Translate

pamphylia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pamphylia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2013 Pazartesi

SİDE’NİN ROMA DÖNEMİ PANTEONU




Side Anadolu’nun güneyinde ve verimli Pamphylia Ovasının en doğusunda yer almaktadır. Side Limanı Antik Dönemde Pamphylia’nın en önemli limanıdır ve kent Roma Döneminde Pamphylia’nın başkentliğini yapmıştır.

Başlığımız altında Side kentinin Roma Dönemine ait panteonunu arkeolojik ve epigrafik belgeler ışığında değerlendirmeye çalışacağız.

Athena kentin baş tanrıçası veya kent tanrıçası olarak görülmektedir. Bir yazıtta “προκαθεζομένη θεός” (Prokatheksomene Theos) olarak isimlendirilmektedir. Athena deniz ticaretinin koruyucusu olduğu için kent onun adına έπιβατήριος (Epibaterios) Bayramı (limanın açılması)  düzenlemekteydi. Side halkı Apollon’a Apollon Sidetes ismini
vermişti. Bu sıfat Side’nin tanrısı, kentin kurucusu ve ata babası olarak değerlendirilebilir. Sideliler tanrıya “θεόκτιστης” (Theoktistes) epitetini vererek kentin kurucusu olduğunu yazıtlarda da açıkça belirtmişlerdir. 

Demeter ve Zeus kentin en önemli tarım tanrılarıydı. Demeter kültü çok önemsendiğinden “Agon Mystikos” Bayramı tanrıçanın onuruna kutlanırdı. Bu bayramda Dionysos’a da tapınılırdı. Artemis tapınımı da kentte bilinmektedir. Sideliler kendisini pek benimsemeseler de, Apollon’un kardeşi olduğu için önemseyerek Side Panteonu’nda ona da yer vermişlerdir. 

Poseidon tapınımı da Side’de görülmektedir. Kybele ve Men kültünün Side Panteonu’nda varlıkları bilinmektedir. Tykhe, agoranın ortasında yuvarlak planlı bir tapınağa sahiptir. Side kazılarında birçok Hermes heykeli ele geçmiştir, ancak Mansel ve Nollé yazılarında belirtmektedirler ki, bu önemli liman ve ticaret kentinde yazıt veya sikkeler üzerinde Hermes tapınımı ile ilgili herhangi bir ize rastlanmamaktadır.

Side Tiyatrosu şehir panteonu için çok önemli bir rol oynamakta ve bize göstermektedir ki; Hellenizasyon ve Romanizasyona karşın birçok yerel unsuru özünde taşıyarak, Anadolu’nun eski dinsel kökenlerine geri gitmektedir.



Side Antalya Körfezinin doğusunda denize doğru uzanan, yerleşime 
uygun bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik Dönemde limanı ile önem kazanmış ve Pamphylia’nın en önemli kenti olmuştur (1).

Roma Döneminde bölgenin ticari başkenti durumundadır. Bu önemini MS 7.yüzyıla kadar sürdürmüştür.

Bu makalede Side’nin farklı bir yönü ele alınarak Roma Dönemi panteonu arkeolojik ve epigrafik belgeler ışığında incelenmeye çalışılacaktır.


Resim 1. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Athena (Side Kazısı Arşivi).


Athena Side’nin baş tanrıçası olduğu gibi, aynı zamanda ticaretin de tanrıçasıydı (2) (Resim 1). Bir yazıtta “προκαθεζομενηθεός” olarak adlandırılarak şehrin baş tanrıçası olduğu epigrafik olarak da 
belgelenmiştir.

Betimlemelerinde Hellenlerde olduğu gibi savaş tanrıçası olarak 
resmedilmiştir. Tanrıçanın betimi Side kent sikkelerinde en çok sevilen figür olmuştur (Resim 2)


Resim 2. Side sikkesi, arka yüz, Athena betimi(A. Tolga Tek Arşivi).


Athena deniz ticaretinin koruyucusu olarak kabul edilmekte ve Side’de kendisi adına Epibaterios Bayramı kutlanmaktaydı. Bu bayram, Mare  Clasum denilen ve kış aylarının sona ermesi ile denizlerde kesintiye uğramış olan gemi yolculuklarının tekrar başlamasının kutlanmasıdır.

Sideliler bu bayramda başarılı bir ticaret yılı olmasını dilerken, bahar başlangıcı olduğu için çiftçiler de verimli bir yıl olması dileği ile bayrama katılmaktaydılar. Epibaterios Bayramı Athena’nın Side’de deniz tanrıçalığı görevini üstlendiğini göstermektedir. 

MÖ 5. yüzyılda tanrıça, Atina’nın önderliğinde kurulmuş olan Deniz Birliği’nde de aynı rolü üstlenmekteydi (3). Fakat Athena Side kentinde Hellen tanrıçası olmaktan çok Anadolu’nun yerel öğeleri ile kaynaşmaktadır.

Kutsal meyve olarak nar simgesinin tanrıça ile birleştirilmesi dikkati çekmektedir. Fakat Sideli tanrıçanın kutsal meyvesinin nar olması şaşırtıcı değildir. Side kelimesi nar anlamına geldiği gibi (4), nar en erken dönemlerinde de kent için kullanılan bir motiftir (5)

Anadolu’da eskiden beri ana tanrıçanın kutsal meyvesi olan narın
Athena’ya ait kutsal meyve olması tanrıçanın eski Anadolu kültlerine geri gittiğinin kanıtıdır (6). Belki tanrıça, kökeninde yerel bir ana tanrıça olarak ortaya çıkmış, daha sonra Athena ile synkretize edilmiştir.

Sideliler tanrı Apollon’u “Apollon Sidetes” olarak isimlendirerek şehrin kurucusu ve ata babası olarak gördüklerini belirtmişlerdir. 

Bu durum Apollo’nun kentte, kökleri eski baş tanrıya kadar giden
yerel bir tanrı ile birleştirilmiş olma olasılığını da güçlendirmektedir 
(Resim 3)


Resim 3. Side Tiyatrosu kaset kabartması,Apollon (Side Kazısı Arşivi).


Ayrıca tanrıya ait “θεόκτιστης” epitheti kentin kurucusu olduğunu açıkça belirtmektedir (7). Apollon Sidetes’in sikkeler üzerindeki (Resim 4) ve tiyatrodaki kaset kabartmasındaki betimleri daha çok arkaik tarzdadır (8). Bu durum, tasvirlerin tanrıya ait kült heykelinin kopyası olmalarından kaynaklanmış olabilir. 


Resim 4. Side sikkesi, arka yüz, Apollon betimi (A. Tolga Tek Arşivi).


Apollon’un ismi Athena yanında ikinci tanrı olarak Epibaterios 
Bayramı’nda yer almaktadır. Sideliler ayrıca tanrı için Pythia Bayramı’nı da düzenlemekteydiler. Fakat bu bayramın Delphi’deki Kehanet Merkezi ile bir bağlantısı olmadığı gibi, Side Apollon Tapınağı bir kehanet ocağı olarak değerlendirilmemelidir (9)

Bu bayram daha önceleri “Agon Phoibeios” olarak kutlanmaktaydı (10)Pythia Bayramı’nın sadece yerel anlamı ve önemi bulunmaktaydı. Bayramlarda önemli bir rol oynayan tiyatroda Apollon, scaenae frons’un birinci kat kaset kabartmasında betimlendiği gibi, üçüncü kat kaset kabartmalarında da dokuz Mousa ile birlikte ikinci kez resmedilmiştir.

Kasetlerde yer alan Mousalardan altısı olan Erato (11) (müzik ve dans), Thalia (12) (komedya), Melpomene (13) (tragedya), Kalliope (14) (destansı şiir ve epik), Urania (15) (gökbilimi) ve Euterpe (16) (flütlü müzik) hem arkeolojik hem de epigrafik olarak tespit edilmiştir. Klio (tarih), Polyhymnia (pandomim) ve Terpsikhore (lyra) ise kasetlerin bütünlenememiş olması nedeniyle tespit edilememiştir (17) .

Böylece Apollon’un Side’de Apollon Mousagetes olarak da tapınım gördüğü kanıtlanmaktadır. Burada Sidelilerin tanrı Apollon’a verdiklerini değerin gösterilmesi yanında, tanrının Side Panteonu’ndaki çok yönlülüğü de vurgulanmaktadır.

