Translate

29 Eylül 2013 Pazar

İRAN TÜRKLERİNİN ESKİ TARİHİ





Elinizde bulunan “İran Türklerinin Eski Tarihi (İslam’a kadar)” kitabı esas itibariyle yurdumuz İran’ın doğumdan 4500 yıl önceden İskender’in saldırısına kadarki döneminin tarihini kapsıyor. Şimdiye değin yurdumuzun bu dönemi tarihinin birçok meselelerinden, bütün dünya tarihçililerin tersine olarak, bazı tutucu tarihçiler ya hiç konuşmamış, ya da gerçekleri tam tersine göstermiş ve yurdumuzun tarihini Akamenitlerle başladığını göstermişler.

Halbuki, bugün tarih bilimi, Hint-Avrupa dilli Perslerin 10 boyunun ilk kez doğumdan 900 yıl önce doğu yönünden İran çölüne geldiklerini ve Elam şehzadelerinin egemenliği altında olan çağdaş Fars ve Kirman vilayetlerinde, Elam yönetiminin izniyle, yurt edinip, yaşadıklarını kesin olarak gösteriyor. Onlardan yaklaşık 3500 yıl önce Türkler İran topraklarında uygarlıklar ve devletler yaratmışlardır. Bu kitapta İran Türklerinin eski tarihi iki dönemde araştırılır:

1- Hint-Avrupa dilli ellerin doğumdan 900 yıl önce İran’a
gelmesine kadarki yaklaşık 3.5 bin yıllık tarihi.

2- doğumdan 900 yıl önceden İskender’in saldırısına kadarki dönemde yurdumuzun eklemeli dilli halklarının tarihi, yaşamı ve uygarlığı.

1. 
Pers boylarının gelmesine değin bugünkü Irak ve İran’ın bütün batısı, merkezi ve Hazar’ın güneyi, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da, tarihin gösterdiğine göre, insanlığın ilk ileri ve parlak uygarlığı yaratılmıştır. 

Bu uygarlığı yaratanlar Irak’ta Sümerler, İran’ın batısı, merkezi, bütün Azerbaycan ve Hazar’ın güneyinde Arattalar, Elamlar, Kassiler, Hurriler, Guttiler, Lullubiler, Gilzanlar, Emredler, Kaspiler, Mannalar, Urartular olmuşlardır. 

Eski tarih uzmanları eski tarihler ve bilimsel kazılardan elde edilmiş belgelere dayanarak şunu gösteriyorlar ki, bütün bu eller ve halklar eklemeli dilli olmuş, kendileri de Orta Asya’dan, Hazar’ın kuzeyi, Derbend ve Daryal geçidi ile Azerbaycan, Zagros Dağları, çağdaş Türkiye’nin doğu topraklarından geçip, bazı el ve obaları bu yerlerde kalıp yerli eklemeli dilli topluluğa karışmış ve ana kütleleri Irak, Huzistan, Loristan yerlerinde yurt tutup, insanlığın ilk uygarlığını yaratmışlardır. 

Bu eklemeli dilli ellerin bu yerlerde kurdukları uygarlıklar, yaklaşık bin yıl sonra çağdaş Arabistan’ın batı ve güneybatı yerlerinde yaşamış Sami ellerini de kendine çekmiştir. Samiler tarih boyu Irak topraklarından doğuya doğru ilerleyememişlerdir.

Demek ki bugünkü Irak, İran’ın batısı, merkezi, Zagros dağları ve bütün Azerbaycan, doğumdan 4500 yıl önceden dilleri çeşitli lehçelerde eklemeli dilli (bugünkü Türk dilinin babası) boylar, eller ve halkların yurdu olmuş ve yaklaşık bin yıl sonra Samiler de bu uygarlığa katılıp, birlikte Yakındoğu uygarlığını yaratmışlardır. 

Yani doğumdan 900 yıl önce, Perslerin gelmesine değin Yakındoğu’da eklemeli dilli ve Sami elleri yaşamış, kurulmuş uygarlık onların ürünü olmuş ve Hint-Avrupalı halklardan bu yerlerde bulunmamışlardır.

Kitapta Perslerin gelmesine kadarki dönemde Yakındoğu’da yaşayıp uygarlık kurmuş eklemeli dilli ve Sami dilli halklardan topluca bilgi verilir ve eklemeli dillerin dil bilgisi bugünkü Türk dilleriyle karşılaştırılır. 

Ancak çağdaş İran’ın batısı, merkezi ve Azerbaycan torpaklarında yaşamış insanlardan, uygarlık kurmuş Arattalar = Eretteler, Lullubiler, Guttiler, Kassiler, Hurriler ve Mannalardan özel bölümlerde söz edilir, uygarlıkları araştırılır ve özellikle Sami halklarından olan Asurilerin Güney Azerbaycan devleti ve halklarına karşı yaklaşık 700 yıl süresince saldırıları ve halkımızın direnişinden, Asuri kaynaklara dayanılarak, geniş bilgi verilir.

2. 
Doğumdan 900 yıl önce Pasargad kabilesinin kılavuzluğu altında olan 10 Pers boyu doğudan İran çölüne gelmiştir. Onlardan yerleşik yaşam sürdüren üçü, Pasargad boyu gibi Fars vilayeti ve öteki 7 boy ise Kirman’da yerleşmiştir. 

