Translate

zazalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zazalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2015 Pazar

Anadolu’da Koç Heykelli Mezar Taşları









Koç - Koyun Heykelli Mezar Taşları 

Koç koyun-heykelleri ile balbalların kadim Türklere ait bir gelenek olduğunu Altaylar'daki koç-koyun ve balbal heykelleri konusundaki çalışmalarıyla tanınan Borisenko ve Khudhakov, tarafından "Sibirya Sempozyumu'"nda "Sibirya'da Eski Eserler" adlı bildiride şöyle ifade edilmiştir.:

"İnsan ve hayvanların (koç, koyun, aslan, at) taştan yontulmuş heykelleri eski Türklerin ana eserlerindendir. Bunun gibi anıtlar ilk defa 1722'de D.G.Messerschmidt ve F.I.Strahlenberg tarafından Minusinsk bölgesinde bulunmuştur. Ayrıca Strahlenberg bunların Minusinsk Tatarların kültü olduğunu ifade eder. Çin kaynakları da koç, koyun, at ve insan heykellerini MÖ.1000 ila MS.1000 yılları arasında tarihlendirerek bu eserlerin eski Türklere ait olduğunu belirtirler."


Dr. Mustafa Aksoy








Anadolu’da Koç Heykelli Mezar Taşlarının Tarihi

Koç heykelli mezar taşları, Anadolu’da ilk defa 7. yüzyılda görülmeye başlanmıştır. 7. yüzyılda Ermeni tarihçi Moisey Kagankatvasî ** (** ek bilgi Tarihçi (Azerbaycan) Elesger Siyabov Bey'den geldi. "Moisey Kagankatvatsi ermeni deyildi, Azerbaycanin guzey kisminin böyük bir erazisini ehate eden bir cografiyada uzun yillar var olmus ve kökenin esasen hristiyan türklerin olusturdugu Alban ve ya Agvan devletinin tarihini yazmis orta cag tarihcisi idi, sadece onun yazdigi Alban tarihi eseri orijinali kayb olmus bizim günümüze o eserin ermeni diline tercüme olunmus varianti gelib catmisdir." ) tarafından yazılan “Ağvan Tarihi” adlı kaynakta Doğu Anadolu ve Azerbaycan arazisinde yurt tutmuş topluluklar şu şekilde anlatılmaktadır:

“Bu topluluklar uzun saçlı, mahir ok atan kimseler olup, taştan koç, at vb. heykeller yontmakta usta idiler. En büyük ilahlarına Han Tanrı derler” Görüldüğü üzere yukarıda sayılan bütün hususiyetler, Türklere âit olan özelliklerdir. Söz konusu kaynakta sözü edilen Türk boyu, tarafımızdan yapılan araştırmada Sabir Türkleri olarak tahmin edilmiştir. Bu topluluğu Hazar Türklerinden görenler de vardır. Bu mezar taşlarının 7. yüzyılda yani daha İslâmiyet’in bölgede yayılmadığı dönemlerden itibaren üretilmeye başladığı düşünülürse bunların bir kısmının üzerinde Hıristiyanlığı sembolize edilen işaretlerin bulunması son derece doğal karşılanmalıdır.

Sabir Türklerinden sonra bölgede yerleşen ve koç heykelli mezar taşı yontan bir diğer Türk boyu Arap tarihçilerinin Kıpçak dediği Kuman Türkleri olmuştur. Kıpçaklar Anadolu’ya 3 göçle yerleşmişlerdir. Birincisinde 10. yüzyılda Bizans devleti tarafından Arap akınlarına karşı sınır boylarına yerleştirildiler. İkincisi 1118-1195 yılları arasında oldu. Ortodoks mezhebini benimseyen Kuman Türkleri, önce Gürcistan’da yoğunlaştılar, ardından Kür ve Çoruh boylarına ve Çıldır gölü çevresine yerleştiler. Buradan da daha güneye Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Karadeniz’in güneydoğu kıyılarına indikleri anlaşılmaktadır. Çünkü bölgede hâlâ koç heykelli mezar taşlarına “Kıpçak mezarı” ya da “Kuman mezarı” denilmektedir. Üçüncü Kıpçak göçü ise 1239-1240 yılları arasında Trabzon’a oldu. Trabzon krallarının en seçkin birliklerini savaşçı Kıpçak Türkleri teşkil ediyordu.

