Translate

oğuz boyları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oğuz boyları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2015 Pazar

Doğu İlleri, Hamidiye Alayları, Türklerin Kürtleştirilmesi




DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ


İstibdat Devrinde Doğu İlleri - Hamidiye Alayları ve Aşiret Kavgaları

Sultan Hamit, Tanzimat Türklerine ve hatta Güya Avrupa devletlerine karşı saltanatını korkudan çıkarmak için 1307-1891 tarihinde doğu illerimizde 36 atlı Hamidiye Alayını teşkil etmiş , bu teşkilata : tarhimizin yukarı kısımlarında açıkladığımız gibi, Yavuz Sultan Selim tarafından Anadolu'dan doğu illerimize kaldırılan ve sonradan Kormanço şubesi adını alan yakın çağ Türk aşiretlerini dahil etmişti.

Sultan Hamit istibdadını yürütmek için artık temeli olarak bu aşiretlerle Kürt ve doğu illerine- de Kürdistan ve kendisine de Kürtlerin babası demekteydi. Vatanına ve milliyetine hiyanet eden bu padişah, doğu illerimizin Kürdistan ve buradaki aşiretlerin de Kürt olmadığını biliyordu. Onun şahsi saltanatı uğrunda söylediği bu sözler, o gün doğu illerinin Türklüğünü yoketmeğe kafi gelmiş, özbeöz Türk soyundan olan doğu halkını , Yavuz'dan sonra bir kere daha felakete sürüklemişti.

Yavuz Sultan Selim devrinden önce yazılmış tarihlerin gerçekte Kürt olarak tesbit ettiği bir millet ve doğu illerimizin coğrafi durumunda yazılmış bir Kürdistan adı yoktu. Sultan Hamit bunu biliyordu.

Fakat o, Tanzimat Türklerine karşı saltanat ve istibdanı ayakta tutabilmek için, coğrafi ve idari durumdan, istibdada elverişli olan doğu illerimizi o günkü, aşiretlerin her üç şubesinin nüfusça en kalabalığı, zengini ve azılısı bulunan Kormanço şubesindeki aşiretleri Hamidiye teşkilatına alarak, bunları Türklük ve gençlik cereyanlarına karşı bir kalkan gibi kullanmak istemişti.

Dördüncü Ordu Müşirliğine tayin kılınan Çerkes Mehmet Zeki Paşa, Erzincan'a gelmiş, doğu illerimizdeki Kormanço şubesine dahil aşiretler arasında Hamidiye teşkilatını kurmak üzere Mirliva Mahmut Paşaya Van, Malazgirt, Hınıs ve Varto'ya göndermişti.

Kormanço şubesi, Mil ve Silif adlı iki partiye ayrılmıştı. Bu partilerin her birine bir aşiret mirlivalığı ile beher alay komutanına birer kaymakam rütbesi verilmişti.

syf 95









Padişah Yavuz çağından başlıyarak Sultan Hamit devrinde tam kökleşen kara siyasetin milli birliği sarsan, milli duyguları din ve hilafete feda eden kötü bir rejimin sonuçlarıydı. 

Yavuz , Şiiliği ve Şah İsmail'i durdurmak için doğu illerimizdeki "Kurt-baba" dağlı Türklere Kürt ve doğu illerine "Kürdistan" adlarını takmış, bunları takviye etmek için Anadolu'dan birçok Türk aşiretlerini kaldırıp doğu illerine göndermişti. 

Sultan Hamit saltanat ve istibdadını yürütmek için bu yakın çağ Türk aşiretlerine "Kormanco" adını takarak onlardan 36 derebeylik ve Hamidiye alayını kurmuş, kendilerine ; "siz benim evlatlarımız ve Kürtlerimsiniz" diye yabancı fikirlere sürüklemişti.

Doğu aşiretleri arasında kökleşen bu yanlış duygular, Birinci Cihan Savaşının sonralarına kadar süregelmiş ve milli mücadele devrinde Kürt taali cemiyeti ile hempalarının işlerine yaramış, bunlar bu aslı astarı olmayan bu adlar üzerinde halkı kandırıp isyana sevk etmişlerdi.

Asılarca bu türlü zehirli fikirler altında inleyen birçok aşiretler Türklüklerini kaybederek çeşit inanlar altında çeşit bölümlere ayrılarak kendilerini Kürt, Seyyit, Abbasi, Halidi, Emevi silsilere kadar götürmüşlerdi. Bu yanlış fikirler ve en çok dini taassup en son onları milli hükümete karşı isyana sürüklemişti. Biz isyan hadisesini anlatırken bu konuya bir kolaylık olsun diye doğu illerimizde bu aşiretlerin ayrıldığı şubeleri ve bağlı oldukları şeyhleri ve irtica harekatında oynadığı rolleri açıklamayı faydalı bulduk.

Kitabımın birinci bölümünde anlattığım gibi, doğu illerimizde yaşayan bu dağlı Türk aşiretleri üç şubeye ayrılmıştı. Baba-kürdiler, Kormançolar, Zazalar.

Bunlardan Hitit-Halti, Lohordo, dağlı Türklerden olan (Kurt-baba) baba-kürdiler; Van ilinin güney bölümündeki kabileler, Şernak, Hakkari, Şemdinan, Pervarı, Gavaş, Cizre, Buhtan aşiretleri, Hizanlı Selahattin ve aşireti, Garzan'da ; Reşkotan, Pencinaran, Bişiri'de; Reman, Midyat'ta; Ara-boyan aşiretleri, Sason, Kabali ve Bitlis'in, Atmanan, Azan aşiretleri, Motikinin ; Sarmi, Musi, Halinan, Bektiran kabileleri, Muş ilinin güney dağlarında oturan Huytu, Beleki, Bildiri , Şigo , Hiyan aşiretleridir. (1)

Bu şubeye bağlı aşiretler tamamen Şafii mezhep, Nakşi ve Kadiri tarikatlı idiler. Bunların en sayılı tekiyeleri ; Hizan'da ; Seyit Ali, Bitlis'te; Küfrevi ve Kadiri ve Norşenli Hazret tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka her kabilenin birer şeyhi ve birçok hocaları vardı.

