Translate

Artemis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Artemis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2015 Cuma

MİLLAVANDA / MİLETOS / MİLET






Miletos/Milet MÖ.2000-1000 yıllarında Hitit kaynaklarında geçen Millawanda ile aynı yerdir.
MÖ.3500 'e kadar giden bir tarihi vardır. Yunan istilasında adı Miletos/Miletus olarak değiştirilmiş ve MÖ.7.ve 6.yüzyıllarda Miletos, Karadeniz kıyısında, içinde Trabzon, Sinop ve Kırım'ı da kapsayan, kendine bağlı 98 adet koloni kenti kurarak muhteşem bir güce ulaşmıştir.


Klasik Yunanistan daha yeni gelişmekte iken, İyonya'da merkez durumundaki Miletos, Anadolu kıyılarında birdenbire bir sanat, ilim ve felsefe merkezi olarak parlamıştır. Antik Yunan medeniyetinin bilimde ilerlemesi Miletos ekolu yoluyla başlamıştır.


Klasik çağların çok ünlü Miletos asıllı tabiat alimleri arasında Thales, Anaksimenes, Anaksimendros, ve Hekataios sayılabilir. Thales MÖ 582'de güneş tutulmasını önceden hesaplayıp astronomi ve geometride yeni teoriler üretmiş; Anaksimenes varoluşu açıklamaya çalışmış; Anaksimandros tanrılara dayanmayan evrensel kanunları taşlara kazdırmış; Hekataios corafyada üstünlük göstermistir. Birbirine parallel ve birbirine dik sokaklardan oluşup bir ızgara gibi dikdortgen bloklar ortaya çıkaran yeni şehir planlama sistemi Milet şehri planlamacısı Hippodamos tarafından geliştirilmiş; Milet'e uygulanmış ve sonra Roma İmparatorluğu'nun özellikle ordu merkezi ve ordu mensuplarının kurduğu koloni yeni şehirlerinde uygulanmıştır.


Miletos şehri efsanesine göre Atinalı Kodros'un oğlu Neleus koloniciler başında Miletos'a gelmiş ve Miletoslu erkeklerin hepsini öldürerek onların eşlerini/kızlarını alıp Miletos'u bir koloni olarak yeniden kurmuşlardır. Efsaneye göre Miletoslu kadınlar bundan hoşlanmamış ve yeni kocaları ile bir masaya oturmamaya karar vermişlerdir.


20.yüzyıldaki yerleşim yeri 1 km güneydeki Balat Köyü'dür.
Hippodamus sistemine gelince: Daha önceki örnekleri.....
El-Amarra MÖ.1400 İşçi Köyü (arkeolog Mehmet Kürkçü)
Çatalhöyük duvar resminde de Hippo sistemi görülür, MÖ.6000



Madem Miletos Yunan, o zaman hangi halkı kılıçtan geçirdi?
Madem Miletos Yunan, o zaman MÖ.3500 lerde kimler vardı?
Yunan MÖ.1100 gibi akın akın gelmeye başlamamış mıydı?
ki, İskender'in gelişine kadar Anadolu Hellenleşememişti....



Miletus, Apollo ile Minos'un kızı Akakallis'in oğludur. 
Akakallis babasının gazabından korumak için oğlunu ormanda saklar, Apollo'da DİŞİKURT'a onu beslemesi için emir verir. 
Miletus kurtlar tarafından büyütülür başka yerde bir çobanın onu bulduğunu ve evine getirip büyüttüğü yazar, tıpkı Truvalı Paris'in kaderindeki çobanlık gibi....


Bir de abisi vardır Kydon...O da küçükken Girit'e getirilmiştir, ve her nasılsa onun da hayvanlar tarafından büyütüldüğü söylenir ve adına para basılır, bir kurt emzirir.... Acaba Miletus'un ikizi midir ? Bilemem...Ama...


Miletus yetişkin olduğunda Girit'i terk ederek Caria/Karia'ya gelir. 
Milet şehrini kurar, Menderes Nehrinin kızı Kyane ile evlenir ve ikizleri olur ! Kızı Byblis ve oğlu Kaunos (Dalyan).
(Başka anlatımlarda ise , Miletus, Karia kralı Eurytus'un kızı Eidothea ; veya Celaenus'un kızı Tragasia ile evlenir ve ikizleri olur)
Girit'te Dişi Kurt....
Miletus'un Dişi Kurt tarafından büyütülmesi... ve Miletus'un İkizleri...


(Miletus'un dişikurt tarafından beslenmesi 'The Metamorphoses of Antoninus Liberalis: A Translation with Commentary, Antoninus (Liberalis- AD 100-300)' kitabında geçer)


diğer yandan;
Etrüsklerin, yani R'Asena'ların Anadolu'dan gitmesi... 
Dişi Kurt ve ikizler Remus ve Romulus.....
Dişi Kurt Latince Lupa (çoğul: Lupae) olarak adlandırılır ki ,
Dişi-Kurt efsanesi Etrüsklere aittir, bu kesindir, ama Etrüsk anlatımı henüz bulunamamıştır. Çocuk var mıdır, bir midir, iki midir, bilinmiyor.
Etrüskler'den "Tarkan" Hanedanlığı Roma'yı MÖ.509 'a kadar yönetmiştir.
Roma'yı Romalıların kurduğunu "kanıtlamak" için MÖ.3.yy'da Romulus ve Remus efsanesini yazarlar, bu Agustus döneminde de sürekli anlatılır, sırf Roma'yı kuranların Etrüskler olduğunu "Romalılara" unutturmak için....


Leto (Latona) ; Kurtların Tanrıçası, bir Dişikurt
Babası Coesus (Kaios-Kaos) (Güneş, Gökyüzü, Zeka, Atmosfer) 
Annesi Phoebe (Phoibe) (Dolunay, bilgelik) ki onlarda Uranüs (Gökyüzü) ve Gaia (Yer) in çocuklarıdır. (Diğer kızları Asterie'dır (Asteria- öngörü, yıldızları okuyan, kehanet, Hekate'nin annesidir)


Batı Anadolu'da Lykia'da yani Kurt Yurdu'nda, tapkı gören Kurtların Tanrıçası Leto'nun da Girit'ten çıkması ve ikizleri Apollo ile Artemis....isimleri Yunanca açıklanamamıştır....Athena'nın adı da ve kurt ile iniltilidir...Türkçede th sesi yoktur!


"Athena ismi Yunanca ile açıklanamamıştır." (Mircea Eliade-Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1)
"Athena adının kökeni bilinmediği gibi, Pallas'ın kaynağı da tartışma konusudur." (Azra Erat-Mitoloji Sözlüğü)


Baal Cycle yazıtında "Athirat'tan kim süt içecek"....tanrıların yaratıcısı denizlerin tanrıçası ATHİ, başlangıçtaki SU....


Ruh olan Atma'nın tanrı Athi'ye dönüşmesi...
Truva 'da bulunan baykuş formlu vazolar ve Athi...
Karkamış'ın büyük tanrıçası Athi...
Asur ve Babil'deki büyük şehir isimlerinin Turani olması...
Athena'nın kökenini Minoan'a bağlayan da var. 
Minoan da sembolleri kuş, yılan ve hayat ağacı idi
Artemis'e karşı yaratıldığı da düşünülüyor.
Minoan da Tanrıçalar ve Kadınlarda çifte balta görülür. 
Araştırmalara göre biliyoruz ki bu çifte baltalar Amazonların silahlarındandır. Amazonlar İskit ve Kimmerlerin kadın grubudur.


Heredot kitabında ,Yunanlıların medeniyeti kendilerinden önce oraların yerlileri olan bir kavimden aldıklarını ve bu kavme Pelasglar dediğini de biliyoruz. Ve Pelasgların kökenini de....
"Athene, the Ilian , originated from the Phrygian ATE, on a coin as a Phrygian goddess; combined with the Greek Athene as A.Ilıas; her symbols, the Phrygian cap (actually Scythian cap-SB) ,spear, torch (replaced by distaff and spindle) and owl, the cow of many colours..... the owl-headed or owl-faced goddess of Troy; borrowed by Greek, art from Asia....in no way connected with Egypt." kaynak: Schliemann Troja


yani, ASENA ile ATHENA aynı kökten gelmektedir.


Emel Esin'e göre Asena'nın "kurt donuna bürünmüş bir Kam" olması...ve Türk kültüründe olduğu gibi, Etrüskler'de ve Kızılderililerde de Kurt donuna bürünme....


