Translate

26 Ağustos 2012 Pazar

TAŞNAK VE SOVYET ERMENİSTANI KAYNAKLARINDA TAŞNAKSUTYUN GERÇEĞİ


Türkiye’nin haklı bir savaş verdiğini bizzat Ermeni kaynakları kanıtlıyor.Biz de bu tebliğimizde, soykırım yalanını gözler önüne sermek amacıyla meselenin en önemli unsurlarından Taşnaksutyun gerçeğini Taşnak ve Sovyet Ermenistanı kaynaklarına dayanarak açıklamaya çalışacağız. Tebliğde, Taşnak ve Sovyet Ermenistanı yetkililerinin imzasının olmadığı hiçbir belgeye atıfta bulunmayacağız. 

Rus devlet arşiv ve kütüphanelerinde yapılan çalışmalar sonucunda ulaştığımız bu temeldeki belge ve yayınları;
1. Çarlık ordularının koçbaşı olarak Taşnaklar
2. Batı emperyalizminin bir aleti olarak Taşnaklar,
3. Müslüman kırımının sorumlusu olarak Taşnaklar,
4. Taşnakların yağma politikası,
5. Ermeni halkına Taşnak işkencesi,
6. Türkiye’nin haklı savaşı,
7. Emperyalist devletlerle birlikte yaşanan acıların sorumlusu olarak Taşnaklarbaşlıkları altında sınıflandırarak aktaracağız. Her başlık altında ilk olarak ilgili Taşnak belgelerini, ardından da Sovyet Ermenistanı kaynaklarını inceleyeceğiz.


MEHMET PERİNÇEK VE RUS BELGELERİNDE ERMENİ MESELESİ


ÇARLIK  ORDULARININ 
KOÇBAŞI  OLARAK  TAŞNAKLAR

Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni Milli Bürosu’nun I. Dünya Savaşı’nın hemen başında Çar II. Nikolay’a gönderdiği bildiri, Taşnak yönetiminin emperyalizme ne denli bel bağladığını yansıtıyor:

“Şanlı Rus orduları, kendi hükümdarlık toprakları boyunca karlı Ermenistan tepelerinde ve engin Alaşkert vadisinde, Almanya’ya ihtiyaç duyarak kudretli Rusya’ya el kaldırma cüretini gösteren Türkiye’ye karşı savaşırken, Ermeniler, atalarının öğütlerini dinleyerek (…), hayatlarını ve varlıklarını Yüce Rusya’nın ve onun tahtının şanı için feda etmek üzere ayağa kalkmışlardır.“

"Türkiye’yle savaş müjdesi, bütün Ermeni halkını coşkulandırmaktadır. Bütün ülkelerden Ermeniler, şanlı Rus ordularında yer almak ve Rus silahının başarısına kanıyla hizmet etmek için can atmaktadır. Düşmana karşı zafer kazanmak için Yüce Tanrıya dua ediyoruz. Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır.“

"Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır."

“Sizin iradeniz, yüce devletlim, Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.”

...

Zaten daha savaş başlamadan önce İstanbul’daki Ermeni Patriği Zaven, Ermeni milliyetçi-liberallerin yayın organı Mşak’ın muhabirine Ermeni Meselesi’nin kökten çözümünün bütün Ermenistan’ın (Anadolu topraklarının önemli bir kısmı dahil-MP) Ermenilerin kaderinin tarihsel olarak bağlı olduğu Rusya iktidarı altında birleşmesiyle gerçekleşeceğini belirtmiştir. Patrik, “Ruslar buraya ne kadar çabuk gelirse bizim için o kadar iyi” ifadesini kullanmıştır.Yine aynı şekilde Taşnaksutyun Partisi’nin Dışişleri Bürosu Başkanı Zavriyev’in Çarlık Rusyası’nın Londra ve Paris büyükelçilerine 1915 yılında gönderdiği mektup, I. Dünya Savaşı’nda Ermenilerin oynadığı rolü gözler önüne sermektedir:
“Bugünkü savaşın ilk günlerinden beri Rusya Ermenileri, Rusya’da ve Türkiye’de savaşa katılmayı beklemektedir. Bu durum savaşın sonunda Ermeni Meselesi’nin yeniden gündeme alınması ve kesin şekilde çözülmesi umudunu doğurmaktadır. Bu sebeple Ermeniler, yaklaşan olaylara katılmaktan geri duramaz, bundan ötürü savaşta en hararetli biçimde yerine almalıdır.”

...

Çarlık hükümetinin arşivinde de yer alan bu mektubun içeriğini destekleyen başka bir Taşnak belgesi de siyaset adamı ve tarihçi Boryan’ın kişisel arşivinde bulunmaktadır. 1915 Şubatında Tiflis’teki Bütün Ermenistan Milli Kongresi’nde Taşnaksutyun Partisi’nin askeri kanat temsilcisinin yaptığı konuşmayı içeren belge, bu bakımdan çarpıcıdır:

“Bilindiği gibi, Rus hükümeti savaşın başında Türk Ermenilerini silahlandırmak ve savaş sırasında ülke içinde ayaklanma çıkartmak için hazır hale getirmek amacıyla hazırlık gideri olarak 242 bin 900 ruble verdi. Gönüllü birliklerimiz Türk ordusunun savunma hattını yırtıp, ayaklananlarla birleşerek cephe ve cephe gerisinde anarşi yaratmak ve bununla birlikte Rus ordularının geçişini ve Türk Ermenistanı’nı ele geçirmesini sağlamak zorunda.”

...

Taşnak yayınları, cephede ve cephe gerisinde anarşi çıkardıklarını ve Rus ordularının vurucu gücü olarak savaştıklarını itiraf eden belgelerle doludur. Taşnaksutyun’un yayın organı olan Orizon gazetesi, daha 1912 yılında 196. sayısında şöyle yazıyor:
“Türk devlet yetkilileri ve iktidar sahipleri bilsinler ki, ne bir Türk ne de Türk devleti bundan böyle hiçbir Ermeni için değer taşımamaktadır. Varlıklarını korumak için başka yollar düşünsünler.”

...

Kendilerini dev aynasında gördüklerini düşünen Kaçaznuni, Ermeni halkının gücünü, siyasi ve askeri niteliğini ve Rusların yardımını abarttıklarını belirtir.Kuşkusuz Taşnaksutyun’un Çarlık Rusyası’yla bağını en yakından tespit eden odaklardan biri de Ermeni komünistleridir. Sovyet Ermenistanı’nda gerek parti gerekse de devlet organlarında önemli görevler alan, ayrıca Ermenistan SSC Bilimler Akademisi’nde uzun yıllar çalışan A. B. Karinyan , Bütün Birlik Komünist Partisi (b) Transkafkasya Bölge Komitesi’nin aylık yayın organı olan Bolşevik Zakavkazya dergisinde 1928 yılında yayımlanan “Ermeni Milli Sürecinin Özelliklerine Dair” başlıklı makalesinde Taşnakların Çarlık hükümetiyle ilişkilerini ayrıntılı olarak ortaya koyar:

...

Taşnak basını, daha savaşın Kafkas Cephesi’nde ilanından çok önce gazetelerinin sütunlarını Türkofobik makalelerle doldurmaya ve gelecekteki savaşa kamuoyunu hazırlamaya başlamıştı.“Bütün ipler Rus hükümetinin elindeydi. Taşnakların propaganda çalışması Çarlık ajanlarının gölgesinde örgütlendi.”Bu noktada özellikle bütün Ermeni Katolikosu V. Gevork’un Kafkasya Valisi Vorontsov-Doşkov’a yazdığı 5 Ağustos 1914 tarihli mektubun tam metnini ekleyen Karinyan, ardından şu yorumu yapar:“Gördüğümüz gibi sadece ruhani iradesini değil, Ermeni halkının yöneten grubunun fikirlerini de yansıttığı mektubunda Eçmiadzin Katolikosu, açıktan savaşın bir tarafı olarak kendini ifade ediyor ve Çarlık Rusyası’nı Türkiye’nin içişlerine aktif olarak karışmaya davet ediyor. 

...

”Bugünkü Ermeni milliyetçileri tarafından “hain” ilan edilen B. A. Boryan, Taşnakların körü körüne emperyalist devletlere bağlandığını belirterek şunların altını çizmektedir:“Ermeni milletinin ‘temsilcilerinin’ önderliğinde Ermeni halk kitlelerinin hareketi, her zaman büyük devletlerin diplomatları tarafından dikte edilmiştir. Bu ‘temsilciler’, her zaman büyük işgalcilerin ellerinde birer silah olmuşlardır.”

...

Çarlık hükümetinin Ermenileri ve hatta Kürtleri Türkiye’ye karşı kullanmak amacıyla yaptığı birçok yazışmayı belgeleyen Lalayan, Çarlık dışişleri bakanlığının şu üç noktaya değindiğini tespit eder:“

1) Çarlık hükümetinin çıkarları temelinde Türkiye Ermenilerinin ayaklanmasının gerekliliği; 
2) Aldatarak Ermenilerin Çar’a güvenini sağlamak; 
3) Türkiye’ye karşı savaşta kullanmak amacıyla silahlandırarak Ermenileri (hatta Kürtleri) tetikte tutmak. (…)
....