Bu 10 HintAvrupa dilli el, Firdevsi’nin Şehname’de gösterdiği gibi, İran çölüne geldiğinde, tam ilkel yaşam sürdürmüş ve yerleştikleri İran yerlerinde yüksek uygarlığa iye olan yerli eklemeli dilli halkların (Elamlar, Kassiler, Ellipiler) yönetimi altında yüz yıllarca yaşayarak, onlardan uygarlık, ileri yaşayış ve yaşam biçimi, alfabe, yazı vs öğrenmişlerdir. 

Perslerin İran’a gelmesinden D.Ö.550. yıla değin, yani Akamenitlerin iş başına gelmesine değin, Manna devleti Asurilerin karşısında direnmiştir. D.Ö.673. yılda Med ayaklanması ile Med imparatorluğu kurulmuş ve Manna devleti ona katılmıştır.

Kitabın bu bölümünde Oğuzların-Sakaların Azerbaycan’a ilk kez gelmesi, devlet kurması ve Med kralı büyük Kiaksar’ın Asuri militarizmine son vererek Yakındoğu halklarını Asuri zulmünden kurtarıp, onların ilerleme ve gelişme yollarını açması, gereğince açıklanır.

Kitabın sonraki bölümü Med kralı Astiak zamanında, Med ordularının başbuğu Harpak’ın satkınlığı sonucu Med imparatorluğunun düşmesi ve Akamenit sülalesinin iş başına gelmesi ve Kirus’un Tumrus hanımla savaşıp ölmesi açıklanır.

Kitabın sonraki bölümü Med kahramanlarının Akamenitlerin milli zulmüne karşı kanlı ayaklanmalarına ayrılmıştır ve daha sonra İskender’in İran’a saldırısı ve onun nedenleri açıklanmıştır.

Kitabın son bölümünde Manna-Med uygarlığı, dili, folkloru, edebiyatı, Zerdüşt dini, Avesta kitabı, Nevruz (Oğuz) bayramı, onun kökleri ve törenleri, üstelik doğumdan 4000 yıl önceden İskender zamanına değin, hatta Akamenitler döneminde bile, bugünkü İran’ın yaklaşık her yerinde ve çeşitli dilli milletleri içerisinde Elam dilinin genel, resmi devlet dili olması, kütleler içinde kullanılması ve Elam uygarlığının biricik sanat ve uygarlık ortamının merkezinde durması açıklanır. 

Burada İran Türklerinin Eski Tarihi’nin birinci kısmı sona eriyor ve ikinci bölümü “İskender’den İslam’a kadarki dönem” daha sonra ayrıca basılacaktır.

...

Sümerler 

Sümerler bugünkü Irak’ın (Mezopotamya: Dicle ve Fırat çayları arasındaki yer) güneyi ve Basra körfezinin kuzeybatı yerlerinde özellikle Babil’de yerleşerek yaşayıp yüksek nitelikli uygarlık yaratmışlar. Sümer halkının ne zaman bu topraklara gelmesi kesin olarak belli değildir, ancak eski tarih uzmanları Sümerlerin doğumdan 4500 yıl önce gösterilen yerlerde insanlığın eşi görünmemiş ilk parlak uygarlığını yarattıklarını, Ur, Uruk, Ereh, Nippur, Kiş, Lekeş, Lersa vs gibi büyük uygarlık merkezleri olan şehirler yaptıklarını gösteriyorlar.

Bilimsel kazılar ve araştırmalara dayanarak bütün tarih uzmanları bu görüşü ileri sürüyorlar ki, yaklaşık 4000 yıl doğumdan önce Sümerler ve onlardan sonra Elamlar Orta Asya ve Ural’ın doğusundan, Hazar’ın kuzeyi ve Kafkas geçitleri (Derbend ve ya Daryal yoluyla) ve Azerbaycan’dan geçerek, Sümerler bugünkü Irak topraklarında ve Elamlar Huzistan topraklarında, Loristan, Zagros dağları ve biraz da bu dağların iki tarafında yerleşmişler. Tarihçilerin gösterişiyle Sümer ve Elamlardan kalan eserler hem Irak ve Huzistan’dan, hem de Orta Asya’nın batısı, Aşkabad bölgesinden ve Horasan’ın kuzeyi ve Orta Asya ile komşu bölgelerinden bulunmuştur.

“6000 yıla yakın bundan önce, verimli topraklar arayan Sümerler Kafkas ve İran’ın kuzeybatısı yoluyla Mezopotamya’nın güney kesimlerine gelip Irak’ın güney yerlerini kendilerine yurt edindiler. Onlar önceleri Sümer ve sonraları Babil adıyla tanındılar. Sümerler çivi yazıyla çamur tabletlerin üzerinde binlerce kural ve kendi geçmişlerini Sümer dilinde yazdılar. Bu tabletler dünyanın büyük müzelerinde bulunmaktadır.” 

“Orta Asya’nın asıl sakinleri Türk olmuşlar. İnsanlığın bu beşiğinden yaratılıp göçmüş ve ilkin uygarlıklar ve özellikle Sümer ve Hitit uygarlığını yaratmış olan boylar Türk soyundan olmuşlar ve insanoğlunun konuştuğu ilk dil Türkçe olmuş ve bugünkü dillerin birçok kelimelerinin kökü Türkçedir. Eski tarih uzmanlarının bu sava getirdikleri kanıt bugünkü Anadolu sakinlerinin vücut şeklidir ki, 4000 yıl süresince değişmemiştir. 

