Translate

Schliemann etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Schliemann etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2014 Salı

PROTEUS VE HELENE HİKÂYESİ





PROTEUS VE HELENE HİKÂYESİ

HERODOT: II

112;
Ondan sonra gelen, bana dediklerine göre, Memphisli birisidir, adı Yunan söylenişine göre Proteus’tur ve bugün Memphis’te pek güzel, pek bakımlı bir kutsal yeri vardır; Hephaistos tapınağının güney yüzünün karşısına düşer.

Tyr Fenikelileri bunun çevresinde otururlar ve bütün buralara Tyr’lular mahallesi denir. Proteus’un bu yerinde, Yabancı Aphrodite tapınağı denilen bir tapınak vardır. Bu tapınak, Tyndareos kızı Helene için kurulmuş olsa gerekir, bana anlatılan ve Helene’yi Proteus’un yanında gösteren hikâyeden ve Aphrodite’ye takılan yabancı sıfatından ben böyle çıkarıyorum. Çünkü bu tanrıça , başka hiçbir tapınağında böyle anılmış değildir.

113;
Helene hakkındaki sorularıma rahiplerin cevapları şudur; Alexandros, Sparta’da Helene’yi kaldırdıktan sonra yurduna doğru denize açıldı. Ege denizine vardığı zaman ters rüzgârlar onu Mısır denizine attılar ve rüzgâr düşmediği için Mısır kıyılarına, tam Nil’in Knabos denilen ağzına ve Tarikheia’ya yanaştı.

Kıyıda bir Herakles tapınağı vardı – bugün de vardır; bir köle, sahibinden kaçmak ve kendisini bu tanrıya adamak isterse, derisine birtakım kutsal dövmeler yaptırır, o zaman kimse ona dokunamazdı. Bu yasa kurulduğundan bu yana hâlâ geçerlidir.
Alexandros’un köleleri, tapınağın bu özelliğini öğrenince, efendilerini bırakıp, yürüdüler, girip tapınakta oturdular, tanrıya dualar ettiler, Alexandros’u suçladılar, ona kötülük olsun diye bütün yaptıklarını sayıp döktüler. Helene’yi nasıl kaçırdığını ve Menelaos’a karşı işlediği suçu anlattılar. Bu suçlamaları rahiplere söyledikleri sırada, Nil’in bu ağzında vali olan Thonis de orada bulunuyordu.

114;
Bu adamları dinleyen Thonis, Proteus’a haber vermek üzere hemen Memphis’e bir rapor gönderdi; “Bir yabancı geldi, diyordu, Troya soyundan; Yunanistan’da bir günah işlemiş olmakla suçlanıyor; ev sahibinin karısını kaçırmış; birçok da malını almış ve rüzgâr sürükleyip senin kıyılarına, yanımıza atmış. Bırakalım, hiç ceza görmeden yeniden denize açılıp gitsin mi, yoksa getirdiklerini elinden alalım mı?”
Proteus, cevap olarak, bir haberci çıkardı , şu yörüngeyi gönderdi: “Bu adam, evinde konuk kaldığı kimseye karşı bir günah işlemiş olmakla suçlandığına göre, kim olursa olsun yakalayıp ban gönderiniz, bakalım burada neler söyleyecek”.

115;
Bu emri alan Thonis, Alexandros’u yakaladı, gemilerine el koydu, varını yoğunu ve Helene’yi ve tanrıya sığınmış olan kölelerini de yanına katıp Memphis’e gönderdi.
Bunlar geldiğinde Proteus, Alexandros’tan kim olduğunu ve gemilerinin hangi ülkeden geldiğini sordu. Nereden olduğunu, ülkesini, adını söyledi, yolculuğunu, gemilerinin nereden geldiğini açık açık anlattı. Bunun üzerine Proteus, Helene’yi nereden getirdiğini sordu; sözün burasında Alexandros, lafı uydurup kaydırmaya başladı, gerçeği söylemeye yanaşmadı, ama tanrıya sığınmış olan adamları, onun lafını ağzına tıkayıp hıyanetliğini sayıp döktüler.