“Doksanlı yılların başına kadar Türkiye’de Ermeni sorunu hiç yoktu veya daha sonra geldiği boyutlardan uzaktı. Ermeniler, Türkler ve Kürtler birlikte yaşıyor ve genel komşu kavgaları dışında kendi aralarında gayet iyi bir şekilde geçiniyorlardı; öyle ki hepsi eşit şartlar altında bulunmaktaydılar. Yurtdışında özellikle İngiltere, Fransa, Avusturya ve Amerika’da oluşan Ermeni hayalperest siyaset çevrelerinde Ermeni milletinin yeni bir yola girmesi, milli şuurunu geliştirmesi gerekliliği hakkında sesler çoktan yükselmeye başlamıştı. Buna benzer propagandaların merkezi, bilhassa İngiliz diplomasisinin telkiniyle Ermeni ajitasyon çevrelerinde Avrupa diplomasisinin yardımıyla ‘bağımsız ve özgür’ Ermenistan kurma fikrinin ilk olarak doğduğu yer Londra’daydı. Bu temel amaca ulaşmak adına diplomasinin gizli baskısıyla Avrupa’yı Ermenilerin Türkiye’de şiddetli zulüm yaşadıklarına inandırmak için Türkiye’de birtakım karışıklıklar çıkarmaya gerek görülmüştür.”



BATI EMPERYALİZMİNİN 
BİR ALETİ OLARAK TAŞNAKLAR

Çarlık Rusyası’nın yıkılmasının ardından Taşnaklar, bu sefer Batılı emperyalistlerin güdümünde hareket etmişler ve İngiltere, Fransa, ABD gibi devletlerin bölgedeki çıkarlarının hizmetine girmişlerdir. 
Taşnak hükümetinin başbakanı Kaçaznuni, 7 Şubat 1919 tarihinde İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General F. Wocker’la yaptığı görüşmede Ermenilerin, İtilaf Devletleri’nin zaferiyle ve Kafkasya’ya gelmeleriyle durumlarının iyiye doğru değişeceğinden kesinlikle emin olduklarını belirtmiştir. 

Bu görüşmenin raporu, Ermenistan İçişleri Bakanlığı Arşivi’nde saklanmaktadır. 1923 yılındaki Parti kongresine sunduğu raporunda I. Dünya Savaşı’nın İttifak Devletleri’nin kesin yenilgisiyle sonuçlanmasının ardından gelişen olaylara değinen Kaçaznuni, o dönemi şu şekilde aktarır:

“Ay sonunda (Kasım-MP) İngiliz orduları, yani müttefiklerimizin orduları Batum’a yerleşti. Yeniden yeni umutlar beslemeye başladık. Transkafkasya’daki durumumuz iyiye doğru kökten değişecekti. Tabii ki zafer kazanan ve Tiflis’teki Alman ordularının yerine geçen bizim müttefikimiz olacaktı. Ne de olsa yan yana ortak düşmana karşı savaşıyorduk. Kesinlikle İngilizlerin dostluğundan ayrıcalıklı olarak yararlanmalıydık. Öyle ki Gürcüler Almanlarla dostluk kurmuş, Azeriler ise açık olarak Türk tarafını tutmuştu.“Ancak yine yanıldık. İngilizler, hiçbir ayrıcalık göstermediler. Sanki onların müttefiki olduğumuzu bilmiyorlardı ya da unutmuşlardı.”

Taşnakların ilk başbakanı Kaçaznuni, raporunda Taşnak Partisi’nin diplomatik faaliyetlerini de değerlendirken 1919 sonbaharındaki Paris Konferansı’na değinir ve ileri sürdükleri “Büyük Ermenistan” projesinin emperyalist bir talep olduğunu vurgular. “Denizden denize Ermenistan” gibi saçma bir projenin kendi akıllarına gelmediğini, Batı devletlerinin baskısıyla Ermeni diasporasının ileri sürdüğünü belirtir. 

Kaçaznuni’nin ifadesiyle Amerika’nın küçük bir Ermenistan’ı mandası altına almayacağının, dolayısıyla “Büyük Ermenistan” projesinin gerçekleşmemesi durumunda mandayı unutmaları gerektiğinin kendilerine bildirilmesiyle bu emperyalist talep Ermenilere dayatılmıştır. Böyle sorumluluk gerektiren temel bir meselede yine kendi iradelerini kullanamadıklarını belirten Kaçaznuni, amaçsız ve abartılı taleplerin doğal olarak acı bir hayal kırıklığıyla sonlandığını sözlerine ekler. 

Özellikle o dönemdeki ruh hallerini gözler önüne sermek amacıyla Sevr Antlaşması’na ve ABD Başkanı Wilson’un Ermenistan haritasına bile kimi zaman burun kıvırdıkları, beğenmedikleri zamanları örnek verir.

31 Temmuz 1919 tarihinde Taşnak temsilcisi Agaronyan’ın, Taşnak bakanı Hatisyan’a yazdığı mektuptaki şu satırlar da Taşnakların kaderlerini emperyalizme nasıl bağladıklarını göstermesi açısından öğreticidir:“Halkların siyasi kaderi gerçekte, Paris Barış Konferansı’na bağlıdır, yoksa bizim istek ve kararlarımıza değil.

”Ermenistan Devlet Arşivi’nde saklanan başka bir belge, Adana’daki Ermenilerin Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Diffe komutasında “intikam birlikleri” adıyla silahlandırıldıklarını ve Fransız üniformasıyla savaştıklarını anlatmaktadır.

İngiliz ve Fransız emperyalizmine itaat, diğer taraftan Yunan işgaline de bel bağlamayı beraberinde getirmiştir. Taşnak hükümeti Dışişleri Bakanı’nın Tiflis’teki temsilcisine gönderdiği telgraf, buna örnektir:“Cephedeki durum çok ağır. Bir an önce Luck ve Corbeille’e başvurarak, Türk birliklerinin ilerlediği konusunda hükümetlerine telgraf çekmelerini ve gerekli tüm önlemlerin alınmasını istemelerini sağlamak mutlaka zorunlu (…) 

Yunan temsilcisinden de, hükümetine hemen bir telgraf çekerek her şeyi bildirmesini ve Yunan birliklerinin bir saldırıya geçerek Türk hareketini güçsüz düşürmelerinin olanaklı olup olmadığını öğrenmesini isteyin.

”Taşnak temsilcileri, Yunan hükümetine gönderdikleri bir mektubu ise “Tanrı Yunan kralını ve muzaffer ordularını korusun” ifadeleriyle sonlandırmaktadır.

Hınçak Partisi’nin Paris seksiyonu sorumlularından hukuk doktoru Gurgen Tahmazian da Sovyet Ermenistanı’na gönderdiği mektupta Avrupa diplomasisinin içyüzünü ortaya koymaktadır:“Çıkarlarımızı devamlı ihlal eden Avrupa’dan hiçbir şey beklememeliyiz. Bugün Avrupa hiç olmadığı kadar bizim kanımızı petrol ve maden politikaları için kullanıyor. Türklerle dostluk kurmamız zorunlu. 

.....


“... Bugüne kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan, ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor.”

Rus general, kendi ordusundaki Ermenileri şöyle anlatır:

“Hemen hemen her Rus subayı, Ermeni birliklerinde sadece gönüllülerin değil, komutanların arasında disiplinsizliğe, itaatsizliğe, iç çatışmalara, entrikalara, böbürlenmelere, korkaklıklara, farklı hırsızlık ve gasp olaylarına, hatta bizim tarafımızdan işgal edilen Türk topraklarında Müslüman sivil halka karşı tecavüzlere tanık olmuştur.”





MÜSLÜMAN KIRIMININ SORUMLUSU 
OLARAK TAŞNAKLAR

Aynı zamanda Taşnak belgeleri, Çarlık Rusyası ve Batı emperyalizminin kumandası altına giren Taşnakların katliam hikâyeleriyle doludur. Van’ın işgalinin ardından şehrin valisi olan Aram’a Rus ordularının Van birliği komutanı Nikolayev tarafından gönderilen 34 sayılı 22 Haziran 1915 tarihli talimatta Ermenilerin bölgedeki Kürt nüfusa saldırmamaları ve köylerini yağmalamamaları bildirilmektedir. 

Aram, talimata verdiği protesto cevabında, emirlerin yerine getirilmeyeceğini, hala işgal edilmemiş bölgelerdeki Müslümanlara uyarı olması amacıyla suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını belirtmektedir.Taşnakların Baş-Gyarninsk birliği komutanı Yarbay Melik-Şahnazarov’un ayrı bir Ermeni tümenine gönderdiği 7 Kasım 1918 tarihli acil damgalı raporunda ise bölgenin bütün köylerini bombaladıklarını, 30 Türk köyünü ele geçirdiklerini ve geri kalan 29 köyü de bombalamak amacıyla harekât izni istediğini bildirmektedir. 