Virgil'e göre, Teucer ve halkı büyük kıtlık nedeniyle Girit'ten ayrılır ve Scamander Nehri yakınlarına yerleşirler. "Girit'ten gelen atamız Teucer "...der Virgil Aeneid'ta...


Teucer, Truva'nın Atasıdır...onlarda ise At Kutsaldır, kurban verirler Skamander (Saka) tanrısına....


"Lykia'lıların bu adı almalarının nedeni, tanrıları Apollo Lykeios'a bir kurt (lykos) olarak tapınılmasıydı. Apollo tanrı doğmadan önce anası Leto'nun bir kurta dönüştüğü ya da kurtların onu Apollo'nun doğacağı yere götürdüğü söylenir. Gerçekte Lykia'lılar kendilerine Trmmli diyorlardı; bu ad Yunanca'da ünlüleşerek Termiller biçimini almıştır....İÖ. dördüncü yüzyıla gelinceye değin, Girit'in kimi yörelerinde hala Yunanca olmayan bir dil konuşulmaktaydı"... George Thomson; Tarih Öncesi Ege


"Ellin öncesi bin yıllarda Sümer-Hatti-Girit üçgeninde etkin durumda olan toplumların dili bizim dilimiz gibi eklemeli yapıya sahipti!"... Prof. Dr. Saleh SULTANSOY


Girit kralı Minos, Boğayı Poseidon'a kurban vermediği için cezalandırılan ve eşinin boğa ile ilişkisinden doğan yarı insan yarı boğa Minotaurus'u, Daidalus'un inşa ettiği bir labirente hapsetmesiyle ünlüdür.....


Daidalos ustadır, zanaatkardır, sanatçı ve mucittir. Tıpkı çirkin olarak tasvir edilen demirci mucit Pelasg Hephaistos gibi, tıpkı Karaçay-Malkar (Balkar) Nart destanındaki Debet gibi...


"Destanlarda Debet’in Yer Tanrısı ile Gök Tanrısının oğlu olduğu, Satanay Biyçe’nin annesinin ay, babasının güneş olduğu, Örüzmek’in gökten düşen bir kuyruklu yıldızın içinden çıkarak, Kurt Sütü içerek büyüdüğü, Sosurka’nın granit bir kayadan doğduğu anlatılmaktadır".......ve tüm bunlar Apollo - Artemis - Kurt - anlatımlarıyla benzeşir...




Ve Miletoslu Aspasia (Grek değildir!) ve Perikles Atinası
Haspa kelimesinin Aspasia'dan türemesi gibi....




















14 Ağustos 2013 Çarşamba

ANADOLU KÜLTÜRÜNDE DEFNE AĞACI








Türkçedeki “Defne” isminin kaynağı antik Daphne söylencesi olup, bu durum Anadolu’nun özgün biyolojik sürekliliğinin, özgün kültürel sürekliliğinin de kaynağı olduğu görüşümüzün en bariz kanıtıdır.

Defne ağacı Laurus nobilis’in anavatanı Anadolu ve Balkanlar’dır.

Bütün yıl koku yayan ender ağaçlardan biridir. Kökeni Anadolu olan ve etkili bir kokusu olan defnenin, Anadolu kökenli kültürleri etkilemesi de kaçınılmazdır.

Hititler , “alanza” adını verdikleri defne ağaçından ilaç elde etmişlerdir.

Antik dönemde , kendisi de Anadolulu olan Apollon’un gözdesi olan bir ağaçtır defne. 

Güneşli yerleri seven bir ağaç olması , onun Güneş Tanrısı Apollon ile ilişkilendirilmesine neden olmuş, her dem yeşil kalması da onu ölümsüzlüğün sembolü yapmıştır.

Hititlerin Güneş Tanrıçası törenlerinde kullandığı güneş kursu motifi, belki de defne yaprağı dallarıyla tamamlanıyordu. Ne de olsa her devirde güneşe tutukun bir ağaçtır defne.

Mitolojide Apollon , peri kızı Daphne’yi elde etmek istediğinde, peri kızı ondan kurtulmaya çalışmış, kurtulamayacağını anlayınca Toprak Ana’dan yardım istemiş, Toprak Ana da onu defne ağacına dönüştürmüştür.

Bunun üzerine Tanrı Apollon, değerli kahramanların, muhariplerin ve sanatçıların başlarına defne yaprakları takılmasını istemiştir. Antik Yunan ve Roma’da önemli kişilerin başlarını defne yapraklarıyla süsledikleri bilinmektedir.

Antik çağlarda Apollon tapınaklarının çevresi defne ağaçlarıyla yeşillendirilmiş olmalıdır. Zira Apollon tapınaklarında görevli biliciler, geleceği görebilmek ve kendilerine başvuranların isteklerini gerçekleştirebilmek için Tanrı Apollon’a adanmış olan defne yapraklarını çiğniyor ve uykuya yatıp (istiareye yatıp) onun kehanet gücüne sahip oluyorlardı. Kahinden uygun cevabı alanlar, başlarına bir defne çelengi takarak evlerine gönderiliyorlardı.

Bu ritüel Didim Apollon Tapınağında da uygulanmaktaydı. Defne ağacının yapraklarında güçlü bir zehir vardır. Antik çağlarda rahipler bunu çğneyince kendilerinden geçerler ve delirecekmiş gibi olurlardı. O zaman aşkın duruma geçerek biliciliğe başlarlar, gaipten, yani bilinmeyenden haber verirlerdi. Yani defne, antik çağlarda Tanrı’ya ulaşma ve öteki aleme geçiş aracıydı.



Mitolojide Apollon’a özgünlenen defne ağacı, Osmanlı döneminde efe kültürünün totem niteliğindeki kutsal ağacı olarak konumunu devam ettirmiştir.

Efe ve zeybek kültüründe bu ağaca “teknel” denilirdi. Bu ağaç, ölümün olduğu kadar, bedeli ölüm olsa bile vefakarlığın da sembolüdür. Efenin yanına, kızan (genç erkek) kabul edilebilmek için bir tören yapılır; bu törende sabahın ilk ışıkları ile dağa çıkılır; merasim sonunda, defne ağacına silahlar asılırdı.

Efe ve zeybekler normal zamanlarda bu ağacın olduğu dağlarda gezmezler. Tören sonunda bu ağaç ile kızan özdeşleştirilir; efe bıçağını bu ağaca saplar ve “Sözünde durmayanın şu yatağan böğrüne batsın mı?” diye kızana sorardı.

Kızan adayı bu soruya “Evet” derse efenin grubuna kabul edilirdi. Böylece efe, grubuna yeni katılan genç erkeğe ihanetinin bedelinin ölüm olacağını hatırlatırdı.




Ege dağlarında gezen kızanlar da herhalde bu ağacı gördüklerinde ve kokusunu duyduklarında kızanlığa giriş töreninde verdikleri sözleri hatırlarlardı. Ağacın keskin ve uyandırıcı kokusu mesajın unutulmamasını sağlayan bir hatırlama aracıydı belki de.

Efe geleneğinin Ege’nin özgün florasıyla ilişkisini göstermesi açısından ilginç bir ritüeldir bu uygulama. Antik çağlarda daphne olarak bilinen bu ağacın mitolojideki öyküsü de efelerin ritüelleriyle örtüşmektedir.

Zira Daphne, Apollon’dan kurtulmak, bakire kalabilmek için kendini defne ağacına dönüştürür. Daphne kendisine Artemis’i örnek almaktadır. 

Artemis tapınmalarında da tapınaklara sadece bakire genç kızlar ve bakir genç erkekler kabul edilirdi. Kızan ve zeybekler de efenin izni olmadan evlenemezlerdi. Kızanların bakir kalmaları, belli bir amaç için fedakarlıkta bulunmaları ile teknel (defne) ağacının mitolojik hikayesi birbirine oldukça paraleldir.

Zaten kızanlık töreninin sonunda da teknel ağacı ile kızanın özdeşleştirilmesinin mantığında bu vardır.

Zeybek kültüründe defne ağacının kesilmesi ve yakılması hem yasak hem de günahtı. Bu ağacın yetiştiği yerlerin bereketli olduğuna inanılırdı. Defne ağacının meyveleri kutsal sayıldığı için bu meyveyi zeybekler silahlarına sürerlerdi. Böylece onun kendilerini koruyacağına , silahlarını güçlü kılacağına inanılırdı. 