Epigrafik belgelerde Athena’nın ismi her zaman Apollon’dan önce yer almaktadır. Fakat arkeolojik belgelere baktığımızda bunun tam tersi ile karşılaşmaktayız. Özellikle MS 2. yüzyılın sonu ile 3.yüzyılın başında Apollon Athena’dan daha çok önemsenmeye başlamıştır.(18) 

“Sidetes” ve “θεόκτιστης” sıfatları tanrının Sideliler için ne kadar önemli olduğunu güçlü bir şekilde vurgulamaktadır. Kentte Athena ile Apollon’un tapınımı politik olarak da büyük önem taşımaktadır. Tanrıça ve tanrı, kentin var oluşunu simgeleyen, sürekliliğini sağlayan ve saygınlığını öne çıkaran kutsal kişiler olarak görülmekteydi.


Resim (5a). Side sikkesi, arka yüz, Side’deki Nekoros tapınaklarının betimi   (5b) . Side sikkesi, arka yüz, Zafer Çelengi ve ΝΕΩΚΟΡΩΝ yazısı (A. Tolga Tek Arşivi).


Bu nedenle her ikisinin de tapınağı İmparator Kültü’nün “Neokoros
Tapınağı” olarak kabul edilmekteydi (Resim 5 a-b). Athena Tapınağı “Asylia” hakkına sahipti (19). Özellikle Caracalla, tek başına egemen olduğu dönemde Side’ye altın bir büstünü göndermişti ve bu büst Athena Tapınağı’nda korunmaktaydı (20)

Side’de limanın yanında yer alan tapınaklardan hiçbirinde Athena veya Apollon’un adına epigrafik belgelerde rastlanılmamıştır.

Kentin ilk kazı başkanı olan A. M. Mansel’in limana yakın olan ve sütunlu caddenin sonunda yer alan temenos içerisindeki iki tapınağı Athena ve Apollon (21) Tapınağı olarak kabul etmesinin pek de yanlış olmadığı kabul edilmelidir (22). 

Çünkü limana hâkim bir yerde ve anıtsal görünümleri ile dikkat 
çekmektedirler (23). Mansel, küçük olan N1 Tapınağı’nın Apollon’a ait olduğunu, büyük olan N2 Tapınağı’nın da Athena’ya ait olması gerektiğini söylemektedir (24). N1 Tapınağı frizinde konsollar arasına yerleştirilmiş Medusa başları yer almaktadır (25) (Resim 6)


Resim 6. Side Apollon Tapınağı Medusa frizi (Side Kazısı Arşivi).


Perseus, Medusa’nın başını kestikten sonra tanrıça Athena’ya getirip teslim etmiştir. Tanrıça da Medusa başını göğsünün üzerindeki Aegis’i üzerine yerleştirmiştir. N2 Tapınağı’na ait yayınlanmış olan frizde de Apollon’un üçayaklı kazanının tasviri yer almaktadır (26) (Resim 7)


Resim 7. Side Athena Tapınağı’na ait friz parçası (Side Kazısı Arşivi).


Bu nedenle Mansel’in belirttiğinin aksine N1 Tapınağı Athena’ya, N2 Tapınağı da Apollon’a ait olmalıdır. Daha önceden de vurgulandığı gibi, MS 2. yüzyılda tapınakların inşasında Apollon daha çok önemsendiği için plan açısından daha büyük olan N2 Tapınağı’nın tanrıya adanmış olabileceği şaşırtıcı olmaz (27)

Tapınakların liman kenarında yer alması, Athena’nın Deniz Hâkimesi olması ve Apollon ile birlikte Epibaterios Bayramı’nda kutsanması doğrultusunda, konuşlandırılmış oldukları yerle de uygunluk göstermektedir (28) . Kutsal alan belki şehrin ilk kuruluşundan itibaren dini merkez olmuş olabilir. Çünkü Hıristiyanlık döneminde alanın kutsallığı dikkate alınarak MS 5. yüzyılda yapıların bulunduğu yere kentin erken tarihli ilk büyük bazilika planlı kilisesi yapılarak dini merkez olma geleneğini pagan dönemi sonrasında da devam ettirmiştir (29).

Sideliler tarım tanrıçası ve tanrısı olarak Demeter ve Zeus’a 
tapmaktaydılar. Liman kenti çok verimli olan Pamphylia Ovasında yer almaktadır (30). Kent, hayatını ticarete bağlamış olmakla beraber tarım da önem taşımaktaydı. 


Resim 8. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Demeter (Side Kazısı Arşivi).


Demeter’in Gizem Kültü de şehirde önemsenirdi (Resim 8). Bu külte bağlı olarak Agon Mystikos kutlanırdı (31). Demeter’in Gizem Kültü ve onun için kutlanan Agon Mystikos Bayramı’nda Dionysos’a da tapınılırdı. (Resim 9)


Resim 9. Side Tiyatrosu kaset kabartması,Dionysos (Side Kazısı Arşivi).


Dionysos tapınımına Side anıtlarında sıkça rastlanılmaktadır. Dionysos kültünün en önemli yapısı olan tiyatroda tanrının hayatı scaenae frons frizinde yer aldığı gibi, kaset kabartmalarında da işlenmiştir. Kaset betimlemesinde tanrının büstü bir hydria üzerinde durmakta, başında sarmaşık çelengi ve üzüm salkımları bulunmaktadır.

Asma yaprağı, büstün yerleştirildiği madalyonu çevrelemektedir. Ayrıca çam kozalakları, lagobalon, üzüm salkımı, diaulos, pan flüt ve zil yer almaktadır (32). 

Dionysos Frizine ait kabartmaların durumu çok iyi olmasa da, belli 
kısımlarda iyi korunagelmiştir (33) . Dionysos’un hayatını anlatan 
sahneler doğumla başlamamaktadır.

İlk sahneler Zeus ve Semele ile ilgili konuların anlatıldığı bölümler 
olmalıydı. Fakat levhalarda yalnızca bazı figürlerin, güçlükle sadece konturları izlenebilmektedir. Tanrının Zeus’un bacağından doğması, kutsal banyo sahnesi, tanrının triumphu, Hephaistos’un Olympos’a getirilmesi ve Dionysos’un gizem kültü ile ilgili sahneler frizin devamını oluşturmaktadır.

Asıl ilginç olan nokta frizin Gigantomakhia sahneleri ile son bulmasıdır (34) . Gigantomakhia’nın antik dünyada her şeyin başı olarak görülmesi yanında ilahi adalet olarak da değerlendirilmesi gerekmektedir. Dionysos’un gizem kültünün frizlerde anlatılması, Side kentinde kutlanan “Agon Mystikos” bayramında  tiyatronun önemli bir yeri olduğunu belirtmektedir.

Tiyatronun kuzeybatı köşesinde tetrastylos ve pseudoperipteros planlı, Augustus dönemine tarihlenen tapınağın Dionysos’a ait olduğu söylenmektedir. Tapınağın tiyatro yanında olması dışında epigrafik ve arkeolojik veriler dikkate alındığında yapının Dionysos’a ait olduğunu gösteren bir belge yoktur (35)

Tapınağın güneydoğu köşesi, tiyatroya ait taşıyıcı bir paye ayağının 
altında kaldığı ve aynı zamanda mimarisi ve mimari süslemeleri
Augustus dönemini gösterdiği için tiyatrodan önce yapılmış olması 
gerekmektedir (36)

Yapı içerisinde yapılan arkeolojik araştırmalar sonuçlandırıldığında 
daha doğru bir değerlendirme yapılabilecektir.

Side çevresinde buğday üretiminin oldukça gelişmiş olduğu 
araştırmacılar tarafından sıklıkla tekrar edilmektedir (37) .Zeytin ve 
zeytinyağı ticareti yanında tahılda önemli bir tarımsal üründür. Side 
kazılarında tahıl üretimi ve ticaretini destekleyecek çok sayıda ölçü kabı ele geçmiştir (38).


Resim 10. Side sikkesi, arka yüz, Zeus betimi (A. Tolga Tek Arşivi).

Tarım tanrısı Zeus “Άλωνίτης” epitheti ile anılmaktadır. Άλωνίτης 
harman yerinin koruyucusu demektir (39) (Resim 10). Böylece
Zeus göksel tanrı olmanın yanında tarımın koruyucusu da olmuştur. 

Buğday üretimi Side kenti için önemli bir tarımsal faaliyet olarak 
görülmektedir. 

Deniz ticareti ile uğraşan Sidelilerin önemli ihraç maddelerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle Roma Döneminde buğday sevkiyatı önem taşımaktaydı. 

Günümüz dünyasında Afrika’da baş gösteren açlık, besin maddelerinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu halen bize hissettirmektedir.

Antik çağda da buğdayın önemini yadsımamak gerekir. Zeus’a ait
büyük bir sunak kentte yer almakta olup, sunağın bulunduğu kentin bu mahallesine “Βομέιται” (Büyük Sunaklılar) adı verilmiştir (40)

Tanrıya ait “Norites” unvanı, tapınımı eski Anadolu kökenine geri 
götürmektedir (41) .  Hititler Döneminde bu tanrı “Tarhunt” olarak 
isimlendirilmekte ve bölgeye de “Tarhuntašša” adı verilmekteydi.