Merkezden onay alan Taşnak birliği, Baş-Gyarninsk bölgesindeki onlarca Azeri köyünü yerle bir edecek ve kadın, çocuk, yaşlı, genç yüzlerce insanı öldürecek ve varlıklarını yağmalayacaktır. Bu olayların kendi ağzıyla anlatıldığı Taşnak yarbayının raporu, Ermenistan Devlet Arşivi’nde saklanmaktadır.Ermeni Sovyet tarihçisi A. A. Lalayan’ın ilk önce 1936 yılında Revolyutsionnıy Vostok dergisinin 2-3 nolu sayısında, daha sonra da 1938 yılında SSCB Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nün yayın organı İstroriçeskie Zapiski dergisinin 2. sayısında yayımladığı Taşnak raporu ise insanın tüylerini ürpertmektedir. 

Taşnak subayı, 1920 yılında Beyazıt-Vaaram bölgesinden yazdığı raporunda şu uygulamalarını övüne övüne anlatmaktadır:

“Basar-Geçar’daki Türk nüfusu ayırt etmeden imha ettim. Bazen kurşunlara yazık olmasın dersin ya. Bu köpeklere karşı en etkili yol, çarpışmadan sonra sağ kalanları toplayıp kuyuların içine tıkmak ve bir daha dünyada bulunmamaları için yukarıdan ağır kayalarla ezmek. Ben de öyle yaptım. Bütün erkekleri, kadınları ve çocukları topladım, benim tarafımdan atıldıkları kuyuların içinde kayalarla ezerek hepsinin hayatına son verdim.”

Türk ve Kürt nüfusu katleden gönüllü birliklerin ruh halini yansıtması bakımından hep bir ağızdan söyledikleri şu şarkı çarpıcı bir örnektir:

“Haydi yık, yağmala, öldür ve tak omzuna ceketini, özgürce dolaş!”

....

Boryan, Ermeni meselesinde otorite kabul edilmektedir. Olayları üst düzey yönetici olarak yaşamıştır. Boryan, bu kitabı nedeniyle Ermeni milliyetçileri tarafından hain ilan edilmiştir. Çünkü o, "soykırım" tartışmalarına son noktayı koymuştur.

Lalayan, 1915 yılında Kafkasya valiliğine atanan Nikolay Nikolayeviç döneminde Taşnakların gönüllü birliklerin örgütlenmesine hız verdiğine dikkat çekerken özellikle savaş bölgelerindeki Türk kadınları, çocukları, yaşlıları ve malulleri yok etmeyi amansızca sürdürdüğünün altını çizer.Lalayan, özellikle Türkiye Ermenilerinin sözde “gönüllü” birliklerin oluşturulmasına tepki gösterdiğini, Van, Erzurum gibi bölgelerde Ermeni emekçilerinin Taşnakların “gönüllü” birliklerine karşı kampanyalar yürüttüklerini belirtir. “Gönüllü” birliklerin hiçbir şekilde bir iyilik getirmeyeceğinden emin olduklarından Tiflis’e bir heyet bile gönderdiklerini ifade eden Lalayan, Taşnakların bütün bu uyarılara kulak asmadığını, Çarlığın, İngiliz-Fransız emperyalizminin, Ermeni kapitalistlerinin çıkarları doğrultusunda Ermenileri Türkiye’nin üzerine sürdüğünü yazar.Lalayan, devamında ise “gönüllü” birliklerin bilânçosunu çıkartır ve şu sonuca ulaşır:

“1. ‘Gönüllü’ hareketi, kana susamış humbapetaların (Andranik Paşa, Amazayep ve diğerleri) komutasındaki Taşnak birliklerinin Türk kadınlarını, çocuklarını, yaşlılarını ve hastalarını ortadan kaldırmak işinde azami ‘cesareti’ göstermelerini ifade etmektedir. Taşnak birlikleri tarafından işgal edilen Türk köyleri, orada yaşayan insanlardan ‘kurtarılmış’ ve tanınmaz hale getirilmiş kurbanlarla dolu bir harabeye çevrilmiştir. (…)“Görüldüğü gibi Taşnak gönüllü hareketinin sonuçlarından biri on binlerce Türk emekçisinin imha edilmesidir.

Ermeni tarihçisi A.A. Lalayan'ın çalışmalarıyla devam ediyoruz. Elinizdeki kitap, gerçeklere bağlı, dürüst ve nesnel bir Ermeni tarihçinin eseridir. Lalayan'ın bu kitabıyla, Ermenistan Devlet Arşivi'ni açmış oluyoruz. Çünkü Lalayan, 1914-1923 yılları arasındaki Türk-Ermeni ilişkilerini, çoğu Ermenistan arşivinde bulunan belgelere dayanarak açıklıyor.


”1905-1906 yıllarında Karabağ, Baku ve Transkafkasya’nın diğer şehirlerinde yaşanan Ermeni-Türk kırımının da sorumlusunun Taşnaklar olduğuna dikkat çeken Lalayan, Taşnaksutyun Partisi’nin 1918-20 yıllarındaki iktidar döneminde de milli çatışmaları ateşlediğini, Ermenistan’da yaşayan milli azınlıkları imha politikası güttüğünü ve bunun sonucunda yüz binlerce emekçinin fiziksel olarak yok edildiğini vurgulamaktadır:“Taşnaksutyun’un karşıdevrimci diktatörlüğü döneminde (1918-1920), Ermeni olmayan bütün nüfus kanundışı sayıldı. Taşnaksutyun’un ‘fikri’, Ermeni topraklarında yaşayan Azeri ve Kürt nüfusu imha ederek ülkeyi ‘Ermenileştirmek’ti. (…)“2.5 senelik hükümranlıkları döneminde Taşnaksutyun, Ermenistan’da yaşayan Azerilere karşı sivil halkı ayırmadan öldürerek ve yağmalayarak, köyleri ve kasabaları yakıp yıkarak silahlı mücadele yürüttü. 

1918-1919 yıllarında Taşnak hükümeti, ‘devletin taleplerini yerine getirmemek’ bahanesiyle Azeri ve Kürt köylerinin sivil halkını bombaladı (ayrıca Ermeni köylerini de bombaladı). 1920 yılında ise Ermeni işçi ve köylülerinin şanlı Mayıs ayaklanmasının bastırılmasının ardından Taşnaksutyun, ‘Müslümanlar bizim düşmanımızdır’ sloganı altında Azeri ve Kürt köylerini bombaladı ve sivil halkı katletti.”Sovyet Ermenistanı Kızıl Ordusu’nun avcı tümeninin 10. yıldönümü dolayısıyla Kızıl Ordu tarafından basılan kitapçıkta T. Haçıkoglyan, Taşnak gönüllü birliklerinin Türk nüfusa karşı giriştiği katliamlara değinir:“Şerefsiz Taşnak ‘cumhuryetinin’ kısa döneminde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ile yapılan savaşlar, Taşnakların kanlı elleriyle binlerce Türkü yok ettikleri ve köylerini yakıp küle çevirdikleri Zangezur, Şarure, Daralagöz, Megrı, Arbaba, Zangibazar, Büyük Bedi’deki Türk köylerinde yaşanan vahşilikler, katliamlar, yağmalar hala akıllarda. 

(…)”Haçikoglyan, Türklere karşı girişilen katliamları ele alırken gönüllü birlik sistemini inceler ve yarattığı asker tipine de değinir:“Askerlerde yaltaklık, dalkavukluk, keyfiyet, yağma psikolojisi, başkasının hesabından yaşama, suçsuz ve çaresiz kişileri öldürme psikolojisi kökleşmişti.

”O dönemi yaşamış olan Basar Geçar bölgesindeki B. Mazra hayvan çiftliğinin ekip başı Azeri kökenli Ermenistan vatandaşı Veys Veysov ise Sovyet Ermenistanı’nda yayımlanan Horrdayn Ayastan adlı gazetede başından geçenleri şöyle anlatır:“Taşnaklar, bizi kış vakti kurşun yağmuru altında köyümüzden kovdular. Bu ‘işi’ general Silikov ve Tevosov yürütüyordu. Bölgemizdeki Türk köyleri tamamen yakıldı ve geriye sadece siyah külleri kaldı. Taşnaklar hangi vahşiliği yapmadılar ki! 

Ne kadar insan öldürdüler, ne kadar insan onlar yüzünden öldü! 8 candan oluşan ailemden sadece bir ben sağ kaldım. Şu an dolaştığımız bu dağlar, insan cesetleriyle kaplıydı. O zaman insanlar dağların kayalarından, sularından korkar olmuştu. Karanlığın basmasıyla korku içerisinde Taşnak katilleri ve yağmacıların gelişini beklerdik.

Ülkenin sovyetleştirilmesinden sonra ben ve komşularım Taşnaklar tarafından yakıp yıkılan köylerimize döndüğümüzde her aileden yalnızca bir kişinin sağ kaldığını gördük.”

Ermeni Belgeleriyle Ermeni Soykırımı Yalanı dizisine, Ermenistan hükümetinin ilk başbakanı ve Taşnaksutyun Partisi liderinin imzasını taşıyan bir resmi belgeyle başlıyoruz.1923 yılı Nisan ayında Taşnaksutyun Partisi'nin Bükreş'te yapılan Yurtdışı Konferansı'na sunulmuş olan bu tarihi rapor,Ermenistanda yasaklanmıştır.