14 yüzyıl süresince Makedonya, Rum ve Bizans imparatorlukları Yunan uygarlığı ve gelenek göreneklerini Anadolu halkı içinde yaydılar, ancak 11. yy.’ın sonlarında Türk dilli boylar Ural’ın doğusu ve Altay bölgelerinden akın edip Anadolu’nun sakinlerini bir daha Türk, Tatar, Selçuk ve Osmanlı yolu ve gelenekleriyle gitmeğe mecbur ettiler.”

“Samiler Mezopotamya’ya gelmeden önce Sümerler Basra körfezi kıyılarını zabtettiler. Sümerlerin nereden geldikleri meselesine gelince, Aşkabad’ın yakınlığı (Kurgananu), Esterabad (Kurengtepe) ve Deregez’de bulunan çömlek eşya, taş kaplar, bakırdan silahlar vs’nin yapılma tarzı Elamidir ve altından olan bir vazonun üstünde Sümeri simalar kazınmıştır. 

Bazılarına göre Elam uygarlığı ile Hazar arkası (Orta Asya) uygarlığı arasında ilişki olmuştur ve Sümerler de kuzeyden Babil bozkırına gelmiş olabilirler. Amerikalıların Sümer şehirlerinden biri olan Nippur’daki kazılarından sonra ve bu milletin birçok padişahlar sülalesi listesinin buluşundan sonra, doğumdan 3000 yıl önce Sümerlerin geniş ve zengin geçmişleri ve Babil’in de onların uygarlık merkezleri olduğu kesinlik kazanmıştır.”

“Hamilton Fakültesi’nin ‘Hukuk Tarihi’ yazarları Babil’in en eski sakinleri olan Sümerlerin Sami olmayıp Moğol kavmi kollarının birinden olduğunu açıkça gösteriyorlar”.

Sümerlerin insan hayatı ve uygarlığına hizmeti 

1. Toplumda kanun koyup onun temelinde toplumu yönetmek.
2. Sözlü dili yazılı dile geçirmek için alfabe yaratmak ki, Bu alfabe çivi alfabesiyle kendini göstermiştir.
3. Çeşitli bilimler ve endüstri alanlarını başlatmak. Mısırlılar, Yunanlılar eski tıp, gök bilimleri, sanayinin ilk ve ana temellerini Sümerlerden almışlardır.
4. Gece gündüzü 24 saate, her saati 60 dakikaya ve her dakikayı 60 saniyeye bölmek.
5. Daireyi 360 dereceye bölmek
6. Bir takım metallerin, özellikle de Alüminyumun buluşu. Bu buluş insanoğlunun son 100-150 yıldaki buluşu sayılmaktadır. Ancak “yaşı 2000 yılı geçmiş eski Çin mezarlarının birinden arkeologlar alüminyumdan yapılmış eşyalar bulurlar. Biz diyoruz ki bu olanaksızdır. Herkes bilir ki ancak galvanizli banyonun bulunmasından sonra alüminyumu almak mümkün olmuştur. Ve böyle bir sağlam kanaate vardıktan sonra da galvaniz banyosunu eski Sümer’de görebiliyoruz. Yani galvanizden 5000 yıl evvelki devirde.” 

....

Hititler 

D.Ö.1700. yılda Hitit imparatorluğu (Hitit kralı Murşiliş zamanında) Babil hükümetiyle savaşıp onu yenilgiye uğratarak topraklarını ele geçirdi. Babil gibi güçlü bir hükümeti yenen Hitit devletinin uzun yıllar ondan önce kurulması ve Hitit halkının bir kaç yüz yıl ondan önce, yaklaşık D.Ö.3. bin yıllığın ikinci yarısı ve sonlarında Batı Anadolu’ya gelmesi ve orada uygarlık ve hükümet kurmağa başlaması bilim dünyasına aşağı yukarı kesinleşmiştir. 

Ali Paşa Salih gibi bazı tarihçi ve hukukçular, Hitit halkını Ari soylu gösterseler de, büyük tarihçilere göre, Aryalar 900 yıl doğumdan önce doğudan İran çölüne ve bölgemize akmağa başlamışlar. Hatta Pirniya bile Hitit halkını Ari soylu göstermemiştir.

Büyük olasılıkla Sümer ve ya Elam göçlerinden ayrılarak Urmu Gölü’nün güneybatısında Zagros’un batı ve Toros’un doğu eteklerinde yurt tutup yaşayan ve Erettelerin (Arattalar) soyundan olan Hurriler D.Ö.2400. yılda 4 yöne göçmüş ve onlardan bir bölümü kuzeybatı ve bir bölümü de kuzeye gidip yerleşmişlerdir. 

Birinciler Batı Anadolu’da Hitit halkı ve devleti, ikinciler ise Doğu Anadolu ve Van gölünün kuzeyi ve çevresinde, Zagros dağlarının batısında Urartu halkı, devleti ve uygarlığını yaratmışlar. Yani Anadolu’nun eski tarihini iki bölüme ayırabiliriz:

1. Anadolu topraklarının doğu bölümleri: Van gölü çevresi, onun doğu kısmı, Zagros dağlarının batı yamaçları, Ağrı dağının batı etekleri ve Karadeniz kıyılarına kadarki yerleri, eski tarihçiler Van ve ya Urartu ülkesi adlandırmışlar. 