Sonunda Proteus, yargısını şu söylevle patlattı: “Rüzgârın yoldan çıkarıp ülkeme attığı bir konuğu öldürmeye gönlüm razı gelseydi, sana gösterdiği konukseverliğe karşı ağır bir hıyanetle karşılık vermiş olduğun Yunanlının öcünü senin gibi bir alçakta bırakmazdım. Sana evini açan adamın karısına sataştın: bu kadarla da kalmadın; aykırı uçusunda peşinden gelmesi için ona kanat da verdin; gözün doymadı, üstelik konuğu olduğun evi de soydun. Ama ben bir konuğu, kendisine bir fırsat tanımadan vurmak istemem, bu kadını ve eşyaları burada bırakacaksın, - bunları kendi gelip arayacağı güne kadar, o Yunanlı için, yanımda saklayacağım – sen ve yol arkadaşların üç gün içinde ülkemden çıkıp gidiniz, başka bir yer bulunuz demir atmak için; yoksa düşmana ne yaparsam size de onu yaparım!”

116;
Rahiplerin bana anlattıklarına göre, Helene, Proteus’un yanına böyle gelmiş; zaten ban öyle geliyor ki, bu hikâyeyi Homeros da biliyordu; ama herhalde anlattığı destana layık bulmamış olacak ki bunu bilerek küçümsemiştir, ama bildiğini de belli etmiştir; bu, İlyada’nın Alexandros’un göçebe gezişini ve Helene’yi kaçırırken, en son Fenike’deki Sidon’a yanaşmadan önce, nasıl o kıyıdan bu kıyıya atıldığını anlatan (ve destanın başka bir yerinde tersi söylenmiş olmayan) dizelerinden anlaşılmaktadır.
Bu olaya Diomedes’in başarıları dizelerinde dokunur. – Orada görülüyordu, diyor.


“Bu kadın elinden çıkma gözalıcı dokumalar
Ki tanrı benzeri Paris getirmişti Sidon’dan
Engin deniz üstündeki maceralı yolculuğunda
Soylu Helene’yi kaçırırken uzaklardaki yurduna.”

Öbür belirti de Odysseia’nın şu dizelerindedir:
“Zeus kızının böyle şifalı ilaçları vardı,
Polydamna, Thon’un karısı,
Vermişti ona bunları, bereketli topraklarında,
Mısır’ın , ki orada çok bol yetişir,
Şifalı bitkilerle zehir yan yana.”

İşte Menelaos’un Telemakhos’a söyledikleri:
“Geminin sıla özlemi çeken burnu Mısır’da bağlı kaldı.
Zira tanrılar ille de kurban istiyorlardı benden.”


Bu dizeler pekâlâ gösteriyorlar ki Homeros Alexandros’un Mısır’dan geçtiğini biliyordu, zaten Suriye, Mısır’a sınırdaş olur, Sidon’un sahibi olan Fenikeliler de Suriye’de yaşarlar.

117; 
Bu dizelerden ve özellikle bu bölümden de açıkça belli oluyorki, Kıbrıs destanı, Homeros’un değildir, başkasınındır. Çünkü Kıbrıs Destanı’nda Alexandros’un sütliman bir denizde uygun bir rüzgârla yapılan bir yolculuktan sonra, Sparta’dan ayrıldığının üçüncü günü, Helene ile birlikte İlion’a varmış olduğunu söylenir; oysa İlyada’da ikisinin beraber başıboş denizlerde dolaştıkları anlatılır.

118;
Ama Homeros’u ve Kıbrıs Destanı’nı bırakalım artık. - Yunanlıların İlion üzerine anlattıkları hikayeler aslı astarı olmayan şeyler midir, yoksa gerçek midir, diye sorduğum zaman rahipler, bana kaynağın Menelaos’un kendisi olduğunu söyledikleri şu hikayeyi anlatmak suretiyle cevap verdiler. 

Helene’nin kaldırılması üzerine, güçlü bir Yunan ordusu Menelaos’u desteklemek için TEUCROS’un topraklarına çıkar; asker karaya çıkar ordugâh kurulduktan sonra, İlion’a aralarında Menelaos’un da bulunduğu elçiler gönderilir.