BU KİTABI TÜRKÇE İNDİREBİLİRSİNİZ




TAŞNAKLARIN YAĞMA POLİTİKASI


Taşnak birlikleri, bastıkları Müslüman köylerinde ortaçağdan kalan işkence yöntemlerinin dışında, ayrıca yağma politikası da yürüttüler. Devletin içinde bulunduğu parasal krizi bu şekilde aşmaya çalıştılar. 

Bu çerçevede bir Taşnak yetkilisinin hükümetin başı A. Ogancanyan’a yazdığı 21 Haziran 1920 tarihli mektupta şu satırlar dikkati çekmektedir:“Zangi-Bassar tarafımızdan işgal edildi. Bu ülke öyle zengin ki, bizim borçlarımızı birkaç defa kapatacak durumda. İki gündür burada görülmemiş bir yağma gerçekleşti. 
Buğdayları, arpaları, pirinçleri, semaverleri, halıları, paraları ve altınları topladılar. Maliye Bakanlığı, iki görevlisini yanlarında örgütlü bir güç olmadan buraya ancak dün gönderebildi. Devasa bir zenginlik ellerimizden gidiyor.”Bütün yağmanın hükümetin elinde toplanmasını öneren bu Taşnak yetkilisinin raporu, Ermenistan Devlet Arşivi’nde kayıt altında bulunmaktadır. 

.....

Güneybatı Kafkas'ta Taşnak Mezalimi. Kızıl Kitap Batı'nın mavi yalanlarına Doğu halklarının cevabıdır. Eski adı Sovyet Birliği Komünist Parti Merkez Komitesi bünyesindeki Marksizm-Leninizm Enstitüsü Merkez Parti Arşivi olan Rusya Toplumsal-Siyasal Tarih Devlet Arşiv'inde yer alıyor.



ERMENİ HALKINA TAŞNAK İŞKENCESİ

Taşnak belgelerinden Ermeni köylülerinin de hükümetin inanılmaz şiddetine maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Örnek olarak Taşnak hükümeti komiseri V. Agamyan’ın ordudan firarları önlemek bahanesiyle soruşturma veya mahkeme olmaksızın insanları cezalandırdığı ve kurşuna dizdiği belgelere yansımaktadır. 
Agamyan, firarla suçlanan kişilerin eşlerini, annelerini ve kız kardeşlerini toplayıp, çırılçıplak kalana kadar soyup, köy meydanında bütün insanların gözü önünde kaz yürüyüşünü taklit etmek zorunda bırakmıştır. Taşnak yetkilisi, daha sonra çıplak kadınları dövmüş ve onları saatlerce suyun içinde tutmuştur.

Ardından kadınları tutuklama emri veren Agamyan, geceleyin de genç kadınların ve kızların ırzına geçmiştir. Agamyan, hiçbir şekilde cezalandırılmadan görevini uzun süre sürdürmüştür. Taşnak hükümeti, ancak M. Azarapetov isimli ajanı vasıtasıyla Agamyan’a karşı köylülerin suikast girişiminde bulunacağını öğrenince onu merkeze almıştır.

Taşnakların eski bakanlarından Cagetyan, İran’da yayımlanan makalesinde bizzat merkezinde bulunduğu Taşnak iktidarıyla ilgili şu satırları yazmaktadır:“Bolşeviklerin izini sürmek bahanesiyle hükümet orduları, sözde gönüllü birlikler (humbalar), İcevan (eski Delican) kazasındaki köylük bölgelerde yağma yaptı ve kadınların ırzına geçti. Gönüllü infaz ekibi, köylüleri öyle bir hale getiriyordu ki, bir günde ‘humbapeta’ (birliğin başı) ‘Arç-Mard’ (ayı-adam) 50 gönüllüyle bütün kasabayı kuşatıyor ve yerle bir ediyordu. 
....
”Taşnak hükümeti, 1918 yılına gelindiğinde 35 yaşına kadarki bütün vatandaşları askere çağırmış ve Türkiye’ye karşı savaş için tekrardan “gönüllü” birlikler kurmuştur. 

....

Taşnakların bu 30 aylık kanlı diktatörlüğü sonunda Ermenistan’daki Ermeni nüfusun yüzde 35.5, Türk nüfusun yüzde 77, Kürt nüfusun yüzde 98, Yezidi nüfusun ise yüzde 40 azaldığını belirtmektedir.

Boryan, Ermeni meselesinde otorite kabul edilmektedir. Olayları üst düzey yönetici olarak yaşamıştır. Boryan, bu kitabı nedeniyle Ermeni milliyetçileri tarafından hain ilan edilmiştir. Çünkü o, "soykırım" tartışmalarına son noktayı koymuştur.


TÜRKİYE’NİN HAKLI SAVAŞI

Emperyalist devletlerin Kafkasya’daki ve Anadolu’daki çıkarlarını sağlamak amacıyla Taşnakların Türklere ve Kürtlere karşı giriştiği katliamlar yanında Ermeni köylülerine yaptığı zulüm de Türkiye’nin verdiği haklı savaşı en etkili gösteren olgulardır.... 

Kaçaznuni’nin raporunun özünü oluşturan en önemli noktalardan biri de 1914’lerden beri gelişen süreçte Türk-Ermeni ilişkilerinin bir savaş hali olarak ele alınmasıdır. Türkiye’yi sorumlu tutacak herhangi bir söz sarf etmemektedir. Çünkü Taşnakları ve onun peşine takılan Ermenileri savaşın bir tarafı, Türkiye’yi ise savaşın diğer tarafı olarak değerlendirmekte ve bu savaşın sonunda gerek kendi hatalarından gerekse de Türkiye’nin gücünün ağır basmasından dolayı Türklerin zaferle çıktığı tespitini yapmaktadır. 

...

 Amaç, aracı haklı kılar.

Gürcü Devleti'nin Kırmızı Kitap'ı. Karibi tarafından kaleme alınan ve 1920 yılında Tiflis'te basılan Kırmızı Kitap, Ermeni iddialarına Gürcüler tarafından verilen yanıttır.Gürcistan'ın Ermeni Meselesindeki devlet politikasını yansıtan kitap,Çarlık Rusyası'nın askeri arşivlerinden de önemli belgeleri okuyuculara sunmaktadır.


ERMENİ KAYNAKLARI SOYKIRIM YALANINI KANITLAMAKTADIR

Ermeni kaynaklarındaki bu belgeleri ve tespitleri toparlayacak olursak çıkan sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Birçok Sovyet Ermenistanı yetkilisinin sözde olarak tanımladığı “Ermeni Meselesi”, Çarlık Rusyası’nın ve Batı emperyalizminin elinde Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanılmıştır. Meselenin en önemli aktörlerinden Taşnaklar, Çarlık Rusyası’nın ve Batı emperyalizminin Anadolu’yu paylaşma ve sömürgeleştirme planının bir aracı olmuşlardır. Bırakalım Kafkas Cephesi’nin açılmasını, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından çok önce gönüllü birlikler oluşturulmaya başlanmış ve Ermeni kitleleri içinde Türkiye karşıtı propaganda yürütülerek İtilaf Devletleri yanında savaşa çağrılmışlardır. 

Görevleri, kendi belgelerinde itiraf ettikleri gibi cephede ve cephe gerisinde anarşi çıkarmak, gönüllü birliklerle de Rus ordularının önünü açmaktır. Yani Taşnaklar, Türkiye’de bulunan Ermeni komiteleri aracılığıyla Anadolu’yu içerden, Transkafkasya’dakiler aracılığıyla ise dışardan vurmuşlardır. Kendi tabirleriyle Çarlık Rusyası’na ve emperyalist Batı’ya kanlarıyla hizmet etmişlerdir. 

Ekim Devrimi’nin ardından ise Çarlık Rusyası’nın yıkılıp yerine Türkiye’ye dost Sovyet Rusya’nın kurulmasıyla devrimci Türkiye ve Sovyet Rusya arasında bir set işlevi görmüşlerdir. İşbirlikçi karakteri Taşnaksutyun’u, II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın koçbaşı olmaya kadar götürmüştür. Bu görevleri karşılığında Taşnaklara, Kaçaznuni’nin bile saçma ve emperyalist bir talep olarak nitelendirdiği “denizden denize Büyük Ermenistan” vaat edilmiştir.

2) “Büyük Ermenistan” projesinin önündeki en büyük engel, sınırlarına dahil ettikleri Anadolu topraklarında Ermenilerin tartışmasız azınlık olmalarıdır. Müslüman nüfus, Ermenilere oranla kat be kat fazladır. Taşnaklar, gerek “Büyük Ermenistan” projesini hayata geçirmek için gerekse de emperyalistler tarafından kendilerine biçilen görevi yerine getirmek amacıyla Transkafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Adana ve çevresinde Müslüman halka karşı toplu kırım yöntemine başvurmuşlardır. 

Toplu kırımlar, hem I. Dünya Savaşı yıllarında hem de “bağımsız” Taşnak Ermenistanı döneminde sistematik biçimde sürmüştür. Amaç, bölgeyi kendi terimleriyle “Türklerden ve Kürtlerden temizlemek” ve İtilaf Devletleri’nin işgalini kolaylaştırmaktır. Taşnakların terörist-komplocu karakteri, daha kuruldukları ilk yıllarda Batı kamuoyunu kazanmak için giriştikleri terör eylemlerine kadar dayanmaktadır.