Kıpçaklardan sonra Oğuz Türkleri, Anadolu’ya adeta akın etmeye başladılar. Bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hâkimiyet kuran Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen devletlerinin etkisi büyük oldu. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Akkoyunlu Devleti’nin mührü açık şekilde görülmektedir. Bölgedeki birçok tarihî eser Akkoyunlu döneminden kalmadır. Bölgede bulunan koç heykelli mezar taşlarının Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen devletlerinden kaldığına dair genel bir kanı da bulunmaktadır.

Yapılan araştırmalarda Anadolu’muzun birçok yerinde koç heykelli mezar taşlarına rastlanmıştır. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar sonucunda Tunceli, Erzincan, Erzurum, Sivas, Bingöl, Diyarbakır, Malatya, Muş, Erciş (Van), Bitlis, Ağrı, Kars, Iğdır, Reşadiye (Tokat), Akşehir (Konya), Afyonkarahisar, Artvin, Rize, Yüksekova (Hakkâri) ve Bayburt illerinde koç heykelli mezar taşları tespit edilmiştir. Ancak koç heykelli mezar taşları, genel olarak Iğdır-Erzincan ile Van-Rize arasında yoğunlaşmakta, en çok bulunduğu yer ise Tunceli olarak karşımıza çıkmaktadır…..

Toplumların geçiş dönemleri doğum, evlilik ve ölüm olmak üzere 3 başlık altında incelenmektedir. Bütün toplumların kültürel yaşamında geçiş dönemleri, renkli törenlere sahne olmakta, her toplulukta değişik maddî kültür unsurları üretilmektedir.

Zazaca konuşan Alevîlerde de, bu geçiş dönemleri ile ilgili birçok tören ve maddî kültür unsurları bulunmaktadır. Bu yazıda başta Tunceli olmak üzere Erzincan, Erzurum, Muş ve Bingöl illerinde yaşayan ve Zazaca konuşan Alevî topluluklarında görülen koç, koyun, dağ keçisi ve at heykelli mezar taşları incelenmiştir.




Ali Rıza ÖZDEMİR
Zazaca Konuşan Alevîlerde Koç Heykelli Mezar Taşları makalesinden 










Tepenin çevresinde dolaşarak Köşker köyü önünden, Varto düzüne akan bu taşkın dereye "Köşker nehri, Köşker deresi "derler. Bu nehrin Köşker baba tepesiyle Köşker köyü arasında bulunan deresi kenarında , yalçın kayalıklarda ve nehir ağzında yapılmış pek eski mağaralar vardır. Bu mağaraların pek eski devirlere ait olduğu tahmin edilmektedir. Köşker köyünün vaktiyle eski bir medeniyet kurağı olduğu ve sonradan bu köyün Köşker baba tarafından tekrar şenlendirildiği ve adını bu köye taktığı, ölürken sevdiği Köşker tepesine kaldırıldığı sanılmaktadır.

İslamiyetten sonra Köşker ve civarındaki köylere yerleşen halkın Ak veyahut Karakoyunlulara mensup oymaklar olduğunu , Köşker babanın bunlara hükümdarlık ettiğini , bu köylerin bugünkü durumundan anlıyoruz. Çünkü bu dağ eteğinde olan Köşkar , Keçan - Kaçan, Kişmir, Kestemert, Tapak, Karaş, Sıkran köylerinin eski mezarlarında büyük bir sanatla yapılmış koç heykelleri vardır.

Gerek tarih ve gerekse Varto toprağı üzerinde yaptığımız incelemelerde : Köşkar baba ve Varto için ortaya atılan rivayetlerin doğru olduğunu ve bu bölgenin tarihin çeşitli devirlerinde boğazına kadar Türk aşiret ve boylarıyla dolduğunu katiyetle söyleyebiliriz.