Bu ağaca zeybekler arasında “ölüm ağacı”, yetiştiği dağlara da “ölüm dağı” denirdi. Bu nedenle zeybekler, zorunlu olmadıkça bu ağacın bulunduğu dağlarda gezmezlerdi.

Hatay ilinde, günümüzde Harbiye olarak bilinen Roma döneminde Apollo kültü ile ilgili bir alan olan Daphne, sevmeye ve sevişmeye özgünleşmişti. Romalı komutanlar, askerlerinin Harbiye dolaylarına ve defne ormanına gitmelerini yasaklamıştı. Bu yasak ile efe ve zeybeklerin defne ağacının olduğu yerler gitmemeleri , ondan uzak durmaları birbirine benzer uygulamalardır.

Defne ağacı Anadolu’da halk ilaçları yapımında da kullanılır. Roma döneminin Adanalı hekimi Dioscorides, defne yapraklarının mide , ağız yaraları, iltihap ve akrep sokmalarında kullanıldığını belirtmiştir.

Yapraklarının özsuyu antiseptik olup, karın ağrısı, romatizma, adale uyuşması hastalıklarında ağrı kesici olarak kullanılır. Ayrıca soğuk algınlığı ,siyatik, şeker, kulunç ağrısı, uyuz, çıban, basur, öksürük ve ülser hastalığında yararlanılır. Batı Anadolu’da meyveleri iştah açıcı olarak kullanılmaktadır.

Günümüzde defne ağacının özellikle kas ve eklem hastalıklarında kullanılması, antik dönem ve sonrasında bu ağacın kas gücüyle görev yapan savaşçı insanlara özgünlenmesinin nedenlerinin de ipucunu vermektedir. 

Defne ağacının yukarıda belirtilen özellikleri onun büyü uygulamalarında da kullanılması sonucu doğurmuştur. Her derde deva olarak algıladığından olacak, Antalya’nın Kale ilçesinde , dallarının kabukları soyulmak suretiyle defneden nazarlık yapılmaktadır. Besbelli nazara da iyi gelmektedir defne !

Günümüzde defne ağacı yaprakları yemeklere tat ve koku vermek için de kullanılır. Defnenin hoş kokulu yaprakları kurutularak baharat yapılır ,sos , çorba ve sirkelerde aroma verici olarak kullanılır. Defne yaprağı özellikle balık yemeklerinde tercih edilir. 
Defne yaprakları ile meyvelerinden elde edilen yağ çok kalitelidir. Bu nedenle kozmetik ve sabun sanayinde kullanılır.

Defne ağacının, etkili kokusu dolayısıyla arı peteklerini, elbise, halı ve kilimleri güveden koruma, çamaşırların güzel kokmasını sağlama gibi işlevlerle kullanımı da söz konusudur. Türkiye defne ihracatında dünyada ilk sıradadır.

Defne , muhteşem kokusu ve güzel görünümüyle bütün Anadolu uygarlıklarında yer edinen ender ağaçlardandır. Bu yüzden adı binlerce yıldan beri değişmemiş, ismi farklı kültürleri de birbirine bağlamıştır. 

O Anadolu’nun mağrur kızı, bir ideale adanmış yaşamların sembolü, savaşçıların ise baş tacıdır.



Yazı: Hasan Torlak
Botanik Danışmanı : Doç.Dr.Galip Akaydın
Yolculuk Dergisi, 2011 Sayı 79 




ek yazı



…//…



29 Temmuz 2013 Pazartesi

SİDE’NİN ROMA DÖNEMİ PANTEONU




Side Anadolu’nun güneyinde ve verimli Pamphylia Ovasının en doğusunda yer almaktadır. Side Limanı Antik Dönemde Pamphylia’nın en önemli limanıdır ve kent Roma Döneminde Pamphylia’nın başkentliğini yapmıştır.

Başlığımız altında Side kentinin Roma Dönemine ait panteonunu arkeolojik ve epigrafik belgeler ışığında değerlendirmeye çalışacağız.

Athena kentin baş tanrıçası veya kent tanrıçası olarak görülmektedir. Bir yazıtta “προκαθεζομένη θεός” (Prokatheksomene Theos) olarak isimlendirilmektedir. Athena deniz ticaretinin koruyucusu olduğu için kent onun adına έπιβατήριος (Epibaterios) Bayramı (limanın açılması)  düzenlemekteydi. Side halkı Apollon’a Apollon Sidetes ismini
vermişti. Bu sıfat Side’nin tanrısı, kentin kurucusu ve ata babası olarak değerlendirilebilir. Sideliler tanrıya “θεόκτιστης” (Theoktistes) epitetini vererek kentin kurucusu olduğunu yazıtlarda da açıkça belirtmişlerdir. 

Demeter ve Zeus kentin en önemli tarım tanrılarıydı. Demeter kültü çok önemsendiğinden “Agon Mystikos” Bayramı tanrıçanın onuruna kutlanırdı. Bu bayramda Dionysos’a da tapınılırdı. Artemis tapınımı da kentte bilinmektedir. Sideliler kendisini pek benimsemeseler de, Apollon’un kardeşi olduğu için önemseyerek Side Panteonu’nda ona da yer vermişlerdir. 

Poseidon tapınımı da Side’de görülmektedir. Kybele ve Men kültünün Side Panteonu’nda varlıkları bilinmektedir. Tykhe, agoranın ortasında yuvarlak planlı bir tapınağa sahiptir. Side kazılarında birçok Hermes heykeli ele geçmiştir, ancak Mansel ve Nollé yazılarında belirtmektedirler ki, bu önemli liman ve ticaret kentinde yazıt veya sikkeler üzerinde Hermes tapınımı ile ilgili herhangi bir ize rastlanmamaktadır.

Side Tiyatrosu şehir panteonu için çok önemli bir rol oynamakta ve bize göstermektedir ki; Hellenizasyon ve Romanizasyona karşın birçok yerel unsuru özünde taşıyarak, Anadolu’nun eski dinsel kökenlerine geri gitmektedir.



Side Antalya Körfezinin doğusunda denize doğru uzanan, yerleşime 
uygun bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik Dönemde limanı ile önem kazanmış ve Pamphylia’nın en önemli kenti olmuştur (1).

Roma Döneminde bölgenin ticari başkenti durumundadır. Bu önemini MS 7.yüzyıla kadar sürdürmüştür.

Bu makalede Side’nin farklı bir yönü ele alınarak Roma Dönemi panteonu arkeolojik ve epigrafik belgeler ışığında incelenmeye çalışılacaktır.


Resim 1. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Athena (Side Kazısı Arşivi).


Athena Side’nin baş tanrıçası olduğu gibi, aynı zamanda ticaretin de tanrıçasıydı (2) (Resim 1). Bir yazıtta “προκαθεζομενηθεός” olarak adlandırılarak şehrin baş tanrıçası olduğu epigrafik olarak da 
belgelenmiştir.

Betimlemelerinde Hellenlerde olduğu gibi savaş tanrıçası olarak 
resmedilmiştir. Tanrıçanın betimi Side kent sikkelerinde en çok sevilen figür olmuştur (Resim 2)


Resim 2. Side sikkesi, arka yüz, Athena betimi(A. Tolga Tek Arşivi).


Athena deniz ticaretinin koruyucusu olarak kabul edilmekte ve Side’de kendisi adına Epibaterios Bayramı kutlanmaktaydı. Bu bayram, Mare  Clasum denilen ve kış aylarının sona ermesi ile denizlerde kesintiye uğramış olan gemi yolculuklarının tekrar başlamasının kutlanmasıdır.

Sideliler bu bayramda başarılı bir ticaret yılı olmasını dilerken, bahar başlangıcı olduğu için çiftçiler de verimli bir yıl olması dileği ile bayrama katılmaktaydılar. Epibaterios Bayramı Athena’nın Side’de deniz tanrıçalığı görevini üstlendiğini göstermektedir. 

MÖ 5. yüzyılda tanrıça, Atina’nın önderliğinde kurulmuş olan Deniz Birliği’nde de aynı rolü üstlenmekteydi (3). Fakat Athena Side kentinde Hellen tanrıçası olmaktan çok Anadolu’nun yerel öğeleri ile kaynaşmaktadır.