Taşnak birlikleri, bastıkları Müslüman köylerinde ortaçağdan kalan işkence yöntemlerinin dışında, ayrıca yağma politikası da yürütmüşlerdir. Özellikle “bağımsız cumhuriyetin” ilanından sonra devletin içinde bulunduğu parasal krizi bu şekilde aşmaya çalışmışlardır. Ayrıca Müslüman köylülerin topraklarına el koyup kendi yandaşlarına dağıtmışlardır.Taşnaksutyun iktidarı, Ermeni halkına karşı da acımasızca davranmış ve inanılmaz şiddet yöntemlerine başvurmuştur. 

Taşnak iktidarı döneminde yolsuzluklar, talan, rüşvet başını almış yürümüştür. Bitmeyen savaşlar dolayısıyla asker kaçakları inanılmaz boyutlara varmıştır. Kaçakların önünü alabilmek için “Terör Organı” adını verdikleri özel birlikler bile kurulmuştur. Kendi halkına bile bu şekilde davranan Taşnakların Ermeni olmayan kitlelere nasıl bir şiddet uyguladığı tahmin edilebilir.

3) Bütün bu yaşananlar, Boryan’ın yukarıda belirttiği ilkeyi hatırlatmaktadır: “Amaç, aracı haklı kılar.” Boryan’ın ifadeleriyle, savaş sırasında devlete karşı bir kitle ayaklandığında devlet olmak, devlet iktidarını ortaya koymayı ve gerekli önlemleri alarak meşru müdafaa hakkını kullanmayı gerektirir. Dolayısıyla Anzavurlar, Çapanoğulları nasıl bastırıldıysa, Taşnakların emperyalist güdümlü isyanları da aynı şekilde bastırılacaktır. 

Yaşanan süreçte Osmanlı ve TBMM, Taşnaklara ve Ermeni bozgunculuğuna karşı açık olarak haklı bir savaş vermişler ve vatan savunmasında bulunmuşlardır. Vatanını savunmak, en meşru haktır. Öyle ki, Türk Ordusu’nun Taşnak Ermenistanı’na harekâtı Ermeni köylüleri tarafından bile coşkuyla karşılanmıştır.

4) Bütün bu önlemlerin alınması sonucunda yaşanan tehcirin ve karşılıklı kırımın (mukatele) sorumluları da Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’yla birlikte Taşnaklardır. Bu kuvvetler, Ermeni halkını kendi sömürgeci amaçları için kurban etmişlerdir. Ne İttihat ve Terakki önderlerinin ricaları ne de Türkiye’de yaşayan bazı Taşnak liderlerinin uyarıları fayda etmemiştir.


***

Arşivler açılsın, gerçekler ortaya çıksın deniyor. İşte gerçekler! Taşnak ve Sovyet Ermenistanı kaynakları, Taşnaksutyun gerçeğini ve buna bağlı olarak soykırım yalanını gözler önüne sermektedir. Bu belgelerin ve eserlerin ne tek bir satırı Türk makamları veya tarihçileri tarafından yazılmış ne de tek bir sayfası Türk arşivlerinde veya kütüphanelerinde saklanmaktadır. 

Hepsi, Taşnak veya Sovyet Ermenistanı yetkililerinin, tarihçilerinin kaleminden çıkmıştır. Hepsi, Ermeni arşivlerinde ve kütüphanelerinde bulunmaktadır. Türkiye’nin tezleri, bizzat Ermeni kaynakları tarafından doğrulanmaktadır. Bu önemli sempozyumu düzenleyen sayın yetkililerin ve değerli katılımcıların gündemlerine almaları gereken nokta, bu belgelerin uluslararası arenada değerlendirilmesini sağlamak ve soykırım yalanlarına Ermeni belgeleriyle cevap vermektir.


Mehmet Perinçek 

(Gazi Üniversitesi, 23-25 Kasım 2005)
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Ar. Gör.Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (Üniversitesi) Stajyer Ar. Gör.

devamını okumak için....



Gerek ülkemizde gerekse dünyada Ermeni meselesi hakkında çok şey yazıldı, bir çok iddia ortaya atıldı. Bugün Türkleri soykırımla suçlayanlar, bir zamanlar Osmanlı'yı parçalama planları yapanlar mıydı? Ne olmuştu "milleti sadıka" olarak adlandırılan, darphanenin, baruthanenin emanet edildiği Ermenilere? Çarlık Rusyası'nın, İngilterenin ve Fransa'nın bu trajedideki rolü neydi? Başrol oyuncuları bu büyük sömürgeci devletler miydi? Ermeni ayrılıkçılarını daha savaş öncesinde silahlandıranlar kimlerdi?




Mehmet Perinçek lise son sınıfta kazandığı AFS bursuyla, ABD’ye değil Rusya’ya gitmiş ve liseyi Rusya’da bitirmiş. Amacı, Türk Devrimini ve Ermeni meselesini Rus kaynaklarından incelemek.Sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş ve “Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi” Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak, akademik çalışmalarına başlamış. Rusça, İngilizce ve Almanca biliyor.
10 yılı aşan bir süredir Rusya Devlet Arşivlerinde çalışıyor. Özellikle Ermeni ve şimdi Kürt sorununa ilişkin hazine değerinde belgeleri bulmuş, çıkarmış ve yayınlıyor. Heyecanı bu, mutluluğu bu, kendisini vatanına ve bilimsel çalışmaya adamış. Rusya’daki dostlar anlatıyor: Belgeleri kopyalayarak parayı artırmak için, patates ve lahanaya talim etmiş, başka şehirlere gittiği zaman spor salonlarında battaniyelere sarılıp yatmıştır. Bunlarda bizim geleneksel mutluluklarımızdır.Yayınları, şimdiden 20 kitaba yaklaşıyor. Ayrıca çok sayıda bilimsel makalesi var.

Dışişleri Bakanlığı’nın 50 yıldır yapamadığını başarmış

 Mehmet Perinçek, genç yaşta kendisini Ermeni sorunu gibi çetin bir konuda, savaşa savaşa bilgisiyle, dürüstlüğüyle bilim namusuyla uluslararası akademi ve siyaset kurumlarına kabul ettirmiş. Rusya’dan Azerbaycan’a ve Kafkaslara kadar herkes ondan sevgi ve saygıyla söz ediyor.Rusya’nın en önemli yayınevi, Azerbaycan ve İran devletinin önemli yayınevleri ve Ukrayna yayınevleri, Mehmet Perinçek’in Ermeni sorununa ilişkin çok önemli kitaplarını Rusça, Farsça dilleriyle ve Azeri Türkçesiyle yayımlanmış.Dışişleri Bakanlığı 50 yıldır Ermeni sorununa ilişkin kitaplar ve kitapçıklar basar ve çuvallarla dağıtır.
Bunlar içerikleri nitelikli de olsa, “resmi yayın” muamelesi görmüş ve uluslararası alanda etkili olmamıştır.Benim bildiğim Türk araştırmacılarının uluslararası yayınevleri tarafından basılmış bir kitabı yoktur.Mehmet Perinçek’in yabancı dillerden kitapları ise, özellikle Rusya’da geniş yankı yapmıştır. Moskova’da özel konferanslar düzenlenmiş, çok sayıda Ermeni’nin katıldığı bu toplantılarda, Mehmet Perinçek’in tezleri kabul ve itibar görmüştür.Rusya, Azerbaycan, İran, Doğu Avrupa, Almanya, İsveç vb. televizyonları ve medyası, Mehmet Perinçek ile çok geniş görüşmeler yayınlamıştır. Böylece bu ülkelerde Ermeni sorunu konusunda emperyalist propagandanın karşısına bilgiyle ve belgeyle çıkılmıştır.

Mehmet Perinçek, Ermeni meselesinde çeşitli uluslararası konferans ve çalıştaylara davet edilmiştir. Bu toplantılardaki başarılarını Türkiye Büyükelçilikleri izlemiştir ve herhalde Bakanlığa bildirmişlerdir.Mehmet, Ermeni soykırımına ilişkin çok önemli konferanslara konuşmacı olarak davet edildiği halde artık katılamamaktadır.Mehmet Perinçek’in neler yaptığı konusunda en sağlıklı bilgiyi, hükümet, son 10 yılın Moskova Büyükelçiliklerinden de öğrenebilir. Mehmet Perinçek, onların önerisiyle ve Dışişleri Bakanlığı’nın ilgili dairelerinin takdiriyle, Ermeni sorunu konusunda, Dışişleri Bakanlığı’nda kurulan Komisyon’a en genç üye olarak alınmıştır.


GERÇEKLER...
SB.











23 Ağustos 2012 Perşembe

İSKİTLİ ANARCHARSİS ve BOZKIR KANUNU



Bu hikaye yedi zeki adamdan biri olan, 
İskitli Anarcharsis hakkındadır.





Kral çadırının içinde,göçebelerdeki genel adet üzerine çömelmişti. Deri pantalonu çıkık dizlerini sıkıca sarıyordu. Bilezik, küpe ve broş takmıştı. Meşalelerin ışığı yüzüne vuruyordu. Kral duvarlar yüzünden çok zor gözüküyordu. Yalnızca ocağın üzerindeki açıklıktan görülebiliyordu.

