Translate

30 Aralık 2014 Salı

Türk Dili ve Sümer Uygarlığı , Arınak ve M.Ünal Mutlu







Türkçenin 40 civarında lehçesi var. Ama Batı listesine almıyor....Mesela, Uygur Türkçesi Cengiz İmparatorluğunun resmi dilidir. Burada esas olan şunu görmektir : Batılı kaynaklar bile Çince, Sankritçe, Gerekçe , Farsça gibi çok eski sanılan dillerin Kengerceden - Türkçeden- 3000 yıl sonra doğduğunu kabul etmektedir. 1500 yıl boyunca Türkçe dünyanın tek dilidir ve gezegenimizin ana dilidir. Önce bu gerçeği görmek gerek......... 

DEMİR hem Kengerce hem eski Uygurca da TANRI demektir.


***

DEMOKRASİ

‘Demokrasi  tarihte kelime ve     kavram olarak ilk kez MÖ 3000 lerde Kengerlerde görülmüştür.                                                                          
Gerek   ülkemizde gerek dünyada ,sömürgenlerin dikte ettiği eğitim sistemi içinde   Batı’nın masalları ile yetişmiş olan günümüz aydınları (!) beyinlerine enjekte   edilen virütik bilgileri tartışılmaz ‘bilimsel gerçek’   olarak  görürler).Bu saplantı içinde , entelektüel bir   tutsak olduklarının bilincinde değildirler. Taşıdıkları   önyargılarını sorgulamak  ,bir anlamda özgürleşmek hiç  akıllarına gelmez.

Bu açıdan bakılınca , DEMOKRASİ   kelime ve kavramını Grek kökenli sayanlar,birilerinin ortaya saldığı virüsleri   kapmış ve beyin enfeksiyonuna yakalanmış kurbanlardır.  

Acıdır ki   bugün aşağıdaki gerçekleri dile getirmek , beşyüz yıl önce – Dünya öküzün   boynuzunda diyenlere- ‘Dünya dönüyor’ demek gibi  birşeydir.

‘Demokrasi  tarihte kelime ve     kavram olarak ilk kez MÖ 3000 lerde Kengerlerde görülmüştür.’ İlk meclisler de-S.N. Kramer’in deyimiyle- Grek ve Roma’da değil Kenger’de (Sumerde)   görülür. 
  
‘Demokrasi,Demokratik ‘ gibi kelimeler , Kengerce  ‘Dumugiratuku ‘ kelimesinin  günümüzde Batı dilleri fonetiği ile söylem  biçimidir. ‘Dumugiratuku ‘ da Kengerce ‘halkın gücü’ demektir.
  
Amerika  demokrasiyi Grek  ,Roma  veya İngiltere'den değil Kızılderili’lerden  öğrenmiştir. ABD Anayasasını hazırlayanlar , Kızılderililerin  yüzlerce yıl uyguladığı  demokratik federal  yapıyı ABD’ye adapte etmiş ,yani  kopyalamışlardır. 

ABD ‘nin simgesi Özgürlük Heykeli  Kengerin Aşk Tanrıçasıdır.  AB’nin  12 yıldızlı bayrağı, Kengerlerin tanrılar meclisindeki 12 tanrının  yıldıza dönüşmesi ile oluşmuştur. (12 burç, 12 saat, 12 ay, 12 gün, 12 havari, Virgin Mary’nin başında 12 yıldız…AB Bayrağı)

Demokrasi  üzerine ahkam kesenler  önce beyinlerine enjekte edilen şu   virütik önyargıları dışarı çıkarmalıdır...
  
Demokrasi   Grek Uygarlığında doğmuştur (MÖ 500) .
Demokrasi Grekçe  ‘   Demos’ ve ‘Kratos’ kelimesinden oluşur.  
Grekçe ‘Demos’   halk,  ‘ Kratos’ güç,yönetim demektir . 
Demokrasi ‘Halkın   gücü,yönetimi ’  demektir.

 Bu ne menem   demokrasidir ki halkın %90 ı köle doğar , köle ölür. 
Kadın’ların - fahişe   değilse- sosyal hayatta   yeri yoktur. 
Aristokrasi denilen bir ağalık sistemi vardır.  

Kenger  demokrasisinde  köle sınıfı vardır ama bir kölenin kral olma  şansı da vardır. 
Kadın erkek  arasında eşitlik vardır.   
Gençler meclisi (Parlemento), İhtiyarlar meclisi vardır. 
Savaş kararları gibi  önemli kararlar referandumla alınır. 
Son etimolojik ve   arkeolojik bulgular ‘Demokrasi’nin Grekçe değil Kengerce olduğunu   kanıtlamıştır. (John Keane, A short History of  Democracy)  

Kenger’de doğan   demokrasi  bir yandan doğuya  Hindistan’a   ,diğer yandan batıya Sidon (Sayda) (Biblos) Anadolu Likya ve   Yunanistan coğrafyasına yayılır. MS 950 lerde İslam Uygarlığında gerçek bir   demokrasi uygulaması görülür. 

MS 1300 lere kadar Batı’da demokrasi kelimesi   görülmez. Avrupa yüzyıllarca feodalite dönemini yaşarken, Batı’lılar   tarafından kökleri kurutulmadan önce Kuzey Amerika Kızılderililerinin ,en az   500 yıl süren demokratik bir yönetim sistemleri vardır. ABD nin bugünki devlet yapısı  bu sistemin   devamıdır.


Bu girişten   sonra  Demokrasi’nin  kelime yapısını bir  kez daha irdeleyelim.

Önce şunu   belirtelim ki Grekçenin doğuşu- Kengerceden 2 500 yıl sonra -MÖ 700 lerdedir.   Yani Grekçe Kengercenin yanında dünkü çocuktur. 

Grekçe,   Yunanistan coğrafyasında yaşayan Pelasg denilen bir halkla daha sonra   Hindistan’dan gelen bir grup halkın kaynaşması sonunda ortaya çıkmış bir   dildir. Pelasg dilinin arkaik bir Türkçe olduğu, Hindistan’dan gelenlerin ise   Sankritçe benzeri bir dil konuştuğu ileri sürülür. 

Bu doğru ise Grekçe, Türkçe   ile Sankritçenin karışımından oluşan almaşık bir dildir. Bir çok kelimenin   Türkçe ve Grekçe aynı olması bu olasılığı güçlendirmektedir. Tipik bir örnek   ‘Kımız’ kelimesi Kengerce, Grekçe ve güncel Türkçe’de aynı anlamdadır :Alkollü   içki

‘Dumu’   kelimesi bugün bile  Kazakça ve Asya Türkçesinde    ‘Oğul,nesil’ demektir. Yani,’Doğma’

‘Dumu’   kelimesi Kengerce ‘Çocuk,oğul ‘ demektir.Arapça’ya    ‘Damat,mahdum’olarak geçer.

‘Demo’   kelimesi Grekçe ‘Halk’ demektir.


‘Dumugir ‘   Kengerce ‘ Özgür halk,yerli halk’ (köle olmayan,yabancı olmayan) demektir. Bu   kelime ileride Arapça’da ‘cumhur’ ,Türkçe’de ‘Cumhuriyet’ kelimelerini   oluşturacaktır.   Dumugir +Atuk =>   Dumugiratuk  veya       Cumhur + Atik => Cumhuratik   ‘Demokratik’   kelimesini çağrıştırıyor mu?

‘Kur’   Kengerce çok güçlü demektir. Günümüzde   gür,gürbüz olmuş . ‘ Kara’ Göktürkçe ‘çok güçlü’ demektir.   Karaman (Yiğit) , Karakış, Karahan (Türk Mitolojisinde Tanrılar Tanrısı)

Atuku Kengerce   Güç,kuvvet ( Günümüz Türkçesinde :Atak,Atik )

Kengerce  ‘Kur +atuku’ = Kuratuku   son hecenin düşmesiyle   Grekçe ‘ Krat,Krata,Kratos.’ biçimine girmiş   .

Kengerce Atuku   kelimesinin Arapçada ‘Takat’,İbranicede ‘Tokat’   olmuştur

Özetle   Demokrasi   kelimesi  buğünün Türkçesi ile    Doğma+  Gür + Atik  , Asya   Türkçesi ile Dumu+Kara +Atak ;Kengerce ile   Dumu+Kur+Atuku  Grekçeleşmiş kelimelerle    Demos+Kratos > Demo+Krat   biçimde   oluşmuştur.


MÖ  3 000 lerde  Kengerce   ‘Dumukuratuku’ kelimesi   2500 yıl   sonra  MÖ 500 de Grekçe ‘Demokratia’ olarak ses   değişimine uğramış. Batı dillerinde ilk kez   Latincede  MS 1300 lerde   Democratia , MS 1400 lerde Fransızcada Democratie İngilizcede  1570 lerde    Democracy  olarak ortaya çıkmış.  

Antik Türk   kültürünün mirasına konmuş  olan Batı’nın   geçmişinde  demokrasi yoktur. 
Demokrasi  kavram ve kelime olarak Batı için bir ithal   malıdır.

Prof John Keane'in 'History of Democracy ' adlı makalesinden bir alıntı....

' Demokrasi'nin Grekçe değil Kengerce/Sümerce olduğunu gören bir bilim adamı daha ........

The beginning of wisdom in such disputes is to see that democracy, like all other human inventions, has a history. Democratic values and institutions are never set in stone; even the meaning of demomcracy changes through time. During its first historical phase, which began in ancient Mesopotamia (c. 2,500 BCE) and stretched through classical Greece and Rome .........democracy have Eastern origins, for instance in the ancient Sumerian references to the dumu , the ‘inhabitants’ 


***

TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİNE ETKİSİ

25 MAYIS 2009 İstanbul Üniversitesi , Avrasya Ar. Konferans Salonu,
TÜRKÇE SEMPOZYUMU
Sn. Başkanım, Değerli Hocalarım ve Sayın İzleyiciler

Türk Dilinin yüceliğini bilimsel platformlarda yeniden tartışmaya açtığı için İstanbul Üniversitesinin ve Bilim ve Ütopya dergisinin değerli yöneticilerini huzurlarınızda yürekten kutlar, zamanlarını bu konuya ayıran siz değerli insanlara ayrı ayrı en derin saygılarımı sunarım.