Miladın onaltıncı yüzyılında Yavuz sultan Selim'in iç Anadolu'dan doğu illerimize kaldırdığı yakın çağ Türk aşiretlerinden olan Kormançolar : Mil ve Zil adlı iki partiye ayrılmış, bunlardan Mil partisi ; Viranşehirli İbrahim Paşa oğulları ve Milan aşireti, Karakeçi kabilesi, Suruç'ta ; Berazan aşrieti, Varto, Bulanık, Karlıova ilçelerideki  Cibran aşiretleri Malazgirt'ten Hasanan aşireti Hınıs, Karayazı, Tatos ilçelerindeki Zirkan, Seyhan, Karabaş kabileri, Eleşkirt'te ; Sıpkan aşireti, Muş'ta; Seydan kabilesi ve Muş ovası halkıdır.

Zil partisine bağlı aşiretler : Ağrıda; Zilan, Celali aşiretleri, Van, Erçiş, Muradiye, Patnos'da Haydaran, Ademan, Takoriyan, Mişkan, aşiretleriydi. (2)

Kormanci şubesine bağlı bütün kabileler Şafii ve Nakşidirler. Birkaç boyları da Kadiri idi. Bunların en meşhur şeyh ve tekiyeleri ; Asi Şeyh Said'in ecdadı olan Palu'lu Şeyh Ali tekiyesi ve Hınıs'ta Şeyh Sait, Solhan'ın Melekan köyü Şeyh Abdullah ve Eleşkirt'te Şeyh Şirin tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka birçok şeyh ve hocalar vardı.

İran'dan gelen Part Türklerinden olup Kadisiye savaşından sonra doğu illerimize gelen dağlı Türklerden Dümbüli-Zazalar: Diyarbakır, Siverek, Elazığ, Ergani , Maden, il ve ilçelerinin bazı kesimlerindeki kabileler ile Hazzo ve Farkın beyleri, Palo halkı, Gökdere, Musyan, Okçiyan, Azan, Halilan Kabileleri, Çapakçur ve Garip beyleri, Mistan, Botan kabileleri, Hini, Genç ve Darahini beyleri ve Zaza kabileleri, ile Solhan ilçesinde oturan Solhan, Zikti, Ömeran aşiretleri ve Motki Zazalardır.

Zaza şubesinin en büyük tekiyeleri : Palulu şeyh Ali tekiyesi imiş, bütün Zazalara ve Kormanço şubesine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan bu Şeyh Ali'nin ahfadından olan asi Şeyh Sait, Kormanço şubesinin topluluğunu idare etmek maksadiyle Palo'dan gelerek Hınıs'ta ikinci bir tekiye kurmuştur. Zazaların diğer tekiyeleri, Melekanlı Şeyh Abdullah ve Gökdereli Şeyh Şerif, Sİlvanlı Şeyh Şemsettin ve Çapakçur'un Çan şeyhleri tekiyeleriydi.

Küçük kabileler halinde yaşayan ve aşiret sistemine tam girmeyen Zazalar , kenidlerini Kürt değil en çok Halidi, Abbasi, Emevi ve Arap sanmış, doğu illerine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan şeylerin Zaza olmasından ötürü , kendilerini Kormanço ve Babakürdi şubelerinden daha kutsal bilmiş ve bu dini gayretle dinin, şeriatın ve hilafetin fedaaileri kesilmiş ve yalnız bu dini taassup yüzünden Cumhuriyete karşı isyan etmişlerdi.

Kürt taali cemiyetinin icra kuvveti olan Cibranlı Halit ve yusuf Ziya siyasi maksatlarını gizleyerek dini kisveye bürünüp zehirli fikirlerini bu yoldan Şeyh Sait'le Kormançi ve Zaza şubelerinin şeyh ve hocalarına aşılamışlardı. İş dine ve maneviyata intikal ettiği için dinin en büyük hamisi sayılan ve Cibranlı Halid'in eniştesi ve şey olan Şeyh Sait, emirel-mücahidin adı altında isyanın başına geçerek manevi nüfuzunu kullanmıştı.

syf 124-125



(1) Bu şubeye bağlı aşiretler Şeyh Sait isyanına karışmamış, birkaç ay sonra Batman isyanını hazırlamışlardı.

(2) Bu parti aşiretleri Şeyh Sait isyanında hükümete taraf olmuş ve sonradan Ağrı-Zilan isyanını ve son irtica hareketini meydana getirmişlerdi.









M.Şerif FIRAT
kitaptaki Ermeni zulmü






______________________





OĞUZ BOYLARIN, TÜRKMENLERİN KÜRTLEŞMESİ




TÜRKİYE'DE OĞUZLARIN AVŞAR BOYU - CASUS G.BELL'İN ARŞİVİNDEN / 1899-1918







Türkmenlerin Kürtleşmesi Olayı ve Avşar 


Türk topluluklarından bazılarının ilişkiye girdiği milletlerle kaynaşarak eridikleri malumdur. Türk tarihi incelendiğinde, İran ve Afganistan’da olmak üzere Türk oymaklarının bir kısmının (Afşarlar da dahil) kültürel değişime uğradıkları görülür. Bunun gibi Türk boyları arasında da böyle karışımlar ve erimeler söz konusudur. 

Asırlar boyunca yaşanan boy mücadeleleri ve yapılan göçler esnasında kimi Türk boylarının başka Türk boyları arasına girerek ana boy adını unuttukları ve tabi oldukları boyun adıyla anıldıkları bilinmektedir. Kimi zamanda boyların birleşiminden yeni boylar teşekkül etmiştir. Avşarlarda da bu durum mevcuttur. 

Yaptığımız araştırmalarda aslını unutmuş Afşar kökenli kişi veya köylerin kendisini Türk, Türkmen, Yörük, Yerli, Köylü gibi adlarla tanıttıklarına, hatta bunlardan bazılarının aralarında geçen münasebetler dolayısıyle Afşarları pek sevmediklerine tanık olduk. 