Göksel bir tanrının tarım tanrısı olarak görülmesi pek yadırganamaz,
çünkü göksel baba yağmurlarıyla toprak ananın gebe kalmasını 
sağlamaktadır. Side kentinde eski Anadolu kültürlerine ait izlere
rastlamamız pek şaşırtıcı değildir. 

Bölgede Hellenizasyon diğer birçok Anadolu kentine göre oldukça geç dönemlerde kabullenilmiştir. Side, kendi yerel dili olan Sideceyi Erken İmparatorluk Dönemine kadar kullanmıştır. Ayrıca Arrianus’un Anabasis’te söylediği gibi kolonizasyon sürecinde Kyme’den Side’ye gelen göçmenler çok kısa bir süre sonra kendi ana dillerini unutarak barbar dilini konuşmaya başlamışlardır (42)

Doğu Pamphylia kenti Side çoğunlukla yeni akımlara kapalı olduğu gibi, eski Anadolu geleneklerine de sahip çıkmıştır. 

Tanrıça Artemis tapınımı da Side’de bilinmektedir (43) . Kendisi 
Apollon’un kız kardeşi ve avcı Artemis kişiliğinde sevilen bir tanrıçadır  (44)  (Resim 11)


Resim 11. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Artemis (Side Kazısı Arşivi).


Tanrıça hiçbir şekilde komşu şehir Perge tanrıçası “Artemis Pergaia” ile birleştirilmemiştir. Burada tekrar Pamphylia bölgesine ait yarıştan söz  etmemiz gerekiyor (45). Pamphylia (Παμφυλία , Πάμφυλοι veya Παμύφλιοι) Yunan dünyasında bölgeye verilen addır ve “Tüm Kavimlerin Ülkesi” veya  “Tüm Yunan Boylarının” anlamına gelmektedir.

İsminin birleştirici bir anlamı olmasına karşın, Pamphylialılar hiçbir 
zaman bir birlik kuramamışlardır. Her daim birbirleri ile yarış içerisinde olmuşlardır. Hellenistik Dönemde Aspendos ve Side, bölgenin birinci kenti olmak için yarışmıştır.

Roma Döneminde Aspendos’un yerini Perge almış ve Side ile devamlı yarış içerisinde olmuştur. Side bölge içerisinde önemli bir limana sahip olduğu için ticaret merkezi olarak önem taşımış, Perge ise “Artemis Pergaia” kültü (46) nedeniyle bölgenin dini merkezi ve hacıların uğrak yeri olmuştur (47)

Roma Dönemindeki gizli düşmanlık ve yarış nedeniyle Side Artemis’i avcı Artemis olarak kabullenilip tapınım görmüştür. Tanrıça için kentte  bir kutsal alanın varlığı da kent sikkeleri üzerinde yapılan yeni araştırmaların ışığında ortaya çıkmıştır (48).


Resim 12. Side sikkesi, arka yüz, Poseidon betimi (A. Tolga Tek Arşivi).


Side Panteonu’nda Poseidon tapınımına ait bilgiler oldukça sınırlıdır  (Resim 12). Tanrının Άσφάλειος (Asphaleios) epitheti belki deniz ulaşımı  ile ilgili olmalıydı (49)

Sikkeler üzerindeki betimleri dışında, kent içinde ele geçmiş olan 
heykeller arasında Poseidon yer almamaktadır. Fakat deniz ve 

Poseidon’la ilgili olarak tiyatro kaset bezemelerinde iki Triton’un
yer alması – yapının dini, sosyal ve ekonomik önemi yanında, kentin en büyük prestij yapılarından biri olduğu da düşünüldüğünde – kentte tanrının önemsendiğini vurgulamaktadır. 

Yalnızca Sideliler değil, Antik Çağda birçok kent ve halk tanrının 
gazabından korkmuş ve depremlerle cezalandırılmamak için sunularda bulunmuşlardır.

Kybele Side sikkeleri üzerinde Bergama Sunağı’nda (50) olduğu gibi aslan üzerinde oturur biçimde resmedilmiştir. Tanrıçanın karakteristiği eski Anadolu geleneğinin bir devamı şeklindedir. Tiyatro kaseti üzerindeki büstünde, başında kale sur tacı ve diadem taşımaktadır (51) (Resim 13)


Resim 13. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Kybele (Side Kazısı Arşivi).


Mantosu başının üzerine çekilmiştir.Köşe motifi olarak Attis tiara’sı, iki aslan ve ziller yer almaktadır. 

Prehistorik dönemlerden itibaren baskın bir şekilde ortaya çıkan Ana Tanrıça Kültü çağlar boyunca Anadolu’da etkin bir tapınım olmuştur.

Side erken dönemlerden beri kendine has geleneği olan ve yerel özellikleri kendi bünyesinde koruyan bir kent olmuştur. Side’nin dilini uzun yıllarca korumuş olması, Hellenizasyon ve Romanizasyon sürecinde dış etken ve baskılara karşı koyduğunu göstermektedir. Bağımsızlığına düşkün olan kent Hellenistik Dönemde Bergama Kralı Attalos’a teslim olmamıştır. Akdeniz’de egemenlik kurmak isteyen kral önemli Side  Limanı’nı ele geçiremediği için “Attaleia” kentini kurmak zorunda kalmıştır. 

Sidelilerin eski Anadolu geleneklerine bağlılığı, Ana Tanrıça Kültü’nü Roma Döneminde kendinde toplamış olan ve ismi Phryglerden gelen Kybele’ye panteonlarında yer vermelerinde kendini göstermektedir. Tanrı Men Sideliler için yabancı değildir (52).

Fakat tiyatro kaseti üzerinde yer alan ay ve yedi kollu yıldız dışında 
tanrı ile ilgili bir veriye arkeolojik ve epigrafik belgelerde
rastlanmamaktadır (Resim 14)


Resim 14. Side Tiyatrosu kaset kabartması, ay-yıldız betimi (Side Kazısı Arşivi).


A.M. Mansel şehrin güneydoğusunda yer alan yarım daire planlı, 
podyumlu “P” Tapınağı’nın Men’e ait olabileceğini söylemektedir (53)Fakat tapınağın yükseltilmiş podyumu, kryptaları ve planı göz önüne alındığında doğu kökenli bir tanrıya adanmış bir tapınaktan ziyade Roma İmparatorluk Kültü ile bağlantılı bir yapı olduğu düşünülebilir. 

Bununla beraber P Tapınağı’nın Side Athena ve Apollon Tapınaklarına (N1–N2) yakınlığı göz önünde bulundurulursa; belki şehrin güneydoğu köşesinde bir kutsal alan bölümü oluşturulduğu düşünülebilir. 

Böylece baş tanrı Apollon ve baş tanrıça Athena ile birlikte gizem tanrısı  Dionysos ve tanrıçası Demeter de P Tapınağı’nda tapınım görmüş olabilirler. Bu konuda arkeolojik ve epigrafik verilerimiz oldukça sınırlı  olduğundan düşüncelerimiz varsayım olmaktan ileri gidememektedir.

Tanrıça Tykhe’nin yuvarlak planlı (monopteros) tapınağı agora içerisinde yer alır (54). Tapınak konuşlandırılırken agoranın tam merkezi yerine, merkezden biraz güneybatıya kaydırılmış şekilde inşa edilmiştir (55).

Burada, tapınak-agora ilişkisi detaylı bir şekilde incelendiğinde agoranın tiyatroyla birlikte planlandığı görülmektedir. Belki de ilk planlamada tapınak konuşlandırılmış, daha sonra planda yapılan değişiklikler nedeniyle tapınak agoranın ekseninden kaymak zorunda kalmıştır. 

Diğer bir olasılıksa, yapının temel etütleri yapıldığında tapınak için en uygun zeminin agoranın bu kesiminde olduğunun tespit edilmiş 
olmasıdır. Tanrıçaya ait sikke betimleri yuvarlak planlı bir tapınağın
içinde oturan Antiokheia Tykhesi şeklindedir (56) (Resim 15 a-b)


Resim (15a). Side sikkesi, arka yüz, Tykhe Tapınağı betimi . (15b). Side sikkesi, arka yüz, Tykhe betimi (A. Tolga Tek Arşivi).



Bu nedenle tanrıçaya tapınımın Seleukoslar egemenliği sırasında
kente getirilmiş olması gerekir. Roma Döneminde de Tykhe kültü çok benimsenmiş olmalı ki, Hellenistik geleneği devam ettirir niteliktedir. 