Bugün konuşulan dünya dillerinin nasıl geliştiğini ve etkileştiğini gerçekçi olarak saptamak için işe tarihin ilk uygarlıklarının dilinden başlamak gerektiği kanısındayım. Zira, insanlık tarihinin ilk dili ve 1500 yıl boyunca tek dili olan Sumercenin ne olduğunu, nereden geldiğini göz ardı eden bir etimoloji bilimsellikten çıkar, siyasal malzemeye dönüşür düşüncesindeyim. Günümüzde Sumer diye anılan bu uygarlığın gerçek adı olan KENGER ve yaradan kavramı için kullandıkları DİNGİR kelimeleri bugün dünyada sadece TÜRK DİLİ NDE mevcuttur. Sadece bu iki kelime ‘Sümerler Türk mü idi ?’ sorusuna yanıt vermeye yeterlidir, kanısındayım.

Bugün ortaya çıkan bilgi ve belgeler ışığında Sumerlilerin Türk olduğunu rahatlıkla söylenebilir. Gizli bir entelektüel terör baskısı altında batılı Sumerologlar bu gerçeği açıkça dile getirmekten korkmaktadır. Sn. Hocam Muazzez İlmiye Çığ ile yıllarca birlikte çalışan Samuel Noah Kramer bu gerçeği bir çok yazılarında ima etmiş ve kendisine yazdığı mektuplarda açıkça dile getirmiştir.

150 yıldan beri bir çok araştırmacının fark ettiği gibi bugün dünya dillerinin köklerinde KENGER/SUMER dilini görmekteyiz. Gerçi Kenger dilinin çözülmesinde hala eksiklikler ve aksaklıklar söz konusudur. Ancak, mevcut haliyle bile Sumercenin arkaik bir Türkçe olduğu
açıkça görülmektedir.

Bu gerçekten yola çıkarak, aşağıda verilen yazılı dillerin doğum tarihleri Türkçenin evrenselliğinin ve gezegenimizin ana dili olduğunun en somut kanıtıdır. Burada Arapça, Farsça, Sankritçe, Grekçe, Latince, İbranice gibi çok önemsenen dillerin Türk dilinden binlerce yıl sonra ortaya çıktığı açıkça görülmektedir.

Tevrat’ın İbranice, İncil’in Grekçe (Katoliklerde Latince) , Kuran’ın Arapça olması bu dillerin önemsenmesinde ve gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu bağlamda şu gerçek unutulmamalıdır ki semavi dinlerin doğum yeri KENGER ülkesidir. Tüm Peygamberlerin atası olarak tanınan Hz İbrahim bir Kengerlidir. Ayrıca, Kenger mitolojisinin tüm Orta Doğu halklarını çok derinden etkilediği de bilinmektedir. Bu yüzden günümüzde bile dinsel terminoloji Türkçe/Kengerce üzerine inşa edilmiştir. (Mekke, Mübarek,  Burak, Jerusalem, Mikael, Firavun, Vatikan , Katolik, God, İkona,….)


Tarihin ilk Yarısı MÖ 4 000- 1 000
Kengerce (Sumerce) : MÖ 4 000 Çivi Yazısı
Dravida Dili : MÖ 2 500
Eski Mısır Dili : MÖ 2 500 Çivi+ Hi.glif
Hurri-Urartu Dili : MÖ 2 250 Çivi yazısı-
Akadca : MÖ 2 000 Çivi yazısı-
Hatti/Hitit : MÖ 1 900 Çivi yazısı-
Elamca : MÖ 1 600 Çivi yazısı-
Fenike : MÖ 1 500 Alfabetik yazı,
Sanskritçe : MÖ 1 300
İbranice : MÖ 1 200
Çince : MÖ 1 100

Tarihin II Yarısı
Etrüskçe : MÖ 750
Farsça : MÖ 750
Yunanca : MÖ 750
Aramice : MÖ 600
Latince : MÖ 250
Süryanice : MS 200
Almanca : MS 250
Ermenice :MS 400
Gürcüce : MS 400
Sogd Dili : MS 400
Arapça : MS 600
Uygurca : MS 750
İngilizce : MS 750
Fransızca : MS 900
Rusça : MS 1 000

Kaynak :Historie des Literatures,Gallimard ,Paris,1955-56 vol .I et II
Dünya Dilleri Atlası,Ronald Breton


İnsanlık 400 yıl öncesine kadar dünyayı öküzün boynuzlarına ya da evrenin merkezine kondururken , 5 000 yıl önce ay ve güneş tutulmalarını hesaplayabilen -Sumerli yazar Lu Dingirra’nın deyimiyle -kökü binlerce yıl öncesine dayanan bu şaşırtıcı uygarlık Güney Irak’a neden ,nasıl ,niçin geldi ? Günümüz uygarlığının dokularına ve hücrelerine nasıl nufuz etti? Dünya dillerinin köklerinde neden KENGERCE /TÜRKÇE var? Bu sorulara yanıt arayalım.

Kuzey Avrupa ve Amerika’nın buzlar altında olduğu son buzul çağında Orta ve Kuzey Asya da ılıman bir iklim, büyük iç denizler ve ırmaklar olduğu bilinmektedir. Bu bölgelerde yaşayan insan topluluklarının yaklaşık 250 000 yıllık bir evrim geçirdiği sanılmakta ve Nuh Tufanı dönemine gelindiğinde yüksek bir uygarlık düzeyine eriştikleri anlaşılmaktadır. 

Bu dönemde buzulların erimesi ile birlikte dünyanın ekseni 30 derece sapar, Kuzey Asya’da ırmaklar tersine akar, bölgeyi seller basar, iklimler değişir, sert bir kara iklimi gelir, iç denizler ve ırmaklar kurumaya küçülmeye başlar. 

Tufan sonunda (MÖ 8 000) sağ kalanlar yeni yurtlar arar ve dünyanın dört bir yanına göç dalgaları başlar. Arkeolojik bulgulara göre bu göçmenlerden bir kol Türkmenistan’a-arkaik adıyla KENGER’e , bir süre orada kaldıktan sonra Kafkaslar üzerinden Güney Irak’a gelir.(MÖ 6000) Bir kısmı İndus Vadisine iner. Onlarında bir bölümü deniz yoluyla Güney Irak’a ulaşarak KENGERlerle birleşir. 

Daha sonra bir kısım göçmen Nil vadisinde görülür. Bir göç dalgası da Anadolu’da Hatti uygarlığını yaratır. Bu göçmenlerin hepsi başta Sumer/Kenger olmak üzere anayurtlarından getirdikleri şaşırtıcı derecede yüksek uygarlıklar sergilerler (MÖ 4 000- MÖ 2 000).

Kengerler, deniz yoluyla Mısır ve Hindistan’la, kara yoluyla Kafkasya ve Orta Doğu ile sürekli ve yakın ilişkiler içinde bulunurlar. Kenger uygarlığı bu bölgeleri günümüzde bile izi silinmeyecek şekilde etkiler. Hz. İsa dönemine kadar 4 000 yıl süreyle Orta Doğu coğrafyasında bölgenin eğitim ve ibadet dili olarak Kengerce önce bölge dillerinin, giderek dünya dillerinin omurgasını oluşturacak ve dokularına işleyecektir.

Yukarıda görüldüğü gibi, tarihin şafağında gördüğümüz Sümer, Mısır, Harappa, Hatti gibi ilk uygarlıkların tümü göçmen uygarlıklardır. Son yıllardaki bulgular bu göçmen uygarlıkların –Mayalar da dahil -hepsinin de kökenlerinin Orta ve Kuzey Asya’da olduğuna, dillerinin de Türkçe olduğuna işaret etmektedir.

Bu uygar göçmenler ilk geldiklerinde bölgelerdeki yerli halklar ve dilleri henüz ilkeldir. Ancak bu uygar göçmenler kendi kültürlerini çocukluk çağındaki çevre kültürlerine de aşılayacak, bölgeyi ileride istila edecek yeni kavimler de bundan dolaylı olarak etkilenecek ve yüzyıllar sonra ortaya çıkacak dillerinin iskeletini oluşturacaktır.


Kengerce 1 500 yıl boyunca dünyanın tek yazılı dili olarak kalmıştır. Orta Doğu coğrafyasındaki tüm devletler MÖ 1 000 lere kadar Kenger yazısını kullanmışlardır. Ancak , Mısırda başlangıçta kullanılan çivi yazısı zamanla terk edilerek Hiyeroglif kullanılmaya başlanacaktır.

Daha sonra yüksek Kenger kültürü Anadolu, Fenike ve Mısır yoluyla Grekleri de etkileyecektir. . Bugün dünyaya Grek icadı olarak bilinen hemen hemen her şey Kenger icadıdır. Grek ve Roma mitolojileri Kenger Mitolojisinin değişik versiyonlarından başka bir şey değildir. Kadınların ve halkın %90 ının köle olarak doğup öldüğü, sözde Grek demokrasisinden 3000 yıl önce, özgürlük, eşitlik, adalet kavramlarının doğduğu, insan haklarının güvence altına alındığı , bir kölenin kral olabileceği gerçek bir demokrasi vardı. Aslında Kengerde köle sınıfı yoktur , geçici köleler vardır ve bu köleler suçlular ve savaş esirlerinden oluşmaktadır.

Kengerlerin tarih sahnesinden çekildiği dönemlerde yeni göç dalgaları başlar. Kengerlerin bir bölümü Anadolu’ya ,bir kol Çin’e , bir kol Meksika’ya olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağıldığı bilimsel çevrelerce ifade edilmektedir..

Kenger kültürü –başta dili olmak üzere- domino etkisi ile tüm dünyayı etkilemiş, günümüz uygarlığının biçimlenmesinde, dünya dillerinin gelişiminde ana etkenlerden biri olmuştur.
Bazı Batılı araştırmacılara göre, bugün ki Vatikan şehir devletinin idari yapısı Kenger şehir devletlerinden alınmıştır. 

Kengercenin Sami veya Hint Avrupa kökenli olmadığı, cümle yapılarının, ses uyumunun, bitişken bir dil olarak Türkçe ile aynı özellikte olduğu tüm bilimsel platformlarca kabul edilmektedir. Şu ana kadar ,Kengerce -doğru veya yanlış -okunan kelimelerin yarısından fazlasının Türkçe olduğu görülmektedir. Ancak günümüzde bilim üzerindeki siyasal baskılar nedeniyle Batılı bilim adamları Kengerce’nin arkaik bir Türkçe olduğu gerçeğini yüksek sesle söyleyememektedir.

