Translate

Constantinople etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Constantinople etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Haziran 2014 Pazartesi

CERVANTES VE KILIÇ ALİ PAŞA






Miguel de Cervantes is the greatest novelist of the Spanish language. His masterpiece, "Don Quixote," is one of the most inspiring book ever written. Miguel de Cervantes was born in the city of Alcala de Henares near Madrid, where he was baptized in October 9,1547. He was the fourth of seven children by Rodrigo de Cervantes and Leonor de Cortinas. Despite his father's frequent visit to Spain, Miguel recieved some early education in the school of humanist Juan Lopez de Hoyos. In 1568, when he was a student, some of his poem was published in Madrid to commemorate the death of the Spanish queen Elizabeth of Valois.

After studying in Madrid (1568-69), he went to Rome in the service of Guilio Acquavita, who became a cardinal in 1570. In the same year Cervantes joined a Spanish regiment in Naples. He took part against Turks in the sea battle at Lepanto (1571), during which he received a wound that permanently maimed his left hand. Cervantes was extremely proud of his role in the famous victory and of the nickname he earned, "el manco de Lepanto" (the cripple of Lepanto). 

In 1575 he set out with his brother Rodrigo on the galley El Sol for Spain. The ship was captured by pirates under Arnaute Mami and the brothers were taken to Algiers as slaves. Rodrigo was ransomed in 1577. Cervantes spent five years as a slave , during this period he tried to escape several times without success. In 1580, Cervantes was rescued on board the ship that was to take him to Constantinople. 

1576 : First escape attempt: Cervantes flees with other Christians towards Oran, but they are deserted by the Muslim who was guiding them and are forced to return to Algiers.

1577 : Second attempt: Cervantes and fourteen other captives hide in a grotto of the gardens belonging to the warden, Hassan. They remain there five months waiting for Cervantes's recently ransomed brother Rodrigo to come back for them. A renegade known as El Dorador betrays them and they are trapped in the grotto. Cervantes assumes total responsibility, is shackled and sent to the king's dungeon.

1578: Third attempt: Cervantes sends a Muslim with letters addressed to Don Martín de Córdoba, commander of Oran, asking him to send a spy to rescue them from Algiers. The Muslim is arrested and Hassan sentences Cervantes to 2000 thwacks. All we know for sure is that the punishment was never carried out.

1579: Fourth attempt: Cervantes attempts to arm a frigate to reach Spain with about sixty passengers. Another betrayal, this time also by a renegade Caybán, thwarts the plan. Cervantes again takes the blame and turns himself in to Hassan, who spares his life but locks him up in his bathhouse.

1580: On September 19, 1580, Cervantes is about to sail for Constantinople with Hassan Baha's fleet when the Trinitarians Fray Juan Gil and Fray Antón de la Bella pay the writer's ransom and he is set free. On October 27, he reaches the Spanish.coast and disembarks in Denia (Valencia); his captivity has lasted five years and one month. Towards the end of the year he goes to Madrid to initiate a series of suits in demand of compensation for his military service.

....

The Turkish researcher Rasih Nuri İleri claimed during his examination of the complex's foundation documents that Spanish writer Miguel de Cervantes was a forced worker at the construction of the complex during his enslavement, like the Captive character in his novel Don Quixote.

It is said that when Kılıç Ali Pasha decided to endow a mosque toward the end of his life, he applied to the state for a grant of land (since all land belonged to the state in the Ottoman Empire). He and Grand Vezier Rüstem Pasha shared a strong dislike for each other, so the Vezier reportedly said: "Since he is the admiral, let him build his mosque on the sea." Undeterred, Kılıç Ali Pasha had tons of rocks brought from all over the region and built the mosque with the help of Mimar Sinan on an artificial island connected to the mainland by a narrow causeway. The mosque is now well inland, since the sea was filled during the construction of a modern port.

When the construction was completed in 1580 , Cervantes captivity was ended too.

...


Cervantes'in gençlik dönemine ait hala aydınlığa kavuşturulmamış birçok karanlık nokta vardır. Ailesi kalabalık bir cerrah olan babasının alacaklıların devamlı takibinden kurtulmak için sık sık bir yerden diğerine göç etmesi sebebiyle doğru dürüst bir eğitim görmeyen Cevantes'in bütün yaşamı gibi, ilk dönemlerinin de büyük sıkıntılar ve meşakkatler içinde geçmiş olduğu tahmin edilmektedir.

