Translate

Atlantis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atlantis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Aralık 2013 Perşembe

PELOPS / ATLANTİS / OLİMPİYATLAR






Pelops Tantalis kralı Tantalos’un oğlu ve Tanrı Zeus’un torunudur. Muhteşem Spil’de yaşamıştı. Çocukken babası onu, Tanrılara kurban etmek istemişti. Tantalos ölümsüz olmak istiyordu. Tanrılar onun bu davranışını cezalandırdılar ve Pelops’u yeniden yaşama döndürdüler. Daha sonra Pelops Pisa kralı Oenomaus’un kızı Hippodameia’yı kandırdı.

Pelops Manisa, Spil’den çok büyük bir servetle Yunanistan’a gitmiş ve orada, onu Kral yapmışlardı. Antik çağdan buyana, koskoca yarım adaya, onun adını vererek Pelepones demişlerdi. Olimpiyat oyunlarının kurucusu sayılmıştı. Niobe’nin ve Kybele anıtını yaptıran Broteas’ın da abisiydi.


Prof. Dr. Elif Tül Tulunay , "Pelops’un gizemi "diye bir kitap yazmıştır. Bu eser Manisa tarihi için çok önemlidir. Tantalos’un oğlu Pelops ile ilgili araştırmalarına, Olympia Zeus Tapınağı Batı alınlığındaki (Apollon kabul edilen ) orta figürün Pelops olabileceği düşüncesinden hareketle başlamıştır. Bu çalışması büyük ilgi ve destek bulmuştur.

Tulunay eski klasik düşünce yapısını yıkan, ufku geniş bir Arkeolog. Bilim adamı bağnazlığından kurtulup, kendi düşünce ve fikirlerini evrensel değerlerde, yeniden yapılandırmıştır. Anadolu’yu seven Bilim insanı olmanın öncüsü olma yolundadır. Masa başından kurtulup; ülkesini değerlerini yerinde görüp, talebeleriyle birlikte incelemektedir. 


Bu gün, M.Ö7.binden beri, Anadolu’da madeni(bakır) aletlerin kullanıldığı, çeşitli kazılarda ele gecen buluntularla saptanmıştır.

Bu nedenle, Mısır kaynaklarından öğrenilen ve bir “mitos” olarak yorumlanan “Atlantis”, aslında Batı Anadolu topraklarında yaşanmış bir maden uygarlığını kastediyor olabilir; üstelik bu varsayıma, isimler (Atlas- Tantalos ) ve bilinen anlamları (“taşıyıcı”) da uymaktadır.

Antik kaynaklarda da Pelops, Tantalos’un oğludur ve tüm ailesiyle Anadolu’ya bağlıdır. Pelops’un Anadolu’dan Yunanistan’a geçerek kral olması ve koskoca bir yarım adaya adını vermesi, Herodotos’a göre Kserkes tarafından yüzyıllar sonra dahi hayret ve kıskançlıkla karışık gıptayla karşılanmaktadır.

Tantalos’un kentinin gerçekten var olup, bir zelzele sonucu fışkıran suların altında kalması ve açılan yarıkta kaybolması neden mümkün olmasın? 

Üstelik Antik Kaynaklara göre Antik Çağda da, Batı Anadolu’da meydana gelen büyük bir depremin Tantalos krallığını yeryüzünden sildiği görüşü mantıklı kabul ediliyordu, krş. Strab.1, 3, 17 (Demokles’e atfen) ;krş. Not. 5. 

Bu gün de Güney ve Batı Anadolu sık sık depremlerle sarsılıyor ve dağlarında hala yeni kanyonlar, şelaleler, mağaralar vs. keşfediliyor. Bütün bunlar göz önüne alındığında, geleneksel anlatımdan şüphe ederek,”batık şehirler”e inanmamak, kanımca ön yargılı bir davranıştır. Hikâyeler, abartı ve mucizelerden arındırılırsa, Antik Kaynaklar bize belki bu gün tamamen toprak altında olan bu eski kentlerin izini bulmamız için bir yol gösterebilir.”



“Prof.Dr. Elif Tül Tulunay 1950 doğumludur. İlk Orta ve Yüksek tahsilini İstanbul’da yaptı. 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Prehistorya ve Arkeoloji Bölümü’nden mezun oldu.

1970–73 yıllarında Aphrodisias, Perge ve Seleukeia a, Melas (Lyrbe ?) kazılarına katıldı. 1974–80 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığının bursuyla, Almanya’da Mainz-Johannes Gurenberg Üniversitesi’nde Prof.Dr. Frank Brommer’in yanında Doktorasını yaptı.1981 yılından beri, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim dalında öğretim üyesidir.

Eserleri:
Die Darstellungen der Artemis als Jagerin aus Kleinasien,(Diss)Mainz, 1980.
Theseus ve Kentauromakhi, İstanbul, 1986.
“Anadolu’da Aetemis ile Aphrodite arasındaki benzerlikler”(Bildiri)X. Türk tarih kongresi1986-Ankara,1990, 415–421
“Die goldene Artemis, der silberne Apollon”(Bildiri)Akten des XIII. Internationalen Kongress für klasssiche Archalogia-Berlin 1988, Mainz.
“Hieropolis Tiyatrosu Podium Relieflerinde Artemis”(Bildiri) Türk Kültür Tarihinde Denizli Sempozyomu-Denizli 1988, Denizli,1989,263–265.
Minos uygarlığı, S.Alexiou (Güncelleştirilmiş bibliyografya ilavesiyle çeviri ), İstanbul,1991
Etrüsk sanatı, İstanbul,1992.
alıntı



Pelops, "fildişi omuzlu" ve Hippodameia uğruna onun babası Oinomaos ile araba yarıştıran "mitolojik" bir kahraman olarak bilinir genellikle; oysa o, ismi çevresindeki söylencelerde saklı gerçekler algılandıkça, çok renkli ve "tarihi kişilik" ile karşımıza çıkmaktadır.

Antik Kaynaklara göre, Pelops'un öyküsü Batı Anadolu'da başlar, göç yoluyla kuzeyden güneye tüm Yunanistan'ı katederek, ismini verdiği Peloponnesos yarımadasındaki Olympia'da son bulur. Fakat o, hala, Tunç Çağı'nda Asya'dan Avrupa'ya yapılan göçlerin ve kültür transferinin gizemli izlerini "fildişi" omuzunda taşımaktadır.