Kutsal meyve olarak nar simgesinin tanrıça ile birleştirilmesi dikkati çekmektedir. Fakat Sideli tanrıçanın kutsal meyvesinin nar olması şaşırtıcı değildir. Side kelimesi nar anlamına geldiği gibi (4), nar en erken dönemlerinde de kent için kullanılan bir motiftir (5)

Anadolu’da eskiden beri ana tanrıçanın kutsal meyvesi olan narın
Athena’ya ait kutsal meyve olması tanrıçanın eski Anadolu kültlerine geri gittiğinin kanıtıdır (6). Belki tanrıça, kökeninde yerel bir ana tanrıça olarak ortaya çıkmış, daha sonra Athena ile synkretize edilmiştir.

Sideliler tanrı Apollon’u “Apollon Sidetes” olarak isimlendirerek şehrin kurucusu ve ata babası olarak gördüklerini belirtmişlerdir. 

Bu durum Apollo’nun kentte, kökleri eski baş tanrıya kadar giden
yerel bir tanrı ile birleştirilmiş olma olasılığını da güçlendirmektedir 
(Resim 3)


Resim 3. Side Tiyatrosu kaset kabartması,Apollon (Side Kazısı Arşivi).


Ayrıca tanrıya ait “θεόκτιστης” epitheti kentin kurucusu olduğunu açıkça belirtmektedir (7). Apollon Sidetes’in sikkeler üzerindeki (Resim 4) ve tiyatrodaki kaset kabartmasındaki betimleri daha çok arkaik tarzdadır (8). Bu durum, tasvirlerin tanrıya ait kült heykelinin kopyası olmalarından kaynaklanmış olabilir. 


Resim 4. Side sikkesi, arka yüz, Apollon betimi (A. Tolga Tek Arşivi).


Apollon’un ismi Athena yanında ikinci tanrı olarak Epibaterios 
Bayramı’nda yer almaktadır. Sideliler ayrıca tanrı için Pythia Bayramı’nı da düzenlemekteydiler. Fakat bu bayramın Delphi’deki Kehanet Merkezi ile bir bağlantısı olmadığı gibi, Side Apollon Tapınağı bir kehanet ocağı olarak değerlendirilmemelidir (9)

Bu bayram daha önceleri “Agon Phoibeios” olarak kutlanmaktaydı (10)Pythia Bayramı’nın sadece yerel anlamı ve önemi bulunmaktaydı. Bayramlarda önemli bir rol oynayan tiyatroda Apollon, scaenae frons’un birinci kat kaset kabartmasında betimlendiği gibi, üçüncü kat kaset kabartmalarında da dokuz Mousa ile birlikte ikinci kez resmedilmiştir.

Kasetlerde yer alan Mousalardan altısı olan Erato (11) (müzik ve dans), Thalia (12) (komedya), Melpomene (13) (tragedya), Kalliope (14) (destansı şiir ve epik), Urania (15) (gökbilimi) ve Euterpe (16) (flütlü müzik) hem arkeolojik hem de epigrafik olarak tespit edilmiştir. Klio (tarih), Polyhymnia (pandomim) ve Terpsikhore (lyra) ise kasetlerin bütünlenememiş olması nedeniyle tespit edilememiştir (17) .

Böylece Apollon’un Side’de Apollon Mousagetes olarak da tapınım gördüğü kanıtlanmaktadır. Burada Sidelilerin tanrı Apollon’a verdiklerini değerin gösterilmesi yanında, tanrının Side Panteonu’ndaki çok yönlülüğü de vurgulanmaktadır.

Epigrafik belgelerde Athena’nın ismi her zaman Apollon’dan önce yer almaktadır. Fakat arkeolojik belgelere baktığımızda bunun tam tersi ile karşılaşmaktayız. Özellikle MS 2. yüzyılın sonu ile 3.yüzyılın başında Apollon Athena’dan daha çok önemsenmeye başlamıştır.(18) 

“Sidetes” ve “θεόκτιστης” sıfatları tanrının Sideliler için ne kadar önemli olduğunu güçlü bir şekilde vurgulamaktadır. Kentte Athena ile Apollon’un tapınımı politik olarak da büyük önem taşımaktadır. Tanrıça ve tanrı, kentin var oluşunu simgeleyen, sürekliliğini sağlayan ve saygınlığını öne çıkaran kutsal kişiler olarak görülmekteydi.


Resim (5a). Side sikkesi, arka yüz, Side’deki Nekoros tapınaklarının betimi   (5b) . Side sikkesi, arka yüz, Zafer Çelengi ve ΝΕΩΚΟΡΩΝ yazısı (A. Tolga Tek Arşivi).


Bu nedenle her ikisinin de tapınağı İmparator Kültü’nün “Neokoros
Tapınağı” olarak kabul edilmekteydi (Resim 5 a-b). Athena Tapınağı “Asylia” hakkına sahipti (19). Özellikle Caracalla, tek başına egemen olduğu dönemde Side’ye altın bir büstünü göndermişti ve bu büst Athena Tapınağı’nda korunmaktaydı (20)

Side’de limanın yanında yer alan tapınaklardan hiçbirinde Athena veya Apollon’un adına epigrafik belgelerde rastlanılmamıştır.

Kentin ilk kazı başkanı olan A. M. Mansel’in limana yakın olan ve sütunlu caddenin sonunda yer alan temenos içerisindeki iki tapınağı Athena ve Apollon (21) Tapınağı olarak kabul etmesinin pek de yanlış olmadığı kabul edilmelidir (22). 

Çünkü limana hâkim bir yerde ve anıtsal görünümleri ile dikkat 
çekmektedirler (23). Mansel, küçük olan N1 Tapınağı’nın Apollon’a ait olduğunu, büyük olan N2 Tapınağı’nın da Athena’ya ait olması gerektiğini söylemektedir (24). N1 Tapınağı frizinde konsollar arasına yerleştirilmiş Medusa başları yer almaktadır (25) (Resim 6)


Resim 6. Side Apollon Tapınağı Medusa frizi (Side Kazısı Arşivi).


Perseus, Medusa’nın başını kestikten sonra tanrıça Athena’ya getirip teslim etmiştir. Tanrıça da Medusa başını göğsünün üzerindeki Aegis’i üzerine yerleştirmiştir. N2 Tapınağı’na ait yayınlanmış olan frizde de Apollon’un üçayaklı kazanının tasviri yer almaktadır (26) (Resim 7)


Resim 7. Side Athena Tapınağı’na ait friz parçası (Side Kazısı Arşivi).


Bu nedenle Mansel’in belirttiğinin aksine N1 Tapınağı Athena’ya, N2 Tapınağı da Apollon’a ait olmalıdır. Daha önceden de vurgulandığı gibi, MS 2. yüzyılda tapınakların inşasında Apollon daha çok önemsendiği için plan açısından daha büyük olan N2 Tapınağı’nın tanrıya adanmış olabileceği şaşırtıcı olmaz (27)

Tapınakların liman kenarında yer alması, Athena’nın Deniz Hâkimesi olması ve Apollon ile birlikte Epibaterios Bayramı’nda kutsanması doğrultusunda, konuşlandırılmış oldukları yerle de uygunluk göstermektedir (28) . Kutsal alan belki şehrin ilk kuruluşundan itibaren dini merkez olmuş olabilir. Çünkü Hıristiyanlık döneminde alanın kutsallığı dikkate alınarak MS 5. yüzyılda yapıların bulunduğu yere kentin erken tarihli ilk büyük bazilika planlı kilisesi yapılarak dini merkez olma geleneğini pagan dönemi sonrasında da devam ettirmiştir (29).

Sideliler tarım tanrıçası ve tanrısı olarak Demeter ve Zeus’a 
tapmaktaydılar. Liman kenti çok verimli olan Pamphylia Ovasında yer almaktadır (30). Kent, hayatını ticarete bağlamış olmakla beraber tarım da önem taşımaktaydı. 


Resim 8. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Demeter (Side Kazısı Arşivi).


Demeter’in Gizem Kültü de şehirde önemsenirdi (Resim 8). Bu külte bağlı olarak Agon Mystikos kutlanırdı (31). Demeter’in Gizem Kültü ve onun için kutlanan Agon Mystikos Bayramı’nda Dionysos’a da tapınılırdı. (Resim 9)


Resim 9. Side Tiyatrosu kaset kabartması,Dionysos (Side Kazısı Arşivi).


