Göktaşından yapılmış Budist
Heykel en az 1000 yıllık. / haber linki
1938 yılında Tibet'te "köklerini" arayan Naziler tarafından bulundu. Nasıl bulunduğu ayrıntılı olarak verilmiyor, ama göğsüne kazınmış gamalı haç yüzünden, araştırma görevlilerin etkilendiği ve bu yüzden Almanya'ya getirildiği varsayılıyor. Münih'te özel bir kolleksiyona ait iken, ilk kez 2009 yılında bir müzayede ortaya çıkarılmış.
"Demir Adam" adını verdikleri heykelin ağırlığı 10 kilo. 15 bin yıl önce Dünya'ya çarpan nikel-demir yüklü meteordan yapılmış. Başlığına, oturuşuna, elindeki "and kadehine" bakarak kimlerin yaptığını tahmin edebilirsiniz.;)
Ek bilgi:
Öte taraftan Tibet bölgesindeki manastırlarda ele geçen 5 Anadolu Selçuklu halısı da, dönemin kayıtlarındaki bilgilerin doğruluğunu pekiştirmektedir.(Aslanapa 2005:58-59/96-106;İnalcık 2008:37-38; Yetkin 1991:33)
Demir Göktaşları :
Bunların büyük çoğunluğu demir ve bir miktar nikel karışımından meydana gelir.Bir demir-nikel göktaşı örneği Şekil 5’te verilmiştir. Tümüyle demir ve nikelden yapılmış olduklarından, düşüşleri ve yeryüzüne karışmaları sonrasında da keşfedilme olasılıkları çok yüksektir.
İlk Çağ döneminde, saf demirin en önemli kaynağı demir göktaşları olmuştur. Tarihsel olarak düştüğü kaydedilen bazı meteoritlerin günümüze ulaşmamasında, bunların silah ve diğer malzeme yapımında kullanılışının önemli katkısı vardır. Bu göktaşlarındaki nikelin demire oranı her zaman yaklaşık %12 civarında olduğu için, bir demir malzemenin göktaşından yapılma olup olmadığı, bu orana bakılarak kolayca anlaşılmaktadır.
Türkiye'de Meteor Bilimi Çalışmaları
M. E. Özel
Çağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,Tarsus/Mersin / link
Buddha - Buddhism
There were many Buddas , but the name specially recalls the greatest of philosophic and pious teachers, Gotama the Tathagata or "saint" the Sakya-muni or monk of the Sakya clan, Siddartha, who when he quitted the sacred grove of Buddha-gaya received the name of Buddha - "the wise teacher".
Enter the path! there are no woes like hates,
No pains like passions, no deceits like sense,
Enter the path! Far has he gone whose foot,
Treads down one fond offence.
Enter the path! There spring the healing streams,
Enter the path! There grow the immortal flowers,
Carpeting all the way with joy-there throng,
Sweetest and swiftest hours.
Right Life
Bhikshu Ananda-Maitriya
Buddihst sculpture then represented angels and gods, demons, paradises, and hells ; though Gotama Buddha had confessed that he knew nothing as to any spirit, god or soul.
The Sakya-muni is represented as a Kol or Dravid rather than an Aryan, and with the curling hair of the aborginal Negrito. He is pictured with the long ear-lobes said to denote goodness, but which belong to non-Aryans.
Mr.R.Carnac speaks of a Manipuri whose ear-lobes extended two inches beyond his cheeks. Prof.Beal speaks of the Sakyas as Scythian Aryans (! Scythians are non Aryans, but Turanian, and there is no Aryan race, that does not exist. -SB); but the top-knot of Buddha's coiled locks - said to reach to heaven - recalls the conical head-dresses of Turanians from Central Asia : it becomes a pillar of glory in the Amravati sculptures, but proceeds from the throne of the Hindu Bhagavat, thus belonging to lingam worship, not to Buddha. the deified Buddha is in fact Turanian, not aryan at all.
Gotama the Buddha, Siddartha, the Sakya-muni, the "lion (Simha) of the Sakya tribe" was borne to King suddho-dana, "Lord of the Sakyas" , by Maya his queen, at his capital of Kapila-vastu in Oudh in the year 623 BC. according to the historians of Ceylon and Kashmir, and he died in 543 BC at age of eighty.