(Arka Kapak'tan)

____


PELOPS 

Tantalos'un oğlu, tanrı Zeus'un torunu,Yunan efsanesinin en ilgi çekici kahramanlarından biridir . 

Anasının Ege ırmaklarından Ksanthos, ya da Paktolos'un kızı olduğu ileri sürülür. Pelops babası Tantalos gibi Anadolu'da doğmuş, büyümüştür, onun Yunanistan'a göçmesi uygarlığın Yunan yarımadasına Anadolu'dan geldiğini kanıtlayan bir belirtidir.

Efsaneye göre tanrılarla haşır neşir olan Tantalos onları denemek için bir şölende onlara kesip doğradığı oğlu Pelops'u yiyecek olarak verir, tanrıların hepsi bu korkunç oyunun farkına varırlar, yalnız kızını yitirmiş olmanın acısıyla dalgın olan Demeter Pelops'un bir omzunu yer. 

Zeus tanrı çocuğun bedenini yeni baştan yaratıp diriltir, Demeter'in yediği omuz yerine de fildişinden bir omuz koyar Pelops'a. 

Tanrı Poseidon Pelops'a gönül verir, bir süre şarap sunucusu olarak kullanır, sonra gene yeryüzüne gönderir ve kanatlı atlar armağan ederek Oinomaos'a karşı yarışa girişmeyi buyurur. Bilindiği gibi Elis kralı Oinomaos kızı Hippodameia'yı ancak kendisini araba yarışında yenecek olana vermeye ant içmişti. 

Pelops Oinomaos'u yener ve Hippodameia ile evlenir. Pelops yerli kahramanlardan ne kadar üstün olduğunu böylece kanıtlamış olmakla kalmaz, Olympos oyunlarını kurar ve Yunanistan'da bu yoldan büyük bir çığır açar. 

Mora yarımadasına adının verilmiş olması Ege'den gelme bu göçmenin efsanede gösterilen yerinden de daha büyük bir yer tuttuğunu, daha derin bir çığır açtığını açığa vurmaktadır.

Pelops'un Hippodameia'dan olan oğullarının tanrı lanetine uğramış olmaları Pelops'un kendisine yardım etmiş olan arabacı Myrtilos'u denize atıp öldürmekle işlediği suçtan ileri geldiği söylenir.


...

Agamemnon
İlyada'nın üçüncü bölümünde Helene surların üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Agamemnon'u "hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı" olarak tanıtır. Agamemnon'un krallık yetkisi Zeus'tan gelmiştir. 

Homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken (İl. 11, 100 vd.), soyunu Pelops'a kadar götürür,başka bir efsane koluna göre Agamemnon'un ilk atası Tantalos'tu. 



Amphion 
Tantalos'un kızı Niobe ile evlenmiş, Apollon'la Artemis Niobe'nin çocuklarını oklarıyla vururken Amphios'u da küstah bir soy yarattı diye öldürmüşler.


İlos,
oğlu Ganymedes'in Olympos'a kaçırılmasından sorumlu olan Tantalos'la Pelops'u Anadolu'dan kovmuş.



Menelaos
Agamemnon'un kardeşi Menelaos, babası Atreus tarafından Pelops ve Tantalos soyundan, anası Aerope tarafından da Giritli Minos'un, yani tanrı Zeus'la Europa'nm dölüdür.



Niobe
Niobe, babası Tantalos ve kardeşi Pelops gibi Anadolu'ya özgü efsanelik bir tiptir. Bu üç kişinin efsanesi de Anadolu'da kaynak bulur, oradan Yunanistan'a yayılır ve yerli Yunan efsanesi gibi gösterilir.



Pandareos 
efsanesi Girit ve Anadolu ile ilgili bir efsanedir. Şöyle anlatılır: Rheia yeni doğan Zeus'u Kronos'tan kaçırmak için Girit'teki mağaraya kapatınca bekçi olarak başına bir altın köpek dikmiş, Kronos devrilip Zeus egemen olunca bu köpek Girit'teki Zeus tapınağına bırakılmış. Pandareos köpeği tapınaktan çalmış, Lydia'da Sipylos dağına götürmüş ve Tantalos'a emanet etmiş. Derken Zeus ikisine de öfkelenerek, hırsızlık ettiği için Pandareos'u taşa çevirmiş, yalan yere yemin ettiği için de Tantalos'u Sipylos dağının altına tıkmış.



Paktolos
Lydia'da akan Şart çayının tanrısı. Zeus'un oğlu ve Pelops'un dedesi olur. Günün birinde tanrıça Aphrodite'nin gizli törenleri kutlanırken kendi kız kardeşini kirletmiş, bundan dolayı orada akan ve altın sürüklediği için Khrysorrhoas adını taşıyan dereye atmış kendini, o günden sonra da bu dereye Paktolos denmiş.



Tantalos
Lydia kralı Tantalos hem efsanede dal budak salmış lanetli bir soyun atası, hem ölüler ülkesinde çektiği ceza ile ünlüdür. Kendisi Zeus'la Plüton'un oğlu sayılır . Karısının adı üstüne kaynaklarda ayrılık vardır, ama çocuklarının Pelops'la Niobe olduğu genellikle kabul edilir .

Soyu sopuyla lanete uğramasını gerektiren suçun ya da suçların ne olduğunu efsaneler açıkça dile getirmez.- Tantalos Sipylos (Manisa) dağında krallık kurmuş, çok güçlü ve zengin bir adammış. Asıl suçunun bu üstünlüğü, tanrıların kendisine bağışladığı nimetlerden gurur duyması, şımarıp ölçüyü kaçırması olduğu ileri sürülür. 

Gerçek neden başka olsa gerek: 

Tantalos da öbür Anadolulu tanrı ve kahramanlar gibi, Olymposluların düzenine aykırı düşen bir din ve efsane çemberinin kişileridir. Anaerkil bir düzeni, Ana Tanrıça'nın egemen olduğu bir din görüşünü simgelerler. 

Sipylos yamaçlarında kayaya oyulmuş bir Kybele heykelinin bulunması, Niobe efsanesinin bu dağın eteğindeki Sardes'e yerleştirilmesi buna kanıttır. 

Başka bir din ve düzen adına baş kaldırdıkları içindir ki cezaya çarpılmışlar, lanete uğramışlardır.

Tantalos bir söylentiye göre Hermes'e Zeus'un köpeğini vermemek için yalan yere yemin etmiş, Zeus'un öfkesi bu yüzdenmiş. Ya da tanrıların sofrasına çağrılmış da tanrı sırlarını açığa vurmuş, ya da tanrı balıyla şarabı aşırmış. 

