Translate

Erich Feigl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erich Feigl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mayıs 2013 Çarşamba

ERMENİSTAN: EFSANE VE TARİHİ GERÇEK






“… ve yedinci ayda, ayın yedinci gününde, gemi gelip Ağrı Dağı'nın tepesinde durdu.” Böyle diyor İncil. Daha sonra, Tanrı Nuh’a seslendi. “Gemiden ayrılın, sen ve senin karın ve senin oğulların ve oğullarının karılarınıda yanına al. Yanında yaşayan her şeyi birlikte götür – kuşlar ve hayvanlar ve toprakta sürünen sürüngenler – dünyada bolca üreyebilecekleri ve dünyada çoğalıp bereket getirecekleri.” 

İlk Ermeni tarihçiler, Khoreneli Musa, Thom Ardzrouni ve diğerleri, Ermeni halkının, gemisi Ağrı Dağı’na oturan Nuh’un soyundan geldiğini yazmışlardır.

Görünüşe bakılırsa, kutsal şevkleri içinde, eğer bir kişi gerçekten Nuh’tan geliyorsa, o zaman bütün insanlık o kişiden geliyordur, şeklindeki gerçeği gözden kaçırmışlar. 

Bazı ülkeler adlarını, o topraklarda yaşayan halktan alırlar. Fransa Fransızların, İngiltere İngilizlerin, Almanya Almanların veya Türkiye Türklerin yurdudur. Diğer taraftan Amerika, Bolivya ve Ekvador gibi ülkeler, burada yaşayan insanların kökenine hiçbir gönderme yapmadan coğrafi bir bölgeyi işaret ederler.

Antik çağlarda, Anadolu’nun farklı bölgeleri için birçok isim kullanılmıştır ve bu isimler aynı zamanda, her bir bölgede yaşayanlar için de kullanılmıştır. 

Paphlagonia, Pamphylia ve Kapadokya. Bu bölgelerde yaşayanlar, aynı kabilenin mensuplar› değildir. Sadece yaşadıkları yerin adına dayanarak aynı ismi almışlardır. 

Diğer birçok yer gibi, “Ermenistan” ismi de coğrafi bir bölgeyi gösterir, insanları değil. Ermeniler, kendilerine kendi dillerinde “Haik” derler. Bu da, soylarının geldiği yeri değil, Ermenistan olarak bilenen yeri işaret eder. 

“Haik”in tekili “Hai”dir. Geldiği yer tam olarak belli değildir. Bütün her şey, Batı’dan göç ettiklerini ve sonunda, küçük gruplar halinde Fırat’ın doğusuna yerleştiğini göstermektedir. 

Ermenilerin dilinin büyük bir bölümü Hind-Avrupa ailesindendir. Ancak göçten sonra, Aryan-olmayan Anadolu dilleriyle karışmıştır. Die vorgeschicht-lichen Mittelmeervolker adlı kitabın yazarı J. Karst gibi akademisyenler, Ermeni veya ilk-Ermeni kabilelerin bir zamanlar, Kuzey Ege’de, kuzey Thessaly’de, İliyra yakınlarında, diğer bir deyişle Balkanlar’da yaşadığına inanmaktadır. 

Ermenilerin, İliyralıların baskılarıyla Doğu’ya göçen Phrygian- Thracian kabilelerinin soyundan geldiğine dair benzer bir görüş de vardır. 

Ancak Ermenilerin, ilk başta Balkanlar’da veya Thessaly’de yaşadığı kesin olmasına rağmen, Anadolu’ya göç tarihleri tam olarak belirtilememektedir. İlk vatanlarındaki varlıklarıyla ilgili hiçbir iz bırakmamışlardır ama göçün M.Ö. 6. yüzyıldan önce olmadığı ve Anadolu’ya bu tarihten önce gelmedikleri kesindir.


DOĞU ANADOLU’NUN TARİH ÖNCESİ KÜLTÜRLERİ:
ANADOLU’NUN TARİHİNİ ANLAMAK İÇİN BİR ANAHTAR

Jeopolitik açıdan bakıldığında, Doğu Anadolu, dünya tarihinde anahtar bir rol oynamıştır. Güneyinde Mezopotamya (Fırat ve Dicle nehirlerinin suları Doğu Anadolu dağlarından doğarlar), doğusunda İran, kuzeyinde Kafkasya, batısında Orta Anadolu vardır. İçinde Urartu ve onların atası olan Hurrianlar›n bulunduğu, Doğu Anadolu’nun bu kültürel yapbozu son zamanlarda tamamlanmıştır. 

Bu bölgenin nadir konumu sebebiyle, bu kültürler çevrelerindeki İran, Mezopotamya ve Orta Anadolu ile yakın ilişki içine girmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar, Doğu Anadolu’daki tarih öncesi yerleşim hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Batı Avrupa’da, antik mağaza resimleri keşfedildiğinde, bunların insan eliyle yapılmış en eski sanat eserleri olduğu düşünülmüştü. 

Daha sonra Asya steplerinde ve Afrika’da mağaza resimleri keşfedildi. 

Türk arkeologların, Doğu Anadolu’daki eski, yoğun yerleşim yerlerini keşfetmeleri yakın tarihtedir. Bölgenin dağlık kesimleri, zamanın avcılarına ve besin toplayıcılarına ihtiyaçları olan her şeyi temin ederdi: Yoğun ormanlar, bol vahşi av hayvanları ve su. 

Son yıllarda Doğu Anadolu’da sayısız kaya resimlerinin ses getiren keşifleri bütün dikkatleri birden, bu bölgenin erken gelişme anlayışı üzerine çekmiştir. Tanrıların, tapınanların, hayvan ve avcıların resimleri 15.000 sene öncesine kadar gidiyordu.

Doğu Anadolu’daki kaya resimleri esasen dört bölgede bulundu: Malatya – Adıyaman çevresi, Kars yakınları, Van çevresi ve Hakkari dağları.

Türk Tarih Kurumu üyesi Dr. Oktay Belli, Van bölgesinde, M.Ö. 15.000 ile 7.000 yılları arasında yapılan kaya resimleri keşfetti. 

Yedisalkım bölgesinde, Hakkari’nin dağlarında, vadi zeminin çok yukarılarındaki mağaralarda da tarihöncesi tanrı resimleri vardır. Bu sanat eserlerini yaratan insanlara baktığımızda, çok belirgin işaretler olduğunu görürüz. 

Benzer kaya resimleri, Doğu Azerbaycan’da, Gobustan’da, Altay bölgesinde ve Sibirya’da da bulunmuştur. Bu kaya resimlerinin yoğunluğu, bunların hiç şüphesiz Ön Türk kökenli olduğunu göstermektedir. 

Bu çizimleri yapan insanlar, erken göçmen veya yarı göçmen Türk kabilelerine mensuptu. 

Benzer bir sonuca, (Hakkari) Gevaruk Vadisi’ndeki ve Tirşin Platosu’ndaki stilize çizimlerden varılabilir. Gevaruk ve Tirşin’deki kaya resimleri özellikle önemlidir, çünkü Erzurum yakınlarındaki Cunni mağarasındaki ve Aizani (Çavdarhisar, Kütahya)’daki Zeus tapınağının taş bloklarındaki çizim ve sembollerle büyük benzerlikler gösterirler. 

Bunlar, bölgedeki antik Türk klanlar tarafından yapılmıştır. Son keşifler göstermektedir ki, tarih öncesi zamanlarda, Doğu Anadolu ile Azerbaycan, Sibirya stepleri ve Türklerin ilk anavatanı olan Altay dağlarının sanatsal ve kültürel merkezi arasında bir bağlantı vardır. Tarih öncesi günlerden, modern zamana kadar, göçmen ve yarı göçmen Türk ve ÖnTürk kabileleri, İç Asya ve Anadolu aras›nda canlı bir bağ oluşturmuştur.


Asya, yurtların yurdudur. “Yurt” kelimesi Türkçe’de hem “çadır” ve “ev” hem de “vatan” anlamına gelir. Yurtlara benzeyen arı kovanlarına Anadolu’da rastlanabilir. Urartuların atası olan ve krallıklarını Kafkasya, Urmiye Gölü ve Malatya-Elazığ civarı arasındaki bölgede kuran Hurrianların bir eseridir. 

Bu kültürel bölgeye birçok isim verilmiştir. Bunlardan bazıları “Kura-Aras Kültürü” ve “Karaz Kültürü”dür. Bu kültürün yaratıcıları ve geliştirenleri, Türkçe’nin de üyesi olduğu Ural-Altay dil ailesine ait bir dil konuşuyorlardı.

Erken Hurri kültürü, Hurri kültürüyle birlikte, onlardan sonra gelen Urartu krallığını ortaya çıkardı. Hurrian kültürünün karakteristik bir özelliği, yarı göçmen Hurrianların yuvarlak çadırlarına benzeyen evleridir. Hurrian tipi bu yuvarlak evlerine, hâlâ Urfa ve Harran bölgesinde rastlanır. Daha sonraki, Osmanlı dönemindeki kubbeli yapılar, yurt ve arı kovanının gelişmiş halidir. 

Büyük kubbelerin yapımı için teknikler geliştirenler Yunanlılar ve Romalılardı ,ama Osmanlıların bu tekniklere adapte ettiği şevk, hiç şüphesiz, Türklerin antik yuvarlak ve çadır tercihleriyle bağlantılıdır. 

