Gülümser Gazi Paşa’mın kahvesini getirdi.
Sessizce içmeye koyuldu Gazi Paşa. Biz de susuyor, sevgi ve saygıyla ve hasretle seyrettiğimiz Mustafa Kemal’in konuşmasını bekliyorduk.
Sonra yakınlarda bir yerden, belki bir evden bir çığlık yükseldi.
Aşık Mahzuni söylüyordu.
SANA HASRET, SANA VURGUN GÖNLÜMÜZ
NEREDESİN MAVİ GÖZLÜM
NERDE, NERDE,NERDESİN DOST,
BU GEMİ, BU KARADENİZ
SARI SAÇLIM, MAVİ GÖZLÜM
NERDESİN, MAVİ GÖZLÜM…
Gazi Paşa başını kaldırdı, gülümseyerek yüzümüze baktı sonra her zamanki nezaketiyle şu acı gerçeği yüzümüze vuruyordu.
-Ben buradayım, ya siz?
Söyleyecek tek sözümüz yoktu Gazi Paşa’ya. Türkü devam ediyor, Mahzuni’nin çığlıklarının tınısı kâh Bey Dağlarına kâh Tahtalı’ya çarparak, Akdeniz’e dönüyor, mavi sular köpüklenerek falezlere çarpıyor, türkü bir isyan halinde gök yüzüne ulaşıyordu.
İÇİMDE SEN, GÖZÜMDE SEN
SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜM,
NERDE,NERDE, NERDESİN SEN
UYAN DA BAK BİZİM HALLARA
BİR DAHA GEL, GEL SAMSUNDAN
SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜM…
Türkü bittiği zaman, Akdeniz sakinleşti sanki. Ama denizin her zerresi, her damla su dizeleri ezberlediği bu seslenişi martılara öğretiyor, ak kanatlı deniz kuşları Karadeniz’e doğru kanat çırpıyorlardı.
Ak kanatlı deniz kuşları belki de yolcusu tüm millet olan yeni bir Bandırma Vapuru’nun gelişini müjdeleyeceklerdi.
Gazi Paşa, duygularını belli etmekten hiç çekinmeden bakışlarını bize çevirdi.
- Çok güzel bir türkü çocuklar, çok güzel bir türkü… Ancak siz hâlâ beni çağırmaya devam ediyorsanız, ben ödevlerimi bitiremedim veya başarılı olamadım demektir.
Beni kendi içinizde arayın, inanıyorum ki içinizde Kemalist Devrim’i yeniden inşa edecek milyonlarca Mustafa Kemal var. Kadın veya erkek…
O çok yakında ortaya çıkacak ve sizleri örgütleyecektir. Örgütlenmeye bir araya gelmeye mecbursunuz.
Yolunuz çetin ve uzun. Ama bir örnek var önünüzde.. Benim Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğum Cumhuriyet ve onun kuruluş felsefesi, ya ölüm ya istiklâl anlayışı… İşte yolunuz budur.
Bu çetin yolu sizinle elbet tartışacağız ama şimdi konumuz Kemal Burkay denen sivil bölücü….
Gazi Paşam masanın üzerindeki sürahiden bardağına su koydu, bir iki yudum içtikten sonra devam etti.
-Karadul diye bir örümcek cinsi vardır, bilir misiniz? Bu örümcek zeytin tanesi büyüklüğünde ve parlak renklidir. Bütün haşereler gibi loş ortamda, alaca karanlıkta yaşamayı sever. Bu örümcek gümüşü pırıltılarla bezenmiş bir ağ örer avlarını yakalamamak için. Bu ağın ortasında ise tünel gibi bir boşluk bırakır. Zehiri aniden öldürmez, önce uyuşturur, daha sonra da tüm organlarını felç eder. Karadul’a sadece avını parçalayarak yemek kalmıştır.
İşte size Kemal Burkay denilen adamın tarifi…
Zafer çocuk olmanın verdiği rahatlıkla, Gazi Paşa’nın sözünü kesti.