Kendisine yüklenen çok daha büyük bir suç tanrıları denemek için oğlu Pelops'u doğrayıp tanrıların önüne çıkarmasıdır. Tantalos işkencesi diye dillere geçmiş olan cezasını Homeros Odysseia'da şöyle anlatır (Od.XI, 582 vd.):

Tantalos'u gördüm, 
korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, apakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde, kapkara,
ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.


Azra ERAT - Mitoloji Sözlüğü









ZEUS = BATI'yı
PROMETHEUS = DOĞU'yı temsil eder !


SB.
___________________________.


and....


IV. Atlantis in the Timaeus

In the Timaeus of Plato we find the first reference of that aouthor to the history of Atlantis. It is given by him as a distinct tradition handed down from Solon, to whom he was related. This dialogue and the 'Critias' may be consulted in any translation , or more conveniently in 'Atlantis' by Igantius Donnelly.

In the Timaeus Critias relates that Solon had brought with him a history from Egypt. Solon had a contest with an Egyptian priest at Sias as to the ancient annals of Athens, and the priest had told him that the real annals of Athens were more illustrious than he (solon) supposed.

They embraced an action the greatest and most celebrated which this state ever achieved.

...Solon, you are unacquainted with that noble and excellent race of men who once inhabited your country from whom you and your whole present state are descended, though only a small remnant of this admirable people is now remaining ; your ignorance in this matter resulting from the fact that their posterity for many generations died without the power of speech through the medium of letters; for long before the chief deluge a city of Athenians existed, regulated by the best laws, both in military and all other matters, whose noble deeds and civil institutions are said to have been the most excellent of all we have heard to exist under heaven....

It may be taken that this refers to the previous Iberian, Khitoid, or pre-Hellenic epoch, when Athens as well as the other cities of the ancient world was founded and received its name.

In Egypt these matters would be better understood than in Athens. In Athens the old languages had died out and the ancient literature was ectinct, and herein it greatly differed from Rome, which like Babylon and Nineveh, remained under the spell of Turanian religion and science, Etruscan maintaining its vitality there as Akkad did in the last.


The Name Atalantis or Atlantis

The name Atalantis or Atlantis is by me taken as the name of the king and not that of the land, and as the name pf the king instead of Atlas. There is material enough to suggest the form atalantis.

Such a form as Atlantis or Atalantis brings it into conformity with mytholohical and historical surroundings.

In the course of my determinations (by some called Hittite a term calcylated to mislead in reference to characters found over western Asia and the eastern Mediterranean) much attention was devoted by me to the billingual in Khita and assyrian cuneiform, known as the boss or seal of Tarkhondemos or Tarkutimmi and on which some observations have been published by me. 

This object has been very fancifully treated and as the figures on it are rudely or conventionally represented, various animal forms have been attributed to them. It is, however, now recognised that ,as stated by me (Athenaeum,1880) they are identical with characters, natural or conventional, represented in the inscriptions of Hamath, Carchemish, Magnesi, Ninfi and that the signifaication is the title of the king. From that point divergence into theory grows rife among writers.

It has , however been shown by me that the characters are identical with two types on the coins of Sardis, which represent the heads of a bull and a lion and in an artistic form the figures of a bull and a lion. Sardis is close to the inscriptions of the pseudo-Sesostris and the Niobe (?) at Ninfi and Magnesia.

From linguistic evidence it has been decided by me that on the boss, the bull stands for Tara or Tar, and the lion for Kun or Ku, Timmi or Demos meaning offspring or children.

In my paper contributed to the Royal Historical Society in 1882,on the 'Early history of the Mediterranean Populations, in their Migrations and settlements' will bu found at. pp.22.24 and 25, some remarks on the adoption of the head as the type of the animal ( so in Mexican inscriptions and now among the North American Indians. They are also found in Captain Gill's Western China MSSS.in the British museum) illustrative of the Tarkondemos characters ,and in the application of the bull and lion on coins.

In that treatise will be found several examples of cities of the form Tarakona, having either a bull or a lion, or both , as emblems.

such as ---
Acanthus, Macedonia, bull and lion
Knidos, lion
Tarraco, Spain, bull
Dyrrhacchium, Illyria, bull
Atrax, Thessaly, bull
Taurini, Italy, bull
Citium, Cyprus (deer) lion
Catana, Sicily , bull
Panticapaeum, bull,lion
Cibyra (Kibura) , (calf) lion
Syracusa, Sicily, bull
Khios, İsland , lion
Morgantia, Sicily (stag) lion.
Messana, Sicily, (calf) lion
Tarsus, Cilicia, bull, lion
Carthage, Afrika (goat) lion
Sardis, Lydia , bull,lion
Suessa,Campania, bull ,lion
Samos,İsland, bull,lion

Before commenting on this list it is to be noted that "tara" and "kona" are not the only words used in the ancient languages for the bull and lion, nor are the words employed in the same order. Sardis appears to be Sara, Sala, bull ; Di, Ti, lion (compare Sura, Kusa) ; acanthus is a-Kan-Tu.

Taking the form Tarkon - for in the Hamath inscriptions it ,s separable and found with or without the characters reading Timmi, Demos - we find many examples of it.

Tarku (timme, on boss)
Tarkondimotos, Cilician names quoted by Dr.Merdtmann

Tarkondemos ,Cilician names quoted by Dr.Mertmann
( the name Tarkondemos, or its local equivalent Dardanus, is found by me in the HİSSARLIK OR TROJAN İNSCRİPTİONS, discovered by Dr. Schliemann and read by Professor Gompers , of Vienna as TAGO or TAKO in CYPRİOTE characters (see my papers in Athenaum, July 25,1885 p.112) . The same interpretations I attach to the only characters discovered by Dr.Schliemann at MYCENAE.)

Tarcodimatos , Cilician names quoted by Dr. Merdtmann
Adarkonim , (ı Chron xxix ; Ezra viii 25,26) and Darkamonim (Ezra ii 69; Nehemiah vii 70,71) names given to foreign gold coins in the Bible)

Tarquin, kingly title and royal name in Etruria and Rome
Dercennus, king of Latium, in the Aeneid xi 850, which may be an invention, but ,like other words used by Virgil, seems to be modelled on an old form.