Urartuların başkenti olan Van Kalesi’ndeki M.Ö. 8. yüzyıla ait çivi yazısında (Hurrian ve Urartuların ortak tanrısı Taşpuea’dan gelen) Tuşpa ismi geçmektedir. Urartu krallığının kurucusu Kral 1. Sardur’dur (M.Ö. 840-830). 

Aynı zamanda Van (Tuşpa) Kalesi’ni de inşa ettirmiştir. İbranilerin de değindiği “Ararat” ismi, Kurman metinlerinde “Ura-rat”, Asur metinlerinde “Urartu” olarak geçmektedir. Urartular kendilerine “Biainili” / Vainili / derlerdi. “Van” ismi buradan gelmiş olabilir. 

Urartu yazıları yakın bir zamanda çözülmüştür. Urartu dilinin Asya kökenli olduğu resmen tespit edilmiştir.. Türkçe gibi, eklemeli diller ailesine mensuptur. Dilbilimciler, Hurrianların Anadolu’ya Orta Asya steplerinden ve dağlarından geldiğine inanmaktadır. Urartular da Hurrianlar’la birlikte M.Ö. 3. binyılın ortalarında aynı bölgeden gelmişlerdir.


sayfa 18-20
Erich Feigl - Ermeni Mitomanyası
Pdf olarak:




NOT: NUH SUMERLİDİR . SUMERLİLER TÜRKTÜR..! - Muazzez İlmiye Çığ

Fotoğraf : Van Kalesi
...










23 Mart 2013 Cumartesi

TRUVALILAR, GİRİTLİLER VE KARYALILAR




...Daha sonra Frigya adıyla anılan bölgenin hemen güzeydoğu kıyısında bulunan Çatalhöyük'te MÖ.6000 yıllarında yaşayan halk ile MÖ.500 yıllarında Etrüsk şehri Tarquinia'da yaşayan ve Lydia'dan gelmiş olan halkın Ana Tanrıçasını temsil eden iki pars motifleri arasındaki mükemmel kültür benzerliği, bu Ana Tanrıça kültünün ve aynı zamanda Anadolu halkının 5500 yıl gibi uzun bir zaman diliminde değişmeyen davamlılığının göstergesidir. Virgil (MÖ.70-19) Aeneid destanında , Batı Anadolu'da yaşayan ve TEUKRİ adı verdiği eski TRUVALILARIN da aynı geleneklere sahip olduklarını anlatır.

"Aeneas'ın gemisi filonun önündeydi ; gemisinin baş tarafında (Kybele'nin) Frig aslanları gibi yükseliyordu."

Virgil, TRUVALILAR ile Frigleri aynı halk olarak görür. Destanında TRUVALI Aeneas, dua ederken Frig Ana Tanrıçası Kybele'nin iki aslanına değinir.

"Ey tanrıların anası, İda dağının haşmetli hanımı; O ki (Kybele'nin kutsal dağı) Dindymus dağından, kuleli şehirlerden ve çift aslanlar'dan hoşlanır. Savaşta benim kılavuzum ol ! Yakınımda dur ! Göklere ulaştır bu duamı ! Frigyalı oğullarımın yanından ayrılma ey tanrıça ve onları takdis et !"

Giritlilerde de aynı gelenekler mevcuttur. (Aeneid III)

Etrüsklerin Türkçe konuşan bir halk olduğunu gösterdiğimize göre onlara akraba olan Lydialılar, Frigler, Truvalılar, Mysialılar, Giritliler, Karyalılar ve Likyalılar'ın da Türkçe konuşmuş olmaları gerekir.


TRUVALILAR (TEUKER'LER)

Strabon'a göre ilk defa Kallinos (MÖ.7.yy) Teukri denen bir halkın Girit'ten çıkarak (İda Dağı güneydoğusunda ve denize yakın bulunan Thebe şehri yakınındaki) Khrysa'ya göç ettiklerinden söz eder. (XIII,1,48)

Herodot Truva savaşından önce TEUKER'ler (Teukri) ve Mys'lerin Boğazı geçerek Avrupa'ya göç ettiklerini, bütün Trakya'yı fethederek güneyde Peneus (modern Pinios) ırmağına kadar ilerlediklerini söyler (Herod VII,20) ve kitabının diğer bir bölümünde şöyle devam eder.

"Trakyalılar, Strymon ırmağı kenarında otururken Strymoni ismini taşırken, Asya'ya geçince Bithyni adını aldılar. Kendi ifadelerine göre onları yerlerinden çıkaran Mysi ve Teukri idi " (Herodot VII,75)

Herodot ,Styrmon ırmağı üzerinde yaşayan Paioni dene halkın, TRUVALI TEUKER'lerin bir kolonisi olduğunu ve büyük Dara'nın fütühatı sırasında bu Paioni halkını çok beğenerek onları Avrupadaki yerlerinden alarak (Küçük) Asya'ya yerleştirdiklerini söyler. (V,12.13)

"Denize yakın Karyalılar ve Paioni...,Lelegler ve Kaukonlar ve asil Pelasglar dizilmişlerdi. Thymbre'ye doğru Likyalılar, mağrur Mysi ve Frigler ... ve Maioni (Lydialılar)"

Herodot, TEUKRİ ifadesi ile TRUVALILARI kastettiğini bir çok yerde tekrarlar. Sparta'dan Helen'i kaçıran Truvalı Aleksander (diğer adıyla Paris) onun için bir TEUKR(i) dir. (II,1.14)

İlium (Troia) denen memleketi "TEUKRİ bölgesi" ve İlium halkına da "TEUKRİ" adıyla anar. (II,118)

Virgil'e göre TEUKRİ halkının ismi TEUKER adlı bir Giritli prensten gelir. O, Truvalıların ATASI idi. (Aeneid III,104-110)

"Orada denizle çevrili Jüpiter'in doğduğu, Girit duruyor,
Burada İda Dağı yükseliyor, soyumuz buradan çıktı.
Hikayeyi doğru hatırlıyorsam , Teuker
Bizim meşhur atamız, Truva'ya buradan göçmüştü."

N.L.Goodrich'in Aeneid özetinde Teuker'in bir kızının Truvalıların diğer bir atası olan Dardanos'un kardeşi ile evli olduğu belirtilmektedir.

Daha önce işaret ettiğimiz gibi, Virgil destanında Truvalılardan Teukri diye söz eder ve Truva kahramanı Aeneas için "Teuker'lerin büyük kumandanı" tabirini kullanır. Bazen de Aeneas'ı bir "Frigyalı" olarak gösterir.

Homeros Truvalı Teuker'den söz etmez. Fakat İlyada'sında Truva Savaşı kahramanı Akhaialı meşhur okçu (Genç) Teukros'tan söz eder. (V)

Teukros'un babası Teloman....Bu genç Teuker, Truva savaşından sonra babaı tarafından üvey kardeşi Ajaksı öldürdüğü için Kıbrıs'a sürüldü, orada güçlendi ve Salamis şehrini kurdu.

Bütün bunlar eşliğinde eski Giritliler Truvalılarla, Friglerle ve Batı Anadolu'da yaşayan diğer eski halklarla yakın akraba idiler.

PELASG DİLİ


Herodot, Pelasg dili hakkında bazı ipuçları verir:

"Pelasgların dili hakkında kati bir şey söyleyemem, lakin, mesela eskiden Thesaliotis denen bölgede Dorlar'ın komşusu olup ta bugün Thrrhen'lerin (Etrüskler) yukarısında Kreston'da yaşayan Pelasgların ve yine dah önce bir müddet Atinalılarla birlikte yaşamış olan ve sonra Hellespont üzerinde Plakia ve Skylake şehirlerini bırakmış olmakla beraber, hakikatte Pelasg olan halkların dillerinden bir kanaat edinmek istersek, onların kat'i olarak barbarca (Yunanca olmayan) bir dil konuştukları söyleyebiliriz. Buna göre ve de bütün Pelasglarında aynı dili konuştukları göz önüne alınırsa, Pelasglardan olduğu muhakkak olan Atinalıların Hellenler'e karışmaları ile dillerini değiştirmiş olmaları gerekir. Bugün Kreston'da ve Plakia'da iki ayrı yerde yaşayan halkın dili aynı olduğu halde komşularının dillerine hiç benzemez. Bu da gösteriyor ki onlar eskiden sahip oldukları şivelerini aynen korumuşlardır." (Herod I,57)

Yunanistan'da (Pelasgia'da) Hellenlerle Pelasgların dilleri arasındaki bağları inceleyebilmek için Prof.E.Adelaide HAHN ve Prof.Norman O.BROWN'ın müşahedelerini dikkate almamız gerekiyor.

Prof.Hahn "Hayret verici miktarda çok Yunanca kelime, Hint-Avrupa dil etimolojisine sahip değildir. Mesela Hint-Avrupa dilinde "kral" (Skt.rajan - Lat.rex) kelimesinin karşılığı olan Yunanca anax, basileus ve tyrannos gibi tabirlerin Hint-Avrupa dilinden olmadıkları gözüküyor..." derken Prof.Brown da "Yunan dilindeki kelimelerin en az %40'ı Hint-Avrupa kökenli değildir." diyerek onu destekler.