Yani Buda-Budha bir Saka-Türk prensi...
Tüm "büyük dinler" arasında sadece Budizm, Birinci Türk Hakanlığı'nın aristokrat kesimi arasında popüler olmuştur. Bügüt kitabesine göre (6.yy), Taspar-han Budizmi devlet dini yapmaya çalışmıştır. Hindistanlı misyoner Çinagupta'yı ülkesine davet eden Taspar-han, bir tapınak kurarak, Budist bir cemaat ihdas etmişti.
Onun sarayında Budist-Soğdiyanlar da vardı. Hatta bizzat Bügüt kitabesi, Budist sutralarının belirgin özelliğini teşkil eden Soğd alfabesiyle yazılmıştır. Türk hakanları, Budizmi, gerek Orta Asya ve gerekse Uzak Doğu'daki farklı etniklere mensup tebaalarını ideolojik yönden birleştirebilecek cihanşümül bir din olarak görüyorlardı.
Ne var ki 581 yılında ortaya çıkan sosyo-politik kriz ve akabinde devletin çökmeye başlaması, bu süreci durdurmuştur. Bununla birlikte Budizm, hakanlığın doğu ve batı kesimlerinde daha fazla yaşayarak, Yenisey Kırgızları ile Kimaklar arasında etkinliğini sürdürmüştür. Hatta Kırgız prenslerinden birisi Budist rahibiydi ve Doğu Türkistan'daki bir manastıra yerleşerek kutsal metinleri Tibetçeden Türkçeye çevirmiştir.
Doğu Kazakistan'da ortaya çıkarılan ve soylu bir Kimak kadına ait olan mezardaki ayna, Türkçe yazılı bir Budist öz deyişiyle süslenmiştir. Ne var ki, sadece Doğu Türkistan Uygurları Budizmi devlet dini olarak kabul etmiş ve Hindistan, Tibet ve Doğu Türkistan'da yazılmış olan Budist metinlerini Türkçeye çevirerek zengin bir kolleksiyon oluşturmuşlardır.
Türkler arasında yayılan ikinic din, İran'da 216-277 yılları arasında yaşayan "Aydınlık rehberi" Mani'nin kurduğu Maniheizm idi. Tüm kainatta ışıkla karanlık arasında ezeli bir savaş oluğunu, kurtuluşun başka bir alemde bulunduğunu, insanın ruhundaki kısmi aydınlığın ibadet ve dualarla kurtulabileceğini savunan Maniheizm, aşağı yukarı bu öğretilerin tamamını Zerdüştizm, Budizm, Hıristiyanlı kve bazı felsefi akımlardan almış, ancak onları manitken birbirine tezat teşkil etmeyen bir sistem içinde bütünleştirmişti.
Hiyerarşik bir yapıya sahip olan Maniheizm, yoğun misyonerlik faaliyetleri sonucunda özellikle Orta Asya, Merkezi Asya ve Çin'de yayılmayı başarmıştır.
Maniheist ve Hıristiyan (Nesturi ve Yakubi) cemaatlar, 6.yy-9.yüzyıllar arasında Taraz'da varlıklarını sürdürmüşlerdir. 7.yüzyıl Hıristiyan cemaatinden geriye sadece Süryanice yazılı kısa bir metin kalmış olmasına rağmen, Maniheist cemaatin daha güçlü olduğu ve Taraz'da manastırlara sahip bulunduğu muhakkak.
"On Ok ülkesinde (yani Batı Türk Hakanlığı'nda) dini yaymak" amacıyla yazılan "İki Esasın Kutsal Kitabı" adlı Mani kitabında (8.yüzyıl), Maniheist manastırların bulunduğu "altın şehir Argu-Talas" (Taraz) ile Yedisu'daki dört şehrin adları geçmektedir. Bir kısım Taraz'lı Soğdiyan'ın Zerdüştizme bağlı olduğu, Kazak arkeologların çalışmaları sonucunda ortaya çıkarılan mezarlıktan anlaşılmaktadır. Çok dinlilik, Yedisu'daki Erken Orta Çağ şehirlerinin karekteristik bir özelliğiydi.
Türkün Üç Bin Yılı
S.G.Klyashtorny / T.İ.Sultanov
Selenge yayınları,2013
İki adam Budist manastırına para yardımı yaparken.