2. Anadolu topraklarının batı bölümleri: Bugünkü Van Erzurum’dan Aralık denizi ve boğazlara kadarki yerlerin ilk insanları ve topluluklarına gelince, tarihçilerin düşüncesine göre, bunlar Hititler olmuşlar. Hitit halkı Orta Asya’dan bölgemize olan üçüncü eller göçünün ürünüdür. Bazı tarihçilere göre bu göç D.Ö.3. bin yıllığın sonlarında, yani D.Ö.2050. yıllarında olmuştur.

Hiti imparatorluğu topraklarında yapılmış arkeoloji araştırmalara göre, önceler onun başkenti bugünkü Boğazköy topraklarında yerleşen Peteryum şehri olmuş, sonralar ise bugünkü Karakamış toprakları ve Fırat kıyılarında yerleşen bir şehir olmuştur. Hitit imparatorluğu topraklarındaki kazılardan elde edilen heykeller ve kabartma resimler gibi değerli tarihi eserler Hitit uygarlığının büyüklüğünü gösteriyor. Elde edilen birçok taş yazıt bugün Berlin Müzesi’ndedir.

Hitit imparatorluğunun başında Güneş adlanan büyük kral otururdu. Kralın bu gücüne bakmayarak, eski Türk ellerinin çoğunda olduğu gibi, onun gücü Pank (topluluk, kütle anlamında) kurulu, meclisi aracılığıyla sınırlanırdı. Pank’ın üyelerinin çoğu savaşçılardan, kralın oğulları ve kardeşlerinden ibaret olurdu. 

Hitit devleti çeşitli eyaletlere bölünür ve her birinin yerli hakimi olurdu, bu hakimler, genellikle, kralın ailesinden seçilir ve oldukları ortamda kral adlanırlardı.

Hitit hükümetinin alfabesi önceler hiyeroglif, sonralar ise çivi idi. Onlar kendi eklemeli dillerinde yazarlardı. Hitit halkının çeşitli allahları vardı, özellikle de bütün eklemeli dilli halklarda olduğu gibi, ‘Büyükana’ allahı, tufan ve kasırga allahı Telepinu (doğa güçlerini yaratan allah) vs idi. Genellikle Hitit halkının dini görüşleri doğa güçlerine tapınmak yani bir çeşit Şamanlıktı. Babil-Akkad dini düşüncelerinin etkisinde bir savaşçı şeklinde tufan allahı olan Teşub’u da kabul ettiler.

Sümerler ve Elamlar gibi Hititler de Türk dilli olmuş ve bugünkü Anadolu’nun belki de ilk sakinlerini teşkil etmişlerdir, 

Dolayısıyla Anadolu’nun birinci sakinleri Yunanlılar ve ya başka Hint-Avrupa dilli halklar olmamış, Türklerin ulu dedeleri olmuş ve ilk uygarlık ve devleti burada onlar yaratmışlardır.

...

Kassiler 

Kassilerin yaşadığı bölge bugünkü Loristan vilayeti idi. 
Kassilerin D.Ö.2. bin yıllıkta yaşamış krallarının kitabeleri, Akkad dilinde olan Asuri ve Babil metinlerindeki özel adları, onların dillerinden elde edilmiş bir takım kelimeler gösteriyor ki, bu halk Elamlara yakın olmuşlar ve “Elam diline yakın olan bir dille konuşurlarmış.” 

Kassiler eski İran’ın batı topraklarında yaşamış eklemeli dilli halk olarak, coğrafi açıdan Elamlarla GuttiLullubiler (sonraki Medler) arasında bağ ve ilgi olduğu gibi, dil ve uygarlık bakımından da bu iki halkı bir birine bağlamıştır.

“Kesin olarak Med’in daha güney bölgelerle yakın ilişkisi olmuştur, özellikle de eski zamanlarda ki, Kassiler ve Elamlarla kavmiyet ve dil bakımdan yakınlığı vardı.”

“Kassiler ve öbür dağlık kabileler herhalde D.Ö.2. bin yıllıkta Med ve Elam sınırlarında yaşıyor ve dil bakımdan Elamlara yakındı.”

Yaşadıkları toprakların Elamlarla komşuluğu, dillerinin yakınlığı ve krallarına ait kitabelerin D.Ö.2. bin yıllığa ait olması ve bu tarihlerde uygarlık kurması bu halkın D.Ö.3. bin yıllığın başları ve ortalarından bu yerlerde yaşamasını gösteriyor. Bu tarih Elamların bölgemize gelmesi tarihine yakındır. Bu da Kassilerin Elamların Orta Asya’dan olan göçlerinden ayrılıp Loristan’da yerleşen ellerinden meydana geldiğini göstermektedir. Dağlık Loristan bölgesinde, Kassiler hayvancılıkla yaşamışlar. Bazı tarih araştırmacılara göre atı evcilleştirme ve taşıma aracı olarak kullanma Kassilere aittir.

Tarihçilere göre Kassilerin krallar sülalesi, Kandaş adlı önder tarafından kurulmuştur. Akum, Uşi, Abirattaş, Urşikurumaş, Kaştiliyaş vs Kassilerin başka krallarının adlarındandır.