Bursa’da yaşayan Maraş Elbistan’lı bir arkadaşım kendilerinin aslını anlatırken “Biz Türkmen’iz. Bizim köye Dodurlular denir, komşu köyümüz ise Afşar köyüdür.” demişti. Dodurluların Recepli Avşarlarının bir obası olduğunu söylediğimde çok şaşırmıştı. Bu köyün oba adını muhafaza etmesine rağmen ana boy adını unuttuğu görülüyor. Kimi yerlerde ise Avşarlar azınlıkta kaldıkları için yörede etki ve nüfus olarak baskın olan aşiretin adıyla anılmaya başlanmıştır. Adana’da Varsaklar, Antep’te ise Beydililer arasındaki Avşarlar buna örnek verilebilir. Diğer bir husus ta, Alevi Avşarların durumudur. Bunlar, Sünni-Alevi farklılaşmasından dolayı genel ad olan Alevi adını kullanmışlar ve boy adlarını muhafaza edememişlerdir.

Biz bu bölümde ülkemizde ve çevresindeki topraklarda yüzyıllar boyu meydana gelen Türk boyları arasındaki kaynaşmaya örnek olacak böyle bir olaydan bahsedeceğiz. 

Bu “Türkmenlerin Kürtleşmesi” hadisesidir. Peki, insanlarımızın kendisini yukarıda sıraladığımız isimlerle ifade etmesi mesele olmuyorda neden “Kürt” adını taşıyınca sıkıntı çıkarıyor. 

Bunun sebebi Kürtlüğün, Türk milletini ve devletini bölüp parçalamak isteyen mihrakların kullandığı bir unsur olmasıdır. Açık söylemek gerekirse Kürtlük, Türklükten ayrı bir şey değildir. Bu yüzden bir Türk’ün Kürtleşmesi veya bir Kürdün Türkleşmesi, biraz önce bahsettiğimiz Türk boyları arasındaki kaynaşmalara örnektir. Biz olaya böyle bakıyoruz ve işin aslı da budur. 

Ancak geriye dönüp baktığımızda tarihimizde Kürt olayı çok farklı cereyan etmiştir. Dış güçler, Kürtleri Türk devletinin başına bela etmek için inanılmaz oyunlar oynamışlardır. Ancak o dönemlerde ve günümüzde dahi bu oyunlara alet olmayıp erdemli davranan Kürt aşiretleri oldukça fazladır. Kürt konusunda bizim politikacıların da ihmalkar davrandığını belirtmek yerinde olacaktır. Yapılan bir çok araştırma sonunda Kürt adı ile tanınan insanların önemli bir kısmının Türk boylarından geldiğinin kanıtlanmış olması aslında sorunu halletmiş oluyor. Yani kimi kimden koparacaklar. Öz, aslına ihanet etmez. Edenlerin soyunu bir araştırın bakın neler çıkacaktır. Abdullah Öcalan’ın Ermeni asıllı olduğunu ilk kez rahmetli Türkeş ortaya çıkarmıştı. Öldürülen PKK militanları arasında çok sayıda sünnetsiz kişilerin olması da bu açıdan önemlidir. Bu kişiler Kürtlere de düşmandır unutulmasın.

Kürt olayının bu hallere gelmesinde hükümetlerin milli politikalarının olmaması, Kürtlerin Türklükleriyle olan ilgilerinin akademik bir tez olarak kabul edilmemesi ve politik kaygılar sebep olmuştur. Bütün bu sebepler zamanla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Türkmen cemaatlerinin ve konumuz itibariyle Avşar Türkmenleri’nin Kürtleşmiş olmalarına veya Kürtleşmeye doğru gitmelerine sebep olmaktadır. 

Bu sebeple Bazı bölgelerde Kurmanç adı altında Türk dilinden Bayat, Bayındır, Salur, Beydili, Döğer, Büğdüz, Yıva, Karkın, Küresinli (Kasımoğlu), Milli, Karakeçili, Türkan, Tilki, Atmalı, Kızkapanlı, Çakallı.... gibi Türkmen boylarıyla birlikte Avşar Türkmenleri de uzaklaşmış ve Türklüklerini unutmuşlardır. Kürt denilen bu insanların şahıs adları da Türkçe’dir. Sözgelimi, Milli aşiretine mensup kişiler arasında adı Avşar olanlar vardır. Bugün hala Kürtler arasında Avşar adlı obalara rastlanması önemlidir.





Avşar Türkmenleri 
Adnan Menderes Kaya




________________



Afşar boyu, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuzların 
24 boyunun Bozoklar kolundandır. 
Germiyanoğlulları, Karamanoğulları Avşar boyundandır. 
Bunun yanında günümüzde Çuvaş Türkleri 
arasında “Yapşar” şeklinde bir kelime vardır ki; 
bu Avşar ile aynıdır.


kitaptan : "Mahmudlu Oymağı

Avşar elinin kollarından biri de Mahmudlu oymağıdır. Önce Araşlı oymağının terkibinde olmuştu. Sonra Araşlı oymağından çıkıp, müstekil oymağa çevrilmişti. Mahmudlu oymağı esasen, Urmiye yöresinde meskunlaşmıştı.

Mahmudlu oymağının tanınmış simalarından biri Mehemmed beydir. Mehemmed bey Feteli Han Araşlı-Avşara hzmet etmişti. Mahmudlu oymağının adlı emirlerinden biri Bahadur beydir. Bahadur bey Nadir şahın hakimiyeti döneminde Mahmutlu oymağının başçısı idi.

Bahadur beyin öldürülmesi hakkında tarihi kitaplarda kaydiyyat var. Nadir şah ordusu ile Urmiyenin Göytepe menzilinden Mahmudlunun Keçebaş çemenliyine gelmişti. Orda bir neçe oturak etmişti. Bahadur beyi yanına çağırttırır. Günahını, suçunu boynuna koyup, öldürtmüştü. Mahmudlu oymağının tanınmış simalarından biri de Löhrasp beydir. Löhrasp bey Nadir şah Avşara hizmet etmişti. Löhrasp beyin Miran bey, Masum bey adlı oğulları vardı.

Miran bey Urmiye şehrinde doğmuştu. Mükemmel medrese tahsili almıştı. Feteli han Araşlı-Avşarın teşrifat işlerine nezaretçi idi. Eşikağasıbaşı vazifesini aparırdı. Miran beyin Uğurlu bey adlı oğlu vardı.