Roma İmparatorluğunun temellerini ve omurgasını oluşturan Etrüsk Uygarlığı, Türkçenin Avrupa coğrafyasındaki dillerin gelişmesini hızlandıran bir başka önemli unsurdur. Latincenin altyapısında Etrüskçe vardır. Latin Alfabesi diye bilinen şey aslında Etrüsk alfabesinden başka bir şey değildir. 

İtalyan Üniversitelerin birkaç yıl önce yaptığı DNA araştırmalarında Etrüsklerin DNA ları ile Türklerin DNA larının %97 oranında aynı olduğu belirtilmektedir. Etrüskçenin de Kengerce gibi Türkçe ile aynı özelliklere sahip bir dil olduğu tüm bilimsel platformlarca kabul edilmektedir.

Kesin olarak kanıtlanmamış olmakla birlikte Etrüsklerin, Anadolu’ya göçen Kengerlerin devamı olması güçlü bir olasılıktır. Avrupa’nın ilk uygar devleti olan Etrüskler, İtalya’da şaşırtıcı bir uygarlık yaratmış olup Roma, Vatikan, Alp Dağları, Adriyatik, Turhan Denizi, Dalmaçya gibi toponim ve sayısız kelimeleri Avrupa dillerine hediye etmiştir.

Bugün Hindistanda 250 milyon kişinin konuştuğu Dravida dili Sankritçe’nin atası konumundadır. Büyük olasılıkla başlangıçta Kengerce ile aynı olan bu dil, günümüze kadar epeyce başkalaşım geçirmiş olmakla birlikte bugün bile Türkçe ile olağan üstü bir yakınlık sergilemektedir.

16 000 yıl önceden başlayarak Amerika’ya göçtüğü söylenen Kızılderili’lerden kalan Amerika’daki -Amerika, Kanada, Niyagara, Utah, Dakota, Iwoa, Peru vs. gibi- birçok Türkçe toponim, Türkçenin yaşı konusunda fikir vermektedir.

Bugün piyasada görülen bazı Etimolojik sözlükler bu gerçeği göz ardı ettiği için, tarihin ilk yarısından geriye gitmediği için bilim ve mantık dışında kalmaktadırlar.

Batıdaki etimolojik sözlükler de aynı şekilde tarihin ilk yarısını silip atarlar. Her kelimeyi
Grek ve Roma’ya bağlamak, olmazsa Sankritçe veya İbranice’ye başvurmak gibi bilim ve etik dışı bir eğilim içindedirler. Bazı etimologlar, dilbilimciler matematik bilimini inkar ederek ayrı dillerde aynı anlam ve söylemde kelimeler olmasını doğal bir rastlantı olarak kabul ederler. Oysaki harf sayısına bağlı olarak böyle bir rastlantı olasılığı milyonda, trilyonda bir mertebesindedir.

Birkaç yıl önce Yeni Zellanda’da bir üniversitede yapılan genetik similasyon esasına dayalı bir etimolojik araştırma Avrupa dillerinin kökünün Türkiye olduğu sonucuna varmış ve bölgedeki basında ‘Turkish Origin of English’ başlıklı makaleler çıkmıştır.


Türkçe kökenli olduğu pek bilinmeyen yada saklanan aşağıdaki kelimeler Türkçenin dünya dillerinin hücrelerine işlemiş olduğunun somut kanıtlarıdır.

ANKARA, : ANGAR ..ENGUR…ANGARIN …ENGURRA (Kozmik Deniz Tanrısı)
İSTANBUL : İSTEN BOLU (Güneş Tanrısının Kenti, Şeytan’ın Şehri)-Hattice
KONYA : GİGUNA > İKONA (Mabed bezemesi,ikona)
JERUSALEM : URU-SİLLUM (Aydın Kent)
DEMOKRASİ kelimesi köken olarak Grekçe değil Kengercedir
ABD Başkanının adı ‘BARACK’ MÖ 2 700 lerde yaşamış bir Kenger Hanının adıdır, Türkçe kökenlidir.
MAJESTE VE MUSTAFA Türkçe kökenli kelimelerdir. (Maj+Usta)
ENTEL > AN +TAL (Yüksek + anlayış) > ÖN+TÜL Kengerce bir kelimedir.
VİYANA(VİEN) kelimesi şarap anlamındaki Tin(Sm)>Vin(Etr) kelimesinden türemiştir.
BÜTÇE kelimesinin aslı BOHÇAdır.
ORIENT kelimesi Türkçe ÖRÜNG (Şafak) kelimesinden türemiştir
KATOLİK kelimesi (Katıl-ik) Türkçedir.
VATİCAN kelimesi Etrüskçedir. ÖTÜKEN’in Etrüsk dilindeki söylemi VATİKANdır.
GOD> Boğa ,Güneşin Boğası , Merkür
TİCARET ve TRADE kelimeleri Kengerce TİBİRA kelimesinden türemiştir.
DARBE
ART ve SCIENCE Etrüsk Türkçesinden (ARS ,SİANS) çıkmış kelimelerdir
MAKKA> ÇAKKA> tekke
HİCAZ > AJAZ > Açık gökyüzü
HARAKA |> ARAKA (Halajca,Yükselmek)
MAGA-TUR ,BAGA-TUR
BARSAG (Sümerce)> MARSA (Hakasça) > MERCİ, MERSEDES


BÖRÜ kelimesi dünya dillerindeki benzerleri
BÖRÜ(Tr) : Mitolojik kurt, Türklerin totemi; (Güneşten kopup geldiği düşünülür) Varlık ve Aydınlık simgesi ( Türk dillerinde Bieri,Peri,Borı biçiminde geçer)

Piri (ng) (Sm) : 1-Işık 2- Aslan
Bara (Sm) : Kral
Pero (Es Mı) : Tanrı Kral,Firavun
Para (Sankrit) : En Yüce İlah
Paroh  (İbr) : Firavun
Pharao (Grek) : Firavun
Bari (Ar) : Tanrı
Barı (Başkır) : Zengin
Barı (Balkar) : Zengin
Pharoah (İng) : Firavun

Bravo,Bröve, Brave(İng),,Baro,Baron,Peron,Peru.Para,Peri,Barok,Faruk,


BATI DİLLERİNİN ALTYAPISINDA TÜRKÇE VARDIR

MÖ 4 000-2 500 de Avrupa'da egemen dil Türkçedir.


BONJOUR !  Türkçe kökenli mi?

ABO kelimesini TDK   ‘bir şaşkınlık ünlemi’ olarak tanımlar.
Bilimsel etimolojik sözlüklere göre ABO eski Türkçede  ‘İYİ’ demektir.
ABO>EBE>EVET şeklinde değişerek günümüze gelir.
ABO Batı dillerine aynı anlamda geçerken BON biçimini alır.                                                        
Yine bu sözlüklerde Türkçe JAR  gün,şafak,ışık anlamındadır.
(Jarın/Yarın bu kökten türer).
JAR Batı dillerine  JOUR/JUR  olarak geçer.
ABO (Tr)>BON (Fr) =İYİ
JAR  (Tr)>  JUR (Fr)  =GÜN
BONJUR (Fr) = İYİ GÜNLER;Günaydın


EKOL ve KLİSE  Kelimelerinin Türkçe’de ki kökeni:EGAL
MÖ 3 000 lerde EGAL  Kengercede ‘ Tapınak,saray’ anlamındadır.
Kengerce’de  E= Ev   Gal= Al,Yüce,büyük  (Galın: Büyük-DLT)
EGAL MÖ 2 000 lerde Akadçaya  aynı anlamda EKALLU olarak girer.
EKALLU Grekçeye  EKALEO giderek EKKLESİA olarak girer.
Günümüz Türkçesinde ilk hece düşerek KLİSE ortaya çıkar.
Kengerce EGAL  binlerce yıl sonra EKOL/ ECOLE olarak Batı dillerinde yine  gündemdedir. Avrupa’da binlerce yıl okulların klisede olduğu düşünülür se    Tapınak=EGAL=EKOL=OKUL  denklemi normaldir.

French école, Spanish escuela, Italian scuola, Old High German scuola, German Schule, Swedish skola, Gaelic sgiol, Welsh ysgol, Russian shkola). 

Ecole des Beaux-Arts, Paris  ( Okunuşu: Ekol de Bozar,Pari  )
Paris Güzel Sanatlar Okulu….        Beaux: BO: ABO(Türkçe):İyi,güzel

French école, Spanish escuela, Italian scuola, Old High German scuola,
GermanSchule, Swedish skola, Gaelic sgiol, Welsh ysgol, Russian shkola). 

Ecole des Beaux-Arts, Paris  ( Okunuşu: Ekol de Bozar,Pari  )
Paris Güzel Sanatlar Okulu….        Beaux: BO: ABO(Türkçe):İyi,güzel



***

‘’CUMHURİYET’’  NEDİR

'Cumhuriyet'  köküyle, ekiyle  Türkçe bir kelime…Tıpkı  'Demokrasi' gibi

Kökü, Kenger Türkçesindeki DUMUGİR  kelimesi..
Anlamı : Yurttaş,halk

DUMUGİR aynı  anlamla CUMHUR olarak Arapçaya geçmiştir.
Eski Türkçedeki   İYİ (Mülk,ülke), İYE, İGE, ÖGE (koruyan,sahip,bey) kelimeleri  gerek Arapça , gerek Osmanlı Türkçesindeki  -İYE (T ) ekine dönüşmüş.

CUMHURİYET'in kök anlamı : Halkı koruyan, ona sahip çıkan 

DUMUGİR’İN açılımı  şöyle:
DUMU:  Kenger ve Asya Türkçesinde  ‘Çocuk, nesil, oğul, doğmuş’
GİR;GÜR:  Kenger Türkçesinde Özgür,yerli,soylu anlamındadır.

DUMU Grekçe’ye  halk anlamında ‘’DEMO’’ olarak geçmiş.DEMOKRASİ kelimesi de Kengerce ‘halkın gücü’ anlamındaki  DUMUGİRATUKU kelimesinden türemiştir.


***


ANKARA ‘NIN ANLAMI

Köken:       Kenger Türkçesi
Kök Kelime: Engur-ra.
Doğum:      MÖ 3000 den önce
Kök Anlamı:Tengri, Tanrı.

Kenger mitolojisinin tüm dünyayı etkilediğini artık bü­tün bilimsel platformlar kabul etmektedir. Ankara kelimesi­nin gerçek anlamı da Kenger mitolojisinde ve kozmonogisin­de saklıdır: Evren yaratılmadan önce sonsuz bir deniz vardı. Yer ve gök bu denizden yaratıldı. Bu denizle özdeşleşen ana tanrıçanın adı ENGUR idi.