Bu halde mantık şunu gösteriyor ki, Yunan dilinde bu yabancı kelimeleri verenler Yunanistan'ın yerli halkı olan Pelasglar olmalıdır. Ve Pelasgların komşuları olan Etrüskler, Truvalılar, Mysialılar ve Friglerden de farklı bir dil konuştuğu nazarı itibara alınırsa, dillerin RL diyalektinde yani OGURCA bir dil olması gerekir.

SONUÇ

Arkeolog James Mellaart'a göre Anadolu, Neolotik devirde (MÖ.7000-5600) Yakın Doğu'nun en ileri kültür merkezi olarak saptanmış bulunmaktadır. Ziraatın ve hayvancılığın ve de Anatanrıça kültünün başlangıcına şahit oluyoruz. Ana tanrıça yanındaki iki yırtıcı hayvan (pars veya aslan) bulunan bir taht üzerinde oturmaktadır. Bazen de Ana Tanrıça kendisi yerine sadece yüz yüze duran iki pars ile temsil ediliyordu. 

Prof.Mellaart bu kültün Çatalhöyük'teki devamlılığından bahseder ve bu halin MÖ.6500 ile 5650 yıllarını kapsayan on iki seviyede yani 850 yıl boyunca devam ettiğini belirtir. Daha sonra Frigya adıyla anılan bölgenin hemen güneydoğu kıyısında bulunan Çatalhöyük'te yaratılan bu kültü MÖ.500 yıllarında Etrüsk şehri Tarquinia'da yaşayan ve Lydia'dan gelmiş olan halkın yaptığı resimlerde aynen görüyoruz. 

Anadolu halkı bu geleneği Mezopotamya'ya da aktardı. Ana Tanrıça'nın aslanlarını Sümer'in Lagaş hanedan armasında da görüyoruz. Kral Eannatum ( y.MÖ.2500) tarafından dikilen bir stele üzerinde bulunan bu aramdada kanatları açık bir kartal pençelerinde iki aslan tutmaktadır. Bu amblem Lagaş kralı Lugalanda'nın (y.MÖ.2400) silindir mühüründe de bulunuyordu. 

Yani Çatalhöyüklüler, Sümerliler ve Etrüskler on bin yıllık bir devamlılığı temsil eden zincirin sadece üç halkasını oluşturuyordu.

Prof.Mellaart tabiatıyla Çatalhöyük'te 8000 yıl önce adeta modern görünümlü bir kasabada yaşayan halkın kimliğinden habersizdi. 

Afrodisias kentini kazan ve geçmişini MÖ.5000 li yıllara uzandığını ortaya çıkaran arkeolog Prof.Erim de Anadolu'da ilk medeniyeri yaratanların hakiki hüviyetlerini bilmiyordu. Fakat, bu topraklarda yetişmiş medeniyetlerin içimize kök saldığına inanan Erim şu sözleri söylerken onlarla akrabalığını hissediyor gibiydi : 


"BU ESERLER GREK, ROMA, BİZANS FALAN DEĞİL. BU TAŞLAR BİZİM KÖKÜMÜZ. HEPSİ ANADOLU !"

Anadolu'nun ve onun ilk dünya uygarlığını yaratan çocuklarının uzun tarihi yeniden yazılacaktır. Onlar ve akrabaları Sumerliler, Babilliler ve elamlılar bu uygarlığı öyle bir olgunluğa eriştirdiler ki, bir modern yazar şunları yazmaktan kendini alamıyordu:

"Yunanlılar, Yunanistan'da değil burada (Anadolu'da) o parlak uygarlıklarını yarattılar. ... Burada onların ilk dehaları çiçek açtı ; edebiyatta Homeros, felsefede Thales, matemtikte Pythagoras , tarihte Herodot, tıpta Hippokrates burada doğdu " (MulLH,Preface v)

Diğer bir ifade ile, eski parlak Yunan uygarlığını Yunanistan'lı Yunanlılar değil, önce Pelasg kanı taşıyan ve Küçük Asya'ya göçtükten sonra da Karyalı kadınlarla evlenmek suretiyle daha da çok Türk kanı ile donanmış olan Anadolulu Yunanlılar yaratmışlardı diyebiliriz.

Roma uygarlığının oluşmasında düşünüldüğü gibi Yunanlılar değil daha ziyade Etrüskler rol oynamışlardır. Virgil'in Aeneid adlı epik eserinde belirttiğine göre Etrüskler Roma'yı uygarlaştırırken kendi dillerini kaybederek Latinlerin asimilasyonuna maruz kalmışlardır. Prof.Muller'e göre sanatları, resmi ve tiyatroyu Romalılar Etrüsklerden, Yunanlılar ise Friglerden ve Lidyalılardan öğrendiler.

Yunanlılar Frig flütünü aldılar, Fenike (Arami) alfabesini, Lidya sikkesini ve Babil (Sümer) ilmini benimsediler. Bu verici milletlerin hepsi sanat ve ilimlerin yeşerdiği ve büyüdüğü büyük TÜRK ORMAN'ın parçalarıydılar.

Türk dilindeki diyalektlerin ve temel gramer kurallarının beş bin yıl önce de mevcut olduğu görülüyor. Avurpa Alpleri'nden ve Tyrrhen Denizi'nden Çin Denizi'ne kadar uzanan bir TÜRK ORMANI içinde Hint-Avrupa ve Sami dillerinden başka üçüncü büyük grubu oluşturan dili dar bir coğrafi çerçeve içinde Ural-Altay adı ile sınıflandırmak manasızdır.

Bunun yerine artık Osmanlı Türkçesi gibi suni birer dil olan Macarca ve Fince dillerini de içine alan bir TÜRK DİLLERİ grubundan söz etmek çok daha ilmi olur.

Türkçe konuşan topluluklar eski zamanlardan beri insani kanunlar yaptılar. Sumerliler'de belki krala hıyanet suçu hariç idam cezası görülmüyor, daha ziyade para cezaları tatbik ediliyordu. Onlar ve diğer Türk kavimleri fethettikleri veya birlikte yaşadıkları diğer topluluklara karşı barış zamanında daima hoş görülü davrandılar.

Avrupa toplulukları için bunu pek söyleyemeyiz. Eski Yunanlılar ve Romalılar fethettikleri ülkelerin insanları ile birlikte uygarlıklarını da ortadan kaldırdılar. Latinler, kendilerine Roma uygarlığını hediye eden Etrüsklerin sadece fiziki mevcudiyetlerini değil kitaplarını ve sanatlarını da yok ettiler.

Yunanlı Dorlar ve daha sonra Romalılar, Yunanistan'da ve Anadoluda Pelasgları öyle bir silip süpürdüler ki kayıtlarda onlardan sadece tek bir kelime TEPAE kaldı.

Aynı hal Karyalıların, Truvalıların ve diğer Anadolu halklarının da başına geldi ki, onlardan bazıları ancak uzak dağ köylerinde hayatlarını kurtarabildiler.

Daha yakın bir tarihte, İspanya'da Arap uygarlığının yok edilişine, Yahudilerin sürgün edilmesine, Almanya'da ise milyonlarcasının Hitler tarafından öldürülmesine şahit oluyoruz.

Amerika'yı keşfeden Avrupalılar da Kızılderili kavimleri kültürleri ile birlikte yok ettiler.

Büyük TÜRK ORMANI ise en küçük milletler için bile bir sığınak hür yaşanılan bir toprak sağlıyordu. Eski Türk imparatorlukları içinde serbestçe yaşamış olan Yunan, Ermeni, Arnavut, Bulgar, Çerkez, Gürcü, Yahudi ve hatta İranlılar ve Araplar gibi büyük toplulukların bugünkü Türkiye dışında devletler halinde bütün dilleri ve kültürleri ile hala varolmaları bu Türk mucizesi'nin şahididirler.

Marco Polo'yu dikkatli incelersek görürüz ki "dehşet saçan" Moğolların imparatoru Kubilay Han'ın idaresi altında bile Türk-Moğol dünyasında Müslüman, Hıristiyan, Musevi ve Budist her dinden insanların serbestçe ibadetlerini yapabileceği laik ve demokratik sayılabilecek bir ortam mevcuttu. Bu imparatorluğun çöküşü sonucu "hürriyetine kavuşan" Çin'de ise artık bir hoş-görü'den ve hür yaşamdan bahsetmenin mümkün olamayacağını Eileen Powel'in şu müşahadelerinden öğreniyoruz :

" MS.1340 yılında , Floransalı Francis Balducci Pegolotti tüccarlar için hazırladığı bir kitapta ' Don ırmağından Çin'e kadar giden yolda tam emniyet içinde seyahat edilebilir' diye yazıyordu. O zaman Pekin'de oturan Kubilay Han, Hıristiyan kilise çanlarının tatlı seslerini dinlemekteydi. Ve bu Orta Çağ'ın karanlık devrinde 13. yüzyılın sonları ile 14.yüzyılın başlarına rastgeliyordu. Fakat 14.yüzyılın ortalarına doğru her şey değişti. Çinlilere geçen Pekin ve Hangohou ve büyük liman şehirleri ile birlikte o eski asil uygarlık karanlığa gömüldü. Artık o büyük ticaret yolu emniyetini yitirmişti ve Zeytun şehrinde Hıristiyan rahipler artık cemaatlerine vaaz veremiyordu."

