Translate

22 Mayıs 2013 Çarşamba

ERMENİSTAN: EFSANE VE TARİHİ GERÇEK






“… ve yedinci ayda, ayın yedinci gününde, gemi gelip Ağrı Dağı'nın tepesinde durdu.” Böyle diyor İncil. Daha sonra, Tanrı Nuh’a seslendi. “Gemiden ayrılın, sen ve senin karın ve senin oğulların ve oğullarının karılarınıda yanına al. Yanında yaşayan her şeyi birlikte götür – kuşlar ve hayvanlar ve toprakta sürünen sürüngenler – dünyada bolca üreyebilecekleri ve dünyada çoğalıp bereket getirecekleri.” 

İlk Ermeni tarihçiler, Khoreneli Musa, Thom Ardzrouni ve diğerleri, Ermeni halkının, gemisi Ağrı Dağı’na oturan Nuh’un soyundan geldiğini yazmışlardır.

Görünüşe bakılırsa, kutsal şevkleri içinde, eğer bir kişi gerçekten Nuh’tan geliyorsa, o zaman bütün insanlık o kişiden geliyordur, şeklindeki gerçeği gözden kaçırmışlar. 

Bazı ülkeler adlarını, o topraklarda yaşayan halktan alırlar. Fransa Fransızların, İngiltere İngilizlerin, Almanya Almanların veya Türkiye Türklerin yurdudur. Diğer taraftan Amerika, Bolivya ve Ekvador gibi ülkeler, burada yaşayan insanların kökenine hiçbir gönderme yapmadan coğrafi bir bölgeyi işaret ederler.

Antik çağlarda, Anadolu’nun farklı bölgeleri için birçok isim kullanılmıştır ve bu isimler aynı zamanda, her bir bölgede yaşayanlar için de kullanılmıştır. 

Paphlagonia, Pamphylia ve Kapadokya. Bu bölgelerde yaşayanlar, aynı kabilenin mensuplar› değildir. Sadece yaşadıkları yerin adına dayanarak aynı ismi almışlardır. 

Diğer birçok yer gibi, “Ermenistan” ismi de coğrafi bir bölgeyi gösterir, insanları değil. Ermeniler, kendilerine kendi dillerinde “Haik” derler. Bu da, soylarının geldiği yeri değil, Ermenistan olarak bilenen yeri işaret eder. 

“Haik”in tekili “Hai”dir. Geldiği yer tam olarak belli değildir. Bütün her şey, Batı’dan göç ettiklerini ve sonunda, küçük gruplar halinde Fırat’ın doğusuna yerleştiğini göstermektedir. 

Ermenilerin dilinin büyük bir bölümü Hind-Avrupa ailesindendir. Ancak göçten sonra, Aryan-olmayan Anadolu dilleriyle karışmıştır. Die vorgeschicht-lichen Mittelmeervolker adlı kitabın yazarı J. Karst gibi akademisyenler, Ermeni veya ilk-Ermeni kabilelerin bir zamanlar, Kuzey Ege’de, kuzey Thessaly’de, İliyra yakınlarında, diğer bir deyişle Balkanlar’da yaşadığına inanmaktadır. 

Ermenilerin, İliyralıların baskılarıyla Doğu’ya göçen Phrygian- Thracian kabilelerinin soyundan geldiğine dair benzer bir görüş de vardır. 

Ancak Ermenilerin, ilk başta Balkanlar’da veya Thessaly’de yaşadığı kesin olmasına rağmen, Anadolu’ya göç tarihleri tam olarak belirtilememektedir. İlk vatanlarındaki varlıklarıyla ilgili hiçbir iz bırakmamışlardır ama göçün M.Ö. 6. yüzyıldan önce olmadığı ve Anadolu’ya bu tarihten önce gelmedikleri kesindir.


DOĞU ANADOLU’NUN TARİH ÖNCESİ KÜLTÜRLERİ:
ANADOLU’NUN TARİHİNİ ANLAMAK İÇİN BİR ANAHTAR

Jeopolitik açıdan bakıldığında, Doğu Anadolu, dünya tarihinde anahtar bir rol oynamıştır. Güneyinde Mezopotamya (Fırat ve Dicle nehirlerinin suları Doğu Anadolu dağlarından doğarlar), doğusunda İran, kuzeyinde Kafkasya, batısında Orta Anadolu vardır. İçinde Urartu ve onların atası olan Hurrianlar›n bulunduğu, Doğu Anadolu’nun bu kültürel yapbozu son zamanlarda tamamlanmıştır. 

Bu bölgenin nadir konumu sebebiyle, bu kültürler çevrelerindeki İran, Mezopotamya ve Orta Anadolu ile yakın ilişki içine girmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar, Doğu Anadolu’daki tarih öncesi yerleşim hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Batı Avrupa’da, antik mağaza resimleri keşfedildiğinde, bunların insan eliyle yapılmış en eski sanat eserleri olduğu düşünülmüştü. 

Daha sonra Asya steplerinde ve Afrika’da mağaza resimleri keşfedildi. 

Türk arkeologların, Doğu Anadolu’daki eski, yoğun yerleşim yerlerini keşfetmeleri yakın tarihtedir. Bölgenin dağlık kesimleri, zamanın avcılarına ve besin toplayıcılarına ihtiyaçları olan her şeyi temin ederdi: Yoğun ormanlar, bol vahşi av hayvanları ve su. 