Evvela halkın son çağlara kadar Köşkar baba'ya fazla saygı göstermesi , onu yedi kere ziyarete gidenlerin Hacca gitmiş gibi sayılması ve ziyaret törelerinde yapılan şenliklerin hepsi ; eski Türklerin örf ve adetleridir. Köşker baba ve çevresindeki yerler halis Türk adını taşıyor. Türkler pek eskiden atalarına tapmış ve hükümdarlarına büyük bir saygı göstermişlerdir. 

Bingöl dağlarının eteklerinde kurulan bütün köylerin mezarlarında eskiden yapılmış koç heykelleri vardır. Bu heykellerin Varto, Hınıs, Karlıova ve Şuşar bölgelerinde yerleşen Ak ve Karakoyunlu oymaklarına ait olduğu sanılmaktadır. Varto ilçesinde bu heykeller, en fazla Aleviliği kabul eden halkın köylerinde ve Bingöllerin yamacında olan Kuzik, Caneseran, Şaman, Siğiran, Rakasan, Köşkar, Keçan, Gülükler köylerinde gözlere çarpar. Bu koç heykellerinin göğüs ve yanlarında at, kılıç, kargı resimleri , kabartma şeklinde yapılmıştır.

Üstükran bucağında muallim vekili iken ilçeye yazdığım, 1.1.1934 gün 5 sayılı raporla bu heykeller hakkında bilgi vermiştim. Ertesi yıl bucağa gelen bir kamyonla Hormek oymağının atalarına ait olan bu heykellerden yedi tanesi Diyarbakır müzesine götürüldü. At, kılıç, kargı kabartmalı olan bu heykellerden birisi Hormekli Hasan Han oğlu Mehmed'in idi.

Bugün altıay tamamen metrelerce kar altında bembeyaz görünen ve dokuz ay misafir kabul etmiyen, Bingöl dağlarının 3654 rakımlı uçlarındaki kalenin civarında ve bu dağların 2000-3000 rakımları arasından geçen pek eski caddenin kenarlarında, uzun çayır ve Şevti mıntıkalarında Kırk-pınarlar bölgesinde ve Eski Han civarında, binlerce Türk mezarı gözlere çarpmaktadır.

Eski Han adını taşıyan yerde pek büyük ve yıkık bir şehir harabesi mevcuttur. Her yanı enkaz altında kalan bu eski şehir harabesinin yukarı kısmında binlerce mezar ve harabenin içinde, geniş çevirmlere, su yolları, oyulmuş taşlar, aşınmış yazılı kemerler vardır.

Bu harabenin yarım saat uzağında bir sıra Bizans mezarları vardır. Bu şehir harabesinin bugünkü durumuna bakıldıkça: Türk ataların eski devirlerde bu şehri yaptıklarını ve burada yüzyıllarca barınarak Türk sanat ve medeniyetini buraya işlediklerini ve ancak bu şehrin Bizans veyahu ermenilerle yapılan savaşların birisinde yıkıldığını ve bu Türklerin şehir haricinde düşman ordusunu karşılayarak, burada savaştıklarını tahmin ediyoruz. Çünkü ecnebilere ait olduğu anlaşılan mezarların şehirden uzak ve savaş yerinde, Türklere ait olan mezarlar da şehrin arkasındadır. O çağda Türkler İslamiyeti kabul etmiş olmalıdırlar ki, mezarlar İslam adeti ile kaldırılmıştır.

...Son zamana kadar Varto ve Hınıs İlçelerinin bütün köyleri , Köşker babayı bir mabet ve şehit olarak tanımışlardı. Bu halk yaz aylarında atalardan süregelen örf ve adetlere göre güzel giyinerek , kuşanarak , gelin alayları halinde bu makberi ziyarete gelir,delikanlı , kız, gelin , erkek kafileler dere geçidinde atları bırakır , yaya olarak Köşker baba tepesine çıkar, bu makberi ziyaret ederek beraber getirdikleri , helva , söğüş, kapama va peyniri birbirine ikram ve lokma sunarlardı. Ziyaretçiler önce şehidin başında bir fasıl ibadet ettikten sonra , saatlerce buradan Bingöl dağlarının yemyeşil göğsünü , Köşker nehrinin delice akışını, Varto ovasında sararan ekin başaklarını ve karşıda Şerafettin dağlarının çimenli eteklerini temaşaya dalar , burada aldıkları yurdun saf havası ve çiçeklerin kokusu ile hür birer melek kisvesine bürünürlerdi.

