıyle TOPRAK ANANIN ÜLKESİ (Toprak Anaya tapılan ülke) diye de anlayabiliriz.


İONİA dahil Batı Anadolu'da bilinen en eski ulusal kültür Hitit belgelerinde Luvili (Luv'ca, Luvi'ce) diye bir dil konuştuğu beliritlen halkın kültürüdür.....


Çeşitli bölgelerdeki Luvi toplulukları, kendi yörelerine özgü etkileşim süreçleri sonundai ayrı kimliklerde uluslara dönüştüler ; ...Latince'ye dayanan İspanyolca , Fransızca gibi...


Anadolu'nun çeşitli yerlerinde de İÖ 1.binyılda Luvi dili , Karia dili, Psidia dili, Kappadokia dili, Kilikia dili gibi.


Bu değişim sürecinin Batı Anadolu'da İONİA'ya yakın bölgelerde yarattığı yeni Anadolulu kültür de , Lydia'lılar denen halkın kültürü oldu. 


Ancak daha o değişim sürecinin ilk yüzyıllarında Batı Anadolu'nun kıyılarını, özellikle de İONİA'yı hedef almış bir göç dalgaları dizisi kendini gösterdi ki, bu dalgalarla gelen göçmenlerin Anadolu insanlarıyla karışması, onların kültüründen etkilenmesi sonucu, Batı Anadolunun Hellen toplulukları , o arada İON'lar ANADOLU'DA oluşup tarih sahnesine çıktı.



Prof.Dr.Bilge Umar 

İONİA kitabından



Smyrna - Tarihi Hellenler öncesi

Ephesos- Tarihi Hellenler öncesi
Priene - Tarihi Hellenler öncesi

Yani Anadolu , Hellenler gelmeden önce DOLUYDU ve İON TOPRAKANANIN ÜLKESİ demek iken İÖ 5 .yy dan sonra kelime olarak YUNAN oldu.


Birçok yer adları ,tanrı ve tanrıçalar da Hellenleşmiştir.


Mesela 

Latmos Herakleia : Ana Tanrıça Lada'ya tapılırdı, Lad(a) uma -Lada Halkı - Hellen ağzıyla Latmos yapılmıştır. Anadolu dağ adlarından kiminde bulunan -ma bitişinin Hellen ağzında -mos bitişiyle çevrilmesi zorunludur, çünkü Hitit ve Luvi dillerinin tersine, Hellen dili adlarda dişi-eril ayırımı gözetir ve eril adlar -a sesiyle bitemez; dağ adları ise eril addır.

Kentin İÖ 4.yy aldığı Herakleia adı Hellen dilinde Herakles Yurdu anlamına gelir, oysa İÖ 4.yüzyılın herhangi bir Anadolu halkında ,o arada Karia yerli halkında, Herakles tapkısı asla yoktu. 


Mesela: 

Kybistra kenti güney yakınındaki bir Luvi kabartmasında (İvriz anıtında) karşısındaki yerel krala Warpalawas'a göre pek iri kıyım, dev gibi canlandırılan tanrı TARKHUN, geç dönemde Herakles sanılmış ve o yüzden Kybistra kentinin adı Herakleia edilmiştir.



DİPNOT: 


TARKHUN tanıdık gelmiyor mu?


Etrüsklerde TARQUİNS kullanır, ve Bilge Umar İlkçağda Türkiye Halkı kitabında "Lydia'lıların İtalya'ya göçmüş Etrüsk halkıyla hısımlığı" konusunu işler. 


Etrüsk ile ilgili çalışmalarda Türklere boş yerine dayandırılmıyor. 



Etrüskler ile ilgili ayrıntılı bilgiler için önceki yazılarıma bakınız.










SB

***