Translate

eski ders kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eski ders kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Medeni Bilgiler (Uygarlık Bilgileri) Gazi Mustafa Kemal




1930'lardan başlayarak uzun yıllar boyunca okutulan ve Prof. Dr. Afet İnan'ın yazdığı "Vatandaş için Medeni Bilgiler" isimli bu önemli eserin büyük bir kısmı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat yazılmıştır. Daha sonradan eğitim kurumlarında "Yurttaşlık Bilgisi" adı altında okutulan bu derslere, Atatürk'ün büyük bir önem verdiği bilinmektedir. Atatürk bu önemli eseri ile yurttaşlık hak ve ödevleri konusunda, yetişmekte olan ve Türkiye Cumhuriyetinin istikbali olarak gördüğü nesli aydınlatıp bilinçlendirmeye çalışmış böylece gelecekte ülkenin yönetimini devralacak kuşaklara medeni ve çağdaş bir toplumun nasıl olması gerektiğini anlatmıştır. Eser bu açıdan oldukça büyük bir öneme sahiptir.

Atatürk'ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri İsimli Eserin Konu Başlıkları
- Ulus
- Toplumsal Özgürlük
- Başka Ulusların Ortaya Çıkışları
- Özgürlüğün Çeşitleri
- Ulusun Genel Tanımı
- Kamuoyu
- Ulusallaşma İlkesi
- Kamuoyunun Kendi Kendine Örgütlenmesi
- Türk Ulusçuluğu
- Gazeteler
- Devlet
- Dernek Kurma Ve Eğitim Öğretim Özgürlüğü
- Egemenlik
- Dernek Kurma
- Devlet Biçimleri
- Eğitim Öğretim Özgürlüğü
- Demokrasi İlkesinin İçeriği
- Haber Verme Ve Şikayet Hakkı
- Demokrasi İlkesinin Tarihsel Gelişimi
- Bireysel Hak Ve Siyasal Hak
- Demokrasi İlkesinin Belirgin Nitelikleri
- Özgürlüğün Korunması Ve Yaptırımları
- Cumhuriyet
- Bağnazlığı Aşma (Hoşgörülülük)
- Anayasamız
- İş Bölümü
- Demokrasiye Karşı Olan Çağdaş Akımlar
- Dayanışma
- Yurttaşa Karşı Devletin Görevleri
- Çalışma Meslek
- Özgürlük
- Meslek Nasıl Seçilir Ve Nasıl Gerçekleştirilir
- Özgürlüğün Tarihsel Gelişimi
- Yurttaşların Devlete Karşı Görevleri
- Bireysel Özgürlük


Medenî Bilgiler, ilk olarak 'Vatandaş İçin Medenî Bilgiler' adıyla 1930 yılında yayınlanmıştır. 

Maarif Vekâleti, Millî Talim ve Terbiye Dairesinin 7. 9. 1931 tarih ve 2197 sayılı kararıyla orta okul ve liselerde ders kitabı olarak okutulan 'Vatandaş İçin Medenî Bilgiler'in büyük bir bölümü Gazi Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan belgelere dayanmaktadır. 
Bu kitabı oluşturan belgeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş ve uygar devletler arasındaki yerini ancak bilinçli ve özgür düşünceli yurttaşlar yetiştirmekle alabileceği gerçeğini gören Gazi Mustafa Kemal'in, bu amaçla 1929 sonbaharı ile 1930 Ocak ve Şubat aylarında yazmış olduğu yazılardır. (arka kapaktan)


...


VE CELAL ŞENGÖR'ÜN MAKALESİ...

Uygarlıklar İntihar Yoluyla Ölür, Cinayet Yoluyla Değil!