Kassilerin uygarlığı

Kassilerin yaşamış olduğu bugünkü Loristan’dan birçok tunçtan yapılmış eşya elde edilmiştir, ama ne yazık ki, 1920-1930. yıllarda vahşicesine yapılmış kazılarda yok olmuş ve ya Avrupa’ya götürülmüştür. Bu eserler D.Ö.2. bin yıllığın ortalarına aittir. Kassi uygarlığından at eyeri, gem, silah, süs eşyası, dini törenlere ait olan çeşitli şeyler elde edilmiştir. Eski Kassi uygarlığından elde edilmiş araba ve ona gereken eşya genellikle Yakındoğu ve özellikle de Sümer gereçleri ile aynı çeşit ve biçimdendir. Bu da onların aynı uygarlığa iye olduğunu gösteriyor. Kassilerin de çeşitli allahları olmuştur. Örn. Sah (güneş allahı), Gidar, Marataş (savaş allahları), Şumu (yer altı ateş allahı) gibi.

Kassilerin dili 

Kassilerin dili komşuları olan Elamlar ve Gutti-Lullubilerin diline yakındı ve onlar gibi eklemeliydi. “Kassiler ve Guttilerin dili belli ölçüde yakın olmuştur. Kassilerdeki +(A)ş ekini Guttilerdeki Eş-Uş ekiyle karşılaştırın.”

Kassilerle Elamların dillerinde de söz dağarcığı ve biçim bilgisi bakımından benzerlikler göze çarpıyor. “Kassi dilinde +(A)ş eki Elamlarda olduğu gibi Tekil üçüncü şahıs ekidir. Örn. Hattaş (etti), Tiriş (dedi) gibi.”

Kassi dilinde +Aş (daş, taş, yaş, maş) hecesiyle biten kral ve allah adları (Kandaş, Abirattaş, Urşikurumaş, Kaştiliyaş, Nazımarataş, Buryaş, Marataş gibi) bir taraftan Gutti krallarının bazısının adını (İngeşuş, Yarlagaş, Elulumeş, İnimabageş gibi), diğer taraftan ise çeşitli eski ve çağdaş Türk halklarının bazı adlarını (Emir Timur zamanı Altın Orda hanı Toktamış, İran Türklerinin adlarından Teymurtaş ve Mehtaş, Çağdaş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ölümsüz önderi Denktaş gibi) andırıyor.

Kassiler egemenliklerini yitirdikten sonra, siyaset alanı ve tarih sahnesinden çıktıysalar da bir halk olarak, kendi vatanlarında yaşadılar.

Loristan’ın güneydoğusundan nüfuz eden Hint-Avrupa dilli Lorlar onları yenmişseler de, bu vilayetin kuzey ve kuzeydoğu kısmında, bugünkü Hemedan ve Esedabad’ın batı tarafında yerleşen Sungur şehri ve onun geniş çevre köyleri ve başka yerlerde Kassilerin torunları kendi dillerini yaşatmaktadırlar. Onlar Elam ve Kassiler döneminde ve ondan sonra tarih boyu hep Türkçe konuşmuş ve bugün de Azerbaycan Türkçesinin bir lehçesinde konuşuyorlar. Bir takım Aryacı İran tarihçileri Elam ve Kassilerin bütün varlığına kırmızı kalem çekerek, onlar için Proto Lor deyimini kullanıyor, bugün Huzistan’da yaşayan Elamların torunları ve Loristan’da hayat süren Kassilerin soyu olan büyük Türk kütlesini görmezlikten gelerek, hepsini Fars’mış gibi kaleme alıyorlar.

....

Sümer ve Elamlar Kafkas’ın Derbend geçidi ile bölgemize gelmişler ve herhalde Azerbaycan’dan geçmişlerdir, onlar Azerbaycan topraklarından geçerken her birinin belli el ve obaları buralarda yurt tutup kalmış, yerli halk ile karışıp birleşerek, uzun asırlar süresinde Gutti ve Lullubi halklarını yaratmışlardır. Sonralar böyle olaylar tarihte sık sık yinelenmiştir, tarih boyu Azerbaycan Orta Asya’dan gelen Türk dilli ellerin geçidi ve yurt tutup kaldıkları ülke olmuştur. Gutti ve Lullubi halklarının Orta Asya’dan gelen Elam göçünden kalması ihtimali daha güçlüdür, çünkü, Gutti ve Lullubi ve Kassilerin dili Elam diline çok yakın olmuş ve hatta bugün, Gutti-Lullubilerin soyundan olan Medlerin dilini bazı bilginler Elam dili ile aynı biliyorlar ve kanıt olarak da Darius’un tabletlerindeki 3 dilden birinin Elam dilinde olduğunu gösteriyorlar ve diyorlar ki, kendini Pars ve Med kralı gösteren Darius aynı Elam dili olan Med dilinde levhalarını yazdırmıştır.

Sümer ve Elamlar 4 ve belki de 5 ve ya 6 bin yıl doğumdan önce o zamanki Türk-Altay toplumundan ayrılmış, bin yıllarca Sami halklarıyla birlikte yaşadıklarından, kuşkusuz dilleri de asıl o zamanki asıl Türk dillerinden ayrımlaşmıştır. Diğer taraftan, genel dilcilik kuralı olarak, bütün dünya dilleri gibi, Türk dili de bu kaç bin yıl süresinde çok değişmiştir.