Surlardan içeri alınırlar ve Alexandros’un kaçırdığı Helene’nin ve servetin geri verilmesini ve bu haksız sataşmanın ödetilmesini isterler; ama Troyalılar, sonradan da hep yapacakları gibi, Helene’nin de , çalındığı söylenen servetin de kendilerinde olmadığını söylemekte ağız birliği ederler, yeminler ederler; bunların Mısır’da olduğunu ve Mısır kralı Proteus’un elinde duran şeylerden kendilerinin sorumlu tutulmalarının yanlış olacağını bildirirler.

Yunanlılar, kendileriyle alay edildiğini sanarak kenti kuşatır ve sonunda alırlar. Ama bakarlar ki Helene yok ve kendilerine başta ne söylendiyse gene aynı şey söyleniyor, sonunda inanırlar ve Menelaos’u Proteus’un yanına gönderirler.

119;
Menelaos Mısır’a gelir, Memphis’e doğru yelken açar; olanı biteni dosdoğru anlatır; çok iyi karşılanır, bir sıkıntı çekmemiş olan Helene’yi alır ve onunla beraber bütün servetini geri getirir. 

Ama Menelaos, bütün bu iyiliklerine karşılık Mısır’a haksızlık etmiştir. Yola çıkacağı sırada uygun rüzgâr bulamadığı için olduğu yerde kalmış; bu böyle uzayınca, dine aykırı bir kurban kesmek istemiş; iki Mısırlı çocuk almış, bıçakla boyunlarından kesmiş.

Sonradan bu suç ortaya çıkınca paçaları tutuşmuş, gemileriyle beraber Libya’ya kaçmış. Oradan nereye gitmiş? Mısırlılar bunu söylemediler. Bana anlattıkları bu olayları kimisi, biz kendimiz sorup soruşturduk öğrendik derlerken, kimisi de , bunlar burada oldu, onun için iyi biliriz demişlerdir.

120;
Mısırlı rahiplerin anlattıkları bunlardır. Helene için anlatılanlara ben şu düşünceleri ekleyeceğim:

Eğer Helene, İlion’da olsaydı, Alexandros istese de istemese de Yunanlılara geri verilirdi. 

Zira, gerek Priamos, gerekse soyu sopu, Alexandros, Helene’yi çatısı altında tutacak diye kendi canlarını, çocuklarının canını ve yurdunu ortaya koyacak kadar çılgın olamazlardı.

Hatta, başlangıçta öyle olsa bile, Yunanlılarla yapılan her savaşta, yığınla Troyalı arasında Priamos’un çocuklarından iki üç tanesinin de öldüğüne bakarak (zira,destanlarda anlatılanlara inanmak gerekirse, bunların katılmadıkları bir tek savaş yoktur), diyorum, böylesine felâketler karşısında Priamos, başına yağan belâlardan kurtulmak için, hatta kendi sevgilisi bile olsa, Helene’yi Yunanlılara geri verirdi, ben böyle düşünüyorum.

Ayrıca Priamos ihtiyarladığı zaman, krallık Alexandros’a geçmeyecek, yönetim ona kalmayacaktı, Priamos ölürse taht ondan daha yiğit olan büyüğü Hektor’a kalacaktı ve onun da hem kendisinin, hem de öbür Troyalıların başların bu kadar belâ açan suçlu bir kardeşi koruması düşünülemezdi.

Gerçek şu ki, Helene’yi geri verirlerdi ve kötü niyetli olmadıkları halde Yunanlılar onları düzenbaz sayıyorlardı; şüphesiz, benim kendi görüşüm, tanrı onlar için bir yıkım hazırlamıştı, tâ ki tanrıların büyük haksızlıkları büyük cezalarla cezalandırdığını herkes görsün ibret alsın, diye.

İşte benim doğru olduğunu sandığım hikâye budur.



Heredot IV:

32;
…Homeros’un Epigonos’larda yaptığı gibi, tabii sahiden bu destanı Homeros yazdıysa!...