ENGUR, MÖ 3000’lerden başlayarak en az 43 Kenger tabletinde binden fazla görülmüştür. Bir tablette engur şöyle anlatılır.

“Evreni ve tanrıları yaratan ANA, her şeyin İLKİ. Eşsiz, kocasız TANRIÇA. Kendiliğinden türeten Rahim, hiçbir şey yokken var olan öz, ABSU’nun bereket dağıtan dişi suları.” Hayat suda başlar…

Bu anlayış içinde, akarsulara ve akarsu kenarlarına ku­rulmuş kentlere antik uygarlıklarda ENGÜR, ENGÜRÜ, ANGORA gibi isimler verilmiştir. Bu isimler bugün bile tüm dünyada birçok kent ve akarsuların tanımı için kullanılmak­tadır. Tarihte birçok Türk kağanı ve devleti adlarını ENGUR kökünden almıştır.


ANKARA’nın adının Osmanlı’da ENGÜRÜ olduğu ve ENGÜR’den çıktığı da açıkça görülmektedir.. Ankara’nın topoğrafyası çanak biçiminde olduğu için çukur yerlerde bol yer altı suyu (ENGÜR) bulunur. 

Nitekim Ankara’nın Roma hamamları meşhurdur. Ankara’nın içinden akan -ve bugün kapatılmış olan- bir çay vardır: Ankara Çayı. Bay­kal Gölü’nden Yenisey’e akan nehrin adı da ANGARA’dır. 

Sakarya Nehri’nin Grekçesinin SANGARİUS olduğu göz önüne alınırsa özgün adının (S) ANGARA olduğu anlaşılır. Aynı kelime Doğu Türkistan’daki büyük bir su havzasında, SUNGURYA, Avrupa’da HUNGARY (Macaristan) olarak görülür.

ANKARA kelimesinin Farsça üzüm anlamındaki “en­gür” ya da Grekçe “çapa” anlamındaki “ankor”dan türediği söylentilerinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. 

ANKARA’yı kuran Hattilerdir ve Ankara’nın anlamını Hattice ve Sümer­ce gibi antik dillerde aramak gerekir.


***


ADANA
Köken:       Kenger ve Hatti  Türkçesi
Kök Kelime: Eden-na, Adania.
Doğum:      MÖ 3000 den önce
Kök Anlamı: İki çay arası ova /Bitki ve tarım Tanrısı.

ADANA  adı ilk kez BİLGEMEŞ (Gılgamış) destanında geçer.

Anadolu’nun ilk  uygarlığı  Hatti/Hatay  devleti tarafından başkent olarak kurulmuş bir kent…
Hitit tabletlerinde adı URU Adaniya (Adana şehri)olarak geçiyor.

Antik uygarlıklarda şehirlere tanrı adları vermek çok yaygın. İstanbul, Ankara, Adana gibi..

Adania (Hat.):Tarım ve bitki tanrısı
Adonis (Fenike.):Tarım ve bitki tanrısı;
Adonay (İbr.):Adı anılmayan Rab, Tanrı.
Edinna (Sm.):İki çay arası ova.

Kengerler Fırat-Dicle arasına  EDEN derlerdi. Her türlü tarımın yapıldığı bu bölge adeta bir cennet bahçesi kadar güzel olmalıydı ki  bu kelime  binlerce yıl sonra  TEVRAT’ta  GANEDEN = Cennet   Bahçesi  olarak ,Batı dillerinde GARDEN olarak görülür.  GAN Kengerce ve Çuvaşçada ‘bağ,bahçe,tarla’ anlamındadır. 

Hatti inançlarında evrende ve dünyada görülen her göz alıcı  nesnenin  içinde doğaüstü bir güç-Tanrı- olduğuna inanılırdı. Kengerce EDEN-NA  kelimesi bu anlayış içinde Hatti dilinde  ADANİA olarak  tanrı adına dönüşmüş . Fenikeliler ve İbraniler de bundan etkilenerek –Tanrı anlamında-ADONİS ve ADONAY ortaya çıkmış giderek  ADANİA Grek mitolojisine de  ADANÜS olarak girmiş.

HATTİ’nin Fırtına Tanrısı  TURA (Boğa ile simgelenir)  adını  TARSUS’a , batı dillerine hem de, Adana’nın kuzeyinden geçen TOROS dağlarına verir. 


***


‘MELEK ‘
Gezegenimizdeki dillerin kökleri KENGER’de. Tevrat Kengerce’ye atıf yaparak ‘Tüm dünya tek dil konuşurdu’ der. Nitekim, Kengerce Hz. İsa’ya kadar Orta Doğu uygarlıklarında ibadet, müzik, eğitim ve protokol dili. Sankritçe, Grekçe ,Latince vs Kengerce’nin yanında dünkü çocuklar…..Anaları Kengerce. KENGER Sümer’in gerçek adı.

Melek 5 000 yıllık bir kelime. İlk görüldüğü yer doğal olarak KENGER. Kök anlamı :1- Tanrıça 2-Kız arkadaş/ Girlfriend

MALAG MÖ 3000 lerde Kenger dilinde ‘Kız arkadaş/Girlfriend ; Kadın komşu; Kuma, ‘ anlamındadır. MALA olarak ta geçer . Bugün şarkılarımızda hala , MALA> BALA ve MELEK sevgili anlamında kullanılır.
Kengerce’ den İbranice ve Arapçaya geçen MALAK/Melek kelimesi zamanla kutsallık içerir ki burada yine Kengerce AMALUG(Tanrıça) kelimesinin MALAG kelimesiyle - ses benzeşiminden dolayı -kaynaşması söz konusudur.
AMALUG Kengerce MÖ 2000 lerde Tanrıça; Rahibe anlamları taşır. Kelime anlamı ‘ Ulu Ana’ ( AMA +ULUG)...
AMA Kengerce ANA demektir. Arapçaya ‘ÜMMÜ’ olarak geçmiş.
İLU(G) Kengerce Ulu; Tanrı anlamındadır. İbranice ve Arapça’ya İLAH Olarak geçmiş.


***


KENGER’LERİN (Sümer’lerin) GÜNÜMÜZE ETKİLERİ

TÜRK VE DÜNYA TARİHİ KENGERDE BAŞLAR (MÖ 4000). GÜNÜMÜZ UYGARLIĞININ TEMELLERİ KENGER’DE ATILMIŞ, ÖZÜ KENGERLERCE OLUŞTURULMUŞTUR. 

 CHARLES FOSTER  1852 DE YAZDIĞI ‘ ONE PRİMEVAL LANGUAGE ADLI ESERİNDE  TÜM  DÜNYA DİLLERİNİN KÖKÜNÜN KENGERCE OLDUĞUNU BELİRTMİŞTİR.
TEVRAT’A GÖRE  BİR ZAMANLAR TÜM DÜNYA TEK DİL- KENGERCE- KONUŞURDU. 

MÖ 4000-MÖ 2500 ARASINDA KENGERCEDEN BAŞKA BİR YAZILI DİL GÖRÜLMEMİŞTİR. 

RAWLİNSON, HOMMEL GİBİ  SÜMEROLOJİNİN ATALARI  KENGERCENİN TÜRKÇE OLDUĞUNU BELİRTMİŞLERDİR. SÜMEROLOG MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ DA SON KİTABINDA KENGERLERİN (Sümerlilerin) BİR TÜRK BOYU OLDUĞUNU SÖYLEMEKTEDİR.

ABD’NİN SEMBOLÜ ‘ÖZGÜRLÜK HEYKELİ’ KENGER TANRIÇASI ‘ NİNANNA’YA ,AB BAYRAĞINDAKİ 12 YILDIZIN KÖKLERİ  KENGER PANTEONUNDAKİ 12 TANRIYA UZANIR. 12 HAVARİ,12 KABİLE,12 İMAM,12 BURÇ,12 AY, MERYEM’İN BAŞINDAKİ HALEDE 12 YILDIZ  VS NİN KÖKENİ  KENGERDEDİR.

BURÇLAR VE TAKVİM KENGER BULUŞUDUR.  KENGER PANTEONUNDAKİ 12 TANRI 12 BURCA YERLEŞTİRİLMİŞ, YIL 12 AYA, AY 30 GÜNE,GÜN 12+12 SAATE,SAAT 60 DAKİKAYA ,DAKİKA 60 SANİYEYE KENGERLER TARAFINDAN BÖLÜNMÜŞTÜR. DAİRE YİNE KENGERLER TARAFINDAN 360 DERECEYE BÜLÜNMÜŞTÜR.

KENGERDE ASTRONOMİ, AY VE GÜNEŞ TUTULMALARININ ZAMANINI SAPTAYACAK ÖLÇÜDE GELİŞMİŞTİR.

DEMOKRASİ VE PARLEMENTER SİSTEM  MÖ 3000 LERDE BİLGAMEŞ (Gılgamış) DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN BİR KENGER BULUŞUDUR. BİLGAMEŞ (Gılgamış)  ‘BİLGE BAŞ, BİLGE KRAL’ DEMEKTİR. ‘BİLGAMEŞ DESTANI ‘ GEZEGENİMİZİN İLK DESTANI OLUP NUH TUFANINI  AYRINTILI OLARAK ANLATAN İLK YAZILI ESERDİR.

‘ DUMUGİR-ATUKU’ KENGERCE ‘HALKIN GÜÇ SAHİBİ OLMASI’ DEMEKTİR. BATI DİLLERİNE ‘DEMOKRATİKA; DEMOKRASİ’ OLARAK GEÇMİŞTİR.

ARAPÇAYA ‘CUMHUR’ KELİMESİ OLARAK GEÇEN  KENGERCE  ‘DUMUGİR’ , ‘YURTTAŞ’ DEMEKTİR.

MÜHENDİSLİĞİN DOĞUM YERİ KENGERDİR. METAL ERGİTME FIRINLARINDA DIŞARIDAN İTHAL ETTİĞİ CEVHERLERİ ERİTEREK BRONZ PULLUK, METAL SİLAHLAR,  SOM ALTINDAN HEYKELLER, YAPMIŞLARDIR. PETROKİMYA TESİSLERİNDE PETROLÜ İŞLEYEREK ELDE ETTİKLERİ BİTÜMLE GEMİLERİNİN VE EVLERİNİN SU YALITIMINI YAPMIŞLARDIR.

