Translate

SAVAŞ SUÇLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAVAŞ SUÇLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2013 Pazartesi

OSCAR ... ABD ... İRAN ... KIZILDERİLİLER


ARGO EN İYİ FİLM !

Yönetmen: Ben Affleck , 2012 ABD
Oyuncular: Ben Affleck, John Goodman, Bryan Cranston

1979'da İran'da rehin alınan 6 ABD'li diplomatın, CIA tarafından kurtarılması anlatılmaktadır.

Hikayede, Tahran’da altı Amerikan elçilik personelinin kaçırılması ve aylarca alıkonulması üzerine patlak veren İran Rehine Krizi ile CIA’in rehieleri kurtarma operasyonu konu alınmıştır. Yapılan açıklamalarda CIA, sahte bir Hollywood yapım şirketi kurarak rehineleri kurtarmaya çalışacağı anlatılmaktadır. (Ben Affleck' in bu proje için Türkiye'de -Kapalıçarşı mekan araştırması yaptığı öğrenildi. Filmin bir kısmı Türkiye'de çekildi)

FRAGMANI : 



İRAN :

İran devriminin henüz başında ABD ile ilişkileri kökten etkileyecek bir olay yaşandı. Üniversite öğrencileri 4 Kasım 1979'da iç çatışmaların, istikrarsızlığın kaynağı olarak gördükleri ABD'nin büyükelçiliğini bastılar.

Baskın 3 saatte tamamlandı. Ancak tam 444 gün boyunca 52 çalışan rehin alındı. Sadece zenciler ve kadın görevliler serbest bırakıldı.

Üniversite öğrencilerinin baskınından sonra ABD ile tüm diplomatik ilişkiler kesildi. Bugün İran'da 4 Kasım günü 'Emperyalizmle mücadele ve gençlik günü' olarak kutlanıyor. Hem de yüz binlerin katıldığı mitinglerle...

Baskından sonra ele geçirilen belgelerde ABD'nin, Şah dahil, birçok önemli ismi dinlediği ortaya çıktı.

Toplantılardan sonra yok edilmek istenen belgeleri öğrenciler sabırla birleştirdiler. Kurtarılan belgeler 81 cilt halinde yayınlandı. 41. cilt Türkiye ile ilgili belgelerden oluşuyor. (BASIN 15.02.2013)


ABD elçilik binasının tam ortasına yerleştirilen bu pano mazlum bölge halklarını ABD emperyalizmine karşı mücadeleye çağırıyor adeta... Türk bayrağı en öne yerleştirilmiş. İran bayrağının yanı sıra Filistin, Suriye, Lübnan gibi ülkelerin bayrakları var. Büyük Ortadoğu Projesinin hedefindeki ülkeleri bir yumruk gibi birleşmeye davet ediyor.

ARGO'YA VERİLEN "OSCAR" İLE 

ABD HEDEFİNİ GÖSTERMİŞTİR. İNTİKAM !



27 Şubat tarihli makale : 
"Oscar ödülleri töreninde göz ardı edilen skandal " (okumak için tıklayın)


***


85. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Argo, En İyi Film seçilirken En İyi Yönetmen ödülünü Ang Lee kazandı.


İŞTE ÖDÜL ALANLAR:

En iyi film ödülünü yönetmenliğini Ben Afleck'in yaptığı "Argo" filmi kazandı. 7 dalda aday olan film, 3 Oscar ödülü aldı.

En iyi erkek oyuncu ödülünü 'Lincoln' filmindeki performansıyla Daniel Day Lewis aldı. Bu kategoride üç kez Oscar alan ilk oyuncu oldu.

En iyi kadın oyuncu ödülü 'Umut Işığım' filmindeki oyunculuğuyla Jennifer Lawrence'un oldu. Lawrence iki kez aday gösterildi, ilk kez Oscar ödülü aldı. 

En iyi yönetmen : Life of Pi ile Ang Lee (Ang Lee 5 kez aday oldu Oscar'a, ikinci kez ödül aldı)

En iyi senaryo : Django Unchaıned ile Quentin Tarantino

En iyi yardımcı kadın oyuncu : Anne Hathaway 

En iyi yardımcı erkek oyuncu : Christoph Waltz

En iyi kurgu: Argo ile William Goldenberg

En iyi orjinal müzik Life of Pi ile Mychael Danna

En iyi orjinal şarkı Skyfall şarkısı ile Adele

En iyi uyarlama senaryo Argo ile Chris Terrio

En iyi sanat yönetmeni : Lıncoln ile Rick Carter

En iyi kısa animasyon : Paperman

En iyi animasyon : Brave

En iyi görüntü efekti : Life of Pi

En iyi görüntü yönetimi : Life of Pi

En iyi kostüm tasarım : Anna Karenina ile Jacqueline Durran

En iyi makyaj ve saç tasarım: Les Miserables (Sefiller) filmi ile Lisa Westcott ve Julie Dartnell

En iyi kısa film :Curfew ile Shawn Christensen

En iyi kısa belgesel film: Inocente ile Sean Fine ve Andrea Nix Fine

En iyi belgesel film : Searching for Sugar Man ile Malik Bendjelloul ve Simon Chinn

Yabancı dilde en iyi film : Amour ile Michael Haneke

En iyi ses miksaj : Les Misérables (Sefiller) ile Andy Nelson, Mark Paterson, Simon Hayes

En iyi ses kurgusu : Zero Dark Thirty ile Paul N.J. Ottosson ve Skyfall ile Per Hallberg ve Karen Baker Landers










MARLON BRANDO 
1973 OSCAR ÖDÜLÜNÜ RED ETMİŞTİ. (izlemek için tıklayın)


***

VE KIZILDERİLİLER....


ABD'deki Kızılderililere -özgürlük değil- sadece insanca yaşama hakkı istediği için 1977'de tutuklanan ve hâlâ hapiste tutulan Kızılderili Lider Leonard Peltier...(Diğer suçlamalar ise sadece gerçekliği örtmek içindi)

Peltier’in tutuklanma ve yargılanma sürecinden itibaren yaşanan insan hakları ihlalleri ve adaletsizlikleri milyonlarca insan öğrendi ve birçok kişi, insan hakları örgütlerinin de çabası sonucu sanatçıyı destekledi. 

Anishinabe-Lakota kabilesinden olan ve Kızılderili halklarının geçmişini ve bugününü tuale yansıtanlar arasında Rahibe Theresa, Desmond Tutu, Dalai Lama, Uluslararası Af Örgütü, Avrupa Parlamentosu, İtalyan ve Belçika parlamentoları, ABD Kongresi’nin 50 üyesi, aktör Robert Redford ve Marlon Brando, Amerika Yerlileri Ulusal Kongresi gibi kurum ve kişiler de bulunuyor. 

Leonard Peltier Kuzey Dakota’daki Grand Forks’ta doğmuş. 13 kardeşi var. Henüz 8 yaşındayken ailesinin yanından alınarak yerliler için kurulan bir okula götürülmüş. Bu, Peltier’in ABD yönetiminin yerli politikaları ile ilk tanışması aynı zamanda. İlerleyen yıllarda babasının yaşadığı Turtle Dağı Reservasyonu’na dönmüş. Bu o dönemde pilot uygulamalar yapılmak üzere kurulan ilk üç rezervasyondan biri. Ancak bu izolas- yon ve yok etme politikalarına karşı yükselen tepkiler, yerlilerin kentlere göç etmesiyle sona ermiş. 

Rezervasyonda geçirdiği günlerde Peltier, yerlilerin Yerli İşleri Bürosu’na yönelik protestolarının örgütlenmesinde etkili olmuş. Bu yıllar yerlilerin açlığa mahkûm edildiği ve ırkçı saldırıların yoğunlaştığı yıllar. 

1965’te Leonard Peltier Seattle’a taşınmış. Ortağı olduğu otomobil tamircisinde yerlilerle çalışmış. 

Bu dönemde cezaevinden yeni çıkan dolayısıyla toplum yaşamından dışarı itilen yerlilerin ev ve iş bulmalarına yardımcı olan kuruluşlarda çalışmış. 1960’lı yılların sonlarında ve 1970’lerin başlarında marangozluk gibi işler yapan Leonard Peltier, aktif olarak yerli haklarını savunmaya devam etmiş. Amerika Yerli Haraketi’ne katılmış ve özellikle alkol bağımlılığı, barınma ve iş konularında faaliyetlerde bulunmuş. Leonard Peltier, ilk kez 1972 yılında Yerli İşleri Bürosu’nun işgali eyleminin ardından mahkeme önüne çıkarılmış. 

1975 yılında faaliyetlerini Pine Ridge’de sürdürmeye başlamış. Buradaki rezervasyonun yerli yöneticisi ile dillerini, topraklarını ve kültürlerini korumak isteyen yerliler arasında büyük bir mücadele yaşanmış. GOONS adı verilen silahlı ‘bekçilerin’ başında Dick Wilson isimli bir ırkçı bulunurmuş. Pine Ridge’de üç yıl içerisinde yerli hareketi üyesi 60 kişi öldürülmüş ve 300 kişi dayak ve kötü muameleye maruz kalmış Pine Ridge’in kişi başına düşen FBI ajanı sayısının en yüksek olduğu bölge olduğu söyleniyor. Cinayetlerin ve diğer saldırıların hiçbiri araştırılmamış. Aksine FBI ajanlarının yerlilere yönelik saldırıları gerçekleştiren faşistlerin silahlanmasına yardımcı oldukları biliniyor. 

Leonard Peltier’in de bölgeye gitmesinin nedeni, zor durumdaki halkına yardım etmektir. 