Osmanlı İmparatorluğu, bilime sırt çevirmekle intihar etmişti. Roma, Hıristiyanlığa ve barbarlara karşı tedbir geliştirememek ve eğitimini ihmal etmek suretiyle çöktü. Tüm İslam dünyası, Gazzâli’nin vahyin akla üstün olduğu tezini kabul etmekle kendi sonunu hazırladı. Orta Amerika yerlileri (Mayalar, Aztekler) tarım reformu yapamamanın kurbanı oldular. İspanyollar geldiğinde, Orta Amerika yerlilerinin Avrupalılara karşı direnmeleri, ateşli silahlar, atlar ve hastalıklar olmasaydı da çok zor olurdu, çünkü, kendi aralarında birlik olmadıkları gibi (İspanyollar bundan çok yararlanmışlardır), dinleri de gelenleri şüpheyle değil, hayranlık ve iştiyak ile karşılamalarını gerektirmişti. Bilhassa son Aztek İmparatoru Montezuma, bu safdilliğini yaşamıyla ödedi. Fakat bunlardan da önemlisi, uzun vadede, Orta Amerikalılar zaten açlıktan öleceklerdi, zira -Eski Dünyadaki çiftçilerin tersine- topraklarını akıllıca kullanamadıkları için tüketmişlerdi.

Uygarlıkların gelişmesini ve düşüşlerini inceleyen bilim insanları iki temel grupta toplanabilir: Tarihçiler ve antropo-coğrafyacılar, yani eskiden bizim beşerî coğrafya dediğimiz yerbilimi dalı ile uğraşanlar. Tarihçiler, bilimlerinin geleneksel gelişimi nedeniyle, genellikle kültürel öğelere ağırlık vererek, insan topluluklarını inceler. Coğrafyacılar ise, coğrafyanın konusu gereği, insan topluluklarını üzerinde yaşadıkları yerküre ile olan karşılıklı tepkileşmeleri açısından ele alır.

Coğrafyacının bakış açısı, dolayısıyla tarihçininkinden daha geniştir. Bu genişliği coğrafyacı büyük Alman coğrafyacısı, modern coğrafyanın Alexander von Humboldt (1769-1859) ile birlikte iki kurucusundan biri olan Carl Ritter’e (1779-1859) borçludur. Ritter’in son ikisi dizini içeren 22 ciltten oluşan (17. cilt iki ayrı ciltten oluşur) dev eserinin başlığı bile bir araştırma programını andırmaktadır: Die Erdkunde im Verhältnis zur Natur und Geschichte des Menschen, oder allgemeine vergleichende Geographie als sichere Grundlage des Studiums und Unterrichts in physikalischen und historischen Wissenschaften (İnsanın tabiatı ve tarihi ile ilgili olarak coğrafya veya fizikî ve tarihî bilimlerin güvenilir bir inceleme ve eğitim temeli olarak genel karşılaştırmalı coğrafya).

Sırrı Erinç hariç, bizim coğrafyacılar tarafından İbrahim Hakkı Akyol’un etkisiyle genelde çok yanlış anlaşılmış olan dev eserin ilk iki cildi 1817 ve 1818 tarihlerinde genel giriş, Afrika ve Asya olarak çıkmış, ancak Ritter, daha eser tamamlanmadan ikinci bir baskıya girişerek 1822’de birinci cildin ikinci baskısını yayımlamıştır. Öldüğü yıl yayımlanabilen 19. cilde geldiğinde büyük coğrafyacı henüz Asya kıtasının tasvirini bile bitirememişti. 

Ancak gereken mesaj verilmişti: «Dünyayı tanımazsan, üzerinde olanları, insanlar yapmış olsa bile, anlayamazsın.»

Amerikalı coğrafyacı Jared Mason Diamond (doğ. 1937) geniş bir okuyucu kitlesi tarafından beğenilerek okunan eserlerinde, Ritter’in metodolojisine dönülmesini savunmaktadır. Ben Diamond’un bütün sonuçlarına katılmıyorum; ama önerdiği, Ritter’in dediklerine dönülmesinden ibaret olan yöntem konusunda kendisiyle tamamen aynı fikirdeyim. İnsan topluluklarının gelişmesine bu açıdan bakılınca, Türk toplumunun da bir intihar süreci içinde olduğunu görüyorum.

Osmanlı’yı öldüren hastalık bizde baş göstermiştir: Cehalet. 

