Translate

Hitit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hitit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2015 Cuma

Bu Vatan Hep Bizimdi...Anlayana!..







Hititlerin Başkenti Hattuşa, aslında Hattiler tarafından kurulmuştur.





Bu topraklar 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak anıldı. Bu ad o kadar yerleşmişti ki Anadolu'yu istila eden Hititler (Nesili) bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlar ve dil, din, kültür ve sanat konularında Anadolu'nun yerlisi olan Hattilerden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. 


"Kuššara kralı olarak da kendini sunan Hattušili'nin adında Hatti kelimesi vardır."


Mesela, Hititlerin tanrısı Tarkandemos ya da Fırtına Tanrısı Tarhunzas...


"..Dünyanın bütün Türkologları TÜRK sözcüğünün TARRAKON sözünün birinci hecesi olan TAR sözünden ortaya çıktığına asla şüphe etmiyorlar. Mesela büyük Türkolog N.Y.Marr "Türk teriminin TAR-HAN sözünden" ortaya çıktığını yazıyor. Bu hiç de tesadüf değil, çünkü bu söz boylar arasındaki boy üstünlüğünü bildirir ve hatta o boyu kutsallaştırır ve Tanrı ile eş değer tutardı. Etrüsklerin ulu atalarının TARKAN adını taşımasını da unutmamalıyız. Unutmayalım ki Heredot İskitlerin (Sakların) ulu atalarını TARGİTAY olarak adlandırır." - Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay


"...Küçük Asya'daki Troya'dan (Turuva-Turoba) Avrupa'ya oradan İskandinavya'ya giden boyların TOR (Thor) / TÜR adlı tanrıları vardı. Bu yüzden İskandinav Sakalarında Türkel, Turid, Torleyk, Toralv (Tor Alp), Torlauq, Torqaut, Torlak, Torarin, Torberg, Trqeyr gibi antroponimlerin kökünde AS boyların TOR/TÜR şeklinde kullanılan teonimi vardır." - Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu






"Türklerin Anayurdu buraları, Atayurdu ise Altaylardır, dilimizde buralarda oluşmuştur. Mesela Tarkan adını sıkça görürüz. Ön Asya'da yaranmış prototürk dili MÖ. 4binyılın ortalarında batı ve doğu kollara ayrılmış, doğuya giden prototürk urugları Orta Asya'dan İtil yakalarına ve Altay'a kadar ayrı-ayrı bölgelerde ikinci Atayurdlar salmışlar." - Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu






Hitit Kralı II.Murşili (MÖ.1320-1345) mührün ortasında, 
"Hatti ülkesinin kralı, Tanrı tarafından kutsanmış büyük Kral I.Şuppiluliuma'nın oğlu, Hatti ülkesinin kralı, kahraman."
Ugarit (Ras Shamra)- Suriye - Şam Ulusal Müze





Hitit Devleti’nin son dönemlerinde doğu sınırları yakınlarındaki bir Kaška kenti olan Pahhuwa’da, Mita isimli bir isyancının ortaya çıktığı görülmektedir. 

Bu kişi, Anadolu’yu istila etmeye çalışan Asurluların kaynaklarında Muškili Mita olarak geçmektedir. Muški isminde geçen šk etimolojik bağlantısı akla Kaška’yı getirmektedir. 

Bu neticede Kaškaların Hitit Devleti’nin son bulmasıyla birlikte Muški yerleşim alanları olan Orta Anadolu’ya kadar yayıldıkları düşünülebilir. Ayrıca Mita ismi Hitit Devleti’nin çökmesinin ardından birkaç yüzyıl sonra bölgede merkezi bir devlet kurmayı başarmış Friglerin mitolojik kralı Midas’ı da akla gelmektedir.

"Muşkilər İskit kavmi idi....EXCALİBUR sözü Anadolu'da yaşamış XALUB (diğer adları GARGAR, TİBAREN, ALAZAN) İskit boylarıyla alakalıdır. Bu Xalub'lar Samsun etrafında oturur, bakır üretir ve silah yapırdılar. Hitit yazılarında geçen KASKA'lardır." - Elşad ALİLİ 

Kimmerlerin de MÖ. 700/680 yıllarında İç Anadolu’ya girerek Kral Midas’ın Frig krallığını yıktıkları bilinmektedir. 





MÖ.1335 – 1315 : " Şuppiluliuma'nın ölümüyle Anadolu ve Suriye'de Hitit otoritesi sarsıldı ve komşu vasal krallıklar isyan ettiler. II. Murşili Arzava'ya karşı sefere çıktı ve Arzava'yı yendi. Ahhiyava'ya sığınan Arzava kralı Hititlere teslim edildi. II. Murşili, Halep ve Kargamış kentleriyle, Mitanni ve Amurru tampon devletlerindeki statükoyu koruyarak, Suriye'deki Hitit egemenliğini sürdürdü.

Kaşkalar bu dönemde kabile düzeninden sıyrılıp merkezi yönetime yöneliyorlardı. II. Murşili Kaşkaları yendi ve Kaşka kralı Pihhuniya'yı tutsak etti. II. Murşili krallığı boyunca Kaşkalara karşı yapılan 10 sefer kaydedilmiştir. Bu seferler başarılı olmasına karşın, düşmanın göçebe niteliğinden ötürü hiçbirinde kesin sonuç alınamamıştır.