Dionysos tapınımına Side anıtlarında sıkça rastlanılmaktadır. Dionysos kültünün en önemli yapısı olan tiyatroda tanrının hayatı scaenae frons frizinde yer aldığı gibi, kaset kabartmalarında da işlenmiştir. Kaset betimlemesinde tanrının büstü bir hydria üzerinde durmakta, başında sarmaşık çelengi ve üzüm salkımları bulunmaktadır.

Asma yaprağı, büstün yerleştirildiği madalyonu çevrelemektedir. Ayrıca çam kozalakları, lagobalon, üzüm salkımı, diaulos, pan flüt ve zil yer almaktadır (32). 

Dionysos Frizine ait kabartmaların durumu çok iyi olmasa da, belli 
kısımlarda iyi korunagelmiştir (33) . Dionysos’un hayatını anlatan 
sahneler doğumla başlamamaktadır.

İlk sahneler Zeus ve Semele ile ilgili konuların anlatıldığı bölümler 
olmalıydı. Fakat levhalarda yalnızca bazı figürlerin, güçlükle sadece konturları izlenebilmektedir. Tanrının Zeus’un bacağından doğması, kutsal banyo sahnesi, tanrının triumphu, Hephaistos’un Olympos’a getirilmesi ve Dionysos’un gizem kültü ile ilgili sahneler frizin devamını oluşturmaktadır.

Asıl ilginç olan nokta frizin Gigantomakhia sahneleri ile son bulmasıdır (34) . Gigantomakhia’nın antik dünyada her şeyin başı olarak görülmesi yanında ilahi adalet olarak da değerlendirilmesi gerekmektedir. Dionysos’un gizem kültünün frizlerde anlatılması, Side kentinde kutlanan “Agon Mystikos” bayramında  tiyatronun önemli bir yeri olduğunu belirtmektedir.

Tiyatronun kuzeybatı köşesinde tetrastylos ve pseudoperipteros planlı, Augustus dönemine tarihlenen tapınağın Dionysos’a ait olduğu söylenmektedir. Tapınağın tiyatro yanında olması dışında epigrafik ve arkeolojik veriler dikkate alındığında yapının Dionysos’a ait olduğunu gösteren bir belge yoktur (35)

Tapınağın güneydoğu köşesi, tiyatroya ait taşıyıcı bir paye ayağının 
altında kaldığı ve aynı zamanda mimarisi ve mimari süslemeleri
Augustus dönemini gösterdiği için tiyatrodan önce yapılmış olması 
gerekmektedir (36)

Yapı içerisinde yapılan arkeolojik araştırmalar sonuçlandırıldığında 
daha doğru bir değerlendirme yapılabilecektir.

Side çevresinde buğday üretiminin oldukça gelişmiş olduğu 
araştırmacılar tarafından sıklıkla tekrar edilmektedir (37) .Zeytin ve 
zeytinyağı ticareti yanında tahılda önemli bir tarımsal üründür. Side 
kazılarında tahıl üretimi ve ticaretini destekleyecek çok sayıda ölçü kabı ele geçmiştir (38).


Resim 10. Side sikkesi, arka yüz, Zeus betimi (A. Tolga Tek Arşivi).

Tarım tanrısı Zeus “Άλωνίτης” epitheti ile anılmaktadır. Άλωνίτης 
harman yerinin koruyucusu demektir (39) (Resim 10). Böylece
Zeus göksel tanrı olmanın yanında tarımın koruyucusu da olmuştur. 

Buğday üretimi Side kenti için önemli bir tarımsal faaliyet olarak 
görülmektedir. 

Deniz ticareti ile uğraşan Sidelilerin önemli ihraç maddelerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle Roma Döneminde buğday sevkiyatı önem taşımaktaydı. 

Günümüz dünyasında Afrika’da baş gösteren açlık, besin maddelerinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu halen bize hissettirmektedir.

Antik çağda da buğdayın önemini yadsımamak gerekir. Zeus’a ait
büyük bir sunak kentte yer almakta olup, sunağın bulunduğu kentin bu mahallesine “Βομέιται” (Büyük Sunaklılar) adı verilmiştir (40)

Tanrıya ait “Norites” unvanı, tapınımı eski Anadolu kökenine geri 
götürmektedir (41) .  Hititler Döneminde bu tanrı “Tarhunt” olarak 
isimlendirilmekte ve bölgeye de “Tarhuntašša” adı verilmekteydi.

Göksel bir tanrının tarım tanrısı olarak görülmesi pek yadırganamaz,
çünkü göksel baba yağmurlarıyla toprak ananın gebe kalmasını 
sağlamaktadır. Side kentinde eski Anadolu kültürlerine ait izlere
rastlamamız pek şaşırtıcı değildir. 

Bölgede Hellenizasyon diğer birçok Anadolu kentine göre oldukça geç dönemlerde kabullenilmiştir. Side, kendi yerel dili olan Sideceyi Erken İmparatorluk Dönemine kadar kullanmıştır. Ayrıca Arrianus’un Anabasis’te söylediği gibi kolonizasyon sürecinde Kyme’den Side’ye gelen göçmenler çok kısa bir süre sonra kendi ana dillerini unutarak barbar dilini konuşmaya başlamışlardır (42)

Doğu Pamphylia kenti Side çoğunlukla yeni akımlara kapalı olduğu gibi, eski Anadolu geleneklerine de sahip çıkmıştır. 

Tanrıça Artemis tapınımı da Side’de bilinmektedir (43) . Kendisi 
Apollon’un kız kardeşi ve avcı Artemis kişiliğinde sevilen bir tanrıçadır  (44)  (Resim 11)


Resim 11. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Artemis (Side Kazısı Arşivi).


Tanrıça hiçbir şekilde komşu şehir Perge tanrıçası “Artemis Pergaia” ile birleştirilmemiştir. Burada tekrar Pamphylia bölgesine ait yarıştan söz  etmemiz gerekiyor (45). Pamphylia (Παμφυλία , Πάμφυλοι veya Παμύφλιοι) Yunan dünyasında bölgeye verilen addır ve “Tüm Kavimlerin Ülkesi” veya  “Tüm Yunan Boylarının” anlamına gelmektedir.

İsminin birleştirici bir anlamı olmasına karşın, Pamphylialılar hiçbir 
zaman bir birlik kuramamışlardır. Her daim birbirleri ile yarış içerisinde olmuşlardır. Hellenistik Dönemde Aspendos ve Side, bölgenin birinci kenti olmak için yarışmıştır.

Roma Döneminde Aspendos’un yerini Perge almış ve Side ile devamlı yarış içerisinde olmuştur. Side bölge içerisinde önemli bir limana sahip olduğu için ticaret merkezi olarak önem taşımış, Perge ise “Artemis Pergaia” kültü (46) nedeniyle bölgenin dini merkezi ve hacıların uğrak yeri olmuştur (47)

Roma Dönemindeki gizli düşmanlık ve yarış nedeniyle Side Artemis’i avcı Artemis olarak kabullenilip tapınım görmüştür. Tanrıça için kentte  bir kutsal alanın varlığı da kent sikkeleri üzerinde yapılan yeni araştırmaların ışığında ortaya çıkmıştır (48).


Resim 12. Side sikkesi, arka yüz, Poseidon betimi (A. Tolga Tek Arşivi).


Side Panteonu’nda Poseidon tapınımına ait bilgiler oldukça sınırlıdır  (Resim 12). Tanrının Άσφάλειος (Asphaleios) epitheti belki deniz ulaşımı  ile ilgili olmalıydı (49)

Sikkeler üzerindeki betimleri dışında, kent içinde ele geçmiş olan 
heykeller arasında Poseidon yer almamaktadır. Fakat deniz ve 

Poseidon’la ilgili olarak tiyatro kaset bezemelerinde iki Triton’un
yer alması – yapının dini, sosyal ve ekonomik önemi yanında, kentin en büyük prestij yapılarından biri olduğu da düşünüldüğünde – kentte tanrının önemsendiğini vurgulamaktadır. 

Yalnızca Sideliler değil, Antik Çağda birçok kent ve halk tanrının 
gazabından korkmuş ve depremlerle cezalandırılmamak için sunularda bulunmuşlardır.

Kybele Side sikkeleri üzerinde Bergama Sunağı’nda (50) olduğu gibi aslan üzerinde oturur biçimde resmedilmiştir. Tanrıçanın karakteristiği eski Anadolu geleneğinin bir devamı şeklindedir. Tiyatro kaseti üzerindeki büstünde, başında kale sur tacı ve diadem taşımaktadır (51) (Resim 13)


Resim 13. Side Tiyatrosu kaset kabartması, Kybele (Side Kazısı Arşivi).