Geçen haftaki yazımda size eski bir Milli Eğitim bakanımızın entelektüel sefaletini anlatmıştım. Bu sefaletin sırf onunla sınırlı olduğunu sanırsanız yanılırsınız. Sadece bir aydan biraz fazla bir zaman evvelki kürtaj ve sezeryan tartışmasını bir hatırlayın, hemen gözünüzün önüne şimdiki kabinenin başka şahsiyetleri gelecektir.

Bu kişiler ve onlardan önceki hükûmetler (ta Hasan Âli Yücel sonrasına kadar!) ülkemizde ortaokul ve liselerde (bazı politikacılarca aptalca ve cahilce yürütülen evrim tartışmalarını hatırlayın!) ve tabiî üniversitelerde de doğa bilimleri (biyoloji, jeoloji, astronomi, meteoroloji, coğrafya) ve tarih eğitimini katletmişlerdir. Bugün sadece bir-iki üniversitemizde adam gibi jeoloji, biyoloji ve astronomi eğitimi görebilirsiniz. Meteoroloji, sanırım sadece İTÜ’de, zor bela kendisini sürüklemektedir. 

Ülkemizde coğrafya eğitimi tamamen bitmiştir. Tarih, İlber Ortaylı ve Halil İnalcık gibi devlerin ışığında yürümekte, ama bu ne yazık ki topluma gerektiği gibi yansımamakta, mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Fetih Müzesi adı altında bilimle ilgisiz bir sergiyi hiç çekinmeden açabilmektedir. 

Ancak ne yazık ki, Türkiye’nin örnek alabileceği uygar ülkelerde de doğa bilimleri giderek azalan bir ilgi karşısında yavaş yavaş halkın arasından çekilerek sonlarına doğru kaymaya başlamışlardır. İnsanlık dinler, mistik kültler, Çin’den, Hint’ten, bilmem başka hangi ilkel kültürden getirilen dinlerden, kültlerden ve yalancı bilimlerden tekrar medet uman bir toplum geliştirmeye başlamıştır. 

Buna engel olunmazsa, hepimizin sonu Mad Max filmlerinde gördüğümüz cehennemdir. 

O zaman tarihimizi yazacak bir Toynbee bile çıkamaz.

"Ben büyük tarihçinin bu sözlerinin dile getirdiği fikrin bir gerçeği ifade ettiği kanısındayım, yani Toynbee ile aynı fikirdeyim."

Celal ŞENGÖR

(29 Temmuz 2012, Cumhuriyet Bilim ve Teknik)



***


11 Temmuz 2012 Çarşamba

EĞİTİM VE EMPERYALİZM



Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyordu.


*


Senatör Haydar Tunçkanat’ın “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA” adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyleydi:

"Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır.Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi Amerikan büyük elçisi verecektir.”

Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir, böylece CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacaktır.

Okul kitaplarına ve ders kitaplarına Amerikan propagandasının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır.”

O günden 2007' ye 58 yıldır, “Milli Eğitim”imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor.

Bu durun, 2007'de de böyledir ve FULBRİGHT COMMİSSİON adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007'de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır. (bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki de daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?)

İsmet İnönü, Amerikan Yarı-Sömürgesi Olduğunu Açıklıyor.

Yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıkların1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlar güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye’yi Amerikan yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk ulusunun anlına bu lekeyi süren İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra,1963'de şöyle itiraf etmişti.

“Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlemesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu?

Hepsini çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum.

Bağımsızlık savaşından sonra Lozan’da asıl mücadele de bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlar bizim neden inatla red ettiğimizi biliyorlardı.

Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”

Türkiye’nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını, Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokan İsmet İnönü’nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında:

“Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken Türkiye’ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza attınız?” ..

demek gerekiyor.

İsmet İnönü’nün bu sözleri, kendisinin Türkiye’yi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği gibi, onun bir Türkiye Cumhuriyeti kahramanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı olarak ne denli çaresiz olduğunu da ortaya koymaktaydı.




NOT: Bu yazıda Sn. Cengiz ÖNAKINCI’nın “Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı ”adlı kitabından alıntı yapılmıştır.