Yine de kesinlikle bilinen bir şey varsa o da 1569'dan sonra İtalya'da oluşudur. Bu ülkede bulunuşunun nedeni her halde İspanya'da hakkında çıkartılan bir tutuklama kararından kurtulmak için olsa gerek.

Cervantes'in 1568 yılında Madrid'te bir düelloda rakibini ağır bir şekilde yaraladığı bilinmektedir. O zamanlar düello etmek kesinlikle yasaktır ve düello edenlere ağır cezalar uygulanmasına rağmen düelloların önünü almak mümkün olmuyordu. Olay yerinden kaçarak kurtulan Cervantes'ın gıyabında yapılan duruşmasında sağ kolunun halk önünde kesilmesine karar verilir.

Edebiyatta büyük beklentileri olan geleceğin ünlü yazarı bu yirmi bir yaşındaki genç için kılıç ve kalem tutan sağ elini kesilmesi ölümden beterdir. Cervantes hakkında verilen karardan kurtulmak ve zamanın akışı içinde kendisine unutturmak amacıyla önce Valensiya'ya, sonra da Kastilya ceza ve infaz sisteminin geçerli olmadığı Katalunya'ya gider. Buradan sonra yurt dışına gitmeye karar veren Cervantes 1570 yılında İtalya'da Kardinal Acquaviva'nın hizmetinde çalışmaya başlar.

Cervantes'in İtalya'da bulunduğu sıralar Osmanlılar Kıbrıs'ı fethederek Hıristiyan aleminde büyük bir telaş ve endişenin doğmasına yol açmışlardır. Papa V.Pius Kıbrıs'ı ele geçiren Türklere karşı büyük bir haçlı seferi düzenlenmesi için şağrıda bulununca 1571 yılının İlkbaharında Papalık, Venedik Cumhuriyeti, İspanya ve Malta arasında bu amaçla bir ittifak kurulur.

Bu arada Ceervantes Napoli'ye giderek İspanyol birliklerine asker olarak yazılır.

Haçlı donanmasının başında İspanya Kralı II.Felipe'nin kardeşi V.Carlos'u gayrimeşru oğlu Don Juan de Austria bulunmaktadır. 7 Ekim 1571 tarihinde Osmanlı donanmasıyla haçlı donanması arasında cerayan eden İnehbahtı (Lepanto) deniz muharebesinde "Marquesa" adlı İspanyol kadırgasında bulunan Cervantes göğsünden ve kol/elinden yaralanır. 

Bilindiği gibi muharebe Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanır. Osmanlı donanmasının yenilgisinin en önemli sebebi olarak, Yeniçeri Ağalığından donanma kumandanlığına getirilen Müezzinzade Ali Paşa gösterilir. Cesaretiyle tanınan bu kumandanın deniz savaş usüllerine vakıf olmaması ve ayrıca Uluç Ali Paşa gibi tecrübeli kaptanların tavsiyelerine önem vermemesi bu yenilgiyi hazırlayan sebeplerin başında gelmektedir.

Sol elini bir daha kullanamayacak şekilde çolak kaldığı bu deniz savaşı Cervantes üzerinde büyük bir etki uyandırmış olmalı ki, en mühim eseri "Don Quijote" de ondan bahsetmektedir.

Yrd.Doç.Dr. Ertuğrul ÖNALP - PDF



NOT:
Rasih Nuri İleri'nin arşiv-belge merakından dolayı çok zengin bir kütüphanesi olması dışında iyi bir araştırmacı olduğu biliniyor!




Kılıç Ali Paşa statue (OcchiAli)- 
La Castella , Region of Crotone, Calabria, Italy.