Pers-Akamen kralları, imparatorluk topraklarında her ırkın hür ve emniyet içinde yaşamalarını sağlamakla kalmadılar, onalrın dillerine de saygı gösterdiler. Yazıtlarını, imparatorluk içinde konuşulan Elam Türkçesi , Farsça ve Babilce(Arapça ?) dilinde yazdılar. Böyle bir uygulamayı Roma ve Yunan'da göremiyoruz.

Eserimizi dikkatle ve bitaraf olarak inceleyenler göreceklerdir ki,klasik yazarların Persler'i , yani Hitler gibi insanların kendilerini "üstün ırk" olarak görmelerine yardımcı olan Aryanist yazarların yücelttiği "ARYANLAR" aslında, resmi yazılarında bir Türk diyalekti olduğunu ispatladığımız Elamca dilini kullanıyorlardı. 

Sami Yahudileri yok ettiğini zanneden Hitler, aslında TÜRK HAZARLAR'ı öldürüyordu. Arthur Koestler bu Yahudilerin Milatın ilk bin yılı içinde Museviliği kabul eden Hazarların torunları olduğunu gösterir. (((aynı şeyden Cengiz Özakıncı'da kitaplarında bahseder-SB)))

Bu filolojik incelemelerimizle ve bilhassa İSKİT meselesinin çözümü ile şimdi tarih sayfalarını süsleyen büyük göç teorilerini kökten değiştirmemiz gerekiyor. Aslında sözde oluştuğu zannedilen Hint-Avrupa kavimlerine dair büyük göçlerin, hiç olmazsa bilinen beşbin yıllık yazılı tarih boyunca vuku bulmadığı anlaşılıyor. Arkayik TÜRK diyalektlerinde Sami ve İrani alıntı kelimelerin mevcudiyeti , bu iki dili konuşan toplulukların, son bin yılda olduğu gibi, tarihin ilk yıllarından beri Türkçe konuşan halklarla bir arada yaşadıklarını göstermektedir.

Son olarak şunu ifade etmeliyim ki, aydınlattığımız beşbin yıllık Türk uygarlığının hastalıklı bir devrinde yeni bir uygarlığın temelini cumhuriyetle atan Mustafa Kemal ATATÜRK , kati arkeolojik ve filolojik delil yokluğuna rağmen, çağında rastlanmayan büyük tarihi önsezisiyle, Türkün bu eserle ortaya çıkardığımız mazisinin varlığına içten inanarak şunları söylüyordu:


"ASLA ŞÜPHEM YOKTUR Kİ TÜRKLÜĞÜN UNUTULMUŞ BÜYÜK MEDENİ VASFI VE BÜYÜK MEDENİ KABİLEYETİ BUNDAN SONRAKİ İNKİŞAFİYLE ATİNİN YÜKSEK MEDENİYET UFKUNDA YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞACAKTIR."



SELAHİ DİKER'in kitabından alıntıdır




***
NOT: 

ELÂM’lar konusunda araştırmalar yapmış olan Hamit Zübeyir Koşay onların Türk olduklarını ve birkaç yıl Basklar arasında bulunduktan sonra Türkçe ve Baskça arasında bir bağ kurmuştur . Diller kısa sürelerde büyük değişikliklere uğradığı için binlerce sene evvelki durumu için bir şey söylemek zor.(Sadi Bayram/makaleler, incelemeler , Ankara 1974,tıklayın)


***

26 Eylül 2012 Çarşamba

TÜRKLER VE AFİF ERZEN


DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN

Türkiyeli Eşbaşkan Başbakan Erdoğan; “Kürtçülük” konusundaki ortağı “Yeni CHP” için bu tabiri kullandı. Gençler bunun ne anlama geldiğini bilmezler. Koç grubunun “Şahin” adı ile ürettiği bir araba vardı. Daha sonra, bir üst model olarak “Doğan” marka bir araba üretildi. 

Bazı uyanıklar Şahin’e, Doğan görüntüsü vererek satmaya başladılar. Bu deyiş, o zamanlardan kalmadır. Kökeninde aldatma-kandırma-hile vardır.
Her nedense Tayyip Bey verdiği örneklerde ya “yemek”, ya “aldatmak”, ya da “asmak-kesmek” gibi deyimler kullanır. Aklından hiç çıkmıyor herhalde…
Türkiyeli Başbakan Erdoğan’a ve “Kürtçe Eğitim” konusundaki destekçisi Kılıçdaroğlu’na, 20 yıllık bir ilmi çalışmadan söz etmek istiyorum. Umarım yararlı olur.

İstanbul Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu tarafından “Şeref Payesi” verilen değerli bilim adamı Arkeolog-Profesör Dr. AFİF ERZEN, 1967 yılında, İstanbul Üniversitesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezini” kurmuştur. 

Bu merkezde tanınmış Türk Profesörlerin yanında, yabancı Profesörler de çalışmıştır. Bunlardan biri, Ermeni sorununa ışık tutmuş ve ekibiyle 1984 yılına kadar bu merkeze çalışan Profesör Erich Feigl’ dir.

20 Yıllık çalışmanın sonucunda ulaşılan gerçekler;

*Türkler, yani atalarımız, M.Ö 13.000 yılında Anadolu’ya göç etmişlerdir. Yani bizler, 15.000 yıldan beri Anadolu’nun sahibiyiz.

*Türkler, GÖÇEBE değil, GÖÇMEN olarak, Anadolu’yu yurt edinmek için gelmişlerdir.

*Türkler, o tarihlerde “Yazı” sahibidirler.

*M.Ö 14.000 tarihli ORAL dağlarındaki Şölgen taş mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar tarafından bulunan yazıtlarda, Türklerin Tanrının Birliğine inandıkları yazmaktadır.

* Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eserlerde; Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, Geyik-At- Köpek gibi hayvanları evcilleştirdikleri kanıtlanmıştır.

*Türkler, ileri seviyede bilgi ve düşünce sahibi olarak Anadolu’ya göç ettiler ve Anadolu’nun “Dip Kültürünü” oluşturdular…

Bu gerçeklere;

*Van Bölgesi esas alınarak, Mağara ve Kaya altı- Kaya üstü resimlerin M.Ö 13.000-6.000 tarihleri arasında olmaları,

*Bu resimlerin eşleri ya da benzerlerinin Orta Asya’dan itibaren mevcut olmaları,

*Kâzım Mirşan’ın okuduğu 40 kadar yazıtları,

*Servet Somuncuoğlu’nun, Çin’den İzmir’e kadar çekilen bir hattın kuzey ve güneyindeki, Milyon’a erişen sayıdaki resim ve kaya yazıtlarından,

*Ankara yöresinde bulunan 5.000 Kaya resminden, ulaşılmış ve kanıtlanmıştır…

Gelelim bize hala okutulan Batı Merkezli tarihe;

*Batı merkezli tarih, Emperyalistlerin gereğinde çıkarlarına uygun bir “yapay devlet” kurabilmeleri için, Doğu Anadolu’yu bilerek tarihsiz bırakmıştır.

*Bunlara göre Türkler, Anadolu’ya M.S 1071 yılında gelmiştir.

*Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde kültürsüz, bilgisiz çoban sürüsünden oluşan göçebelerdir!…

*Anadolu’nun Türkleşmesi M.S 1071 tarihinden sonra başlamıştır.

Resmî, yani Batının istediği Türk Tarihi ve okullarımızda maalesef hala okutulan tarih, Batı Merkezli Tarihtir. Bilinmesi gereken bu tarihin, maksatlı yazılmış bir tarih olduğudur.

Kanıtlanmış bilimsel gerçeklere göre, bizler Anadolu’nun 15.000 yıllık sahipleriyiz.

-Bu tarihten sonra Anadolu’ya gelenler sahiplik iddiasında bulunamazlar.

-Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmaları, Hazreti İsa’nı müritlerinden Saint Paul’un M.S 7. Yüzyılda Anadolu’ya gelmesiyle başlamıştır.

-Alt kimlik, Üst kimlik, Anayasal kimlik, 47 Etnik köken iddiaları, Anadolu’yu parçalamak ve Türkleri etkisiz hale getirme çabalarıdır.

-Bunlar Sevr’i hortlatmak için ileri sürülmüş bahanelerdir…

Bu ilmi gerçekleri;

* “Doğan Görünümlü Şahin” deyişini kullanan, “Çağdaş Görünümlü Badem” ile, “Atatürk Milliyetçiliği” ilkesine inandığını söyleyen, “Genel Başkan Görünümlü Kuzu Muhalefet” bilsin istedik. Belki faydası olur, okurlarsa.

Bu yazıyı okuyanların veya ele geçirenlerin, “Ne Mutlu Türküm Diyene, sözünü her yere yazmak, ilkelliktir” diyen Çankaya’da ki Abdullah Bey’den saklamalarını rica ederim. Bırakın o, bildiği gibi davranmaya devam etsin…

Not; Bu çalışmayı bana gönderen Sayın H.Tarcan’a teşekkür ederim.

Sağlık ve başarı dileklerimle 13 Haziran 2012 
RIFAT SERDAROĞLU
İLKKURŞUN


...