Schliemann, ilios:



EFESLİ ZENODOTUS (MÖ.3.yy)

Gramer bilgini ve İskenderiye Kütüphanesi'nin ilk müdürü. Homer'in "Iliad-İlyada" ve "Odyssey- Odesa " eserlerini toplayıp, kuşku uyandıran dizelerini silerek, Yunan kültürüne uygun olarak düzenledi. 

Yani İlyada ve Odyseias orjinalliğini kaybetmişti, ki onların Homer tarafından yazıldığı bile kuşkulu.

...


“We all know the story of Helen of Troy , but few of us have followed her to Egypt. How did she get there? 
Stesichorus of Sicily in his Pallinode was the first to tell us…According to the Pallinode, Helen was never in Troy. She had been transposed or translated into Egypt. Helen of Troy was a phantom, subsituted fort he real Helen….The Greeks and the Trojans alike fought for an illusion.

And who was Stesichorus of Sicily? He was a Greek lyric poet (ca.640-555 BC)

Helen in Egypt-Hilda Doolittle (Poet and writer,1886-1961)



...


Hikayenin aslı : 
"Batı"nın "Doğu"ya açmış olduğu bir savaş idi ve hâlâ devam ediyor..!



ilgili diğer yazılar









_____________




5 Aralık 2013 Perşembe

ESKİ KAYNAKLARDA TÜRKLÜK VE TÜRK ADI











PLINY “NATURAL HISTORY” – Harvard University Press, vol. II (Libri III-VII); Reprinted 1961

Gaius Plinius Secundus Maior, (kısaca Büyük Plinius (Latince Plinius maior) ya da Yaşlı Plinius) (d. 23, Como – ö. 24 Ağustos 79, Stabiae). Yazar ve filozof.

Plinius, bilim tarihindeki yerini, dönemine ait bilgileri derlemek amacıyla kaleme aldığı, insanlık tarihinin ilk ansiklopedisi sayılan dev yapıtına borçludur. "Doğa tarihi" (Naturalis Historia)adı altında birleştirilmiş 37 kitaptan oluşan bu yapıt, 500’e yakın Yunanlı ve Romalı yazarın bıraktığı 2 bini aşkın kitabın içeriğinden özetlenmiş yoğun bir bilgi derlemesidir. Yunanca bitki ve hayvan adlarının Latince karşılıklarını veren terimleme çalışmaları yapıtın ününün bugüne değin süregelmesini sağlamıştır. Plinius M.S. 35 yılında babası tarafından Roma'ya getirildi ve babasının arkadaşı olan Pomponius Secundus'dan şiir ve askeri yöneticilik eğitimi aldı. Remmius Palaemon ve Arellius Fuscus'un gramer ve retoriğinden etkilenen Plinius muhtemelen onların öğrencisiydi.




HISTORIE OF NATVRE by Plinivs Secvndvs, London 1634 (Holland, Philemon, 1552-1637, tr)







POMPONII MELAE de CHOROGRAPHIA 1917

Pomponius Mela, Algeciras, İber Yarımadası'nda doğmuş Romalı coğrafyacıdır. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. 45'te ölmüştür.[1]De situ orbis libri III. adlı yaklaşık 100 sayfalık eseri anlatım özellikleriyle dikkat çeken Latince eseridir. Pliny'nin Historia naturalis adlı çalışmasından etkilenmiştir.





THE SAGA LIBRARY (London 1893) - EDITED BY WILLIAM MORRIS AND EIRIKR MAGNUSSON VOL. I






Edward Thomas: JAINISM, OR  THE EARLY FAITH OF ASOKA; THE EARLY FAITH OF ASOKA; WITH ILLUSTEATIONS OF THE ANCIENT RELIGIONS OF THE EAST, FROM THE PANTHEON OF THE INDO-SCYTHIANS (London 1877).