KILIÇ ALİ PAŞA

Kılıç Ali Paşa 14 yaşında Napoli'ye papaz olmak için gelirken esir alınıyor. Uzun süre kadırgalarda forsalık yaptı. Daha sonra müslüman olarak özgürlüğünü kazandı ve Ali adını aldı. Korsanlık yapmaya başladı. Arap olmayan korsanlara verilen Uluç namı ile de anılmaya başlandı. 1548'de Turgut Reis ile çalışmaya başladı. Mehdiye kalesinin savunmasında ve 1560'ta Cerbe'nin zaptında yeraldı. Turgut Reis'in yanında Trablus'un fethinde bulundu, Napoli ve Sicilya harekâtlarına katıldı. Turgut Reis ile birlikte 1551'de İstanbul'a geldi. Kendisine reis olarak tersanede görev verildi. 1560'da Piyale Paşa komutasında Akdeniz'e açılan donanmada yeraldı. 1565'teki Malta kuşatmasına katıldı. Bu seferin ardından İzmir sancakbeyi oldu. 1568'de Cezayir beylerbeyliğine getirildi.

Cezayir beylerbeyi
1567'de İspanya'da Mağripli nüfusun eritilmesine ilişkin bir dizi önlem alınmıştı. Mağribiler ile İspanyollar arasında 1568 Noel'inde başlayan çatışmalar 1570'e kadar sürdü. Gırnata zorla boşaltıldı ve Mağribiler farklı eyaletlere dağıtıldılar. Ayaklanan Mağribilere tek yardım Uluç Ali'den geldi. Cezayir beylerbeyi Endülüs sahiline saldırarak yardım etmeye kalkıştıysa da daha sert misillemelere neden oldu. Bunun üzerine İspanya'nın korumasındaki Sultan Mula Hamid'in hükümdar olduğu Tunus'a cephe aldı. 1569'da fazla güçlük çekmeden Tunus'u İspanyollardan aldı. Mula Hamid İspanyol garnizonun elindeki La Goulette kalesine sığındı. Bu olay İspanya'nın 1571'de Osmanlılara karşı savaşa girmesinin nedenlerinden biri oldu.

Kıbrıs'ın fethinde bulunduktan sonra 20 gemi ile Osmanlı donanmasına katıldı. Fetihin ardından Pertev Paşa ve Ali Paşa ile Rodos'a geçti ve Girit sahillerini vurdu.




İnebahtı savaşı
Osmanlılara karşı hazırlanan Haçlı ordusunun yaklaştığı haberinin gelmesi üzerine toplanan savaş meclisinde Uluç Paşa savaşın açık denizde yapılmasını savundu ancak kaptan-ı derya Ali Paşa bunu kabul etmedi. 7 Ekim 1571 günü İnebahtı körfezinde yapılan savaşta Uluç Ali Paşa sol kanada komuta etti. Bir gün süren savaş Osmanlı donanmasının yenilgisiyle son buldu. Savaş sırasında Uluç Ali Paşa düşmanın sol kanadını bozmuş ve Malta şövalyelerinin kaptan gemisini ele geçirmiştir. Savaşın ardından yarısı kendi filosundan, öbür yarısı ise dönüş yolunda doğu Akdeniz limanlarından topladığı Osmanlı kadırgalarından oluşan 80 gemiyle İstanbul'a vardı. Uluç Paşaya kaptan-ı deryalık görevi verildi ve II. Selim Uluç Ali'nin adını Kılıç Ali olarak değiştirdi.

Kaptan-ı Derya
Sokollu Mehmet Paşa'nın yardımı ve isteğiyle Kılıç Ali Paşa 1572'nin ilkbaharında 250 gemiden oluşan yeni bir donanma hazırladı ve aynı yılın Haziran ayında sefere çıktı. 1574 yılının Mayıs ayında Sinan Paşa ile birlikte Akdeniz'e açıldı. İtalya ve Sicilya kıyılarını vurdu. Ancak en önemlisi İnebahtı savaşından sonra İspanya'nın geri aldığı Tunus'u La Gouletta kalesi ile birlikte otuz üç gün süren bir savaşın ardından yeniden ele geçirdi. Tunus Cezayir ve Trablusgarp'ın ardından Berberi kıyılarındaki üçüncü Osmanlı eyaleti oldu.

21 Haziran 1587 günü ölen Kılıç Ali Mimar Sinan'a Tophane'de yaptırdığı Kılıç Ali Paşa Camisi'ne defnedildi.

....