PROF. AFİF ERZEN (1913-2000)

*İlk Çağ Tarihinde| Trakya; Başlangıçtan Roma Çağı'na Kadar
*Doğu Anadolu ve Urartular; Eastern Anatolia And Urartians
*İlkçağda ANKARA
   kitaplarından bazılarıdır.
...

Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne bağlı olarak, 14 Ağustos 1969 tarih ve 13275 sayılı Resmi Gazete'de Yönetmeliğinin yayımlanmasıyla resmen işlerlik kazanmıştır.

Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmuş ve daha sonra üzerinde Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan gibi devletlerin oluştuğu Balkan coğrafyasını incelemek üzere o yıllarda bir müessesenin bulunmaması, büyük bir eksiklik olarak görülmekteydi. Zira, bölgeye ait, Türk kültürünün derin izlerini yansıtan zengin malzeme bulunmaktaydı. Enstitü'nün kuruş "Gerekçe"sinde açıkça belirtildiği edildiği gibi 1966 yılında Sofya'da yapılan I. Milletlerarası Güneydoğu Avrupa Tetkikleri Kongresi'nde, Güneydoğu Avrupa camiasına mensup bir ülke olmasına rağmen, Türkiye'nin bölge hakkındaki görüş ve düşüncesini aktaracak bir enstitünün eksikliği hissedilmişti .
Balkanlar'da, tarih, dil, folklor, etnografya, sanat tarihi konularına ait, araştırıcıları cezbeden zengin malzeme varlığına, beş asırlık ortak yaşamdan kaynaklanan karşılıklı tesirlerin incelenmesi de eklenince doğrudan bölge üzerinde çalışmalar yapmak ve yapılacak araştırmaları koordine ederek ortak bir hedef etrafında birleştirmek için Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'ne olan ihtiyacı daha da artırmaktaydı.. Aslında bölgeyle alâkalı konuları incelemek üzere bir enstitü kurulması fikri 1966 yılında başlamış ve ilk teklif Prof. Sabri Esad SİYAVUŞGİL tarafından yapılmıştı. Fakat, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü ancak üç yıl sonra 1969 yılında hayatiyet kazanabildi.

Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nün ilk Genel Kurulu, 15 Eylül 1970 tarihinde toplanmıştır . Yapılan seçimde Müdürlüğe Prof. Dr. Afif ERZEN, Müdür Yardımcılığı görevine Prof. Dr. Semavi EYİCE seçilmişlerdir. Yapılan diğer oylamada Prof. Dr. Ahmet CAFEROĞLU, Ord. Prof. Ali TANOĞLU ve Doç. Dr. Ömer Faruk AKÜN yönetim kurulu üyeliğine seçilirler .

Enstitünün en önemli faaliyetlerinden biri olmak üzere Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin yayımlanmaya başlandığını görmekteyiz. 1972'de Enstitünün ilmî yayın organı olarak neşir hayatına başlayan Dergi, senede bir defa çıkarılacaktı . Kuruluşuna dair Yönetmelikte ifade edilen Güneydoğu Avrupa ile ilgili araştırmalar yapılarak, neşredilmesi hedefi Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin çıkarılmaya başlanmasıyla somut olarak kendini göstermekle, önemli bir adım olarak zikredilmelidir. Enstitüye üye öğretim üyeleri ve bölgeyle ilgili çalışma yapan yabancı bilim adamları tarafından hazırlanan makaleler ve gerekse ilmî kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen bilimsel faaliyetler hakkında bilgilendirici yazıların bir merkezde toplanması bakımından Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi kısa sürede vazgeçilmez bir konuma yükselecekti.

Enstitünün en önemli ilk faaliyetlerinden bir diğeri ise Prof. Dr. Afif Erzen tarafından ilk olarak 1971 senesinde Enez/Edirne'de başlatılan arkeolojik kazı çalışmalarıdır. Prof. Erzen tarafından, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü izniyle ve Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü Müdürü sıfatıyla 20 Eylül-20 Ekim 1971 tarihleri arasında Enez'de yapılan ilk sondaj çalışmaları neticesinde elde edilen bulgular, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin ilk sayısında geniş olarak değerlendirilmişti . Edebiyat Fakültesi'nin maddî olarak desteklediği Enez'deki kazı çalışmalarının ertesi yıl derinleştirilerek sürdürüldüğü görülmektedir. Kazıda elde edilen bulgular Enstitü'nün yayın organında bilim dünyasına sunulmaya devam ediliyordu .

Ödenek yokluğu ve Van Kalesi ve Toprakkale'de gerçekleştirilen kazılar nedeniyle Enez'deki kazı çalışmalarına bir süre ara verilmek zorunda kalındığı görülmektedir . Nihayet 1979 senesinde yeniden başlatılan çalışmalar, daha geniş çapta yürütülecektir. Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü adına Prof. Dr. Afif Erzen'in başkanlığında Enez kazıları bir süre sonra Enstitü ve Türk Tarih Kurumu'nun ortak faaliyeti olarak devam ettirilmeye başlanmıştı . Çalışmalar genişledikçe elde edilen bulgularla ilgili yayınlar da artmaktaydı .

Bu arada Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü üyeleri Milletlerarası Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Kongresi'ne katılarak, ilmî tebliğler sunmaya başlamışlardı . Prof. Dr. Cengiz ORHONLU, üçüncüsü Romanya'nın başkenti Bükreş'te 4-10 Eylül 1974 tarihleri arasında düzenlenen Kongreye katılarak, bir de tebliğ sunmuş, daha sonra tebliğin Türkçe metni Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nde yayımlanmıştı . IV. Milletlerarası Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Kongresi ise Ankara'da gerçekleştirilmişti (13-18 Ağustos 1979) . 

Türkçe'nin de kongre dili olarak kabul edildiği toplantıları Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nün birçok üyesi gerek tebliğ sahibi, gerekse dinleyici olarak yakından takip etmiştir. Böyle uluslar arası önemli bir bilimsel etkinliğin Türkiye'de düzenlenmesine müstakil bölge hakkında faaliyet gösteren bir kurum olarak Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü varlığıyla en büyük katkıyı yapmıştır.


Kaynak: İSTANBUL EDU.TR
Karamanoğlu Beyliği devrinde kullanılan gümüş paralarda DOĞAN 



...

SB.

1 Temmuz 2012 Pazar

ASALA VE ŞEHİT DİPLOMATLARIMIZ


ASALA TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN TÜRK DİPLOMATLAR



ŞEHİT TÜRK DİPLOMATLARIMIZ


1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren Sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.

Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür. 


Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.


Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. 

Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. 

Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır.


Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. 


Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur.






ŞEHİTLERİMİZ 



MEHMET BAYDAR
MEHMET BAYDAR
27 Ocak 1973 - Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi.

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Oteline davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı. Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü.


Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu.



MEHMET BAYDAR’IN AİLESİNDEN BİR ANLATI:


Mehmet Baydar ve Bahadır Demir, ASALA tarafından öldürülen ilk diplomat şehitlerimiz olarak geçti tarihe. ASALA’nın tohumlarının atıldığı ilk suikast 1973’te başlattı olayları. Dönemin en yakın şahidi ve Mehmet Baydar’ın eşi, 77 yaşındaki Güner Baydar anlatıyor o günleri. 1972 Ekim’inde, kendisini Gourg Yaniki olarak tanıtan bir Amerikan vatandaşı Los Angeles Başkonsolosluğu’na başvurur. Osmanlı sarayından kaçırılmış tarihî bir tablo ile imzalı hatıra banknotu Türk hükümetine hediye etmek istediğini söyler. Başkonsolos Baydar hiçbir şeyden şüphelenmez. Dışişleri ile gerekli yazışmaları yapar, ‘Yaniki’nin bu davranışı Ankara tarafından memnuniyetle karşılanır.

SENİ YUMRUKLAYANLAR, SİLAH DA ÇEKER

Güner Hanım o yıllarda California ve Los Angeles’ta çok sayıda Ermeni yaşadığını, hatta olay öncesinde Türk temsilciliklerine defalarca saldırılar, tehditler olduğunu anlatıyor: “Hatta bir defasında başkonsolosluk binasını basarak Mehmet’i tartakladılar. Amerikan polisi bu olaya seyirci kalmıştı. Ben de ‘Bugün seni yumruklayan yarın silah da çeker demiştim.’ Neticede bu olay oldu.” Ve gün gelir, başkonsolos ve muavini tabloyu almak için randevulaşır ‘Yaniki’ ile: “27 Ocak 1973. Saat 12.00 Yer: Santa Barbara’daki Biltmore Oteli.” Ama 77 yaşındaki katil iki ayrı tabancayla oracıkta vurur diplomatları. Olay yerinden kaçmayan katil, Amerikan polisini arayarak, Erzurum’da doğduğunu, tehcir sırasında ailesini kaybettiğini ve Türklere düşman olduğunu söyler. Hatta cinayeti en ince ayrıntısına kadar hesaplayan Yanıkiyan, California’da yayımlanan gazetelere uzun bir mektup da göndermiştir olay öncesinde: “Sizler bu mektubu okuduğunuzda bir savaşın başlangıcı olacak. Ermenilerin kaba Türklerden haklarını alma vakti geldi!”

Yanıkiyan’ın avukatları, duruşmada “tarihin suçlu olduğunu” iddia ederek tahliye ister. Mahkeme ise müebbet hapis verir. Bu olaylar, sözde soykırım iddialarıyla gündemden düşmeyen Ermeni lobisini Türkiye ile mücadele için kamçılar.