26 Haziran 1975 yerlilerle ajanlar arasında çıkan bir tartışmanın sonunda iki ajan ve bir yerli yaşamını yitirir. Aslında her şey, silahlı ajanların bir çift eski ayakkabı çalan bir yerli çocuğu bulmak gerekçesiyle arama yapmak istemeleriyle başlar. Leonard Peltier’in de aralarında bulunduğu üç kişi mahkemeye çıkarılır. Ölen yerli hakkında ise hiçbir zaman soruşturma başlatılmaz. Mahkeme, diğer iki kişi hakkında nefsi müdafaa kararı verir. Kanada’ya giden Leonard Peltier ise daha sonra farklı bir mahkeme tarafından başka bir yerde yargılanır ve yasadışı yollardan Kanada’ya kaçmakla suçlanır. Alelacele sonlandırılan mahkeme sonunda birinci derece cinayetten suçlu bulunur ve iki kez ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilir. 

Adalet tersine işlemektedir. Hükümet Peltier’in suçlu olduğu kanıtlanamadığını kabul eder ancak,(FBI ajanları suçluyu görmediklerini söylerler) beyaz ve zengin Amerikalılar için işleyen kanunların aksine, Peltier’in kendisinin masum olduğunu kanıtlaması gerekmektedir! 

Cezaevi yıllarında ne Peltier inançlarından vazgeçer, ne de Amerikan hükümetinin intikam duygusu söner. Yerli hakları mücadelesini desteklemeyi sürdüren Peltier’in uzun yıllar çektiği çene rahatsızlığından ötürü tedavi görmesi yıllarca engellenir. Sonunda, 1999 da 5 saatlik bir ameliyat geçirir, ancak bu oldukça geç kalmış bir müdahaledir. Çünkü Peltier’in çenesini oynatması her geçen gün zorlaşmaktadır. Amerika'nın Mandelası lakabı takılan Peltier 6 kez Nobel'e aday gösterilmiştir.

Biyografisini Hapishane Yazıları: Yaşamım Benim Güneş Dansımdır isim altında yayımlayan Peltier’in şiirleri de bulunuyor. Ayakta kalmaya devam eden Leonard Peltier'in kitabından bir kesit.



Beni dinleyin!

Dinleyin!
Ben Kızılderili'nin sesiyim.
Çığlıklarımı rüzgarda duyun.
Çığlıklarımı sessizlikte duyun.
Ben Kızılderili'nin sesiyim.
Beni dinleyin!


Atalarımız adına konuşuyorum.

Onlar huzursuz mezarlarından sana sesleniyorlar.
Ben daha doğmamış çocuklar için konuşuyorum.
Onlar edinilmemiş sessizliklerinden sana sesleniyorlar.


Ben Kızılderili'nin sesiyim.

Beni dinleyin!
Ben milyonların sesiyim.
Duyun bizi!
Kartallarımızın çığlıkları susturulamayacak!


Biz size seslenen, kendi öz bilinciniziz.

Biz siziz, içinizde duyamadığınız!


Duyulamayan sesimin duyulmasını sağlayın.

Kalbimden konuşmama izin verin ki, sözlerim duyulsun,
Milyonlara rüzgarla duyurulsun,
Duyarlı olan herkese,
Dinleyecek olan tüm kulaklara,
Ve benimkiyle aynı anda çarpan,
Tüm kalplere!


Kulağınızı toprağa koyun,

Ve kalbimin çarptığını duyun.
Rüzgarı dinleyin,
Ve sesimi duyun.


Biz dünyanın sesiyiz,

Geleceğin sesiyiz,
Gizemli olan, sırların sesiyiz!


Duyun bizi...!



ABD'de de 200 küsur yıl önce kabul edilmesinden beri, Anayasa’da sadece 17 değişiklik yapılmıştır.


Bir politik analistin de dediği gibi Amerika “ilk küresel ulustur”. 

300 milyonluk nüfusu neredeyse dünyadaki bütün ulusları ve etnik grupları temsil etmektedir. 


Her birine Özgürlük istiyoruz !!!



Ki onlar farklı ırktan geliyor. 

Ama bize dayattıkları "etnik ayrım" TEK IRK'A dayanıyor !




As the eagle was killed by the arrow winged with his own feather, so the hand of the world is wounded by its own skill.



SB.



***





22 Şubat 2013 Cuma

iNDOCHiNE / ViETNAM VE EMPERYALİZM



Filmden bir sahne
İndochine:

Çinhindi ya da Hindiçin, Güneydoğu Asya'da, Hindistan'ın doğusu ve Çin'in güneyinde kalan bölgedir. Çinhindi bölgesi, Myanmar, Tayland, yarımada Malezya'sı, Laos, Kamboçya ve Vietnam'ı kapsar. Bu kavram daha çok tarihte Fransız sömürgesi olan Laos, Kamboçya ve Vietnam'ı tanımlamak için kullanılır.

Birinci Çinhindi Savaşı ya da Fransa-Vietnam Savaşı, 1946 ile 1954 yılları arasında, Fransa ve destekçileri ile Kuzey Vietnam ve destekçileri arasında, Çinhindi'nde meydana gelen savaştır. Savaş sonucu Vietnam ikiye bölünmüştür.

Vietnam Savaşı ya da İkinci Çinhindi Savaşı, Doğu Bloğu ülkeleri olan Kuzey Vietnam, Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği ile ABD destekçisi olan anti-komünist Güney Vietnam ve başta ABD arasında yaşanan savaştır. Kore Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş'ın ikinci sıcak çatışması olmuştur.
Vietnamlı esirlere ABD askerlerince yapılanlar
Vietnam:
1954’te, yüz yıllık sömürge egemenliğinden sonra, Fransa, Dien Bien Phu’da aldığı büyük yenilginin ardından Vietnam’dan çıkmak zorunda kaldı. Fransa çıkıp giderken, Ho Chi Minh önderliğindeki Vietnam Komünist Partisi iktidarı almaya hazırdı.

Bununla birlikte Çin ve Sovyetler Birliği, Fransa’nın yenilgisinin emperyalizme karşı çok büyük bir darbe olabileceğinden ve Soğuk Savaşın terör dengesini bozacağından korkuyordu. Bu nedenle, Fransız ordusunun hüsran içinde kaçmasına izin vermek yerine, Ho Chi Minh’e bağlı birliklerin ülkenin kuzeyine, Fransızların da güneye kaydırılmasını sağlayan bir anlaşmayı dayattılar. Fransa, 1956’da yapılması planlanan genel seçime kadar ülkenin güneyini yönetmeye devam edecekti. Seçimin galibi tüm ülkenin kontrolünü ele geçirecekti.

Genel seçim asla ilan edilmedi. Bunun yerine ABD’de yaşayan bir Vietnamlı olan Ngo Ding Diem Vietnam’a getirildi ve ülkenin lideri olarak atandı. ABD, yoğun bir politik, ekonomik ve askeri müdahaleyle Güney Vietnam’da yeni bir devlet yarattı. Bu devlet daha sonra Kuzey Vietnam’a saldırmaya başladı. Başkan Eisenhower daha sonra, eğer özgür seçimler yapılmış olsaydı Ho Chi Minh’in oyların %80’ini alacağını düşündüğünü söyleyecekti. (Başkan Eisenhower, Mandate for Change, s.372)

Tüm bunlar, Sovyetler Birliği’nin bir yandan Çin diğer yandan da ABD ile yürüttüğü Soğuk Savaş doruk noktasındayken gerçekleşiyordu. ABD, henüz bir başka ülkenin kendi nüfuz alanının dışına çıktığını görmeye hazır değildi.

ABD müdahalesinin arkasında geleneksel emperyalist çıkarlar da yatmaktaydı. 1954 gibi erken tarihte, “ABD Haberleri ve Dünya Raporu”nda, ABD Niçin Hindiçin’de Bir Savaşı Göze Alıyor adlı bir makale yayınlandı. Söz konusu makalede şunlar söyleniyordu: “Dünyanın en zengin bölgelerinden birisi, Hindiçin’de zafer kazanana açılacak. Amerika’nın artan ilgisinin ardında yatan şey budur … bu savaşın gerçek nedenleri, kalay, kurşun, kauçuk, pirinç gibi kilit stratejik temel ürünlerdir. ABD bu bölgeyi her ne yolla olursa olsun kontrol altında tutmayı düşünüyor.” (4 Nisan 1954) 

Kuşkusuz ucuz işgücü konusu da söz konusuydu. Business Week’in (20 Nisan 1963) sözleriyle: “40’ların sonundan itibaren ve 50’lerden günümüze artan bir şekilde, bir sanayi dalından diğerine Amerikan şirketleri dış gelirlerinin giderek artığını keşfediyorlardı. Gelirleri genelde dışarda ABD’dekine göre esasen daha yüksekti.” 

Bunda şaşılacak bir şey yoktu, çünkü ücretler ABD’deki ücretlere göre çok çok düşüktü.
Güney Vietnam’da Komünist Parti, Diem ve ABD’ye karşı savaşmak için bir gerilla ordusu (NFL) örgütledi. 1968’deki Tet Saldırısına kadar, NFL Güney Vietnam’daki en büyük Amerikan karşıtı silahlı güçtü. Halk arasındaki, özellikle de kırsal alandaki kitlesel desteği sayesinde, NFL ani saldırılar yapıp hızla ortadan kaybolabiliyordu. Bu, CIA’in, halkın NFL’yi korumasını, ona yiyecek vermesini ve yeni gerillalar vermesini engellemek maksadıyla Vietnam halkına terör uygulamasına yol açtı. 1967’den itibaren, tüm aile fertlerinin öldürülmesi, CIA’in anti-terör uygulamalarının bütünsel bir parçası olmaya başlamıştı. (Fragging Bob, Douglas Valentine.)