Uğurlu bey Urmiye şehrinde dünyaya penah getirmişti. Mükemmel medrese tahsili almıştı. Savadlı olduğundan dolayı mirza ünvanı daşırdı. İmamkulu han Kasım-Avşarın övladlarına lalalık etmişti."


Bu Mahmudlu ailesi (de diğerleri gibi) Avşar boyundan olmasına rağmen Kürt olarak tanıtılıyor....



Avşarlar
Ənvər Çingizoğlunun və Aydın Avşarın 


Jurnalist-etnoqraf Ənvər Çingizoğlunun və tədqiqatçı Aydın Avşarın bu kitabı Azərbaycan xalqının etnogenezində, siyasətində və mədəniyyətində mühüm rol oynayan Avşar eli və oymaqlarının yaşam yolundan bəhs edir. Onların dünyaya bəxş etdiyi dühalardan, böyük simalardan söhbət açır.







________________




"Saddam rejiminden sonra, Türk soylarına dönen Türkmenler ana dillerini koruyarak, Aşiret, oymaklarının, boylarının Türkmen olduğunu savunmaktadırlar, ayrıca binlerce Türkmenlerde hala birçok nedenlerden dolayı Arap, Kürt olarak kimliklerine dönmemeleri buda çok üzücü bir durum sergilemektedir, günümüzde Araplaşan Türkmen yanında daha fazlasıyla korku, her türlü baskılarla, asimilasyonla Kürtleştirilmektedirler.

Tek umudumuz bir an önce Türkmen kardeşlerimiz kendi anne, baba Türk kimliklerine dönmelidirler."






Av.Sadun Köprülü
Kerkük'e bağlı Altunköprü ilçesinde 1957 yılında doğmuştur. 
Bağdat üniversitesi Kanun Şeriat (Hukuk) fakültesinden mezundur. 
Irak Türkmen cephesi eski temsilcisi araştırmacı yazardır. 
2014 te hayata veda etmiştir.


Öz be Öz Türk aşiretleri olan Kürtler....



________________





Kürdoloji Yalanları - Ahsen Batur / Selenge Yayınları,2011
KİTAP OKUNMAK İÇİNDİR!


“Siyasî Kürtçüler de tarihlerini istedikleri gibi yazarlar, istediklerini ata seçerler ve bunlar beni rahatsız etmez. Ama hayalî iddialara, mesnetsiz çıkışlara dayanarak ’Biz bu bölgenin aslî sakinleriyiz, sizler sonradan gelip vatanımızı işgal ettiniz; Salahaddin Eyyubî’nin ordusu saflarında on bin Kürt savaşçı olmasaydı, siz Anadolu’ya giremezdiniz, dolayısıyla Anadolu kapılarını size bizler açtık; biz de bu ülkenin kurtuluşu için savaştık ve şehitler verdik, bu yüzden biz de bu devletin kurucu unsuruyuz’ demeye başlamışlarsa, artık o iddialar beni ilgilendiriyor demektir.”

"Türkmenlerin Kürtleşmesi olayı çerçevesinde düşündüğümüzde bazı Alevi Avşarların Kürtleşerek, Alevi-Kürt toplumunun bir parçasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bize düşen bu gibi soydaşlarımıza Türk kökenli olduklarını anlatarak özüne dönmelerini sağlamaktır.."



_____________



1927 yılından 1985 yılına kadarki Genel Nüfus Sayımları’ndaki tespitler ve 2001 yılına kadar yapılan araştırma ve anketlerdeki veriler değerlendirildiğinde Türkiye’deki etnik grupların nüfusları aşağıdaki gibi tespit edilmiştir.


Etnik Kimlik......Nüfus...........Oran(%)
Türk ............64.650.000......89.79
Kürt..............5.000.000........6.94
Zaza............1.000.000.........1.4
Arap...............600.000.........0.83
Çerkes...........250.000.........0.35
Laz...............200.000..........0.28
Diğer............300.000...........0.42
Toplam........ 74.000.000.......100.00


Burada görüldüğü gibi etnik nüfus toplamda %10’dur. Bir ülkenin etnik bir mozaik olarak tanımlanabilmesinin ön şartı nüfusun genel nüfus içindeki oranın en az %35’ini oluşturmasıdır. Bu değerlendirme Uluslararası ölçüt olarak kabul edilmiştir. (Prof.Dr.Martin Lispet)


....8500 KELİMENİN 3080’İ TÜRKÇE, 2230 Farsça (1200’ü Zend lehçesi), 370 Pehlevi Lehçesi, 2000 Arapça, 220 Ermenice, 108 Keldanice, 60 Çerkezçe, 20 Gürcüce ve 300’ü menşei belli olmayandır. Alman De Groot ise 1300 yıl önce kullanılan Göktürk Türkçesine ait 532 kelimenin bugünkü Kürtçede halen kullanıldığını tespit etmiştir. 


Kaynak : Türkiye'nin Etnik Yapısı - Ali Tayyar Önder 

“Bunlar her bilinçli yurttaşın bilmesi ve üzerinde düşünmesi gereken şeyler…Sayın Ali Tayyar Önder’in 5 yıllık araştırması hemen tüm malzemeyi önümüze koyuyor”
Prof.Dr.Ahmet Taner Kışlalı



"HER BİLİNÇLİ...."



AMERİKA’DA 317 MİLYON AMERİKALI YAŞIYOR, BUNUN 50 MİLYONU ALMAN, 40 MİLYONU AFRİKA AMERİKALI VEYA SİYAH , 36 MİLYONU İRLANDALI , 32 MİLYONU MEKSİKALI , 27 MİLYONU İNGİLİZ, 17 MİLYONU İTALYAN, 10 MİLYONU POLONYALI, 10 MİLYONU FRANSIZ’DIR. 20 MİLYONU İSE KENDİSİNE AMERİKALI ATASI OLDUĞUNU İDDİA ETMİŞTİR. BU SAYININ İÇİNDE GERÇEK AMERİKA YERLİLERİ DE VARDIR. 

"The map that shows where America came from: A truly captivating map that shows the ancestry of everyone of the 317 million people who call the melting pot of America home can now be seen on a U.S. Census Bureau map."