Biri mavi gözlü ve kızıl (Kıpçak?),MS.900
20 nolu mağara, Bezeklik Bin Buda Mağaraları
İpek üzerinde Budistler, MS.864
Çift başlı Kartal ve Türkçe dahil bulunan yazıtlar:
2 nolu rulo Maniheist - "Günahların itirafı" eski Türkçe
3 nolu rulo Runik (Orhun) Türkçe
4-6 nolu rulo Uygur Türkçesi
Bezeklik Bin Buda Mağaraları - Turfan
Aslında Uygur yazısı, aynı işaretlerden ibaret rünik yazıya uygun Türk yazısı olmayıp, bitişik harflerle akıcı yazı sistemine dayanan Sir-Sogd menşeli yazı idi. Bu yazıyı daha sonra Moğol ve Mançu’lar da almışlardır. Zamanımıza pek çok Uygur arşiv malzemesi de kalmıştır. Bunlar arasında bir küçük bahçenin kiraya verilişi gibi az önemli olanlar da vardır.
Yazıya geniş kitleler vakıf oldukları gibi, kullanılan hukukî tabirlerden de çoğunluk haberdar idi. Von Le Coq’a göre, "O zamanki Avrupa’ya kıyasla Uygur’lar bu sahada da üstün idiler. Acaba o zamanki kaç Avrupa’lı kale beyi, elyazısı ve uygun hukukî ifadelerle bir mukavele tertip edebilirdi? Halbuki Uygur’larda bir köylü, esnaf buna muktedirdi. Hukukî formüller ve kânunlar ise yüksek derecede gelişmiş, iyi tanzim edilmiş hukuk tatbikatına tanıklık ederler” (Turan, 1918, 452).
Arşiv için kullanılan yazı malzemesi umumî olarak kâğıt'tır. Çinde M.S. ilk yüzyılda kâğıdın, sellülozdan paçavra cinsi ince perdahlı kâğıttan tuvalet kâğıdına ve kâğıt peçeteye kadar her çeşidi kullanılmakta idi. Bundan ötürü tabiatiyle Uygur’lar Avrupadan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı.
751. yılındaki Atlah savaşında ele geçen esirlerden Araplar, kâğıdın ne olduğunu öğrendiler ve Semarkant'da kâğıt değirmeni (imalâthanesi) kurdular. Buradan Arap’ların batıdaki kutbu Sicilya ve İspanyada, daha sonra XI. yüzyılda Avrupa Hıristiyan âleminde kâğıt imâli başladı.
Kültür yayılışının ikinci yüce aracı olan kitap basma az bir gecikme ile aynı yolu takip etti. Matbaanın mucidi Gutenberg veya Conter olmayıp onlar ancak geliştiricilerdir. Matbaa yüzyıllar önce Çin’de, Kore’de ve bizim için önemlisi Uygur’larda bilinmekte idi. Blok baskısının batıya yayılmasında Uygur’ların büyük rolü vardır, en eski müteharrik tipte harfler Türkçe için kullanılmıştır.
Moğol’ları medenileştiren de Uygur’lar olmuştur. Moğol fâtihleri. Uygur yazısını aldılar, diplomatik dil uzun müddet Uygurca idi. Güyük han (ölümü 1248) papa ile Uygurca muhabere etti. Moğolların diplomatları da Uygur’lardan, kısmen Kereiflerden ve Öngüt’lerden idi.
Uygur’lardan elçiler Roma’da, valiler Çin’de ve Bağdad’da, mürebbîler Çingiz ailesi içinde, bilginler Tebriz’deki Moğol sarayında ve mühendisler Moğol ordularında (Meselâ; Kubilây ordusunda 1268’de güney Çin’de) vazife gördüler. Doğu ve batı kültür unsurlarının birlikte yaşadığı ondan sonra aslâ görülmedi. Kültürlerin yayılışında aracılık yapan Uygur’lar, Türklük camiası içinde umumî medenî tekâmül bakımından mümtaz bir unsur idi.
TÜRK DEVLETİNİ DOĞUDA YAŞATANLAR: UYGURLAR
TARİHTE TÜRKLER - LASZLO RASONYİ