Güney Vietnam ordusunun gerillaları yenilgiye uğratamayacağı belli oldukça, ABD savaşın içine daha derinlemesine dalmak zorunda kaldı. Vietnam’a silahlı Amerikan müdahalesi 1963’te başladı. ABD başkanı Lyndon B. Johson, Kuzey Vietnam’ı ilk bombalama emrini o yılın Ağustosunda verdi. Altı ay sonra, “Gök Gürlemesi” harekâtı –Kuzey Vietnam’ın bombalanması– başladı. Tek başına bu harekâtta, Vietnam’a, İkinci Dünya Savaşı sırasında atılan tüm bombalardan daha fazla bomba atıldı. Bu, Vietnam’daki her bir erkek, kadın ve çocuğun başına yaklaşık 150 kilo bombanın düşmesi demekti. Bu savaşta iki milyon Vietnamlı ve 50.000’den fazla Amerikan askeri ölecekti. Kimyasal silahlar, ülke yüzeyindeki bitki örtüsünün %10’unu tahrip edecekti.

ABD hükümeti, ormandaki yaprakların altına saklanan Vietnamlı gerillalarla savaşırken kimyasal silah kullanmakta tereddüt etmemişti. Açıktır ki, onlar için kimyasal silahlar sadece kendileri tarafından kullanılmadığı zaman kötüdür.

Vietnam’daki Amerikan askerlerinin sayısı 1963’te 23.300 iken 1966’ta 184.000’e çıkartıldı. Ocak 1969’da Vietnam’daki Amerikan askerlerinin toplam sayısı en yüksek değerine, 542.000’e ulaştı. Buna rağmen ABD ordusu, Vietnam’a boyun eğdiremedi.
31 Ocak 1968 gecesi, Kuzey Vietnam ordusu ve NFL, Tet Saldırısına girişti. NFL yeni yıl şenlikleri için ilan ettiği ateşkesi bozdu ve Amerikan ordusunu Khesan bölgesindeki bir saldırıyla oyaladıktan sonra, içlerinde Güney Vietnam’ın başkenti olan Saygon’un da bulunduğu yüzden fazla şehre girdi.

Amerikalılar gafil avlanmışlardı. Saldırı sırasında, gerilla ordusu ABD elçiliğini dahi ele geçirmeyi başardı. NFL, ilişkileri ve casusları aracılığıyla, silahları, cephaneyi ve patlayıcıları saldırıda kullanmak üzere gizli bir yere saklamayı başarmıştı. Sabah 3:15’te bir grup gerilla, taksiyle elçiliğe geldiler. Beş dakika içinde görevli beş muhafızı öldürmüş ve binayı ele geçirmişlerdi. Gerillalar ayrıca Güney Vietnam ve Amerikan ordusuna ait karargâhları ve Saygon Havaalanının kuzeyinde yer alan Bienhoa’daki büyük Amerikan üssünü de ele geçirdiler. Saygon’daki ana radyo istasyonuna saldıran on dört gerilla, 18 saat boyunca kuşatma altında kaldıktan sonra kendilerini bina ile birlikte havaya uçurdular.

Taarruzun boyutu ve alanı Amerikalı generalleri şaşırtmıştı. Generallerden biri saldırıyı, her baskın sırasında lambaların yandığı bir pinball topunun hareketine benzetiyordu. Hiç şüphe yok ki bu tarihteki en cesur askeri saldırılardan birisidir. 1967 Eylül ayında, savaşın askeri bir çıkmaza girdiğini ve bunun değiştirilmesi için bir şeylerin yapılması gerektiğini anlayan Kuzey Vietnamlı general Giap, o günden itibaren bu saldırıya hazırlanmıştı.

Bununla birlikte saldırı askeri bir başarı değildi. NFL 50 binin üzerinde, Amerikalılar ve Güney Vietnamlılar ise 6 bin insan yitirdiler. Buna ilaveten NFL, Güney Vietnam’daki komuta kademesinin büyük bölümünü kaybetti. Birkaç gün içinde işgal ettikleri yerlerden çekilmek zorunda kaldılar. 

Tet Saldırısı Vietnam Savaşı sırasındaki gerilla faaliyetinin doruk noktasıydı, fakat aynı zamanda savaşın geri kalan kısmında marjinalleşmesinin de başlangıcıydı.
NFL, Tet Saldırısının şehirlerdeki kitleler arasında bir ayaklanmanın kıvılcımı olacağını ummuştu. NFL’nin Stalinist liderleri, musluk açıp kapar gibi bir kitle hareketi yaratmayı düşünürken yanılıyorlardı. Ayaklanma çok sınırlı kaldı. Tet Saldırısından sonra, ABD’ye karşı yapılan mücadelenin büyük bir kısmını düzenli Kuzey Vietnam ordusu yürüttü.

Sonradan görüldüğü üzere, Tet Saldırısı farklı türden bir dönüm noktasına yol açarak, Amerikan işçi sınıfının düşüncesini güçlü bir şekilde etkiledi. İlk defa böylesine büyük bir savaşta, televizyonun gücü ortaya çıktı. Elli milyon insan savaşın getirdiği yıkımı izledi. ABD hükümeti artık savaşı temiz, basit ve kolay kazanılan bir şey olarak sunamaz hale geldi. Song My (My Lai’deki ufak bir kasaba) katliamına ilişkin gerçekler sonradan medyaya sızmaya başladığında, birçok insanın savaşla ilgili görüşleri tamamen değişti ve ülke içi muhalefette patlamalı bir artış yaşandı.

Bir grup Amerikan askerinin Güney Vietnam’da küçük bir köyü işgal ettiği 16 Mart 1968 sabahında yaşananların gerçek hikayesi 13 Kasım 1969’a kadar su yüzüne çıkmadı.

Adam Silverman ve Kristin Hill, My Lai Katliamı: Bir Amerikan Trajedisi adlı eserde olayları şöyle anlatıyorlar:

“Amerikan askerleri, sığırlar, tavuklar, kuşlar ve daha da kötüsü siviller dahil olmak üzere hareket eden her şeye ateş ediyorlardı. Köylüler herhangi bir direniş göstermiyordu; fakat askerler kulübelere el bombası atmaya, emirler yağdırmaya ve herhangi bir ayrım gözetmeksizin öldürmeye devam ediyorlardı. Vahşet sabah boyunca devam etti. Bebekler öldürüldü, çocuklar vuruldu ve kadınlar vurulma tehdidi altında tecavüze uğradılar. Çok geçmeden 500 sivil ölmüş halde yerde yatıyordu. Fakat işleri bitmemişti… bundan sonra sıra köyün yakılmasındaydı. Cesetler, evler, erzaklar, yiyecekler; her şey yakılıyordu.”

Yüksek rütbeli subayların hem katliamdan hem de olayın örtbas edilmesinden suçlu oldukları ortaya çıktı. Fakat en sonunda dört asker mahkemeye çıkarıldı ve sadece birisi, Calley mahkûm oldu. O da üç yıllık ev hapsinden sonra Başkan Nixon tarafından affedildi.

Song My, tüm temel insan haklarının çiğnendiği en vahşi örneklerden birisiydi, fakat münferit bir vaka değildi, sivillerin öldürülmesi ve tacizi yaygın bir durumdu. Christopher Hitchens, Henry Kissinger Davası adlı yeni kitabında bunun boyutuna ilişkin bir ipucu veriyor. Yazar kitapta, ABD ordusunun 1969 başlarında gerçekleştirilen “Hızlı Ekspres” operasyonu sırasında 10.899 düşmanı öldürdüğünü kabul ettiğini, fakat sadece 784 adet silah ele geçirildiğini yazıyor.

Tet Saldırısının ardından, ABD ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger kamuoyundaki değişimin sonuçlarını kavramıştı. 

“Harekâtımızın ne kadar etkili olduğundan bağımsız olarak, mevcut strateji artık belirtilen zaman içinde veya Amerikan kamuoyuna makul gelen düzeyde bir kuvvetle hedeflerine ulaşamaz.”

ABD’nin sanayileşmiş ülkeler arasında en az küçük-burjuvaziye (nüfusa oranla) sahip ülke olduğunu, işçi sınıfının Amerikan nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturduğunu unutmayalım. Bu nedenle Kissinger kamuoyundan bahsederken işçi sınıfından bahsediyor, bir avuç öfkeli üniversite öğrencisinden değil.

Çünkü Vietnam’da barışın gerçekleşmesine vasıta olanlar ne protestocu öğrenciler (öğrenciler askere alınmıyorlardı) ne de entelektüellerdi. Vietnam ordusunun askeri başarıları da değildi. Savaşa son veren, herkesten çok, üniforma giymiş ya da giymemiş durumdaki Amerikan işçi sınıfıydı.

1975’te, 28 yıllık savaştan sonra emperyalizm Vietnam’dan tamamen atıldı. 

Şimdi ABD emperyalizmi tekrar savaşa gitme tehdidinde bulunuyor. Acaba Amerikan işçi sınıfı bir kez daha onu durdurmanın vasıtası olacak mıdır ?

Jonathan Clyne
1 Ekim 2002

Amerikan liderlerinin ;
Sadece Vietnam, Irak ve Filipinler’de işlediği suçlar yüzünden , 
"KÖTÜ ve DİKTATÖR "dedikleri kişileri  "MELEK" yapar.


INDOCHINE 

Yönetmen: Régis Wargnier ,1992 - Fransa
Oyuncular: Vincent Pérez, Catherine Deneuve, Carlo Brandt

1930 -50 ler arası Fransızların Hindiçin'i sömürmesinin sona ermesi yıllarına denk gelen bir aşk filmi. Kauçuk çiftliğine sahip bekar bir Fransız kadın Éliane Devries ,himayesine aldığı Vietnamlı kız Camille ve Fransız subay Jean-Baptiste Le Guen. Aynı zamanda Hindiçin'de yaşananları gözler önüne seriyor. Emperyalizm ve kölelik.....