Tarquitius, see Faunus and Dryope, Aeneid x 550.
Tarchetius, king of Alba.
Telegonus, a legendary king of Italy, Egypt.
Telkhis, a king of Peleponnesus.
Telkhines, chief of Rhodes.
Darkuan is the word for king in the Kanyop language of Afrika
Tarakanausa, a name of the Khita or Khittim enumerated by Prof.T.K.Cheyne in the "Encyclopaedia Britannicaé after De Rouge.

The form ,is also to be found in the names of places. Besides Darkuan in Afrika we have the title Tarkhun still preserved in Central Tartary for which the "Bibliotheque Orientale" of D'Herbelot is quoted, p.847

He says that it is the title of a noble exempt from all kinds of taxes and from any contribution to the prince or general of plunder or booty he may have made in war. The Rev.Dr.Koelle informs me further that Zenker, in his "Turkish Dictionary" explains the word as the title of a dignitary at the courts of the Tartar khans, who enjoyed special privileges such as exemption from tribute, free access to the sovereign, inviolability of person , These privileges are of a princely kind.

Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks.

Mr. W.St.Chad Boscawen suggested to me in 1880 that Tirhakah is one of the forms of Tarkon.

Among the kingly names in the district of Sardis or Lydia we find Candaules (Kandaules), Tantalus, and in the Troad Dardanus. On the objects brought by Dr.Schliemann from the Troad inscriptions have been found by me, which appeat to represent the kingly title.

As to Kandaules , which we are justified in treating as Kan-daures, we have Tara-kon or Dara-kon reproduced.

The name of the individual who as called Kandaules is said to have been Myrsilus so that as suggested here, Kandaules may have been the kingly title.

On the other side in Kandaules , Tantalus and Dardanus we get a form like A-tlantis, A-talantis , A-taranti.....

page 39-42


Hyde CLARK - Examination of the legend of Atlantis in reference to Protohistoric communication with America 
(Royal Historical Society) 
Hyde Clarke (1815 – 1895) was : 
Member of the American Oriental Society
Member of the German Oriental Society
Member of the Philoligical Society of Constantınople
President of the Academy of Anatolia

Download the book form (i) as pdf:



SAME BOOK PAGE 10



IN THE EARLY TIMES PALESTINE WAS 
NOT SEMITIC BUT TURANIAN

What disturbed me, as it had done others, was the necessity of accounting for the supposed influence of various populations, particularly of the Semitic population in Palestine.

In various papers these names in Palestine were proved to be identical with those in Asia Minor, Greece, Italy and Spain. 

The clear evidence of Genesis is that the early population of Palestine was not Semitic but TURANİAN, and as we have lately found, allied to the populations of Khita class in the regions already cited...


....and page 38

Since this paper was read I have proposed in a paper sent to the British Association in september 1885 a solution of the question of the Picts, which brings the Iberian relations of Britain more prominently forward. Those who have bestowed the most attention on the Picts-Dr.Skene, Professor Rhys, and Mr.Grant Allen- have come to the conclusion that they were NON-CELTIC and NON-ARYAN.






CAN THE REST OF THE WORLD HANDLE THIS TRUTH ?
I DON'T THINK SO ...


SB.






ilgili diğer yazı:
TROYA ATLANTİS ETRÜSK TARKAN TURANİAN




    YAŞASIN ATLANTİS , YAŞASIN TARKHON/TARKAN









Efsane kent : ATLANTİS ve TROYA





17. Yüzyıl haritalarından 21. Yüzyıl filmlerine: 
Efsane kent : ATLANTİS

2002’de vizyona giren 'Atlantis: Kayıp İmparatorluk' filmi 
izleyiciyi İzlanda'ya götürüyor. 
Ama Atlantis'in arkeoloji coğrafyasındaki öyküsü, 
Akdeniz ve Ege'den Anadolu'daki Troya kentine, 
Spil Dağı'na... bambaşka yollar izliyor.


Kayıp Uygarlık

Atlantis'i, 'Kayıp Uygarlık’ diye de anılan bu efsanevi ülkeyi ele alan film, roman ya da araştırma türü yapıtların sayısı, 1980 yılında yapılan bir değerlendirmeye göre, 2 bin ile 10 bin arasında...



Atlantis'in adının geçtiği ilk yazılı belge

İnsanoğlunun hayal gücünü ve gerçeği bulma kaygısını böylesine besleyen, pek çok edebi ve sinematografik kurguya, pek çok bilimsel çalışmaya konu olan Atlantis'in adının geçtiği ilk yazılı belge ise Atinalı filozof Platon'un (İ.Ö. 428-348) Timaios ve Kritios diyalogları...

Timaios'ta Atinalı devlet adamı ve şair Solon'un Misır'a gidişi anlatılır. Solon Nil deltasındaki Sais kentinin rahipleriyle konuşur. Platon, Solon'dan aktarır ve şöyle der:



"Öncelikle, hatırlayalım, Mısırlı rahiplerin açıklamalarına göre, dışarıda, Herakles sütunlarının ötesinde yaşayan halklarla berisinde yaşayan bütün halklar arasında çıkan savaşın üzerinden 9 bin yıl geçmiş. Denildiğine göre (sütunların) berisinde olan ve komutanlığı üstlenip bütün savaşı götüren bizim kentimizmiş, ötesinde Atlantis Adası'nın kralları varmış; o ada ki, bir zamanlar Libya ve Asya'dan büyükmüş, ama depremlerle suların altına gömülüp geride sadece, büyük denize açılanların önünü kesen aşılmaz bir balçık bırakmış."



Atlantis ülkesi, Poseidon'un halkı

Kritias'ta ise başka ayrıntılara da yer verilir. Dünyanın kuruluşunda, tanrılar yeryüzünü aralarında paylaşırken Atlantis, denizlerin hakimi Poseidon'a düşüyor. Poseidon topraktan gelmiş insanlardan Euenor'un kızı Kleito'yu seviyor, onu merkez adaya, yerleştiriyor ve beş kuşak erkek çocuk yetiştiriyor onunla birlikte. Adayı oğulları arasında dağıttığı on bölgeye bölüyor, hepsinin başına da en büyük oğlu Atlas'ı getiriyor.



'Oreikhalkos' denen ateş gibi parlak madeniyle 
ünlü çok zengin bir ülke

Atlantis, Kritias'ta bir yeryüzü cenneti olarak betimlenir: Bitkileri, hayvanları ve özellikle altın, bakır, demir ve 'oreikhalkos' denen ateş gibi parlak madeniyle ünlü çok zengin bir ülke; ideal bir demokrasiyle yönetiliyor; yöneticiler surlar, köprüler, kanallar ve tünellerle bezenmiş kentler, limanlar kuruyor. Ama yüksek uygarlık düzeyine karşın ahlak ve siyasal yaşam giderek yozlaşıyor. Buna kızan Zeus'un hışmına uğruyor Atlantis ve "talihsiz tek bir gecede denizin sularına gömülerek kayboluyor". 