***



BAHADIR DEMİR
BAHADIR DEMİR
27 Ocak 1973 - Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973 yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu ermeni Gurgen (Karakin) Yanikiyan tarafından şehit edildi.

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye'ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i Santa Barbara'daki Baltimore Oteline davet eden Yanikiyan, iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü. Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanikiyan, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest bırakıldı. Yanikiyan, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra öldü.


Türk diplomatlara karşı ilk saldırı olarak nitelenen bu olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü Ermeni terörüne örnek oluşturdu.



***



DANİŞ TUNALIGİL
DANİŞ TUNALIGİL
22 Ekim 1975 - Viyana / Avusturya

Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş TUNALIGİL, büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi.

20 Şubat 1975'de Beyrut'taki THY bürosu bombalandı. Olayı, Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Gurubu üstlendi. Olay yerine bırakılan mektupta, "Ermenilerin haklı davasında emperyalistlere karşı mücadele edileceği, eylemlerin Türkiye, İran ve ABD'yi hedef alacağı, bu bombalama eyleminin de bir başlangıç olduğu" bildirildi.
22 Ekim 1975 tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten sonra Büyükelçi'nin makam odasına girdiler. Burada Daniş Tunalıgil'e Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet" yanıtını alan saldırganlar, Tunalıgil'i otomatik silahlarla taradılar. Tunalıgil, olay yerinde can verdi. 3 terörist, hızla binadan çıkarak, bir otomobille uzaklaştılar.



***




TALİP YENER
  
İSMAİL EREZ

İSMAİL EREZ
24 Ekim 1975
Paris / Fransa


                                        TALİP YENER

                             24 Ekim 1975                             
                             Paris / Fransa                                  





Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında katledildi. Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 13.30 sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Seine Nehri üzerindeki Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail Erez ve makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak öldürüldü. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi




***




OKTAY CİRİT

OKTAR CİRİT
16 Şubat 1976 - Beyrut / Lübnan









Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi. ASALA ilk kez bu cinayetle adını ortaya attı.




***




TAHA CARIM


TAHA CARIM
9 Haziran 1977 - Roma / İtalya







Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.





***




NECLA KUNERALP

NECLA KUNERALP
2 Haziran 1978 - Madrit / İspanya


Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Atonio TORRES, teröristlerin kurşunlarına hedef oldu.




***


BEŞİR BALCIOĞLU

BEŞİR BALCIOĞLU
2 Haziran 1978 - Madrit / İspanya








Türkiye'nin Madrit Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3 terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.



***





AHMET BENLER

AHMET BENLER
12 Ekim 1979 - Lahey / Hollanda







Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'in oğlu Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayı bu kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" hem de ASALA ayrı ayrı üstlendi.




***



YILMAZ ÇOLPAN

YILMAZ ÇOLPAN
22 Aralık 1979 - Paris / Fransa







Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan sonra haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrit ve Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgütün sorumlu olduğunu bildirerek, "Türk Hükümeti Ermenilere hak tanımadığı için Avrupa'daki Türk diplomatlarını öldürüyoruz" dedi.




***



GALİP ÖZMEN
GALİP ÖZMEN
31 Temmuz 1980 - Atina / Yunanistan












Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi.




NESLİHAN ÖZMEN

NESLİHAN ÖZMEN
31 Temmuz 1980 - Atina / Yunanistan







Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip ÖZMEN ile 14 yaşındaki kızı Neslihan ÖZMEN, bir teröristin silahlı saldırısı sonucu katledildiler. Galip Özmen'in eşi Sevil ÖZMEN ve oğulları Kaan ÖZMEN olaydan yaralı olarak kurtuldular. Saldırıyı bu kez ASALA üstlendi.



***


ŞARIK ARIYAK
ŞARIK ARIYAK
17 Aralık 1980 - Sidney / Avustralya


Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular. 1980 yılında ayrıca;

- 6 Şubat'ta Türkiye'nin İsviçre Büyükelçisi Doğan Türkmen, Bern'de uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu.
- 17 Nisan'da Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel'in makam aracına ateş açıldı. Türel ve koruma görevlisi Tahsin Güvenç saldırıdan yaralı olarak kurtuldular.
- 26 Eylül'de Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Danışmanı Selçuk BAKKALBAŞI, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı.


***

                                                  

ENGİN SEVER


ENGİN SEVER
17 Aralık 1980 - Sidney / Avustralya





Türkiye'nin Avustralya Başkonsolosu Şarık ARIYAK ile koruma görevlisi Engin SEVER, Ermeni terörizminin kurbanı oldular.




***



REŞAT MORALI
TECELLİ ARI


REŞAT MORALI
4 Mart 1981 - Paris / Fransa


                               TECELLİ ARI
          4 Mart 1981 - Paris / Fransa




Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALI ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına uğradılar. Moralı saldırı sırasında hayatını kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü. Saldırıyı ASALA üstlendi. Bu olay ile Ermeni terörizminin, Paris'teki üçüncü katliamı oldu. 
Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde korumadığı için Fransa'ya protesto notası verdi.



***



M.SAVAŞ YERGÜZ


M. SAVAŞ YERGÜZ
9 Haziran 1981 - Cenevre / İsviçre






Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğu Sözleşmeli Sekreteri Mehmet Savaş YERGÜZ, evine gitmek üzere konsolosluktan ayrıldıktan hemen sonra uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıyı ASALA üstlendi. Olaydan sonra yakalanan Lübnan uyruklu Ermeni terörist Mardiros Camgozyan, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.



***


CEMAL ÖZEN




CEMAL ÖZEN
24 Eylül 1981 - Paris / Fransa





Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu binayı işgal eden 4 ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı. Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal ÖZEN'i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar. Ermeni teröristler, Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler. İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise teslim oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyarırken, Fransa da saldırıyı kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4 ermeni terörist, Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözliyan, Aram Avedis Basmaciyan ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı.

1981 yılında ayrıca;


- 2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir, oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.


- 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif yaralarla kurtuldu.




***



KEMAL ARIKAN

KEMAL ARIKAN
28 Ocak 1982 - Los Angeles / ABD


Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü. Arıkan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Sasunyan'ın suçunu itiraf etmesiyle birlikte bu ceza daha sonra 25 yıla düşürüldü. Ermeni teröristler Kemal Arıkan'ın hayatına daha önce de kastetmişlerdi ve 6 Ekim 1980'de evine bombalı saldırı düzenlemişlerdi.




***


KEMALATTİN KANİ GÜNGÖR
08.04.1982 - OTTOWA / KANADA


Ticaret Müşaviri / Counsellor for Commercial Affairs
Sürekli takip edildiklerini ve fotoğraflarının çekildiklerini biliyordu . Türk diplomatlara karşı yapılan saldırılarıdan dolayı temkinliydi , lakin Ottawa’da oturdurdukları apartmanın kapalı garajında Ermeni teröristlerce vurularak ağır yaralandı. Kurşunlardan biri bacağına isabet etti, bir diğeri sağ kolundan girip omuriliğini parçalayarak çıktı. Bu saldırı sonucu boyundan aşağı felç oldu.  Verdiği bilgiler ve Kanada polisinin yoğun çabaları sayesinde olayla ilgili dört kişi tutuklandı.

Sanıklardan biri yaşının küçük olmasından dolayı serbest bırakıldı.Diğer üç sanık, savcı ile yapılan pazarlık sonrasında, bir Türk diplomatını öldürmeye teşebbüsten suçlu olduklarını kabul ettiler. Elebaşı olarak düşünülen  şahıs 9 yıl, tetikçi olarak teşhis ettiği 6 yıl ve en küçükleri 2 yıl hapis cezasına mahkum oldu.





***



                                
ORHAN GÜNDÜZ VE EŞİ
ORHAN GÜNDÜZ
4 Mayıs 1982 - Boston / ABD


Türkiye'nin Boston Fahri Konsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı saldırıda öldü.

Boston’da MIT Üniversitesi’nin odalarını sınıf olarak kullandığı okul 1970’li yılların sonunda Türkiye’nin fahri konsolosu Orhan Gündüz tarafından kurulmuş, ancak Gündüz 1982 yılında Ermeni teröristlerin saldırısı sonucu öldürülünce okul da kapanmıştı.  Orhan Gündüz Okulu 1994’te kapılarını öğrencilere tekrar açtı.




***


ERKUT AKBAY


ERKUT AKBAY
7 Haziran 1982 - Lizbon / Portekiz







Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.




***


ATİLLA ALTIKAT


ATİLLA ALTIKAT
27 Ağustos 1982 - Ottawa / Kanada







ATİLLA ALTIKAT

Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT, ensesinden 9 mm'lik silahlı saldırı sonucu öldürüldü.











***


BORA SÜELKAN


BORA SÜELKAN
9 Eylül 1982 - Burgaz / Bulgaristan






Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora SÜELKAN katledildi. 1982 yılında ayrıca;

- 8 Nisan'daTürkiye'nin Ottawa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kani GÜNGÖR, uğradığı silahlı saldırıda yaralandı.

- 21 Temmuz'da Türkiye'nin Rotterdam Başkonsolosu Kemal Demirer'e konutu önünde silahlı saldırı düzenlendi. Demirer, olaydan yara almadan kurtulurken, saldırgan yaralı olarak yakalandı.
- 7 Ağustos'da ASALA'ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. 