Fransızca olarak izlemek için :  1.Bölüm       2.Bölüm :         3.Bölüm :

İspanyolca dublaj / İngilizce altyazı ile (!) :



Vietnam ile ilgili bir başka güzel film de "Sessiz Amerikalı"dır.

The Quiet American

Yönetmen: Phillip Noyce , 2002 , ABD,Almanya,Avustralya
Oyuncular: Michael Caine, Brendan Fraser, Do Thi Hai Yen 

Yıl 1952... Gizemli ve egzotik şehir Saigon'da Vietnamlılar, Fransa'ya karşı yürüttükleri bağımsızlık savaşını sürdürmektedirler. London Times'in orta yaşlarındaki İngiliz muhabiri Thomas Fowler kentte bir yandan politik gelişmeleri takip ederken, bir yandan da yerel kültürü keşfetmektedir. Dini inançları nedeniyle boşanmaya yanaşmayacak olan Londra'daki Katolik eşi sebebiyle, çok sevdiği genç ve güzel Vietnamlı sevgilisi Phuong ile evlenememektedir. Yakın arkadaşı genç Amerikan ajanı Alden Pyle da Phuong'a aşık olup, onu Fowler'ın elinden almaya kalkınca herşey bir anda altüst olur. Fowler'ın sadece aşk hayatı tehlikeye girmekle kalmamış, aynı zamanda ABD'nin savaştaki rolü hakkında da rahatsız edici bilgiler öğrenmeye başlamıştır. 

Bu film Amerika'da otosansüre uğramıştır. 


30 MART 1965 Ho Chi Minh Kenti yani SAYGON/Saigon - Bir bombalama olayı, 2 Amerikalı ve Birçok Vietnamlı öldü. Bu bombalayı CIA'nın yaptığına dair iddialar vardı.! (Doğrudur !) 

               Savaşı başlatan Kuzeyliler değil CIA idi. 
                                          Taktik hiçte yabancı değil ....


İyi seyirler
SB.



Napalm bombasının etkisiyle yanmış Vietnamlı bir ÇOCUK 

***

21 Şubat 2013 Perşembe

HOWARD ZiNN'DEN ÖĞÜTLER



Savaş karşıtı bir tarihçi idi:  HOWARD ZiNN  (1922-2010)
Amerikan solunun çok sevilen ilham verici aktivisti Howard Zinn, 87 yaşında kalp krizinden hayatını kaybetti. Bir aktivist, tarihçi, oyun yazarı idi, barışçı bir Amerika için kampanyalarda ön saflarda yer alan bir kampanyacıydı.

Siyah kadınlara eğitim veren Spelman Kolejinde öğretmenlik yapan bir beyazken, Şiddet Karşıtı Öğrenciler Komitesine akıl hocalığı yapıyordu, bu komite radikal bir yurttaş hakları örgütüydü. Okuldan, kadınların eğitiminin "hanımefendiler" yetiştirmek üzere olmaması gerektiğine dair görüşleri sebebiyle uzaklaştırıldı ve 24 yıl boyunca Siyaset Bilimi dersleri vereceği Boston Üniversitesine geçti.

1980 yılında "Birleşik Devletler Halklarının Tarihi" (İmge Yayınevi, 2005) isimli kitabını yayınladı. Kitap adaletsizlikler, baskı ve duyulmayan seslere odaklanıyordu, 1 milyonun üzerinde satışa ulaştı. Zinn bir pasifist olmadığını söylüyordu, ona göre bu çok sabit bir tarafgirlik olurdu. Ancak Vietnam, Irak ve Afganistan savaşları konusunda sert ve tutkulu bir eleştirel tutum takındı. İkinci Dünya Savaşında orduda bombacı idi ve Napalm bombasının ilk defa silah olarak kullanılmasında görev almıştı, Alman askerlerine ve Fransız sivillerine karşı işlenen bir savaş suçu olarak gördüğü bu olaydan dolayı kendisini asla affetmeyecekti.

Zinn'in ailesi ABD'ye göçen eğitimsiz Yahudilerdi, Brooklyn, New York'a yerleşmiş ve fabrikalarda iş bulmuşlardı. Babası Avusturya-Macaristan, annesi ise Sırbistan asıllıydı. Büyüdüğü evde hiç kitap bulunmazdı, babası ona ucuz Dickens kitapları alırdı ve akşamları gazete okurlardı.

Zinn 1930 yılı geldiğinde bir yandan lisede okuyup bir yandan tershanede çalışıyor, faşizm karşıtı gösterilerde yer alıyordu. Savaş sırasında ABD Hava Kuvvetlerine katıldı ve İngiliz üslerinden Fransa, Almanya ve Macaristan hava sahasına yapılan seferlerde yer aldı. Napalm olayı, Fransa'nın batısındaki Royan'da yaşanmış pek çok insanın diri diri yanmasına sebep olmuştu.

Savaştan sonra bölgeye kurbanlarla röportajlar yapmak üzere döndü ve bu konuda iki tane kitap yazdı. Kendi deneyimlerinden bu tür bombardımanların askeri ilerlemeler için değil bir takım ordu mensuplarının kariyerlerindeki ilerlemeler için gerçekleştirildiğini görmüştü. Daha sonra Hiroşima, Nagazaki ve Irak'ta yapılan bombardımanları konu alan kitaplar da yazdı.

Zinn savaşın ardından New York Üniversitesinde tarih okudu. Daha sonra Kolombiya'da 1952 yılında, Colarado'lu kömür madencilerinin aileleri ile ilgili yazdığı master tezi ile uzmanlık derecesi aldı, doktora derecesini alması ise New York'u reforme eden Fiorello LaGuardia kongresi hakkındaki tezi ile oldu. Kolombiya'da hocaları Henry Steele Commager ve Richard Hofstadter idi, daha sonra onlardan öğrendikleri hakkında şöyle yazacaktı: Amerikalı liberaller dünyanın sandığı kadar liberal değiller ve Amerika tarihi iki şeyden ibaret, milliyetçilik ve kapitalizm."

1956 yılında Spelman'a gitti.

1964'te SNCC'ye, Martin Luther King'in yurttaş hakları hareketine katıldı ve o sene SNCC: Yeni Kölelik Karşıtları kitabını yayınladı. Kitap inancının ifadesi işe bitiyordu. SNCC'yi düzene karşı bir tehdit haline getiren şey ona göre "otoriteyi reddedişi, iktidarla yüzleşmedeki korkusuzluğu, itibarlılığa karşı önemsemezliği" idi. Hareketin radikalliği için şöyle yazıyordu "bu bir ideoloji değil, bir ruh hali, ruh hallerini tarif etmek zordur, tıpkı onları kafeslemenin zor olduğu gibi"

Zinn, Spelman'da eğitimin "hanımefendiler" yetiştirmek yerine politikayla ilgili kadınlar yetiştirmeye odaklanması gerektiğini savunduğundan yönetimle sorunlar yaşıyordu. Teorik olarak ayrıcalıklı olsa da bu işinden olmasına engel olmadı. Daha sonra eğitim verdiği Boston Üniversitesindeki yurttaş hakları dersi oldukça popüler oldu.

Çok geçmeden Vietnam savaşına karşı yürütülen kampanyada yer aldı. Kennedy ve Lyndon B. Johnson döneminde kabinede yer alan savaş karşıtı Daniel Elsberg, Pentagon Kâğıtları olarak bilinen ve resmi adı ABD-Vietnam İlişkileri 1945-1967: Savunma Bakanlığı Çalışmaları olan hükümetin gizli savaş belgelerini Zinn ve eşine vermişti. Zinn, Noam Chomsky ile beraber bu belgeleri düzenledi ve 1971 yılında kitap olarak piyasaya sürdü.

Savaş esnasında Daniel Berrigan ile beraber Hanoi'ye (Vietnam) gitti. (Berrigan, savaş karşıtı faaliyetler sebebiyle tutuklanan iki rahip kardeşten biri idi.) Vietnam'da, rehin alınmış üç ABD'li pilotun geri alınması için müzakereler yürüttü.

Yıllar boyunca savaşa ve hükümet politikalarına karşı makaleler yayınladı. Enerjisi ile başka yazarlarca yazılmış 30'un üzerinde kitabın önsözünü yazdı.

1986 yılında Ronald Reagan Tripoli'yi bombalarken şöyle yazıyordu Zinn; "Ulaşılmaz bir amaç uğruna masum insanları öldürmenin utancını örtebilecek kadar büyük bir bayrak yoktur" Irak'taki savaşa karşı çıktığı gibi, Başkan Obama'nın Afganistan savaşını genişletme politikalarına karşı çıktı. İsrail'i ve ABD'li Yahudileri terörizme karşı bir savaş verildiğini ve bu savaşın adil olduğunu söyledikleri için oldukça keskin bir dille eleştiriyordu.

Tüm bu eleştirilerinin muhafazakâr kesimleri rahatsız ettiğini söylemek sürpriz olmayacaktır. Amerikan Halklarının Tarihi kitabı öğrenciler arasında ve hatta toplumda oldukça popüler bir kitap olsa da, liberal tarihçiler dahi kitabın Amerikan tarihine karşı durmak bilmeyen suçlamalarını fazla buluyorlar. Örneğin New York Times'tan Eric Foner kitap için "Amerika deneyimine çok kötümser bir bakış" diyor "siyahlar, yerliler, kadınlar ve işçiler ya isyankarlar ya da kurbanlar olarak tasvir ediliyorlar. Ancak daha az dramatik ve tipik hayatlar -hayatlarını zor koşullarda onurlu bir biçimde sürdürmek için mücadele verenler- yazarın ilgisini çekmiyor" Başka bir radikal tarihçi, Michael Kamen, kitabın başarısız olduğunu söyler.