Mantosu başının üzerine çekilmiştir.Köşe motifi olarak Attis tiara’sı, iki aslan ve ziller yer almaktadır. 

Prehistorik dönemlerden itibaren baskın bir şekilde ortaya çıkan Ana Tanrıça Kültü çağlar boyunca Anadolu’da etkin bir tapınım olmuştur.

Side erken dönemlerden beri kendine has geleneği olan ve yerel özellikleri kendi bünyesinde koruyan bir kent olmuştur. Side’nin dilini uzun yıllarca korumuş olması, Hellenizasyon ve Romanizasyon sürecinde dış etken ve baskılara karşı koyduğunu göstermektedir. Bağımsızlığına düşkün olan kent Hellenistik Dönemde Bergama Kralı Attalos’a teslim olmamıştır. Akdeniz’de egemenlik kurmak isteyen kral önemli Side  Limanı’nı ele geçiremediği için “Attaleia” kentini kurmak zorunda kalmıştır. 

Sidelilerin eski Anadolu geleneklerine bağlılığı, Ana Tanrıça Kültü’nü Roma Döneminde kendinde toplamış olan ve ismi Phryglerden gelen Kybele’ye panteonlarında yer vermelerinde kendini göstermektedir. Tanrı Men Sideliler için yabancı değildir (52).

Fakat tiyatro kaseti üzerinde yer alan ay ve yedi kollu yıldız dışında 
tanrı ile ilgili bir veriye arkeolojik ve epigrafik belgelerde
rastlanmamaktadır (Resim 14)


Resim 14. Side Tiyatrosu kaset kabartması, ay-yıldız betimi (Side Kazısı Arşivi).


A.M. Mansel şehrin güneydoğusunda yer alan yarım daire planlı, 
podyumlu “P” Tapınağı’nın Men’e ait olabileceğini söylemektedir (53)Fakat tapınağın yükseltilmiş podyumu, kryptaları ve planı göz önüne alındığında doğu kökenli bir tanrıya adanmış bir tapınaktan ziyade Roma İmparatorluk Kültü ile bağlantılı bir yapı olduğu düşünülebilir. 

Bununla beraber P Tapınağı’nın Side Athena ve Apollon Tapınaklarına (N1–N2) yakınlığı göz önünde bulundurulursa; belki şehrin güneydoğu köşesinde bir kutsal alan bölümü oluşturulduğu düşünülebilir. 

Böylece baş tanrı Apollon ve baş tanrıça Athena ile birlikte gizem tanrısı  Dionysos ve tanrıçası Demeter de P Tapınağı’nda tapınım görmüş olabilirler. Bu konuda arkeolojik ve epigrafik verilerimiz oldukça sınırlı  olduğundan düşüncelerimiz varsayım olmaktan ileri gidememektedir.

Tanrıça Tykhe’nin yuvarlak planlı (monopteros) tapınağı agora içerisinde yer alır (54). Tapınak konuşlandırılırken agoranın tam merkezi yerine, merkezden biraz güneybatıya kaydırılmış şekilde inşa edilmiştir (55).

Burada, tapınak-agora ilişkisi detaylı bir şekilde incelendiğinde agoranın tiyatroyla birlikte planlandığı görülmektedir. Belki de ilk planlamada tapınak konuşlandırılmış, daha sonra planda yapılan değişiklikler nedeniyle tapınak agoranın ekseninden kaymak zorunda kalmıştır. 

Diğer bir olasılıksa, yapının temel etütleri yapıldığında tapınak için en uygun zeminin agoranın bu kesiminde olduğunun tespit edilmiş 
olmasıdır. Tanrıçaya ait sikke betimleri yuvarlak planlı bir tapınağın
içinde oturan Antiokheia Tykhesi şeklindedir (56) (Resim 15 a-b)


Resim (15a). Side sikkesi, arka yüz, Tykhe Tapınağı betimi . (15b). Side sikkesi, arka yüz, Tykhe betimi (A. Tolga Tek Arşivi).



Bu nedenle tanrıçaya tapınımın Seleukoslar egemenliği sırasında
kente getirilmiş olması gerekir. Roma Döneminde de Tykhe kültü çok benimsenmiş olmalı ki, Hellenistik geleneği devam ettirir niteliktedir. 


Resim 16a. Hermes heykeli, Side Müzesi (Side Kazısı Arşivi).


Side kazılarında birçok Hermes heykeli bulunmuştur (57) (Resim 16 a-b),  ancak A. M. Mansel ve J. Nollé’nin de söyledikleri gibi, Pamphylia’nın bu en önemli liman ve ticaret kentinde Hermes kültüne ait ne arkeolojik ne de epigrafik hiçbir bir veriye rastlanmamıştır (58)


Resim 16b. Hermes başı, Side Müzesi (Side Kazısı Arşivi).


Tanrı Hermes için tapınak yapıldığı pek görülmez, ama Side’de tanrı için özel bir alanın veya kutsamanın yer almış olması gerekir. Gelecekteki araştırmalar ve buluntular bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. 

Sonsöze gelmeden önce tiyatrodaki kasetlerde resmedilmiş olan tanrı ve  tanrıçalara dikkat edilmelidir. Tiyatronun ilk katının altı kaseti içerisinde yer almakta olan “Athena”, “Apollon”, “Artemis”, “Demeter”, “Dionysos” ve “Kybele” Side Panteonu’nun ilk sıradaki tanrı tanrıçalarıdır (59).

Athena ve Apollon şehrin baş tanrı ve tanrıçasıdır. Demeter ve Dionysos gizem tanrı ve tanrıçasıdır. Artemis Apollon’un kız kardeşi ve avcı tanrıça, Kybele ise Anadolu’nun ana tanrıçasıdır.

Tiyatronun podyum frizinde Dionysos’un hayat hikayesinin anlatılması, sahne binasının üçüncü kat kasetlerinde Apollon ve Mousaların yer alması Side Panteonu’nda bu iki tanrıya MS 2. yüzyılda daha çok önem verildiğini vurgulamaktadır.

Tiyatronun ikinci kat kasetlerinde Poseidon ve Men kültüyle ilgili 
unsurlar yer alır. Kentin prestij yapılarından biri olan tiyatro mimari 
oluşumu ile bir anıt eser olduğu gibi, tüm bu plastik veriler bir araya getirildiğinde tasvir programı ile de bu yapının Side tapınımlarında önem taşıdığı açıkça görülmektedir. Side’de kutlanan bayramlarda tören alayı kuzeybatıdaki Hellenistik kapının (60) önünde yer alan anıtsal Nymphaion’da (61) toplanmaktaydı.

İlk kutlamalar Nymphaion önünde yapıldıktan sonra büyük bir olasılıkla çeşme ile Hellenistik kapı arasındaki alan stadion olarak kullanılmakta ve çeşmenin basamakları da seyircilerin oturması için olanak sağlamaktaydı. Çeşmedeki törenlerin ardından alay kapıdan geçerek kente girmekte, sütunlu caddeyi izleyerek tiyatroya ulaşmaktaydı. 

Tiyatroda (62) Agonlar yapıldıktan sonra alay buradan devam ederek  liman ve onun yanında yer alan Apollon ve Athena tapınaklarına (63) ulaşarak taçlandırılmaktaydı (64).

Side Panteonu’nda başta ticaret ile ilgili tanrıların öne çıkması, bölgenin en büyük limanına sahip kenti olmasından dolayı şaşırtıcı değildir. 

Zeytinyağı ve tahıl üretimi ticarete bağlı olarak kentin ekonomisine
katkı sağlamaktadır. Ayrıca dini birçok motif eski Anadolu kültlerine geri gitmektedir. Eski kültlere köklü Anadolu tanrıçası da eklenerek kentin geleneklerine olan bağlılığı vurgulanmıştır. 

MS 2. yüzyıldan sonra Romalılaşmaya başlayan kentte hiçbir zaman eski gelenekler terk edilmemiştir. Batı Pamphylia kentlerinin yeniliklere açık olmasına karşın Side özünde gelenekçi olmuştur. Panteonunda eski geleneklerini devam ettirmiştir. Gizem tapınımı ile Demeter ve Dionysos gibi doğu kültlerine değer vermiş ve korumaya devam etmiştir. 