Bu, Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. ESENBOĞA OLAYI



ASALA'NIN ESENBOĞA KATLİAMI



***




NADİDE AKBAY
NADİDE AKBAY
7 Haziran 1982 - Lizbon / Portekiz









Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.





***




GALİP BALKAR
GALİP BALKAR
9 Mart 1983 - Belgrad / Yugoslavya









Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Galip BALKAR'a 2 terörist tarafından 9 Mart'ta silahlı saldırı düzenlendi. Olayda ağır yaralanan BALKAR, 11 Mart'ta hayatını kaybetti. Olayda, bir Yugoslav öğrenci de öldü. Saldırıyı yapan Kirkor Levonian ile Raffi Aleksandre Elbekian, olaydan tam bir yıl sonra 9 Mart 1984'de 20'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar.





***



DURSUN AKSOY


DURSUN AKSOY
14 Temmuz 1983 - Brüksel / Belçika







Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun AKSOY, ermeni teröristlerce katledildi.

Asala terör örgütünün hain saldırısında şehit olan Ispartalı Dursun Aksoy'un ismi  Atabey ilçesinde bir anaokulunda yaşıyor.





***




CAHİDE MIHÇIOĞLU


CAHİDE MIHÇIOĞLU
27 Temmuz 1983 - Lizbon / Portekiz







Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'nun eşi Cahide MIHÇIOĞLU hayatını kaybetti. Portekiz polisi, düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de öldürdü. Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi. Örgüt, teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti.

1983 yılında ayrıca;

- 16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay yerinde öldürüldü. Olayı bir ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı.
- 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı. 

Bu olay tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti.





***



Orly Havalimanı Saldırısı veya Orly Katliamı

15 Temmuz 1983
Paris / Fransa

Türk Hava Yolları'nın Paris Orly havalimanındakı bürosuna karşı terör saldırısı. Olayda patlatılan bomba ile 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere 8 kişi ölmüş, 28'i Türk, 55 kişi de yaralanmıştır. 

Olayla ilgili Fransız polisi 29 yaşındaki Suriye'li Ermeni Varujan Garabedyan'ı tutuklamıştır. Sanık kendisinin ASALA örgütünün Fransız bölümünün başkanı olduğunu söylemiş ve bombayı Orly havalimanında yerleştirdiğini itiraf etmiştir. Saldırıdan önce havalimanına gelen Garabedyan, yolcuların birine valizlerinin fazla olduğunu söyleyemiş ve yolcuya 65 dolar vererek çantasını bagaj kontrolünden geçirmesini istemiştir. Paris'ten İstanbul'a giden THY'nın uçağında, uçak havada iken patlayacak bomba zamanından önce bagaj rampasında patlamıştır.  Garabedyan ,bombanın Ermeni-kökenli Türkiye vatandaşı Ohannes Semerci'nin Villiers-le-Bel'deki evinde hazırlandığını itiraf etmiştir.




ORLY KATLİAMINDAN YARALI KURTULAN ÇAĞATAY


Orly katliamında yaralanan Çağatay ise gözlerini hastanede açtığında, ömrünün 5 yılını iyileşmek için harcayacağının farkında değildi. Vücudunun yüzde 35'i yanan Çağatay, 2 yıl boyunca güneş yüzü göremedi. Kaskatı kesilen ellerini yeniden kullanabilmesi için vücudunun çeşitli yerlerinden yapılan deri nakilleriyle, 10'dan fazla ameliyat geçirdi. Biraz toparlandığında, Fransa Hükümeti aleyhine dava açmaya girişti. Türkiye Büyükelçiliği'ni ve diğer yaralı kurtulanları ikna etti, avukat buldu.

Olayla ilgili Fransız polisinin tutukladığı 29 yaşındaki Suriyeli Varujan Garabedyan, mahkeme sonunda müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bugün İstanbul'da yaşayan ve Türklerin tarihiyle ilgili geniş çaplı araştırmalar yapan Çağatay, Ermeniler'e öfkeli olmadığını belirterek, "ASALA'yı kuranların Ermeniler olduğuna asla inanmadım. Onları eğiten pişiren, ortaya salan ve zamanı geldiğinde ortadan kaldıran gizli servisler var. Orly olayında da Fransız gizli servisiyle göbek bağlarının olduğuna inanıyorum" dedi.

Çağatay bu görüşünü de şu sözlerle destekledi: "Çünkü bu adamları uzun süredir takip ettiklerini Fransız gizli servisinin en üst düzey yöneticisi mahkemede anlattı ama söylediklerinin tümü gülünçtü. O yönetici uzun süredir takip ettikleri ASALA mensuplarını, Fransızların en önemli tatillerinden biri olan Bastille Günü'nün 14 Temmuz'a gelmesi, zaten az olan elemanlarının izin yapmak istemesi ve aşırı sıcaklar nedeniyle 15 Temmuz'da takip etmediklerini ve tam da o gün bombalamanın gerçekleştiğini anlattı." Çağatay iyileştikten sonra çalışmayı sürdürdü. Çin'den Adriyatik'e kadar, Türklerin ve kültürünün ulaştığı ve yaşadığı yerlere gidip fotoğraf çeken Çağatay bu uğurda 110 bin kilometre yol katetti, 50 bin kare fotoğraf çekti ve 500 bin dolardan fazla para harcadı. 

Çağatay, Varujan Garbisyan'ın 2001 yılındaki erken tahliyesine de şaşırmamış. Hatta bir gazeteci olarak Garbisyan ile röportaj yapmayı bile düşünmüş. "50 bin dolar isteyince iş yattı. Konuşsaydım, 'Eline ne geçti, ne kazandın?' diye soracaktım" dedi.





***


IŞIK YÖNDER


IŞIK YÖNDER
28 Nisan 1984 - Tahran / İran






Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye YÖNDER'in eşi, İran ile Türkiye arasında ticaret yapan işadamı Işık YÖNDER, bir ASALA militanı tarafından öldürüldü.




***


İSMAİL PAMUKÇU (Ağır yaralı kurtuldu)
28 Mart 1984 - Tahran / İRAN



İRAN DA ASALA SALDIRISI


Ermeni terör örgütü ASALA 1984’te Tahran Büyükelçiliği personeline karşı bir dizi saldırı düzenler. Tahran’da en kanlı saldırılar ise 27-28 Mart’ta düzenlenir. Hedeflerden biri de Büyükelçilik İdari Ataşesi Başçavuş İsmail Pamukçu’dur. Arabasına binmeye çalıştığı esnada bir başka arabanın altından ateş edilmeye başlanır. İlk kurşun ciğerinden girip sırtından çıkar. Eşi Kezban Hanım çığlıklar içinde olay yerine koşar. O sırada motosikletli biri gelir saldırganı kurtarmaya. Son kurşun Pamukçu’nun beynine isabet etmiştir. Altı ay komada kaldıktan sonra sol tarafı felç olur.

Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet Öktem’de ağır saldırıda yararlı olarak kurtuldu.


***



ERDOĞAN ÖZEN

ERDOĞAN ÖZEN
20 Haziran 1984 - Viyana / Avusturya





Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.




BU SALDIRIDAN SONRA ERİCH FEİGL "A MYTH OF TERROR" KİTABINI YAZARAK ARKADAŞI ÖZEN'İ ONURA ETMİŞTİR. KİTABINDA ERMENİLERİN YALANLARI İLE DÜNYAYI KANDIRDIKLARI VE TERÖRÜN ESAS YÜZÜNÜN KENDİLERİ OLDUĞUNU KANITLAMIŞTIR.


EKİTAP OLARAK İNGİLİZCE VE TÜRKÇESİNE ULAŞMAK İÇİN:


TÜRKÇESİ: için tıklayın
İNGİLİZCESİ : için tıklayın



***


ENVER ERGUN


EVNER ERGUN
19 Kasım 1984 - Viyana / Avusturya





Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Evner ERGUN, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Bu olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.

1984 yılında ayrıca;

-27 Mart'ta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir Yardımcısı Işıl ÜNEL'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist, bombanın elinde patlaması sonucu öldü.

-28 Mart'ta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.




***




ÇETİN GÖRGÜ

ÇETİN GÖRGÜ
07.10.1991 Atina / YUNANİSTAN








Çetin Görgü, Basın Yayın Enformasyon Dairesi’nde bir süre çalıştıktan sonra Atina’ya gönderilmiş. O yıllarda ara verse de ASALA eylemlerine devam etmektedir. Yunanistan’daki son olay ise Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen’in öldürülmesidir.

Evinden çıkıp arabasına bindiği esnada iki kişi arabanın yanına gelerek susturucu takılmış tabancayla dokuz el ateş etmişler. 

Genç diplomat, Yunanistan’daki 17 Kasım terör örgütü tarafından öldürülür. ASALA’nın işbirliği yaptığı bir örgüttür bu. Annesi Suna Hanım Çetin Görgü’nün ölümünden altı ay sonra bir hediye alır, üzerinde Atina Büyükelçiliği yazılı olan bu paketten oğlunun resminin bulunduğu yağlı boya tablosu çıkar. Büyükelçilikte çalışan Yunan arkadaşının yaptığı tablodur bu. çok duygulandırır şehit annesini.  