Her şey bir yana, kim Zinn'in inançlarının temelindeki düşünceyi reddedebilir ki; -insanlar kendi hakları için ve daha iyi bir toplumu yaratmak için seslerini çıkarmalılar. Hayatının son günlerinde şöyle yazmıştı Zinn, "Ne zaman biraz ilerleme olsa, nerede herhangi bir adaletsizlik ortadan kalksa bu oluyor çünkü orada insanlar politikacılar gibi değil, yurttaşlar olarak harekete geçiyorlar. Bir şeyler hakkında şikayet etmekle yetinmiyorlar, çalışıyorlar, eyleme geçiyorlar, örgütleniyorlar, isyan ediyorlar ve gücü elinde bulunduran insanları dikkatlerini çekiyorlar. İşte bugün ihtiyaç duyduğumuz tam da bu"


Kitabınız Amerikan Halklarının Tarihi'nin partizanlığından gurur duyduğunuzu söylüyorsunuz. Niçin bir tarihçinin açıkça partizan olması önemli?

"Açıkça partizan" diyorsunuz. Bu güzel bir nokta. Çoğu tarihçi için hiçbir konuda açık değildir. Tarihçiler tarafsız, objektifmişler gibi davranırlar, bir tarafı tutmadıklarını söylerler ancak taraf tutmaktadırlar çünkü toplumun bilinci için hiçbir şey yapmamaktadırlar. Bu hiç kimseyi harekete geçmeye teşvik etmeyecek, statünün devamını sağlayacak bir tarihçiliktir.

Bu pasif, gösterişçi akademik tarz aslında oldukça partizandır, ben de bunu ifşa ediyorum. Bence bir tarihçi, bir tarihçi olmasının öncesinde bir vatandaştır, bir insandır. Tarihçilik tüm bunlardan sonra gelir.

Tarihçilik, doğası gereği geçmişten kalan sonsuz sayıda verinin bir kısmını seçmeyi gerektirir. Verilerin içerisinden neyi seçtiğiniz, neyi kitabınıza ya da dersinize alıp neyi bir kenara koyduğunuz bakış açınızdan kaynaklanır. Bu seçimi yapmak sizi taraflı hale getirir, zararsız, suya sabuna dokunmayan şeyleri mi tercih ediyorsunuz, yoksa öfke uyandıran, insanları harekete geçmeye sevk edecek şeyleri mi? Bunu öğretmenlik ve yazarlık kariyerimin en başlarında fark etmiştim.

Bir keresinde "Eğer elinizde tarih yoksa şu anın esiri olursunuz" demiştiniz. Kimileri bugün ABD'nin sarsılmaz olduğunu düşünüyorlar. Onlara ne derdiniz?

Biraz tarihsel bakış açısı işe yarayacaktır. Bu ABD gibi çok güçlü görünen bir ülkenin bile Vietnam Savaşı sırasında hareket yeteri kadar büyüdüğünde boyun eğdiğini ve pes ettiğini görmenizi sağlar. Ya da güneye baktığınızda, bir noktada harekete boyun eğen beyaz liderleri görürsünüz. Tarihte her şeyin korkunç görüldüğü zamanlarda işlerin tamamen değiştiği öyle çok örnek vardır ki!

Ya da, Güney Afrika'yı, Doğu Avrupa'yı, Latin Amerika'yı; o asla yıkılmaz gibi gözüken diktatörlüklerden geriye bir şey kalmadı. Onlara karşı öylesine çok öfke birikti ki bir noktadan sonra yok olmak zorundaydılar. 
Bunları göz önüne alınca, bu çok güçlü ülkenin değişimi için de bir umut görebiliyorum.  (alıntıdır) 

Godfrey Hodgson, The Guardian ,2010




“Amerika’nın Kurucu Ataları ve Devlet Başkanlarını merkez alarak yazılan bu ülkenin bütün tarih kitapları ... kriz zamanlarında bize bir kurtarıcı aramamız fikrini aşılarlar: Devrim krizi zamanında Kurucu Atalar; kölelik krizi zamanında Lincoln; Büyük Darboğaz’da Roosevelt; Vietnam-Watergate krizi sırasında ise Carter bulunmuştur.  Arada bir gelen krizler arasında ise her şey yolundadır; normal 
yaşama dönmek bizim için yeterlidir. Bize en önemli yurttaşlık görevimizin, her dört yılda bir seçim sandığına giderek, kurtarıcılar arasında mali durumu iyi, beyaz, Anglosakson, zararsız kişiliği ve Ortodoks fikirleri olan iki erkekten birini seçmek olduğu öğretilir.”  

“Fakat zaman zaman Amerikalılar bu durumu reddeder ve ayaklanırlar. Bu ayaklanmalar şimdiye dek hep denetim altında olmuştur. Amerikan sistemi dünya tarihinin denetim konusunda en yaratıcı sistemlerinden biridir.  Doğal kaynaklar, 
yetenek ve işgücü konusunda bu kadar zengin olan bir ülkede sistem, yeterince refahı yeterince kişiye dağıtıp hoşnutsuzluğu sürekli sorun çıkaran bir azınlıkla sınırlandırabilir.  Bu ülke o denli güçlü, o denli büyük ve bir çok vatandaşı için o denli rahatlatıcıdır ki aykırı olma özgürlüğünü hoşnutsuz küçük bir gruba bağışlayabilir”. 

“Denetimlerini seçim sistemi, iş durumu, kilise, aile, okul, kitle iletişim araçları aracılığıyla daha karmaşık bir biçimde yayan bir başka ülke yoktur.  Hiçbir ülke, muhalefeti reformlarla, insanları birbirinden ayırarak ve vatansever bir bağlılık 
yaratarak yatıştırmada Amerika kadar başarılı olamaz. (Oysa)...Nüfusun yüzde biri ulusal refahın üçte birine sahiptir. Refahın geri kalanı, nüfusun geri kalan %99’unu birbirine düşürecek bir biçimde dağıtılmıştır; küçük mülkiyet sahipleri hiçbir mülkü olmayanlara; siyahlar beyazlara; Amerika’da doğanlar, yabancı ülkelerde doğup Amerikan vatandaşı olanlara; entelektüeller ve profesyoneller, eğitilmemiş ve 
vasıfsızlara karşıdırlar bu ülkede. Bu gruplar birbirlerine karşı kin beslerler ve kendi aralarında öylesine bir öfke ve şiddetle savaşırlar ki, çok zengin bir ülkede artıkları paylaşan kişiler olarak ortak bir kaderi paylaştıklarını unuturlar.”

Arka Kapaktan :

Bu kitapta Howard Zinn, işte bu "öteki" Amerika'yı anlatıyor. Kolomb'un bu koca kıtayı "keşfetmesinin" ardından bakir topraklara akın eden halkların , katledilen ve sürülen Kızılderililerin, görülmemiş bir hızla gelişen kapitalizmin ezip sömürdüğü işçilerin, toprakların ellerinden alınan çiftçilerin , ırk ayrımcılığının acısını çeken siyahların, protest müziğin ve edebiyatın, savaşlara karşı mücadele eden kitlelerin, liberterlerin, sosyalistlerin ve feministlerin verdiği mücadeleler "öteki" Amerika'nın tarihini "Amerikan Halklarının Tarihi"ni oluşturuyor.


Amerika  Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi 1492'den Günümüze -
A Poeple's History Of The United States - Howard Zinn.  / Prof. Sevinç Sayan Özer’'in çevirisi ile


Zinn'in Türkçe'ye çevrilen kitapları arasında "Halkların Tarihi"nin yanı sıra "Marx Döndü" adlı oyunu ve "Öteki Amerika" bulunuyor.

İŞTE AMERİKAN RÜYASI....

***


19 Aralık 2012 Çarşamba

KİMYASAL SİLAHLAR VE I.DÜNYA SAVAŞI İLE ÇANAKKALE


1.DÜNYA SAVAŞINDA HER YERDE , ZEHİRLİ GAZLARI İLK KEZ ALMANLARIN KULLANDIĞINDAN  BAHSEDERLER.

ATATÜRK DIŞINDA KİMSE İNGİLİZLERİN ÇANAKKALE'DE KULLANDIĞI ZEHİRLİ GAZLARDAN BAHSETMEZ..!  


......Mustafa Kemal 8 Ağustos 1915'te Anafartalar Grubu Kumandanı oluyor. İşte bu savaşlar  esnasında bir gün subaylar ve askerler arasında şu havadis yayılıyor: 

''Düşmanlar zehirli gaz  kullanacakmış.'' 

1. Cihan Savaşı'nda bu en korkunç maneviyat bozucu bir haber niteliğindedir. Mustafa Kemal diyor ki: 

''Ben düşündüm, buna karşı koyacak herhangi bir tedbire ve vasıtaya  o zaman Türk ordusu malik değildi. Derhal şu fikri ileri sürdüm. Düşman zehirli gazı kullansa  da bize tesir etmez, çünkü onlar deniz kenarındaki düzlük ovada, biz ise daha yükseklerdeyiz. Bu haber ordu birlikleri arasında yayıldı. Hakikaten düşman ufak bir deneme yaptı ise de, o  sırada rüzgâr istikametinin değişmesi de bize yardım ederek, bu gaz belasından kurtulmuş olduk, böylece de erlerimizin maneviyatı, bize inançları kuvvetlendi.'' .......

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN 
KARLSBAD ANILARINDAN (pdf) - Afet İnan 


***
İNGİLİZ GAZ BOMBASI -1915
KİMYASAL SİLAHLAR 

Kimyasal silahlar insan sağlığına ağır zararlar veren yada ölümüne yol açan genellikle zararlı bileşiklerdir. Genellikle askeri amaçlarla kullanılan bu bileşikler sinir sisteminin felç olmasına (sinir gazları); geçici körlük, sağırlık, felç yada kusmaya; deride, gözlerde ağır yanıklara ya da  solunum güçlüğüne yol açar. Düşmandan saklanmak yada düşmanı aşırtmak amacıyla kullanılan sis ve yangın bombaları ile düşmanın yerini saptamak amacıyla kullanılan kimyasal yaprak dökücüler ve ot dökücülerde kimyasal silah olarak kabul edilir.  