Son yıllarda Doğu Anadolu’da sayısız kaya resimlerinin ses getiren keşifleri bütün dikkatleri birden, bu bölgenin erken gelişme anlayışı üzerine çekmiştir. Tanrıların, tapınanların, hayvan ve avcıların resimleri 15.000 sene öncesine kadar gidiyordu.

Doğu Anadolu’daki kaya resimleri esasen dört bölgede bulundu: Malatya – Adıyaman çevresi, Kars yakınları, Van çevresi ve Hakkari dağları.

Türk Tarih Kurumu üyesi Dr. Oktay Belli, Van bölgesinde, M.Ö. 15.000 ile 7.000 yılları arasında yapılan kaya resimleri keşfetti. 

Yedisalkım bölgesinde, Hakkari’nin dağlarında, vadi zeminin çok yukarılarındaki mağaralarda da tarihöncesi tanrı resimleri vardır. Bu sanat eserlerini yaratan insanlara baktığımızda, çok belirgin işaretler olduğunu görürüz. 

Benzer kaya resimleri, Doğu Azerbaycan’da, Gobustan’da, Altay bölgesinde ve Sibirya’da da bulunmuştur. Bu kaya resimlerinin yoğunluğu, bunların hiç şüphesiz Ön Türk kökenli olduğunu göstermektedir. 

Bu çizimleri yapan insanlar, erken göçmen veya yarı göçmen Türk kabilelerine mensuptu. 

Benzer bir sonuca, (Hakkari) Gevaruk Vadisi’ndeki ve Tirşin Platosu’ndaki stilize çizimlerden varılabilir. Gevaruk ve Tirşin’deki kaya resimleri özellikle önemlidir, çünkü Erzurum yakınlarındaki Cunni mağarasındaki ve Aizani (Çavdarhisar, Kütahya)’daki Zeus tapınağının taş bloklarındaki çizim ve sembollerle büyük benzerlikler gösterirler. 

Bunlar, bölgedeki antik Türk klanlar tarafından yapılmıştır. Son keşifler göstermektedir ki, tarih öncesi zamanlarda, Doğu Anadolu ile Azerbaycan, Sibirya stepleri ve Türklerin ilk anavatanı olan Altay dağlarının sanatsal ve kültürel merkezi arasında bir bağlantı vardır. Tarih öncesi günlerden, modern zamana kadar, göçmen ve yarı göçmen Türk ve ÖnTürk kabileleri, İç Asya ve Anadolu aras›nda canlı bir bağ oluşturmuştur.


Asya, yurtların yurdudur. “Yurt” kelimesi Türkçe’de hem “çadır” ve “ev” hem de “vatan” anlamına gelir. Yurtlara benzeyen arı kovanlarına Anadolu’da rastlanabilir. Urartuların atası olan ve krallıklarını Kafkasya, Urmiye Gölü ve Malatya-Elazığ civarı arasındaki bölgede kuran Hurrianların bir eseridir. 

Bu kültürel bölgeye birçok isim verilmiştir. Bunlardan bazıları “Kura-Aras Kültürü” ve “Karaz Kültürü”dür. Bu kültürün yaratıcıları ve geliştirenleri, Türkçe’nin de üyesi olduğu Ural-Altay dil ailesine ait bir dil konuşuyorlardı.

Erken Hurri kültürü, Hurri kültürüyle birlikte, onlardan sonra gelen Urartu krallığını ortaya çıkardı. Hurrian kültürünün karakteristik bir özelliği, yarı göçmen Hurrianların yuvarlak çadırlarına benzeyen evleridir. Hurrian tipi bu yuvarlak evlerine, hâlâ Urfa ve Harran bölgesinde rastlanır. Daha sonraki, Osmanlı dönemindeki kubbeli yapılar, yurt ve arı kovanının gelişmiş halidir. 

Büyük kubbelerin yapımı için teknikler geliştirenler Yunanlılar ve Romalılardı ,ama Osmanlıların bu tekniklere adapte ettiği şevk, hiç şüphesiz, Türklerin antik yuvarlak ve çadır tercihleriyle bağlantılıdır. 

Urartuların başkenti olan Van Kalesi’ndeki M.Ö. 8. yüzyıla ait çivi yazısında (Hurrian ve Urartuların ortak tanrısı Taşpuea’dan gelen) Tuşpa ismi geçmektedir. Urartu krallığının kurucusu Kral 1. Sardur’dur (M.Ö. 840-830). 

Aynı zamanda Van (Tuşpa) Kalesi’ni de inşa ettirmiştir. İbranilerin de değindiği “Ararat” ismi, Kurman metinlerinde “Ura-rat”, Asur metinlerinde “Urartu” olarak geçmektedir. Urartular kendilerine “Biainili” / Vainili / derlerdi. “Van” ismi buradan gelmiş olabilir. 

Urartu yazıları yakın bir zamanda çözülmüştür. Urartu dilinin Asya kökenli olduğu resmen tespit edilmiştir.. Türkçe gibi, eklemeli diller ailesine mensuptur. Dilbilimciler, Hurrianların Anadolu’ya Orta Asya steplerinden ve dağlarından geldiğine inanmaktadır. Urartular da Hurrianlar’la birlikte M.Ö. 3. binyılın ortalarında aynı bölgeden gelmişlerdir.


sayfa 18-20
Erich Feigl - Ermeni Mitomanyası
Pdf olarak:




NOT: NUH SUMERLİDİR . SUMERLİLER TÜRKTÜR..! - Muazzez İlmiye Çığ

Fotoğraf : Van Kalesi
...