Resim 16a. Hermes heykeli, Side Müzesi (Side Kazısı Arşivi).


Side kazılarında birçok Hermes heykeli bulunmuştur (57) (Resim 16 a-b),  ancak A. M. Mansel ve J. Nollé’nin de söyledikleri gibi, Pamphylia’nın bu en önemli liman ve ticaret kentinde Hermes kültüne ait ne arkeolojik ne de epigrafik hiçbir bir veriye rastlanmamıştır (58)


Resim 16b. Hermes başı, Side Müzesi (Side Kazısı Arşivi).


Tanrı Hermes için tapınak yapıldığı pek görülmez, ama Side’de tanrı için özel bir alanın veya kutsamanın yer almış olması gerekir. Gelecekteki araştırmalar ve buluntular bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. 

Sonsöze gelmeden önce tiyatrodaki kasetlerde resmedilmiş olan tanrı ve  tanrıçalara dikkat edilmelidir. Tiyatronun ilk katının altı kaseti içerisinde yer almakta olan “Athena”, “Apollon”, “Artemis”, “Demeter”, “Dionysos” ve “Kybele” Side Panteonu’nun ilk sıradaki tanrı tanrıçalarıdır (59).

Athena ve Apollon şehrin baş tanrı ve tanrıçasıdır. Demeter ve Dionysos gizem tanrı ve tanrıçasıdır. Artemis Apollon’un kız kardeşi ve avcı tanrıça, Kybele ise Anadolu’nun ana tanrıçasıdır.

Tiyatronun podyum frizinde Dionysos’un hayat hikayesinin anlatılması, sahne binasının üçüncü kat kasetlerinde Apollon ve Mousaların yer alması Side Panteonu’nda bu iki tanrıya MS 2. yüzyılda daha çok önem verildiğini vurgulamaktadır.

Tiyatronun ikinci kat kasetlerinde Poseidon ve Men kültüyle ilgili 
unsurlar yer alır. Kentin prestij yapılarından biri olan tiyatro mimari 
oluşumu ile bir anıt eser olduğu gibi, tüm bu plastik veriler bir araya getirildiğinde tasvir programı ile de bu yapının Side tapınımlarında önem taşıdığı açıkça görülmektedir. Side’de kutlanan bayramlarda tören alayı kuzeybatıdaki Hellenistik kapının (60) önünde yer alan anıtsal Nymphaion’da (61) toplanmaktaydı.

İlk kutlamalar Nymphaion önünde yapıldıktan sonra büyük bir olasılıkla çeşme ile Hellenistik kapı arasındaki alan stadion olarak kullanılmakta ve çeşmenin basamakları da seyircilerin oturması için olanak sağlamaktaydı. Çeşmedeki törenlerin ardından alay kapıdan geçerek kente girmekte, sütunlu caddeyi izleyerek tiyatroya ulaşmaktaydı. 

Tiyatroda (62) Agonlar yapıldıktan sonra alay buradan devam ederek  liman ve onun yanında yer alan Apollon ve Athena tapınaklarına (63) ulaşarak taçlandırılmaktaydı (64).

Side Panteonu’nda başta ticaret ile ilgili tanrıların öne çıkması, bölgenin en büyük limanına sahip kenti olmasından dolayı şaşırtıcı değildir. 

Zeytinyağı ve tahıl üretimi ticarete bağlı olarak kentin ekonomisine
katkı sağlamaktadır. Ayrıca dini birçok motif eski Anadolu kültlerine geri gitmektedir. Eski kültlere köklü Anadolu tanrıçası da eklenerek kentin geleneklerine olan bağlılığı vurgulanmıştır. 

MS 2. yüzyıldan sonra Romalılaşmaya başlayan kentte hiçbir zaman eski gelenekler terk edilmemiştir. Batı Pamphylia kentlerinin yeniliklere açık olmasına karşın Side özünde gelenekçi olmuştur. Panteonunda eski geleneklerini devam ettirmiştir. Gizem tapınımı ile Demeter ve Dionysos gibi doğu kültlerine değer vermiş ve korumaya devam etmiştir. 

Side hiçbir zaman batı eksenli bir kent olmamıştır. Her daim doğuya açık olmuş, ticarette Suriye, Kıbrıs ve Mısır ile ilişkili olmuştur. Kentin dini ve ticari bağlantıları bu anlamda sanat akımlarında da doğu kültürünün etkisinde kalmasına neden olmuştur. Grekçe dilini bile çok zor kabul eden Sideliler yerli öğelerini her konuda olduğu gibi dinlerinde de korumuşlar  ve kendilerine özgü bir şekilde tapınımlarını gerçekleştirmişlerdir.




Doç. Dr. Hüseyin Sabri ALANYALI
Anadolu Üniversitesi,Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü
Eskişehir *Resim 2, 4, 5a-b, 10, 12, 15 a-b için A. Tolga Tek’ e teşekkür ederim