Kimyasal silahların kullanımı, bunları yasaklayan Lahey Konferansları kararlarına karşın, ilk olarak Birinci Dünya Savaşında önem kazanmıştır. 1915 -18 arasında Almanların ard arda geliştirdikleri zehirli gazlar kısa bir süre içinde itilaf devletlerince de yapılıp kullanılmaya başlamıştır. Ocak 1915’de Almanlar, ilk kez Polonya'da Ruslar'a karşı kullandıkları klor gazı ile başarılı olmamışlar ama 22 Nisan’da Flandrea ‘da İngiliz ve Fransızlara karşı aynı gazı kullandıklarında beklentilerinin ötesinde bir taktik zafer kazanmışlardır. 
I.DÜNYA SAVAŞI BATI CEPHESİ İLK KLOR SALDIRISI ALMAN HATLARI GERİSİNDEN
Bunun üzerine İtilaf devletleri de bir yandan koruyucu aygıtlar ve gaz maskeleri geliştirirken bir yandanda klor gazı üretmişlerdir. Almanlar’ın öldürücü bir gaz olan Fosgen’i ve toplarla atılan gaz mermilerini ortaya çıkarmasından bir süre sonra İtilaf devletleri de aynı silahları geliştirmiş ve gaz maskelerini daha üstün bir hale getirmişlerdir. 1917’de Almanlar son derece zehirli bir gaz olan hardal gazını İngilizlere karşı kullanmış ve binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. 1918’de her iki taraf da bu zehirli maddeyi büyük ölçüde kullanmışlardır.

İki savaş arası dönemde milletler cemiyeti öncülüğünde gerçekleştirilen Cenevre Protokolüyle (1925 ) bu konuda daha kapsamlı yasaklar getirilmiştir. Ne var ki 2. Dünya Savaşı sırasında yeni kimyasal silahlar hava bombardımanı gibi yeni uygulama yolları  geliştirilerek yaygın biçimde kullanılmıştır. Bu savaşta iki taraf da büyük ölçüde koruyucu aygıt üretmiştir.


***

BİYOLOJİK VE KİMYASAL SİLAHLAR KRONOLOJİSİ

ANTİK ÇAĞ
M.Ö. 600: Aktif dienoller cinsi kimyasallar içeren Helleborus bitkisi köklerinin Kirrha kuşatması sırasında Atinalı diktatör Solon tarafından içme suyunun kirletilmesinde kullanılması.

M.Ö. 431-404: Peloponnesos Savaşı'nda Spartalılar tarafından sülfür ve yanmış ziftin kullanılması.

M.Ö. 190: Kartaca İmparatoru Han-nibal'in Bergamalıların gemilerine yılan zehri içeren kil yığınları fırlatması.

M.Ö. 200: Kartacalılar'ın, bugün, içerisinde birtakım alkaloidler içerdiği bilinen "kankurutan" (Mandrake) bitkisinin köklerini düşmanlarını uyuşturmak için şaraplara katmaları.

ORTA ÇAĞ
M.S. 960-1279: Çinliler tarafından arsenik buharının kullanılması.

M.S. 1155: Romalılar tarafından kadavralarla düşman içme sularının kontaminasyonu.

M.S. 1346-1347: Moğollar'ın Cenevizliler'e veba mikrobu taşıyan kadavraları mancınıkla fırlatması; Avrupa'daki veba salgınının, bu saldırıdan sonra ortaya çıktığına inanılmaktadır.

M.S. 1570: Avusturyalı Şövalye Voit VVulff von Senftenberg, Belgrad savunması sırasında Türkler'e karşı arsenik dumanı kullandıklarını rapor etmiştir.

M.S. 1710: Ruslar'ın biyolojik silah olarak kullanılmak üzere veba mikroplu kadavraları isveç yakınlarında yığınak halinde depolamaları.

MODERN ZAMANLAR

1914: Fransız kuvvetlerince tahriş edici etkili "Etilbromoasetaf'ın ilk kullanımı.

1914: Hapşırtma ve öksürtme ajanı olan "o-dianizin klorosülfonat" maddesinin Alman kuvvetlerince ilk ve (şimdiye kadar ki) tek kullanımı.

1914: Alman kuvvetlerince akciğer hasar etkili klor gazının kullanımı. Bu olay, daha ölümcül etkili kimyasal silahların kullanımını hızlandırmış ve klor gazının kitle imha silahı olarak sınıflandırılmasına neden olmuştur.

1915: İlk defa Almanlar tarafından akciğer hasarına neden olan "fosgen" kimyasalının kullanılması; Birinci Dünya Savaşı boyunca solunarak ölümlere neden olan kimyasal ajanlar "fosgen" ve "fosgen/klor" karışımları idi.
1916: Kanı zehirleyici ve öldürücü etkiye sahip hidrojen siyanür (HCN) ve "Siyonojenklorür"ün ilk kez Fransızlar tarafından kullanımı; HCN maddesini kısa bir süre sonra ingiltere ve Rusya da kullanmıştır.

1917: Cilt ve deri yoluyla harabiye-te neden olan kimyasal madde "Bis-2-kloroetil sülfit"in (sülfür mustard) ilk defa Alman kuvvetlerince kullanılması; bu maddeler, hem akciğer hem de cilt ve deri harabiyetine neden olan ilk kullanılan kimyasal madde olması bakımından önemlidir. Almanlar'dan sonra Fransız ve ingilizler de aynı kimyasalı kullanmışlardır. 0 zamanlar, askerler bu tür saldırılara karşı gaz maskesi kullanıyorlardı, fakat vücutları koruma altında olmadığı için oldukça fazla sayıda deri ve cilt harabiyeti vakası ortaya çıkmıştır.

1918: Amerika'nın resmi olarak kimyasal silah yapımını başlatması.

1935: İtalyanlar'ın Etiyopya'da göz yaşartıcı gaz ve hardal gazı kullanması.

1937: Japonya bu tarihte savunma amaçlı biyolojik silahlar programını başlattı. Bu program kapsamında yapılan denemelerde 10 bine yakın suçlu kobay olarak kullanıldı.

1939: Japonlar'ın Moğolistan sınırındaki Sovyet sularını tifo bakterisi ile kontamine etmesi; bazı kaynaklarda bu olay Japonlar tarafından biyolojik silahların ilk defa kullanıldığı olay olarak geçmektedir.

1940: Japonlar tarafından Çin ve Mançurya'ya veba mikrobu taşıyan pirelerle dolu pirinç ve buğday atılması; bu olay kitle imha silahı olarak kullanımın yanı sıra bitki ve toprak örtüsünün tahribatını da kapsayan ilk biyolojik silah saldırışıdır.

1942: Amerika'nın savunma amaçlı biyolojik silahlar programını başlatması.

1942: Nazilerin gaz odalarında toplu ölümler için HCN (zyklonB) gazı kullanması.

1963-1967: Mısır'ın Yemen'e karşı fosgen ve hardal gazı içeren kimyasal silahları kullanması.

1961-1970: ABD'nin birçok kimyasal silahı Vietnam'da kullanması.

1979: Sovyetler Birliği'ndeki Sverd-lousk şehrinde aniden şarbon vakasının ortaya çıkması; 1992 yılında dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, bu vakanın Sovyet Askeri Mikrobiyoloji Servisi'nden kaza sonucu şarbon sporlarının salıverilmesiyle ortaya çıktığını söyledi.

1983-1988: Irak'ın İran'a karşı, tabun, sarin, HCN gibi kimyasal silahları kullanması.

1985-1991: Irak'ın savunma amaçlı biyolojik silah kapasitesini şarbon, Bo-tulium toksinleri ve aflatoksinleri içerecek şekilde artırması.

1987-1988: Sülfür hardal ve sarin gazı kullanılarak Irak'ın Halep'te gerçekleştirdiği saldırı.

1990 VE SONRASI

1990 ve sonrasında kimyasal ve biyolojik silahların askeri ve savunma amaçlı olarak kullanılmasının yerini farklı amaçlar doğrultusundaki terörist kullanımlar almıştır.

1990-1995: Japonya'da Matsumato ve Tokyo'daki terörist saldırılarında butilinal toksinler, şarbon mikrobu ve sarin gazı kullanımı.

2001: ABD ve Avrupa'da şarbon mikrobu ile kontamine edilmiş isimsiz mektuplar gönderilmesi.


Kaynak:
‘Bilimin ve teknolojinin karanlık yüzü: Kimyasal ve biyolojik silahlar’
Doç.Dr. Erol Akyılmaz
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Bölümü

VE SONRASINDA


2006 - İSRAİL SAYDA'YI GÜNLERDİR BOMBALIYOR:
Paris Üniversitesi öğretim üyesi, Lübnanlı doktor Prof. Beşir Cham da şu sıralar CHS Hastanesi’nde gönüllü olarak çalışıyor. Prof. Cham, İsrail uçaklarının insanları kimyasal silah ile öldürdüğüne emin olduğunu söylüyor:
"Bu kez atılan bombalar daha önce de örneklerine rastladığımız fosfor içerikli kimyasal silahlardan farklı. Fosfor atıldığında vücutta parçalı yanık izleri olur. Ama burada farklı bir durum var. Herhangi bir bomba olsaydı vücudun tamamının kararması mümkün değildir. Çeşitli yanıklar olabilir, hatta ailenin bazı bireylerinin kurtulması bile mümkün olabilirdi, ancak bu aile 11 kişi ve tamamı aynı şekilde ölmüş. Bu kimyasal silah kullanımının kanıtıdır." ... "Sivil halk üzerindeki kitle katliamının yanı sıra, İsrail güçlerinin Gazze ve Lübnan'da uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış, fosforlu yangın bombası ve vakum bombası gibi silahları kullandığı da rapor ediliyor." (BASIN: TEMMUZ 2006)


2012- İSRAİL,  KİMYASAL SİLAH KULLANDI İDDİASI
Gazze'deki Filistin yönetimi İsrail'in son yaptığı hava saldırısında 'kimyasal silah ve zehirli gaz' kullandığını iddia etti. 2 kişinin zehirli gaz nedeniyle öldüğü belirtilirken konuyla ilgili BM'den soruşturma talebinde bulunuldu. İsrail ordusu 'füze atılmasını' gerekçe göstererek 18 Haziran'da Gazze'ye hava saldırısı başlatmıştı.