Çağlar boyu Atlantis efsanesi 

İki bin yılı aşkın bir süre önce başlayan Atlantis efsanesi geçmişten günümüze güncelliğini koruyor. Ortaçağ'da Arap coğrafyacılara, onlardan da Avrupalı yazarlara geçen bu efsane, ilk kez Rönesans'ta akılcı bir biçimde açıklanmaya çalışıldı. Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden sonra da tekrar alevlendi. Aydınlanma Çağı'nda ulusçu tutkularda billurlaşarak, İsveç ve İtalya dahil, pek çok ülkede, 'uygarlığın bu topraklarda başladığı' iddiasıyla sürdü. Montaigne, Buffon, Voltaire için ‘Atlantis' bir 'gerçeklik' idi. 19. Yüzyıl sonunda okyanusbilimcilerin ve arkeologların ilgisini çeken Atlantis,karanlıkçı kesimler tarafından da kullanıldı. 20. Yüzyıl'da ise Atlantik'in yeri hakkında pek çok sav ileri sürüldü.



'Herakles Sütunları’nın bugünkü 
Cebelitarık Boğazı olduğu yaygın görüştür

Dolayısıyla Atlantis daha çok Cebelitarık'ın ötesinde aranmıştır. 1882’de Britanya ticaret gemisi Jesmond, Madeira'nın batısında Azor Adaları'nın güneyinde, haritalarda adı geçmeyen bir adaya rastlar. İçinde mumyasıyla bir de lahit bulunur bu adada. Böylece Atlantis arayışı hız kazanır ama bu gizemli adayı yeniden görmek, başka hiçbir gemiye nasip olmaz! 



Sovyetler devrede...

1981'de 'Madeira varsayımı' Sovyet okyanusbilimciler sayesinde yeniden gündeme gelir. Araştırma gemisi Akademisyen Kurşarov'un ekibi Portekiz'in 720 km. batısında bulmuştur Atlancis'i. İddialarını gizemli oluşumları yansıtan (yaklaşık bir metre eninde plakalar) 460 sualtı fotoğrafıyla desteklerler. Tepesi suyun 30 metre altında bulunan 'Ampere Denizaltı Dağı'dır bu. Aslında iki yıl önce çektikleri fotoğraflarda da duvar ve merdiven kalıntıları saptamışlardır. Ancak dağın yamaçları 3 bin metre derinliğe uzandığından 'yitik kıta'nm çok sınırlı bir alanı kapladığı düşüncesi, bu varsayımı ciddi biçimde zayıflatır.

Atlantis, Güney Amerika'da da aranır. Bolıvya'daki Poopo Gölü siti varsayımına Peru'nun yüksek platolarında sadece uçaktan görülen devasa Nazca resimleri kanıt olarak gösterilir. Bazılarına göre Maya Uygarlığı'nın temelinde Atlantis vardır. Mayaların karmaşık bir yazı sistemi geliştirmiş, zengin bir ekonomiye dayalı parlak ve uzun süreli bir uygarlık kurmuş olmaları bu ihtimali cazip kılar.



Kaptan Cousteau'nun Santorini teorisi

Kaptan Cousteau da otuz kişilik Calypso ekibiyle Atlantis'in peşine düşer; Bahama, Asor, hatta Hint Okyanusu'nun doğusundaki Coco Adaları'nı bile araştırdıktan sonra Atlantis'in Ege Denizi'nde Girit'in kuzeyindeki eski adıyla Thera, şimdiki adıyla Santorini Adası'nın bir parçası olduğuna kanaat getirir.

Girit Adası'ndaki Minos Uygarlığı'nın önde gelen merkezlerinden biri olan ve bir kısmı İ.Ö. 1657'de son 10 bin yılın ikinci en büyük yanardağ patlamasıyla oluşan dev dalgaların altında kalan Thera'nın Atlantis olabileceği görüşü, pek çok tarihçi tarafından da kabul görür. Adanın güneyinde bulunan, hamamları, taş döşeli yolları, çanak çömlek dolu depoları, üç katlı evleriyle fazla hasar görmeden günışığına çıkartılmış Akrotiri kenti, buranın eski sakinleriyle Atlantis arasında bağ kurmayı kolaylaştırsa da Minos Uygarlığı'nın mazisi İ.Ö. 3000'den öteye gitmemektedir...


Ve diğer Atlantisler

Karayipler, Bermuda Adaları, Kanarya Adaları, Güney İspanya'da ki Tartessos kenti, İzlanda, İskandinavya, Kuzey Denizi, Grönland'ın kuzeydoğusundaki Spitzberg Takımadaları, Seylan, Sibirya, Sahra... Değişik zamanlarda değişik kişiler Atlantis'in buralarda olduğunu iddia ederler.

Bazıları Atlantis'in Tarihöncesi çağda Avrupa ile Amerika arasında uzanan bir kara köprüsü olduğunu söyler; bazıları da jeolojik çağlar süresince batıya doğru giderek bugünkü yerini almış olan Amerika kıtası olduğunu...

Son yer tespiti, Fransız jeolog ve prehistoryacı Jacques Collina-Girard'dan gelir. Ona göre Atlantis tam da Platon'un sözünü ettiği yerde, Cebelitarık Boğazı'nın Atlas Okyanusu'na açıldığı noktada bulunmaktadır. Dördüncü dönem buzul çağı uzmanı da olan bu bilim adamı aslında Avrupa ile Kuzey Afrika arasında 19 bin yıl önceki nüfus hareketlerini araştırmak üzere yola çıkmıştır. Ama bu arada Cebelitarık Boğazı topografyasının deniz seviyesindeki oynamalarla büyük değişime uğradığını, 20 bin yılda deniz seviyesinin yaklaşık 135 metre yükseldiğini saptar. 