PİTAGOR’A MAL EDİLEN TEOREMİN ONDAN 2 500 YIL ÖNCE KENGER OKULLARINDA  ÖĞRENCİLERE EV ÖDEVİ OLARAK VERİLDİĞİNİ GÖSTEREN TABLETLER BULUNMUŞTUR.

KUBBE VE KEMER MİMARİSİNİ GÜNÜMÜZE ARMAĞAN EDEN YİNE KENGERLERDİR.
SEMAVİ DİNLERİ KURUMSALLAŞTIRAN HZ. İBRAHİM  KENGER’İN UR ŞEHRİNDE DOĞUP BÜYÜMÜŞ, MÖ 2000 LERDE ÜLKESİNİN İŞGALİ ÜZERİNE EŞİNİ, BABASINI VE 200 CİVARINDA AKRABASINI ALARAK URFA’YA GÖÇMÜŞ,SONRA MISIR VE MEKKE’YE GİTMİŞTİR.  TEVRAT’TA ADI ‘ABRAM’, EŞİNİN ADI ‘SARI, SARA’ BABASININ ADI ‘TÖRE, TARA’ İKEN BU ADLAR GÖÇTEN SONRA ABRAHAM, SARAH, TARAH OLARAK YENİ YÖRELERİN DİLİNE GÖRE DEĞİŞMİŞTİR.

ARAPLARIN VE İBRANİLERİN ATASI OLARAK KABUL EDİLEN  HZ. İBRAHİM’İN ASLINDA BİR KENGER TÜRKÜ OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.

KENGER MİTOLOJİSİ ORTA DOĞU, GREK ROMA, HİNT MİTOLOJİLERİNİN KAYNAĞI OLMUŞ. MUSEVİLİK VE HRİSTİYANLIĞI  BİLE ETKİLEMİŞTİR. LEYLA VE MECNUN, ROMEO VE JULİET GİBİ ÖYKÜLERİN KAYNAĞI PROF. GÖNÜL TEKİN’E GÖRE İNANNA İLE DUMUZİ’NİN AŞKIDIR. BİNBİRGECE MASALLARI KENGERDEN HİNDİSTANA GİTMİŞ ORADAN TEKRAR BATIYA GELMİŞTİR.

DUMUZİ’NİN YERALTINDAN ÇIKIP NİNANNA İLE GERDEĞE GİRİŞİ  İLE BAHAR GELİR, DOĞA CANLANIR ; KENGERDE BÜYÜK ŞENLİKLER YAPILIR. BU ŞENLİKLER DOĞUDA NEVRUZ, BATIDA PASKALYA BAYRAMI OLARAK GÜNÜMÜZE KADAR KUTLANMAKTADIR


***


GÜNÜMÜZ ve KENGERLER(SÜMERLER)

KENGER adı AVRASYA coğrafyasında en yaygın adlardan biridir. Ayrıca Kenger adında sayısız Türk boyları vardır. En önemlisi KENGER Sümerler’in gerçek adıdır.Basra Körfezinin eski adı KENGER körfezidir. Harezm bölgesinin eski adı KANGAR/KENGER’dir. Kangal köpeği göçlerle KANGAR’dan gelmiş ve geldiği yerin adını alarak KANGAR>KANGAL olmuştur.

Kenger/Sümer coğrafyası düz bir çöl ve bataklıktır. Doğal sınırlar yoktur . Bunun iki büyük mahzuru vardır. 1-Ani sel taşkınlarına karşı korumasızdır. 2- Sınır belirsizliği Kentler ve kişiler arasında sürekli savaş nedenidir.

Ayrıca Kenger’de ahşap ve taş yoktur. İnşaat malzemesi olarak nebati elyaf , asfalt ve bol bol kilden başka bir şey yoktur. En büyük geçim kaynağı tarımdır. Tarımın verimli olması için barajlar, sulama kanalları, sulama aygıtları, drenaj kanalları yapmak zorunludur. Ulaşımın sağlanması için iki yönlü  nehir taşımacılığı ve karayolu yapımı gereklidir. 

Bunun gerçekleşmesi için büyük bir iş gücü , derin bir Mühendislik bilgisi ve başta kral olmak üzere uzman bir kadro gereklidir. Kısaca güçlü bir İNŞAAT YÖNETİMİ olmadan Kenger’de hayatın devamı sözkonusu değildir. Kral otoritesini sürdürmek için hem mühendis, hem Tanrı’dan güç aldığını halka inandıran bir rahip, hem de iyi bir asker/yönetici olmak zorundadır.

Tarihte bilinen ilk mühendis MÖ 2 700 lerde URUK surlarını ve E-Anna tapınağını yapan Gılgamış adıyla bilinen Bilgameş, bugünkü Türkçeyle Bilge Baş/Bilge Kral dır.

O dönemde (MÖ 3 000) gittikçe artan göçebe yağma ve akınlarına karşı köylerin korunması zorlaştığı için köylüler URUK kentine getirilmiş ve nüfusu 50 000 i aşan bu kentin etrafı surlarla çevrilmiştir. (Mekke ve Medine nüfusu Hz Muhammed döneminde 3-4 000 mertebesinde idi) Bir anlamda modern Köy-kent projesi….

Uruk kenti çağının en büyük kentidir. (MÖ III Binyıl) Şehir içi ulaşım -Venedik gibi- büyük ölçüde kanallarda yüzen gemi ve kayıklarla sağlanır. Kentin etrafı 9 Km uzunluğunda savunma amaçlı  surlarla çevrilidir. Her 10 metrede bir kule vardır.

Aslında Kengerlerde demokratik sistem vardır. Yaşlılar meclisi(Senato), Gençler meclisi (Parlemento) mevcuttur. Savaş kararları referandumla alınır. Demokrasi kelimesi de Kengerce DUMUGİR ATUKU (Halkın gücü) kelimesinden çıkmıştır. Ne var ki eğemenlerin yazdığı tarih bu kelimeyi 2 500 yıl sonra ortaya çıkan Grek Uygarlığına mal edecek ve tüm dünyayı kandıracaktır. Günümüzdeki CUMHUR kelimesi de DUMUGİR (Seçmen,yerli halk) kelimesinin Arapçalaşmış şeklinden başka bir şey değildir.

Yazı, kütüphane, sistematik eğitim, parlamenter sistem, demokrasi, hukuk, yazılı yasalar eczacılık, ilaç, hastane, tıp, muhasebe, astronomi, takvim, astroloji, aritmetik, geometri, yol inşaatı, tekerlek, kubbe ve tonoz yapımı, sistemli tarım, baraj, sulama ve drenaj, su yalıtımı, şehircilik, imar planı, park alanları, petrokimya tesisleri, bira ve şarap yapımı, metallurji, tekstil, mitoloji, destanlar vs. ilk kez günümüzden 5000 yıl önce KENGER’de görülür.. Yılı 12 aya, daireyi 360 dereceye, günü 12 saate, yılı 12 aya bölenler ve bugün kullandığımız takvimi yapanlar ve matematik sistemini kuranlar yine Kengerlerdir.

Siyasal varlığı 2 000 yıl süren Kenger Uygarlığının dili Orta Doğu’da İsa’ya kadar ibadet, eğitim ve protokol dili olarak varlığını sürdürmüştür.

Bilinçli ve kasıtlı bir biçimde , Kengerlerden 1500-2000 yıl sonra görülen, Grek ve Roma uygarlıklarına atfedilen hemen hemen her şey gerçekte Kenger buluşudur. Yalnız antik uygarlıkların değil, bugünkü uygarlığımızın altyapısında da KENGER uygarlığı yatar. Öyle ki ABD’nin simgesi Özgürlük heykeli bir Kenger Tanrıçasının heykelidir. AB nin bayrağındaki 12 yıldızın kökeni Kenger’dedir.

Semavi dinleri kurumsallaştıran HZ. İbrahim (Kengerce adı ABRAM) de Tevrat’a göre Kenger’in UR kentinde doğup büyümüştür. İbrani ve Arapların yanısıra kendinden sonra gelen tüm peygamberlerin atası sayılır.

DİLLERİN ve DİNLERİN KÖKLERİ KENGER’DEDİR.

İşte bu yüzden KENGERLERİ ANLAMADAN GÜNÜMÜZÜ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Kenger dili, tıpkı Türkçe gibi bitişken, kelimelerinde ses uyumu olan, cümle yapısı Özne+ Tümleç+ Fiil şeklinde kurulu arkaik bir dildir. Erkek ve dişi kelimeler yoktur. 

Fiiller ve organ isimleri binlerce yıllık zaman ve mekan farkına rağmen Türkiye Türkçesi ile bile örtüşür. Bilinen Kengerce kelimelerin hemen hemen hepsni Asya Türkçesi, Macarca ve Fince’de bulmak mümkündür.

İlk Sümerologlar Kenger dilinin eski bir Türkçe olduğunu söylerken bu gerçekler siyasal nedenlerle bugün hasıraltı edilmektedir. Egemen güçler saçma sapan bilimsel(!) teorileri ile uzun süre gerçekleri saptıramayacak ,güneşi balçıkla sıvayamayacaklardır.

TÜRKÇE GEZEGENİMİZİN EN ESKİ DİLİDİR. KÖK DİLDİR:



***

ERGENEKON
ERGENEKON KELİMESİNİN KENGER  YARATILIŞ DESTANINDAKİ (MÖ 3500) ANLAMI  ‘ EVRENİ DOĞURAN KOZMİK RAHİM’ DEMEKTİR.

ERGENEKON ,  GÖKTÜRKLER’DE (MS 550) ‘TÜRKLÜĞÜN YENİDEN DOĞUŞ DESTANI’ DIR. DESTANDA TÜRKLER  ERGENEKON DENİLEN ETRAFI DAĞLARLA ÇEVRİLİ  DAR VE SARP BİR VADİDEN , DEMİRDEN KAYALARI ERİTEREK ÇIKAR VE  ‘YENİDEN DOĞUŞU’ GERÇEKLEŞTİRİRLER.

TÜRKLÜĞÜN  5500 YILLIK BU KUTSAL KAVRAMI , BUGÜN TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEK İÇİN  HAZIRLANMIŞ  BİR ENTEGRE PROJEDE HAİNCE VE SİNSİCE KULLANILMAKTADIR


***


ARINAK

Dünya dillerinin doğum tarihlerini bilmeden yapılan etimolojik sözlükler, gerçekleri saptırmaktan öte bir anlam ve amaç taşımazlar. 