Snorri Sturluson YNGLINGASAGA - KØBENHAVN 1912

Snorri Sturluson, (1178 - 23 Eylül 1241), İzlandalı tarihçi, şair ve politikacıydı. İzlanda parlementosu, Althing'de iki kez kanun konuşmacısı olmuştur. Prose Edda (ya da Genç Edda)'nın yazarıydı ve bu eserde Nors mitolojisi ile ilgili Gylfaginning (Gylfi ile dalga geçilmesi), şiir dili ile ilgili Skaldskaparmal ve mısra çeşitlerini anlatan Hattatal bulunuyordu. Ayrıca Heimskringla isimli Norveç krallarını İskandinav tarihi doğrultusunda anlatan kitabın da yazarıydı.





STURLUSON, ODİN, ASYNİA, TROYA ve TÜRKLER



"Afterword to Gylfi's Mocking
But the ASA set them now to talk, and take their rede and call to minde all these tales that were told him, (Gylfi) and give these very same names, that are named before, to the men and steads that were there; for the sake that when long times pass by, men should not doubt, that those ASA of whom these tales were now told, and these to whom the same names were given, were all one.

Then was there (one) called Porr, and he is ASAPORRi the old one he is ÖKÜPORR, and to him are given those great deeds that EKTOR, wrought in TROJA; but men think that the TYRKS, have told about Ulyxes, and have called him Loki, because the TYRKS were his greatest foes." P.112


"Priamus king of Troja was a great lord over all the TYRKISH host..." P.113


The Prose or Younger EDDA commonly ascribed to
SNORRI STURLUSON 
translated from the old NORSE by George Webbe Dasent, Stockholm,1842




***


AS'LAR - AZ'LAR BİR TÜRK KAVMİDİR. 
 Ç.İ. Ceferov,Türk Kültürü Dergisi Sayı 305: 



Troya'dan da svastikalar çıkmıştır. 
Ayrıca Kurgan (tumuli) tipi mezarlar ve mezardan çıkan at kemikleri....
Schliemann : KİTABA ERİŞİM





Sturluson'un birçok çevirisini inceledim ; sayfaları eksik , cümleler çıkarılmış, çeviri yapılırken üzerinde oynama yapılmış....


Mesela sayfa 112 den sonrası başka hiçbir yerde yok, çıkarılmış.....işte ispatı, Dasent'in kitabını Brodeur'un kitabı ile kıyaslayın !:


The Prose Edda of Snorri Sturlson
translated by Arthur Gilchrist Brodeur [1916]






FAZLA SÖZE GEREK VAR MI?
ATATÜRK HAKLIYMIŞ.

SAYGILAR,
SB.




"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır" .... M.KEMAL ATATÜRK (1931)




__________TÜRKLERİN TARİHİ_____________






28 Mart 2013 Perşembe

TROYA ATLANTİS ETRÜSK TARKAN TURANİAN




from the book Atlantis and America by Hyde Clarke:


IV. Atlantis in the Timaeus

In the Timaeus of Plato we find the first reference of that aouthor to the history of Atlantis. It is given by him as a distinct tradition handed down from Solon, to whom he was related. This dialogue and the 'Critias' may be consulted in any translation , or more conveniently in 'Atlantis' by Igantius Donnelly.


In the Timaeus Critias relates that Solon had brought with him a history from Egypt. Solon had a contest with an Egyptian priest at Sias as to the ancient annals of Athens, and the priest had told him that the real annals of Athens were more illustrious than he (solon) supposed.


They embraced an action the greatest and most celebrated which this state ever achieved.


...Solon, you are unacquainted with that noble and excellent race of men who once inhabited your country from whom you and your whole present state are descended, though only a small remnant of this admirable people is now remaining ; your ignorance in this matter resulting from the fact that their posterity for many generations died without the power of speech through the medium of letters; for long before the chief deluge a city of Athenians existed, regulated by the best laws, both in military and all other matters, whose noble deeds and civil institutions are said to have been the most excellent of all we have heard to exist under heaven....


It may be taken that this refers to the previous Iberian, Khitoid, or pre-Hellenic epoch, when Athens as well as the other cities of the ancient world was founded and received its name.


In Egypt these matters would be better understood than in Athens. In Athens the old languages had died out and the ancient literature was ectinct, and herein it greatly differed from Rome, which like Babylon and Nineveh, remained under the spell of Turanian religion and science, Etruscan maintaining its vitality there as Akkad did in the last.