Güne Başlarken - 2 Mart 2012 / Mahiye MORGÜL



DERSANELER EĞİTİM ŞİRKETİ OLURSA  :

Dersaneler yerine paralı sertifikalı kurs veren “okullar pazarı” kuruluyor. En ucuza çalışacak öğretmeni nerden bulacakları bile hazırdır; tayin edilmeyen binlerce genç öğretmen… Köle öğretmenlik sistemine geçiyoruz!

Eğitim şirketleri piyasasına destek için şöyle düzenlemeler yapılıyor:

Kurumlar vergisinden muafiyet.
Bankalardan öğrenci başına eğitim kredisi (ABD modeli).
En az masrafla en büyük kâr getiren iş olacak eğitim. Tam bir sömürü piyasası geliyor. Eğitim piyasası daha kurulmadan pastadan pay kavgası başladı bile. Tarikat-Cemaat çatışması diye bize gösterilenler, kamucu eğitimin bitirildiğini ustaca gözden uzak tutmak içindir. Biz de, “dersanelerden bıkmıştık” diye sevindiriliyoruz. Bu arada Liseler sinsice kapanıyor, üzerinde konuşan yok. 

"....Cemaat dershaneler yoluyla budanıyor.." söylemine dikkat!

Aklınızda olsun; dersanelerin EĞİTİM ŞİRKETLERİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ eşzamanlı getirilen Parçalı Piyasacı Eğitim Yasasının gereğidir. 

Piyasada Sertifikalı Kurslar olacak, kursları veren eğitim şirketleri sistemi geliyor. “Paran kadar eğitim” budur! YÖK de kapanıyor ki, artık merkezi sistem sınavlar ve doğal olarak sınava hazırlayan dersanelerin kaldırılması, Sınav Şirketleri Piyasasının kurulması var önlerinde. Hele bir kere Parçalı Eğitim Yasasını geçirsinler, daha neler geliyor arkasından!..

Dersanelerin kapanmasında bizi yanıltan söylemle geliyorlar, bu yolla Mesleki Yeterlilik Kurumu kendini gizleme fırsatı buluyor... MEB yerine ikame edilmiş olan piyasa üst kuruludur, internetten kuruluş yasasını okuyunuz lütfen.

Küreselci sisteme göre “okullar pazarı” açılıyor; pazar paylaşım savaşıdır gördüğümüz. Küresel sermayenin alanı ele geçirmesi için önce yerli piyasanın iştahını kabartarak desteği sağlanıyor. 

Değişimin arkasındaki gücün Dünya Bankası ve Mesleki Yeterlik Kurumu olduğunu söylemek gazeteciliğin en zor yanıdır. Yasaya direnen kalemler var. Okullar pazarının kuruluşuna bu kadar yaklaşmışken gerçeği söyleyen kalemleri susturmak da işlerinin arasında olmalıdır. 

Anımsatıyorum: Eski Talim Terbiyenin başı Ziya Selçuk ile Eser Karakaş 2007 de TV'de şunu demişlerdi: "Müfredat reformu eş zamanlı değişimleri gerektiriyor. Sistemi bloke eden sınav sistemi ve dersanecilik var." (bkz. "Eğitim Neden ve Nasıl Sektörleştiriliyor" Eğitim Küresel Piyasaya Teslim, sh.234, M.M.)

O gün Ziya Selçuk, 4 yılda Anaokulunda nasıl İngilizce öğreteceklerini, İngilizce öğretmeni olmadan da İngilizce öğretebileceklerini söylüyordu. Bunu size, yasa geçtikten sonra karşılaşacağınız gündemden bir örnek diye verdim. Dışarıdan İngilizce konuşan dadılar getirilecek! 

1200 tane DİB memurunun MEB Din Öğretimi Dairesine geçirilmesi de bu kapsamdadır. Çünkü, Ankara’da MEB çalışanları tarafından Meslek Dersleri verilen sertifikalı dersaneler açılmaya başladı bile. Sadece Din Öğretimi yapan eğitim şirketi kurabilmek için, "öğretmen statüsü almış olmak" gerekiyor olmalı... 