Demek Gutti ve Lullubi halkları Merkezi Med ve Azerbaycan’ın tarihe belli olan ilk halklarıdır. Bu halklar kuşkusuz eklemeli dilli olmuşlar, çünkü o zaman Hint-Avrupalı halklar bölgemize ve İran’a geçememişlerdi, Samiler ise tarih boyu Irak’tan doğuya doğru geçememişlerdir. Dolayısıyla Gutti ve Lullubiler eklemeli dilli olmuş ve doğal olarak, onların evladı Merkezi Med halkı da eklemeli dilli olmuştur.

....

Guttilerde Kadınlar da ordu komutanı olabiliyorlardı. Guttilerin bütün bu ulusal-sosyal karakter ve özellikleri Orta Asya Türk elleri ve boyları içinde en eski zamanlardan olan gelenek ve göreneklerdir

...

Urartular

Urartuların bir halk gibi devlet ve uygarlık kurmaları D.Ö.2. bin yıllığın sonları ve 1. bin yıllığın başlarında olmuştur. Urartu halkı ve devletinin yaratıldığı yerler bugünkü Türkiye topraklarının doğu kesiminin önemli yerlerini yani Gökçegöl-VanErzurum ve Zagros dağları arasındaki varsayımsal bir çizgi içindeki toprakları kapsıyordu. Onun güney sınırını Van Gölü’nden doğuya ve batıya uzanan bir çizgi oluşturuyordu. Demek ki, bu hükümetin sınırları Ararat bozkırı ve Ağrı dağının doğu yamaçlarını da içine almaktaydı. 

Hatta Urartu hükümeti, güçlü dönemlerinde, bugünkü Makı vilayeti, Nahçıvan topraklarını ve Urmu Gölü’nün batısını da sınırları içine almıştır. Urartular Asyani halklardan ve eklemeli dilli olmuşlardır. Büyük olasılıkla Elam ve ya Hitit el birleşmeleri göçlerinden kalanlardan yaratılmışlardır. Onlar Mannalara yakın bir zamanda tarih sahnesinde görünmeğe başlamışlardır. Yeni görüşlere göre Urartular Hurrilerin bir kolunun D.Ö.2400. yılda kuzeye doğru göçünden yaratılmıştır.

Tarihçilere göre Urartuların dili yaşadıkları topraklarda olan Hurri halkının diliyle söz varlığı ve dil bilgisi bakımından yakınlığı vardı. Urartular önceler hiyeroglifi kullanmışlar, ancak sonralar D.Ö.9. yüz yıllıklardan başlayarak, temeli Sümerlerce atılmış olan çivi yazısını kolaylaştırıp kullanmışlar, onu kendi dillerinin ses bilgisi ve ses kuruluşuna uygunlaştırarak, kendine özgü çivi alfabe yaratıp bütün abidelerini o alfabeyle yazmışlardır.

Urartu hükümeti kalıtımsal krallık sülalesi aracılığıyla yönetiliyordu, ancak vilayet ve eyaletlerin yerli kralları ve beyleri, merkeze uymak koşuluyla, kendi egemenliklerini sürdürüyorlardı. Bu yerli nispi bağımsızlık ve özerklik eski Orta Asya’dan gelen halklardan kalma bir sosyal yönetim ilkesiydi.

Ararat: 
Bugün Ermenistan ve Türkiye arasında yerleşen dağ, eski zamanlardan Masis ve Türkler tarafından Ağrı dağı adlanmıştır. Arya soyundan olan Ermeniler bugün vatanları olan yerlere gelmeden önce bu topraklarda Turanlı, eklemeli dilli Urartu=Urartı=Urarzu halkı yaşıyordu ki, Ermenilerin gelmesinden önce bu yerlerde güçlü devlet kurmuşlardır. Ermeniler önceler bu hükümeti kendilerinin ilk hükümeti sayıp onun adını Ağrı dağına vererek sonsuzlaştırmak ve Urartuları kendilerine bağlamak istediler. Ancak daha sonralar Urartuların eklemeli dilli olduğu bilimsel açıdan belli olduktan sonra, Ermeniler kendilerini Urartulara bağlamaktan vazgeçtiler, ancak Ağrı dağını Ararat adlandırmağa devam ediyorlar, halbuki Ağrı (Masis) dağının 
Ararat adlandırılmasına hiçbir bilimsel temel ve dayanak yoktur.

.....

İşguzlar (İskitler)-Sakalar

D.Ö.8-7. yüz yıllıklar arasında ve D.Ö.7. yüz yıllığın başlarında Yakındoğu bölgesinde yeni bir halk ve sosyal güç, siyaset meydanına girdi. Bu sosyal güç İşguzlar (İskitler) ve ya Sakalar idiler. 

Bunlar doğumdan 2000 yıl önce olan Hitit ellerinin göçünden sonra Yakındoğu bölgesine olan sıradaki göçtür. Bu göç Hititlerden yaklaşık bin yıl sonra olan dördüncü büyük ve temel göçtür (Sümer, Elam ve Hititlerden sonra). Kafkas dağlarının kuzeyinden, Orta Asya’dan Derbend yoluyla Yakındoğu’ya gelen İşguzlar (İskitler) ve ya Sakalar o zamanki bölge devletleri ve onların siyasetini ve genellikle bölgenin siyasi durumunu ciddi biçimde etkilemişlerdir. O zaman Azerbaycan’a gelen ve Manna Medlerle birlikte Asuri kralı Asarhaddon’la savaşan İşguz elleri, Herodot’un değindiği gibi, Orta Asya’dan gelen Türk ellerinden olmuşlar ve bir takım eski Sovyet ve birçok Fars tarihçinin savunduğunun tersine Hint-Avrupa dilli ellerden olmamışlardır. 

