Translate

LATİN AMERİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
LATİN AMERİKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2012 Çarşamba

KURBAN - KÖKENLERİ VE RİTÜELLERİ

ANTİK YUNAN'DA KURBAN


İnsanlık tarihi kadar eski olan ve kimi toplumlarda katliam boyutlarına ulaşan Kurban olgusu, toplumlarda son derece kuvvetli ve katı bir yaptırım gücüne sahiptir. Çeşitli kaynaklar, dilimizde yer alan kurban sözcüğünün aslının İbranice "korban" olduğunu, Aramice aracılığıyla Arapçaya geçtiğini belirtmektedir. Kök itibarıyla (krb) yakınlaşma, akrabalık kurma anlamı bulunmaktadır.

Kurban sözcüğünün ,İslamiyetin Türkler arasında yayılmaya başladığı 9.-10.yy'larda Türk boyları arasında kullanılmaya başlandığı görülür. İslamiyet öncesi Türk boylarında hangi sözcükle karşılandığı konusunda görüş birliği henüz bulunamamıştır. Radloff "taylga" , Esin "yağışlık,tapıg" , İnan "toluu, tayılga, hayılga, tayı, kudayı, kereh" kelimeleri ile karşımıza çıkarlar. İnan ,Altay şamanizmine bağlı olarak : "kurban ayininin umumi adı üstüğü, yani semadaki (gökte yaşayan ruh için) dir. Kurbana da parılgı namı verilir" der.


Etnolojik yaklaşımla : " Kurban , dinsel ya da kutsal amaçlarla sembolik bir sununun yok edilmesini içeren, verme eylemidir. Kurban yiyecek yada içecek türünden olan kurban objesini sunmak, teklif etmekten ibaret de olabilir. Tanrının lütfunu kazanmak için O'na sunulan bir hediyedir. Kefaret teorisi kurbanı, işlenmiş bir suç ya da günahın kefaretini ödeme, onun gönlünü almak amacıyla kurbancının ölümünü sembolize edecek hayvanları kurban etmeye dayandırır. Kutsallaşma teorisi, kurban kurbancıların kurban hilesi ile bir tür kutsallığa ulaşması anlamında kabul eder. Yiyeceği, içeceği paylaşma, birlikte yeme teorisi kurbanı, Tanrının sembolik olarak birlikte, paylaşılarak yenmesi biçiminde yorumlar." (Dictionary of Anthropology)


Etnolog Sedat Veyis Örnek'te : " İbadetin önemli bir bölümünü teşkil eden kurban, doğaüstü alana giren kudretlerle barışıklığı sağlamak, onların verdiklerine teşekkür etmek ve onlardan bir şeyler istemek için sunulur." der.


Araştırmalar sonucunda bizde uyandırdığı kanı, pek çok ortak yönlerin bulunmasına karşın kurban, pratiğinin uygulandığı hemen her toplumda genelde amaçlar ve biçimler benzerlikler göstermekle birlikte ayrıntıda kimi farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılıklar aynı toplum içinde bile, toplumsal/ kültürel evrim sürecinin birbirini izleyen basamaklarında açık bir biçimde izlenebilmektedir. Gerçi evrim süreci gündeme geldiğinde toplumun aynı toplum olduğu elbette söylenemez. Ancak, belirli toplumda aşırı tutucu oldukları bilinen gelenek ve göreneklerin, özellikle de son derece dayanıklı, sürekli olan kült ve ritüellerin çok zor değiştiği göz önünde bulundurulmalıdır.


Günümüz antropoloji kaynakları bu ilginin bilimsel onurunu Edward Burnet-Tylor'a vermektedir. Primitive Culture adlı eserinde : "Kurban, doğaüstünün lütfunu güvence altına almak ve onun düşmanlığını en aza indirmek için, doğaüstüne sunulan bir hediyedir " Kurban, başlangıçta insanların kendilerini sevdirmek için doğaüstüne sundukları hediyedir. Giderek tanrılar yücelip insanlardan uzaklaşmışlar ama insanlar onlara hediye verme gereksinimi duymayı sürdürmüşlerdir. Böylece kutsallaştırılmış kurban sunma geleneklerine geçirilmiştir. Bundan sonraki basamakla, insanın tanrıya ait olduğu düşüncesi gelişmiş ve uzun bir zaman dilimi içinde basit hediyenin yerini, insanın kendisini kurban olarak sunmasına geçilmiştir."


W.Robertson Smith ise Samilerin dinleri üzerine araştırma yapmıştır. Toteizmden kaynakladığını ,toplu yeme ile Tanrılaşmış hayvan/insan akrabalar düşüncesinden geldiğini söyler. Kutsal totem hayvanlarının eti ve kanıyla yıllık totem kutsamalarında toplulukça yenmesi olayını göz önünde bulundurarak kurbana kefaret, gönül alma ayrımlarını getirmiştir. Bu kavramlar onun kurbanı, Tanrıya sunulan bir hediye olarak bakmadığını ortaya koyar. Smith'ın kurban ritüeli alanına yaptığı önemli katkılardan biri, kutsal şeylerin belirsiz karakterlerinin nasıl dönüşüme uğradığını açıklamasıdır. Tamamının yakıldığı kurban motifi üzerindeki araştırmalarında, şeylerdeki kutsallığın aşırı derecede artmasının onları dokunulmaz (TABU) kıldığını görmüş ve aşırı kutsal şeylerin toplum adına bir anlamda yasağa (TABUYA) dönüştüğünü ileri sürmüştür. Bununla ilgili olarak etnoloji literatüründei çeşitli ilkel toplumlarda, özellikle Melanezya toplumları (Trobriand Yerlileri) arasında yaygın olarak görülen pek çok manaya sahip olan kabile şeflerinin tamamen tabulaştıkları, dokundukları her şeyi tabulaştırdıkları, böylece bu şeyleri halklarına yasak hale getirdiklerine, bu nedenle hiçbir şeye el süremedikleri , hatta yemeklerini çeşitli araçlardan yapılmış gereçlerle başkaları aracılığıyla yiyebildiklerine ilişkin zengin örnekler vardır. Yine tuttuğunun altın olmasını isteyen Midas efsanesi de simgesel yönüyle bu durumu örneklemektedir.!


Smith kurbanın kökenini totemik kültte bulmaktadır. Samilere dayalı olarakta: Başlangıçta totemin kurban olarak sunulması vardır. Totemizmden çıkışla, insanla totemin akrabalığından giderek totem kurbanın yerini insan almıştır. Ancak, toplumsal yaşamda bireyin yaşamını güvence altına alan geleneklerin ağır basması nedeniyle insan kurbanı terk edilmiş, insanın yerini çiftlik hayvanlarının kurban olarak sunulması gündeme gelmiştir. Çiftlik hayvanlarına atfedilen kutsallık, insanoğlunun beslenmesi adına zamanla bozulmuş, böylece hediye kurbanı doğmuştur. İnsanın kurban olarak sunulması döneminde, insan eti yemenin doğru bir uygulama olmadığı düşüncesine ulaşıldığında, onun tamamının yakılması uygulaması doğmuştur. İnsan kurbanından vazgeçildiği dönemde, yani insanın yerini alan hayvanların kurban olarak sunulması döneminden bu kurbanların tamamının yakılarak sunulması uygulaması sürdürülmüştür.


İnsanın kurban olarak sunulduğu dönemden önce yada sonra ortaya çıktığı konusu kesin olmamakla birlikte çeşitli toplumlarda çeşitli doğaüstü güç veya güçlere parmak, el, kol, kulak, penis gibi organların vücuttan koparılarak sunulduğu uygulamalar vardır. Ana Tanrıça Kybele'ye rahiplerin ve sıradan insanların penislerini sunmaları, Azteklerde diri diri insanların yüreklerinin sökülerek Kuş Tüylü Tanrı'ya sunulması, çeşitli Amerika, Afrika, Avustralya yerlileri ile Asya etnik grupları arasında görünen doğaüstüne kulak, parmak gibi organların kesilerek sunulmasına ilişkin etnolojide son derece zengin örnekleri vardır. Günümüzde Musevilik ve Müslümanlığın gereği olarak uygulanan sünnet ritüelinin, kökleri çok eskiye dayanan bu pratiğin bir devamı olduğu konusu kesinlik kazanmıştır.




( *sünnet hakkında daha önce bir yazı yayınlamıştım,arzu eden
  Pavlos,Anatanrıça ve Sünnet başlığına baksın. SB.)



AZTEKLER KURBAN


Fransız Sosyoloji Okulu üyesi olan Henri Hubert ve Marcel Mauss Sacrifice its Nature and Functions adlı çalışmalarında Smit'in ulaştığı sonuçların çoğunu onaylarken, kurbanın temelde basit bir formdan türemediğini, sadece totemizm kökenli olmadığını savunurlar. Özellikle Hint ve Yahudi kurban ritüelleri üzerinde durmuşlardır. Her kurbanın özel durumlara ve özel amaçlara yönelik olduğu sonucuna varmışlardır. Amaçların çeşitliliği, karmaşık sistemlerin farklılaşmasını doğurur ve bu sistemlerin bulunmadığı bir din de yoktur. Tek kural dışı örneği ise, Tanrının kendisi kurban edilir, aracı yoktur. Kurbanın toplumsal dayanışmayı yenilediği, birlikteliği pekiştirdiği, paylaşmayı ve özveriyi körüklediği vb. biçimlerde toplumsal işlevini yerine getirdiği görüşünü ileri sürerler.

Kurban Kültürünün İlk Belgeleri


İnsanoğlu atalarının tinsel kültüre değin eylemlerde bulunuşunun somut belgeleri günümüze ulaşmıştır. Bu belgeler, kült oluşturmaya yeterli olacak kanılar uyandıran cesedin gömülmesi, gömme işleminin gelişigüzel değil, belirli biçimlerde, eşyalarla, otlarla, hayvanlarla, ocak yanı gömerek sıcak bir yere gömülmesi, cesedin yakılması, eşyalarıyla, hayvanlarıyla ve yakınları ile hizmetkarlarıyla gömülme gibi uygulamalar ölü kültünde öte dünya ve doğaüstüne inandıkları ortaya çıkarır. Bu büyüsel eylemler ile de ritüeller oluşur. Ölüm bir son değildir ve bir çok şey sembolize edilerek , doğaüstünü denetlemeye yönelik büyü, bir tür hediye verme biçimi olan kurban da bu uygulamaların en belirginleri olarak karşımıza çıkmaktadır.


Neolitik toplumlarda kemik,taş,balçık hammedelerinden yapılan heykelcikler, kurbanları temsil ettiği gibi hediye olarakta algılanabilinir. Tanrıları hoş tutma, kızdırmama , bolluk ,bereket isteme, tekrar dirilmeye yardımcı olmak, öte dünyadaki hayatını kolaylaştırma ve doğaüstünü denetlemeye yönelik büyü ve ritüeller ortaya çıkmıştır.


Çayönü yerleşiminde bulunan iskelet buluntuları, buradaki insanların kafatası kültüne sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu külte dayalı olarak bir kült mekanı ya da tapınağının varlığı aydınlatılmıştır. Çayönü iskelet buluntularını inceleyerek değerlendiren ve yorumlayan Özbek ,hangi amaca yönelik olduğu bilinmeyen Çayönü kafatası kültünün eylemsel yönünün insan kurban ritüeli olduğu kanısını belirtmektedir.


Hititlerin, Sümerlerin, Greklerin, Romalıların ve İbranilerin günümüze ulaşan yazılı belgelerinde ,öte dünya tasarımı, büyü, ruh ve kurbana ilişkin oldukça bol bilgi vardır.





SÜMERLERDE KURBAN


Sümerlerde Kurban:

"Aslında Sümer dini sevgi dini değil tam bir korku diniydi. Sümer dini, sınırları bu yaşamla çizilmiş, bütün güçlü olanların kaprislerinin, ahlaksızlıklarının korkusu üzerine kurulmuş bir dindi. Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için bir koyun vermelidir, insan kendi başı yerine bir koyun başı vermelidir. " (Woolley, 1965) (*Hıristiyanlıkta Hz.İsa Tanrı Kuzusudur.)


Woolley bu vaazda eski dönemdeki insan kurbanını bulmaktadır. Gerek Ur Kral mezarlarında gerekse Kraliçe Şubad'ın mezarında bulunan, öldürüldükleri kuşku götürmeyen insan buluntularından yola çıkar ama çekinceleri vardır. Çünkü bununla ilgili hiçbir yazılı belge bulunamamıştır. Ceram ise bunları kesinkes insanın insana kurbanı olarak yorumlar.


"Çünkü ölülerin duruşundan buluntunun bütün durumundan bu saray halkının askerlerin ve uşakların hiç de, ölü kocalarını odun yığını üzerinde izleyen Hintli dulların yaptığı gibi , isteye isteye kocalarının peşi sıra ölüme gitmedikleri anlaşılıyordu. Burada kurban sürü ile boğazlama haline gelmiştir. Ölü kralın onuruna kanlı idamlardı bunlar."( Ceram ,1982)


Kral ile beraber gömülme olayı ,Çin kaynaklarında Cengiz için de geçer. Cengiz'in mezarının bilinmemesi, rahatsız edilmemesi için mezar inşaatında bulunan herkes Cengiz'in cenaze töreni ile kurban edilmiş , 'gömülmüştür.'


Sümerlerin dinsel ritüellerinde genel anlamda Tanrıları yatıştırma, bağ kurma kurbanları ve diğer pratiklerden oluşmaktaydı. Bira, şarap, süt, ekmek, tahıl, hurma ve her tür etten oluşan yiyecekler, içecekler tanrılara gündelik kurban ritüellerinde görünür. Din görevlileri ve tapınak sakinleri arasında paylaştırılır. Büyük ve toplu ritüellerde Tanrıya ikram edilecek sığır kurban ediliyor ve sağ ayağı ile böbreği kızartılarak tanrıya sunuluyordu. Diğer bölümleri katılanlar arasında pay ediliyordu.



Hititlerde Kurban:


Hititlerde, Tanrılara ve kutsal yerlere sunulan kurbanlara ilişkin törenleri anlatan metinler, Boğazköy arşivinden ele geçen metinler arasında en önemli yeri tutmaktadır. Kült yapısı içinde yer alan Tanrılar düzeni, onların inançlarına hakim görülmektedir. Kefaret, gönül alma, şükran gibi kurban ritüelleri sisteme bağlıdır. Askeri bir savunmanın ardından, bir mahkumun serbest kalmasından sonra verilen şükran kurbanları büyüsel bir ritüeli kapsar. Hititler pis olarak kabul ettikleri köpek ve domuzu pek nadir olarak kurban ederdi. İlk hasat, bir yaşındaki hayvanlar, Tanrılara sunulan İLKlerin onu yatıştıracağı, bereketli kılacağı inancını taşımaktadır. Yaygın olmamakla birlikte insan kurbanı örnekleri görülmektedir.


Hititlerdeki ölü kültünde , ölünün ruhu ile yaşayanın ruhu farklılıklar içerir. Özellikle zorla veya haksız yere öldürülmüş birinin ruhunu yatıştırmak için ve onların gönüllerini almak için çeşitli kurban sunulduğu bilinmektedir.


En yaygın görülen kurban ritüeli, adak ve kefaret kurbanlarıdır. Adak kurbanı söz verme, istekte bulunma ,kefaret kurbanı ise işlenmiş bir günahın, çiğnenmiş bir dinsel normun yaptırımları olarak karşımıza çıkar.


Hititlerde Kral ve Kraliçenin ölümü, onların Tanrı olmaları biçiminde yorumlanır ve ölümün hemen ardından, o an bir sığır ve içki kurbanı yapılır ve cesetler özel bir çadıra taşınır.




ANTİK YUNAN'DA KURBAN HAZIRLIKLARI


Eski Yunanlılarda ve Romalılarda Kurban:

Homeros'un İlyada'sı ile Odysseia'sı bize Yunanlıların kurban ritüelleri hakkında geniş bir bilgi vermektedir. Tanrılar başka bir evrende yaşar ve hepsi kişileştirilmiştir. Onlar da insanlar gibi, kin, nefret, acıma, sevgi, öç alma, aşk gibi duygularla, yemek yemek, içmek, barınmak , korunmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak gibi insanı bir yaşama sahiptir. Ama doğaüstünlüğünü ellerinde tutarlar. Bu nedenle de onları kızdırmamak,olumsuz konuşmamak, her isteklerini yerine getirmek, yüceltmek, hoşlandıkları şeyleri yapmak gibi sanılara insanlar uymak zorundadırlar.


"Bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam, boğaların, keçilerin yağlı butlarını yaktıysam senin uğruna, şu dileğimi tezelden yerine getiriver" İlyada 1/35-40


"Adak mı adamadık, yüzlük kurbanlar mı kesmedik? Uzaklaştırması için başımızdan şu salgını koyunların, lekesiz keçilerin razı mı yağ dumanlarına ? "İlyada 1/65


"Troyalılar, getirin koyunları hadi, Erkeği ak olsun, dişisi kara, Trak tanrıya biri , Güneş tanrıya biri, Getirelim Zeus için biz de bir tane." İlyada 3/100


"Tanrılara ant töreni için haberciler, kent boyunca dolaştırdılar sunuları, bu sunular iki koyundu, bir de keçi tulumu içinde keyif veren şarap, toprağın ürünü" İlyada 3/245


"Toprağı saran Poseidaon, dinle beni, ki gerçekleşsin isteklerimiz, ne olur, ün bağışla Nestor'la oğullarına en başta, sonra çok ünlü yüzlük kurbanlar için iyi bir karşılık ver Pylos halkına " Odysseia 3/55


"Bir sürü kurban butları yaktık kutsal sunaklarda, işlemeli kumaşlar, altınlar astık adak diye" Odysseia 3/270


Kurbanların tamamı yada bir kısmı yakılmaktadır. Tanrıya hoş koku kurbanı uygulaması eski ritüellerde de görülür. Ant ,adak kurbanları Orta Asya medeniyetlerinde de görülür. Kurbanların özellikleri belirlenmiştir, adedi, nasıl ,ne zaman, neyle kesilmesi gerektiği , hangi amaca hizmet ettiği hep belirtilmiştir. Homeros bu iki destanıyla bize halkın sahip olduğu inanç sistemini ve buna dayalı uygulamaları büyük bir ustalıkla bize aktarmaktadır.


Grek asıllı her iki kültürde de 4..yüzyıla , paganlığın son dönemlerine değin kutsanmış etin simgelediği kutsallığı birlikte yeme ve eski "Dionysiac" ritüellerde insan kurbanının var olduğu bilinmektedir. Kurbanlıkta iki ana grup vardır: Birisi etinin hiç yenmediği, tamamının Tanrılara sunulduğu kurban ritüelleri, diğeri ise etinin bir kısmının Tanrılara sunulduğu, diğer kısımlarının törene katılanlar tarafından yendiği ritüelleridir.


Kurbanı sunan kişi yıkanarak arınır,sunakta yanan ateşe şarap döküp, arpa taneleri saçar. Kurbanın tüylerinden bir kısmını ateşe atar. Bir rahip Tanrıya övgüler düzerken, şükranlarını sunup yardımlarını diler. Bazı ritüellerde bağırsakları ayrıca pişirilerek, toplu kutlama başlamadan bundan tadılır. Tanrı ritüellerin şeref konuğudur. Her iki kültürde de, diğer kültürlerdeki gibi kurban olacak sunulacak hayvanların sakat olmayanlarının, en iyi ve kusursuz olanlarının seçimine dikkat gösterilmektedir. Tanrılar genellikle erkek kurbanları tercih ederken, gök Tanrıları az tüylenmiş, yeraltı ve öte dünya Tanrıları kara kurbanları tercih etmektedir.





ETRÜSK LAHİTİNDE KURBAN RİTÜELİ


Roma Tanrıları, Eski Yunan Tanrılarından farklıdır. Roma Tanrıları Etrüsk kökenlidir. Kurbanlamalar Eski Yunan örneğindeki gibi , kurban ; eti ile birlikte yenmezdi. Ayrıca, kurbanın amacı ve sunma teknikleri de farklılık gösterir. Roma kurban ritüelleri arasında, kurban edilen hayvanın bağırsaklarının /karaciğerinin biçiminden öngörü/kehanet yapılırdı. Ancak belge eksikliğini ve Grek etkisini de hesaba katarsak ,Etrüsk panteonunu tam olarak belirlemek çok zordur.


Mayalarda Kurban:


MAYALARDA KENDİNİ KURBAN EDEN GENÇKIZ
Mayalarda esirlerin kurban edilmesi olayı 12.yy başladığı sanılmaktadır. Başlangıçta düşmana korku vermek isteği yatar. Esirlerde özel bir durum görülürse, o kutsal sayılır ve boyununa kutsal pamuk iplik bağlanır ve bir yıl boyunca her isteği yerine getirilir. Sonunda vücudu gül yağı ile ovulduktan sonra Ay Tapınağı'nda rahip tarafından kalbi çıkarılır. Rahip bu kalp üzerine elini koyup dua ederek halkı kutsar.

Mayalarda kimi kadınların, kendilerini aşk tanrıçasına kurban ettikleri bilinmektedir. Kuraklık döneminde, genç kız ve delikanlılar bir ritüelle, dibinde büyük yılanların ve canavarların yaşadığına inanılan volkanık bir kuyuya atılarak kurban ediliyorlardı.



Azteklerde Kurban:


İnsan adına bir vahşeti sergileyen bu insan kurban ritüelleri , Aztek inanç sistemi içinde aile ve devlete refah sağlamaya, toprağın bolluk ve bereketini artırmaya yönelik olarak gerçekleştirilmekteydi. 


Geleneğe göre, pek çok toplumda yaygın olan, ilk doğanın kurban edilmesi, yada onun yerini alan bir esirin kurban edilmesi çok sık görülüyordu. Her yirmi günde bir kurban ritüelleri yineleniyor, kurbanlık öldürülmeden obsidyen bir bıçakla kalbi çıkarılıyor, cesedi parçalanarak yeniliyordu. Tanrı Huitzilopochtli ya da Vitzilipastli'nin bedenlerinin ekmek gibi ortaklaşa yenmesini temsil eden uygulamada, insan olan kurbanlığın eti ve kanı hamura karıştırılarak tapınanlarca yeniyordu. 

Kutsal saydıkları köpek yeri geldiğinde kurban edilir ve cesetle beraber gömülür. Köpeğin görevi öte dünyaya yolu göstermektir. 1486 yılında Aztekli rahiplerin bir tapınağın yapımını kutsama adına bir haftada 7000 insan kurban ettikleri bilinmektedir. Aztek başkentindeki Teocalli sunağında ,ahşap iskeletli bir binada tavan dek özenle dizilmiş 136000 insan kafatası sayılmıştır. ( *Hıristiyanlarda kan/şarap- et/hamur ve Kerberos !)





AZTEKLERDE KURBAN


İnkalarda Kurban :

İnkalarda kurban Mayalar ve Azteklerde görülenden farklı değildi. İlk başlarda iyi insanlar olduklarına inanılan esirlerden seçilen kurban işkencesiz olarak tanrılara sunulurdu. Sonradan İspanyol Pizzaro'nun Azteklerden öğrenip İnkalara öğrettiği bilinen kurbanlığa işkence etme biçimine bırakmıştır. Oldukça kanlı ve ürpertici operasyonlar ile yaratıcı Tanrı Vİra Koça'nın günlük gıdası olurlardı. İnkaların satın aldıkları fakir çocukları kurban ederek, etlerini yiyip kanlarını içtikleri, ara sıra kurban kanıyla yoğrulmuş kek ve kurabiyeler yedikleri belirtilmektedir. İnsan kurbanı geviş getiren lamaların kurban edilmesiyle son bulmuştur.



Kuzey Amerika Yerlilerinde Kurban: 


Pawnee'ler ölen bir savaşçının atını onun mezarında öldürürler. Comanche'ler yine ölen bir savaşçının piposunu, en gözde silahlarını ve en iyi atlarını birlikte gömerler. (*Eski Türk boylarında da görülür) 


Köpek ruhunun çocuk ölülere ruhlar aleminde yol göstereceğine inanılır, bu yüzden köpek kurban edilerek çocukla beraber gömülürdü.



Hindu çiftçiler arasında, öte dünyada geçilecek olan Vatirani nehrini, Brahmanlara sunacakları siyah bir sığırın kuyruğunu tutarak geçebilmeyi garanti altına alma inancı vardı.



Araplar arasında ölünün gömülmesi sırasında bir devenin kurban edilmesi, Kuzey Asya'da etnik gruplardan olan Çukçiler'de ölen birinin cesedi ren geyiğinin çektiği bir kızağa konularak uzaklara götürebilmesi için kurban edilmesi, Kuzeydoğu Asya etnik gruplarından olan Yakutlar ,Ostiyaklar, Çuvaşlar ve Vogullarda ölülere güçlü atlardan kurbanlar kesilir.


Bu örneklerin ana teması, Musevilikte ve Müslümanlıkta "sırat köprüsü" ile benzerlik taşır.



Eski Türk boylarında görülen kurbanlamalarda ışık evreninde bulunduğu tasarımlanan Ülgen ve öteki ruhlara besili ve en iyi hayvanlar sunulurken; karanlıklar evreninde bulunduğu tasarımlanan Eryik ve diğer ruhlara cılız ve makbul olmayan hayvanlari ritüel için yeğlenmeyen yerlerde sunulmaktadır. Çünkü birincisi iyilik, güzellik, doğrulu, cömertlik niteliklerine sahip bir evren olarak algılanırken, diğeri bunların zıddı niteliklere sahip bir evrendir.


Eski Türk boylarında, savaşa katılacak olan kişinin atının kuyruğunun bağlanması/kesilmesi öldüğü taktirde de atıyla gömülmesi, yada savaşçı olmayan birinin ölmesi durumunda atının kuyruğunun kesilmesi "tullamak" dul yapmak anlamını taşır. "Tul at" Çağatayca'da savaşa binmek için hazırlanan at anlamını taşır.


"Eri ölen at, erin karısı gibi dul kalmış oluyor ve bu kuyruk kesme yoluyla da sembolleştiriliyor." Ögel,1991



Borneo Kayanları arasında ölen kişinin köleleri, köleliklerinin öte dünyada da süreceği inancıyla öldürülür.



9.yy'da Güney Asya'da gezen gezgincilerin anlatımı: " Burada kral göreve gelirken bir miktar pirinç hazırlanır. Üçyüz dörtyüz kişi bu pirinçten hiçbir zorlama olmaksızın yer. Kral öldüğünde bu pirinçten yiyenler cenaze töreninde bulunuyorlarsa hiç tereddüt etmeden kendilerini kralın yakıldığı ateşe atarlar.



17.yy'da bir Japon soylusu öldüğünde, onun 10. ile 30. hizmetçileri arasındaki 20 hizmetçi harakiri yaparak kendilerini efendilerine kurban ederlerdi.




Üç Kutsal Kitapta Kurban Konusu :


Allah'ın emirlerini bir kitapla bildirdiği peygamber sayısı dörttür. Bu kutsal kitaplardan Zebur Davud peygambere ; Tevrat Musa peygambere ; İncil İsa peygambere ve Kur'an Muhammed peygambere indirildiği kabul edilen Tanrı buyruklarını içerir.


Sözünü ettiğimiz üç dinde, Hz.Muhammed'ten önceki peygamberler , Tanrıyla bir tür antlaşma yapmışlardır. Bu antlaşmalar genellikle insanoğlu tarafından Tanrıya kurban sunularak yürürlüğe sokulmuştur. 


Tevrat'a, Eski Antlaşma adının verilmesi Musa'nın , İsrailoğullarıyla Tanrı arasında yaptığı antlaşmadan kaynaklanır. Musa antlaşmayı hayvan kanı ile geçerli kılmıştır ve bu antlaşma Tevrat, Çıkış 24'de anlatılmaktadır.


İsa, Musa'nın yaptığı antlaşmanın zamanla bozulması üzerine kendisini kurban olarak sunup, Tanrıyla yeni bir antlaşma yapar. Bu yüzden İncil Yeni Antlaşma olarak adlandırılır. (İncil ; İbraniler ; 8/8-9)




Tevrat'ta Kurban:


Tamamı 39 kitaptan oluşan Eski Ahit'in hemen her kitabında kurban konusuna değinilmiştir. Neyin, ne zaman, nasıl, hangi hayvanın, hangi normlarda, yağından derisine, butundan kellesine tüm organların ve diğer kısımlarının ne tür işlemlere tabi tutulacağı en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır.


Kain ve Habil : "Ve Kain günler geçtikten sonra toprağın semerisinden Rabbe takdime getirdi. Ve Habil kendisi de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından getirdi. Ve Rab Habil'e ve onun takdimesine baktı; fakat Kain'e ve onun takdimesine bakmadı" Tevrat ; Tekvin 4/3-5


Kain (ilkdoğan) takdimesinin kabul görmemesinden dolayı öfkelenir ve Hain'i (ikincidoğan !) öldürür. Tanrı da toprağı ve Kain ile soyunu lanetler.


Burada ilkel topluluklarda görülen ilk doğan hayvanın , ilk ürünün , ilk doğan çocuğun kurban edilmesi motifleri görülür.


Çıkış kitabında Musa'ya yönelik açık bir şekilde şöyle denilir: " Bütün ilk doğanlar benimdir ; ve inekten ve koyundan, bütün hayvanların ilk doğan erkeklerin hepsi benimdir. Ve eşeğin ilk doğanı için bir kuzu fidye vereceksin; ve eğer fidye veremeyeceksen, o zaman onun boynunu kıracaksın. Oğullarının bütün ilk doğanları için fidye vereceksin. Ve kimse önümde eli boş görünmeyecek" " Kendi toprağının turfandalarından ilkini senin Allahın Rabbin evine getireceksin."


Hayvan yağının yenmesi, İsrailoğulları'na Tanrı tarafından yasaklanmıştır. Öküz, koyun, keçi gibi hayvanların her neresinden olursa olsun yağlarının herhangi bir işte kullanılabileceği , ancak kesinlikle bunlardan yenmemesi gerektiği, bunların yakılan takdimeler olarak Tanrı'ya sunulması özellikle vurgulanır. (Tevrat; Levililer,1-18)


Kurban yağlarını, Yunan kurban ritüellerinde de Tanrılar için ayrılan makbul kısımlar olarak görürüz. Bununla ilgili olarak Prometheus: " Hayvanların bacaklarını,kollarını,sırtlarını yağlara sardırıp yaktırdım " (Aiskhiylos) diyerek bu durumu vurgular.


Nuh tufanından sonra Nuh ve ailesi karaya çıkar. Kendilerini bağışlayan Rabbe şükranlarını sunar: "Ve Nuh Rabbe bir mezbah yaptı, ve her temiz hayvandan ve her temiz kuştan aldı, ve mezbah üzerinde yakılan takdimeler arzetti. Ve Rab hoş kokuyla kokladı;ve Rab yüreğinde dedi: Adamın yüzünden artık toprağı tekrar lanetlemiyeceğim" (Tevrat ; Tekvin, 8/20-21)


Burada da ilkel toplumlarda yakılıp dumanın göklere çıkarılıp Tanrıların hoş kokudan memnun kalması motifi görülür.


Nuh ve oğullarına toprakta görülen her canlı ve ot ile denizlerden çıkan balıklar için yeme izni verilir, sadece kanı ile yenmesi yasaklanır. nitekim Neandertal ve sonrası insanların kanı can ile ilişkilendirilmiştir. Ölenin solgun bedenlerine eski rengini vermek için, dolayısıyla canını yeniden kazandırmak için, kırmızı toprak serpmeleri bu inancın ilk örneklerindendir. (*Çayönü)


Ancak: Hezekiel'de Rab Yehova, Ademoğlunu İsrail dağlarında keseceği koç,kuzu,erkeç,boğa türünden kurbanların, doyuncaya dek etini,yağını yemeye, sarhoş oluncaya dek kanını içmeye davet eder. (Tevrat; Hezekiel ,39/17-20)





İBRAHİM PEYGAMBER,OĞLU VE KOÇ


İsrailoğulları gelmeden önce Kenan ülkesinde ,yeni doğmuş ilk çocukların kurban edildiği bilinir. İbrahim'in oğlu yerine hayvanı kurban etmesi gerektiği Rab tarafından bildirilince, Yahudilikte İnsan kurban olayı bitmiştir. 

İbrahim peygamberin ilk doğan oğlu İsmail olmasından ve kurban ritüeline göre onun kurban olarak sunulması gerekmektedir. Lakin İsmail cariyeden olma olduğu için ,Yahudilikte İshak ilk doğan olarak kabul görür. Bu sebepten dolayı kurban olarak sunulan oğul hangisidir tartışmaları olur. Tevratta ve İncil de İshak kurban olarak belirtilirken , Kur'an da İbrahim peygamberin hangi oğlunu kurban olarak götürdüğü belirtilmemiştir. 

Genel bütünlüğe baktığımızda Tevrat'ta kanlı kansız iki çeşit kurban olayı vardır. Ve Evrensellik anlamında "Ben sana, sen bana ver" prensiplerine dayanır.


"Bu kurbanın neden istendiğini anlamaz; yine de bunu yerine getirir, çünkü Tanrı böyle istemiştir. Görünürde saçma olan bu eylemle İbrahim yeni bir dinsel deneyimi, imanı başlatmıştır." (dinler tarihçisi Mircea Eliade ,1994) . İmanı başlatması İncil'de de vurgulanmıştır. Eliade konuya, ilk çocuğun kurban edilmesi motifi açısından şu açıklamayı getirmektedir.


"Morfolojik açıdan bakıldığında İbrahim'in oğlunu kurban edişi Eski-Doğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin Peygamberler dönemine kadar sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişi pratiğinden başka birşey değildir. İlk çocuk, çoğunlukla bir tanrının çocuğu olarak görülürdü, hatta arkaik Doğu'da evlenmemiş kızların tapınakta bir gece geçirmeleri ve tanrı (onun temsilcisi,rahip veya elçisi,"yabancı") tarafından hamile bırakılmaları adet olmuştu. 


Bu ilk çocuğun kurban edilmesi Tanrıya ait olanları ona geri verilmesi demekti. Böylece genç kan, tanrının tükenmiş enerjisini artırıyordu (zira doğurganlık tanrıları dünyayı sürdürme, bolluk sağlama çabasında kendi tözlerini tüketiyorlardı; dolayısıyla onların da periyodik olarak yenilenmeleri gerekiyordu) ve bir anlamda , İshak Tanrının oğluydu, zira Sara doğurganlık çağını geçtikten çok sonra İbrahim ve Sara'ya verilmişti." (Eliade, 1994)






İncil'de Kurban:


Yeni Ahit'te Tanrı her nedense artık türleri ve nitelikleri belirtilmiş hayvanlardan, buğdaydan, undan, ekmek ve yufkadan, şaraptan kurban istemez. İsa peygamberin yaydığı din bir önceki peygamberlere dayanıyorsa da kurbana ilgi göstermemiştir. İncil, kurbana ilişkin açıklamalarında, kendinden önce kurban kapsamı içinde Tanrı'ya akıtılan kanların insanı yetkinliğe erdiremediğini vurgular. Kan akıtarak günahlardan arınılamacağını belirten İsa, ümmetine kurban bağlamında kan akıtmamasını öğütler.


İncil'de İsa ve 12 öğrencisinin "Fısıh Bayramı" dolayısıyla birlikte yedikleri bir yemekten söz edilir. Son Akşam yemeği olarakta bilinir. " Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükran duasını yapıp ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. 'alın ,yiyin' dedi 'bu benim bedenimdir'. Sonra bir kase alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek 'hepiniz bundan için' dedi. 'çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır" (İncil, Matta;26/26-28 , Markos;14/22-24 , Luka; 17-22 , Paulus: Korinthoslulara I.Mektup;11/23-25)


İsa'nın da belirttiği gibi ekmek onun etini, şarap ise onun kanını simgelemektedir. İncil, Tevrat'ta Salem kralı ve kahin Melkisedek'in İbrahim'i kutsayışını özellikle vurgular. (İncil;İbraniler 7) Büyük olasıkla şarap ekmekle ilgili bu ritüel, Melkisedek'in uygulamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Harris, "Eucharist" ayininde rahip ve cemaatin yediği yufka biçimindeki mayasız ekmeğin adının (wafer) "host" odluğunu, bu sözcüğün Latince kurban anlamına gelen "hostis"ten türediğini belirtmektedir.


İsa peygamberin dininde kanlı kurban yoktur. O son kurbandır. Özellikle Aziz Paul, kurban kesmenin dindarlık olamıyacağını vurgulamıştır. İsa'yı vaftiz eden Vaftizci Yahya, O'nun Mesih olduğunu ilan ederken şu ifadeyi kullanmıştır. "İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı kuzusu!" (İncil;Yuhanna,1/29)


İsa'nın çarmıha gerilmesi olayı, İncil'in öğretisi adına Tanrı ile Yahuda halkı arasında yeni bir sözleşmenin, şükran göstergesi olarak son kurban ritüelini simgelemektedir. Buradaki Kutsal Yasa her ne kadar tanrısal olarak betimlensede İncil'in konumuzla ilgili bütünlüğü içersinde bunun, toplumun küçük yasası olduğu düşüncesi daha güçlü görünmektedir. Çünkü İsa, o gün için var olan, kökleri çok gerilere giden inanç sisteminin ve buna dayalı olarak kurban ritüelinin, doğaüstü bir güçle hiçbir ilgisi olmadığının, tüm ritüeller gibi dinsel ritüellerin de Durkheim'in ileri sürdüğü gibi "toplumun heyecanları ve buna dayalı tezahürler" olduğunun bilincine varmış bir görünüm sergilemektedir.




Kur'an da Kurban:


Tektanrı kitapların sonuncusu olan Kur'an da kurban bizim ele aldığımız anlamda üç ayrı yerde geçer. Maide süresi 27.ayet - Hacc süresi 28,34,35,36,37 ayetler - Kevser süresi 2.ayet.

Bunun dışında Akhaf süresinin 28.ayetinde geçen kurban sözcüğü, bağışlayan,affeden, ilah, şefaatçi anlamında kullanılmıştır.

"Ey, Muhammed! Onlara, Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru anlat ;İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemiştir. Kabul edilmeyen "and olsun seni öldüreceğim" deyince, kardeşi "Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder" demişti" Maide 5/27 (*isimler verilmemiştir)


"Ta ki kendi menfaatlerine şahid olsunlar; Allah'ın onlara rızk olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar.Sİz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun." Hacc 22/28


Burada Tevrat'taki gibi Tanrı'ya ve kahine (din adamı) de pay verilmesi gerektiği vurgulanmamıştır.


"Her ümmet için Allahın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık" Hacc 22/34-35)


"İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükrederseniz diye böylece sizin buyruğunuza verdik. Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan ancak sizin O'nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah'ı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir. Ey Muhammed !İyilik yapanlara müjde et." Hacc 22/36-37


Bu ayette deve ve sığırın kesim işlemi anlatılırken hayvanın bağlı olması belirtilmektedir. Yan üstü düşüp ölünce biçiminde söylenmesi de Arapların İslamiyet öncesi kurbanlarını genellikle boğazın dikine yarılarak sunulduğu bilinmektedir. Bir olasılıkla ,Araplar deve ve sığır cinsi kurbanları yatırmadan, çökertip bağlayarak ve gırtlağı dikine yararak kesiyorlardı. Etinin ve kanının Allah'a ulaşmayacağı açıkça da belirtilmiştir. Kurbanda asıl olanın , niyet ve ibadet olduğu vurgulanmaktadır. Yani Kur'an da Allah kendisi için kan akıtıp kurban kesilmesini istememekte ve bunlar aracılığıyla bir antlaşma önerisinde bulunmamaktadır.


İbrahim'in oğlunun kurban verilmesi olayında isim geçmez. Lakin : "Ona iyilerden olan İshak'ı peygamber olarak müjdeledik.Kendisini ve İshak'ı mübarek kıldık" der .Saffat 37/112-113


Kevser süresinin 2.ayetiyle Hicret'in ikinci yılında gerekli şartları taşıyan Müslümanlara kurban kesmek zorunlu kılınmıştır. " Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes" buyruğu yer almaktadır. Çeşitli kaynaklarda bu "inhar" sözcüğünün açık olmadığı vurgulanmaktadır.


"bu ayetteki deveyi boğazla, kurban kes manasına gelen inhar emri ,bizzat Peygamberimize hakkında varid olduğundan ümmeti için kurban kesmek farz değildir. (Aydın ,1991)

"burada inhar sözü açık olmamakla beraber kurban bayramında kesilmesi icabeden hayvanı kesmeye delalet etmektedir." (Yavuz,1978)

"Kurban kavramı, Kur'an da sedece et , kan ve boğazlamak anlamlarını taşımıyor ve en sonda dikkate alınan bir boyuttur. İnsanlık tarihinde Allah'a yaklaşmanın, dinin en önemli unsuru halinde ele alınmış ve boğazlanmak, kan dökmekten ibaret hale getirilmiş kurban kavramı, hür ve samimi bütün niyetlerinin beslediği iyiye yönelik davranışlar halinde sunmaktadır. Böylece, sadece can almak şeklinde algılanan bir Allah'a yaklaşma anlayışının din gerçeğiyle bağdaştırılamayacağına dikkat çekmektedir. Allah'a yaklaşmak için Allah dışında yakınlık aracı (kurban) seçilen hiçbir şeyin insana faydası olamayacaktır. İslam bilginleri söz birliği ile tespit etmişlerdir ki, Kur'an daki kurban kes emri bir farz (kulluk borcu) olarak yalnız Hz.Peygamber'e hitap eder. Diğer Müslümanların kurban kesmeleri onlar üzerine bir farz değildir. Burada normal kurban ibadetiyle, bir Müslümanın nezir (adak) yoluyla kendisine farz haline getirdiği kurban kesmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Adak veya keffaret icra şekli kurban kesmek de olsa ayrı bir yükümlülüktür. Adak adayan kişi ve akrabaları bu etten faydalanamaz. Ve Hac İslam şartlarından biridir. Kurban her yıl , Hac ise ömürde bir kez yerine getirilir. Ayrıca Hac bir farz olduğu halde kurban sünnettir.Hac'ta kurban şartı yoktur. Bu hacca niyet eden hacı, kurbanını kendi memleketinde keser ve kendi halkının istifadesine sunabilir." Öztürk, Kur'an'ın Temel Kavramları,Kurban)


Dolayısıyla Anadolu'daki Müslüman topluluğunda kurban bayramlarında uygulanan kurban olgusunun İbrahim'in kurbanıyla ilgisi yoktur. En azından bunu, ritüelin uygulanması açısından rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, İbrahim'in oğlu yerine bir koçu kurban etme ritüeli, Tevrat'ta belirtildiği gibi kesildikten sonra tamamı yakılarak gerçekleştirilen bir ritüeldir. Oysa Müslümanlıkta kurbanın asıl amacı etinin yenmesi veya dağıtılmasıdır.




Gürbüz Erginer
Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da Kanlı Kurban Ritüelleri,1997













****

dipnot:
Tevrat , Gılgamış Destanı, Sümer Kral Listeleri ve Sümer efsanelerinin karşılaştırılmalı olarak incelenmesi Sümer Nuh'unun Akad topraklarındaki Shuruppak köyünde yaşamış iyi bir insan olarak tanımlanan, göçmen bir Sümerli olan Uta-Napisthim olduğunu ortaya koymuştur. (Bkz.Woolley,1958 - Ceram,1982)


Sümerlilerin Türk olduğu kanıtlandıysa..Nuh Türk mü oluyor ? !!!





SB.






3 Ekim 2012 Çarşamba

GİZEMLİ MAYALAR İLE MAYALAR VE TÜRKLÜK




CANCUN



Orta Amerika'nın balta girmemiş ormanlarında kaybolup gitmiş bir uygarlık... Tarihte en çok merak edilen insanların soyu: Mayalar...

Kimdi bu insanlar?... Nereden gelmişlerdi ve çağımıza hangi mesajları bırakmışlardı?


İşte bu sorular; 1773 de şu meşhur şehir Palanque'nin kalıntıları bulununcaya kadar; yazarların, kaşiflerin, bilim adamlarının iki yüz yıl boyunca kafa yordukları sorulardan sadece birkaçıydı... 
Hala bile tamamen ortaya çıkarılamamış ve gün geçtikçe vahşi ormanın tehdidini üzerinde hisseden bu muazzam kent, yeni dünyanın en çok merak ettiği sırrıydı... Göz alıcı beyaz kireç taşıyla, Rönesans Masonları'nın bile kusur bulamayacağı mükemmellikte inşa edilmiş o piramitler, tapınaklar ve saraylar görenleri dehşet içinde bırakıyor... Ne yazık ki kentin en önemli binalarının duvarları üzerindeki şifrelerin çözülmesi ancak 20. Yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşebilmiş, bu hazinenin değeri ancak bu şekilde anlaşılabilmiştir.


Bulgular bizden oldukça farklı bit toplumu gün ışığına çıkarıyor. Mayalar sadece Yeni Dünya Uygarlıkları'ndan değil, kendi dönemleri içinde yaşamış Eski Uygarlıklar'dan da çok farklıydılar.
Yaşamsal gereçler haricinde pek fazla kişisel mala sahip değillerdi. Mısır ve diğer mahsulleri yetiştirmek için basit tarım araçları kullanırlar, bununla beraber toprağın verimliliğini sağlamak amacıyla, tuhaf ve acı verici majik ayinler düzenlenmesi gerektiğine inanırlardı. Bu majik nitelikli ayinler, doğayla barış yapmak adına harikulade süslü ve gösterişli giysileriyle rahipler ve kabile liderleri tarafından yürütülürdü. Maya kabilesi hiyerarşik bir toplumdu. Kanun adamları da köylüler de yerlerini bilirlerdi. Mayalar'ın, Avrupa'da aynı çağda yaşamış diğer karanlık çağ toplumlarından önemli bir farkları vardır:


Mayalar Astronomi uzmanıdırlar...

"Güneş'in 5. Çağı"nda yaşadıklarına, bizim devrenin insanına gelinceye kadar yeryüzünde "Dört Çağ" ve "Dört Irk"ın gelip geçtiğine inanırlardı. Onlara göre u dört ırk, büyük afetlerle yok olmuş, her çağdan geriye kalabilenler bu olup bitenleri anlatabilmişlerdir.



MAYA GÖZLEMEVİ



M.Ö. 12 AĞUSTOS 3114'den,
M.S 22 ARALIK 2012'ye...


Maya Kronolojisi'ne göre, yaşadığımız "5. Çağ" M.Ö. 12 Ağustos 3114 tarihinde başlar ve M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde biter. Mayalar 2012'de dünyanın katostrofik (ağı hasarlı) depremlerle karşılaşarak, büyük bir "Tufan"a sahne olacağına inanırlar.


Bu güne kadar Mayalar hakkında birçok kitap yayınlanmış fakat, hiç biri bu tuhaf ama dikkate değer takvimi incelemeye, bu kesin tarihleri neye dayandırarak ortaya koyduklarını araştırmaya cesaret edememiştir. Takvimlerin mekaniği hakkında pek çok şey yazılmasına rağmen, onları bu tarz komplike zaman sistemleri oluşturmaya iten sebepler hala karanlıktaydı. Artık kurdukları saatin alarmı çaldı çalacak... !?! Ve biz nihayet onların sadece kendi zamanları için değil, tüm insanlık için hayati önem taşıyan bu bilgilere sahip olduklarını görüyoruz.



MAYA TAKVİMİ


Uygarlıkları bizim standartlarımıza göre ilkeldi belki... Çağlayan nehirlerinden başka su sistemleri, yolları, arabaları, elektronik bilgisayarları yoktu... Ama diğer konularda engin bilgi ve altyapıya sahiptiler. Son araştırmaların gösterdiğine göre Mayalar, bizim düşünemeyeceğimiz, hatta tahmin bile edemeyeceğimiz tarzda fizik ötesi bilgi ve pratiği kullanabiliyorlardı. Bu esrarengiz insanlar, Avusturalya Yerlileri gibi rüyayı, geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında yorum ve kehanetler yapabilmek için kullanmışlar, gezegenleri ve yıldızları da modern araçlar olmamasına rağmen tuhaf bir biçimde doğru olarak takip edebilmişlerdir.


Mayalar, kendi dinlerine çok sıkı bağlı olan bir toplumdu. Sırlarla dolu dinleri dıştan bakışta hiçbir şey anlaşılamayacak kadar şifreliydi. Ona ancak inisiye olanlar nüfuz edebilmekteydi. Dinlerindeki sırlar mitolojik anlatımlarında üstü örtülü bir şekilde dile getirilmiş durumdaydı. Ama mitolojilerindeki sembolik anlatom üzlubu da çözülemeden, bu bilgilere ulaşmak hiçbir zaman mümkün olamamıştır. Mayalar kelimenin tam anlamıyla gizemli bir toplumdu...


İlk zamanlarından son zamanlarına kadar (M.S. 600 - 800 yılları arasındaki Post-Klasik dönem ve sonraki birkaç yüzyıl) dünyadaki en önemli sanat eserlerinden bazılarını üretmişlerdir. Fakat hala tam olarak anlaşılamayan bazı sebeplerden dolayı, Maya Uygarlığı çökmüş ve kabile, kentlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Bir zamanlar muazzam piramitler inşa edip, yıldızlar ve gezegenler üzerine çalışma yaptıkları bölgenin büyük bir kısmı şu anda ormanın ve toprağın derinliklerinde yatmaktadır. Maya Uygarlığı'nın üzerinde yükselen Toltek ve Aztek kabileleri, bugünkü Mexico City'nin daha kuzey bölümlerine yerleşmişlerdir. Bununla beraber Maya Uygarlığı'nın en son temsilcileri güneydeki tepelere ve kuzeydeki Yucatan Yarımadası'ndaki düzlüklere dağılmışlar, asıl yerleşim merkezi olan orta kısım ise tamamen terk edilmiştir.





"MAYA KEHANETLERİ"; A. G. Gilbert, M. M. Cotterell kitabından...

     










NASA'DAN 21 ARALIK 2012 İLE İLGİLİ AÇIKLAMA

             Yani, Dünya'nın sonu değil, sadece çağ atlayacağız....










MAYALAR VE TÜRKLÜK ...... 
Araştırmasına gelelim.




Yrd. Doç. Dr. İsmail DOĞAN, Mayalarla ilgili araştırmaları için Meksika’da, başta Meksico City olmak üzere Ohaka, Merida, Çepaz, Tuhla Gutti, Palenque, Kankum, Tulum, Çetamalar şehirleri ve çevreleriyle beraber bütün Yukatan bölgesini tarayıp, Maya Antik şehirlerinde bulundu. Buralarda konuyla ilgili çalışmalar yapan Üniversite ve Araştırma Enstitüleri ile görüştü. Meksika içerisinde Palanque, Bonampak ve Merida’da yerli ahaliyle bizzat görüşmeler yaptı, soruşturma ve derleme metotlarıyla bilgi topladı ve ortaya bilimsel bir eser çıkardı.


İsmail Doğan, ayrıca Belize’de bulunan 12 Maya Antik şehrinin tamamını görüp, müzelerde incelemelerde bulundu. Guatemala’da Tikal Antik Maya şehri başta olmak üzere, Yaşha, Flores, Peten bölgesinin tamamı, Atitlan ve Guatemala City ile Antik Guatemala şehirlerini gezdi, müzelerinde incelemelerde bulunup, özellikle Peten bölgesi Mayaları ile birebir görüşmeler yaptı. Araştırması süresince yaklaşık 10.000 resim çekti, 8.000 km yol katetti. Bu çalışmaların sonunda ise Türk bilim hayatına büyük katkı sağlayacağına inandığımız bu muhteşem eser ortay açıktı.
Doğan, kitabın ‘söz başı’nda özetle şunları söylemektedir;


“…Türklüğün Asya ve Avrupa kıtalarındaki izleri hakkında az ya da çok yazılı kaynaklar vardı. Üstelik bu coğrafyayı bildiğimizden, saha araştırmalarında nelerle karşılaşabileceğimizi, nerelerden yardım alabileceğimizi biliyorduk. Bu kez, Türk bilim adamı sıfatıyla Yeni Kıta’da da Türklüğün izlerini arayacaktık. Yeni Kıta’da Türklük dediğimizde, hemen karşımızda Kızılderililer ile ilgili bilen bilmeyen birçok kimsenin yorumlarda bulunduğunu, bu konuda müthiş bir bilgi kirliliği olduğunu gördük. Mayalar ile ilgili bilgiler ise daha çok işin mistik yönleri, bilinmezlikleri üzerine kurgulanan hayali ve uydurma bilgilerdi.


İşe, konu hakkında daha önce yapılmış olan çalışmaları tespitle başladık. Bu çalışmalar içerisinde, bilim temeline dayanmayan uydurma havadisleri ve kaynakları elemeye çalıştık. Karşımıza çıkan tablonun çözülmesi oldukça zordu. Yurt dışında yayımlanan eserlerin çoğu, İngilizce ve İspanyolca idi. Bu eserlerde sömürgeci-istilacı güçler, Mayaları kendi ölçülerine göre ilkellik ve neredeyse yamyamlıkla tasvir etmekte, ancak, karşılarındaki medeniyet seviyesinin yüksekliği karşısında da zaman zaman samimi itiraflarda bulunmakta; sağlam bilgiler de vermekteydiler. Bu bilgileri elemek gerekiyordu.


Konu hakkında Türkiye’de Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dil ve tarih çalışmaları sırasında yaptığı bir görevlendirme sonucu gelen, açık olmayan bilgilere dayalı görüşler bulunmaktaydı. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Meksika’ya 1932’de Büyükelçi olarak görevlendirdiği Tahsin Mayatepek’in raporları ve bu raporlarda bahsettiği James Churchward’ın 1931-1934 arası yayımladığı ‘Mu Kıtası’ ile ilgili teorilerinin yer aldığı kitaplardır. ATATÜRK, bahsi geçen bu eserleri Türkçe’ye çevirtip okumuş ve bir daha da ilgilenmemiştir. Buna rağmen bu konu, zaman zaman Türkiye’de, özellikle magazin haberleri arasında abartılıp, bilinmezlikler ardına atılan bir konu olmuştur.



Konu hakkında Türkiye’de bilinen, özellikle ATATÜRK ve Tahsin Mapatepek’in çalışmalarının esaslarını, bilim görüşü çerçevesinde kısaca ele aldık. Yaptığımız çalışma, özellikle bir Maya Tarihi, Etnografyası, Kültürü çalışması değildi. Dolayısıyla Mayaların tarihleriyle ilgili teferruatlı anlatımlara girmediğimiz gibi, Mayaların etnik yapısı, bilimlik araştırmalarındaki ayrıntılar, inanış sistemlerinin incelikleri gibi konular üzerinde de fazla durma ihtiyacını hissetmedik. Çalışmamızın temel amacı; Mayalar ile Türklük arasında bağlantı olup-olmadığına yönelikti. Bu sebeple Maya tarihi hakkında geniş bilgi vermek yerine, okuyucuya Mayalar hakkında fikir verebilecek ölçüde Mayaların tarihi, coğrafyası ve Mayalar hakkında verilen yanıltıcı bilgileri düzeltecek bilgileri sunmaya gayret ettik. Yine Maya bilim ve sanatı hakkında, Türklükle bağlantılar kurabileceğimiz konuları ele almaya çalıştık.


Meksika’da bulunan Türkçe kaynaklı yerleşim birimlerinin adları hakkında kısaca bilgi verip, listesini de ekledik.
Çalışmamıza, kendi hazırladığımız yaklaşık 2800 maddelik Mayaca-Türkçe bir sözlük de ilave ettik. Bibliyografya bölümünde, görüp kullandığımız eserler dışında, haberdar olduğumuz ya da konu ile ilgilenenlere hazır kaynak olması açısından 800′ü aşkın eser listelenerek okuyucunun hizmetine sunulmuştur.


Albüm bölümünde ise Mayaların Kağıda Yazılı Eserleri, Heykel ve Abideleri, Seramik ve Altın İşleme Sanatlarının Örnekleri ile Maya çalgı aletlerini gösteren bölümler ilave edilmiş. Yine Albüm bölümünde, Maya Antik şehirlerinden görüntüler ile günümüz Mayaları hakkında bilgi verebilecek resimler eklenmiştir. Çok farklı dillerden oluşan kaynakça başta olmak üzere, sahanın zorluğu dikkate alındığında yaptığımız yanlışlıklar ve eksiklerin hoşgörüyle karşılanacağını umuyorum…”




MAYALAR VE TÜRKLÜK 
Yrd. Doç. Dr. İsmail DOĞAN 
Ahmet Yesevi Üniversitesi -Araştırma Görevlisi ,Kazakistan





İLGİLİ:









14 Temmuz 2012 Cumartesi

MAYALARIN 2012 KIYAMET ÖNGÖRÜSÜ

2012 Manyetik Kıyamet Tartışmaları 
                                               ve Güneş Patlamaları

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nın raporunda 2012 yılında Güneşte meydana gelmesi beklenen büyük bir fırtınadan söz ediyor. Bu fırtınanın etkilerine ise bilim adamları “Manyetik Kıyamet” diye nitelendiriyorlar. Böyle bir şeyin olması durumunda TV, Radyo yayınları tamamen kesilecek, elektrik sistemi tamamen devre dışı kalacak, cep telefonu şebekeleri çökecek, sular kesilecek, GPS sistemi çalışmayacak... Tüm bunların onarılması 10-20 yıl sürecek ve bu süreçte 100 bin Avrupalı ve Amerikalının hayatını kaybetmesi gündemde. Böyle bir ortamın ortaya çıkaracağı kaos ortamını düşünmek bile istemiyorum. Ama araştırmalarım 2012 yılında gerçektende Dünya’da az çok bir değişimin olacağını gösteriyor.


MAYA TAKVİMİ


Konuyla ilgili araştırmalarım sonucunda farklı kaynaklardan çeşitli bilgileri bir araya getirdim. Okumaya başlamadan önce herkesin şunu bilmesini istiyorum. Bahsedeceğimiz olaylarla dinen bilinen “kıyamet”in hiçbir bağlantısı yoktur. Biz kıyamet kopacak demiyoruz. Araştırmalarımız sonucunda 2012’de dünyada değişimler meydana gelebilir diyoruz. Bunu destekleyende çok fazla araştırma var. İşte o araştırmalardan kesitler:

Güneş yüzeyinde meydana gelebilecek olan böyle bir fırtınana ile ortaya çıkabilecek plazma topları Dünya’daki enerji şebekelerini çökerterek insanlığı mutlak bir çöküşe sürükleyebileceği uyarısı yapılıyor.

NASA’nın Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’yle ortaklaşa hazırladığı raporda, Güneşte daha önce meydana gelen enerji patlamalarının bugüne kadar Dünya’daki enerji ve iletişim hatlarında görece kısa süreli ve küçük çaplı hasarlara yol açtığı, ancak büyük çaplı bir enerji patlamasının dünyanın manyetik alanına muazzam bir zarar verebileceği belirtildi.

Bahsi geçen patlamalardan bugüne kadar kayıtlara geçen tek örneğin 1859’da yaşanan “Carrington Olayı” olduğunu belirten uzmanlar, benzer bir patlamanın Avrupa, Çin, Kuzey Amerika ve İskandinavya’da on yıllarca onarılamayacak tahribata yol açabileceğini söylüyorlar.

Güneş yüzeyindeki olası bir büyük patlamanın, Dünya’da saatler içerisinde tüm enerji hatlarını eriterek kullanılamaz hale getirebileceği, bunun sonucunda da altyapının çökeceği ve insanlığın Taş Devri’ne dönüş yapabileceği öngörülüyor. NASA’nın raporunda böyle bir felaket için olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012...

Güneşte meydana gelebilecek büyük çaplı değişimler mutlaka Dünya’yı da etkileyecektir. Bunun aksi düşünülemez. Rusya’da bir grup bilim adamının sözcüsü Dr. Dmitriev Güneş Sistemi'nin ve Güneş'in bugüne kadar görülmemiş şekillerde dönüşmekte olduğunu belirtmektedir. California'daki Rutherford Appleton Ulusal Laboratuvarları'ndan Dr. Mike Lockwood'un yaptığı bir çalışma var. Dr. Lockwood, Güneş'le ilgili yaptığı araştırmalar sonucunda 1930 yılından beri Güneş'in toplam manyetik alanının %230 oranında güçlendiğini bildiriyor.

Rusya Sibirya'daki Rusya Ulusal Bilim Akademisi'nden verilen bilgilere göre; uzayda değişik ve çok daha yüksek enerji seviyesine ve titreşimlerine sahip bir manyetik alana girdik (Foton Kuşağı). Eskiden bilinen ve kabul edilenle, şimdiki durum karşılaştırıldığında en az yüzde binlik bir artış görülüyor. Rusların dediğine göre Güneş'teki bu değişim gezegenlerin işleyiş biçimini ve destekleyebilecekleri yaşamın türünü de değiştiriyor. Hatta DNA sarmalının da değişim geçirmekte olduğunu söylüyorlar. Güneş'in kendisinden enerji saçarken yaydığı temel harmonik dalga boylarında ani bir genişleme olacağını ve yayılan enerjideki bu artışın Güneş Sistemi'ndeki maddelerin tümünün temel doğasını değiştireceğini düşünüyorlar.

Ruslar Uranüs, Jüpiter ve Neptün’ün manyetik alanlarında büyük artış olduğu bilgisini verdiler. Aynı zamanda Dünya içinde son dönemlerde büyük değişimler sözkonusu:

- 1980'den beri sismik faaliyet yüzde dört yüz oranında artış gösterdi.

- Dr. Dmitriev'in bildirdiğine göre 1973'ten 2003'e kadar geçen yıllarda genel olarak doğal afetlerin - fırtınalar, tayfunlar, toprak kaymaları, tsunami dalgaları vs.- gerçekleşme sıklığı yüzde yedi yüz oranında arttı.

- Yeryüzü'nün manyetik alanı küçülüyor ve küçülme sürati 5-10 yıl önce aniden artmaya başladı. Aşağı yukarı son on beş yıl içinde de manyetik alan değişken ve düzensiz hale geldi.

- Geçen yılın sonlarında Kuzey Kutbu'nun tam üzerinde bulunan buz kütlesi, bilinen tarihte ilk defa olmak üzere, tamamen eridi. Green Peace'in bildirdiğine göre, bildiğimiz kadarıyla, buzun on fitten daha ince olduğu bir zaman hiç olmamıştı.

Rus ve Avrupalı fizikçiler, gözlemlerine dayanarak çok yakında dünyada dev bir manyetik değişim beklendiğini açıkladılar. Dünyanın manyetik alanı müthiş bir sıçramayla yer değiştirecek güney, kuzey, kuzey de güney olacak. Rusya'da yayınlanan İzvestiya gazetesi internet sitesindeki haberine göre 'Manyetik takla' adı verilen olay ortalama 500 bin yılda bir meydana geliyor. Rus Bilimler Akademisi'nin ölçümlerine göre kuzey ve güney kutupları bölgesinde manyetik delikler hızla genişliyor ve günün birinde, 3-5 yılla ölçülebilecek zaman süreci içerisinde kutupların ani bir sıçramayla yer değiştireceği söyleniyor.

Dünyanın titreşim oranının bir ölçümü de dünyanın kalp atışı olarak da bilinen Schumann Rezonansıdır (Bu yeryüzü boşluğuna ait rezonant özellikleri ilk olarak Alman fizikçi W. O. Schumann tarafından ilk kez 1954 te keşfedildi). Schumann Rezonansı dramatik olarak artıyor. Dünya Foton Kuşağı'ndan geçmekte ve Dünyanın dönüşü yavaşlamakta. Dünyanın dönüşü durduğunda ve rezonans frekansı 13 devire ulaştığında, biz sıfır noktası manyetik alanında olacağız. Dünyanın dönüşü duracak ve 2 ya da 3 gün içinde ters yönde tekrar dönmeye başlayacak. Bu, dünyanın etrafındaki manyetik alanlarda bir terslik meydana getirecek.

Dünyanın Zayıflayan Manyetik Alanı: Dünyanın "kalp atış" hızı artarken, manyetik alanındaki güç zayıflıyor. New Mexico Üniv. Prof. Bannerjee'ye göre, manyetik alan son 4000 yıldaki yoğunluğunun yarısını kaybetti. Ve manyetik kutup tersliğinin bir delili bu alan güçlülüğü olduğu için, Prof. Bannerjee bir manyetik kutup değişiminin gelmek üzere olduğuna inanıyor.







Bu inanışa sahip pek çok bilim adamı var şu an dünya yüzünde ve sayıları gün geçtikçe artıyor. Discovery kanalda da bu konuyla ilgili bir belgesel yayınlandığını ilgilenenler bilir.



Kaynak: NASA

İndigodergisi.com
Bilim ve Teknoloji Dergisi (Cumhuriyet Gazetesi Eki.sayı:23)
Prof.Dr.Nejat İnce , Prof.Dr.Levent Sevgi. (7 Ağustos 2009)


****


MAYALAR 





Söylentilere göre Mayalar tarafından kullanılan takvimlerden biri 21 Aralık 2012 gününü dünyanın sonu ilan ediyor. Astronomik bir çok  olayın gerçekleşeceği günde Dünya’nın yanıbaşından geçecek olan bir gezegenin yarattığı olayların hepimizi çok kötü etkileyeceği söyleniyor.

Arkeologlar yıllardır bu şaşırtıcı uygarlığın kullandığı takvimlerin şifrelerini çözmeye çalışıyorlar. Bu takvimler arasında bulunan ‘The Long Count’ (Büyük Sayım) adlı takvimin şifrelerinin çözülmesi pek çok komplo teoricisini harekete geçirdi. Mayalar tarafından en uzun zamanlı kullanılan takvim olan ‘The Long Count’  kıyamet senaryoları sayesinde cebini doldurmak isteyenler için de bulunmaz bir fırsattı.


‘The Long Count’ isimli Maya takvimi Mayaların geçmiş ve gelecek olayları belgelemek adına kullandıkları bir takvimdi.  Diğer tüm takvimler ortalama 52 yıllık bir zamanı kapsayabilyordu. Ancak bir insan yaşamı  süresinde olup bitenleri anlamaya yarayan bu takvimler Mayaların işini görmüyordu. 52 yıl öncesine ait bir olayın kaydını tutmak istediklerinde veya 52 yıl sonraki gelecekle ilgili bir bilgi kaydetmek istediklerinde ‘Calendar Round’ adı verilen bu takvimleri kullanamıyorlardı.  O yüzden  ‘The Long Count’ isimli bir takvim icat ettiler ve gelecekle ilgili kehanetlerini de bu takvime göre kaydettiler.


Mayalar kara delikleri bile biliyordu



KARADELİĞİN BİR YILDIZ TUTMASI


Mayalar kozmik bir rahimden bahsediyorlardı. Galaksinin merkezinde bulunan bu rahmin bir diğer adı da ‘Xibalba’. Xibalba Mayadilinde korkunun, karanlığın yeri, kimsenin kaçamadığı yer demek.  Bu yerin aynı zamanda galaksinin de merkezi olduğunu iddia ediyorlardı. 15 yıl önce astronomlar galaksinin tam merkezinde büyük bir kara delik olduğunu keşfettiler. Inka kabilesine göre 21 Aralık 2012 tarihinde 26.000 yılda bir gerçekleşen bir olay gerçekleşecek.  Bu tarihte Xibalba, Dünya ve Güneş ilk kez mükemmel bir hizada dizilecekler. Bu esnada ışık yoluyla insanlığa yepyeni bir bilgi gönderilecek.


Maya takvimi doğru mu hesaplanıyor? 
Gerçek kıyamet tarihi hangisi?


Geçmişten gelen takvimleri araştırırken en sık yaşanan problemlerden biri eski takvimleri bugünün takvimiyle anlamaya çalışmak. Arkeologlar önemli günleri Maya takvimi yerine bizim anlayacağımız dilde yani modern takvimin tarihleriyle anlatmak zorundalar.  Bizim günlerimiz, aylarımız ve yıllarımız sayesinde Mayalar tarafından yaşanan olayların tam olarak ne zamanda geçtiğini anlayabiliyoruz.

Modern takvim dediğimiz Gregoryen takvimi 2012 yıl önce başladı. Maya takvimi ile Gregoryen takvimini birbiriyle ilişkilendirmek için araştırmacılar ortak olayları kullanıyorlar.  İki takvimde de zamanı gösterilen önemli olaylar sayesinde bugün Maya takvimi hangi zamanı gösteriyor bilebiliyoruz.

Bugüne kadar araştırmalarda kullanılan bu korelasyon faktörünün geçerliliği bugün bilim adamları tarafından sorgulanıyor.  Gelişmeler eski zamanlarda kullanılan takvimlerin yeniden yorumlanmasına sebep oluyor. Maya takvimi de bu yeni gelişmelerden nasibini alıyor. Bilim çevreleri 2012 yılı tahminleri doğru bile olsa 21 Aralık gününün Maya takvimi sonunu yaşayacağımız gün olmayabileceğini konuşuyor.

Maya takvimi 2012 yılında bitiyor

Kıyamet öngördüğü söylenen Maya Takvimi,  arkaik sayısal sistemlere dayalı bir takvim değildi, sayısal olarak tahmin edilebilir ve anlaşılabilir bir sisteme dayanıyordu. Maya takvimlerini araştıran bilim adamları bir konuda aynı görüşteler: Maya takvimi 5,126 yıl boyunca geçerli.  En azından Maya takvimi birinci bölümü bu süre sonunda bitiyor. Mayalar Maya takvimi başlangıcını milattan önce 3114 yılı olarak belirlediler. Hesaplamalar gösteriyor ki Maya takvimi 2012 yılında son buluyor.  Maya takvimi son günü için yapılan ayrıntılı hesaplamalar ise bu tarihin Kuzey Yarım Küre’nin kış gün dönümü olan tam olara 21 Aralık 2012 gününe denk geldiğini söylüyor.

UC Santa Barbara Üniversitesi’nden bir profesörün araştırması bu senaryonun tarihinin sapmış olabileceğini söylüyor.  En az 60 günlük bir sapmanın mümkün olabileceği bilim çevrelerinde konuşulmaya başlandı bile...

****






GÜNEŞ FIRTINASI DÜNYA’YI VURACAK! 

Nasa: Elektrik, Uydu Ve Hava Sistemleri Aksayabilir

14.07.2012


Dünya, haftasonu “Güneş Fırtınası”nın etkisi altına girecek. Peki ne yaşanacak?

Elektrik ve iletişim bağlantılarınız kesilebilir, uydu sistemlerinde, hava ulaşımında aksaklıklar yaşanabilir.


Dünya, bu hafta sonu Güneş’te meydana gelen patlamaların yani “Güneş Fırtınası”nın etkisi altına giriyor.


Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, bu hafta sonu Güneş’te meydana gelen patlamaların artacağını ve Dünya’yı etkileyeceğini açıkladı. Güneş’teki patlamalar, “Güneş Fırtınası” olarak adlandırılıyor.


Fırtına, milyarlarca ton ağırlığındaki aşırı sıcak gaz bulutlarının, Güneş atmosferinden fırlamasıyla oluşuyor. Manyetik enerji birdenbire serbest kalınca, enerji yüklü parçacıklar uzaya yayılıyor.


Güneş Fırtınası, dünyadaki belli bölgelerde, enerji nakil hatlarını, iletişim ve uydu sistemlerini etkiliyor.


Kutuplara yakın noktalarda yapılan uçuşlar aksayabiliyor.


Uzmanlar, Dünya’yı bu hafta sonu etkileyecek fırtınanın çok büyük olmadığını dolayısıyla endişelenecek bir durum bulunmadığını belirtiyor.


1972 yılında güneşteki patlamalar yüzünden, Amerika Birleşik Devletleri’nin Illinois (İLİNOYi) eyaletindeki bütün şehirlerde, telefon bağlantıları kesildi.


1989 yılındaki bir başka güneş fırtınası da, Kanada’da 6 milyon kişinin elektriksiz kalmasına yol açtı.


Kaynak:


GÜNEŞ PATLAMALARI

BU SADECE EVRENSEL BİR OLAYDIR, 
OLACAĞI VARSA DURDURAMAZSIN,
BU YÜZDEN GERİ SAYMAYI BIRAKIN.
BU GEZEGENDE 
HER GÜN 
KIYAMETİ YAŞAYAN İNSANLAR VAR.
ENERJİNİZİ 
ONLARI KURTARMAK İÇİN ,
"NE YAPABİLİRİZ" SORUSUNA 
CEVAP ARAYARAK 
HARCAYIN .


SB


***