Hatırlatayım, dersanelerin yerini alacak 2 yıllık piyasa liselerinde sadece grup derslerinden sertifika verilecek, kültür dersleri olmayacak. Bildiğimiz liseler kapanıyor. Örneğin, Din Öğretimi sertifikası verilen okulda, Edebiyat, Coğrafya, Matematik, Fizik gibi bilim ve kültür dersleri olmayacak. O nedenle yeni sistem okullar BİLİM DIŞI okullar olacaktır. 

Zaten 2005’den beri ders kitaplarında bilgi kalmamıştı, artık tümüyle bilimsiz çağa geçiyoruz. Bakanlıktan ders kitaplarının yeniden yazılacağı açıklandı, artık iyice boş sayfalara baktırılacak çocuklar. Herkes elindeki eski kendi okuduğu yılların ders kitaplarını sıkı sıkı korumaya alsın, lütfen torunlarımız için bunu yapalım. 

Kamucu eğitimimiz küresel piyasaya devredilirken, küresel çetenin önünde dinamitleyecekleri Türk Sınav Sistemi ve Dersanecilik var, çok gürültü çıkartacaklarını tahmin etmek zor değil. 

Öte yandan, her cemaatin kendi müridini yetiştirmek için iştahını kabartan yeni düzenleme, Parçalı Eğitim Yasası, yani Din Öğretiminin de parçalanarak piyasaya atılması BOP planının içindedir. 

ABD başkanı Bush’un 2001’de ilan ettiği “3.bin yılın Haçlı Seferi”nin Arap ülkelerinde adı Arap Baharı olan parçalama programının bizdeki şekli, eğitimde birliğin parçalanmasıdır. O nedenle Din Derslerinin kaldırılmasını, hatta kültür derslerini de beraber öğreten bugünkü İmam Hatip Liselerinin kapatılmasını istemek, ABD’nin haçlı projesine yarar, birliğimize zarar getirir. (Açıklama gereği duyuyorum; “haçlı” ifademiz tamamen onların dilidir, Türk Ortodoks-Hıristiyan kardeşlerimize asla sözümüz yoktur.) 

Aydın olmak, din öğretiminde de birliği savunmayı gerektirir. CHP sözcülerinin buna özen göstermesi kendi tabanlarının ve yazar olarak benim de talebimdir.

MAHİYE MORGÜL - 26 MART 2012






*


KİTAP : Eğitim Küresel Piyasaya Teslim...MAHİYE MORGÜL....

-Eğitime 2005 SPAN Darbesi
-Bilim Dışı Ders Kitapları
-Çocuklarda Algıda Azlık
-Sınavsız ve Diplomasız Fakülte
-Kamucu Eğitimden Bireyci Eğitime
-Bilimsel Eğitimden Parasal Eğitime
-Tarih Kitaplarına Yazılmayanlar



"Mahiye Morgül, Cumhuriyet'in en önemli adımlarından biri olan, Milli Eğitim ve Eğitim Birliğinin artık MİLLİ olmadığını ve küresel efendilerin emirleriyle şekkilllendiğini belgeleriyle okura sunuyor. Tüm öğrenci, öğretmen ve velilerin incelemesi farz olan bir kitaptır bu."


Banu Avar





            ***









Mahiye Morgül'ün bir başka kitabı daha ...


Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma (2004-2010) 




ayrıca Eski Ders Kitaplarımızı pdf
olarak indirebilirsiniz.










            ve KAAN TURHAN'I DA UNUTMAMAK GEREK.





Kaan Turhan, "Devşirme Gençlik" ile bize, vatanımıza değen namahrem eli gösteriyor, "kral çıplak" diyor.