Ne yazık ki, içeride ve dışarıda bu husus bilinçli ya da kasıtlı olarak göz ardı edilir. İşte bu yüzden, siyasallaşmış ya da bağnazlaşmış kimi tarihçi(!) ve dilbilimciler(!) dil ve tarihin dalları ve budakları ile uğraşırken ormanı göremeyecek kadar körleşir; tarihin ilk yarısını yok sayacak kadar bağnazlaşırlar. 

Yerli veya yabancı bir etimolojik sözlüğe bakıldığında "Tarihin ilk yarısında dünyada dil yokmuş." kanısı doğar ki bu dünyada ve ülkemizde çarpık bir dil ve tarih anlayışına yol açar.

Oysa ki, tarihin ilk çeyreğinde (MÖ.4000 - MÖ.2500) Kenger Türkçesi dışında başka dil bulunamamıştır. 

Bu gerçekten yola çıkarak etimolojik sözlük niteliğindeki bu kitap gezegenimizin ana dilinin Türkçe olduğunu vurgulayan kanıtlar sunmaktadır.

(Tanıtım Bülteninden) ARINAK

"Gezegenimizin Ana Dili: Türkçe'dir"
Mehmet Ünal Mutlu.


***


Sunan: M.Ünal Mutlu
YAĞMALANAN TÜRK KÜLTÜRÜ

Değerli dostlarımızın katılımından onur ve kıvanç duyacağız.

Konu : Tarih boyunca Türk uygarlıklarında doğup diğer kültürlere mal edilen
Demokrasi, Cumhuriyet/Republic
ABD Simgesi Özgürlük heykeli , AB Bayrağı
Sümer, Etrüsk, Hurri, Urartu,İ skit uygarlıkları, (Ant kadehi, atın kuyruğunun bağlanması)
Bilimsel bulgular (Pitagor teoremi, takvim, çiçek aşısı, vs.)
Vaadedilmiş topraklar, Kenan/Süleyman Mührü/, ağlama duvarı/Gamalı Haç, Noel Baba
Vatikan, Mekke, Avrupa, Amerika, Ankara, İstanbul, Mersi, Bonjur, faşizm, komunizm, Ekol, Klise, köprü, kubbe ….13  Kasım 2014 tarihinde yapılan konferansın konusuydu











DAHA ÖĞRENECEĞİMİZ ÇOK ŞEY VARDI....
IŞIKLAR İÇİNDE UYU ÜNAL BABA....













Türk Dili ve Sümer Uygarlığı

Türk dili ve Kenger (Sumer) Uygarlığı hakkında

Pek çok mühendis veya mimar kubbe yapmış veya onarmıştır. Ama hangisinin aklına gelmiştir: ilk kubbenin kimler veya hangi millet tarafından yapıldığını merak edip araştırarak büyük bir çalışma ile bu konuda bir kitap yazmak? Ben, son yıllara kadar ne ülkemizde, ne de yurt dışında böyle bir kimsenin varlığını duydum. Üç yıl önce Sayın Mehmet Ünal Mutlu evime gelip yaptığı çalışmalarla ilgili yazılarını önüme serince, böyle bir kimsenin aramızdan çıktığını görerek son derece mutlu oldum.

Gerçekten de o bir kubbe onarımı yaparken bunun ilk yapanları kimlerdi, diyerek araştırmaya başlıyor ve Sümerlilere [1] dayanıyor. Bu kez Sümerlileri araştırıyor, bir de bakıyor ki, bütün uygarlığın başı onlarda. 

Bu uygarlıkta insan hakları güvence altına alınmış, senato, meclis gibi demokratik kurumlar işliyor. Hindistan’dan Akdeniz’e kadar ticaret yapılıyor. Dicle ve Fırat nehirlerinde çeşitli tekneler dolaşıyor. Okulları var ve bu okullarda disiplinli ve sistemli bir öğretim uygulanıyor. Müzik, heykel, dans gibi sanatlar yapılıyor. Gökyüzü izleniyor. Gezegenler, burçlar saptanıyor. Öyle olunca bunlara ait bütün sözcükler de Sümerlilerde başlamış olmalı, diyerek bu kez dil araştırmasına giriyor. 

Fakat bütün Sümer dilini kapsayan henüz yayımlanmış bir sözlük yok. Ona karşın internette 2511 kelimeyi kapsayan Sümerce İngilizce bir sözlük ile onunla ilgili bazı bilgiler buluyor. Orada konu ile ilgili kelimeleri arıyor. Bu kez onların Türkçe ile bir ilişkileri var mı, diye Eski Türkçe’ye ait sözlük bulup karşılaştırma yapınca kelimelerin bir kısmının Türkçe ile bağdaştığını görüyor.

Çalışmalar bu durumda iken Ünal Beyle karşılaştık. Ben sonuçları görünce çok heyecanlandım. Bu çalışmanın şimdiye kadar bu konuda yapılan çalışmalardan çok daha kapsamlı olacağına inandım ve bu işe devam etmesini, daha çok değişik ve etimolojik Türkçe sözlüklerden yararlanmasını önerdim.

Üç yıldan beri çalışmalar çok ilerledi ve son derece önemli sonuçlar çıktı. Bu çalışmanın en önemli yanı, yalnız kelimelerin sözlüklere bakıp ses ve anlamları bir olanların ayrılması olamayıp, ayni konular içindeki uyan kelimelerin bulunmasıdır. 

1925 yıllarında Friz Hommel, daha sonra Rus Sümeroloğu Diyakonof sözlüklerde ses ve anlamları bir olan yüz kadar Sümerce Türkçe kelime buldukları halde, bilim insanları bunun, Sümerce ile Türkçenin ayni kökten olduğunu kanıtlamayacağını, ancak belirli konulardaki kelimelerin uyması gerektiğini öne sürmüşler. Bazıları iki dil arasında benzer kelimeler için, her yerde insan zekası bir olduğundan ayni kelimeleri bulabileceğini, benzeyenlerin bir rastlantı olduğunu söylüyor. 

Buna karşı ünlü dilci M. Swadesha bilgisayar kullanarak yaptığı araştırmada “eğer iki dilde fonetik ve anlam bakımından benzeyen kelimeler yüzden fazla ise bunların birbirinden bağımsız olarak icat edilmiş olması ihtimali birkaç milyonda birdir, ayni şekilde çift kelime uygunluğu yediden fazla olursa bu iki dil arasında tarihi bir ilişki vardır.” Diyor. 

Başka araştırmacılardan, ünsüz+ünlü+ ünsüz olmak üzere her iki dilde fonetik ve anlam bakımından birine göre 3 çift, bir başkasına göre 3-4, bir diğerine göre 2-7 çift kelimenin tarihsel bağlantı için yeterli imiş. 

İlk kez Olzhas Suleimenov Aziya adlı kitabında kelimeleri insan, tabiat ve tanrısal olarak sınıflandırarak ses ve anlam bakımından uyan 60 Sumer ve Türkçe kelimeyi karşılaştırıyor. Ne yazık ki Ruslar tarafından bu kitap 1975 yılında yasaklanmış . Ancak rejim değiştiğinde yeniden yayımlanmış [2].

Sayın Mehmet Ünal Mutlu da çalışmasında Evrensel Uygarlığın Etimolojisi başlığı altında Kültür ve Sanat, Bilim, Din, Siyaset, Mühendislik, Ticaret, Tıp gibi uygarlığın temelini oluşturan 21 konuya ait kelimeleri ele alarak etimolojik bir bakış açısı ile Türk dilleri , hatta daha ileri giderek Etrüsk, Hatti ve daha başka dillerdeki kelimelerle karşılaştırıyor. Şimdiye kadar böyle kapsamlı bir çalışma yapılmadı. 

O yalnız kelimelerle de kalmıyor, konuların başında Sümerlilerle ilgili bilgileri de veriyor. Kubbe ve kemer kelimesi üzerinde dururken Selimiye , Süleymaniye camilerinin kubbelerini , onarım dolayısıyla Süleymaniye camiinde yapılan zararları, Drina köprüsünü, onunla ilgili ve Türkleri son derece aşağılayan, Türkçe’ye de çevrilen Nobel almış bir kitabı da gözler önüne getiriyor. Kitabın son kısmında Çuvaşca ,Uygurca, Etrüskçe, Kazakca, Asya Türkçesi, gibi çeşitli dillerle Sümerce benzer kelimeler sıralanmış. 300’ e yakın mühendislikle ilgili terimler ayrı bir bölüm olarak toplanmış.

Bu çalışmada yalnız Sümerce Türkçe karşılaştırmasını görmüyoruz. Türkçe’nin ne kadar eski bir dil olduğunu , başka dillere olan etkilerini de gözlüyoruz. Dünyadaki bir çok yer adlarının, hatta şahıs adlarının Türkçe’ye dayandığını görmek insanı şaşırtıyor. İleride bunlara ek olarak gramer bakımından da karşılaştırmalar yapılabilir. Yalnız şunu göz önüne almak gerek. Sümerce henüz tam yerine oturmuş bir dil değil. O, kendisinden tamamıyla başka Sami olan Akad dili yoluyla çözüldü. Çözenler de onlara tamamıyla yabancı Batı dilcileri idi. Bu bakımda ileride bazı hatalar, bazı yanlışlıklar bulunabilir. Bunlar esas çalışmanın ruhunu ve amacını bozmayacaktır. 

Bu alanda çok büyük bir adım atılıyor. İleride bu adımın daha düzenli olarak sürmesi umuduyla Sayın M.Ünal Mutlu’yu, hiç alanı olmayan bu konuyu büyük bir merak ve titizlikle çalışarak ortaya koyduğu için candan kutluyor, bilim adına, Türklük adına teşekkürlerimi sunuyorum.

Muazzez İlmiye Çığ
24 Mart 2007

[1] Sumerliler kendilerine Kiengi, Kenger diyorlar. Sumer onların oturdukları yere verilen ad. O yüzden Sumerler değil, Sumerliler denmesi gerek
[2] Rusca olan bu kitaptan Sumerlilerle ilgili sayfaları çevirip gönderen sayın Zhandoss Alpassov’a burada teşekkürlerimi bildiriyorum.
















27 Aralık 2014 Cumartesi

DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ - ERMENİ ZULMÜ



"....Ermeniler, artık doğu illerimizi tamamen terkederek Kars'a doğru kaçıyorlardı, çünkü Erzurum ve Bitlis üzerinden harekata geçen askeri kıtalarımız karları yararak ilerliyorlardı. 