The Name Atalantis or Atlantis

The name Atalantis or Atlantis is by me taken as the name of the king and not that of the land, and as the name pf the king instead of Atlas. There is material enough to suggest the form atalantis.


Such a form as Atlantis or Atalantis brings it into conformity with mytholohical and historical surroundings.


In the course of my determinations (by some called Hittite a term calcylated to mislead in reference to characters found over western Asia and the eastern Mediterranean) much attention was devoted by me to the billingual in Khita and assyrian cuneiform, known as the boss or seal of Tarkhondemos or Tarkutimmi and on which some observations have been published by me. 


This object has been very fancifully treated and as the figures on it are rudely or conventionally represented, various animal forms have been attributed to them. It is, however, now recognised that ,as stated by me (Athenaeum,1880) they are identical with characters, natural or conventional, represented in the inscriptions of Hamath, Carchemish, Magnesi, Ninfi and that the signifaication is the title of the king. From that point divergence into theory grows rife among writers.


It has , however been shown by me that the characters are identical with two types on the coins of Sardis, which represent the heads of a bull and a lion and in an artistic form the figures of a bull and a lion. Sardis is close to the inscriptions of the pseudo-Sesostris and the Niobe (?) at Ninfi and Magnesia.


From linguistic evidence it has been decided by me that on the boss, the bull stands for Tara or Tar, and the lion for Kun or Ku, Timmi or Demos meaning offspring or children.


In my paper contributed to the Royal Historical Society in 1882,on the 'Early history of the Mediterranean Populations, in their Migrations and settlements' will bu found at. pp.22.24 and 25, some remarks on the adoption of the head as the type of the animal ( so in Mexican inscriptions and now among the North American Indians. They are also found in Captain Gill's Western China MSSS.in the British museum) illustrative of the Tarkondemos characters ,and in the application of the bull and lion on coins.


In that treatise will be found several examples of cities of the form Tarakona, having either a bull or a lion, or both , as emblems.


such as ---

Acanthus, Macedonia, bull and lion
Knidos, lion
Tarraco, Spain, bull
Dyrrhacchium, Illyria, bull
Atrax, Thessaly, bull
Taurini, Italy, bull
Citium, Cyprus (deer) lion
Catana, Sicily , bull
Panticapaeum, bull,lion
Cibyra (Kibura) , (calf) lion
Syracusa, Sicily, bull
Khios, İsland , lion
Morgantia, Sicily (stag) lion.
Messana, Sicily, (calf) lion
Tarsus, Cilicia, bull, lion
Carthage, Afrika (goat) lion
Sardis, Lydia , bull,lion
Suessa,Campania, bull ,lion
Samos,İsland, bull,lion

Before commenting on this list it is to be noted that "tara" and "kona" are not the only words used in the ancient languages for the bull and lion, nor are the words employed in the same order. Sardis appears to be Sara, Sala, bull ; Di, Ti, lion (compare Sura, Kusa) ; acanthus is a-Kan-Tu.

Taking the form Tarkon - for in the Hamath inscriptions it ,s separable and found with or without the characters reading Timmi, Demos - we find many examples of it.


Tarku (timme, on boss)

Tarkondimotos, Cilician names quoted by Dr.Merdtmann

Tarkondemos ,Cilician names quoted by Dr.Mertmann

( the name Tarkondemos, or its local equivalent Dardanus, is found by me in the HİSSARLIK OR TROJAN İNSCRİPTİONS, discovered by Dr. Schliemann and read by Professor Gompers , of Vienna as TAGO or TAKO in CYPRİOTE characters (see my papers in Athenaum, July 25,1885 p.112) . The same interpretations I attach to the only characters discovered by Dr.Schliemann at MYCENAE.)

Tarcodimatos , Cilician names quoted by Dr. Merdtmann

Adarkonim , (ı Chron xxix ; Ezra viii 25,26) and Darkamonim (Ezra ii 69; Nehemiah vii 70,71) names given to foreign gold coins in the Bible)

Tarquin, kingly title and royal name in Etruria and Rome

Dercennus, king of Latium, in the Aeneid xi 850, which may be an invention, but ,like other words used by Virgil, seems to be modelled on an old form.