Gazze'nin farklı bölgelerine düzenlenen saldırılarda 16 kişi öldü 73 kişi de yaralanmıştı. (BASIN HAZİRAN 2012)


***
The Battle of Loos, Philip Warner : 
İngiliz askerlerin hatıralarından kimyasal silah kullanımını anlatan Savaş Anıları kitabı. (25 Eylül 1915 yılının sonbaharında Alman hatları üzerinde Müttefik saldırısı)

***

2011 yılında Fransa, elinde bulunan ve I.Dünya Savaşı'ndan kalma klor,fosgen ve zehirli hardal gazı ihtiva eden topçu mermilerinin imhasını Astrium şirketine verdi. (basın )

Avustralya II.Dünya Savaşı'ndan kalma kimyasal silah deposunu imha etti.  Tedavülden düşmüş kimyasal silahların depoloması için  yapılmış olan depoda 140 adet hardal gazı ihtiva eden mühimmat buluyordu.
Hardal Gazı ,sülfür mustard olarakta isimlendirilir. I.Dünya Savaşı'ndan beri kullanılan gaz ölümcül değildir. Lakin ciltle teması ile belirtileri 2-24 saat arayla görülür. Ağrı,tahriş,gözlerde şişme ,sulanma, hapşırma,ses kısıklığı, sinüs ağrısı, solunum yolu kanlı ve akıntılı,sindirim sisteminden gelen ağrı,ishal, mide bulantısı ve kusma, kaşıntı ve ciltte kızarıklık ilk belirtilerindendir. (basın)

ACABA İMHA EDİLDİLER Mİ ?
YOKSA 3.DÜNYA ÜLKELERİNE Mİ SATILDI?
SATTIKTAN SONRA DA "ONLARDA KİMYASAL SİLAH VAR, BUNA İZİN VEREMEYİZ" Mİ DİYORLAR ?
GÜNAHLARI KENDİ BOYNUNA, LAKİN BUNLARDAN ETKİLENEN SADECE MASUMLAR OLUYOR...


İŞTE İKİYÜZLÜLÜK BUDUR. BİR YANDAN İMAL EDİP SATARLAR, DİĞER YANDAN "BARIŞ" İÇİN KOLLARI SIVARLAR.


Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör;
Dünyayı saran yalan dolanları gör;
Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:
Ela gözlerine kurt dolanları gör!

ÖMER HAYYAM

SB.

15 Kasım 2012 Perşembe

FİLİSTİN - İSRAİL VE TOPRAK SATIŞI


24 Yıl Önce Bugün Filistin’in Bağımsızlığı İlan Edilmişti!

15 Kasım 1988! Kudüs’te El-Aksa Camii önünde ve Cezayir’de yapılan toplantılarda BAĞIMSIZ FİLİSTİN Filistin Ulusal Konseyi (FUK) tarafından ilan edilmişti…

Aynı gün Filistin YİNE saldırıya uğradı! Tarihler uluslararası katliam çeteleri için önemliydi, mesajlar sembol tarihlerde verilirdi!

Yıllarca iki devletli çözüm martavalı ortada gezindi… Aynı Kıbrıs’ta olduğu gibi. Filistin’in bağımsızlık ilanı küresel elitlerce yok sayıldı…

Yıllarca yüzlerce ayrı bildirgede 1947, 1967, 1973 vs. sınır belirlemeleri tartışmaları yapıldı.. Her seferinde Filistin toprakları daha da küçüldü, yaşam alanı bitti, ortasından duvarlar geçti, ambargolar altında ezildi, içten ve dıştan düşmanlar Filistini yok etti.. Karkası kaldı, eti bitti! Milyonlarca Filistinli dünyanın başka köşelerine göç etti, onbinlercesi heder oldu, öldü gitti..

Bu süreç içinde, içinden bir elit kitle, Filistin’e olabildiğince ihanet etti.. Filistinli’yi yeni Haçlı seferlerinin önüne atan, bölgede ve kendi içinde gaflet dalalet ve ihanet içinde olanlardı! Filistin dersinin bu boyutuna da iyice bakılmalı…

BANU AVAR , 15.11.2012



ABD: ‘İsrail’in Filistin saldırısını destekliyoruz’

İsrail’in dün Gazze’ye düzenlediği ve Hamas’ın askeri kanat lideri Ahmed Caberi ve sivillerin de öldürüldüğü saldırılarla ilgili olarak ABD’den destek açıklaması geldi. Yapılan açıklamada “ABD İsrail’in meşru müdafaa hakkını desteklemektedir” denildi.

Obama’dan yönetiminden İsrail’in Gazze’yi kana bulayan hava saldırılarını destekleyen bir açıklama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner tarafından yapılan açıklamada, Gazze’ye düzenlenen kanlı hava saldırılarının “İsrail’in meşru müdafaa hakkı” olduğu iddia edildi. (SOLHABER 15.11.2012)

HERKES KENDİNE , 
AMA BU BÖYLE DEVAM ETMEYECEK...



TOPRAK SATIŞLARINDA 
KARŞILIKLI İLKESİ KALDIRILDI....!!!


442 SAYILI "KÖY KANUNU" ÇIKARTILARAK CUMHURİYET YÖNETİMİ KORUMAYA ALINMIŞTI.
3 TEMMUZ 2003 TE MECLİSTEN GEÇEN VE 19 TEMMUZ 2003 DE ONAYLANAN 4916 SAYILI KANUNLA YABANCILARA TOPRAK SATIŞI SERBEST BIRAKILMIŞTI.

BİR YANDAN DA HERKES ŞUNU SÖYLÜYOR : 
NE VAR BUNDA CANIM. TÜRKLERDE YURTDIŞINDA MAL MÜLK SAHİBİ OLUYOR.!
DOĞRU : AMA HANGİ KOŞULLA ...? 


1- ALIM GÜCÜNDE EŞİT DEĞİLİZ.!

3- YURTDIŞINDA BİR YABANCI OLARAK TOPRAK SAHİBİ OLAMAZSIN, DEVLETE AİTTİR. SEN SADECE ÜSTÜNDEKİ MÜLKÜN SAHİBİSİNDİR.! BİZİM GİBİ ,ÜSTELİK BAYRAKLI TAPU VEREN ,HİÇBİR ÜLKE YOK.! 

FİLİSTİNLİLER DE BU ŞEKİLDE VATANLARINI KAYBETMİŞTİ..!

*Hedef Büyük İsrail Devleti

"İsrail’in özellikle GAP bölgesinde arazi topladığına ilişkin duyumlar var. Yapılan araştırmalarda İsrail’in yüksek oranda arazi aldığına dair sonuçlar çıkıyor. Özel şahıslar eliyle toprak satın aldığına dair duyumlar da var. Sonuçta İsrail de alsa, ABD de, İtalya da alsa toprağın yabancılaşması bir ülke için iyi değildir.” Basından

* 2002:  1 milyon 280 bin 615 m2
* 2003:  1 milyon 779 bin 803 m2
* 2004:  3 milyon 977 bin 477 m2
* 2005:  3 milyon 388 bin 316 m2
* 2006:  6 milyon 268 bin 290 m2
* 2007:  9 milyon   27 bin 327 m2
* 2008: 14 milyon 373 bin 829 m2
* 2009: 11 milyon 438 bin 853 m2
* 2010: 12 milyon 845 bin 510 m2
* 2011: 18 milyon 402 bin 131 m2
* 2012: 75 milyon 893 bin 700 m2 

* 1868 Islahat Fermanı’nın devamı
“Yabancılara toprak satışı konusunun, Osmanlının ilk yabancı borçlanmasından iki yıl sonra gündeme geldi. Yabancılar, 1881 tarihinde, alınan tüm vergilerin gelirlerinin iç ve dış borçlara ayrılarak iç ve dış alacaklılara ödenmesi için kendi denetimlerinde bir Düyun-u Umumiye’nin kurulmasını Osmanlı’ya kabul ettirmişlerdi. Şimdi yeni Düyun-u Umumiye oluşturuluyor.”

*2008’den sonra zirve yaptı 
Yabancılara mülk satışının yaklaşık yüzde 25’i Mayıs 2008’den sonra yapıldı. Bunda ise Tapu Kanunu’nda değişiklik yapılmasını sağlayan 3 Temmuz 2008 tarihli kanunun uygulamaya girmiş olması etkili oldu. 

*Sahiller yabancıların eline geçti 
Özellikle çok değerli turizm bölgeleri olan sahiller ile metropol illerimiz başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde önemli miktardaki taşınmazlar hızla yabancıların eline geçmiştir.