_____________________________________________________

1) Mansel 1963, 43-47; Mansel 1978, 71-78; Knoblauch 1977; Nollé 1993a, 25-29.
2) Nollé 1993a, 30. 45-46. 89-91. 97; Mansel 2000, 891;
Alanyalı 2010, 84-85.
3) Deniz egemenliği konusunda akla Poseidon gelse de,bu tanrı daha çok yer hareketleri (depremler) ile ilgili konularda öne çıkmaktadır.
4) Nollé 1993a, 38-40.
5) Erken dönem Side sikkelerinde nar, kentin parasemonu olarak kullanılmıştır.
6) Atlan 1967, 40-41; Nollé 1993a, 39-40; Alanyalı 2004, 13.
7) Nollé 1990, 251-252; Nollé 1993a, 40. 113; Alanyalı 2005, 90; Alanyalı 2010, 85.
8) Mansel 1962, 51 Abb. 30. Yayında Apollon betimlemesi Kore olarak adlandırılmıştır. Mansel ilk yayınında tanrı betiminin arkaik görünümünü genç kız olarak yorumlasa da, daha sonraki yayınlarında
Apollon olarak düzeltmiştir, krş. Mansel 1963, 134; Mansel 1978, 201; Tancke 1989, 113. 305-306, Nr. 47, 4, Levha 77,1; Alanyalı 2001, 270; Alanyalı 2003, 270-271; Alanyalı 2005, 85 vd., Alanyalı 2010, 85.
9) Nollé 1990, 258-259; Nollé 1993a, 87-88; Mansel 2000, 895; Alanyalı 2005, 91.
10) Nollé 1993a, 114.
11) Tancke 1989, 113-115. 306-307. Kat. 47, 5. 8 Lev.77, 2; 78, 3; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
12) Tancke 1989, 114. 307. Kat. 47, 10 Lev. 79, 3; Alanyalı 2003, 271;Alanyalı 2010, 86, Res. 10.
13) Mansel 1962, 51, Res. 31; Mansel 1978, 201. Res. 228; Tancke 1989, 113. 306. Kat. 47, 6Lev. 77, 3; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 85.
14) Alanyalı 2001, 271;Alanyalı 2010, 85.
15) Tancke 1989, 113. 306-307, Kat. 47, 7 Lev. 78, 1-2; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
16) Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
17) Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
18) Nollé 1993a, 112-114.
19) Mansel 1963, 83-84. 96; Mansel 1978, 134. 146; Nollé 1990, 249. 255; Nollé 1993a, 92. 114. 112-113.123; Alanyalı 2005, 91.
20) Nollé 1990, 255; Nollé 1993a, 112.
21) Nollé 1993a, 50-53. 87. 112; Mansel 2000, 891.
22) Mansel ve diğ.1951 16 vd.; Mansel 1963, 77vd.; Atlan 1967, 157; Mansel 1978, 121.
23) Mansel ve diğ.1951, 21; Mansel 1963, 82 vd.; Mansel 1978, 133 vd.
24) Mansel ve diğ.1951, 21; Mansel 1963, 82vd.; Mansel 1978, 133 vd.
25) Mansel 1963, 80 Res. 61; Mansel 1978, 125 vd. Res.141.
26) Mansel 1978, 133, Res. 147.
27) Literatürde A. M. Mansel N1 ve N2 tapınaklarını nasıl isimlendirdiyse öyle anılacaktır. Tapınakların isminin şimdi değiştirilmesi bilgi kargaşasına yol açacaktır.
28) Atlan 1967, 39. 155, dn. 179.
29) Mansel 1978, 257-266.
30) Mansel 1962, 51, Res. 29; Mansel 1963, 134, Res.113; Mansel 1978, 201, Res. 227; Tancke 1989, 112, 304-305, Kat. 47, 1, Lev. 76,1; Nollé 1990, 253; Nollé 1993a, 114. 116-117; Mansel 2000, 892; Alanyalı
2001, 270-271; Alanyalı 2010, 85.
31) Nollé 1986, 204-206; Nollé 1990, 258-259; Nollé 1993a, 85-86. 93. 116-117; Mansel 2000, 895.
32) Alanyalı 2010, 85.
33) Mansel 1962, 52; Res. 37-39; Mansel 1963, 137-138. Res. 116-117; Mansel 1978, 205-206. Res. 233-235; Alanyalı 2001, 269-270; Alanyalı 2009a, 174, Alanyalı 2010, 87-89.
34) Alanyalı 2009b, 224.
35) Mansel 1963, 90-94; Mansel 1978, 142-146; Büyükkolancı 2008, 259-282. Mansel döneminde yapının yalnızca planı bilinmekteydi. Pseudoperipteros planlı tapınağın tiyatronun yanında yer alması,
Dionysos’a ait olabileceğini düşündürmüştür. Büyükkolancı yapıya ait parçaların agora ve latrinada devşirme olarak kullanıldığını keşfetmiştir. Mansel’in düşünceleri doğrultusunda yapıyı irdelemiş, ancak yeni bir tez ortaya koyamamıştır. Çalışması, kazı yapmadan, yalnızca mevcut duruma göre ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesidir. 2009 yılından beri Dionysos Tapınağı’nda yapılan kazı çalışmaları Büyükkolancı’nın tespit etmiş olduğu mimari elemanların hepsinin bu yapıya ait olmadığını ortaya koymuştur. Tapınağın temeline ait kazılar ve araştırma sonuçları çok kısa süre içerisinde monografi olarak yayınlanacaktır.
36) Tiyatro MS 2. yüzyılda inşa edilmiştir.
37) Nollé 1993a, 29-30.
38) Nollé 1990, 246, Res. 4.
39) Nollé 1993a, 29-30. 114. 116.
40) Mansel 1978, 33; Nollé 1993a, 8.
41) Nollé 1993a, 115.
42) Arrian. Anab. I 26, 4.
43) Nollé 1990, 254; Mansel 2000, 893; Alanyalı, 2001, 270; Alanyalı 2004, 11-12; Alanyalı 2010, 86.
44) Nollé 1993a, 117-118.
45) Nollé 1993b, 310-317.
46) Lanckoroński 1890, 37-38; Opermann 1937, 683-689; Robert 1948, 64-69; Onurkan 1969, 303-323; Onurkan 1969/70, 291-298; Bernardi-Ferrero 1970,3 dn. 7; Fleischer 1973, 233-254; Rüdiger 1977, 56-57; Fleischer 1984, 756-766; Onurkan 1987, 86-88, Lev. I Res. 1-3; MacKay 1990, 2048-2082; Zisa1992, 35-51; Mitchell 1993, 206-207; İnan ve diğ.
2000, 307. 331-334; Martini 2004, 479 vd.; Alanyalı 2008, 69-76.
47) Pamphylia’nın iki merkezli olması nedeniyle Antik Dönem sonrası Erken Hıristiyanlık döneminde de metropolitlik merkezi olarak Side Prima, Perge Secunda olarak isimlendirilecektir.
48) A. Tolga Tek, Side sikkeleri üzerine yapmış olduğu çalışmayı kısa bir sürede yayına hazırlayacaktır.
49) Nollé 1993a, 118.
50) Simon 1975 31 vd. dn. 156 Lev. 27.
51) Nollé 1990, 254; Mansel 2000, 893; Alanyalı, 2001, 270; Alanyalı 2004, 11-12; Alanyalı 2010, 85-86.
52) Nollé 1993a, 120; Mansel 2000, 893.
53) Mansel 1963, 86-90; Mansel 1978, 135-142; Mansel 2000, 905-906.
54) Mansel 1978, 157-167; Nollé 1993a, 121-122.
55) Mansel 1963, 102; Mansel 1978, 166-167.
56) Mansel 1978, 166, Res. 183.
57) İnan1975, 17-26, 29-36, 59-66, 68-70, 84-87, 89-90.
58) Nollé 1993a, 121 dn. 405, Mansel 2000, 893.
59) Alanyalı 2003, 269-271, Alanyalı 2005, 11-13.
60) Mansel 1963, 36-40; Mansel 1978, 47-54.
61) Mansel 1963, 53-62; Mansel 1978, 95-108; Mansel 2000, 903-904.
62) Nollé 1987, 254; Mansel 2000, 908-910.
63) Mansel ve diğ. 1951, 16-24; Mansel 1963, 77-86; Mansel 1978, 121-135; Mansel 2000, 905.
64) Alanyalı 2010, 89.


KAYNAKÇA
Alanyalı 2003 H. S. Alanyalı, “Dionysos Frizi ve Kaset Kabartmaları Çalışmaları”,
içinde: Ü. İzmirligil, Side Tiyatrosu ve Çevresinde Kazı, Onarım
Ön Çalışmaları (2001), KST 24, 2. Cilt, 2003, 269-272.

Alanyalı 2004 H. S. Alanyalı, “Gedanken zum Kybele-Kult in römischen
Pamphylien am Beispiel von Side und Perge”, içinde: T. Korkut
(yay. haz.), Anadolu’da Doğdu. Festschrift für Fahri Işık zum 60.
Geburtstag (2004) 11-18.

Alanyalı 2005 H. S. Alanyalı, “Apollon Sidetes”, içinde: B. Brandt – V. Gassner
– S. Ladtstätter (yay. haz.), Synergia, Festschrift für F. Krinzinger II
(2005) 89-92.

Alanyalı 2008 H. S. Alanyalı, “Der Tempel der Artemis Pergaia”, içinde: T.
Tarha – A. Tibet – E. Konyar (yay. haz.), Muhibbe Darga Armağanı
(2008) 69-76.

Alanyalı 2009a H. S. Alanyalı, Dionysos, IX. Vita di Dioniso Nr; 19,
“Marmorfries der scaenaefrons des Theaters von Side”, LIMC
Supp. 2009, 174-175

Alanyalı 2009b H. S. Alanyalı, Gigantes, A. Sculpture, I. Compotsions monumentales
Nr. 17; “Trois reliefs fr. en marbre la scaenae frons du
théatre de Side”, LIMC Supp. 2009, 224.

Alanyalı 2010 H. S. Alanyalı, “Side tiyatrosunda Yeni Yapılan Araştırmalar Işığında
Scaenae Frons Kaset Kabartmaları ve Dionysos Frizi”,
içinde: Ü. İzmirligil – G. Tanyeli – Z. Ahunbay (yay. haz.), Side’ye
Emek Verenler Sempozyumu 20-22 Nisan 2007 Side, Antalya (2010)
84-91.

Atlan 1967 S. Atlan, Side’nin Milattan Önce V. ve IV. Yüzyıl Sikkeleri Üzerinde
Araştırmalar - Untersuchungen über die sidetischen Münzen des V. und
IV. Jahrhunderts v. Chr. (1967).

Bernardi-Ferrero 1973 D. Bernardi-Ferrero, Teatri Classici in Asia Minor 3. Città dalla
Troade alla Pamfilia (1970).

Büyükkolancı 2008 M. Büyükkolancı, “Side Dionysos Tapınağı’na ilişkin Yeni Bulgular”,
içinde: İ. Delemen – S. Çokay-Kepçe – A. Özdizbay – Ö.
Turak (yay. haz.), Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu’na 65. Yaş Armağanı
EUERGETES Festschrift für Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu zum 65.
Geburtstag (2008) 259-282.

Fleischer 1973 R. Fleischer, “Artemis von Ephesos und verwandte Kultstatuen
aus Anatolien und Syrien”, EPRO 35, 1973, 233-254.

Fleischer 1984 R. Fleischer, “Artemis Pergaia”, LIMC II.1, 1984, 756-766.

İnan 1975 J. İnan, Side’nin Roma Devri Heykeltraşlığı (1975).

İnan ve diğ. 2000 J. İnan – N. Atik – A. Öztürk – H. S. Alanyalı – G. Ateş,
“Vorbericht über die Untersuchungen an der Fassade des
Theaters von Perge”, AA, 2000, Heft 2, 285-340.

Knoblauch 1977 P. Knoblauch, Die Hafenanlagen und die Anschliessenden Seemauern von
Side (1977).

Lanckoroński 1890 K. G. Lanckoroński, Die Städte Pamphylens und Pisidiens I (1890).

MacKay 1990 T. S. MacKay, “The Major Sanctuaries of Pamphylia and Cilicia”,
ANRW 18.3, 1990, 2048-2082.