Herodot’un yazdığına göre bu göç yeni ve uygar bir biçimde gerçekleşmiştir. Sakalar Medlere sığınmış ve Medlerin büyüğü onlara saygı gösterip kabul etmiş ve hatta kendi çocuklarını ok atmak ve öz Türkçeyi öğrenmek için onlara emanet etmiştir.

Sakaları-İşguzları Hint-Avrupa dilli sanan Avrupa tarihçilerinden biri Girşmen’dir ki, hiçbir belge ve kanıt sunmaksızın onları İrani el ve dillerini de İrani dil gösteriyor. Bir kere İrani dil ifadesi yanlıştır. Çünkü İran bir coğrafi kavramdır ve baştan beri çeşitli dilli eller, halklar ve milletlerin vatanı olmuştur ve bugün de böyledir. 

İran tarihçileri İskitleri (Sakaları) aryalaştırarak, daha sonra Kuzey Azerbaycan’da olmuş Alanları, Albanları ve bütün o zamanki Azerbaycan’ı Hint-Avrupa dilli yapıyorlar.

Bütün o devirki Orta Asya’dan olan halklar gibi, İskitler (Sakalar) de doğa güçlerine inanırlardı, yani Şamanist idiler. Bu durum bütün eklemeli dilli halkların ilk yaşam aşamalarına özgü olan ve onların milli kökünü gösteren etkenlerden biridir. Bu halkların hepsi, özellikle de Sakalar kendi Şamanlık inançlarından dolayı hiçbir tapınakları olmamıştı.

Sakaların-İşguzların soylarını İtimadü’s-saltana şöyle açıklıyor: 

“Saka ya Sas Turanlı boyların kollarından biriydi. Onların yaşadığı yer doğudan Türkistan, güneydoğudan İmaus dağları (Çin’i Kaşgar ve Hotan topraklarından ayıran dağlar), kuzeyden Tataristan’dı. Onlar aynı Segzi elidir ki Sistan’da yaşamıştır ve bundan dolayı da Sistan’ı Segistan adlandırmışlar ve Araplar ona Araplaştırarak Secistan demişlerdir. Segzi ya Sas daha sonra Masajet adlanmıştır. 

Firdevsi de Segserileri Sas boyuna bağlandıkları için Turanlı saymaktadır. Kiyan (Farsların efsanevi krallar sülalesi) döneminden önceler Partlar, Pişdadilere (Farsların ilk efsanevi krallar sülalesi) karşı koyduğunda Sasları yardımlarına çağırdılar. 

Sonralar Partlar Eşkani saltanatını kurduğunda ve gene de gerektiğinde Sas boylarından yardım alırlardı. Bir taraftan Karadeniz, öbür yandan Babü’l-ebvab (bugünkü Derbend)’a bitişik ve Hazar’ın doğusundan başlayarak Ceyhun kıyılarına değin uzanan duvar Sasların saldırısının önünü almak içindi, onlara Gut=Get ya Masaget derlerdi. Get ve Masaget aynı Yecuc ve Mecuc’dur, Tevrat’ta Gök ve Megök yazılmıştır.”

....

Medler

Yer ve halk adı olmak itibarıyla Med kelimesi D.Ö.9. yüz yıllığın ortalarından meydana gelmiş ve ilk başta yer adı olmuş, hem de çağdaş İran’ın tam merkezi vilayetleri, daha doğrusu Hemedan, Elvend dağının dört bir yanı, Kaşan ve Kum’un batı toprakları, Rey, Kazvin, Zencan, Hazar’ın güney kıyıları, Miyana, Heşteri, Kızılözen yatağı ve oranın kuzeyi ve Halhal’ın güneyi, İran Kürdistanı yerlerine denilmiştir. Bu yerlere yaklaşık olarak Merkezi Med deyimi kullanılmıştır.

Tarihi eserlerde Med sözüyle ilk kez Maday biçiminde Asuri kralı Selmenser’in D.Ö.844, 838. yıllarda, Gutti-Lullubi ülkesine saldırılarıyla ilgili taş yazıtlarında karşılaşıyoruz. Asuri krallarının bazılarının tabletlerinde Med adıyla birlikte Gutti (Guttium) adı da geçmiştir. Zaten bu halklar komşu olmuş ve hepsi de Merkezi Med ve Azerbaycan topraklarında yaşamışlardır. Medlerin ülkesi bugünkü Heşteri, Urmu Gölü’nün güneybatısı, Kızılözen yatağı, Zencan, Rudbar, Halhal’ın güney toprakları olmuşsa da Guttilerin ülkesi oralardan doğu ve güneydoğu, yani Hemedan, Erak, Elvend’in çevresi, Save, Kaşan (bu kelime Kassi elinin adından türetilmiştir.) ve Kum’un batı yerleri olmuştur. Bu yerler Merkezi Med ve Azerbaycan toprakları olmuştur.

Oppert’in dediği gibi Medler eklemeli dilli, Turanlı ve Altay dağlarından gelme olmuşlardır. 