Dailymail news , Eylül 2013




BİZİM BURALARDA O KADAR ETNİK YAPI DA OK, OLSA BİLE HEPSİ TÜRK BOYLARI 

BATI HER ZAMAN "ELE VERİR TALKINI, KENDİ YUTAR SALKIMI"


KÖRFEZ SAVAŞINDA TÜRKİYE'YE SIĞINAN 500 BİN PEŞMERGE , ONUR ÖYMEN’İN MECLİS ÖNERGESİNE VERİLEN CEVAPTA 450 BİNİNE VATANDAŞLIK DAĞILTIĞINI BİLDİRİR ŞİMDİ KALKMIŞ BU SONRADAN GÖRMELER BİZDEN TOPRAK İSTİYOR, MEMLEKETTE KAOS YARATIYOR... !?


"Bugün ülkemizde yaşayan Kürtlerin %10-12 si Türk kökenlidir, geri kalanı ise Yahudi , Ermeni, Fars ve Araptır. Bu çalışma Batılılara aittir." Yrd.Doç.Dr.Osman Çataloluk


Peki Suriye’de başlayan savaş ile kaç “göçmen vatandaşımız” oldu?  20 yıl sonrası düşünülürse…..


"Encyclopedia Britannica’nın 1875 ile 1911 yılları arasındaki bütün baskılarında Kürtler, Turanî bir toplulukken 1911 yılından sonraki baskılarında birdenbire Mezopotamyalı bir kavme dönüşmüşlerdir.

Zazaca ve Kurmançca konuşan Alevî aşiretlerin ileri gelenleri de, Zazacayı ya da Kurmançcayı sonradan öğrendiklerini ve ‘Öz Türk’ olduklarını atalarından gelen bir bilgi olarak ifade ediyorlardı. Hala da bu tezi savunmakta, bilhassa ‘Horasan’dan gelen Türkler’ olduklarını iddia etmektedirler." Zazalar ve Türklük - Ali Rıza Özdemir, Kripto yayınları







İŞTE BU TÜRKİYE’NİN ETNİK YAPISINA YAPILAN 
BİR SOYKIRIM’DIR. 
VE DE SAVAŞIN TA KENDİSİDİR.
GERÇEKLER
SB







ilgili:












6 Kasım 2014 Perşembe

OĞUZLAR






"...10.yüzyılda batıda Hazar Yurdu'na kadar uzanan bu bozkırlara, Horezm veya Oğuz Çölü deniliyordu....Oğuz Çölü'nün Kuzey Hazar sahillerin, Merkezi Oğuz bölgesini, Güneydoğu Karakum ve Yukarı Aral'ın Kızılkum bozkırlarını içine aldığını düşünebiliriz..." syf.112

"...Oğuzeli'nde oturan Türkmen nüfusu hakkında verilen tarihi bilgiler oldukça kısıtlıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, Orta Asya'daki eski Hint-Avrupai ahalinin torunlarıyla kaynaşan bir kısım Oğuz ve Türklere "Türkmen" adı verilmişti. Türkmen adının kendisi ise esasında İslam dinini kabul eden Oğuzlar için kullanılmıştı..." syf.117

"...Oğuzlara nazaran Türkmenler arasında daha fazla yerleşik yaşamı benimsemiş nüfus mevcuttu. Ancak bu temelden yola çıkarak Oğuzlar'la Türkmenler arasındaki farklılıkları izah etmek, büyük yanlışlıklar doğurabilir. 10.- 11.yüzyıllara ait yerleşim alanlarında yapılan arkeolojik araştırmalar, Sır-Derya'nın aşağı akımlarında çok sayıda yerleşik ve yarı yerleşik Oğuz gruplarının berhayat olduğu gerçeğini açığa çıkarmaktadır...." syf.129

"...11.yüzyıl Türkmen ve Oğuz lehçelerinde kullanılan konaklama ve göçle ilgili birçok kelimenin mevcudiyeti de bu görüşü teyit etmektedir. Benzer terimler arasında konak yeri anlamında kullanılan "turası yer" sözcüğünü zikretmek gerekiyor. 11.- 13.yüzyıl Oğuz ve Türkmenleri'nin dilinde "yurt" kelimesi, daha ziyade "doğum yeri", "durak", "gelinen yer", "mesken" anlamında kullanılıyordu..." syf.132

"...İbn Fadlan, Oğuzların yetiştirdikleri koyun ve koçların çok yağlı olduğunu belirtmektedir. 10.yüzyılda Oğuzeli'nden Horasan ve Maveraünnehir'e getirilen koyunlar, en iyisi olarak kabul edilirdi. Bu cinsi Karaman türü olduğu aşikardır. 9. - 12.yüzyıllara ait kaynaklarda bu koyun cinsine genel olarak Türki denilmekteydi. İbn el-Fakih, Türk koyunlarının çok iri olduğunu ve kuyruklarının yerde sürüklendiğini yazmaktadır. Türki koçlara 12.yüzyılda Belh bölgesinde rastlanmaktaydı. Daha geç dönemde Ak-Koyunlu Türkmen boylarında yuvarlak ve yağlı kuyruklu koyunların bulunduğundan bahsetmektedir. Sunulan bilgilerden Oğuz ve Türkmenler'n Karaman türü koyunlar besledikleri ortaya çıkmaktadır.

At, Oğuz ve Türkmen göçebe yaşamında önemli bir yer işgal ediyordu. İbn Fadlan 10.yüzyılda Oğuzlar'ın büyük yılkı sürülerinin bulunduğunu belirtiyor. Beyhaki de , 11.yüzyılda Türkmenler'in sahip oldukları büyük yılkı sürülerine dikkat çekmektedir.  Oğuz göçebelerinin besledikleri atlar, muhtemelen kısa boylu bozkır cinsiydi. Bu at cinsinin izlerine, Orta Asya'da ortaya çıkarılan Türk kurgan ve mezarlıklarında rastlanmaktadır. 