Bir zamanlar iyice dar olan Cebelitarık'ın batısındaki eski takımadaların varlığı dikkatini çeker. Takımadaların ortasında yer alan ve bugün en yüksek katmanı suyun 56 metre altında bulunan Spartel Sığlığı'na atfen Spartel Adası olarak anılan adanın, Platon'un sözünü ettiği Atlantis'in merkezi olabileceğini savunur Collina-Girard: 

"Atlantis'in yerini tespit ederken Platon'dan yola çıkmıyorum, Cebelitarık Boğazı'nın çıtağında Platon’dan 9 bin yıl önce sulara gömülmüş bir adanın mevcudiyetini gösteren jeolojiye dayanıyorum. Açığa çıkan bu gerçek Platon'un metninin özüyle örtüşüyor. Aslında daha önce kimsenin bu bağlantıyı kurmamış olması beni şaşırtıyor. Ama bu kuşkusuz disiplinlerin ayrılığından kaynaklanıyor. Jeologlar tarihçi olmadıklarından Atlantis'le pek ilgilenmezler; prehistoryacıların da hepsi jeolog değildir."



Atlantis Anadolu'da mı?

Fransız jeolog ve prehistoryacı Jacques Collina-Gırard, "Kimse yüzde yüz eminim diyemez" görüşünde. Fakat, "Benim teorimin Platon'un metinleriyle en fazla uyuşan teori olduğunu görüyorum" diye eklemeyi de ihmal etmiyor.

Son yıllarda Anadolu da Atlantis varsayımlarına konu oldu. 'Atlantis Troya'dır' adlı çalışmasıyla 1992'den beri bilim çevrelerinin dikkatini çeken Alman jeoarkeolog Dr. Ebehard Zangger, Atlantis öyküsünün aslında Troya Savaşı'nın yeniden anlatımından başka bir şey olmadığını söylüyor. Yani kısaca, "Atlantis Troya'dır" diyor.



Atlantis ve Troya: Aynı öykünün iki biçimi

Son yıllarda Anadolu da Atlantis varsayımlarına konu oldu. 'Atlantis Troya'dır' (Pan Yayınları, 1999) adlı çalışmasıyla 1992'den beri bilim çevrelerinin dikkatini çeken Alman jeoarkealog Dr. Ebehard Zangger, kitabında şu satırlara yer veriyor: 

"Atlantis efsanesi üzerine tek gerçek kaynak olan Platon'un ayrıntılı yazısını aldım kütüphaneden. Ünlü filozofun Ege'deki Geç Tunç Çağı hakkında görece güvenilir bir döküm sunduğunu görünce gözümün önündeki perde kalktı. Genellikle sanılanın tersine Platon, biri Yunanistan'da, diğeriyse başka bir yerde bulunan iki büyük uygarlıktan söz ediyordu. 

İkinci uygarlık Atlantis' idi ve bu iki kültür tayin edici öneme sahip bir savaşa tutuşmuştu. Savaşı kazanan Yunan askerleri yurda döndükten bir süre sonra müthiş deprem ve seller yaşandı. Bu doğal felaketler Yunanistan'daki uygarlığın sonunu getirdi, Atlantis'in değil (en azından, Atlantis'teki çöküşün başlatıcısı değillerdi). 

Bu iki düşman güç üzerine Platon'un anlattıkları, Geç Tunç Çağı toplumları hakkındaki bilgilerimizle büyük ölçüde uyuşuyordu. Sadece olayların tarihleri ve yer adlarıyla ilgili birkaç problem kalmıştı. Ama konuyla ilgili literatürü araştırdığımda, bunları çözmek iki gün bile sürmedi. Atiantis'in sonuna ilişkin efsanevi anlatı ile Ege bölgesinde Tunç Çağı'nın sonuna ilişkin arkeolojik bilgiler arasındaki birkaç farklılık, makul bir şekilde açıklanabiliyordu. 

Eğer vardığım sonuçlar doğruysa, Atlantis öyküsü aslında Troya Savaşı'nın yeniden anlatımından başka bir şey değil. Yunanistan'daki Akha uygarlığıyla Ege'nin öbür kıyısında, Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan Troya kentini anlatıyor bize. 

Yani kısaca: Atlantis Troya'dır. Batı dünyasının en ünlü iki efsanesi olan Atlantis ve Troya, M.Ö. 1200 dolayında Ege bölgesi Tunç Çağı kültürlerinin çöküşünü anlatan aynı öykünün iki farklı biçiminden ibaret"



'Hayal ülke' Batı Anadolu'daki Sipil Dağı'nda (Manisa)

Londra Üniversitesi'nden arkeolog Peter James ise 'The Sunken Kingdom, Atlantis Mystery Solved' adlı kitabında (Krallığın Çöküşü, Atlantis'in Sırrı Çözüldü; 1995), Lydia Kralı Tantalos'un ülkesinin Atlantis ile özdeş olduğunu, dolayısıyla 'hayal ülke'nin Batı Anadolu'daki Sipil Dağı'nda (Manisa) bulunduğunu ileri sürüyor.

İstanbul Üniversitesi'nden Klasik Arkeoloji Profesörü Elif Tül Tulunay da Tunç Çağı'nda Anadolu'dan yapılan göçleri inceleyen çalışması 'Pelops'un Gizemi'nde (Graphis Yayınları, 1998), Antik kaynaklan yorumlayarak Sipylos (Sipil) dağında krallık kurmuş Tantalos'un adının Atlas gibi 'taşıyıcı' anlamına geldiğine dikkat çekiyor ve Anadolu'da İ.Ö. 7 binden beri madeni aletlerin kullanıldığını, dolayısıyla bir 'mitos' olarak yorumlanan Atlantis'in Batı Anadolu topraklarında yaşanmış bir maden uygarlığı olabileceğini belirtiyor. "Tantalos'un kentinin gerçekten var olup bir zelzele sonucu fışkıran suların altında kalması ve açılan yarıkta kaybolması neden mümkün olmasın?" sorusunu dile getiriyor.

Atlantis, başta öğrencisi Aristoteles olmak üzere, pek çok kimsenin inandığı gibi, Platon'un düş gücünün bir ürünü mü? Yoksa gerçekten var oldu mu? Bugüne kadar çözülememiş bir giz.

Ama Platon bu 'efsane'yi ister Atina devletine dokuz bin yıllık bir mazi yaratma hevesiyle kaleme almış olsun, isterse de yozlaşmanın gelişmiş bir uygarlığı nasıl bir anda yok ettiğine örnek göstermek için uydurmuş olsun, şurası bir gerçek ki Atlantis hem hayallerimizi süslemeye hem de bilim adamlarının kafasını kurcalamaya daha uzunca bir zaman devam edecek.


‘Atlantis: Kayıp İmparatorluk' filminin yönetmenleri Gary Troudale ve Kirk Wise, efsanevi kentin İzlanda'da olduğu varsayımını benimsemişler.