Med elleri İşguzların D.Ö.7. yy.’ın başlarındaki göçlerinden iki asır ve belki de daha önceler, yani D.Ö.10-9. yy.’larda kuzeyden, Kafkas geçitlerinden Azerbaycan’a gelmişler. Herodot şöyle diyor: 

“Asuriler Yukarı Asya’da 500 yıl hükümet ettiler, onların buyruğuna uymayan ilk halk Medlerdi. Bunlar özgürlük uğruna savaştılar ve yiğitlikler göstererek, kölelik zincirinden kurtuldular. Ondan sonra başka halklar da onların yolunda gittiler ve hızla Asya kıtasının bütün halkları özgürlük ve bağımsızlıklarına kavuştular... Medlerin boylarının sayısı altıdır: Bus-Busae, Partaken, Sturohat, ArisantArizant, Budi, Mug.”

Medlerin Hint-Avrupa dilli olmadığını gösteren başka bir kanıt da Pehlevilerin (Rıza Şah ve Muhammed Rıza Şah zamanı) Akamentlerin 2500 yıllık krallıklarıyla ilgili düzenledikleri şölenleri gösterebiliriz. Yani onlar Medleri Hint-Avrupalı saymayarak onların 123 yıllık egemenliklerini bunun dışında tutmuşlardır. Akamenitler bu şölenlerin düzenlendiği zamandan 2500 yıl önce yani D.Ö.550. yılda egemenliği Medlerden almışlardır.

...

Türk sözü

Bu kelimenin doğumdan kaç bin yıl önce türetilmesine karşın D.Ö.2. bin yıllığın son yüz yıllıklarından var olagelmiştir. Bu kelime tur- (dur-) eyleminden türetilmiştir. Eski Türk ellerinden bazısı el birleşmelerinden ayrılarak yerleşik yaşama geçtiklerinde, el birleşmesinin göçebe durumda kalanları onlara Turuk (tur- eyleminin isim-fiili yani tur+uk) yani duran (yerleşen, gezmeyen) adı vermişlerdir. Turuk kelimesi, Göktürk devleti kurulduktan sonra Gök kelimesindeki ince ünlünün etkisiyle Türük biçimine dönüşmüştür (ünlü uyumu). Daha sonra Türkler Arap alfabesine geçtikten sonra Arap alfabesiyle Türk biçiminde yazılmıştır (bu alfabede ünlülerin çoğu yazılmaz).

Türk adına D.Ö. Asuri kaynaklarında da rastlıyoruz. Tarihçi Yampolski’ye göre Asuri kaynakları D.Ö.14. yy.’da Urmu Gölü’nün çevresinde yaşayan elleri Turuk adlandırıyor. Bundan başka Urartu kaynakları D.Ö.1. bin yıllığın başlarında Urmu Gölü’nün çevresinde yaşayan Turuh adlı elden söz ediyor.

Mir Ali Seyyidov’un dediğine göre Bontürkler D.Ö.4. yüz yıllıkta Azerbaycan ve onun çevre ülkelerinde yaşamaktaydılar. 

Hatta İskender bunlarla da karşılaşmıştır. Bontürkler ve ya Bonturuklar Kür çayı kıyılarında yaşıyorlardı. Gürcü bilgin Takaşvili şöyle diyor: “Bontürkler ya Türkler ya da Turanlılardır.”

Akademisyen Mar ise Bontürkleri ‘yerli Türkler’ anlamında, bazı bilginler ise Hun Türkler olarak kaydetmişlerdir. Gürcü bilginlerce Bontürklerle Kıpçaklar arasında hiçbir ayrım yoktur. 

Mir Ali Seyyidov’a göre Kuman, Kırgız, Tatar, Kara Kırgız gibi bir takım eski Türk dillerinde bon kelimesi soy anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Bontürk, Türk soyu demektir. Türkler içinde Bonsuvar, Bonkıpçak ve Bonoğuz adında eller olmuştur. 

Demek ki, Türk adlı eller hem Güney, hem de Kuzey Azerbaycan topraklarında yaşamışlardır. Miladi 5. yüz yıllıkta Kuzey Azerbaycan’da Haylanturuklar ve ya Hunlar bulunmuşlar ve Ermeni kaynaklarına göre krallarının adı Aran olmuştur. 

Seyyidov’a göre Başkurt ve Oğuz dillerinde Haylan sözü seçkin, seçilmiş ve saygın anlamında olmuştur. Turkutlar ise Altay dağlarının eteklerinde Hunlarla birlikte yaşamışlardır.

Manna-Medlerden önce yaşayan büyük Türk başbuğu Alp Er Tonga (Efrasiyab)’nın ölümüyle ilgili halk tarafından söylenmiş olan sağular (ağıtlar)’ın bazıları günümüze değin ulaşmıştır. Bu ağıtın bir dörtlüğü şöyledir:

Alp Er Tonga öldi mü ... Alp Er Tonga öldü mü?
Esiz ajun kaldı mu ... Kötü dünya kaldı mı?
Ödlek öçin aldı mu ... Zaman öcünü aldı mı?
Emdi yürek yırtılur ... Şimdi yürek yırtılır..........!




İRAN TÜRKLERİNİN ESKİ TARİHİ
Prof.Dr. Muhammed Taki Zehtabi (Kirişçi)
Ferhad Rahimi






Elam Saz/bağlama çalan ozan MÖ.18-17 yy dan sonra "Bağlama benzeri çalgıların Anadolu'da bulunan en eski örnekleri MÖ.1680 – 1375 Eski Hitit Dönemine aittir" LAF'IDA ESKİ OLDU !!!








_______TÜRK TARİHİNİ DOĞRU OKUMAK_______