Göçebelerin yanına yeni gelen bir adam, sade ve bol bir elbise giymişti. Barbarların muhteşem elbiseleri ve takıları yanında görüntüsü çok sönük kalıyordu. Uzun,gri saçlarını keten bir bez parçasıyla bağlamıştı. Büyük gözlerini korkuyla açtı.

“Sen kimsin” diye sordu kral yabancıya. Kralın ağzından çıkan sözler kırbaç darbelerine benziyordu. O sırada, kralı dinleyen Anarcharsis gözlerini çevirmeden ona baktı. Hatta umursamaz bir tavırla kralın karşısında durmaya devam etti. Anarcharsis o anda, mermerden yapılmış tapınaklı o şehri hatırladı. 

Göçebelerden hiçbiri Anarcharsis’in niyetini anlayamamıştı. Sesi yaralı bir hayvanın ya da çağlayan bir dereninki gibi anlaşılmazdı. Kalabalığın içindeki bazı insanlar ayakta duruyorlardı. Satılacak köleler olmalıydılar. 

Anarcharsis kendi dilinde konuşmaya başladı. Herkes dikkatlice onun elbiselerini ve görünüşünü inceliyordu. Daha önce Yunanlıların arasında bile İskit olduğu için aşağılanmamıştı. Ancak kendi vatanında…

İskitliye adını, başka bir Yunan şehrinden geldiği düşünülen ve İskit bir kölesi olan, Alcaeus’un oğlu Cleomenes vermiştir.  Anarcharsis sepetleri huş ağacının kabuklarına benzer nesnelerle doldurdu. Çoğu daha önce onun hiç görmediği papirüslerdi.

“Dikkat et!” demişti geveze Yunanlı telaşlı bir sesle. O anda tüm geçmişini hatırladı.

“Pittacus’umu sakın kırma. Buraya Thales’in öğretilerinin olduğu parşömenin yanına koy. Sepeti bilgelikle doldur ki hiçbir zaman kaybolmasın.”

“Sepetleri nasıl bilgelikle doldurabilirim ki?” dedi Anarcharsis Yunanlıya.

“Ne demek istedin?” diye sordu Yunanlı şaşkınlıkla.

“Yani bilgelik hiçbir şeye koyulamaz, Kuşların uçmasını ve çimenlerin kokusunu nereye koyabilirsin ?” dedi Anarcharsis.

“Çok ilginç! Sence kim en büyük bilge?” diye sordu Yunanlı mırıldanarak.

“Vahşi hayvanlar.Çünkü içgüdüleri ile yaşıyorlar.”

“Peki, hangi hayvan?” diye sordu Yunanlı.

“Hepsi. Onlar içgüdüyü kanunlara tercih eder.”

“Peki ,sence kim en cesur?” diye sordu Yunanlı.

“Vahşi hayvanlar.Onlar sadece özgürlükleri için yaşarlar. Tıpkı Karadeniz’in kuzeyinde bozkırlarda yaşayan, göçebe halkım gibi.”
“sen bir İskit misin?” diye sordu Yunanlı.



İSKİT GÖÇLERİ


Atina’da vahşi köpeklerin yerine bile İskitler kullanılırdı. Zaten başka bir işe yaramazlardı da. Kısa bir süre öncesine kadar bu barbar ve vahşi insanlar Yunanlıların fikirlerini yıkmıştı. 

Ancak Yunanlılar ile İskitler arasındaki dostluk bir sürü kötü tesadüf yüzünden sona erdi. Yine de ölümsüz Tanrılar Anarcharsis’in Yunanlı efendisi Cleomenes ile iyi arkadaş olmasını istiyorlardı. O ana kadar Cleomenes yolculuğun amacını unutmuştu. Kölesi Anarcharsis’in sıcak ve küçük odasındaki Yunanlıların dünya hakkında bilmedikleri bir çok şey öğrenmişti. 

Medeniyetleri yok edilmiş vahşilerden birisi olan Ezop’un fabllarındaki hayvanlarla ilgili öyküler, Homer’in bahsettiği canavarlarla savaşan kahramanları içeren destanlar kadar önemliydi bunlar. Bu yüzden Anarcharsis Cleomenes’e Ezop’un İskitli Thales olduğunu söylemişti.


MİLETLİ THALES MÖ.624-546


Cleomenes kölesini alıp Propontis’teki (Marmara Denizi’nin antik çağdaki adı) Kyzicos’a (Erdek/Belkız) gitti. Homer’in ataları kuzeyden gelmiş ve Kyzicos’da doğan Arimpeans hakkında şiirler yazması ve Homer’in öğretmeni olarak düşünülen Aristeas’ın da buralı olması halkı onurlandırmıştı. 

"Ariesteas’ı okuduğum zaman inanılmaz öykülerle karşılaştım: Yarısı aslan,yarısı kartal olan ejderhaların altın bulması ve kurtlara dönüşen gezginler gibi."

Başlangıçta Kyzicos halkı ,İskitler ve Anarchasis’in düşüncelerine Aristeas’ın şiirlerinden daha fazla şaşırdılar. Ona annesi, babası ve ulusu hakkında sorular sordular. Şüphe ile göğsündeki ve omuzlarındaki dövmelere baktılar. Onun bir İskit olduğunu anlamalarına rağmen Yunanlılar gibi hor görmediler. Hatta halk toplantısına katılmasına bile izin verdiler.


KYZİCOS'TAN BİR LAHİT "ÜÇ GÜZELLER"


Anarcharsis Kyzicos halkının kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarından daha üstün tuttuklarını anlamıştı. Niçin kendine bu kadar çok soru sorulduğunu anlamaya çalışıyordu. Muhtemelen diğer milletlerin; içinde tapınak,tiyatro, spor salonu ve hapishane olan şehirler inşa edemediklerini düşünüyorlardı.

“Senin yaşadığın yer Yunan şehirlerinden farklı mı?” diye sordu Kyzicos’taki insanlardan biri. “Evet” dedi Anarcharsis.

Daha sonra Anarcharsis Yunanlılara zenginlikle övünmeyen, çok iyi ok atan, çıplak ayakları ile yürüyen, toprakta gökyüzünün altında sanki bir tapınaktaymış gibi kendilerini güvende hisseden, samimi İskit halkından bahsetti. 

Ayrıca İskitlerin peynir ve et yiyip, çiğ süt içtiklerini anlattı. Yunanlılardaki lüks hayat özentisinin, İskitler arasında hiçbir şey ifade etmediğini, kendi zevkleri uğruna zengin ve güçlü insanların örümceğin bir sineği yakalaması gibi, fakir insanları kendilerine köle etmemelerini belirtti.

Kyzicos’taki en uzun gündü. Halk meclisi Anarcharsis’i Yunanlı yedi bilge kişiden birisi olarak ilan etti ve Aristeas’ın yetiştirdiği söylenen zeytin dallarından yapılmış bir taçla ödüllendirdiler.

Ancak Anarcharsis’in yedi bilge kişiden bir olması, efendisi Cleomenes’e yetmemişti. Çünkü Anarcharsis’in hikayelerini dinleyince Yunanlıların düşüncelerini geliştirebileceğini anladı. Bu olay Anarcharsis’e büyük ün kazandırdı. 

Kısa bir süre önce kimse onu tanımazken, şimdi ismi Pittacus ve Thales ile beraber anılmaya başlanmıştı. Hiç kimse onun İskitli bir prens ve Cleomenes’in kölesi olup Yunanistan’a kanunları öğrenmek için geldiğine inanmıyordu. 

Hatta çoğu insan adını kullanarak güç ve zenginlik sağlamaya çalışıyordu. Korinth’te zenginler arasında oluşan sınıfa , çömlek ustaları “Anarcharsis’in Krallığı” adını vermişti. Diğer yandan Anarcharsis Yunan dünyasında bu ünü yüzünden çok düşman edinmişti.

Birçok şehirden gelen insanlar Kyzicos’taki tapınakları görmek yerine İskitli bu alimi ziyaret ediyorlardı. Kyren’den Tarentum ve Massa’dan gelen bu insanlar sadece öğrenme arzusu duyuyorlardı.
Cleomenes Kyzicos’ta yapılan halk oylamasıyla meclis üyesi oldu. 

Anarcharsis’te şehir meydanındaki tunç plakanın yanında Kyzicos’un vatandaşı olarak ilan edildi. Çok geçmeden şehir meydanına giden yolda Proconesus mermerinden heykeli yapıldı. Heykeltıraş uzun zamandır giymediği bol ve sade elbisesiyle onu tasvir etti. Alnındaki kırışıklıklar ve gözlerindeki ifade Yunanlıların çok hoşlandıkları düşüncelerini gösteriyordu. Rahat ve adil kişiliğini bozkırlardan ve tabiattan almıştı.

Anarcharsis şöhretten hiç hoşlanmadı. Hayranlıkla dolu fısıldamalardan ve her dediğini yapan öğrencilerden çok sıkılmıştı. Adaletin sadece İskitler arasında olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden bozkırlara geri döndü.

“Sen kimsin?” diyen kralın sesiyle Anarcharsis kendine geldi.

“Herhalde bir İskit ancak sizin kadar muhteşem olabilir yüce efendim” dedi Anarcharsis.