Mansel 1962 A. M. Mansel, “Side Tiyatrosu”, Belleten XXVI.101, 1962, 45-77.

Mansel 1963 A. M. Mansel, Die Ruinen von Side (1963).

Mansel 1978 A. M. Mansel, Side. 1947-1966 Yılları Kazıları ve Araştırmalarının
Sonuçları (1978).

Mansel 2000 A. M. Mansel “Side”, RE Suppl. X, 2000, 879-918.

Mansel ve diğ. 1951 A. M. Mansel – E. Bosch – J. İnan, 1947 Senesi Side Kazılarına Dair
Önrapor - Vorläufiger Bericht über die Ausgrabungen in Side im Jahre
1947 (1951).

Martini 2004 W. Martini, “Zur Lage des Artemis-Heiligtums von Perge”, içinde:
T. Korkut (yay. haz.), Anadolu’da Doğdu. Festschrift für Fahri Işık
zum 60. Geburtstag (2004) 479-492

Mitchell 1993 S. Mitchell, Anatolia I (1993).

Nollé 1986 J. Nollé, “Pamphylische Studien ”, Chiron 16, 1986, 199-212.

Nollé 1987 J. Nollé, “Pamphylische Studien 6-15”, Chiron 17, 1987, 235-276.

Nollé 1990 J. Nollé, “Side. Zur Geschichte einer kleinasiatischen Stadt in der
römischen Kaiserzeit im Spiegel ihrer Münzen”, AW 21, 1990,
244-265.

Nollé 1993a J. Nollé, Side im Altertum. Geschichte und Zeugnisse (1993).

Nollé 1993b J. Nollé, “Die feindlichen Schwestern - Betrachtung zur Rivalität
der pamphylischen Städte”, içinde: G.Dobesch – G.Rehrenböck
(yay. haz.), Hundert Jahre kleinasiatische Kommission der österreichischen
Akademie der Wissenschaften. DenkschrWien 236. Ergänzungsbände
zu den TAM 14 (1993) 310-317.

Onurkan 1969 S. Onurkan, “Perge Artemis Pergaia Kabartmaları ve Artemis
Pergaia”, Belleten XXXIII.131, 1969, 303-323.

Onurkan 1969/70 S. Onurkan, “Artemis Pergaia”, IstMitt 19/20, 1969/70, 291-298.

Onurkan 1987 S. Onurkan, “Perge Tiyatrosundan İkinci bir Artemis Pergaia
Kabartması”, içinde: A. Çilingiroğlu (yay. haz.), Anadolu Demir
Çağları - Anatolian Iron Ages. Papers presented to the I. Anatolian Iron
Ages Symposion (1987) 86-88.

Opermann 1937 H. Opermann, “Pergaa”, RE XIX 1, 1937, 683-689.

Robert 1948 L. Robert, “Deux Texes inulitisés sur Pergè et Sidè”, Hellenica 5,
1948, 64-69.

Rüdiger 1977 H. Rüdiger, “Der Artemistempel von Perge”, AW 8, 3, 1977, 56-
57.

Simon 1975 E. Simon, Pergamon und Hesiod (1975).

Tancke 1989 K. Tancke, Figuralkassetten griechischer und römischen Steindecken
(1989).

Zisa 1992 A. D. Zisa, “Osservazioni sulle Rappresentazioni Monumentali
dell’Artemide di Perge”, RItNum 94, 1992, 35-51.



ek :
SİDE'de Epigrafik Çalışmalar 
için tıklayın
***



20 Mayıs 2013 Pazartesi

PİSİDİA ; BOYUN EĞMEDİLER






ÖZGÜRLÜĞÜNE DÜŞKÜN VE SAVAŞÇI PİSİDİALILARIN YURDUYDU BURASI...

Anadolu’nun birçok antik bölgesinde olduğu gibi kesin sınırları tam olarak belirlenemese de, günümüzde Göller Bölgesi olarak adlandırılan alan ile Konya’nın batı kesimi, antikçağda Pisidia olarak tanınıyordu. Doğası gibi zorlu ve özgürlüğüne düşkün insanların yaşadığı Pisidia’nın arazisi çoğunlukla dağlık ve sarp olmasının yanı sıra verimli ve yerleşim için de caziptir. Sulak havzalar açısından zengin ve korunaklı Pisidia Üst Paleolitik dönemden itibaren Anadolu, Yakındoğu ve Akdeniz Havzası için, önemli yerleşimlere ev sahipliği yaptı.

Neolitik dönemi Hacılar, Kuruçay ve Bademağacı höyükleriyle iyi bilinen Pisidia’nın İÖ 2. binyılda Hitit kültür çevresi içinde, Arzawa Krallığı’na dahil olduğu kabul edilir. Konya Beyşehir Gölü’nün hemen doğusundaki Eflatunpınar ile Fasıllar anıtları dönemin en meşhur kalıntıları arasında yer alır. İÖ 2. binyıla ait kültürel izler kuşkusuz bu iki anıtla sınırlı değildir. Filolojik veriler bu bölgede yaşayan toplumların kökenlerinde Luwi izlerinin varlığını kanıtlar.

Nitekim Pisidialılar, komşuları Lykia ve Karia gibi Tunç Çağı’nda konuşulan Luwice ile akraba, özgün bir dile sahiplerdi ve dillerini Roma imparatorluk çağında da kullanmaya devam ederek özgün kültürlerini korumuşlardı.

Antik yazarlardan Herodotos bölgeyi tanımlarken, “Solymlerin ülkesi Milyas” ismini kullanır; Romalı yazar Plinius, Pisidialıların önceden Solymi olarak adlandırıldığını aktarır. Strabon ise, bu tanımı daraltıp sadece Termessos’un kuzeyindeki dağa Solymos adı verildiğini ve burada yaşayan halka da Solymler denildiğini söyler.




İlk kez İÖ 5. yüzyılda Ksenophon, “Pisidia” adını kullanır; hem de onların Phrygia’da (Frigya) çapulculuk yapan bir topluluk olduğuna değinerek. Pisidia halkı, kimi zaman bölgenin en iyi savaşçıları olarak tanımlanır. Strabon, bölge halkının tiranlar tarafından yönetilen farklı topluluklardan oluştuğunu ve korsanlık yaptıklarını söyler. Gerçekten de, dağların zor koşullarına uyum sağlayan Pisidialı korsanlar ve yağmacılar güçlü otoritelerin egemenliğine kolay kolay girmemişler, özgürlüklerine düşkünlükleriyle nam salmışlardı. Büyük olasılıkla Pamphylia ve Lykia’dakileri örnek alarak örgütlenen ve Selge ile birlikte ismi en çok duyulan Termessos ve Sagalassos halkı, tüm Doğu’yu kasıp kavuracak olan Büyük İskender’e karşı cesaretle kendilerini savunmuşlar, savaşçı karakterlerinin hakkını vermişlerdi. 

Strabon Pisidia’nın Karia, Phrygia ve Lydia ile komşu olduğuna değinirken dolaylı da olsa, onların aslında bu bölgelerde kurulan siyasi otoritelerin egemenliklerine girmediklerini, ancak kültürel etkileşimde olduklarını belirtir.

Pisidialıların antik yazarlar tarafından daima vurgulanan başına buyruk ve boyun eğmez tavrı İÖ 6. yüzyılda Anadolu’da yaşanan Pers hâkimiyeti döneminde de geçerli olmalıdır. Perslerin satraplarla yönettiği bölgeler arasında Pisidia ya da buna benzer isimde bir yer hiç geçmez. 

Aslında Pisidia’nın, özellikle merkezini oluşturan iç kesimlerinin, tarihi hakkında Büyük İskender’in buraya yaptığı seferlere kadar hemen hemen hiçbir şey bilinmez. Helenistik dönemin hemen öncesinde, Pamphylia’ya komşu bazı yerleşimlerin, Yunan kültürünün etkisi altında kentleştikleri görülür. 

Örneğin, Selgelilerin İÖ 4. yüzyıl ortalarında, Aspendos’u örnek alarak bastıkları gümüş sikkeleri vardır ve İÖ 3. yüzyılın ortalarında yerli karakterlerini yadsıyarak, kentlerinin Yunanistan’dan gelen kolonistler tarafından kurulduğunu söyleyecek kadar ileri giderler. Termessos ve Sagalassos da, bu dönemlerde kentleşme sürecine girmiş olmalıdır.




Bölgenin Büyük İskender ve ardıllarına, kolayca değil, aksine direnerek bağlandıkları anlaşılır. Helenistik dönemde Seleukosların askeri yollarının güvenliği için Seleukeia Sidera, Antiokheia pros Pisidian ve Apollonia isimli bir dizi koloni şehri kurulduğu bilinse de, bölgenin iç kesimleriyle ilgili bilgi bu dönem için sınırlıdır. Bu sırada bölgedeki birçok kent bağımsız olmalıdır. 