Köşker babayı ziyarete giderken her aile toplu gider ve en çok genç gelinler ve kızlarla delikanlıları beraber götürmek , gayet temiz giyinmek şarttı. Köşker babanın bu cihetleri vasiyet ettiğine ve hatta hiç kimsenin makber başında neşesiz olmasına razı olamayacağına itikat edilirdi. Bu şartla altında giden ziyaretçiler, edep,erkana son derece riayet eder, ilk önce yüreklerinde saklı olan dileklerini makberin taşını öperek şehide söyler ve biraz ibadetten sonra ziyafetlere , daha sonra neşeli konuşmalara dalardı. Burada terbiyeye aykırı gitmek veya genç bir geline kötü gözle bakmak günah ve yasaktı. Fakat bazı kız ve delikanlılar, şehidin başında tanışır ve sonradan evlenir , bu muratlarının Köşker babadan hasıl olduğuna itikat ederlerdi. Ziyaretçiler aşağı düzlükte at koştururken araziden davul gümbürtüsü gibi bir ses gelirdi. Onlar şehidin gaipten saz çaldığına inanırlardı. (Bu gümbürtünün Gömgüm adıyla ilgisi olsa gerekir.)....




Doğu İlleri ve Varto Tarihi
M.Şerif Fırat





Afyon Taşkoç





























Doğu İlleri, Hamidiye Alayları, Türklerin Kürtleştirilmesi




DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ


İstibdat Devrinde Doğu İlleri - Hamidiye Alayları ve Aşiret Kavgaları

Sultan Hamit, Tanzimat Türklerine ve hatta Güya Avrupa devletlerine karşı saltanatını korkudan çıkarmak için 1307-1891 tarihinde doğu illerimizde 36 atlı Hamidiye Alayını teşkil etmiş , bu teşkilata : tarhimizin yukarı kısımlarında açıkladığımız gibi, Yavuz Sultan Selim tarafından Anadolu'dan doğu illerimize kaldırılan ve sonradan Kormanço şubesi adını alan yakın çağ Türk aşiretlerini dahil etmişti.

Sultan Hamit istibdadını yürütmek için artık temeli olarak bu aşiretlerle Kürt ve doğu illerine- de Kürdistan ve kendisine de Kürtlerin babası demekteydi. Vatanına ve milliyetine hiyanet eden bu padişah, doğu illerimizin Kürdistan ve buradaki aşiretlerin de Kürt olmadığını biliyordu. Onun şahsi saltanatı uğrunda söylediği bu sözler, o gün doğu illerinin Türklüğünü yoketmeğe kafi gelmiş, özbeöz Türk soyundan olan doğu halkını , Yavuz'dan sonra bir kere daha felakete sürüklemişti.

Yavuz Sultan Selim devrinden önce yazılmış tarihlerin gerçekte Kürt olarak tesbit ettiği bir millet ve doğu illerimizin coğrafi durumunda yazılmış bir Kürdistan adı yoktu. Sultan Hamit bunu biliyordu.

Fakat o, Tanzimat Türklerine karşı saltanat ve istibdanı ayakta tutabilmek için, coğrafi ve idari durumdan, istibdada elverişli olan doğu illerimizi o günkü, aşiretlerin her üç şubesinin nüfusça en kalabalığı, zengini ve azılısı bulunan Kormanço şubesindeki aşiretleri Hamidiye teşkilatına alarak, bunları Türklük ve gençlik cereyanlarına karşı bir kalkan gibi kullanmak istemişti.

Dördüncü Ordu Müşirliğine tayin kılınan Çerkes Mehmet Zeki Paşa, Erzincan'a gelmiş, doğu illerimizdeki Kormanço şubesine dahil aşiretler arasında Hamidiye teşkilatını kurmak üzere Mirliva Mahmut Paşaya Van, Malazgirt, Hınıs ve Varto'ya göndermişti.