Bir Denizci Mabedi: Kılıç Ali Paşa Cami ve Külliyesi
Yazı: Selman Okumuş 
Skylife, 2012

KILIÇ ALİ PAŞA 16. YÜZYILIN EN BÜYÜK AMİRALLERİNDEN. BECERİKLİLİĞİ VE KIVRAK ZEKÂSI SAYESİNDE OSMANLI DONANMASININ AKDENİZ’DE KAZANDIĞI ZAFERLERDE ÖNEMLİ ROL OYNADI.

Özellikle İnebahtı Savaşı sırasında manevra kabiliyetindeki büyük hünerleri sayesinde Sultan II. Selim kendisine Kılıç adını ve Kapudan-ı Derya’lık makamını verir.

YALI CAMİİ

İstanbul’un güzide semtlerinden Tophane’yi 16. yüzyılda denizin doldurulması ile elde edilen zemin üzerine oturtularak yalı camisi özelliğinde inşa edilen ve 430 yıllık mazisiyle dünya kültür mirasının en nadide eserlerinden biri olan Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi süsler. Paşanın namını ebedileştirecek bir eser olan külliyenin ortaya çıkışının ilginç bir öyküsü var. Cami inşa ettirmek üzere devrin sultanından arazi ve izin talebinde bulunan paşaya sultan cevaben “O, deryaların serdarudur, varsın muktedirse camiini de derya üzre yapsun! Yoksa O’na karadan bir karış yer vermem!” der. Bunun üzerine Kılıç Ali Paşa “Hünkârımız doğru derler, bizim evimiz de, mekânımız da deryalardur; o halde mabedimizin de derya üzre inşası uygun olur!” der ve günümüze kadar gelen külliye Mimar Sinan’ın idaresinde deniz üzerinde ortaya çıkar. 

Mimar Sinan Eseri
Yıllar boyu incelediği Ayasofya’yı andıracağını söylediği, içine Türk mimarisinden unsurlar da katarak vücuda getirmeyi plânladığı Kılıç Ali Paşa Camii için büyük usta mimar Sinan şöyle der: “Deryalar kudursa ve azgın dalgalar kubbenin tepesinden aşsa, yine bu mabed kıyamete dek Allah’ın izniyle ayakta kalacak!” Yıllardır vapur ve bina bacalarından çıkan kara dumanlarla taşının rengi siyaha çalsa da, Kılıç Ali Paşa Camii pembe renkli Ayasofya’nın adeta küçük bir örneğidir. Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi, geniş bir avlu ile çevrili. Avluya simetrik duvarlarındaki dört ayrı kapı ile girilebiliyor. Avlu ortasında zarif bir kubbe ile örtülü şadırvanı ise son derece göz alıcı.

Şadırvanlı avludan demir parmaklıklı iç avluya geçildiğinde biri beş kubbeli ve altı sütunlu, diğeri ise ahşap, ağaç oyma ve işlemeciliğinin en zarif örnekleri ile süslenmiş bir saçakla örtülü iki tane son cemaat mahalline ulaşılır. 

Hat ve Çini Zengini
Genel olarak ele alındığında Sinan’ın diğer eserlerine nispetle daha fazla süs unsuru barındıran caminin gerek son cemaat mahallinde, gerekse iç kısmında 16. yüzyıl özelliklerini yansıtan çiçek motifleriyle süslü renkli çiniler dikkat çeker. Kılıç Ali Paşa Camii hat sanatı bakımından da son derece zengin. Cami girişinin görkemli bezemesini tamamlayan muhteşem ahşap kapı kanatları, kündekâri üzerine fildişi, abanoz ve elma ağacından incecik kakmalarla, kabartmalı nakışlarla ve metal gülçelerle işlemeli. İç kısımda ilk göze çarpan manzaralardan biri de lacivert üzerine beyazla çevrilmiş ve bütün duvarların üst kısımlarını çepeçevre kuşatan nefis çiniler üzerine nakşedilmiş kuşak yazıları. Büyük kubbenin 24 penceresi ile birlikte caminin toplam 147 penceresi vardır. Geniş kavisli pencerelerdeki camlar üzerine işlenmiş rengârenk motifler ve desenler güneşin isabet ettiği kesimlerde zemine aksederken oluşan renk ahengi ayrı bir görsel zenginlik sağlamakta. 