Popüler Tarih Dergisi / Mart 2002 / MINE HAKSAL




Ama biz animasyon Atlantis'i çocuklarımıza bırakalım, onun yerine Luc Besson/ Le Grand Bleu-Atlantis,1991 , soundracklerini yapan Eric Serra'yı dinleyelim : http://www.youtube.com/watch?v=8J5ptf0POnA



ve bir başka Atlantis filmi:


İzlencede O tarihte, Yunan medeniyeti yokken ,
Yunan ögeleri görülse de !!!!


__________.



ATLANTİS TROYA'DIR

Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger, efsanevi kayıp kıta Atlantisin Troya olduğu öne sürdüğü kitabıyla 1992 yılından bu yana bilim çevrelerinin dikkatini çekiyor. Atlantisin yeri hakkında bugüne kadar pek çok iddia ortaya atıldı. 

Ancak bunları hiçbiri bugüne kadar kesin olarak kanıtlanamadı. Eski uygarlıkların, yüksek mühendislik bilgileri ile su bentleri, yapay limanlar gibi su tekniğine bağlı büyük projeleri gerçekleştirebildikleri son yıllardaki arkeolojik çalışmalar sonucu kesinleşmiş durumda. 

Zangger bu yeni bulgularla Platonun Atlantisini farklı yorumluyor. Artık Platonun liman tasvirleri hayal ürünü sayılmıyor. Zangger, geçmişe ilişkin bilgilerimizin doğa bilimlerinde ortaya çıkan çağdaş gelişmelerin ışığı altında nitelik değiştirdiğini belirtiyor. 

Buna karşılık, arkeologların çağdaş araştırma ve tekniklerinden yeterince yararlanamadığını, geleneksel eğitim almış arkeologların geçmişe ilişkin katkılarının azalmaya başladığını öne sürüyor.

(arka kapak)


_____


SANTORİNİ VOLKANI VE MİNOAN PÜSKÜRMESİNİN 
TÜRKİYE’DEKİ İZLERİ

Tefra tabakaları volkanik püskürmelerin yaşı, volkan külünün yayılış alanı ve insan ile doğal çevre üzerindeki etkilerinin saptanması bakımından büyük bir öneme sahiptir. 

Bu tip tefra tabakalarına güzel bir örnek olarak, Doğu Akdeniz tabaınıdan alınan derin deniz sondajlarında çok ratlanan, İÖ 17. yüzyılda çok güçlü bir püskürme oluşturan Ege adalarından biri olan Santorini verilebilir. Volkanik kül tabakalarına Ege adalarındaki karasal tortullarda ve batı Anadolu’daki göllerin tortullarında da rastlanmıştır. 

Göl tortullarındaki volkanik külün jeokimyasal analizi ve radyokarbon yaşlandırmaları bunun Santorini’nin Minoan püskürmesine ait olduğunu göstermektedir. Batı Anadolu göllerinde bulunan tefra tabakası içeren sediment tabakaları aynı bölgede ki diğer göllerde de bu tabakaların bulunabileceğini işaret etmektedir. 






BU  BATAN BİR ADA MIDIR?

Finding Atlantis: National Geographic Documentary




__________ATLANTİS TROYA'MIDIR?___________





28 Mart 2013 Perşembe

TROYA ATLANTİS ETRÜSK TARKAN TURANİAN




from the book Atlantis and America by Hyde Clarke:


IV. Atlantis in the Timaeus

In the Timaeus of Plato we find the first reference of that aouthor to the history of Atlantis. It is given by him as a distinct tradition handed down from Solon, to whom he was related. This dialogue and the 'Critias' may be consulted in any translation , or more conveniently in 'Atlantis' by Igantius Donnelly.


In the Timaeus Critias relates that Solon had brought with him a history from Egypt. Solon had a contest with an Egyptian priest at Sias as to the ancient annals of Athens, and the priest had told him that the real annals of Athens were more illustrious than he (solon) supposed.


They embraced an action the greatest and most celebrated which this state ever achieved.


...Solon, you are unacquainted with that noble and excellent race of men who once inhabited your country from whom you and your whole present state are descended, though only a small remnant of this admirable people is now remaining ; your ignorance in this matter resulting from the fact that their posterity for many generations died without the power of speech through the medium of letters; for long before the chief deluge a city of Athenians existed, regulated by the best laws, both in military and all other matters, whose noble deeds and civil institutions are said to have been the most excellent of all we have heard to exist under heaven....


It may be taken that this refers to the previous Iberian, Khitoid, or pre-Hellenic epoch, when Athens as well as the other cities of the ancient world was founded and received its name.


In Egypt these matters would be better understood than in Athens. In Athens the old languages had died out and the ancient literature was ectinct, and herein it greatly differed from Rome, which like Babylon and Nineveh, remained under the spell of Turanian religion and science, Etruscan maintaining its vitality there as Akkad did in the last.



The Name Atalantis or Atlantis

The name Atalantis or Atlantis is by me taken as the name of the king and not that of the land, and as the name pf the king instead of Atlas. There is material enough to suggest the form atalantis.


Such a form as Atlantis or Atalantis brings it into conformity with mytholohical and historical surroundings.


In the course of my determinations (by some called Hittite a term calcylated to mislead in reference to characters found over western Asia and the eastern Mediterranean) much attention was devoted by me to the billingual in Khita and assyrian cuneiform, known as the boss or seal of Tarkhondemos or Tarkutimmi and on which some observations have been published by me. 


This object has been very fancifully treated and as the figures on it are rudely or conventionally represented, various animal forms have been attributed to them. It is, however, now recognised that ,as stated by me (Athenaeum,1880) they are identical with characters, natural or conventional, represented in the inscriptions of Hamath, Carchemish, Magnesi, Ninfi and that the signifaication is the title of the king. From that point divergence into theory grows rife among writers.


It has , however been shown by me that the characters are identical with two types on the coins of Sardis, which represent the heads of a bull and a lion and in an artistic form the figures of a bull and a lion. Sardis is close to the inscriptions of the pseudo-Sesostris and the Niobe (?) at Ninfi and Magnesia.


From linguistic evidence it has been decided by me that on the boss, the bull stands for Tara or Tar, and the lion for Kun or Ku, Timmi or Demos meaning offspring or children.