Kormanço şubesi, Mil ve Silif adlı iki partiye ayrılmıştı. Bu partilerin her birine bir aşiret mirlivalığı ile beher alay komutanına birer kaymakam rütbesi verilmişti.

syf 95









Padişah Yavuz çağından başlıyarak Sultan Hamit devrinde tam kökleşen kara siyasetin milli birliği sarsan, milli duyguları din ve hilafete feda eden kötü bir rejimin sonuçlarıydı. 

Yavuz , Şiiliği ve Şah İsmail'i durdurmak için doğu illerimizdeki "Kurt-baba" dağlı Türklere Kürt ve doğu illerine "Kürdistan" adlarını takmış, bunları takviye etmek için Anadolu'dan birçok Türk aşiretlerini kaldırıp doğu illerine göndermişti. 

Sultan Hamit saltanat ve istibdadını yürütmek için bu yakın çağ Türk aşiretlerine "Kormanco" adını takarak onlardan 36 derebeylik ve Hamidiye alayını kurmuş, kendilerine ; "siz benim evlatlarımız ve Kürtlerimsiniz" diye yabancı fikirlere sürüklemişti.

Doğu aşiretleri arasında kökleşen bu yanlış duygular, Birinci Cihan Savaşının sonralarına kadar süregelmiş ve milli mücadele devrinde Kürt taali cemiyeti ile hempalarının işlerine yaramış, bunlar bu aslı astarı olmayan bu adlar üzerinde halkı kandırıp isyana sevk etmişlerdi.

Asılarca bu türlü zehirli fikirler altında inleyen birçok aşiretler Türklüklerini kaybederek çeşit inanlar altında çeşit bölümlere ayrılarak kendilerini Kürt, Seyyit, Abbasi, Halidi, Emevi silsilere kadar götürmüşlerdi. Bu yanlış fikirler ve en çok dini taassup en son onları milli hükümete karşı isyana sürüklemişti. Biz isyan hadisesini anlatırken bu konuya bir kolaylık olsun diye doğu illerimizde bu aşiretlerin ayrıldığı şubeleri ve bağlı oldukları şeyhleri ve irtica harekatında oynadığı rolleri açıklamayı faydalı bulduk.

Kitabımın birinci bölümünde anlattığım gibi, doğu illerimizde yaşayan bu dağlı Türk aşiretleri üç şubeye ayrılmıştı. Baba-kürdiler, Kormançolar, Zazalar.

Bunlardan Hitit-Halti, Lohordo, dağlı Türklerden olan (Kurt-baba) baba-kürdiler; Van ilinin güney bölümündeki kabileler, Şernak, Hakkari, Şemdinan, Pervarı, Gavaş, Cizre, Buhtan aşiretleri, Hizanlı Selahattin ve aşireti, Garzan'da ; Reşkotan, Pencinaran, Bişiri'de; Reman, Midyat'ta; Ara-boyan aşiretleri, Sason, Kabali ve Bitlis'in, Atmanan, Azan aşiretleri, Motikinin ; Sarmi, Musi, Halinan, Bektiran kabileleri, Muş ilinin güney dağlarında oturan Huytu, Beleki, Bildiri , Şigo , Hiyan aşiretleridir. (1)

Bu şubeye bağlı aşiretler tamamen Şafii mezhep, Nakşi ve Kadiri tarikatlı idiler. Bunların en sayılı tekiyeleri ; Hizan'da ; Seyit Ali, Bitlis'te; Küfrevi ve Kadiri ve Norşenli Hazret tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka her kabilenin birer şeyhi ve birçok hocaları vardı.

Miladın onaltıncı yüzyılında Yavuz sultan Selim'in iç Anadolu'dan doğu illerimize kaldırdığı yakın çağ Türk aşiretlerinden olan Kormançolar : Mil ve Zil adlı iki partiye ayrılmış, bunlardan Mil partisi ; Viranşehirli İbrahim Paşa oğulları ve Milan aşireti, Karakeçi kabilesi, Suruç'ta ; Berazan aşrieti, Varto, Bulanık, Karlıova ilçelerideki  Cibran aşiretleri Malazgirt'ten Hasanan aşireti Hınıs, Karayazı, Tatos ilçelerindeki Zirkan, Seyhan, Karabaş kabileri, Eleşkirt'te ; Sıpkan aşireti, Muş'ta; Seydan kabilesi ve Muş ovası halkıdır.