Side hiçbir zaman batı eksenli bir kent olmamıştır. Her daim doğuya açık olmuş, ticarette Suriye, Kıbrıs ve Mısır ile ilişkili olmuştur. Kentin dini ve ticari bağlantıları bu anlamda sanat akımlarında da doğu kültürünün etkisinde kalmasına neden olmuştur. Grekçe dilini bile çok zor kabul eden Sideliler yerli öğelerini her konuda olduğu gibi dinlerinde de korumuşlar  ve kendilerine özgü bir şekilde tapınımlarını gerçekleştirmişlerdir.




Doç. Dr. Hüseyin Sabri ALANYALI
Anadolu Üniversitesi,Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü
Eskişehir *Resim 2, 4, 5a-b, 10, 12, 15 a-b için A. Tolga Tek’ e teşekkür ederim


_____________________________________________________

1) Mansel 1963, 43-47; Mansel 1978, 71-78; Knoblauch 1977; Nollé 1993a, 25-29.
2) Nollé 1993a, 30. 45-46. 89-91. 97; Mansel 2000, 891;
Alanyalı 2010, 84-85.
3) Deniz egemenliği konusunda akla Poseidon gelse de,bu tanrı daha çok yer hareketleri (depremler) ile ilgili konularda öne çıkmaktadır.
4) Nollé 1993a, 38-40.
5) Erken dönem Side sikkelerinde nar, kentin parasemonu olarak kullanılmıştır.
6) Atlan 1967, 40-41; Nollé 1993a, 39-40; Alanyalı 2004, 13.
7) Nollé 1990, 251-252; Nollé 1993a, 40. 113; Alanyalı 2005, 90; Alanyalı 2010, 85.
8) Mansel 1962, 51 Abb. 30. Yayında Apollon betimlemesi Kore olarak adlandırılmıştır. Mansel ilk yayınında tanrı betiminin arkaik görünümünü genç kız olarak yorumlasa da, daha sonraki yayınlarında
Apollon olarak düzeltmiştir, krş. Mansel 1963, 134; Mansel 1978, 201; Tancke 1989, 113. 305-306, Nr. 47, 4, Levha 77,1; Alanyalı 2001, 270; Alanyalı 2003, 270-271; Alanyalı 2005, 85 vd., Alanyalı 2010, 85.
9) Nollé 1990, 258-259; Nollé 1993a, 87-88; Mansel 2000, 895; Alanyalı 2005, 91.
10) Nollé 1993a, 114.
11) Tancke 1989, 113-115. 306-307. Kat. 47, 5. 8 Lev.77, 2; 78, 3; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
12) Tancke 1989, 114. 307. Kat. 47, 10 Lev. 79, 3; Alanyalı 2003, 271;Alanyalı 2010, 86, Res. 10.
13) Mansel 1962, 51, Res. 31; Mansel 1978, 201. Res. 228; Tancke 1989, 113. 306. Kat. 47, 6Lev. 77, 3; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 85.
14) Alanyalı 2001, 271;Alanyalı 2010, 85.
15) Tancke 1989, 113. 306-307, Kat. 47, 7 Lev. 78, 1-2; Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
16) Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
17) Alanyalı 2001, 271; Alanyalı 2010, 86.
18) Nollé 1993a, 112-114.
19) Mansel 1963, 83-84. 96; Mansel 1978, 134. 146; Nollé 1990, 249. 255; Nollé 1993a, 92. 114. 112-113.123; Alanyalı 2005, 91.
20) Nollé 1990, 255; Nollé 1993a, 112.
21) Nollé 1993a, 50-53. 87. 112; Mansel 2000, 891.
22) Mansel ve diğ.1951 16 vd.; Mansel 1963, 77vd.; Atlan 1967, 157; Mansel 1978, 121.
23) Mansel ve diğ.1951, 21; Mansel 1963, 82 vd.; Mansel 1978, 133 vd.
24) Mansel ve diğ.1951, 21; Mansel 1963, 82vd.; Mansel 1978, 133 vd.
25) Mansel 1963, 80 Res. 61; Mansel 1978, 125 vd. Res.141.
26) Mansel 1978, 133, Res. 147.
27) Literatürde A. M. Mansel N1 ve N2 tapınaklarını nasıl isimlendirdiyse öyle anılacaktır. Tapınakların isminin şimdi değiştirilmesi bilgi kargaşasına yol açacaktır.
28) Atlan 1967, 39. 155, dn. 179.
29) Mansel 1978, 257-266.
30) Mansel 1962, 51, Res. 29; Mansel 1963, 134, Res.113; Mansel 1978, 201, Res. 227; Tancke 1989, 112, 304-305, Kat. 47, 1, Lev. 76,1; Nollé 1990, 253; Nollé 1993a, 114. 116-117; Mansel 2000, 892; Alanyalı
2001, 270-271; Alanyalı 2010, 85.
31) Nollé 1986, 204-206; Nollé 1990, 258-259; Nollé 1993a, 85-86. 93. 116-117; Mansel 2000, 895.
32) Alanyalı 2010, 85.
33) Mansel 1962, 52; Res. 37-39; Mansel 1963, 137-138. Res. 116-117; Mansel 1978, 205-206. Res. 233-235; Alanyalı 2001, 269-270; Alanyalı 2009a, 174, Alanyalı 2010, 87-89.
34) Alanyalı 2009b, 224.
35) Mansel 1963, 90-94; Mansel 1978, 142-146; Büyükkolancı 2008, 259-282. Mansel döneminde yapının yalnızca planı bilinmekteydi. Pseudoperipteros planlı tapınağın tiyatronun yanında yer alması,
Dionysos’a ait olabileceğini düşündürmüştür. Büyükkolancı yapıya ait parçaların agora ve latrinada devşirme olarak kullanıldığını keşfetmiştir. Mansel’in düşünceleri doğrultusunda yapıyı irdelemiş, ancak yeni bir tez ortaya koyamamıştır. Çalışması, kazı yapmadan, yalnızca mevcut duruma göre ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesidir. 2009 yılından beri Dionysos Tapınağı’nda yapılan kazı çalışmaları Büyükkolancı’nın tespit etmiş olduğu mimari elemanların hepsinin bu yapıya ait olmadığını ortaya koymuştur. Tapınağın temeline ait kazılar ve araştırma sonuçları çok kısa süre içerisinde monografi olarak yayınlanacaktır.
36) Tiyatro MS 2. yüzyılda inşa edilmiştir.
37) Nollé 1993a, 29-30.
38) Nollé 1990, 246, Res. 4.
39) Nollé 1993a, 29-30. 114. 116.
40) Mansel 1978, 33; Nollé 1993a, 8.
41) Nollé 1993a, 115.
42) Arrian. Anab. I 26, 4.
43) Nollé 1990, 254; Mansel 2000, 893; Alanyalı, 2001, 270; Alanyalı 2004, 11-12; Alanyalı 2010, 86.
44) Nollé 1993a, 117-118.
45) Nollé 1993b, 310-317.
46) Lanckoroński 1890, 37-38; Opermann 1937, 683-689; Robert 1948, 64-69; Onurkan 1969, 303-323; Onurkan 1969/70, 291-298; Bernardi-Ferrero 1970,3 dn. 7; Fleischer 1973, 233-254; Rüdiger 1977, 56-57; Fleischer 1984, 756-766; Onurkan 1987, 86-88, Lev. I Res. 1-3; MacKay 1990, 2048-2082; Zisa1992, 35-51; Mitchell 1993, 206-207; İnan ve diğ.
2000, 307. 331-334; Martini 2004, 479 vd.; Alanyalı 2008, 69-76.
47) Pamphylia’nın iki merkezli olması nedeniyle Antik Dönem sonrası Erken Hıristiyanlık döneminde de metropolitlik merkezi olarak Side Prima, Perge Secunda olarak isimlendirilecektir.
48) A. Tolga Tek, Side sikkeleri üzerine yapmış olduğu çalışmayı kısa bir sürede yayına hazırlayacaktır.
49) Nollé 1993a, 118.
50) Simon 1975 31 vd. dn. 156 Lev. 27.
51) Nollé 1990, 254; Mansel 2000, 893; Alanyalı, 2001, 270; Alanyalı 2004, 11-12; Alanyalı 2010, 85-86.
52) Nollé 1993a, 120; Mansel 2000, 893.
53) Mansel 1963, 86-90; Mansel 1978, 135-142; Mansel 2000, 905-906.
54) Mansel 1978, 157-167; Nollé 1993a, 121-122.
55) Mansel 1963, 102; Mansel 1978, 166-167.
56) Mansel 1978, 166, Res. 183.
57) İnan1975, 17-26, 29-36, 59-66, 68-70, 84-87, 89-90.
58) Nollé 1993a, 121 dn. 405, Mansel 2000, 893.
59) Alanyalı 2003, 269-271, Alanyalı 2005, 11-13.
60) Mansel 1963, 36-40; Mansel 1978, 47-54.
61) Mansel 1963, 53-62; Mansel 1978, 95-108; Mansel 2000, 903-904.
62) Nollé 1987, 254; Mansel 2000, 908-910.
63) Mansel ve diğ. 1951, 16-24; Mansel 1963, 77-86; Mansel 1978, 121-135; Mansel 2000, 905.
64) Alanyalı 2010, 89.