“İskitlerin kanatları yoktur. Papai (Tanrıların ve insanların babası olan İskit Tanrısı) bize uçmayı öğretmedi. Biz sadece bozkırlarda yürür ve ata bineriz” dedi kral sitemkar bir şekilde.

“Dağlara tırmandım, yeryüzünde gökyüzünde Tanrıların yaşadıkları yerlerin uzunluğuna denk olan karlı tepeleri gördüm. Tanrılar bize akıl verdi ,bilgi nerede ve kimde olursa olsun öğrenilmelidir.”

İskitler Anarcharsis’in sözlerine gücendiler ve ellerini kızgınlıkla havaya kaldırdılar. Kimse onun bir bilge olmasıyla ilgilenmiyordu. İskitlerden biri Anarcharsis’in kulağını çekti.


“Tanrılar bu dağda insanlar gibi yaşarlar. Bizden istedikleri özgür olmaktır. Sen Tanrıların istediklerini hiçe mi sayıyorsun ?” dedi.

“Özgürlük nedir?” diye sordu kral aşağılar bir ses tonuyla.

“Özgürlük akıldır.Burada akıllı bir adam var mı? Acaba içinizden hanginiz akla ihtiyaç duydu?” diye cevap verdi Anarcharsis.

“Haklısın.Ancak bizim Yunanlıların aklına ihtiyacımız yok. Nehrin ağzındaki koylarımızda, yabancılara ait askeri kamplara şarap sattık. Ancak İster’i (Tuna nehri) geçip, Tanais’e (Don nehri) gittiğin zaman yabancılarla işbirliği yapan bir İskitli göremezsin.”

Çadırın içinde kralın sözleri fısıltıyla tüm İskitliler tarafından onaylandı. Kral sözlerine devam etti.

“Tanrıların emirlerine uymak zorundayız.”

Kral  konuşurken ulusumuz kelimesini vurgulayarak söylüyordu. Anarcharsis yabancı bir ülkeden gelip, başka Tanrılara ibadet ettiği için affedilmeyeceğini anlamıştı.

İskitlerin çadırda kurduğu mahkeme bütün gece sürdü. Anarcharsis kimseyi tanımıyordu. Ancak çadırdaki herkes ona düşmanca bakıyordu. İnsanlar öküz arabasındaki tekerlekler gibi gıcırtılı bir sesle konuşuyorlardı. Pis ter kokusundan nefes alamıyordu. İskitler Aristeas’ın ve Arimspeans’ın iyilik ve kötülük fikrinin sadece düzmece olduğuna inanıyorlardı.

Şafakta, Anarcharsis çadırdan çıktı. Kollarını kaldırarak çadırın önündeki düzlüğe doğru yürüdü. İki asker de mahkemenin onun için verdiği kararı uygulamak üzere arkasından geliyorlardı. Fakat bu durum askerleri sıkıyor gibiydi. Savaşırken birini öldürmek zevk ve onurdu ama silahsız bir adamı öldürmek değil.

Anarcharsis açgözlülükle nefes aldı. Yusufçuklar çimenlerin ortasında uçuşuyordu. O anda kendini yuvasından düşen yavru bir kuş gibi hissediyordu. Ülkesine geri dönmüştü ama ulusu onu reddetmişti ve ölümüne mahkum etmişti. Bozkırda hiçbir şey değişmemişti. Kanunlar yabancılar ve düşmanlar içindi. Kendisi de artık onlar için bir yabancıydı.

Anarcharsis uzaktaki tepelere baktı. Sabah güneşini sırtında hissediyordu. Birden İskit Kralları için yapılmış mezarlar dikkatini çekti. İskitler için ölüm bir zevkti. 

Zaten ölümde bozkırdaki en önemli kanun değil miydi?





 ***



ANARCHARSİS



MÖ.6.yy'da  yaşamış İskitli bir Filozof. Anavatanı olan Karadeniz'in kuzey kıyılarını , bilgeliği  ve mutluluğu aramak için terk eder ve  MÖ.592-589 arasında Atina'ya gelir.



Hermippus'un yazdığı hikaye'ye göre ; 

Atina'da Solon hülüm sürmektedir. Anarcharsis Solon'un evine gider ve onunla arkadaşlık kurmak için geldiğini söyler. Solon cevap verir : " Evinde , arkadaşlık edinmen daha iyi olmaz mı?"

Bunun üzerine İskitli Anarcharsis cevap verir:" O zaman ,senin benimle arkadaşlık kurman gerekir, çünkü sen evindesin ."
Solon bu cevaba güler ve onun arkadaşlığını kabul eder.


Plutarch'a göre , Solon ve Atinalılar zamanla Anarcharsis'e bilge ve filozof gözüyle bakar.


Anarcharsis Atina'da vatandaşlık haklarından yararlanan ilk yabancıdır. Bazı yazarlar tarafından Yunanistan'ın Yedi Bilge Adamı arasında gösterilir. Yunancayı akıcı bir şekile konuşmuyor olsa da , birçok yerde konuşmalar yapar ve Eleusis Gizemlerine ilgi duyar. Yaşam felsefesi basitlikten , kendini bilmekten ve böylece mutluluğa kavuşmaktan geçer.


Herodot'a göre , Anarcharsis evine  (İskit -Scythia)    döndüğünde , kral olan büyük abisi tarafından , Yunanlılara benzemesi , onların dinine geçmesi ve kendi kültüründen, töresinden vazgeçtiği için öldürülür... 


(Heredot Tarihi-4.kitap 46....Dareios'un sefer açmış olduğu Pontos'un çevresi, Skyth'ler (İskit Türkleri) bir yana bırakılırsa, en geri insanlarla kuşatılmıştır. Denizin beri yakasında Skyth'lerden başka, kafası aydınlanmış bir ulus gösteremeyiz. Anakharsis'den başka doğru dürüst bir adamın anısını bulamayız. Hatta,insanlar için pek önemli bir alanda eşsiz bir üstünlük göstermiş olan Skyth ulusunun bile öbür işlerine pek kulak asmam.) 


Ona atfedilen hiçbir eser günümüze ulaşmamıştır. İskitlerin hukukunu Yunanlılarınkiyle karşılaştırdığı kitabı ile  Savaş Sanatı kitabı yazdığı söylenir.  Yunanlıların ithalat/ihracat ve gümrük üzerine yaptıklarını gözlemler.


Üzümü üç başlıkta toplar ,içilen ilk şarabın susuzluğu,ikincinin sarhoş olmayı ve üçüncüsünün de tartışmayı tetiklediğini söylediği için heykellerin kaidesine :

" Dilinizi , ihtiyaçlarınızı , tutkularınızı dizginleyin" sözü kazınmıştır.


"Akıllı adamlar problemleri tartışır, aptal olanlar ise karar verir."



Strabon ise onu mucit olarak anar, iki kelebekli çapayı,çömlekçi çarkı'nı onun icat ettiğini söyler.!


Solon yasaları hazırlarken, Anacharsis bir gözlemde bulunur :

 "Yazılmış yasalar örümcek ağlarına benzer, sadece fakir ve zayıfları tutar, zengin ve güçlüler onu kolayca kırıp kurtulabilir."



Ona ait olduğu söylenen 10 mektubu vardır.Bu mektuplardan 9'u  MÖ.3.yy'a ait olduğu bilinir, meslektaşları tarafından korunmuştur. Bazılarının ise sahte olduğunu söylenir.



Birini Cicero alıntılar:

"Anarcharsis'ten Hanno'ya selamlar,
Kıyafetlerim İskit kıyafetleri, ayakalarım ve ayak tabanım da öyle.Yatağım dünya, yemeğim sadece açlığımla gelir ,süt,peynir ve etten başka birşey yemem.Gel beni ziyaret et, beni huzur içinde bulacaksın. Bana birşey mi vermek istiyorsun; memleketlilerine ver, yada ölümsüz tanrılara sun."



10.mektubu Diogenes Laertius tarafından alıntılanır:

Bu mektup Lidya kralı Karun'a (Croesus) yazılmıştır.

Anarcharsis'ten Croesus'a :
"Ey, Lidyalıların kralı, Yunanlıların ülkesine onları tanımak için geldim, altına ihtiyacım yok. Ve yakında İskit'i  terkederken ki halimden daha iyi ve mutlu bir insan olarak  geri döneceğim. Senin arkaşlığını edinmek bir lütuf olacak,bu yüzden Sardes'e geleceğim."









ANARCHARSİS'İN YAŞAM FELSEFESİ VE SONRAKİ DÖNEMLERDE GÖRÜLEN CYNİCİSM (KİNİZİM)


Sokrates'in ölümünün hemen ardından öğrencileri olan Antisthenes ( MÖ.444-365) ve Aristippos (MÖ.435-386)  iki ayrı okul kurar.


Sokratçıların ilgilendikleri başlıca iki konu vardır: 

Sokrat'ın öğrencileri öncelikle mutluluğun ne olduğunu ve nerede bulunduğu bilmek istemişlerdi. Hepsinin gözünde hocaları Sokrat bilge ve mutlu bir insan modelidir. Fakat Sokrat'ın kendisinin yaşadığı yaşam biçimiyle ulaştığı bu mutluluğun özelliği neydi Sokratçıların birinci ana sorunu budur. 