Zil partisine bağlı aşiretler : Ağrıda; Zilan, Celali aşiretleri, Van, Erçiş, Muradiye, Patnos'da Haydaran, Ademan, Takoriyan, Mişkan, aşiretleriydi. (2)

Kormanci şubesine bağlı bütün kabileler Şafii ve Nakşidirler. Birkaç boyları da Kadiri idi. Bunların en meşhur şeyh ve tekiyeleri ; Asi Şeyh Said'in ecdadı olan Palu'lu Şeyh Ali tekiyesi ve Hınıs'ta Şeyh Sait, Solhan'ın Melekan köyü Şeyh Abdullah ve Eleşkirt'te Şeyh Şirin tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka birçok şeyh ve hocalar vardı.

İran'dan gelen Part Türklerinden olup Kadisiye savaşından sonra doğu illerimize gelen dağlı Türklerden Dümbüli-Zazalar: Diyarbakır, Siverek, Elazığ, Ergani , Maden, il ve ilçelerinin bazı kesimlerindeki kabileler ile Hazzo ve Farkın beyleri, Palo halkı, Gökdere, Musyan, Okçiyan, Azan, Halilan Kabileleri, Çapakçur ve Garip beyleri, Mistan, Botan kabileleri, Hini, Genç ve Darahini beyleri ve Zaza kabileleri, ile Solhan ilçesinde oturan Solhan, Zikti, Ömeran aşiretleri ve Motki Zazalardır.

Zaza şubesinin en büyük tekiyeleri : Palulu şeyh Ali tekiyesi imiş, bütün Zazalara ve Kormanço şubesine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan bu Şeyh Ali'nin ahfadından olan asi Şeyh Sait, Kormanço şubesinin topluluğunu idare etmek maksadiyle Palo'dan gelerek Hınıs'ta ikinci bir tekiye kurmuştur. Zazaların diğer tekiyeleri, Melekanlı Şeyh Abdullah ve Gökdereli Şeyh Şerif, Sİlvanlı Şeyh Şemsettin ve Çapakçur'un Çan şeyhleri tekiyeleriydi.

Küçük kabileler halinde yaşayan ve aşiret sistemine tam girmeyen Zazalar , kenidlerini Kürt değil en çok Halidi, Abbasi, Emevi ve Arap sanmış, doğu illerine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan şeylerin Zaza olmasından ötürü , kendilerini Kormanço ve Babakürdi şubelerinden daha kutsal bilmiş ve bu dini gayretle dinin, şeriatın ve hilafetin fedaaileri kesilmiş ve yalnız bu dini taassup yüzünden Cumhuriyete karşı isyan etmişlerdi.

Kürt taali cemiyetinin icra kuvveti olan Cibranlı Halit ve yusuf Ziya siyasi maksatlarını gizleyerek dini kisveye bürünüp zehirli fikirlerini bu yoldan Şeyh Sait'le Kormançi ve Zaza şubelerinin şeyh ve hocalarına aşılamışlardı. İş dine ve maneviyata intikal ettiği için dinin en büyük hamisi sayılan ve Cibranlı Halid'in eniştesi ve şey olan Şeyh Sait, emirel-mücahidin adı altında isyanın başına geçerek manevi nüfuzunu kullanmıştı.

syf 124-125



(1) Bu şubeye bağlı aşiretler Şeyh Sait isyanına karışmamış, birkaç ay sonra Batman isyanını hazırlamışlardı.

(2) Bu parti aşiretleri Şeyh Sait isyanında hükümete taraf olmuş ve sonradan Ağrı-Zilan isyanını ve son irtica hareketini meydana getirmişlerdi.









M.Şerif FIRAT
kitaptaki Ermeni zulmü






______________________