Osmanlı Mimari Zevki
Camideki Osmanlı mimari zevkinin en bariz yansımalarından biri kuşkusuz Bursa stilindeki mihrap. Dışa çıkıntılı, yarım kubbe ile örtülü, kaide kesimi ile iç yüzü mermer, etrafı ise bütün yüzeyi tamamen çiçekli nefis İznik çinileriyle kaplıdır. Kıble duvarının ana mekâna bakan bölümünde üstleri çinilerle süslü olan tüm kemerli pencerelerde zarif vitraylar kullanılır. Bu yüzden de pencerelerden süzülen ışığın ahenkli dağılımının meydana getirdiği sade görkem, burayı caminin odağı haline getirir. Mihrabın sağ tarafında tamamen işlemeli mermerden yapılmış ve oldukça yüksek tutulmuş minber üstündeki sivri ve zarif külah caminin iç manzarasındaki ahenge ayrı bir ihtişam katar. 

Bir Ulu Mabed ve Külliye
Bu ulu mabed dış görünüşüyle gözleri kamaştırırken, iç görünüşündeki ahenk ve ihtişamıyla da gönülleri coşturur. Külliyenin bir parçası olan hamam da her haliyle Sinan’ın imzasını taşıyan bir şaheserdir. Geniş revakları, şadırvanları, halvet ve girintili çıkıntılı çeşitli hücre ve duşları dikkat çeker. Geniş göbek taşları, aydınlık kubbede yankılar yapan şırıltılı sayısız kurnaları ile soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri diğer tarihi hamamlardan farklılıklar arz eder. Ayrıca iki ılıklık bölümü ile İstanbul’un en büyük kubbeli üç hamamından biridir. Hamamın restorasyon çalışmaları halen devam etmekte ve 2012 yılında hizmete açılması beklenmekte. Avlunun kuzeybatı köşesinde yer alan, caddeye bakan üç revakı bulunan ve inşasında banisinin muradı “susayanların özellikle mübarek günlerde hararetlerini söndürmeleri için her türlü meşrubatın Allah rızası için ücretsiz olarak dağıtılması” olan sebil yer alır.





The Kılıç Ali Pasha Complex in Tophane ( Kılıç Ali Paşa Külliyesi) is a group of buildings designed and built between 1580 and 1587 by Mimar Sinan, who at the time was in his 90s. The mosque itself was constructed in 1578-1580.

It consists of a mosque, a medrese, a hamam, a türbe, and a fountain. Originally, it had been on the coastline, but since the sea in front of it has been filled again, it is now surrounded by other buildings. The complex was built on the orders of the Grand Admiral Kılıç Ali Pasha. When the Pasha was told to build the complex on the sea for being the Chief Captain, he had the mosque built on the land reclaimed from the sea.












21 Ekim 2013 Pazartesi

Anadolu, Orta Asya ve Timur - Ruy Gonzales de Clavijo




Gidip görmek istediğimiz ilk yer Saint John Kilisesi idi.(8)

Saint John Kilisesi, Blachernea sarayından pek uzak değildi. Kilisenin dış giriş kapısında , Saint John'un mozaikleriyle işlenmiş bi sureti göze çarpıyordu. Bu suret hayli uğraşılarak yapılmış mükemmel bir şeydi. 

Kapıdan girerken, dört direğe dayandırılmış muazzam bir kubbe görülüyordu. Asıl kilise binasına girmek için, bu kubbenen altından geçmek lazımdı. Kubbenin içi ve cidarları resim ve tasvirlerle işlenmişti. 

Mozaikler altın yaldızlı veya mavi, beyaz, yeşil ve kırmızı renklerde boyanmıştı. Bunun altından geçerek büyük bir avluya varılıyor. Avlunun etrafındaki kemerlerden, arkadaki binalara çıkılmakta. Burada serviler ve daha başka ağaçlar göğe doğru uzanıyor.

Bundan sonra asıl kubbe altında güzel bir çeşme vardı. Siyah beyaz taşlardan yapılmıştı. Asıl kilise binası, yarım dairelerle çevrilmiş bir murabba (dörtgen) idi. Kubbe yeşil sütunlara dayanıyordu.