İÖ 190 yılında Seleukos Krallığı’nın Roma önderliğindeki müttefiklere yenilmesiyle, bölge Bergama Krallığı’na bırakılır. Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyetiyle, krallığa ait topraklar Roma halkına bırakıldığında, Pisidia, İÖ 36 yılına kadar Roma’nın Cilicia eyaletine bağlı kalır. Ardından önce Galatia vassal krallığına bırakılır; sonra İmparator Augustus zamanında eyalet şeklinde organize edilen Galatia eyaleti içine dahil edilir. Bu dönemde dahi Pisidialıların “kabile” tarzı örgütlenmeleri çözülmüş olsa da, bölgede hâlâ sorun çıkaran savaşçı topluluklar yaşıyordu.

Nitekim Doğu Pisidia’da, Suğla Gölü civarında Homonadeis isimli savaşçı kavmin saldırganlığı, bölgenin yeni ve dirayetli hâkimi Romalıları rahatsız etmiş, Romalılar onları durdurmak için özel bir harekât düzenlemek zorunda kalmıştı. Huzurun bir türlü tam anlamıyla sağlanamadığı bu topraklarda, artık hem kalıcı Roma hâkimiyetinin sağlanması hem de barışın tesis edilmesi için Roma İmparatoru Augustus tarafından beş kent koloni statüsüne yükseltildi.

Bunlardan Antiokheia pros Pisidian (Colonia Caesarea), Olbasa (Colonia Iulia Augusta Olbasa) ve Kremna (Colonia Iulia Augusta Felix Cremna) kentleri öne çıkar. 




Gövdesinin üstü at, altı balık şeklinde olan mitolojik yaratık Hippokampos’un Deniz Tanrısı Poseidon’un sürdüğü arabayı çektiğine inanılırdı. Antikçağda
sevilen bir bezeme unsuru olarak kullanılan bu figür, Antiokheia’da da karşımıza çıkar.
(Atlas 2012)
Foto: Cüneyt Oğuztüzün



Roma hâkimiyeti ve uygarlığının bu kentler ile kabullendirilmesi hedeflense de bu durum kısmen tersine döner ve bölgeye yerleşenler, yaygınlaşan Yunan kültürü ve dilini benimserler.

Bölge, bir süre daha Galatia eyaletine bağlı kaldıktan sonra Lykia-Pamphylia eyaletine bağlanır. İS 3. yüzyılda, Diocletianus döneminde ise Antiokheia’nın merkezini oluşturduğu ayrı bir eyalet olarak düzenlenir.

Pisidia’da kentleşme özellikle güneyde İÖ 4. yüzyıldan itibaren başlar, Hellenistik dönem ile büyük bir ivme kazanır.

Roma imparatorluk döneminde ise artık Anadolu’nun kıyı bölgelerinde görülen ölçekte anıtsal kamusal ve dinsel yapılarla donanmış, bütün kentsel organizasyonlarıyla uygar kentler, Pisidia’nın hemen her yanına yayılır. Bununla birlikte, antik kaynaklarda da ismi geçen kimi kentler hakkında bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Bunun yanı sıra söz konusu yerleşimlerin, yaklaşık 1300 yıl önceki Hitit metinlerinde de isimlerinin
ayırt edilebilmesi, sürekliliğe işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir.






Sagalassos: Anıtsal Kent

Bölgenin en önemli kentlerinden biri Sagalassos’tur. Bugün Burdur’un Ağlasun köyünde yer alan Sagalassos, Akdağ’ın eteklerine kurulmuş görkemli bir kenttir.

İsmi ilk kez, Büyük İskender’in seferine ilişkin olarak karşımıza çıkar. Büyük komutana cesaretle direnmiş, ancak yıkımdan kurtulamamıştır. Sagalassos, Hellenistik dönemden itibaren Pisidia’da yaygınlaşan Helen kültür etkisinin bölgedeki yansıması ve Roma imparatorluk çağında kentlerin müthiş gelişimine çok belirgin bir örnek olarak karşımıza çıkar.

Kentten günümüze ulaşabilen yapıların büyük bir kısmı, en parlak zamanlarını yaşadığı Roma imparatorluk dönemine tarihlenir. Tiyatro binası, hamam yapısı ve 2010 yılında restorasyonu yapılarak açılışı gerçekleştirilen Antoninler Çeşmesi kentin önemli mimari anıtları arasında sayılabilir. 

Kentte iki agora yapısı bulunur. Yukarı agora, devlet işleri, aşağı agora ise ticaretle ilintilidir. Böylelikle Aristoteles’in, ticaret ve politikanın farklı agoralarda sürdürülmesi gerektiği görüşü, Sagalassos’ta uygulanmış gibidir.

Kentte, İS 2. yüzyılda inşa edildiği anlaşılan bir de kütüphane binası vardır. Çeşitli odalardan oluşan yapı, Ephesos’taki (Efes) Celsus Kütüphanesi’ne benzerliği ile dikkati çeker. Yapının T. Flavius Severianus Neon tarafından yaptırıldığı ve tıpkı Celsus Kütüphanesi’nde olduğu gibi, arka kısmında babasının mezarının olduğu düşünülmektedir. 

Mimari anıtları dışında Sagalassos özellikle Roma döneminde, Akdeniz Havzası’nda revaçtaki kap kacağın üretim merkezidir.



Antiokheia pros Pisidian: İlk Koloni

Pisidia’nın sınır kenti Antiokheia pros Pisidian günümüzde Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınında yer alır. İÖ 3. yüzyılda, bölgedeki Seleukos hâkimiyeti esnasında, bir koloni kenti olarak kurulur ve dönemin özelliği olarak ızgara planda tasarlanmıştır.

Kent, asıl önemini ilk Roma İmparatoru Augustus tarafından İÖ 25 civarında “Colonia Caesarea” adıyla bir Roma kolonisi statüsünü aldıktan sonra, Anadolu’nun ilk koloni kenti olmasıyla kazanır. Bölge valisi tarafından, güvenlik ve ekonominin gelişmesi için yaptırılan yol, Via Sebaste, Antiokheia’dan başlar ve güneye Perge’ye varır. Kent, İstanbul ve Roma gibi yedi tepe üzerine kuruludur ve Roma dünyasında bu özelliği ile tanınan üç kentten biridir. 

Kentin doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda ilerleyen ve kesişen iki sütunlu caddesi vardır; biri Augustus, diğeri Tanrı Men’e ait iki tapınak, hamam ve tiyatro binası, ayrıca Aziz Paulos’a adanmış iki kilise dikkati çeker.

Anadolu’nun erken dönemlerinden itibaren tapınılan Ay Tanrısı Men için Antiokheia’da kutsal bir alan yapılmıştır.





Kutsal alanın dış duvarları çeşitli kabartmalarla süslüdür ve içinde bir de tapınak inşa edilmiştir. İmparator Augustus’un ölümünden önce yazdığı ve vasiyetini içeren “Res Gestae Divi Augusti”nin bir kopyası, Augustus Tapınağı’nı içeren kutsal alana giriş kapısında yer almaktaydı.







Alanda yapılan kazılarda bu vasiyeti içeren metinler saptanmıştır. Hıristiyanlığın en önemli kişilerinden, yeni dine kattığı özgün fikirleriyle yayılmasını sağlayan Aziz Paulos’un, bir diğer önemli ilk Hıristiyan azizi Barnabas ile buraya gelmesi ve öğretilerini burada açıklaması nedeniyle, günümüzde canlanan din turizminin önemli merkezlerinden biri olmuştur.


Antiokheia kentinin oldukça sağlam durumunda günümüze gelebilmiş yapıları arasında, sukemerleri oldukça etkileyicidir. Kentin yaklaşık 11 kilometre kuzeyindeki Sultan Dağları’nda Suçıktı Deresi’nden gelen su, bazen kanallar ve tünellerle, bazen de kemerlerle kent içine taşınmıştır. Su kemerleri, harçsız bloklardan
örülüdür ve bazıları 5-7 metre yüksekliğe kadar korunmuş vaziyettedir.



Selge: Doğal Kale

Günümüzde Antalya’nın Zerk (Altınkaya) köyünde bulunan Selge antik kenti, ulaşımı zor bir konumda bulunmasından dolayı, günümüze iyi durumda kalmış kalıntılarıyla ziyaretçilerini etkiler. Strabon, “Selgeliler kentin doğal korunmasından ötürü ne eskiden, ne de daha sonraları, hiçbir zaman başkalarına boyun eğmemiş ve sahip oldukları toprakların nimetlerinden hiç rahatsız edilmeden yararlanmışlardır” der. 