Şehit diplomatımızın ismi Ankara’da bir sokağa verilmiştir. Şehit Çetin Görgü Sokağı.




***


ÇAĞLAR YÜCEL


ÇAĞLAR  YÜCEL
11.12.1993  Bağdat / IRAK






Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliği İdare Ataşesi Çağlar Yücel Bağdat'ta aracının içinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit oldu.





***




ÖMER HALUK SİPAHİOĞLU


ÖMER HALUK SİPAHİOĞLU
04.07.1994 Atina / YUNANİSTAN







Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu, Atina'da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü. Suikastı 17 Kasım örgütü üstlendi.

Stohos gazetesi o dönemde  Atina’daki Türk diplomat ve gazetecilerin isim, adres ve otomobillerinin plaka numaralarını yayınlamıştı ve hemen ardından Atina Büyükelçilik Ateşesi Haluk Sipahioğlu’nu hedef göstermişti.




Kaynak : 

Armenians (Eng.)

Tete Turc (Fr.)



***




ASALA SAHNEDE

İşte 1970'te Lübnan'da durum böyleydi. Ben Beyrut'tan ayrıldığımda ise Arap-Yahudi çatışması öne geçmiş ve daha sonra da Lübnan'da tam bir iç savaşa dönüşecek çatışmalar başlamıştı.
1973'te Türkiye'nin Los Angeles konsolosu ve yardımcısının öldürülmesiyle ASALA terör örgütü ortaya çıktı ve olaylar bambaşka bir ivme kazandı. Batı tarafından uzun süre hoşgörüyle karşılanan bu örgüt, Türk diplomat ve temsilciliklerini hedef alıyordu. Üç düzine cinayet, sayısız yaralama ve sakat bırakma eylemlerine yol açan bu kanlı saldırılar, yıllara göre şöyle bir yoğunluk gösterdi:

1975 Viyana

1976 Beyrut
1977 Vatikan
1978 Madrid
1979 Haag, Paris
1980 Bern, Vatikan, Atina, Paris, Sidney
1981 Paris (3 kez), Kopenhag, Cenevre, Iran, Roma, Napoli
1982 Los Angeles, Ottawa (2 kez), Boston, Lizbon, Rotterdam, Bulgaristan
1983 Belgrat, Brüksel, Lizbon
1984 Tahran, Viyana (2 kez)
1991 Budapeşte.

Türkiye'nin diplomatik temsilcilikleri gibi, Türk Hava Yolları bürolarına da yöneltilen bu saldırılar, Batılılar tarafından haklıymış gibi sunuldukça, teröristler işi azıttılar; 1982'de Ankara Esenboğa havaalanını basıp bombaladılar ve 10 kişinin ölmesiyle 72 kişinin yaralanmasına neden oldular.


Avrupa'da ASALA hâlâ da önemsenmiyordu; ama 1983'te Paris'in Orly havaalanındaki THY bürosu önünde bomba patlatılıp 5 kişinin öldürülmesine, 63 kişinin de yaralanmasına yol açıldığında, olay ilk kez ciddiye alındı!


Fransa ASALA'ya resmen, 'eylemlerini dışarda yapma' uyarısında bulundu.




ASALA'DAN PKK'YA

ASALA olaylarının Kıbrıs geriliminin doruğa ulaştığı bir aşamada tırmanma gösterdiği dikkatlerden kaçmaz.

Yunanlılar Kıbrıs'tan Türkleri kaçırmak için terörist eylemleri artırırken Ermeni terörü de hızlanır. 1974'teki Kıbrıs çıkartmasının arkasından gelen ambargo, daha sonra 1980'lerden itibaren Sosyalist Blok ile NATO arasındaki yumuşama, Türkiye'nin Batı için önemini azaltmıştır.


Bu ortam hem Yunanistan'a Ege krizini Kıbrıs'a eklemeye hem de ASALA'ya cesaret vermişti. Ancak doğrudan eylemlerin tepki görmeye başlaması, yeni taktiklere yönelmelerine de zemin hazırladı. Bu, Batılı devletlerin de işine geliyordu. Fazla güçlenen ve haklar arayan bir Türkiye hoşlarına gitmiyordu. Başta Dev-Solcular olmak üzere, özellikle Almanya'da, Türk temsilciliklerine saldırılar bu dönemde arttı. 1983'ten itibaren de bu tür eylemlerin PKK terörüne dönüşmesi de rastlantı değildir.


ASALA'nın PKK'ya destek vererek daha da kapsamlı bir sorun yaratmaya yardımcı olduğu biliniyor. Yunanistan ise kamplar kurdurarak, silah vererek ve savaş için eğiterek birinci planda rol oynadı.




KENDİ TARİHLERİNDEN KORKTULAR

Batılıların ASALA terörü gibi PKK terörüne de bir süre göz yumduktan hatta onu besledikten sonra, kendileri de hedef olmaya başlayınca -ya da PKK olayında olduğu gibi artık işe yaramaz hale gelince liderini teslim ederek- geri çekilmelerinin kökeninde, kendi ırkçı ünlerinin gündemde tutulmasını önleme çabaları başrolü oynamaktadır. Soykırımlarını hazırlayan ırkçılık tutkusunun 19. yüzyıl Avrupa düşüncesinin ürünü olduğunu, İngiliz ve Fransızların üstünlük mantığıyla başlayıp Almanlara doğru eriştiğini bilmeyen yok.

İkinci Dünya Savaşı sırasında yalnızca Almanların değil, bütün Avrupalıların Yahudi Soykırımı'na katkıda bulundukları artık kanıtlanmış durumda. Fransızlar 100 bin Yahudi'yi gaz odalarına gönderilmek üzere Nazilere teslim etmişlerdir.


Daha da ilginci, Fransa'nın 1960'larda öldürdüğü bir milyonu aşkın Cezayirli konusunun ele alınmasını istememesidir. Başbakan Jospin, "Bunun yargısını tarihçilere bırakalım" derken, Ermeni konusunun tarihçilere bırakılmasına ise karşı çıkılmaktadır.


Dünya çapındaki Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, soykırım iddiasını çürüten bir makale yazdığı için, Fransız mahkemelerince mahkum edilmiştir. Soykırıma gerekçe yapılan belgelerin gerçekliklerini sorguladıkları için, iki bilim adamı, Davison ve Giles Veinstein de tehditlere uğratıp görevlerinden uzaklaştırılmak olasılığıyla karşı karşıya bırakılmışlardır.




KIŞKIRTMALARI ÖRTMEK İÇİN

19. yüzyılda insanlığa ırkçılığı aşılamakla kalmayıp 20. yüzyılda da tarihin en büyük kıyımlarını ve en kanlı toplu savaşlarını yaşatanların, kendi kışkırtmalarını örtmek için başkalarını hedef göstermeleri, savundukları 'Aydınlanma' felsefesine ihanet olmuyor mu?

Bu soruyu ortaya atarken, '1880'lerden beri Türkler Ermenilere hiçbir şey yapmadılar' noktasına varacak değiliz.

Bugün ne Ermenilerin ne de Batılıların hiç sözünü etmedikleri -hatta camilere doldurulup yakılmış- Türk ve Kürt kurbanların sayısı kadar, tehcir (zorunlu göç) sırasında yaşamını yitirmiş Ermeni vardır.

Şimdi Kürtlerin bile dışlanıp sadece Türklerin suçlu ilan edilmesi çabası karşısında, eskiden beri açıkladığım şu görüşümü tekrarlayacağım: Suçlu kürsüsüne Türkler (Kürtlerle birlikte), Ermeniler ve kışkırtıcı Batılılar el ele tutuşup çıkmalı ve sorumluluğu her bir taraf, üçte bir oranında paylaşmalıdır.


Orhan Koloğlu - Popüler Tarih Dergisi / Nisan 2001




***




MOURAD TOPALİAN-Yasadışı örgüt JCAG’ın ve ARF’nin askeri kanadının lideri ve  ABD’nin en güçlü isimlerinden biri

MOURAD TOPALİAN’ın 12 Ekim 1980′de U.N.Plaza’da bombalama olayı, 3 Haziran 1981′de Los Angeles’daki Anaheim Convention Center’ın bombalanması, 20 Kasım 1981′de Beverley Hills’deki Türk Başkonsolosluğu’nun bombalanması, 22 Ekim 1982′de Philadelphia’da Türkiye fahri konsolosunu ofisinde öldürmeye kalkışmak gibi eylemlerde yer aldığı belirlendi. 

Yasadışı örgüt JCAG’ın ve ARF’nin askeri kanadının lideri ve ABD’nin en güçlü isimlerinden biri olan, istediği zaman ABD Başkanları ( BİLL CLİNTON) ile bile görüşebilen bu Ermeni, kamuoyunun karşısına tam bir terörist olarak çıkmıştır. Mourad Topalian bu olaydan sonra tutuklanmış, 30 yıl mahkum olması gerekirken, yapılan anlaşmayla 37 ay hapisle cezalandırılmıştır.




"WHİTE HOUSE" BİLE İŞİN İÇİNDE...

Türk Diplomatlar 3. ve 4.bölümde bahsediliyor.
ABD medyası tarafından hazırlanan belgesel İngilizcedir.





1.PART

2.PART
    
3.PART

4.PART




          GERÇEKLERİ DÜNYAYA HAYKIR




SB.


***