Kiliseye girince, üç küçük zaviye ile karşılaşılıyor. Her birinin mezbahı (kurban kesme yeri) ayrıdır. Yüksek mezbah ortada olandı. Zaviye kapılarında, gümüş yaldızlı levhalar vardı. Mezhabı daha yüksek olan zaviyede, dört yeşil sütün üzerinde asılmış gümüşten haçlar görülmekteydi. Bunlar türlü taşlarla işlenmişti.

Zaviye kapıları, bir yandan bir yana uzayabilen genişlikteki ipek perdelerle örtülü idi. Papazlar ayin icrası için içeri girerken bu perdeler açılıyor, böylece içerde bulunanlar papazın nerden girdiğini görmemiş oluyor.

Tavanlar gösterişli mozayiklerle işlenmişti. Bir tarafta, İlah-Baba'nın tasviri gözüküyordu. Duvarlar da , ta yere kadar süslenmişti. Yüksek mezbahı olan zaviyenin etrafındaki oturma yerinin arasına, birinin tükürüp yeri kirletmemesi için bakırdan kaplar konmuştu.

Burada, gümüş ve billurdan yapılma birçok lamba da vardı. İçerde çok sayıda saklı mukaddes eşya vardı. Ama bu eşyayı barındıran sandıkların anahtarları, İmparator'un kendisindeymiş.

Hem bu sandıklar, sıkı bir gözetim altındadır. Buna rağmen, özel olarak bize, Saint john'un sol kolu gösterildi. Bu omuzdan parmak uçlarına kadar tam bir koldu. Kıymetli taşlarla bezenmiş altından bir bağ dirseğe geçirilmişti.

Bundan başka kilisede, Hazreti İsa'ya ait birçok mukaddes eşya bulunduğunu öğrendik. Ama bunlar bize bugün gösterilmeyecekti. Çünkü İmparator ava çıkmıştı. Anahtarları ise İmparatoriçe'nin gözetiminde bırakmıştı. İmparatoriçe de bunları göndermemişti. Ancak daha sonraki günlerde bu mukaddes eşya bize gösterildi. Bundan biz de ilerde bahsedeceğiz.


Ruy Gonzales de Clavijo
Anadolu, Orta Asya ve Timur (Embajada a Tamor Lan)
Timur nezdinde gönderilen İspanyol Sefiri Clavijo'nun seyahat ve sefaret izlenimleri ( Clavijo 1412 de ölmüştür.)


dipnot:
(8) Eskiden Petra denilen ve günümüzde Kesmekaya diye bilinen yerde olduğu belirtilen bu kilisenin bir izi kalmamıştır. O zamanlar Boğdansaray'da bulunduğu da söyleniyor. Boğdan'dan Bab-ı Ali'ye gönderilen elçilerin ikametgahı imiş.



_______________.




17 Mayıs 2013 Cuma

HUNLAR VE İSTANBUL






Hunlar ve Konstantinopolis...434 ile 447

"Hunlar, zaman zaman Doğu Roma İmparatorluğu'na Germanlar'la yapılan savaşlarda yardım da ediyorlardı. Ancak, Pannonya'ya yerleşmiş bulunan Rugila ve Ruya kumandasındaki güçlü Hun öncü birlikleri ; Alanlar'ın Vandallar'la birlikte 406'da Galya'ya gitmesinden sonra onların boşalttıkları topraklara yönelmiştir. 

Hunlar 434'te Konstantinopolis'i de kuşattılar. Bizans rivayeti, şehrin kurtuluşunu sadece bir mucize olarak açıklamaktadır. Rugila'nın o yıl ölümü üzerine Hunlar'ın yönetimi iki yeğenine kalmıştı : Atilla ve Bleda" (sayfa 54)

...

Atilla, tahtı paylaştığı kardeşi Bleda'yı 445'te öldürtüp yönetimi tekeline aldı. Ordusu ile Balkan yarımadasına akın düzenleyip 70 şehri yakıp yıktı ve İstanbul surlarına dayandı.