Selgeliler için, özellikle Hellenistik dönemde yaşanan en büyük tehlike, hiç kuşkusuz Büyük İskender’in seferidir. Ancak, birçok kentin aksine, Selgeliler kendilerinden beklenmeyecek şekilde  İskender’e dostça davranmış, kendisi tam Termessos önündeyken, ona elçiler yollayarak Sagalassos üzerinden Phyrgia’ya kestirme bir yol önermişlerdir.

Selgelilerin İskender’e olan bu dostça tutumları, onların Termessos’a karşı geleneksel düşmanlıklarının bir parçası olarak yorumlanır. Olasılıkla İskender’in Termessos’a düzenleyeceği saldırıda görev almayı amaçlamışlar; ancak İskender’in seferden vazgeçmesi üzerine, bu kestirme yolu önermiş olmalıdırlar. 

Antikçağdaki zenginliklerine karşın, Selgelilerin Pamphylia ve Termessos üzerindeki istilacı emelleri son derece açıktır. Kentteki anıtsal yapılar arasında özellikle tiyatro, agora, stadion, gymnasion ve tapınaklar sayılabilir. Verimli topraklarında asma ve zeytin bolca yetişirken, merhem yapımında kullanılan süsen bitkisi de kentin ünlenmesini sağlamıştır.

Ama kuşkusuz kentin en ünlü bitkisi, günlük ağacıdır. Antik kaynaklara göre, bu ağacın gövdesinde yaşayan bir tür kurtçuğun ağaç gövdesini yemesi üzerine ve ağaç içindeki deliklerden sızan sıvının saf hali merhem olarak kullanılmıştır.



Adada: Kutsal Merkez

Hıristiyanlık dininin önemli bir piskoposluk merkezi de Adada’dır. Bugün arazide görülen ve çoğunluğu Roma imparatorluk dönemine tarihlenen yapıları, neredeyse tüm yüksekliklerine kadar korunmuştur. Tüm görkemiyle antikçağın yankısını duyuran yapılar arasında imparatorlar ve Zeus-Serapis, İmparator Traianus ve Aphrodite’ye adanmış tapınaklar, agora yapısı, anıtsal çeşme binası ve tiyatro dikkati çeker.



Kremna: Planlı Kent

Kremna, Helenistik dönemde kurulan bir kent olsa da, Roma İmparatoru Augustus döneminde Colonia Iulia Augusta Felix Cremna adıyla Roma kolonisi statüsü verilen kentlerden biridir.

Burdur’un Bucak ilçesi yakınlarındaki kent Roma dönemi kolonisi olarak tıpkı Antiokheia’da olduğu gibi, düzenli ızgara planda tasarlanmıştır. Bu planda birbirini dik açıyla kesen sokaklar ve caddeler sisteminde, sabit büyüklükte adalar (insula) esastır. Kremna biri yarım bırakılan iki tiyatro, altı tapınak, hamam ve agorası ile görkemli bir Roma kenti olarak karşımıza çıkar.



Ariassos: Kemerli Kapı

Pamphylia’yı Pisidia’ya bağlayan yol üzerinde yer alan Çubuk Boğazı’nın kuzeye açılan ağzında antikçağın şirin şehirlerinden Ariassos vardır. Antalya-Burdur karayolu üzerinde, kentin üç kemerli anıtsal giriş kapısı karşımıza çıkar. Kentin tiyatro, hamam-gymnasium kompleksi ve anacaddesi ile kamusal yönetim binaları olarak tanımlanabilecek yapıları dikkati çeker. 

Bunun yanı sıra, kentte taş işçiliği ile özgün planları ve korunma durumları açısından dikkat çekici bir kalıntı grubu da mezarlardır.

Bunlar arasında bir yamaç üzerine inşa edilmiş ve olasılıkla bir yöneticiye ait olan podyumlu mezar yapısı göze çarpar.



Termessos: Direnişin Kalbi

Hiç kuşkusuz, Pisidia bölgesinin, yüksek ağaçlarla kaplı saklı dünyasında, şimdi modern Antalya’nın kuzey batısındaki Termessos’un çok farklı bir yeri vardır. Hemen yanındaki Solymos Dağı’nın bütün görkemi, adeta Termessos’a da yansır. Kentin kesin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemektedir ancak “Solymoslular” adı Homeros destanlarında karşımıza çıkar.

Termessos, bir kent olarak adını ilk kez Büyük İskender’e karşı direnişiyle duyurur. İskender kente geldiğinde, Termesoslular çoktan tüm güçleriyle dağ eteklerini koruma altına almışlardır. İskender saldırıyı denese de, başarısız olur ve oyalanmadan Phrygia’ya yönelir.

İskender’in ölümünün ardından, büyük imparatorluk topraklarının paylaşımından Pisidia bölgesi de nasibini almıştır. Bu süreçte, kentte gerçekleşen hüzünlü bir olay, antik yazarlardan Diodoros tarafından detaylı bir şekilde anlatılır. 

Bu hikâyeye göre, İskender’in ardıllarından Antigonos Monophtalmos, Anadolu’yu ele geçirmek ister; ona direnenler arasında Pisidialıların saygı ve sevgisini kazanmış olan Alketas da vardır. Alketas, İÖ 4. yüzyılda Antigonos’la yaptığı savaşta yenilince Termessoslulara sığınır. Antigonos, Termessoslulardan Alketas’ı istediğinde halk ikiye ayrılır. Kentin yaşlıları, Alketas’ın Antigonos’a tesliminden yanadır; gençler ise buna tamamen karşıdır. 

Yaşlıların, Antigonos’la birlikte hazırladıkları tuzağa düşen gençler, kentin uzağına kaçmış görüntüsü veren Antigonos birliklerini kovalarken, yaşlılar kent içinde kalmıştır. Kendisini düşmanına teslim edeceklerini anlayan Alketas, intihar eder; bedeni Antigonos’a teslim edilir.

Gençler kentlerine geri döndüklerinde artık çok geçtir. Antigonos’un ortada bıraktığı ceset Termessos’a geri getirilir ve onun anısına, bugün Termessos’un en dikkat çekici mezarlarından biri olan “Alketas’ın Mezarı” inşa edilir. 

Kentin geniş bir alana yayılan diğer nekropollerinde bulunan çeşitli tiplerdeki mezarlar da, bu kentin halkının geçmişteki hikâyesini, kentin vakur mazisini ziyaretçinin kulağına fısıldar, kimi zaman hüzünle, kimi zaman sitemle. Hatta bu lahit mezarlardan biri de, şimdi Antalya Arkeoloji Müzesi’nde korunan Rhodope isimli bir kentli kadının, anlaşıldığı kadarıyla can yoldaşı olmuş bir köpeğin, Stephanos’un hikâyesini şiirsel bir üslupla anlatır.

Termessos halkı, İÖ 2. yüzyılda Roma yanlısı bir tutum takınır, Bergama Krallığı’yla iyi ilişkiler kurar. İS 2-3. yüzyıllar, evrensel Roma Barışı’nın (Pax Romana) etkisiyle, bölgedeki çoğu kent gibi, Termessos’un da her anlamda en parlak dönemidir. Teraslar üzerinde, son derece sarp bir dağın tepesine kurulan kentin, Pamphylia Ovası’nı gören görkemli tiyatro binası, gymnasionu ve çeşitli tapınakları oldukça sağlam durumdadır ve ulaşımı biraz güç olsa da ziyaretçilerine parlak ve şanlı geçmişini sunmakta çok cömerttir.

Pisidia bölgesindeki kentler, Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra, Geç Antikçağ ve Bizans dönemlerinde de varlıklarını sürdürür. Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerine ait Susuz Han, İncir Han gibi yapılar, bu dönemin önemli kalıntıları arasında sayılabilir.

Bölgede, bu satırlarda adı anılamayan sayısız küçük kent, yerleşme, höyük ve kutsal alan vardır. Dağlık, ancak nehirler ve göller sayesinde verimli araziler, zeytin ağaçlarının yanı sıra, sedir ve selvi gibi gemi yapımında ihtiyaç duyulan ağaçların da rahatça yaşamasına olanak vermiştir. Çoğu oldukça iyi durumda günümüze ulaşan kalıntılarıyla Pisidia bölgesi, günümüz koşulları göz önüne alındığında, adeta savaşçı ruhunu hâlâ korumakta ve zamana karşı direnmektedir.


Doç. Dr. Ş. Sedef Çokay-Kepçe
Yrd. Doç. Dr. Aşkım Özdizbay
İstanbul Ün.Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı

Atlas / 2012
Foto: Cüneyt Oğuztüzün




....