Ermeniler Erzurum, Erzincan, Bitlis, Muş, Hınıs ve Pülümer'deki mühimmat depo ve ambarlarına ateşe verip kaçıyorlardı.

Bu illerden hududa kadar uğradıkları köy ve bölgelerdeki Türk halkını katliam (yoketme) etmiş, gebe kadınların karnını deşerek reşimlerini yere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmak, kestikleri insanların derilerinden cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık kadın, çocuk ve erkek kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuşu ateşleyip bunları camuşun ayakları altında ezdirmiş, ve üstelik dama ateş verip bunların hepsini kül etmiş, ve henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış ve bazan bir süt emerin kellesini keserek annesinin karnına sokmuş....

İnsanlığa ve akla sığmıyacak eziyetlerle doğu illerinde on binden fazla can yakmışlardı...."




***


"....Ermeniler aynı günde Hınıs'ın Mirseyit köylü Hasan ağa ve kabilesini basmış burada hayli insan öldürmüş. Hasan ağa ve kardeşleri silaha sarılarak kurtulmuşlardı.

Varto'daki Ermeniler Bingöl eteklerinde kalan bir avuç Lolan halkı üzerine akmış, bunlar : Kestemert köyünde Lolanlı Hüseyin ağa ve akrabası tarafından püskürtülmüş ise de Karaköy bucağında bulunan Lolan halkından erkek, kadın, çoluk çocuk, bin kişi evlere doldurularak öldürülmüş ve yakılmıştır...."





***



Doğu İlleri ve Varto Tarihi 
M.Şerif Fırat
İkinci Baskı - 1961
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunda yaşayan insanların nasıl kaynaştıklarını, inanç ve törelerin nasıl içselleştirdiklerini anlatmıştır. Eserinin yayımlandığı tarihten hemen sonra da katledilmiştir. Yazarı katledenler, çeşitli yöntemlerle eserini de piyasadan çekmişlerdir. Yazarın katledilmesi ve eserinin piyasadan çekilmesi nedensiz değildir. Bölgede yaşayan insanların aynı kültürel değerlere ve soya bağlı olduklarının ortaya çıkarılması ayrılıkçıları ve bölücüleri rahatsız etmiştir.



""Bu eser Doğu Anadolu'da oturan, Türkçeye benzemeyen bir dil konuştukları için kendilerini Türk'ten ayrı sayan; bilgisizliğimiz  yüzünden bizim de öyle sandığımız vatandaşlarımızın SU KATILMAMIŞ TÜRK OLDUKLARINI  bir defa daha İSPAT ETMEKTEDİR.

HEM DE İNKARINA İMKAN BIRAKMAYAN İLMİ DELİLLER İLE....
DÜNYA ÜZERİNDE KÜRT DİYE ADLANDIRILABİLECEK MÜSTAKİL HÜVEYİTLİ BİR IRK YOKTUR. 
KÜRTLER YALNIZ VATANDAŞIMIZ DEĞİL, SOYDAŞIMIZDIR DA...""

Cemal Gürsel
Devlet Başkanı ve Başbakan
1961






Okuyun, indirin, paylaşın, herkese ulaşsın



















"Kürt taali cemiyeti ve hempaları, eskiden beri Anadolumuzun bölünmez bir parçası ve asıl bir Türk yurdu olan Doğu illerimize artık tam manasıyle Kürdistan ve bu illerdeki çeşitli Türk boylarından kopmuş aşiretlere Kürt diye hitabediyor ve bu maksatlarına kavuşmak için, milli hükümetin dini, şeriati, Kur'an'ı, hak ve hürriyeti kaldıracağını iddia ederek ve hocaların taassuplarını körüklüyor ve bunlar vasıtasiyle masum halkı zehirleyip gidiyorlardı. Halbuki bu yanlış duygular, yukarı bölümlerde açıkladığımız gibi, Padişah Yavuz çağından başlıyarak Sultan Hamit devrinde tam kökleşen kara siyasetin, milli birliğ isarsan, milli duyguları din ve hilafete feda eden kötü bir rejimin sonuçalrıydı. Yavuz, Şiiliği ve Şah İsmail'i durdurmak için doğu illerimizdeki "KURT-BABA" dağlı Türklere Kürt ve doğu illerine Kürdistan adlarını takmış, bunları takviye etmek için Anadolu'dan birçok TÜRK AŞİRETLERİNİ kaldırıp doğu illerine göndermişti. Sultan Hamit saltanat ve istibdadını yürütmek için bu yakın çağ Türk aşiretlerine "Kormanco" adını takarak onlardan 36 derebeylik ve Hamidiye alayını kurmuş, kendilerine : '''Siz benim evlatlarım ve Kürtlerimsiniz''' diye yabancı fikirlere sürüklemişti. Doğu aşiretleri arasında kökleşen bu yanlış duygular, Birinci Cihan Savaşının sonlarına kadar süregelmiş ve milli mücadele devrinde Kürt taali cemiyeti ile hempalarının işlerine yaramış, bunlar bu aslı astarı olmıyan bu adlar üzerinde halkı kandırıp isyana sevk etmişlerdi."......













NE DİYELİM; 
AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN

SB
































INDEPENDENCE WAR; AFTER WWI AND GALLIPOLI (ÇANAKKALE)







After the Armistice of Mondoros, the countries that had signed the agreement did not consider it necessary to abide by its terms. Under various pretexts the navies and the armies of the Entente (France, Britain and Italy ) occupied Istanbul, while the province of Adana was occupied by the French, and the British occupied Urfa and Maraş. In addition, British soldiers were in Merzifon and Samsun, and Italian soldiers were in Antalya and Konya. On the 15th of May 1919 the Greek Army landed in Izmir in accordance with the Allied powers. 

The Turkish War of Independence began under these difficult conditions on the 19th of May 1919 when Mustafa Kemal landed in Samsun. It is after this date, which marks the beginning of the Turkish War of Independence, that a national resistance arose across Anatolia. Mustafa Kemal  became the leader of the national struggle movement which quickly grew in strength. Once the congresses in Erzurum and Sivas were held in the summer of 1919, the objectives of the national pact were declared.

When foreign armies occupied Istanbul on the 23rd of April 1920, Mustafa Kemal inaugurated the Turkish Grand National Assembly and established a provisional new government whose center was Ankara. On the same day, Mustafa Kemal was elected President of the Grand National Assembly. The Greeks started to advance towards Bursa and Eskişehir. On the 10th of January 1921, the enemy forces were heavily defeated by the Commander of the Western Front, Colonel Ismet and his troops. On the 10th of July 1921, the Greeks launched a frontal attack with five divisions on Sakarya. 

After the great battle of Sakarya, from the 23rd of August to the 13th of September, the Greek Army was defeated. After the battle, the Grand National Assembly gave Mustafa Kemal the titles of Ghazi and Marshal. Mustafa Kemal, who was determined to drive the foreign occupiers out, ordered a decisive attack which was launched on the 26th of August 1922.  Enemy forces were surrounded, killed or captured on the 30th of August at Dumlupınar, and by the 9th of September 1922 the fleeing enemy forces were defeated in Izmir.

On the 24th of July 1923, with the signing of the Treaty of Lausanne (Lozan Antlaşması ) the independence of the new Turkish state was internationally recognized. On the 29th of October 1923, Atatürk declared the new Turkish state a Republic.

Turkish Serie "Karayılan", is about the invasion of Antep (Today Gaziantep), first  by British, one year later by French military...So began the defense of Antep....
6000 Turkish citizens, mostly civilians, were killed....
Turkish Grand National Assembly gave in 1921 March "Gazi-Veterans" title to Antep - Gazi-Antep.
After a treaty has taken , French military left Gaziantep on 25 December 1921.
This is a small part of the Independence war of Turkish people during the war......



We remember our martyrs....
SB



Karayılan with English Subtitle



Photo:
14 MARTYRS  :
14 children from Gaziantep between 12-14 years, their hands tied behind, on their knees, an shot to dead by French soldiers. 
ŞAHİNBEY :
DEFENCE OF ANTEP:




30 Ekim 1918´de imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri paylaştıkları topraklara sahip olmak amacıyla harekete geçerken, 17 Aralık 1918´de İngilizler Antep´e girmiştir. Bir yıl süren bu işgale Fransızlar tepki göstermiş, 1918 Eylül´ünde yapılan İngilizlerin Musul üzerindeki “Nezaret Hakkı” ndan vazgeçmeleri ile önce Suriye daha sonra Antep, Urfa ve Maraş boşaltılmıştır.

Bunun ardından Fransızlar 29 Ekim 1919´da Kilis´i, 5 Kasım 1919´da Antep´i işgal ettiler. 1920 yılının başında ise ünlü Antep Savunması başlamış oldu. 1 Nisan 1920´de başlayan Gaziantep savunması 11 ay sürdükten sonra açlık yüzünden sona ermiştir. Savunma süresince Fransızlar şehre 70.000 mermi atmış, 6.000 Antepli şehit olmuştur. 

Bu olağanüstü savunma sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi 6 Şubat 1921 tarihli toplantısında Antep´e "Gazi" ünvanını vermiştir. 15 Mart 1921 tarihinde Londra´da Türk Dışişleri Bakanı ve Fransız delegasyonu Antep, Adana ve çevrelerinin Türklere geri verilmesi hususunda mutabakat sağlamıştır. Nitekim bu antlaşma Ankara Antlaşması ile son şeklini almış ve 25 Aralık 1921´de son Fransız askeri Antep´ten ayrılmıştır.





ŞAHİNBEY (Mehmet Sait)

Şahinbey, 1877 yılında Gaziantep’te, Bostancı Mahallesi 55 numaralı evde dünyaya gelmiştir. Milli Mücadele yıllarında büyük yararlılıklar gösteren ve etrafına adeta ışık olmuş bir kahramandır. Asıl adı Mehmet Sait’tir. ‘Şahinbey’, yöre insanının kendinse verdiği takma adıdır.

Şahinbey, Sina cephesinde çarpışmış, gösterdiği başarılardan ötürü terfi ettirilmiş ve döndüğünde Memleketi olan Gaziantep’in Nizip ilçesine Askerlik Şube Başkanı olarak atanmıştır. Gaziantep’in işgal edilmek istenmesi üzerine, Ayıntap Heyet-i Merkeziye’ye müracaat eden Şahinbey, düşmanın şehre giriş istikametinde bulunan cephelerde görevlendirilmiştir.