- Paşam, şimdi duydum. Alçaklar gene pusu kurarak, Şırnak-Beytüşşebap yakınlarında bir yüzbaşımızı ve iki askerimizi şehit etmişler. Üstelik Paşam, başka teröristler de bir kaymakam ve bir erimizi kaçırmışlar.
Gazi Paşa’mın kaşları çatıldı, yüzünden ve dudaklarından renk çekildi. Bembeyaz yüzünde çelik mavisi gözleri bir alev topu gibi kızgınlıkla parlıyordu. Yumruğunu masaya vurarak, ayağa kalktı, uzaklara çok uzaklara baktı.
-Bakın çocuklar dedi. Artık it izi at izine karışmıştır. Devlet maalesef o bölgede artık yoktur. İktidar uğruna, Türkiye Amerikan politikasına kurban edilmiştir. Bu olanların tümünün, şehitlerin kanının vebali ve günahı, teröristle müzakere masasına oturan iktidarın omuzlarındadır.
Kemal Burkay denilen adam kim yahu? Bölücünün alası. Bölücünün sivili, silahlısı, silahsızı olmaz. Hepsi aynı terazide tartılır.
Kim bu adam? Türkiye’de yazdığı bölücü yazılarla, halkı kin, nefret ve düşmanlığa teşvik eden yazılar yazan ve bu nedenle ceza alan ülkeden kaçan bir hain..
Ama bu tip kişileri baş tacı etmek Türkiye’de alışkanlık olmuş galiba…Belki bu Burkay denilen adam bir gün çookkk önemli mevkilere gelir ve o da ülkeyi eğer o zamana kadar bölünmemişse, ülkeyi yönetilerek yönetir, ne dersiniz?
Bu adam,12 Eylül 1980 karşı devrim darbesinden bir kaç önce İsviçre’ye kaçmış ve oranın vatandaşı olmuştur. Neden bu güne kadar gelmedi Türkiye’ye?
Ne demek yahu bir bölücünün bir bakan tarafından kabul edilmesi? Bu sizin Habur rezaleti dediğiniz olaydan daha büyük bir rezalettir. Devlet bir bakanı aracılığıyla bir bölücüye adeta teslim olmuştur.
İktidar, Burkay’ı kullanmak isterken, kullanılmışlığının farkında değildir.
Burkay belki kurulacağı var sayılan, Demirtaş’ın tabiriyle solculara bir vefa borcu olarak Ertuğrul Kürkçü’nün milletvekili seçilmesiyle de pekiştirilen ortak çatı partisinin genel başkanı olacaktır.
Veya iktidar, Türkiye’nin teslimiyeti demek olan sivil anayasanın hazırlayıcıları arasına alacaktır Burkay’ı…
Diğer taraftan da Öcalan’da boş durmamaktadır. O demokratik özerkliğin ilanını yeterli görmemekte, kendi deyimiyle bir ortaklaşma zeminine geldiklerini söylediği iktidara ve ayrılıkçılara akıl vermektedir.
Öcalan’a göre derhal pratiğe geçilmeli, Türkiye 20 ila 25 bölgeye ayrılmalıdır. En azından 400 delege seçilerek alt meclis oluşturulmalı ve bunların tamamı Ekim’den önce hayata geçirilmelidir.
Neden? Çünkü Ekim’de Meclis açılacaktır. Oyun çok büyük ve kirlidir çocuklar…
Ben tüm cesaretimi toplayarak, Gazi Paşa’mın sözünü kestim.
- Peki, ne yapmalıyız Gazi Paşam?
Paşa’nın kızgınlığı henüz geçmemişti. Yüzüme baktı… Bir kaç dakika sustuktan sonra tekrar konuşmaya başladı.
- Ben size ne yapacağınızı çok önce söylemiştim. Ne demiştim hatırla… Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Gün o gündür. Vazifeni yapmak zorundasın. Ahval ve şerâit içinde dahi yapman gereken budur.
Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, Türk milleti istiklâline düşkündür. Vatanı namusudur. Çıkacaksın yola. Bak senin nenelerin, anaların İnebolu- Ankara hattında İstiklâl yolunu döşediler. Sen de, siz de aynısını yapacaksınız. Sırtınızda, kağnılarda mermi taşımayacaksınız bu sefer. Halka gidecek, kapılarını tek çalacak, gerçek tehlikeyi “Kayıp Ülke Türkiye” yapılmak istenen ülkemizin durumunu anlatacaksınız onlara… Anlayacakları dilden konuşacak, onları aydınlatacaksınız.
Tam bu sırada Gülümser girdi araya…
- Ablama ve onun gibilere sözüm yok Paşam dedi ve devam etti.
-Gelmezler Paşam, çalmazlar kapımızı… Onlar bize “cahil ve eğitimsiz” diyorlar. Oylarını nohuda, bulgura sattı diyorlar. Onlar biz beğenmezler. Çünkü biz okumamışız, biz cahiliz.
Gülümser sustu, sesi acı doluydu. Gözlerinde kendi ülkesinin aydınları (!) tarafından aşağılanmanın, hakir görülmenin, hiç sayılmanın kederi açıkça okunuyordu.
Gazi Paşam bu sefer gerçekten çok ama çok sinirlenmişti. Kızgınlıkla konuşmaya başladı.
- Cahil ne demektir bilir misin çocuk? BİZ CAHİL DEDİĞİMİZ ZAMAN, MEKTEPTE OKUMAMIŞ OLANLARI KAST ETMİYORUZ. Kast ettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören gerçek alimler çıkabilir.
Türkiye’nin neden işbirlikçilerin işgali altında olduğunu ve emperyalizmin sizi neden böylesine ayrıştırdığını sorgulamayın. Milletten uzaklaşarak, milletten koparak gelmişsiniz bu güne.
Ancak yapmak zorunda olduğunuz çok zor bir iş daha var. Eğitimli cahilleri, alaca karanlık aydınlarını aydınlatmak..
Gazi Paşa sustu. Sanki uzaklardan gelen bir sesi dinliyordu. Adeta Kocatepe’den verilen emir Bey Dağları’nda yankılanıyordu.
Birden başını kaldırdı, kararlı ve azim dolu bir sesle şunları söyledi.
-Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.
Sonra aniden bana dönerek, elini omuzuma koydu ve şunları söyledi.
- Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde mevcudiyetlerini muhafaza eden eserleri ile yaşadığı bugünkü siyasi sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kütledir. Bu nedenle eskiden olduğu gibi, size tavsiyem şudur. Başınıza getirdiğiniz insanların kanındaki asli cevheri tayin etmekten bir an olsun vazgeçmeyin.
Türk milleti çetin işler başarmak için yaratılmıştır. Başaracağınıza inanın ve yola çıkın. İçerden ve dışardan gelecek tehlikelere karşı milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetleri bir noktada toplamak lazımdır.
Gazi Paşam sustu ve başını öne eğdi. Derin düşüncelere daldı.
Biz O’nu dikkatle izliyorduk.
Birden gene Mahzuni’nin türküsü Akdeniz’in her zerresine işlemiş olacak ki, yeniden duyuldu.
UYAN DA BAK BİZİM HALLARA..
BİR DAHA GEL, GEL SAMSUN’DAN..
SARI SAÇLIM, MAVİ GÖZLÜM…
Sarı saçlım, mavi gözlüm, Gazi Paşam, Mustafa Kemal’im, Atatürk’üm…
İnanıyorum, başaracağız, bir araya gelecek ve emperyalistlerin, işbirlikçilerin, yönetilerek yönetenlerin, alaca karanlık aydınlarının bu büyük ve kirli planını bozacağız Gazi Paşam.
Gazi Paşa dinlenmemek üzere yola çıkanlardandı. Henüz yorulmamıştı.
O izin verdiği ve anlattığı sürece devam edeceğiz.
Devam edecek
Figen Özen
İLK KURŞUN 14.08.2011
***