In my paper contributed to the Royal Historical Society in 1882,on the 'Early history of the Mediterranean Populations, in their Migrations and settlements' will bu found at. pp.22.24 and 25, some remarks on the adoption of the head as the type of the animal ( so in Mexican inscriptions and now among the North American Indians. They are also found in Captain Gill's Western China MSSS.in the British museum) illustrative of the Tarkondemos characters ,and in the application of the bull and lion on coins.


In that treatise will be found several examples of cities of the form Tarakona, having either a bull or a lion, or both , as emblems.


such as ---

Acanthus, Macedonia, bull and lion
Knidos, lion
Tarraco, Spain, bull
Dyrrhacchium, Illyria, bull
Atrax, Thessaly, bull
Taurini, Italy, bull
Citium, Cyprus (deer) lion
Catana, Sicily , bull
Panticapaeum, bull,lion
Cibyra (Kibura) , (calf) lion
Syracusa, Sicily, bull
Khios, İsland , lion
Morgantia, Sicily (stag) lion.
Messana, Sicily, (calf) lion
Tarsus, Cilicia, bull, lion
Carthage, Afrika (goat) lion
Sardis, Lydia , bull,lion
Suessa,Campania, bull ,lion
Samos,İsland, bull,lion

Before commenting on this list it is to be noted that "tara" and "kona" are not the only words used in the ancient languages for the bull and lion, nor are the words employed in the same order. Sardis appears to be Sara, Sala, bull ; Di, Ti, lion (compare Sura, Kusa) ; acanthus is a-Kan-Tu.

Taking the form Tarkon - for in the Hamath inscriptions it ,s separable and found with or without the characters reading Timmi, Demos - we find many examples of it.


Tarku (timme, on boss)

Tarkondimotos, Cilician names quoted by Dr.Merdtmann

Tarkondemos ,Cilician names quoted by Dr.Mertmann

( the name Tarkondemos, or its local equivalent Dardanus, is found by me in the HİSSARLIK OR TROJAN İNSCRİPTİONS, discovered by Dr. Schliemann and read by Professor Gompers , of Vienna as TAGO or TAKO in CYPRİOTE characters (see my papers in Athenaum, July 25,1885 p.112) . The same interpretations I attach to the only characters discovered by Dr.Schliemann at MYCENAE.)

Tarcodimatos , Cilician names quoted by Dr. Merdtmann

Adarkonim , (ı Chron xxix ; Ezra viii 25,26) and Darkamonim (Ezra ii 69; Nehemiah vii 70,71) names given to foreign gold coins in the Bible)

Tarquin, kingly title and royal name in Etruria and Rome

Dercennus, king of Latium, in the Aeneid xi 850, which may be an invention, but ,like other words used by Virgil, seems to be modelled on an old form.

Tarquitius, see Faunus and Dryope, Aeneid x 550.

Tarchetius, king of Alba.
Telegonus, a legendary king of Italy, Egypt.
Telkhis, a king of Peleponnesus.
Telkhines, chief of Rhodes.
Darkuan is the word for king in the Kanyop language of Afrika
Tarakanausa, a name of the Khita or Khittim enumerated by Prof.T.K.Cheyne in the "Encyclopaedia Britannicaé after De Rouge.

The form ,is also to be found in the names of places. Besides Darkuan in Afrika we have the title Tarkhun still preserved in Central Tartary for which the "Bibliotheque Orientale" of D'Herbelot is quoted, p.847


He says that it is the title of a noble exempt from all kinds of taxes and from any contribution to the prince or general of plunder or booty he may have made in war. The Rev.Dr.Koelle informs me further that Zenker, in his "Turkish Dictionary" explains the word as the title of a dignitary at the courts of the Tartar khans, who enjoyed special privileges such as exemption from tribute, free access to the sovereign, inviolability of person , These privileges are of a princely kind.


Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks.


Mr. W.St.Chad Boscawen suggested to me in 1880 that Tirhakah is one of the forms of Tarkon.


Among the kingly names in the district of Sardis or Lydia we find Candaules (Kandaules), Tantalus, and in the Troad Dardanus. On the objects brought by Dr.Schliemann from the Troad inscriptions have been found by me, which appeat to represent the kingly title.


As to Kandaules , which we are justified in treating as Kan-daures, we have Tara-kon or Dara-kon reproduced.


The name of the individual who as called Kandaules is said to have been Myrsilus so that as suggested here, Kandaules may have been the kingly title.


On the other side in Kandaules , Tantalus and Dardanus we get a form like A-tlantis, A-talantis , A-taranti.....


page 39-42


Examination of the legend of Atlantis in reference to Protohistoric communication with America - Hyde Clarke  e-book (Royal Historical Society)




Hyde Clarke (1815 – 1895) was : 
Member of the American Oriental Society
Member of the German Oriental Society
Member of the Philoligical Society of Constantınople
President of the Academy of Anatolia



***



Gelelim işin en güzel bölümüne Troya daki buluntulara....
Swastika: Herkes tarafından kabul gören bir şey varsa o da Orta Asya'dan geldiğidir.

Schliemann'ın kitapları, buluntuları bizden kısmen saklandı. Yazılanlara bakılınca 9000 adet altın ile birçok keramik ve metal buluntular var.


























BIÇAK SAPI - KOÇ


RUNİK YAZILAR



TAMGA

RUNİK YAZITLAR



RUNİK YAZILAR





İDOLLER HİTİT İDOLLERİ İLE BENZEŞİYOR

ANATANRIÇA - GÖĞÜS HİZASINDA ELLER


***


TROJA Results of the latest Researches and Discoveries
İngilizce kitabına buradan ulaşabilirsiniz (tıklayın): e-book
                    
Heinrich Schliemann's Sammlung - Trojanischer Altertümer
Almanca kitabına buradan ulaşabilirsiniz (tıklayın) e-book

               ILIOS The City and Country of The Trojans 

(tıklayın) e-book




Halbuki BİZİM BİLDİĞİMİZ :

Troia'daki en önemli buluntulardan biri olan tunç mühür. Mühür, "1995 yılında" Troia VII tabakasında (M.Ö. 12. yy) bulunmuştur. Çapı 2,3 cm'dir. Ön yüzde, Luvi dilindeki Hieroglif yazıtta bir katibin ismi, arka yüzde de karısının ismi yer almaktadır. Bu buluntu, Troia'daki en eski yazılı belgedir ve Troia'nın Hititlerle olan ilişkilerine işaret etmektedir.... basın ( tıklayın) 










CAN THE REST OF THE WORLD HANDLE THIS TRUTH ?
THAT'S WHY THEY HIDE THE INFORMATIONS.



SB.

***