KAYNAKÇA
Alanyalı 2003 H. S. Alanyalı, “Dionysos Frizi ve Kaset Kabartmaları Çalışmaları”,
içinde: Ü. İzmirligil, Side Tiyatrosu ve Çevresinde Kazı, Onarım
Ön Çalışmaları (2001), KST 24, 2. Cilt, 2003, 269-272.

Alanyalı 2004 H. S. Alanyalı, “Gedanken zum Kybele-Kult in römischen
Pamphylien am Beispiel von Side und Perge”, içinde: T. Korkut
(yay. haz.), Anadolu’da Doğdu. Festschrift für Fahri Işık zum 60.
Geburtstag (2004) 11-18.

Alanyalı 2005 H. S. Alanyalı, “Apollon Sidetes”, içinde: B. Brandt – V. Gassner
– S. Ladtstätter (yay. haz.), Synergia, Festschrift für F. Krinzinger II
(2005) 89-92.

Alanyalı 2008 H. S. Alanyalı, “Der Tempel der Artemis Pergaia”, içinde: T.
Tarha – A. Tibet – E. Konyar (yay. haz.), Muhibbe Darga Armağanı
(2008) 69-76.

Alanyalı 2009a H. S. Alanyalı, Dionysos, IX. Vita di Dioniso Nr; 19,
“Marmorfries der scaenaefrons des Theaters von Side”, LIMC
Supp. 2009, 174-175

Alanyalı 2009b H. S. Alanyalı, Gigantes, A. Sculpture, I. Compotsions monumentales
Nr. 17; “Trois reliefs fr. en marbre la scaenae frons du
théatre de Side”, LIMC Supp. 2009, 224.

Alanyalı 2010 H. S. Alanyalı, “Side tiyatrosunda Yeni Yapılan Araştırmalar Işığında
Scaenae Frons Kaset Kabartmaları ve Dionysos Frizi”,
içinde: Ü. İzmirligil – G. Tanyeli – Z. Ahunbay (yay. haz.), Side’ye
Emek Verenler Sempozyumu 20-22 Nisan 2007 Side, Antalya (2010)
84-91.

Atlan 1967 S. Atlan, Side’nin Milattan Önce V. ve IV. Yüzyıl Sikkeleri Üzerinde
Araştırmalar - Untersuchungen über die sidetischen Münzen des V. und
IV. Jahrhunderts v. Chr. (1967).

Bernardi-Ferrero 1973 D. Bernardi-Ferrero, Teatri Classici in Asia Minor 3. Città dalla
Troade alla Pamfilia (1970).

Büyükkolancı 2008 M. Büyükkolancı, “Side Dionysos Tapınağı’na ilişkin Yeni Bulgular”,
içinde: İ. Delemen – S. Çokay-Kepçe – A. Özdizbay – Ö.
Turak (yay. haz.), Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu’na 65. Yaş Armağanı
EUERGETES Festschrift für Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu zum 65.
Geburtstag (2008) 259-282.

Fleischer 1973 R. Fleischer, “Artemis von Ephesos und verwandte Kultstatuen
aus Anatolien und Syrien”, EPRO 35, 1973, 233-254.

Fleischer 1984 R. Fleischer, “Artemis Pergaia”, LIMC II.1, 1984, 756-766.

İnan 1975 J. İnan, Side’nin Roma Devri Heykeltraşlığı (1975).

İnan ve diğ. 2000 J. İnan – N. Atik – A. Öztürk – H. S. Alanyalı – G. Ateş,
“Vorbericht über die Untersuchungen an der Fassade des
Theaters von Perge”, AA, 2000, Heft 2, 285-340.

Knoblauch 1977 P. Knoblauch, Die Hafenanlagen und die Anschliessenden Seemauern von
Side (1977).

Lanckoroński 1890 K. G. Lanckoroński, Die Städte Pamphylens und Pisidiens I (1890).

MacKay 1990 T. S. MacKay, “The Major Sanctuaries of Pamphylia and Cilicia”,
ANRW 18.3, 1990, 2048-2082.

Mansel 1962 A. M. Mansel, “Side Tiyatrosu”, Belleten XXVI.101, 1962, 45-77.

Mansel 1963 A. M. Mansel, Die Ruinen von Side (1963).

Mansel 1978 A. M. Mansel, Side. 1947-1966 Yılları Kazıları ve Araştırmalarının
Sonuçları (1978).

Mansel 2000 A. M. Mansel “Side”, RE Suppl. X, 2000, 879-918.

Mansel ve diğ. 1951 A. M. Mansel – E. Bosch – J. İnan, 1947 Senesi Side Kazılarına Dair
Önrapor - Vorläufiger Bericht über die Ausgrabungen in Side im Jahre
1947 (1951).

Martini 2004 W. Martini, “Zur Lage des Artemis-Heiligtums von Perge”, içinde:
T. Korkut (yay. haz.), Anadolu’da Doğdu. Festschrift für Fahri Işık
zum 60. Geburtstag (2004) 479-492

Mitchell 1993 S. Mitchell, Anatolia I (1993).

Nollé 1986 J. Nollé, “Pamphylische Studien ”, Chiron 16, 1986, 199-212.

Nollé 1987 J. Nollé, “Pamphylische Studien 6-15”, Chiron 17, 1987, 235-276.

Nollé 1990 J. Nollé, “Side. Zur Geschichte einer kleinasiatischen Stadt in der
römischen Kaiserzeit im Spiegel ihrer Münzen”, AW 21, 1990,
244-265.

Nollé 1993a J. Nollé, Side im Altertum. Geschichte und Zeugnisse (1993).

Nollé 1993b J. Nollé, “Die feindlichen Schwestern - Betrachtung zur Rivalität
der pamphylischen Städte”, içinde: G.Dobesch – G.Rehrenböck
(yay. haz.), Hundert Jahre kleinasiatische Kommission der österreichischen
Akademie der Wissenschaften. DenkschrWien 236. Ergänzungsbände
zu den TAM 14 (1993) 310-317.

Onurkan 1969 S. Onurkan, “Perge Artemis Pergaia Kabartmaları ve Artemis
Pergaia”, Belleten XXXIII.131, 1969, 303-323.

Onurkan 1969/70 S. Onurkan, “Artemis Pergaia”, IstMitt 19/20, 1969/70, 291-298.

Onurkan 1987 S. Onurkan, “Perge Tiyatrosundan İkinci bir Artemis Pergaia
Kabartması”, içinde: A. Çilingiroğlu (yay. haz.), Anadolu Demir
Çağları - Anatolian Iron Ages. Papers presented to the I. Anatolian Iron
Ages Symposion (1987) 86-88.

Opermann 1937 H. Opermann, “Pergaa”, RE XIX 1, 1937, 683-689.

Robert 1948 L. Robert, “Deux Texes inulitisés sur Pergè et Sidè”, Hellenica 5,
1948, 64-69.

Rüdiger 1977 H. Rüdiger, “Der Artemistempel von Perge”, AW 8, 3, 1977, 56-
57.

Simon 1975 E. Simon, Pergamon und Hesiod (1975).

Tancke 1989 K. Tancke, Figuralkassetten griechischer und römischen Steindecken
(1989).

Zisa 1992 A. D. Zisa, “Osservazioni sulle Rappresentazioni Monumentali
dell’Artemide di Perge”, RItNum 94, 1992, 35-51.



ek :
SİDE'de Epigrafik Çalışmalar 
için tıklayın
***