Sokrat gerçek mutluluğa erdem yolundan ulaşmıştır. O halde erdem, bir başka deyişle mutluluk gerçek bilgiye dayanır. Bu nedenle mutluluk, gerçekten neyin istenmesi ve neyin istenmemesi ya da gerçekten neden korkulması ve neden korkulmaması gerektiğini bilmektir. İşte Sokratçıları ilgilendiren ikinci konu da bu bilgi sorunudur.

Antisthenes'e göre önemli olan erdemdir ve erdemde bilgelikle elde edilebilen kendine yeterlilik durumudur. İnsan her tür gereksinimden kendini kurtararak, yalnızca kendi kendine dayanarak var olabilmelidir, özgürlük bu anlamda gereksinimlerden kurtulmak, toplumsal bağları aşabilmektir.

Erdem ruhun özgürlüğüdür ya da ruhsal özgürlüktür. Sağlık, güzellik, şan, ün, şeref, namus, vb. şeyler şüpheyle karşılanması gereken, kuruntu ve yapmacık şeylerdir. İhtiyaçsızlık, adsızlık, mülksüzlük, bilinen toplumsal ahlaki kodlardan yoksunluk, gerçek anlamda insanın kedine yeterliliği ve özgürlüğünü sağlar.

Bu değer eleştirisinde Antisthenes hazcı bir eğilime sahip değildir, aksine hazcılığa sert bir tepki gösterir. Haz, insanın köleleşmesinin sebebidir çünkü. Mutluluk amacı için, erdemin kendi başına fazlasıyla yeterli olduğunu ve başka hiçbir şeye gerek bulunmadığını savunan Antisthenes'e göre, erdem arzunun yokluğu, isteklerden bağımsızlıktır. 

Doğrudan doğruya yaşamın korunmasına ve sürdürülmesine yaramayan her şeyi Kinik filozoflar reddederler, daha doğrusu bunlara karşı aldırışsızlık gösterirler. Bu tutum onları uygarlık karşıtlığına götürmüştür. Bilinen ahlaka, toplumsal değerlere, dine, aileye ve devlete karşı kayıtsız kalırlar ya da bunları yadsırlar. Antisthenes, devletin kendisiyle hiç ilişkisi olsun istemez.

Kinik okulunu kuran Antisthenes felsefesinden , Cynicism / Sinizm / Kinizm doğmuştur.  İnsan tam anlamıyla bağımsız  olmalıdır. Mutluluk için bu zorunludur, yaşamın amacı mutluluktur. Gerçek mutluluk insanı bağımlı kılan güzellik, lüks ve zenginlik gibi değerlerden uzak kalınarak sağlanır.





VE ŞİMDİKİ YÜZYILDA ANARCHARSİS İLE GEZMEK


Fransa'daki ihtilaldan önce Vatanperverlik, Milliyetçilik ve Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanmasına yardımcı olacak makaleler çıkar. Bunlardan bir tanesi de 7 ciltlik eser olan ve Cizvitli Jean Jacques Barthelem tarafından yazılmış "Genç Anarcharsis'in Yolculukları" dır (1788) .  

MÖ. 6.yy'da Yunanistan'ın büyük bir kısmını gezmiş ve gördüklerini yazıya geçirmiş olan Anarcharsis'ten bahseder. Büyük bir kurguya dayanan eserde , Philippos'un Makedonya'da tahta çıkmasından, oğlu İskender'in Persliler ile savaşmasından, Yunanistandaki demokrasiden bahseder. Zamanında basılan haritalar kitabında sanki eski haritalarmış gibi kullanılır ve gerçekliklerden çok uzaktır.

Uydurma eserlerle Yunanistan ve Yunanlılara milliyetçilik ve vatanperverlik aşılanmaktadır. Bir kaç yerde de Anarcharsis'in Şii Arap ya da  Yunanlı olduğuna dair yazılar gözümüzden kaçmamaktadır. 


Anarcharsis yüzdeyüz İskit Türklerindendir.




"Genç Anarcharsis'in Yolculukları" (ing) - Jean Jacques Barthelem  ; İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak basılmıştır. 



ANARCHARSİS






Scyhtians are the Turks.
"ALL TURKISH PEOPLES, 
UIGHURS, KÖK-TURKS, OTTOMAN TURKS,  
BELONG TO THAT CENTRAL GROUP OF EURASIAN HUMANITY WHICH WE ARE CALLING 
SCYHTİAN."








***





THE WORKS OF LUCIAN
ANACHARSIS, OR ATHLETICS / SOLON VE ANARCHARSİS ARASINDAKİ KONUŞMA

Taking us back to the early sixtli century, Lucian lets us listen to a conversation about Greek athletics between Solon, the Athenian lawgiver, and that legendary figure, the Scythian Anacharsis, who came to Greece in the quest of wisdom just as Solon himself had gone to Egypt and Lycurgus of Sparta to Crete.

K. G. Jacob, who tried to make out that Lucian was an ardent reformer, laid great stress on this dialogue as a tract designed to restore the importance of athletics in Greek education by recalling how much they meant in the good old days But Lucian, who in any case was no laudator temporis acti, says nothing of any significance elsewhere to indicate either that he thought athletics especially in need of reform or that he felt any particular interest in them ; and if the Anacharsis had been written for any such purpose, surely it would have ended with the conversion of the Scythian to the standpoint of the Greek.

Let us say rather that Lucian, who was especially interested in Anacharsis and Solon, as we see from his Scythian, wished, perhaps for the edification of an Athenian audience, to present them in conversation, and shrewdly picks athletics for their theme as that feature of Greek civilization which would be most striking and least intelligible to the foreigner, the ' child of Nature.' The conversation takes place in the Lyceum at Athens. The opening sentence assumes that Anacharsis has just been enquiring about something else, and now turns to a new topic.


ANACHARSIS
And why are your young men doing all this, Solon ? Some of them, locked in each other's arms, are tripping one another up, while others are choking and twisting each other and grovelling together in the mud, wallowing like swine. Yet, in the beginning, as soon as they had taken their clothes off, they put oil on themselves and took turns at rubbing each other down very peacefully—I saw it. Since then, I do not know what has got into them that they push one another about with lowered heads and butt their foreheads together like rams. And see there ! That man picked the other one up by the legs and threw him to the ground, then fell down upon him and will not let him get up, shoving him all down into the mud ; and now, after winding his legs about his middle and putting his forearm underneath his throat, he is choking the poor fellow, who is slapping him sidewise on the shoulder, by way of begging off, I take it, so that he may not be strangled completely.

Even out of consideration for the oil, they do not avoid getting dirty ; they rub off the ointment, plaster themselves with mud, mixed with streams of sweat,  and make themselves a laughing-stock, to me at least, by slipping thi'ough each other's hands like eels. Another set is doing the same in the uncovered part of the court, though not in mud. They have a layer of deep sand under them in the pit, as you see, and not only besprinkle one another but of their own accord heap the dust on themselves like so many cockerels, in order that it may be harder to break away in the clinches, I suppose, because the sand takes off the slipperiness and affords a firmer grip on a dry surface.

Others, standing upright, themselves covered with dust, are attacking each other with blows and kicks. This one here looks as if he were going to spew out his teeth, unlucky man, his mouth is so full of blood and sand ; he has had a blow on the jaw, as you see. But even the official there does not separate them and break up the fight—I assume from his purple cloak that he is one of the officials ; on the contrary, he urges them on and praises the one who struck the blow.

Others in other places are all exerting themselves ; they jump up and down as if they wei*e running, but stay in the same place ; and they spring high up and kick the air. I want to know, therefore, what good it can be to do all this, because to me at least the thing looks more like insanity than anything else, and nobody can easily convince me that men who act in that way are not out of their minds.


SOLON
It is only natural, Anacharsis, that what they are doing should have that appearance to you, since it is
unfamiliar and very much in contrast with Scythian customs. In like manner you youi-selves })robably have much in your education and training which would appear strange to us Greeks if one of us should look in upon it as you are doing now. But have no fear, my dear sir ; it is not insanity, and it is not out of brutality that they strike one another and tumble each other in the mud, or sprinkle each other with dust. The thing has a certain usefulness, not unattended by pleasure, and it gives much strength to their bodies. As a matter of fact, if you stop for some time, as I think you will, in Greece, before long you yourself will be one of the muddy or dusty set ; so delightful and at the same time so profitable will the thing seem to you.

THE WORKS OF LUCIAN / in Greek and English / Lucian Loeb 4.bölüm 

Lucian was born at Samosata in Commagene and calls himself a Syrian ; he may or may not have
been of Semitic stock. The exact duration of his life is unknown, but it is probable that he was born
not long before 125 a.d. and died not long after 180.











YASALAR ÖRÜMCEK AĞLARINA BENZER, 
KÜÇÜKLERİ YAKALAR, BÜYÜKLERİ TUTAMAZ.      
ANARCHARSİS






Bugün de öyle değil midir ?








Kaynak: Tarihte ve Mitolojide Rehber / Alexander Nemirovsky 
(tarihi belgelere dayanır)
Filozoflar
Genel Türk Tarihi




SB.