Tarquitius, see Faunus and Dryope, Aeneid x 550.

Tarchetius, king of Alba.
Telegonus, a legendary king of Italy, Egypt.
Telkhis, a king of Peleponnesus.
Telkhines, chief of Rhodes.
Darkuan is the word for king in the Kanyop language of Afrika
Tarakanausa, a name of the Khita or Khittim enumerated by Prof.T.K.Cheyne in the "Encyclopaedia Britannicaé after De Rouge.

The form ,is also to be found in the names of places. Besides Darkuan in Afrika we have the title Tarkhun still preserved in Central Tartary for which the "Bibliotheque Orientale" of D'Herbelot is quoted, p.847


He says that it is the title of a noble exempt from all kinds of taxes and from any contribution to the prince or general of plunder or booty he may have made in war. The Rev.Dr.Koelle informs me further that Zenker, in his "Turkish Dictionary" explains the word as the title of a dignitary at the courts of the Tartar khans, who enjoyed special privileges such as exemption from tribute, free access to the sovereign, inviolability of person , These privileges are of a princely kind.


Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks.


Mr. W.St.Chad Boscawen suggested to me in 1880 that Tirhakah is one of the forms of Tarkon.


Among the kingly names in the district of Sardis or Lydia we find Candaules (Kandaules), Tantalus, and in the Troad Dardanus. On the objects brought by Dr.Schliemann from the Troad inscriptions have been found by me, which appeat to represent the kingly title.


As to Kandaules , which we are justified in treating as Kan-daures, we have Tara-kon or Dara-kon reproduced.


The name of the individual who as called Kandaules is said to have been Myrsilus so that as suggested here, Kandaules may have been the kingly title.


On the other side in Kandaules , Tantalus and Dardanus we get a form like A-tlantis, A-talantis , A-taranti.....


page 39-42


Examination of the legend of Atlantis in reference to Protohistoric communication with America - Hyde Clarke  e-book (Royal Historical Society)




Hyde Clarke (1815 – 1895) was : 
Member of the American Oriental Society
Member of the German Oriental Society
Member of the Philoligical Society of Constantınople
President of the Academy of Anatolia



***



Gelelim işin en güzel bölümüne Troya daki buluntulara....
Swastika: Herkes tarafından kabul gören bir şey varsa o da Orta Asya'dan geldiğidir.

Schliemann'ın kitapları, buluntuları bizden kısmen saklandı. Yazılanlara bakılınca 9000 adet altın ile birçok keramik ve metal buluntular var.


























BIÇAK SAPI - KOÇ


RUNİK YAZILAR



TAMGA

RUNİK YAZITLAR



RUNİK YAZILAR





İDOLLER HİTİT İDOLLERİ İLE BENZEŞİYOR

ANATANRIÇA - GÖĞÜS HİZASINDA ELLER


***


TROJA Results of the latest Researches and Discoveries
İngilizce kitabına buradan ulaşabilirsiniz (tıklayın): e-book
                    
Heinrich Schliemann's Sammlung - Trojanischer Altertümer
Almanca kitabına buradan ulaşabilirsiniz (tıklayın) e-book

               ILIOS The City and Country of The Trojans 

(tıklayın) e-book




Halbuki BİZİM BİLDİĞİMİZ :

Troia'daki en önemli buluntulardan biri olan tunç mühür. Mühür, "1995 yılında" Troia VII tabakasında (M.Ö. 12. yy) bulunmuştur. Çapı 2,3 cm'dir. Ön yüzde, Luvi dilindeki Hieroglif yazıtta bir katibin ismi, arka yüzde de karısının ismi yer almaktadır. Bu buluntu, Troia'daki en eski yazılı belgedir ve Troia'nın Hititlerle olan ilişkilerine işaret etmektedir.... basın ( tıklayın) 










CAN THE REST OF THE WORLD HANDLE THIS TRUTH ?
THAT'S WHY THEY HIDE THE INFORMATIONS.



SB.

***