7.yüzyıldan itibaren Kazakistan bozkırlarında iri gövdeli, iri kafalı, kısa boylu, cidavlı, besili ve uzun boyunlu at sürülerinin beslendiği bilinmektedir. Türk atları, yerel iklim şartlarına iyi uyum sağlamaktaydı ve bütün yıl boyunca her çeşit otlak arazide beslenmeye uygundu. Bozkır Türk atlarının bol sütlü, et ve yağ bakımından zengin olması dikkate değer bir husustur. Bu yüzden, göçebe Türkler, at etini, koyun ve inek etine tercih ediyorlardı. Türk atları yapı olarak sade, dayanıklık bakımından ise uzak mesafelere hızla koşması gibi özellikleriyle dikkat çekiyordu. Türkler, atlarını açık havada tutarlar, soğuk ve sıcağa karşı korumazlardı. Atlar saldırılarda, savaşlarda ve avda kullanılıyordu. Muhtemelen "bozkır cinsi" Oğuz atları da bu özelliklere sahiplerdi.

Tetkik edilen dönemde, Oğuz ve Türkmen göçebeleri zarif ve güzel cins atlar da beslemekteydiler. Uzun boylu, küçük başlı ve ince bacaklı atları, erken dönem Türk kurganlarından tanıyoruz. Bu tür at iskeletlerinin Türkizeban zengin eşrafın mezarlarından çıkması dikkat çekmektedir. Tarihi kroniklerde 11.yüzyıl Türkmen boylarında "Huttel cinsi" atların yetiştirildiğine dair bilgiler bulunmaktadır.

Bu atlar, güzel dış görünümü, zerafetleri ve hızlı koşmalarıyla dikkat çekmektedir. Tarihi efsanelerde Huttel atlarının "yabani deniz aygırı" cinsinden geldiği anlatılmaktadır. Bu eski rivayetler, hala Türkmen epik hikayelerinde ve halk masallarında yerini korumaktadır.

11. - 13.yüzyıl kaynaklarında Selçuklu boylarının kullandıkları binek atları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu kaynakların rivayetlerine göre Selçuklu savaş atları, sert tırnakları, tıpkı uçan kartal gibi çevik ve hızlı hareketleri ile hayranlık uyandırıyorlardı. Oğuz ve Türkmenler, bu atlara "yuğruk at" veya "çapar" diyorlardı.

Türkmen atları, cüsse ve cins bakımından farklı oldukları için, çok yüksek değere satılıyordu. Selçuklu dönemi divan şiirinde bu atların ünü methiyelere konu olmuştu. 12.yüzyıl şairleri, bu atların koşusunu "rüzgar hızı" ve "deniz dalgalanması" gibi tasvirlerle şiirlerine aktarmışlardı... "syf.137




"11.-12.yüzyıllar arasında Oğuz zanaatıyla ilgili karşılaştırmalı tarihi bilgilere Ros'ta, Donets'de ve Rossav'da bulunan Tork-Peçenek demir başlıklarını gösterebiliriz. Burada kavanoz şeklinde balık kap ve eyere asmak için delikli çini kaplar açığa çıkarıldı. Tork mezarlarından çıkan demir başlıkların arasında kemik düğmeler ve levha üzerine yapılmış at eyerinin süslemesinin kalıntıları bulunmuştu. Metalden yapılan eşyalara da rastlamak mümkündü. Düşük ayar gümüşten yapılmış halkalar, demir üzengiler, tokalar, kılıçlar, ok uçları, bakırdan yapılmış olta iğneleri, vs....Kadınlara ait mezarlarda gümüş bezekli başlıklar, küpeler, bilezikler, taş askılar, hilal şeklinde gümüş levhalar bulunmuştur."... dipnot syf 147

"10. - 13.yüzyıllarda Oğuz kavimleri, birkaç büyük boy ve onların terkibinde bulunan çok sayıda irili ufaklı titrelerden teşekkül ediyordu. Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların 24 boydan teşekkül ettiğini haber veriyor. Ancak, daha sonraları Halaçlar'ın iki boyu onlardan ayrılmıştı.

Divan-ı Lugat et-Türk'de 11.yüzyılın ikinci yarısında Oğuz halkının terkibinde bulunan boyların isimleri şu şekilde açıklanmıştır. Kınık, Kayı, Bayundur, Yiva, Salır, Avşar, Bekdili, Bekdüz, Bayat, Yazır, Eymür, Kara-Bulak, Alka-Bulak, Iğdır, Yüregir, Tutırka, Alayontlu, Döğer, Çepni, Peçenek, Çavuldur, Çaruk.

Bu isimlerin çoğu Fahrü'd-din Merverüdi, Reşidüddin ve geç dönem Orta Çağ müelliflerinin eserlerine konu olmuştur. Ancaki kaynaklar arasında Oğuz boylarının sayısı konusunda fikir ayrılığı bulunmaktadır. Kaşgarlı Mahmud ve Reşidüddin, onların 24 boydan oluştuğunu iddia ederken, Mervezi 12 boy olarak gösterir. Bu fikir ayrılığını, Oğuzların iki kola bölünmesinden kaynaklandığını söyleyerek önleyebiliriz.

Doğulu Orta Çağ müellifleri, Oğuzların Bozok ve Üçok olarak ayrılmasını, efsanevi Oğuz Han'ın ismine bağlıyorlar. Rivayetlere göre, Oğuz Han'ın oğulları üç yay ve üç ok bulmuşlardı. Oğuz Han üç oğluna yayı, üç oğluna da okları vermişti. Oğuz, yayı alan oğullarından türeyecek olanlara Bozok denilmesini emretmişti. Bozok'un anlamı - parçalara ayırmaktı. O bu ismi yayın kırılmasından dolayı vermiş ve sağ kanat ordusunun idaresini bu üç oğluna ve onun oğullarına bırakmıştı. Oğuz Han, sağ ve sol kanadın bütün otlak arazilerini oğulları arasında taksim etmişti. Oğuz, tahtı ve hakimiyeti, bütün oğullarına ve onların soyuna bırakmıştı.

T.Houstma, Oğuların Bozok ve Üçok olarak bölünmesinin temelinde "askeri-siyasi" sisteminin varlığını aramaktadır.