Şahinbey, Gaziantep’i işgal etmek isteyen Fransızlara engel olabilmek amacıyla, düşmanın şehre geliş istikameti olan Kilis yönünde üç müdafaa hattı kurmuştur. Yanına, yerel Kuvay-ı Milliye Teşkilatı’ndan aldığı yaklaşık 200 kişilik birlikle, direnişi örgütlemiş ve Fransız Kuvvetlerinin, şehre girmesini uzun süre engelleyebilmiştir.

Fransız Kuvvetleri Birliği, yaklaşık olarak 8000 piyade, 200 süvari, 4 tank, 1 batarya top, 16 ağır makineli tüfek ve çok sayıda otomatik tüfekten oluşmasına karşın, Şahinbey ve arkadaşlarından oluşan yaklaşık 200 kişilik Kuvay-ı Milliye kahramanları karşısında, bir adım bile ilerleyemeden, çakılıp kalmıştır.

Ancak, Fransızlar güçlerini bir şekilde aldıkları takviyelerle artırarak yüklendikçe, çetin çarpışmalar meydana gelmiştir. Çarpışmalar neticesinde, büyük kayıplar veren Şahinbey ve arkadaşları, sonunda 87 kişi kalmışlardır. Bu durumda bile, çarpışmalardan vazgeçmeyen Şahinbey, o dönemde Gaziantep için son müdafaa hattı olan Kilis tarafından girişte bulunan Elmalı köyü civarındaki çarpışmalarda 86 arkadaşını daha yitirmiş ve tek başına kalmıştır.

Şehit olmadan önce;
‘Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şehit kanı karışmıştır. Bize; Namus, Din ve Bağımsızlık için ölüme atılmak, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir an evvel topraklarımızdan defolup gidin. Yoksa kıyarız canınıza. Eğer, düşman buradan geçerse; Ben Antep’e ne yüzle dönerim, düşman ancak benim cesedimi çiğner de öyle girer Şehir'e’ ifadelerini söylediği dilden dile dolaşır.

Gerçekten de öyle olmuştur. Tek başına kalan ve cephanesi biten Şahinbey, Elmalı köprüsünü terk etmemiş, çarpışmaya yumruklarıyla devam etmiştir. Fransız Kuvvetleri, savaş adap ve ahlakına yakışmayan insanlık dışı hareketlerde bulunarak; Şahinbey’in üzerine adeta çullanmışlardır.

Şahinbey, yüzlerce süngü ile delik deşik edilerek, köprü başında şehitlik mertebesine yücelmiştir. Acı haber şehre tez zamanda ulaşmıştır. Şahinbey’in naaşını, yörenin diğer bir kahramanı olan Karayılan, kucağında şehre kadar taşımıştır. Bu hüzünlü olay, yöre halkını çok etkilemiş, Şahinbey üzerine ağıtlar yakılmıştır.


Şahin'i sorarsan otuz yaşında,
Süngüyle delindi köprü başında.
Çeteler toplanmış ağlar başında.
Uyan Şahin uyan gör neler oldu.
Sevgili Ayıntab'a Fransızlar doldu.





KARAYILAN (Kürt Mulla)

Karayılan, Atmalı** aşiretinden olup, 1888 yılında Maraş’ın Pazarcık ilçesi, Höcüklü Köyü, Elifler mezrasında doğmuştur. Babası Ermeniler tarafından şehit edilmiş, kendi kendine okuyup yazma öğrenmiş, köyünde imamlık yapmış çok zeki bir yurtseverdir.

I. Dünya Savaşı esnasında, Rus Cephesi’nde savaşmış ve yaralanmıştır. Bu cepheden köyüne dönen Karayılan, yaralarının iyileşmesinin ardından bir müddet sonra, hükümet kuvvetleri ile birlikte katıldığı bir çatışma neticesinde, halkı kırıp geçiren Balyan’lı eşkiya Bozan ağayı vurmuş ve adamlarını darmadağın etmiştir.

Karayılan, Gaziantep’in zor günlerinde, etrafında topladığı arkadaşlarıyla, Karabıyıklı diye bilinen mevkiide, Fransız Kuvvetlerine çok büyük darbeler indirmiştir. Böylelikle de Kuvay-ı Milliye saflarına katılmış, Şahinbey’in de dava ve silah arkadaşlarından birisi olmuştur.

Fransızlara karşı bir çok mücadeleden başarıyla çıkmış olan Karayılan, Elmalı Köyü köprüsünde şehit düşen Şahinbey’in haberini aldıktan sonra büyük bir sarsıntı geçirmiş olmasına karşın, Şahinbey’in cesedini şehrin merkezine kadar kucağında taşımıştır.

Ancak, zaman durma ve Şehitlere ağlama zamanı değildir. Mücadele tüm hızıyla sürdürülmüştür. Karayılan ve silah arkadaşları, amansızca saldıran düşmana karşı bir çok çarpışmaya katılmış, kimisinde yaralanmış, kimisinde ise ölümden döndüğü olmuştur. Ama, hiçbirinde mücadele etmekten yılmamış, çekinmemiştir.

Böylesi mücadelelerden birinde, kendisine verilen Şıhın Dağı (Sarımsak Tepe)’ndaki Fransız Kuvvetlerini geri püskürtme görevini yaparken, şehitlik mertebesine ulaşmıştır.



Karayılan der ki Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
Nerde düşman varsa orada bitirek,
Vurun ha yiğitler namus günüdür
Nazım Hikmet


CENGİZ ÖNAL





**ATMA / ATMALI AŞİRETİ: 
TÜRKMEN ve 12 oymaklı Kürt boyuna ayrılan Atmalar, Sünnî ve Alevî'dirler... 
İlk kez 1560 yılına ait Malatya tahrir defterinde rastlanmaktadır. Buna göre, birkaç neferden oluşan “Atmalu” cemaati, bir başka cemaatle birlikte, 1560 yılında Malatya’nın ‘Keder Beyt’ nahiyesinde meskundu. En eski ikinci kayıt ise, 1563 yılında Maraş topraklarında Alma Kuşağı Mezraı’nda başkalarıyla birlikte tarımla uğraştıklarını göstermektedir. Üçüncü olarak, Arapgir sancağına ait 1643 tarihli avârız-hâne defterinde Atma adlı köyün, Arapgir sancağının en büyük ya da kalabalık köyü olduğu görülmektedir. Boylar topluluğundan mürekkep bir konfederasyon olduğu anlaşılan Rişvav kabîlesine bağlı olan Atmalar Kurmançca konuşurlar. Harran Ovası'na yerleştirilenlerin Karakeçililer'le akrabalık kurdukları ve onların nesillerinden gelenlerin Atman olarak adlandırıldıkları da bilinmektedir. Atmalılar’ın Osmanlı tahrir defterlerinde bazen Türkmen Ekradı (Türkmen Kürtleri), bazen de Ekrad (Kürtler) olarak anılmalarının, Bozok Türkleri’nin Beydili/Begdili boyunun “Kürtler” cemaatinden/aşiretinden olmalarından kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Nitekim arşivlerde Beydililer için “Kürt Beğdilisu cemaati” tabirinin kullanıldığı da görülmektedir. (Bilindiği gibi Oğuzlar 12’si Bozok, 12’si de Üçok olmak üzere 24 boydan teşekkül etmekte olup, Beydili Boyu, Kayı Boyu gibi Bozoklar’dandır. Dulkadiroğulları ve Ramazanoğulları gibi beylikler Beydililer tarafından kurulmuştur.) 

Karayılan’ın Atmalılar’dan oluşan çetesi ile Antep’in kurtuluşunda oynadığı rolün yanı sıra, Pazarcıklı Atmalılar’ın reisi Yakup Paşa (Paşo Ağa / Yakup Hamdi Bey) da Maraş’ın savunulması ve kurtuluşu olayında 350 kişi ile yer almıştır. Turgut Özal'da bu aşirettendir....

Karayılan’ın Atmalılar’dan oluşan çetesi ile Antep’in kurtuluşunda oynadığı rolün yanı sıra, Pazarcıklı Atmalılar’ın reisi Yakup Paşa (Paşo Ağa / Yakup Hamdi Bey) da Maraş’ın savunulması ve kurtuluşu olayında 350 kişi ile yer almıştır. Turgut Özal'da bu aşirettendir....

Yani, Kürtlerin büyük bir kısmı TÜRK boylarındandır. Kürt ırkı ya da Milleti yoktur, hepsi Türk boylarındandır, Arap, Ermeni, Yahudi ve Farsilerle karıştıklarından benliklerini kaybetmişlerdir.

EMPERYALİSTLERE VE BÖLÜCÜLERE ALET OLMAYIN!
ATALARINIZA LAİK OLUN!
KENDİNİ BU VATANIN BİR EVLADI OLARAK GÖREN VE 
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ KORUYUP KOLLAYAN HERKES BİZDENDİR!
DUY EY BATI...
SB.





14 ŞEHİT ANITI

Şehirdeki Ermeniler, Fransız askerlerine hem yiyecek temin ediyorlar hem çeşitli yalanlarla şehirdeki insanlara saldırtıyorlardı. Beğendikleri evlerin, dükkanların, bağ ve bahçelerin kendilerine ait olduğunu söylüyorlar ve Fransız askerlerinin de desteğini alarak Türklere ait olan bu yerlere sahip olmaya çalışıyorlardı.

Ermeniler o kadar çok ileriye gitmişlerdi ki çocukların silah taşıdıklarını, muhbirlik yaptıklarını ileri sürüyorlardı. Fransız askerleri, yaşları 12-14 arasında değişen 14 çocuğu önce ellerini arkalarından bağlayarak diz çöktürürler ve kurşuna dizerler. Daha sonra hırslarını alamayarak çocuk şehitlerin vücutlarını süngüleyerek delik deşik ederler.

Yapılan bu anıt Fransızlara ve 
onların işbirlikçilerine bir ders olacak niteliktedir.




6 bölümlük Belgesel (Türkçe): 
Kefen Bayraklı Kale - Gaziantep
Şahinbey ve diğer kahramanlarımız....





‘Ben Gazianteplilerin nasıl gözlerinden öpmem ki;
Onlar Gaziantep'i kurtardıkları gibi, Türkiye'yi de kurtardılar’ 

Mustafa Kemal ATATÜRK






Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. 
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! 
Kükremiş Sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. 
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. 

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. 
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. 
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar...