Translate

TRUVA ATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TRUVA ATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2014 Salı

PROTEUS VE HELENE HİKÂYESİ





PROTEUS VE HELENE HİKÂYESİ

HERODOT: II

112;
Ondan sonra gelen, bana dediklerine göre, Memphisli birisidir, adı Yunan söylenişine göre Proteus’tur ve bugün Memphis’te pek güzel, pek bakımlı bir kutsal yeri vardır; Hephaistos tapınağının güney yüzünün karşısına düşer.

Tyr Fenikelileri bunun çevresinde otururlar ve bütün buralara Tyr’lular mahallesi denir. Proteus’un bu yerinde, Yabancı Aphrodite tapınağı denilen bir tapınak vardır. Bu tapınak, Tyndareos kızı Helene için kurulmuş olsa gerekir, bana anlatılan ve Helene’yi Proteus’un yanında gösteren hikâyeden ve Aphrodite’ye takılan yabancı sıfatından ben böyle çıkarıyorum. Çünkü bu tanrıça , başka hiçbir tapınağında böyle anılmış değildir.

113;
Helene hakkındaki sorularıma rahiplerin cevapları şudur; Alexandros, Sparta’da Helene’yi kaldırdıktan sonra yurduna doğru denize açıldı. Ege denizine vardığı zaman ters rüzgârlar onu Mısır denizine attılar ve rüzgâr düşmediği için Mısır kıyılarına, tam Nil’in Knabos denilen ağzına ve Tarikheia’ya yanaştı.

Kıyıda bir Herakles tapınağı vardı – bugün de vardır; bir köle, sahibinden kaçmak ve kendisini bu tanrıya adamak isterse, derisine birtakım kutsal dövmeler yaptırır, o zaman kimse ona dokunamazdı. Bu yasa kurulduğundan bu yana hâlâ geçerlidir.
Alexandros’un köleleri, tapınağın bu özelliğini öğrenince, efendilerini bırakıp, yürüdüler, girip tapınakta oturdular, tanrıya dualar ettiler, Alexandros’u suçladılar, ona kötülük olsun diye bütün yaptıklarını sayıp döktüler. Helene’yi nasıl kaçırdığını ve Menelaos’a karşı işlediği suçu anlattılar. Bu suçlamaları rahiplere söyledikleri sırada, Nil’in bu ağzında vali olan Thonis de orada bulunuyordu.

114;
Bu adamları dinleyen Thonis, Proteus’a haber vermek üzere hemen Memphis’e bir rapor gönderdi; “Bir yabancı geldi, diyordu, Troya soyundan; Yunanistan’da bir günah işlemiş olmakla suçlanıyor; ev sahibinin karısını kaçırmış; birçok da malını almış ve rüzgâr sürükleyip senin kıyılarına, yanımıza atmış. Bırakalım, hiç ceza görmeden yeniden denize açılıp gitsin mi, yoksa getirdiklerini elinden alalım mı?”
Proteus, cevap olarak, bir haberci çıkardı , şu yörüngeyi gönderdi: “Bu adam, evinde konuk kaldığı kimseye karşı bir günah işlemiş olmakla suçlandığına göre, kim olursa olsun yakalayıp ban gönderiniz, bakalım burada neler söyleyecek”.

115;
Bu emri alan Thonis, Alexandros’u yakaladı, gemilerine el koydu, varını yoğunu ve Helene’yi ve tanrıya sığınmış olan kölelerini de yanına katıp Memphis’e gönderdi.
Bunlar geldiğinde Proteus, Alexandros’tan kim olduğunu ve gemilerinin hangi ülkeden geldiğini sordu. Nereden olduğunu, ülkesini, adını söyledi, yolculuğunu, gemilerinin nereden geldiğini açık açık anlattı. Bunun üzerine Proteus, Helene’yi nereden getirdiğini sordu; sözün burasında Alexandros, lafı uydurup kaydırmaya başladı, gerçeği söylemeye yanaşmadı, ama tanrıya sığınmış olan adamları, onun lafını ağzına tıkayıp hıyanetliğini sayıp döktüler.

Sonunda Proteus, yargısını şu söylevle patlattı: “Rüzgârın yoldan çıkarıp ülkeme attığı bir konuğu öldürmeye gönlüm razı gelseydi, sana gösterdiği konukseverliğe karşı ağır bir hıyanetle karşılık vermiş olduğun Yunanlının öcünü senin gibi bir alçakta bırakmazdım. Sana evini açan adamın karısına sataştın: bu kadarla da kalmadın; aykırı uçusunda peşinden gelmesi için ona kanat da verdin; gözün doymadı, üstelik konuğu olduğun evi de soydun. Ama ben bir konuğu, kendisine bir fırsat tanımadan vurmak istemem, bu kadını ve eşyaları burada bırakacaksın, - bunları kendi gelip arayacağı güne kadar, o Yunanlı için, yanımda saklayacağım – sen ve yol arkadaşların üç gün içinde ülkemden çıkıp gidiniz, başka bir yer bulunuz demir atmak için; yoksa düşmana ne yaparsam size de onu yaparım!”

116;
Rahiplerin bana anlattıklarına göre, Helene, Proteus’un yanına böyle gelmiş; zaten ban öyle geliyor ki, bu hikâyeyi Homeros da biliyordu; ama herhalde anlattığı destana layık bulmamış olacak ki bunu bilerek küçümsemiştir, ama bildiğini de belli etmiştir; bu, İlyada’nın Alexandros’un göçebe gezişini ve Helene’yi kaçırırken, en son Fenike’deki Sidon’a yanaşmadan önce, nasıl o kıyıdan bu kıyıya atıldığını anlatan (ve destanın başka bir yerinde tersi söylenmiş olmayan) dizelerinden anlaşılmaktadır.
Bu olaya Diomedes’in başarıları dizelerinde dokunur. – Orada görülüyordu, diyor.


“Bu kadın elinden çıkma gözalıcı dokumalar
Ki tanrı benzeri Paris getirmişti Sidon’dan
Engin deniz üstündeki maceralı yolculuğunda
Soylu Helene’yi kaçırırken uzaklardaki yurduna.”

Öbür belirti de Odysseia’nın şu dizelerindedir:
“Zeus kızının böyle şifalı ilaçları vardı,
Polydamna, Thon’un karısı,
Vermişti ona bunları, bereketli topraklarında,
Mısır’ın , ki orada çok bol yetişir,
Şifalı bitkilerle zehir yan yana.”

İşte Menelaos’un Telemakhos’a söyledikleri:
“Geminin sıla özlemi çeken burnu Mısır’da bağlı kaldı.
Zira tanrılar ille de kurban istiyorlardı benden.”


Bu dizeler pekâlâ gösteriyorlar ki Homeros Alexandros’un Mısır’dan geçtiğini biliyordu, zaten Suriye, Mısır’a sınırdaş olur, Sidon’un sahibi olan Fenikeliler de Suriye’de yaşarlar.

117; 
Bu dizelerden ve özellikle bu bölümden de açıkça belli oluyorki, Kıbrıs destanı, Homeros’un değildir, başkasınındır. Çünkü Kıbrıs Destanı’nda Alexandros’un sütliman bir denizde uygun bir rüzgârla yapılan bir yolculuktan sonra, Sparta’dan ayrıldığının üçüncü günü, Helene ile birlikte İlion’a varmış olduğunu söylenir; oysa İlyada’da ikisinin beraber başıboş denizlerde dolaştıkları anlatılır.

118;
Ama Homeros’u ve Kıbrıs Destanı’nı bırakalım artık. - Yunanlıların İlion üzerine anlattıkları hikayeler aslı astarı olmayan şeyler midir, yoksa gerçek midir, diye sorduğum zaman rahipler, bana kaynağın Menelaos’un kendisi olduğunu söyledikleri şu hikayeyi anlatmak suretiyle cevap verdiler. 

Helene’nin kaldırılması üzerine, güçlü bir Yunan ordusu Menelaos’u desteklemek için TEUCROS’un topraklarına çıkar; asker karaya çıkar ordugâh kurulduktan sonra, İlion’a aralarında Menelaos’un da bulunduğu elçiler gönderilir.

Surlardan içeri alınırlar ve Alexandros’un kaçırdığı Helene’nin ve servetin geri verilmesini ve bu haksız sataşmanın ödetilmesini isterler; ama Troyalılar, sonradan da hep yapacakları gibi, Helene’nin de , çalındığı söylenen servetin de kendilerinde olmadığını söylemekte ağız birliği ederler, yeminler ederler; bunların Mısır’da olduğunu ve Mısır kralı Proteus’un elinde duran şeylerden kendilerinin sorumlu tutulmalarının yanlış olacağını bildirirler.

Yunanlılar, kendileriyle alay edildiğini sanarak kenti kuşatır ve sonunda alırlar. Ama bakarlar ki Helene yok ve kendilerine başta ne söylendiyse gene aynı şey söyleniyor, sonunda inanırlar ve Menelaos’u Proteus’un yanına gönderirler.

119;
Menelaos Mısır’a gelir, Memphis’e doğru yelken açar; olanı biteni dosdoğru anlatır; çok iyi karşılanır, bir sıkıntı çekmemiş olan Helene’yi alır ve onunla beraber bütün servetini geri getirir. 

Ama Menelaos, bütün bu iyiliklerine karşılık Mısır’a haksızlık etmiştir. Yola çıkacağı sırada uygun rüzgâr bulamadığı için olduğu yerde kalmış; bu böyle uzayınca, dine aykırı bir kurban kesmek istemiş; iki Mısırlı çocuk almış, bıçakla boyunlarından kesmiş.

Sonradan bu suç ortaya çıkınca paçaları tutuşmuş, gemileriyle beraber Libya’ya kaçmış. Oradan nereye gitmiş? Mısırlılar bunu söylemediler. Bana anlattıkları bu olayları kimisi, biz kendimiz sorup soruşturduk öğrendik derlerken, kimisi de , bunlar burada oldu, onun için iyi biliriz demişlerdir.

120;
Mısırlı rahiplerin anlattıkları bunlardır. Helene için anlatılanlara ben şu düşünceleri ekleyeceğim:

Eğer Helene, İlion’da olsaydı, Alexandros istese de istemese de Yunanlılara geri verilirdi. 

Zira, gerek Priamos, gerekse soyu sopu, Alexandros, Helene’yi çatısı altında tutacak diye kendi canlarını, çocuklarının canını ve yurdunu ortaya koyacak kadar çılgın olamazlardı.

Hatta, başlangıçta öyle olsa bile, Yunanlılarla yapılan her savaşta, yığınla Troyalı arasında Priamos’un çocuklarından iki üç tanesinin de öldüğüne bakarak (zira,destanlarda anlatılanlara inanmak gerekirse, bunların katılmadıkları bir tek savaş yoktur), diyorum, böylesine felâketler karşısında Priamos, başına yağan belâlardan kurtulmak için, hatta kendi sevgilisi bile olsa, Helene’yi Yunanlılara geri verirdi, ben böyle düşünüyorum.

Ayrıca Priamos ihtiyarladığı zaman, krallık Alexandros’a geçmeyecek, yönetim ona kalmayacaktı, Priamos ölürse taht ondan daha yiğit olan büyüğü Hektor’a kalacaktı ve onun da hem kendisinin, hem de öbür Troyalıların başların bu kadar belâ açan suçlu bir kardeşi koruması düşünülemezdi.

Gerçek şu ki, Helene’yi geri verirlerdi ve kötü niyetli olmadıkları halde Yunanlılar onları düzenbaz sayıyorlardı; şüphesiz, benim kendi görüşüm, tanrı onlar için bir yıkım hazırlamıştı, tâ ki tanrıların büyük haksızlıkları büyük cezalarla cezalandırdığını herkes görsün ibret alsın, diye.

İşte benim doğru olduğunu sandığım hikâye budur.



Heredot IV:

32;
…Homeros’un Epigonos’larda yaptığı gibi, tabii sahiden bu destanı Homeros yazdıysa!...

Schliemann, ilios:



EFESLİ ZENODOTUS (MÖ.3.yy)

Gramer bilgini ve İskenderiye Kütüphanesi'nin ilk müdürü. Homer'in "Iliad-İlyada" ve "Odyssey- Odesa " eserlerini toplayıp, kuşku uyandıran dizelerini silerek, Yunan kültürüne uygun olarak düzenledi. 

Yani İlyada ve Odyseias orjinalliğini kaybetmişti, ki onların Homer tarafından yazıldığı bile kuşkulu.

...


“We all know the story of Helen of Troy , but few of us have followed her to Egypt. How did she get there? 
Stesichorus of Sicily in his Pallinode was the first to tell us…According to the Pallinode, Helen was never in Troy. She had been transposed or translated into Egypt. Helen of Troy was a phantom, subsituted fort he real Helen….The Greeks and the Trojans alike fought for an illusion.

And who was Stesichorus of Sicily? He was a Greek lyric poet (ca.640-555 BC)

Helen in Egypt-Hilda Doolittle (Poet and writer,1886-1961)



...


Hikayenin aslı : 
"Batı"nın "Doğu"ya açmış olduğu bir savaş idi ve hâlâ devam ediyor..!



ilgili diğer yazılar









_____________




OENONES VE PARİS







OENONE - PARİS'İN EŞİ
(MS.2.yy - E-NO-NEE diye okunur)


Kimi yerde bir dağ perisi, kimi yerde bir su perisidir. Hakkında pek fazla bilgi yoktur. Anatanrıça ile ilgilidir, Ida (Kaz) dağlarında doğmuştur. Babası Nehir Tanrısı Cebren'dir.

Paris dağlarda çobanlık yaparken Oenone'ye aşık olmuştur. Evlenirler ve Corythus adında oğulları olur. Oenone Truva'nın kehanetinden haberdardır, lakin Paris'in Helene'ye aşık olduğunu öğrenince ihanete karşı intikam almak ister ve oğlunu Yunan ordusuna rehberlik etmesi için gönderir. Bir başka versiyonda Paris ile Helene'nin arasını açması için oğlunu gönderir lakin Paris oğlunu tanıyamaz ve öldürür.

Quintus Smyrnaeus'un (MS.4.yy-şair) "The Fall of Troy" eserinde, Hector'un ölümünden İlium'un düşüşüne kadar olan bölümleri anlatırken Oenone'ye değinir.

Paris ölümcül bir ok yarası ile Oenone'nin yanına gelir. Oenone bitkisel ilaç hazırlar ve Paris sürmeden önce şart koşar. Helene'nin yatağına gitmeyecektir. Paris kabul etmez ve Helene'nin yanına emekleyerek giderken Ida dağının eteklerinde ölür.

Oenone vicdan azabı çeker, Paris'in cenaze töreninde kendisini ateşin içine atar. 


"Yazıklar olsun kötülük , nefret dolu bir hayat.
Ben, talihsiz kocamı seviyordum.
Onunla elele, kalp kalbe ,yaşlılıklar eşiğine gelmeyi hayal ediyordum.
Tanrılar öyle buyurmadı.
Ah, kara talih beni dünyadan aldı.
Ere, Paris'e olan nefretimi geri aldım.
Yaşayan aşkım beni terk etti.
Yine de, onunla ölmeye cesaret edebilir miyim?"
Işıktan nefret ediyorum."

Oenone


Cenazenin küle dönüşmesiyle periler ikisinin küllerini altın bir kavanoza koyar ve sonsuza kadar beraber olurlar. Öldükleri yere de iki sütun dikerler. 



Quintus Smyrnaeus - The Fall of Troy
PDF:



*Bakkhylides (MÖ.5.yy - şair) ise Oenone'nin uçurumdan atladığını yazar.


AŞK ANLATILAMAZ, YAŞANIR....







26 Mart 2014 Çarşamba

TEUCER, TRUVA ve HURRİLER




TEUCER, bronz heykel 1881,Sir Hamo Thornycroft
Truva Kralı Laomedon kızı Hesione'nin oğlu 
(Priam'ın yeğeni Hektor'un kuzeni) 



Teucer, Teucrus, Teucros, Teucris 



KRAL TEUCER İLE YEĞEN TEUCER (Teucros ) 

ATA KRAL TEUCER

Nehir tanrısı Scamander ile Idaea nymph'in oğlu. Troya kral soyunun atası.

Virgil'e göre, Teucer ve halkı büyük kıtlık nedeniyle Girit'ten ayrılır ve Scamander Nehri yakınlarına yerleşirler.

Öbür yandan Halikarnoslu Dionysius Teucer'ın , Attica bölgesinden geldiğini, orada Xypete bölgesinin lideri olduğunu yazar. (Atina'nın güneybatısı, antik dönemde Pire'nin bir bölgesi, şimdiki Moschato)

Her iki durumda da Teucer Troad'a (Truva) gelir. Geldikleri ilk gecede fareler kalkanları, yayların kirişilerini kemirerek ortalığı birbirine katar, herkesi korkutmuştur. Lakin Girit'i terketmeden önce, kahin Teucer'e, ilk gecelerinde topraktan doğan düşmanlarının saldırısına uğradıkları yere yeni şehirlerini kurmalarını, söylemiştir.

Apollo Sminthius (fareleri imha eden) tapınağının olduğu yere şehrini kurar adı da Hamaxitus olur. 

Ne Sminthius ne de Hamaxitus adı Yunanca olarak açıklanamamıştır. Luvice olduğunu ve hatta Teucer ve halkının da Yunanca konuşmadığını söylerler!

Teukros'un oğlu yoktur, halkını koruyacak bir varis arar. Dardanos'u konuk eder ve kızı Batieia ile evlendirip tahtını ona bırakır.

Kral Teucer tarafından kurulan şehir Teucria olarak isimlendirildi ve bölge halkı Teucrianlar olarak anıldı. Dardanos'un gelmesiyle Dardania , daha sonra da Troad oldu. Ama halk Teucrian adından hiç vazgeçmedi.



YEĞEN TEUCER

Truva Kralı Laomedon kızı Hesione'nin oğlu (Priam'ın yeğeni, Ektor ile Paris'in kuzenidir) 

Herakles, Hesione'nin babasına sunduğu hizmetlerin karşılığını alamadığı için Hesione'yi tutsak alır ve Telemon'a hediye eder. Telemon Ajax ve Teucer'in babasıdır. Prenseslikten köleliğe geçen Hesione'nin oğlu Teucer de farklı değildir. O bir Asyalı anneden doğmuş ve değişik bir şiveyle konuşur, küçümsenir ,aşağılanır.

Teucer, babası Telemon'un diğer eşinden olan abisi Ajax/Aias'la birlikte , Troya soyundan olduğu halde , Akhalar safında dövüşür, ordunun en usta okçusudur, birçok savaşçıyı öldürür. Ajax/Aias'ın ölümü sırasında, Mysia'ya yaptığı bir çapulçuluk seferine çıktığından, orada değildir ve olayları önleyemez. 

Dönüşünde büyük bir umutsuzluğa kapılıp canına kıymak ister. Dönüşü de uğursuz olur, Salamis Adası'na vardığında babası Telemon/Telamon, Ajax/Aias'ı getirmedi için onu adaya almaz ve sürgüne gönderir. Kıbrıs'a gider orada yeni Salamis şehrini kurar. Kıbrıs kralının kızıyla evlenir, birçok çocuğu olur, ve biri Kilikya'da Olbe kentinin kurucusu genç Aias'tır.

(Başka bir anlatımda ise ( Phanodemos of Athens - 325) , Ata Teucer Dardanos'un kızıyla evlenir ve Dardanos'tan sonra bölgenin kralı olur. Yeğen Teucer'un Attikalı Baba tarafı da Salamis üzerinde hak iddia eder.!)

Truva, İlium ve Pergamum olarak ta bilinir.



Virgil'ın Aeneid eserinden:

Girit'ten gelen atamız Teucer .... Aeneas'a söylenen kehanette, bir zamanlar Dardanos'un geldiği Italya'ya gitmesi gerektiği....Batı'ya giderken Epirus'ta Priam'ın oğlu Helenus'u ziyaret eder, Helenus Hektor'un dul eşi Andromache ile evlidir ve oradan Aeneas Sicilya'ya yelken açar. Truvalılar bir fırtınaya yakalanır ve Carthage kıyılarına varırlar...Birkaç zaman sonra tekrar yelken açarlar, Latinolarla problem yaşarlar, Etrüklerle beraber Truvalılar Latinolarla savaşır. Barış zamanı Aeneas Lavinia ile evlenir ve kralların soyunu yaratır, ki bunların içinde Roma'nın kurucusu Romulus ve Julius Caesar vardır. Caesar Aeneas'ın oğlu Ascanius / Iulus soyundandır. 

Prof.Dr.Firudin Celilov, Caesar'ın Kayı boyundan geldiğini söylemiştir. Nitekim Etrüsk ve Schliemann'ın Troya buluntularında Kayı boyu tamgalarına rastlanır.


book



Girit'ten gelmeleri Minoean/Minos Uygarlığı ile bağlantıyı da açıklar.
Altın Adam Kurganı'ndan çıkan yüzük üzerindeki tamga ile Phaistos Diski üzerindeki tamga, ve Phaistos Diski'nin Hint Avrupa diliyle açıklanamaması.

Minos Uygarlığındaki Kurt Tamgaları,

Minos Uygarlığına ait yazıtlarda Odin haçı olarak bilinen tamganın da Türkler tarafından kullanılması,



SOY AĞACI:
*SKAMANDROS'un oğlu TEUCER / Truva'yı kuran.
*TEUCER kızı BATİEA DARDANUS ile evlenir.
Çocukları ERİCHTHONİUS VE İLUS.
*ERİCHTHONİUS'un oğlu TROS.
*TROS'un oğulları ILUS ve ASSARACUS ile kızı GANYMEDE.
*ILUS'un oğlu LAOMEDON ve kızı THEMİSTE. - ASSARACUS'un oğlu CAPYS.
*CAPYS ile THEMİSTE evlenir - oğulları ANCHISES+ VENUS ile evlenir ve AENEAS doğar.
*LAOMEDON'un oğlu PRİAM ve kızı HESİONE.
PRİAM= HEKTOR (EKTOR) , PARİS (ELAKSNTRE) 
HESİONE = TEUCER / bu TEUCER, kanından olan Truvalılara karşı savaşır ve Kıbrıs'ta Salamis şehrini kurar.




Adının Hitit Tarku'dan geldiği varsayılıyor! 

Hititler: Teshup/ Tarhun/ Tarunt/ Tarhuwant/ Tarhunta
Tarh : anlamı- yenmek fethetmek

Etrüskler: Tarquin

Ayrıca Tarhun Hititlerde yıldırım tanrısıdır ve kökeni Hurrilere dayanır, Göksel ve Fırtınalar Tanrısıdır. Zeus gibi ! 

Bu da bize Hurriler ile Truvalılar arasındaki ilişkiyi gösterir. 




Hurriler de proto-Türk'tür.



Hurriler için:
Anadolu’da Bir Türk Kavmi: Hurriler-Ekrem Memiş:
link


Hurriler - Dr.Adil Alpman
link


TÜRKÇE – ETİCE – HURRİCE ARASINDAKİ BAĞLAR
Dr.Mustafa Selçuk Ar 


Truva için:
TRUVALILAR TEUCRIAN DİYE BİLİNİR !


İskit, Truva buluntusu ve Kırgızistan'dan bir yazıt:



Anau - Sumer - Minos - Truva - Hurriler - Odin/İskandinav - İskit/Kimmer/Amazon/Frig/Part/Messegetler/ - Etrüsk - Urartu .... Türkler .... 


Benim bile aklım karıştı , bir bütün olarak ta sunulmadıkça, 
daha çok karışacak gibi.
 :)


___________








5 Mart 2014 Çarşamba

Truva ve Etrüsk





TROYA SAVAŞLARINA KATILAN KAVİMLERİN 
K İMLİKLERİ VE KÖKENLERİ ile
TRUVA - ETRÜSK - TÜRK BAĞI

M.Ö.1240-1230 tarihleri arasında meydana gelen ve Eskiça ğ’ın Birinci Dünya Savaş ı olarak nitelendirilen Troya Savaş ları , Troyalı’lar ile Aka’lar arasında cereyan etmi ştir. Troyalı’lar ve Aka’lar bu savaşa pek çok kavmin desteğ ini alarak katılmı şlardır. Bu Savaş a, Dünya Savaş ı niteli i kazandıran da Doğ u’yu ve Batı’yı temsilen sava şa müttefik olarak iş tirak eden kavimlerdir. 

Bu kavimler arasından, içlerinde Türk kavimlerinin de bulundu ğu bazı kavimler, di ğer baş ka kavimlerle karı şıp kaynaş arak yeni kavimler ortaya çıkmasını da sağ lamış lardır. İşte Troya Savaş ları’na katılan bu kavimleri kimlikleri ve kökenleri itibariyle ara ştırıp, ortaya koymuş bulunuyoruz. 



TROYALILAR TÜRK MÜDÜR? 

Bütün bu de erlendirmelerden ayrı olarak, Troyalılar Türk Müdür? sorusuna da değ inmemiz yerinde olacaktır: 

Anadolu M.Ö.2.binyılın baş larında Mezopotamya’dan Anadolu’ya gelen Asur’lu tüccarların beraberlerinde çivi yazısını da getirmeleri ile tarihi devirlere girmi ştir. Ama sorun ş urada ortaya çıkıyor ki tarihi devirlere girilmeyen Eski Tunç Devri’nde yani M.Ö. 3000-2000 yılları arasında Anadolu’da hangi kavimler yaş ıyordu ve bu dönem kültürleri kimlere aitti. 

Burada Mezopotamya orijinli yazılı vesikalar az da olsa imdada yetiş mektedir. Çünkü Mezopotamya Anadolu’dan yaklaş ık 1200 yıl önce tarihi devirlere girmiş tir. M.Ö. 2350-2150 tarihleri arasında Mezopotamya’da güçlü bir imparatorluk kuran Sami kökenli Akkad’lar , bütün Sümer kentlerini egemenlikleri altına aldıktan sonra , komş u ülkeleri de istila etmeye baş lamşı lardır. Bu kom utanlardan biri de Anadolu’dur. 

Akkad Kralı’na ait olan Şarthamari Metinleri’nin Hattu şa arş ivinde bulunan nüshasından öğ rendiğ imize göre ( KBo III, 13 numaralı metin) , o devirde Anadolu’da ya şadıkları anlaş ılan ş ehir devletlerinden 17 tanesi Hatti kralı Pampa’nın önderli ğinde bir koalisyon oluş turmuş lar ve topraklarını korumak amacıyla Akkad Kralı Naram-Sin’e karş ı isyan etmiş ler fakat baş arılı olamamış lardı. Bu metinlerde 15. satırda geçen Türki Kralı da İlş u Nail’ di. 

Yukarıdan da anlaşılacağ ı üzere M.Ö.3.binyılın sonlarında Anadolu’da büyük bir devlet yoktu. Küçük krallıkların hüküm sürdüğ ü bu topraklarda herhangi bir dı ş tehlikeye karş ı birlikte hareket ediliyordu. 

Ş arthamari Metinleri, Anadolu orijinli değ ildir fakat Anadolu hakkında bize bilgi veren en eski yazılı vesikalardır. Bu vesikalar sayesinde Anadolu’nun o dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısı hakkında az da olsa bilgi sahibi olabiliyoruz. Özellikle kral adlarından M.Ö.3.binyılda Anadolu’nun etnik yapısı hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. 

Örnek olarak Türki Kralı İlş u Nail’in ismi Asyenik bir isimdir ve bu da bize Türklerin Anadolu’daki varlı ının binlerce yıl önceye dayandığ ını gösterir. 

Yine Ş arthamari Metinleri’nden öğ rendiğ imize göre M.Ö.3. binyılda Orta Anadolu’da Hatti’ler, Doğ u ve Güneydoğ u Anadolu’da Hurriler, Akdeniz Bölgesi’nde de Luwi Kavimleri’nin yaş adıkları anlaş ılmaktadır. Luwi’ler bu bölgeye Balkanlar üzerinden bir göç hareketi sonucunda gelmiş Gumelnitza Kültürü’nün temsilcileri idiler. 

Bazıları Troyalılar’ı Luwi’li olarak belirtirken bazıları da Anadolulu bir kavim demekle yetinmiş tir. 

Troyalılar’ın Luwi’li olduğ unu söyleyenlerin dayanağ ı , savaş lar sırasında tahtta oturan Kral Priamos ve oğ lu Aleksandros Paris’in isimlerinin –os soneki ile bitmesidir ki Luwiler de nd/ nt , ss/os sonekli bir dil kullanıyorlardı. Bu değ erlendirmeyi doğ ru fakat eksik bulan Prof.Dr. Ekrem Memiş , “Troya ve Troyalılar” adlı kitabında bu konuya ş u ş ekilde yer vermiş tir: 

“ Troya Savaş ları sırasındaki Troya kral ailesi sadece Priamos ve Aleksandros Paris’ten oluş muyordu. Priamos’un eş i kraliçe Hekabe ya da Priamos’un büyük oğu Hektor’un , Hektor’un eş i Andromake’ın isimleri ss veya os soneki ile bitmiyordu. Demek oluyor ki , sadece birkaç ismin sonunda yer alan ss/ os soneklerine dayanarak bir kavmin kökeni hakkında genellemeler yapmak doğ ru bir yakla şım değ ildir. 

Kaldı ki , substrat dillere ait olduğ u kabul edilen bu sonekler , Luwiler gelmeden önce de Anadolu’nun yerli kavimleri tarafından kullanılıyordu. Bütün bunlar bir yana ,bir önceki bölümde de ifade ettiğ imiz gibi , İtalya’ya şehir kültürünü götüren Etrüks kavminin oluş umunda Batı Anadolu’dan göç eden Troyalılar’ın önemli bir yeri olmuş tu. İtalya da bulu an Troyalılar ve Sakalar karış ıp kaynaş arak Etrüks’ler denilen Türk kavmini meydana getirmi şti.

Yasemin Şiraz
Yüksek lisans tezi
danışmanı : Prof.Dr. Ekrem MEMİŞ
Troya Savaşlarına Katılan Kavimlerin Kimlikleri Ve Kökenleri (Yasemin Şiraz) (Konya-2006)
PDF no. 410 :



Paris Helen'i kaçırırken / İskit Başlığı ile !


***

Prof.Dr. Ekrem Memiş, “Troya ve Troyalılar” adlı kitabında bu konuya şu şekilde yer vermiştir: 

“ Troya Savaşları sırasındaki Troya kral ailesi sadece Priamos ve Aleksandros Paris’ten oluşmuyordu. Priamos’un eşi kraliçe Hekabe ya da Priamos’un büyük oğlu Hektor’un , Hektor’un eşi Andromake’ın isimleri ss veya os soneki ile bitmiyordu. 

Demek oluyor ki , sadece birkaç ismin sonunda yer alan ss/ os soneklerine dayanarak bir kavmin kökeni hakkında genellemeler yapmak doğru bir yaklaşım değildir. 

Kaldı ki , substrat dillere ait olduğu kabul edilen bu sonekler , Luwiler gelmeden önce de Anadolu’nun yerli kavimleri tarafından kullanılıyordu. Bütün bunlar bir yana ,bir önceki bölümde de ifade ettiüimiz gibi , İtalya’ya şehir kültürünü götüren Etrüks kavminin oluşumunda Batı Anadolu’dan göç eden Troyalılar’ın önemli bir yeri olmuştu. 

İtalya da buluşan Troyalılar ve Sakalar karışıp kaynaşarak Etrüks’ler denilen Türk kavmini meydana getirmişti. Bu durum karşısında Troyalılar’ın Türklüğünü kabul etmekten başka çare göremiyoruz.” 

Ayrıca Prof.Dr.Ekrem Memiş, yine aynı eserinde bu konu hakkında Montaıgne’nin şu sözlerini de bize aktarır:

“ Türklerin padişahı II.Mehmet, Papa II. Pius’a şunları yazmış : 

İtalyanların bana düşman olmalarına şaşıyorum. Biz de İtalyanlar gibi Troyalılar’ın soyundanız. Yunanlılar’dan Hektor’un öcünü almak benim kadar onlara da düşer, Onlar ise bana karşı Yunanlılar’ı tutuyorlar.” 

Hocamız bu konuda Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat söylemiş olduğu şu sözü de bizlere iletir: 

“Dumlupınar’da Yunanlılar’dan Troyalılar’ın öcünü aldık! ” 

bütün bunlardan anlıyoruz ki, Türkün iki büyük atası da Troyalılar’ın Türk olduğunu kabul etmektedir. 

Avrupalı tarihçiler bile Türklerin Troyalı olduğu görüşüne varmış ve kökenlerinin Troyalı komutan Turkus’a uzandışını öne sürmüşlerdir. 

Ancak Osmanlılar’ın, Avrupa’da ilerleyişinden korkarak bu görüşü reddetme yoluna gitmişlerdir. 

Bütün bu bilgilerin ışığında biz de Fatih Sultan Mehmet’in ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de görüşlerini bizlere sunan değerli hocamız Prof.Dr. Ekrem Memiş’in görüşüne katılıyor ve Troyalılar’ın Türk olduğu görüşüne varıyoruz.


basın





Truvalılarda “Tenkri’ler” boy ismine rastlanıyor.(11) Truva’da ilk tabakalardaki halkın Türklerle akraba (Pelaj’lar - Pelasg) tahmin ediliyor. Doğrudan doğruya Pelajlarda da “Turxum” şeklinde bir isme rastlıyoruz.(12)

Bu kadar farklı yazılışı ve söylenişi olan Türk adının asli şekli ne olabilir? Benim de katıldığım Prof. Z. V. Togan’ın görüşü, kök kelimenin “TUR” veya “TÜR” olduğudur.(13)

Bunu “TURAN” kelimesinde görüyoruz. İranlılar (Persler, Medler) Türklere “Turani” derlerdi.(14)

Etrüsklerin Menşei
A. Farklı Tezler
Bu konuda 3 teori vardır:

1. Etrüskler, Batı Anadolu’daki Lik’lerin ve Lid’lerin “Turska” koludurlar ve MÖ. 1000 tarihlerinde deniz yoluyla İtalya’ya gelip (44) yerleşmişlerdir. Hint-Avrupa veya Semit kökenli değildirler. Ural-Altay grubundan olabilirler;

2. Etrüskler Alpler ve Balkanlar yoluyla İtalya’ya kuzeyden girmiş ve Etrürya’ya yerleşmişlerdir.(45) Muhtemelen, Truva 1 ’i de kuran Pelaj’ların bir koludur. Hint-Avrupalı ve Semit kökenli değildiler;

3. Etrüskler hiçbir yerden gelmedi, en eski çağlardan beri İtalya’da yaşayan bir kavimdiler. Daha sonra İtalya’ya giren Hint-Avrupalı İtalyotlarla karışarak tarihi Romalılar olmuşlardır.(46)

İtalyan arkeolog ve antropologların çoğu 2. ve 3. teoriyi destekliyorlar; fakat Dyonisus’ten beri Etrüsklerin Ege kıyılarından deniz yoluyla göçettikleri, klasik kaynaklarda kanıtların fazlalığı dolayısıyle, ağırlık kazanıyor. Gene de, Kuzey Anadolulu-Trakyalı bir grup Ural-Altay kökenli Pelajların da İtalyaya kuzeyden girip Etrürya’da Ege’den gelme soydaşlarıyla karışmış olmaları, buna ait delillerle desteklenebilir.

Her iki şekilde de Doğu Ural-Altay kökeni söz konusudur.

3. Teoriye gelince, tek başına Etrüsk varlığını izah etmesi imkan dışıdır. Fakat denizci ve Balkanlı Ural-Altaylılar gelmeden önce Etrürya coğrafi bölgesinde eski bir kavim de herhalde yaşıyordu ve yeni gelenlerce “asimile” edildiler. İtalyalı “Etrüsk” halkı böyle oluşmuş olabilir.

B. Türklerle İlişkiler
1. Adları: “Türklerin adları” bölümünden değindiğimiz gibi, özellikle Hint ve Mısır kaynaklarında “Türk” adı “Turska”, “Turuşka”, “Tursk” şekillerinde ifade edilirdi. Ünlü Etrüskolog J. H. Breasted, Mısırlılarda “t-r-s” sesinin Yunancada “T-r-r” şeklini aldığını ve Etrüsklerin diğer adı olan “Tyrhen”in bunlardan türediğini belirtiyor.(47) Etrüsklerin, Romalıların ilavesi olan “E” kaldırılınca, “Trüsk” adı ortaya çıkıyor. “Tuska” da (r) ve (s) mübadelesine uğramış Etrüsklere ait yer ismidir: “Tuskani”

Kral ve Tanrıça Adları
İsim konusunu derinliğine inceleyen E. Richardson (48) “Tirsen” (oi) ekli aın Grekçe olmayan ve prens anlamına gelen “Turanos” kelimesinin bozulmuş şekli olduğunu ve Etrüsklerin ilk yurdu olan Ege-Lidya bölgesinde “Turan” adlı bir yer bulunduğunu, Etrüsklerin de bir tanrıçalarına “Turan” adını verdiklerini belirtiyor. (a.g.e., Önsöz, s. 7)

“Tarkan” adı ise Etrüsk krallarını sülale ismi olup ilk olarak “TAGES” efsanesinde geçiyor: “Tyrenus‟un kardeşi veya oğlu “Tarçon”, Tages adlı bir hayalet görür ve sonunda “Tarkinya” bölgesinin kralı olur.”(49) Orta Asya Türklerinde de “Tarkan” (prens) adının mevcut olduğu malum (Türkiye Türkleri de hala bu adı takıyor).

Prof.Dr.Reha Oğuz TÜRKKAN
KAYNAK : TÜRKLER - CİLT 1 [s.409-423]
TTK YAYINLARI – Yayın Kurulu Başkanı : Yusuf Halaçoğlu
Yayın Danışmanı : Halil İnalcık


***

İBRAHİM KAFESOĞLU:

Bizans literatüründe ise, Türklerin eski Troyalılarla münasebete getirilmiş olması dikkat çekicidir. Bu husus İstanbul’un fethinden sonra İtalya’ya giden Bizanslı Th. Gazes ile İtalyan hümanisti F. Filelfo arasında teati edilen mektuplarda görünüyor. Bu mektuplardan anlaşılıyor ki, XV. asır Türkleri eski Troyalıların neslinden sayılmaktadır: Türkler Bizans başkentini zaptetmek suretiyle, Troya’yı hile ile ele geçiren Greklerin torunlarından, atalarının intikamını almışlardır. Bu gibi telâkkilerin doğuşunda şüphesiz “Türk” adının eski şeklinin “Troia” olduğu zannı rol oynamıştır. Bilindiği gibi, Bizans müellifleri arasında “Türk” adı ilk defa, Göktürkler dolayısile, Aghatias tarafından zikredilir.

Kafesoğlu İbrahim, (Tarihte Türk Adı), Türklerin Avrupalılarla Müşterek Troya Menşeleri Efsanesi Üzerinde Araştırma, İstanbul, 1961)  pdf








****


Chingiz Garasharly-The Turkic Civilization lost in the Mediterranean -BAKÜ 2011 
Professor, Doctor of Philological sciences 

II. Pelasgians and Trojans in Italy: 

the birth of the Etruscan Civilization Herodotus considered the Etruscans (Tirsens) to have been a part of the Lydians, who had left Asia Minor because of famine. After settling in Italy, he writes, all of the people were called Tirsens by the name of their leader who had led them to this country [59, 42]. 

This half-legendary information could be a vague reflection of the times when Troy had been defeated by the Greeks and its people were made to migrate to different countries all over Europe. Some of them, who were called in old Scandinavian writings as «the people of Priam», the last Trojan king, had come to the north 
of Europe and had become «the first kings of Sweden and Norway»  [62, p.73, 180] and the heroes of other Scandinavian sagas [98]. 

Many of the Trojans, who became the ancestors of the future Etruscans, were called Tirsens by Herodotus. However, they did not derive this name from their leader at all, as the nation was known by the name Tyrrhenians or Tirsens and was well-known in the Mediterranean basin before they had arrived in Italy. As was 
already mentioned, Thucydides considered the Tirsens to have been a greater ethnical union - a part of whom were later called the Pelasgians [68, 95]. 

pdf:






****

İmparator Clausius, Etrüsk soyundan olmakla beraber, o zamanlar Lugdunum ismiyle mevcut olan bugünkü Lyon şehrinde doğmuştu. Bu şehre yaptığı ziyaretlerden birinde, halka hitaben bir siyasî nutuk söylemiş ve nutkunda kitabından bir parçayı okumuştur. İmparator konuşurken, tabiî olarak Saray kâtipleri not tutmuşlar, Lyonlular da, bu konuşmayı şerefli bir hâtıra olarak tabletlere kazdırmışlardır. İşte Lyon’da yapılan kazılarda bulunan ve Etrüsk tarihinin bazı devirlerine ışık tutan satırlar bu tabletlerdedir. 

Romalılar Etrüskler tarafından yazılmış tarih kitaplarını yok etmekle kalmamış, kendi yazdıklarında da tarihi tahrif etmekten, gerçekleri gizlemek ve olmayan şeyleri uydurmaktan çekinmemişlerdir. Bugünkü tarafsız etrüskologlar Romalı tarihçilerin şovenlik ve Romalılık gururu ile tarihî gerçekleri tahrif ettiklerini ve meselâ Titus-Livius gibi bir tarihçinin dediklerini ihtiyatla karşılamak gerektiğini yazarlar. 

Romalılar Etrüsk milletini yok edip manen ve maddeten gömdüklerini zannederken, kendilerine en büyük oyunu oynayan Etrüsk mezarları olmuştur.......Enea efsanesi bir Etrüsk efsanesi idi. Virjil, her halde, doğrudan doğruya İmparator Ogüst’ün verdiği talimat gereğince, edebî ve ideolojik bakımından iki kavmin kaynaşmasına yardımcı olmak üzere Etrüsk efsanelerini Romalılaştırmakta ve Roma’nın geçmişini etrüskleştirme idi. Değerli Fransız etrüskologu Alain Hus, “Esrarengiz millet, Etrüskler” adlı eserinde, benim kanaatime yakın olan şu görüşü savunmaktadır: “Etrüsklerin yazmış oldukları tarihler, onların destanları, efsaneleri Roma’ya maledilmiştir” (İtalyanca tercümesi s. 137)....

Dikkate değer olan cihet şudur ki, Enea, Ankiz Truva atı gibi motifleri taşıyan vazo, heykel ve aynalar ne Roma’da, ne de Yunanlıların Cumes şehrinde bulunmuş olup, bilâkis Veies, Vuici gibi Etrüsk şehirlerindeki kazılardan çıkarılmıştır. Bazı etrüskologlar safça, bunların Yunanlılardan alınmış motifler olduğunu zannetmişlerdir. Oysa ki, Amazonlar harbi dahil olmak üzere, bütün bu motifler şüphesiz Etrüskler için millî tarihle ilgili sahnelerdi.......

Fransız âlimleri ile Fransız dilinde yazan âlimler arasında da, bu konuya eğilenler ayni temayülü göstermektedir. Meselâ 1924 yılında bile, Meillet ve Cohen’in klâsik eser olarak kabul edilen “Dünya Dilleri” nde aşağıdaki satırları okumak mümkündü: 
“Pelásgca Milattan sonra 5 inci yüzyılda bile Trakya sahillerinde, Propontid’in güneyinde ve Đmros, Lemnos gibi adalarda henüz konuşulmakta idi. Hem Lemnos adasında 1885 yılında bulunan, fakat henüz deşifre edilmeyen o meşhur yazıt belki de bu dilin bir örneğini vermektedir... Yazıtta kullanılan dilin terkip özellikleri Pelasg dili ile Etrüsk dili arasında bir akrabalık ihtimalini hatıra getirmektedir.”

Diğer taraftan, Etrüsklerin Lydia’dan geldiklerine dair Herodot tarafından ileri sürülen görüş Truva’dan geldiklerine dair Virjil tarafından terennüm edilen inanış arasında çelişkiyoktur. Çünkü Pelasglar hem Lydia’da, hem Truva’da yerleşmiş bulunuyorlardı. Göçleri için kullandıkları İzmir limanı da oralara pek uzak değildir...

Eberhard’a göre Türkler fevkalâde iyi flüt çalardı: iki çeşit flüt kullanırlardı.Etrüsklerin ise flüt çalmaktaki ustalığı Yunanistan’da bile ün salmıştı ve Etrüsk kelimesi “iyi flüt çalan” manasına gelirdi.

Eberhard’ın eserinde, bir de, Çinliler tarafından “Tarkan” telâffuz edilen bir asalet unvanından bahsedilmektedir. Alman Sinoloji bilginine göre bu, Türklerdeki “prens” manasına gelen “Tarkan” veya “Tarhan” unvanından başka bir şey değildir. Bilindiği gibi, Roma’yı kuruluşundan sonraki yüzyıllarda idare eden “Tarquin’ler sülalesine mensup kralların adları Etrüsk yazıtlarında “Tarhun” veya “Tarhan” olarak gösterilmiştir.


ADİLE AYDA - ETRÜSKLER TÜRK MÜ İDİ ? 



***


Etrüsk Urn - Kayı boyu ve Gamalı haçlar



ETRÜSK-TÜRK BAĞI 
Türkolog Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu 
Azerbaycan’ın Eski Eğitim Bakanı


TÜRK BİLİM DÜNYASININ YAYINLARI
Vergilinin qədim Roma tarixindən bəhs etdiyi «Eneida» əsərində bu şəhərin əsasını qoyan etrusk soyköklü Romul və Remin troyalı Eneyin törəmələri olduğu bildirilir. 

Romanın məşhur Qay sülaləsi də özünü troyalı Eneyin soyuna bağla-yırdı. Məşhur Roma imperatoru Qay Yuli Sezar senatda ilk çıxışında «Mən əsilzadəyəm, troyalı Eneyin nəslindənəm» deyərək özünü təqdim etmişdir.

Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu - link












Truva / Gamalı Haç Türk Kültüründe Görülür



Truva da bulunmuş Hitit Mührü


***


The Origin of the Etruscans / R.S.P. Beekes
Koninklijke Nederlandse Akademie van Wetenschappen, 2003.
(Hollanda Kraliyet Bilimler Akademisi )
Conclusion

The conclusion is that the evidence that the Etruscans came from Asia Minor is overwhelming: their name (Turse·noi - Etrusci); the fact that TyrseEnoi are still living there in classical times (the eastern TyrsEnoi); their language (Lemnos; PlakieE and SkylakeE ; the possible connections with Lydian); the names of their leaders (Tarchon; Nanas); their religious beliefs (Tarchon; the triumphus-complex; the double axe; the camillus -complex and the fact that the cult of the Kabeiroi was of Tyrrhenian origin); the epigraphical evidence (TyrseEnoi east of Lydia);...

...The Pelasgians, and their relation to the TyrseEnoi, are still much of a puzzle. It is clear that the Pelasgoi were a non-Indo-European people which the Greeks met, in Thessaly, when they entered Greece. It seems that their name was later used simply for the old inhabitants of Greece, or at least large sections of them. I consider the possibility that the Pelasgians in Asia Minor were also just a non-Greek people, whether they were related to the continental Pelasgians or not. In the beginning the TyrseEnoi were simply called Pelasgoi... PDF





****

GÖNÜL PULTAR TARAFINDAN 
YORUMUYLA YAYINLANAN 
SAYFA 8

Türk bilim adamları Etrüsklerin, bal gibi proto-Türklerden olduklarını “kör gözüm parmağına” örneklerle gösterdiler.





***

Genetiker meinen, die umstrittene Herkunft der Etrusker mit DNA-Tests endlich geklärt zu haben. Doch andere Forscher protestieren.

Herodot berichtete bereits im fünften Jahrhundert vor Christus, dass die Vorfahren der Etrusker um 1000 vor Christus während einer großen Hungersnot aus Lydien... link




***

In the region corresponding to ancient Etruria (Tuscany, Central Italy), several Bos taurus breeds have been reared since historical times. These breeds have a strikingly high level of mtDNA variation, which is found neither in the rest of Italy nor in Europe. The Tuscan bovines are genetically closer to Near Eastern than to European gene pools and this Eastern genetic signature is paralleled in modern human populations from Tuscany, which are genetically close to Anatolian and Middle Eastern ones.... link













***


"Sümerlerle, Hurrilerle, Hititlerle, İskitlerle, Peçeneklerle, Kıpçaklarla, Mayalarla, Kızılderililerle, Etrüsklerle 
aynı olmanın ötesinde 
Basklarda, Keltlerde 
hatta günümüz İngilizlerinde, Ruslarda ve Tuareglerde 
nasıl bir Türk vurgusu var, 
hem de genetik olarak, 
hiç düşündünüz mü?"

“ … dünya tarihine mührünü vurmuş bir milletin 
argogenetik hikayesidir..."

Osman Çataloluk
Türk'ün Genetik Tarihi.




 TÜRK TARİHİ






4 Mart 2014 Salı

HEKTOR VE ACHİLLES (AŞİL)


Roma dönemi lahit MS.180-200. Hektor gömülmek için Truvaya getiriliyor.


Sonra yaşlı Priamos seslendi adamlarına:

"Haydi, Troyalılar, şimdi odun getirin kente, korkmayın pusu kurar diye Argoslular, Akhilleus kara gemilerden buraya gönderirken beni, on ikinci şafak sökmeden size bir şey yapmam dedi."

Yaşlı Priamos böyle konuştu. 
Onlar da öküzleri, katırları koştular arabalara;
az sonra da toplandılar kentin önünde.
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
gözyaşı içinde götürdüler Hektor'un ölüsünü,
koydular yığınların tepesine verdiler ateşe.
Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
ünlü Hektor'un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını,
söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi,
sonra topladı kardeşleri, dostları ak kemikleri,
hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu.
Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya,
erguvan rengi ymuşak örtülerle sardılar kutuyu.
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura,
ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.
Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,
gözcüler diktiler çepeçevre, dörtbir yana,
mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye.
Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara,kabara,
gerisingeri döndü hepsi kente.
Toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni,
Zeus oğlu Kral Priamos'un sarayında.

İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un cenaze töreni.


İLYADA- Homeros
Azra Erhat



AŞİL'İN HEKTOR'U YENEMEYECEĞİNİ ANLAYAN ATHENA ONA YARDIM ETMİŞTİR. 
Aşil'in attığı mızraklar Athena tarafından Aşil'e iade edilir. 
Hektor bunun farkında bile değildir....


VATANSEVERLER HEP ERKEN Mİ AYRILIR?





TRUVA KURGANLARI


__________




WHO IS THE HERO?

Except for Hector, the Trojans are inside the walls of Troy. Apollo turns to Achilles to tell him he is wasting his time pursing a god since he can't kill him. Achilles is angry, but turns around to return to Troy where Priam is the first to spot him. He tells Hector he will be killed since Achilles is much stronger. If not killed he will be sold into slavery as has already happened to others of Priam's sons. Priam can't dissuade Hector, even when his wife Hecuba joins the effort.

Hector gives some thought to going inside but fears the ridicule of Polydamas, who had given sage advice the day before. Since Hector wants to die in glory, he has a better chance facing Achilles. He thinks about giving Achilles Helen and the treasure and adding to it an even split of the treasure of Troy, but Hector rejects these ideas realizing Achilles will just cut him down, and there would be no glory in that.

As Achilles bears down on Hector, Hector begins to lose his nerve. Hector runs towards the Scamander River (Xanthus). The two warriors race three times around Troy.

Zeus looks down and feels sorry for Hector, but tells Athena to go down and do what she wants without restraint.

Achilles is chasing Hector with no chance of reprieve unless Apollo steps in (which he does not do). Athena tells Achilles to stop running and face Hector. She adds that she will persuade Hector to do the same. Athena disguises herself as Deiphobus and tells Hector the two of them should go fight Achilles together.

Hector is thrilled to see his brother has dared to come out of Troy to help him. Athena uses the cunning of disguise until Hector addresses Achilles to say it's time to end the chase. Hector requests a pact that they will return each other's body whoever dies. Achilles says there are no binding oaths between lions and men. He adds that Athena will kill Hector in just a moment. Achilles hurls his spear, but Hector ducks and it flies past. Hector does not see Athena retrieve the spear and return it to Achilles.

Hector taunts Achilles that he didn't know the future after all. Then Hector says it's his turn. He throws his spear, which hits, but glances off the shield. He calls to Deiphobus to bring his lance, but, of course, there is no Deiphobus. Hector realizes he has been tricked by Athena and that his end is near. Hector wants a glorious death, so he draws his sword and swoops down on Achilles, who charges with his spear. Achilles knows the armor Hector is wearing and puts that knowledge to use, finding the weak point at the collarbone. He pierces Hector's neck, but not his windpipe. Hector falls down while Achilles taunts him with the fact that his body will be mutilated by dogs and birds. Hector begs him not to, but to let Priam ransom him. Achilles tells him to stop begging, that if he could, he would eat the corpse himself, but since he can't, he'll let the dogs do it, instead. Hector curses him, telling him Paris will kill him at the Scaean Gates with the help of Apollo. Then Hector dies.

Achilles pokes holes in Hector's ankles, ties a strap through them and attaches them to the chariot so he can drag the body in the dust.

Hecuba and Priam cry while Andromache is asking her attendants to draw a bath for her husband. Then she hears a piercing wail from Hecuba, suspects what has happened, emerges, looks down from the rampart where she witnesses her husband's corpse being dragged, and faints. She laments that her son Astyanax will have neither land nor family and so will be despised. She has the women burn the store of Hector's clothing in his honor.

Iliad
Achilles Kills Hector
By N.S. Gill



The Hero is not Achilles, 
but Hector....



TO THE REAL HERO'S // GERÇEK KAHRAMANLARA



____________________