447 yılında Bizans İmparatoru 2.Theodosius'u sıkıştırıp yıllık vergi vermeye ve güney Tuna sahillerini Hunlar'a bırakmaya mecbur etti. (sayfa 45)

...

Büyük Selçuklu Devletini imparatorluğa dönüştüren Tuğrul Bey, 1043'te Halife Kaim'e gönderdiği mektupta :

"Ben hür insanların evladıyım ve Hünler 'in (Hunlar) kral hanedanına mensubum".... (sayfa 133)



Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği - Rıza Zelyut
kitabından alıntıdır.



HUNLAR TÜRK'TÜR.
...



31 Ocak 2013 Perşembe

Metropolitan Müzesi'ndeki Anadolu Buluntuları ile Türk ve Mezopotamya


























































































































"TÜRKİYE ŞANTAJ YAPIYOR"

İngiliz The Guardian gazetesi, Türkiye’nin yurt dışındaki müzelerde bulunan arkeolojik eserleri geri almak için yabancı ülkelerin müze ve arkeologlarına şantaj yaptığını öne sürdü. Gazete ayrıca Kültür Bakanlığı’nı "kültürel şovenizm" uygulamakla suçladı. 

The Guardian, yasa dışı yollarla yurt dışına çıkarılan yabancı ülkelerdeki kültürel varlıklarını Türkiye’ye getirmek için son birkaç yılda adeta seferberlik başlatan Eruğrul Günay liderliğindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca talep edilen kültür varlıklarını iade etmek istemeyen Berlin, Paris ve New York’un müze ve arkeoloji adamlarını, Türkiye’de arkeolojik kazı yapma izinlerini yenilememekle tehdit etti. Bakanlık ayrıca bu kentlerdeki müzelere hiçbir sanat ve kültür eserini ödünç vermeme tehdidinde bulunduğini öne sürdü. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleri için ’Türkiye kültür savaşı açtı’ ifadesini kullanan gazete, 1829’dan bu yana Türkiye’nin en önemli arkeoloji alanlarında kazılar yapan Alman Arkeoloji Enstitüsü, Berlin Müzesi’nde bulunan 3 bin 300 yıllık dev Hitit sfenksin verilmemesi halinde Türkiye’nin kendilerini yeni kazı izni vermemek veya izinlerini uzatmamakla tehdit ettiğini öne sürdü. Enstitü, sfenksin Türkiye’ye iade edilmesinden sonra bazı kazı izinlerinin yenilendiğini iddia etti. 

Berlin’de bulunan ve ünlü Bergama Tapınağı’nın sergilendiği Bergama Müzesi’nin bağlı olduğu Prusya Kültürel Miras Vakfı Başkanı Hermann Parzinger de, Ankara’yı ’Kirli siyasi oyunlarla bilimsel çalışmaların geleceğini tehlikeye atmakla’ suçladı. Parzinger, "Türkiye bize arkeologlarımızı ülkeden dışarı atma şantajı uyguluyor. Son olarak arkeolojik kazı alanlarına alt yapı hizmeti vermemekle tehdit ettiler" dedi. 

The Guardian, Türkiye’nin arasının bazı arkeolojik eserleri geri vermeyi reddeden Paris’teki Louvre Müzesi ve Ankara’nın yasa dışı yollara yurtdışına çıkarıldığını söylediği 18 parçalık Norbert Shimmel koleksiyonunu iade etmeyen New York Metropolitan Muzesi ile de kötü olduğunu belirterek, "Ankara bir süre önce Paris’e Fransız arkeologların kazı izinlerini iptal ederek misilleme yaptı" diye yazdı.
Vatan, 22.01.2013

daha çok haber:
http://tayproject.org/haber.html
***********************


KAÇAK YOLLARDAN ALIP MÜZELERİNİZDE SERGİLEDİĞİNİZ ESERLERİMİZİ GERİ İSTİYORUZ.
AYRICA KİMSEYİ "SANTAJ" YAPMAKLA SUÇLAYAMAZSINIZ, BU SADECE SİZİN YAPACAĞINIZ BİR DURUMDUR. AYNAYA BAKIN, TARİHİNİZ YOK, GEÇMİŞİNİZ YOK VE KALKMIŞ KAFA TUTUYORSUNUZ.
YEMEZLER....
****