Sivil Casus adlı kitabıyla hangi sivil toplum örgütlerine, kimler tarafından ulus-devletin aşındırılması için truva atı rolü verildiğini gözler önüne seren Kaan Turhan, "Devşirme Gençlik" adlı kitabıyla da Türk Gençliğinin ulusal kimliğinden koparılarak kültürel asilimasyona nasıl,hangi izlencelerle uğratıldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Kaan Turhan bu çalışmasıyla ulusal gençlik bayramımız 19 Mayıs"ın yerine, 9 Mayıs Avrupa gününün konulmasını amaçlayan izlenceleri,

15 "“ 18 yaş arası lise gençlerine kendi milli benlikleri unutturularak yerine "sömürge kültürünü" şırınga etmeyi planlayan sinsi projeleri, Alman Devleti"nin desteği ile araştırma enstitülerinde ve üniversite kürsülerinde yürütülen Türkiye için 47 ayrı etnik halk öngören istihbaratçı akademisyenlerinin yıkıcı çalışmalarını, "Demokratik, çağdaş, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, çok renkli, çok sesli, çok kültürlü (!) .. barış dolu bir ülke için yeni bir anayasa" özlemi adı altında AB ve ABD"nin etnik bölünme için "˜multi-culturalism" programlarına zemin yoklayan sözümona aydınların vatanlarına ihanetini gözler önüne seriyor.

Bu kitapla; Türkiye"nin AB"ye değil AB"nin Türkiye"ye girdiği, topsuz, tüfeksiz işgalin ne olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Kaan Turhan şöyle diyor:

"AB"nin programlarının Türkiye tarafından üye olmadan benimsenmesi ve hızlı bir biçimde "AB"ye uyum süreci" doğrultulu bir düzenleme olarak kendini göstermesi düşündürücüdür.

Düşündürücüdür, çünkü AB"ye üye olmadan Gümrük Birliği"ni kabul eden Türkiye"nin gümrüklerdeki çelişkisi iç ve dış pazarda Türkiye zararına işlediği gerçeği gözetildiğinde; eğitim gibi gençlik gibi birinci derecede yaşamsal öneme sahip konularda gümrüklerdeki çelişkiyi yaşamak, zararın ülke insanı üzerine yansımasını doğurur ki bu da Cumhuriyet"i omuzlarında taşıyacak ve onu yüceltecek Türk gençliğinin uzun dönemde yitirilmesi demektir."

Bu kitapta;

Manda ve himayeyi kabul eden bir sömürge valisinin ancak söyleyebileceği fikirlerin sahibi tarih komisyonu başkanlarını, Türk gencinin zihninin kiraya verilmesini dile getirebilen Talim Terbiye Kurulu Başkanlarını, 7. sınıf Vatandaşlık Bilgisi kitabının kapağında Amerikan sömürüsü heykelinin fotoğrafına yer veren, hainleri kahraman ilan edip dolaylı olarak kahramanları hain olarak sunmak isteyen zihniyeti, Leonardo, Socrates ve Youth gibi Avrupa Komisyonu programlarıyla Milli (!) Eğitimin milliliğini nasıl yitirdiğini, Kemalist eğitim politikalarından nasıl uzaklaşıldığını, AB Eğitim ve Gençlik Programları"nın Türkiye"de kabul edilmesini ve uygulamaya konulmasını sağlama yönünde lobicilik etkinlikleri düzenleyen AEGEE"nin gerçek yüzünü okuyacaksınız.

Kaan Turhan, "Devşirme Gençlik" ile bize, vatanımıza değen namahrem eli gösteriyor, "kral çıplak" diyor.

Böylesine önemli,cesaret isteyen ve bence Avrupa Birliğinin, Türk gençliğini ulusal kimliğinden kopararak devşirmeyi amaçlayan eğitim programlarını deşifre etmesi yönüyle de bir ilk olan bu yapıtı yaratan Kaan Turhan"ı yürekten kutluyorum.

Güneş Erkul
İLK KURŞUN
Not:Bu yazı Kaan Turhan"ın Devşirme Gençlik adlı kitabının önsözüdür


*




1947 DEN BERİ TARİH KİTAPLARINI DEĞİŞTİRMELERİNE HİÇ ŞAŞMAMALI...




GEÇMİŞİ UNUTUP, HATALARI TEKRAR ETMEMİZİ, 
HATTA MANEVİ DUYGULARI KULLANARAK , 
İÇİMİZDEKİ HAİNLERLE BERABER ÇALIŞAN EMPERYALİSTLERE 
BOYUN EĞMEMİZİ İSTİYORLAR.

AMA....BAŞARAMIYACAKLAR !

SB.






*