*Ankara da istila altında 
Yabancılara 1 milyon metrekarenin üzerinde satışın yapıldığı il sayısı ise 15 oldu. Bu iller arasında Muğla, Antalya ve Ankara ilk üç sırayı alırken diğer iller ise sırasıyla Hatay, İstanbul, İzmir, Mardin, Aydın, Kırşehir, Bursa, Konya, Adana, Nevşehir, Kayseri ve Kahramanmaraş oldu. Rakamlara göre, toplam 81 ilden 73’ünde yabancılara taşınmaz satışı yapılırken, ilk 15 ildeki satılan taşınmaz büyüklüğünün tüm taşınmazlara oranı yüzde 71 oldu. 

*Rekor Muğla’da 
Muğla’da    4 milyon 655 bin 433 metrekare, 
Antalya’da 4 milyon 434 bin 11 metrekare, 
Ankara’da  3 milyon 906 bin 417 metrekare, 
Hatay’da    3 milyon 8 bin 575 metrekare, 
İstanbul’da 2 milyon 793 bin 718 metrekare, 
İzmir’de     2 milyon 732 bin 174 metrekare, 
Mardin’de  2 milyon 383 bin 192 metrekare, 
Aydın’da    2 milyon 382 bin 907 metrekare, 
Kırşehir’de 1 milyon 978 bin 675 metrekare, 
Bursa’da    1 milyon 690 bin 645 metrekare, 
Konya’da  1 milyon 609 bin 405 metrekare, 
Adana’da  1 milyon 232 bin 261 metrekare, 
Nevşehir’de 1 milyon 155 bin 493 metrekare, 
Kayseri’de  1 milyon 65 bin 440 metrekare
Kahramanmaraş’ta da 1 milyon 25 bin 436 metrekare taşınmaz satışı yapıldı. 


*80 ülke vatandaşı toprak aldı 
Yine rakamlar, 80’e yakın ülke vatandaşının Türkiye’den taşınmaz alımı yaptığını ortaya koyarken toplam 1 milyon metrekarenin üzerinde taşınmaz alımı yapan ülkeler sıralamasında Almanya, İngiltere, Avusturya, Yunanistan, Hollanda ve Danimarka ilk sıralarda yer aldı. 


BU SAYILAR 2003 2008 ARASINA AİTTİR, SONRASI MEÇHUL....

*Bilgi Edinme Yasası:

2004 yılında Bilgi Edinme Yasası çıkarıldı.
Bu yasayla bilgi alınıyordu. Ülkemizden toprak alan 80 ülke vatandaşına 81 ilin topraklarının ne kadar satıldığını, kimlere satıldığını bildiriyordu. 

Sonra yayından kalktı. Bir süre sonra yasaklandı. Şimdi bildirilmiyor.

Yabancıya bir yerin en fazla binde beşi oranında arazi satılabiliyordu.  Bu uygulamada binde yirmilere çıktı…
İmar planlarının yüzde onuna çıkarıldı sonra bu oran. 
(Buda şu demek : Oturduğunuz il veya ilçede zamanla Azınlık durumuna düşebilirsiniz...Didim veya Alanya daki gibi.!)

*150 bin kilometre kare bir alanın yüzde on yedisi 49 yıllığına 99 yıllığına kiralanmış durumda. 
( Yeni bir yasa ilede buraları kiralayan şirket veya tüzel kişiler istedikleri taktirde buraları satın alabilecek.!)

*Tekel, Seka, Et balık fabrikalarının, işletmelerinin arazileri yüzölçümleri hesaplanamayacak büyük…
(Bu küçük bir örnekti, 2B'lerde dahil gerisini siz hesaplayın.!)

*Organik tarım alanlarımız elden gidiyor.

* SATILAN DİĞER DEĞERLERİMİZ...
1-taksan, 
2-gerkonsan, 
3-seka afyon işletmesi , 
4- seka balıkesir işletmesi, 
5- seka çaycuma işletmesi, 
6- seka kastamonu işletmesi,
7- seka aksu işletmesi, 
8- seka taşucu tersane alanı, 
9- seka ya ait 4 taşınmaz, 
10- tzd sakarya işletmesi,
11- thy usaş, 
12- tdi trabzon limanı, 
13- tdi dikili limanı, 
14- tdi kuşadası limanı, 
15- sümer holdinge ait merinos halı fabrikası, 
16- sümer holdinge ait eryağ, 
17- sümer holdinge ait adıyaman işletmesi, 
18- sümer holdinge ait 117 adet taşınmaz, 
19- kbiye ait 103 arsa, 89 lojman, 
20- ebüaş-meybuz, 
21- ebüaşa ait 54 taşınmaz, 
22- tekel kaya tuz, 
23- tekele ait 30 taşınmaz, 
24- esgaz, 
25- bursagaz, 
26- eti bakir, 
27- eti gümüş, 
28- eti krom, 
29- eti elektrometalurji a.ş, 
30- çayeli bakır işletmeleri a.ş, 
31- kbi samsun işletmesi, 
32- kbi 65 adet taşınmaz, 
33-div-han a.ş, 
34- amasya şeker fabrikası, 
35- kütahya şeker fabrikası, 
36- sümer holdinge ait tümosan, 
37- sümer holding malatya işletmesi, 
38- sümer holding bakırköy işletmesi, 
39- sümer holding diyarbakır işletmesi, 
40- sümer holding çanakkale deri işletmesi, 
41- sümer holdinge ait 108 adet taşınmaz, 
42- sümer holding ortadoğu teknopark a.ş, 
43- seka karacasu işletmesi, 
44- seka ankara alım satım binası müdürlüğü, 
45- seka ardanuç işletmesi varlıkları, 
46- tügsaş, 
47- tügsaş gemlik gübre san. taş, 
48- tügsaş-igsaş hisseleri % 100, 
49- tügsaş urfa depoları arazisi, 
50- tügsasa ait 23 taşınmaz, 
51- igsaş kütahya gübre varlıkları , 
52- tekel alkolü içkiler san. a.ş, 
53- tekele ait 60 adet taşınmaz, 
54- tekel inegöl kibrit fabrikası t.a.ş, 
55- tekel gemlik sun.ip.mües. t.a.ş, 
56- tekel tuzluca tuzlası, 
57- tekel sekili tuzlası, 
58- ebüaş samsun soğuk hava deposu
59- ebüaş manisa kombinası
60- ebüaş manisa arsası, 
61- ebüaşa ait 101 adet taşınmaz, 
62- tdi ankara feribotu, 
63- tdi samsun feribotu, 
64- petkim 2adet taşınmaz, 
65- tedaş 1 arsa, 1 adet trafo binası, 
66- tedaş 1 adet taşınmaz, 
67- ataköy turizm a:ş, 
68- ataköy otelcilik a:ş, 
69- ataköy marina ve yat işletmesi, 
70- sümer holding beykoz işletmesi, 
71- sümer holding istanbul imar ltd.şti, 
72- sümer holding 2 adet taşınmaz, 
73- tdi karadeniz gemisi, 
74- tekel kristal tuz rafinerisi, 
75- tekel kağızman tuzlası, 
76- tekele ait 49 adet taşınmaz, 
77- tüpraş 2 adet taşınmaz, 
78- tdi 1 adet taşınmaz, 
79- seka 5 adet taşınmaz, 
80- köy hizmetleri genel müdürlüğü (tasfiye edildi), 
81- ssk hastaneleri (tasfiye edildi), 
82- ssk eczaneleri (tasfiye edildi), 
82- seka kocaeli fabrikası ve arsası 
83-sümer holding sarıkamış işletmesi,
84-sümer holding sivas dokuma fabrikası, 
85- sümer holding manisa pam. men. a:ş, 
86- sümer holding makine ve teçhizat, 
87- sümer holding 32 adet taşınmaz, 
88- tügsaş samsun gübre sanayi a.ş, 
89- tekel 5 adet taşınmaz, 
90- araç muayene istasyonları 1. bölge, 
91- dsi erciyes sosyal tesisi, 
92-bayındırlık ve iskan bakanlığı erciyes sosyal tesisi, 
93- karayolları erciyes sosyal tesisi, 
94-tekel sigara fabrikaları, 
95-sümer holding bergama pamuk ipliği fabrikası, 
96-tekel sigara fabrikalarına ait taşınmazlar,. 
97-tekel puro fabrikaları, 
98-tekel alkol işletmelerine ait taşınmazlar, 
99- tercan ayakkabı işletmesi, 
100-tcdd mersin limanı, 
101-adapazarı şeker fabrikası, 
102-ereğli demir çelik fabrikası, 
103-iskenderun demir çelik fabrikası, 
104-ereğli limanı, 
105- iskenderun limanı, 
106-yarımca limanı, 
107- yarımca porselen fabrikası, 
108- romanyadaki silisli sac fabrikası, 
109- divriği demir madeni, 
110- hekimhan demir madeni, 
111- kırıkkale çelik çekme boru fabrikası, 
112- borçelik, 
113-tüpraş, 
114- petkim, 
115- türk telekom, 
116- kibris türk hava yollari, 
117- tügsaş toros gübre fabrikası, 
118- tügsaş tekirdağ, tarsus, fatsa depoları, 
119- seydişehir eti alüminyum a.ş,. 
120- oymapinar baraji, 
121- eti alüminyuma ait madenler, 
122- emekli sandığı ankara emek işhanı, 
123-emekli sandığı istanbul hilton oteli. 

SU VAR , BOR VAR, DEMİRYOLLARI VAR, HALK BANKASI, HAYDARPAŞA VE DAHA BİLMEDİĞİMİZ NELER VAR ...

EN SON OLARAKTA "ATATÜRK ÇİFTLİĞİ -YALOVA" SATILDI.(15.11.2012)

KİTAP : ORHAN ÖZKAYA - YABANCIYA TOPRAK SATIŞI

AYRICA: SOLHABER


VATAN ANADIR,BABADIR,
VATAN ,BİZ RAHAT YAŞAYALIM DİYE
ŞEHİTLERİN YATTIĞI YERDİR.
SATANLAR HAİNDİR.

SB.