Oğuzlar 24 boydan oluşmakta ve iki eşit kısma ayrılmaktalardı. Ancak tarihi rivayetlere göre Bozoklar büyük, Üçoklar ise küçük boyları teşkil ediyordu. Sağ kanadı temsil eden Bozoklar, Üçoklara nazaran daha çok imtiyaz sahibiydiler. Reşidüddin'e göre, Oğuzların yüksek orunlu beyleri sadece Bozoklar arasından seçilebiliyordu.

Muhtemelen Oğuzların Bozok ve Üçok olarak ikiye ayrılmasında, bir takım bölgesel askeri özelliklerinin rolü olmuştur. Oğuz ordusunun her iki kanadının da elinde geniş meralar ve araziler bulunuyordu. Üçok ve Bozoklar'a tekabül eden İç ve Dış Oğuzlar hakkındaki bilgiler de bu durumu teyit etmektedir. İç ve Dış Oğuzlar'ın bölgesel olarak ayrıldıkları düalist sistemi hakkında toponom ve Türkmen Halk kaynaklarında epey bilgi bulunmaktadır.


Oğuz ordusunun sağ ve sol cenahını yöneten komutanlara Beylerbeyi ünvanı verilmekteydi. Tarihi rivayetlerde, İç ve Dış Oğuzlar'da beylerbeyinden bahsedilmektedir.

Genelde sağ kanat beyleri Kayı ve Bayat boy reisleri ; sol kanat beyleri ise Peçenek ve Çavuldur reislerinden seçiliyordu. Beylerin yargılamak, cezalandırmak gibi yetkilerinin yanı sıra, yazılı ve sözlü kararları da itiraz edilmeden uygulanmaktaydı. Beylerin hakimiyet sınırları, göçebe boyları dışında yerleşik topluluklar üzerinde de etkiliydi. 12.yüzyıl Türkmen reislerine "asilzade prensler" gibi itaat edilmekteydi."... syf.171




Bir dipnot daha syf.234
"Hardeş boyu, Altay bölgesinde oturan Kıpçak boy birliğine dahil olmalıdır. Çin kaynaklarına göre Kin-şa ülkesinde mavi gözlü sarışın insanlar yaşıyorlardı. (E.Bretscneider, Notes of the mediaval geography and history of Central and Western Asia, London 1876) Kin-şa, yani Altın Dağ, Kızılbaş ile İlke Aral arasında bulunan altay Dağ silsilesinin bir koluna tekabül eder. Bu kaynaklarda Kıpçaklar'ın bir zamanlar  Chou-Lan bölgesinde oturdukları belirtilmektedir. Bu Kıpçak boyu , Altay'da, Yılanlı Dağ eteklerinde, yahut Kem Nehri havzasında barınıyordu.Hardeşleri bozguna uğratan "Yılan Boyları"nın kim olduğunun tesbiti hayli zordur. Belkide Yu.A.Zuyev'in belirttiği gibi "Ots" adıyla, tamgalarında yılan işareti bulunan Kayılar kastedilmekteydi.

...


Orta Asya, Oğuz ve Selçuklu tarihi konusunda akademisyenler arasında en önde gelen uzman tarihçi olarak kabul edilir. Agacanov'un başyapıtı olan OĞUZLAR adlı eseri Sır-Derya Oğuz Yabgu Devleti konusunda Türkiye'de yayınlanan ilk ve tek eserdir. Özellikle Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan önceki Oğuz Yabgu Devleti ve Oğuz boylarının yaşadıkları bölgelerle ilgili tarihi-coğrafi bilgiler son derece önemlidir. Yaklaşık 800 basma ve yazma kaynak taranarak hazırlanan bu eser, Oğuzların az bilinen tarihi konusunda önemli katkıda bulunacaktır.

arka kapak.




OĞUZLAR
Sergey Grigoreviç Agacanov 
Çeviren: Ekber N. Necef, Ahmet Annaberdiyev
Selenge Yayınları










11 Ağustos 2014 Pazartesi

ÇUVAŞLAR - SABİRLER - OĞUZLAR - TÜRKLER - KAYI BOYU






"Saygıdeğer Kardeşlerim Çuvasistan'a Hoşgeldiniz.

Bu akraba ziyaretiyle bizi çok mutlu ettiniz.

Kardeşlerim, bilimsel araştırmalar Çuvaşların büyük atalarının Türklerden olduğunu ve onların Orta Asya'dan buraya geldiklerini açıkça ortaya koymuştur.

Çuvaşça, Türk dilleri arasında yer alır. Size uzak görünen ve anlaşılmaz gelen bu lehçe aslında ortak atalarımızın konuştuğu dildir.

Çuvaşçayı şekillendirenler Altayların güneybatısında yaşayan OĞUZLARDI.

MÖ.1000 yılında bu kavim ikiye ayrılmıştı. Bir kısım Oğuzların Hint-Avrupa dili konuşanlarla ilişkileri nedeniyle lehçeleri "r" ve "l" harfi değişimi görmüştü.

Bu Oğuz kavimleri zaman içerisinde Ogur Türkleri olarak bilindiler. 

Türk lehçeleri "z" harfinin "r" ye ve "ş" harfinin "l" ye değişimi esas alınarak iki kolda tasnif edilmiştir.

Buna göre "z" "ş" esaslı lehçeler grubuna Doğu Türkçesi , "r" "l" esaslı lehçeler grubuna da Batı Türkçesi denilmiştir.

Bu ikinci grubta yer aldığımız için atalarımızın adı da OĞUZ'dan OGUR'a dönüşmüştür.

Ogurlar Hunların da atalarıdır. 

Mete Han Hun İmparatorluğunu kurduğunda ordusu aynı kökten, ama birbirine uzak lehçeler konuşan halklardan oluşuyordu . Mete Han dil birlikteliği için Ogurların dilini , yani günümüz Çuvaşçasına yakın Ogur Türkçesini seçti.

Hunların batıya göçüyle MS.5.yüzyılda dilimiz batıya taşındı. Bu dili bu coğrafyadaki yerli halklara öğrettik ama onlardan sözcükler ve gramer düzenlemeleri aldık.

Özetle, biz Çuvaşlar ortak atalarımızın , yani Hunların dilini konuşuyoruz. Çuvaşça ayrıca Türk dilleri arasında Ogur öbeği olarak bilinen kolun yaşayan tek dilidir. Yakın akrabaları Hun dili, Ön Bulgarca ve Hazarca artık ölü dillerdir.

Siz bana, akrabalığımız nereden geliyor diye sordunuz, işte cevabım budur. Benim konuştuğum dili anlayamasanızda , ruhunu hissedersiniz. Çünkü ben sizin babanızın, atalarınızın sesini taşıyorum dünden bugüne.

Ve diliniz değişime uğramış derseniz aramız bozulur. 

Etnik açıdan baktığınızda Çuvaşların Asyalı kökleri kadar burdaki yerli topluluklar, yani Fin-Ugor kavimleriylede yakın akrabalığı, kan bağı . 7 yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinde kurulan Büyük Bulgar Hanlığıyla , İdil Bulgar Hanlığının temel harcını koyanlar bizim atalarımızdır.

Avrupa Hunları , Sabirler ve Ogur Türklerinin karışması sonucu Bulgar adıyla anılan Türk topluluğu ortaya çıktı.

İşte bizler steplerde kurulan bu devletlerin en büyük parçalarından , kurucu unsurlarından biriyiz.

İdil Bulgar Hanlığı döneminde Suvar kent halkı ve çevresinde yaşayanlar Moğol istilası sonucu kuzeyde ortaya çıktılar ve kültürlerini burda korudular. Biz atalarımızın mirasını her türlü olumsuzluğa rağmen günümüze taşıdık ve Çuvaşlar olarak tarih sahnesine çıktık.

İdil Bulgar Devletinin Slav, Macar, Mari ve Udmur dillerinde etkisi büyük olmuştur.

Demem o ki, bugün Rusya ve Doğu Avrupa'da birçok kültürün temelinde Çuvaşların etkisi var ve onların kadim tarihini Çuvaş kültürünü bilmeden araştırma yapamazsınız."


Prof.Yegorov Nikolay İvanoviç
Tarihçi



Çuvaşlar atalarının Suvarların öncülleri Sabirlerle , Bulgarların öncülleri Ogur kavimleri olduğunu sıkça dile getiriyorlar. Bu her iki kavimde Orta Asya kökenli Türk toplulukları.

Bazı bilimadamları Çuvaşların atalarının bölgeye MÖ.10.yüzyılda geldiklerini belirtirken , bazıları ise Hun Konfederasyonu içinde yer aldıklarını savunuyorlar. Bu durumda ataların Kıpçak düzlüklerine gelişleri en geç MS.5.yüzyıla tarihleniyor.

Çuvaşların kökenini özellikle Hunlar üzerinden açıklamaya çalışan araştırmacılar kadar, onları yerli kavimler Fin-Ugor halklarıyla daha yakın gören tarihçilerde bulunuyor. Kadim geçmişleri hakkında bu denli farklı görüşler olmasına rağmen, yakın tarihlerindeki kronolojilerinde sorun yok. Çünkü Çuvaşların bir Türk kavmi olduğu bilinen Ön Bulgarlarla yakın akrabalıkları artık bilimsel çevrelerce kabul edilmiş durumda.

Çuvaş adının da Suvar'dan dönüştüğü tahmin ediliyor.



Ahmet Yesiltepe
Zaman Yolcusu Belgeseli: link


....


KAYI BOYU:

Bulgarların neden Kayı Boyu tamgası kullandığı belli oldu.

Ogur Oğuz diye anıldıysa.... Kayı boyu da Oğuz'un bir boyu ise.....


BULGAR TÜRKLERİ - link




OĞUZLAR -OGURLAR
ASHGUZAY - SKUZES - SCYTHIANS - GUZ - OGHUZ - HUN - ASHKENAZI - KIPCHAK




VE

Etrüskler de Kayı (Qay) boyundansa....

"Vergilinin qədim Roma tarixindən bəhs etdiyi «Eneida» əsərində bu şəhərin əsasını qoyan etrusk soyköklü Romul və Remin troyalı Eneyin törəmələri olduğu bildirilir. 

Romanın məşhur Qay sülaləsi də özünü troyalı Eneyin soyuna bağla-yırdı. Məşhur Roma imperatoru Qay Yuli Sezar senatda ilk çıxışında «Mən əsilzadəyəm, troyalı Eneyin nəslindənəm» deyərək özünü təqdim etmişdir."


Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu

....


SUBARLAR : BULGARLAR
Suvar=Subar =Sabir "v" "b" yer değiştiriyor 

"Göbeklitepe tapınağını hangi boyların kurduğu sorusuna kesin cevap vermek mümkün olmasa da, Sümer (Kenger-Kingiiri) ve Akad dilli yazılı kaynaklar bu bölgede MÖ. 3 bin yıllarında SUBAR boylarının yaşadığını yazarlar. 

Urmu Teorisine göre, iki nehir arasının Bağdat’tan kuzeyde Subartu adlanan arazisi Proto-Türk Subarların ülkesi idi ve burada son Subar beyliği de MÖ. 673- den sonra dağılmıştı. Göbeklitepe kronolojileri değiştirecek çetin sorunlar ortaya çıkarmıştır ve Subar Türk Boylarının burada olması çok önemlidir."



Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu - link 



"Belirtmek gerekir ki, "erkek" anlamında kullanılan "er/ar" Türk etnonimlerine özgü alamettir, örneğin, Bulgar (bu etnonimin balık (7*) + er yani "şehir sakini" gibi izahı daha uygun), azar, "Sabir/Suvar/Subar" (T- çoğul eki)....

Veyahut, Yunanlılar Küçük Asya'da geldikten sonra yerli nüfus Yunanlılar tarafından bilinmeyen "var/bar" sözlerini kullandıklarına göre gelenler onları "varvar/barbar" diye çağırıyordular. Bize göre, "varvar/barbar" adı "ar/er-erkek" kelimesi "b/v" harfinin protezleşmesi sonucunda oluşmuştur ve bu söz "insanlar/adamlar" demektir (var+var=varvar/kişiler ). "



Aləkbər Ələkbərov - link
Çev. : Muhammet KEMALOĞLU,2014



gerisini siz birleştirin artık 

Saygılar
SB.

____