II. Murşili kendi dönemini geriye bakışlarla anlatan bir tarihçeyi tabletlere yazdırdı." - link









"MÖ.13. yüzyılda  “Mısır kıyılarını tehdit eden Deniz Kavimleri‟nden olan TUR'shalar" - Doç.Dr.Hatice Palaz Erdemir, Celal Bayar Üniv.Tarih Bölümü Öğretim Üyesi


 "TURsha ismi Mısır yazıtlarında Trsˇ.w şeklinde geçmektedir ki, bu sözcük Toorshah olarak telaffuz edilmektedir. " - Massimo Pallottino, a.g.e., p. 55. (*)

"Etrüskler, Grekler tarafından TYRrhenoi, TYRsenoi; Romalılar tarafından Tusci, Etrusci isimleriyle anılırlar iken, kendilerine ise, liderlerinden birinin adına bağıntılı Rasna, RASENNA isimlerini vermişlerdir. " - Halicarnassus Dionysius I.30; Otto-Wilhelm Von Vacano, The Etruscans in the Ancient World, New York 1960, p. 1. (*)

"Herodotus, Historia isimli eserinde, Lydia kralı Atys’ın oğlu TYRrhenus önderliğindeki bir topluluğun, beliren kıtlık nedeniyle, deniz yoluyla İtalya’ya göç ettiğini ve onun adına izafeten de TYRrhenler ismini aldıklarını yazmaktadır. " - Herodotus I.94.(*)

"İsmini tanrı MANES’in oğlu ATYS’dan alan Atyad sülalesi, Hitit kralı IV. Tuthaliya (MÖ 1250- 1220) ile çağdaştır."  - Veli Sevin, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları-Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi II, İstanbul 1982, s. 278. (*)


"Troia sözcüğü ise, Anadolu dilleri, ya da Grekçe ile izah edilemez. Halbuki, Etrüskçe’deki truia, labirent anlamına gelmektedir ki, Troia’nın tarihi kimliğine yaraşan bir mana taşımaktadır." -  Wilhelm Brandenstein, “Etrüsk Meselesinin Şimdiki Durumu”, II. Türk Tarih Kongresi, IX/2, İstanbul 1943, s. 214. 

"Mısır’daki Memphis Nekropolü’nün yabancılara tahsis edilmiş bir kısmına Rasetau ismi verilmesi de, RASENNA ile TURsha isimleri arasında bağlantı kurulması açısından dikkate değerdir."  -Elif Tül Tulunay, a.g. söyleşi, s. 15. (*)

Bu bağlamda, Herodotus’un aktarımındaki göç eden topluluğun, 

"MÖ 8. yy.da İtalya’da tesis edilen hakimiyet ve kültürün yaratıcısı Etrüskler’in ataları olan Turshalar’ın küçük bir grubu olması imkan dahilinde olup, bu olayı MÖ 13. yy.ın sonlarına yerleştirmek icap etmektedir." - G. A. Wainwright, a.g.m., p. 203; Mario Torelli, “History: Land and People”, Etruscan-Life and Alterlife (ed. Larissa Bonfante), Detroit, Michigan 1986, p. 49.(*)

(*) Dr.Murat Orhun, Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı, Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı Akademik Bakış Cilt 3, Sayı 5,Kış 2009, aittir





"Bugün Türk yurdu gibi sunulan yerlerdeyse yerleşim çok sonralar- 5000 yıl önce başlamıştır. 

Avrupa bilimadamlarının sözkonusu teorisinde Türklerin yerleşim yeri olarak Sayan-Altay’ın gösterilmesi kasıtlıdır ve eski Azerbaycan ve Anadolu topraklarına Türklerin sonradan gelme olduğunu kanıtlamak amacını taşımaktadır. 

Bu tarihi doğru bilmemekten doğan bir konu. 

Altay Türk’ün beşiği değil. Türk’ün beşiği Anadolu’nun güneyi, Azerbaycan ve özellikle, Mezopotomya topraklarıdır. "



Prof.Qəzənfər Kazımov'un prof.Ahmet Bican Ercilasun'a açık məktubu. (aktaran Prof.Minexanım Nuriyeva-Tekleli / Türkolog, Azerbaycan) detaylı:








Somuncuoğlu, Hakkari’nin Gevaruk yaylasına da çıkıp kaya resimlerini fotoğraflamış, görüntülemiş, oradaki damgalarla Kazakistan’daki damgaların birliğini ortaya çıkarmıştı. Dr. Mustafa Aksoy ise halı ve kilimlerden hayatın her alanındaki sanat serlerine kadar bugün de yaşayan o damgaları fotoğrafladı ve bilimsel olarak yorumladı. Farklı bir yoldan giderek, sadece Türklerin şifrelerini değil, Kürtlerin şifrelerini de çözmüş oldu.

Dr. Mustafa Aksoy şöyle diyor:

“Bilindiği gibi Kürt tarihi konusunda çalışan Kürtçü araştırmacılar, dilden hareketle Kürtleri Farsların bir boyu gibi kabul eder. Bu iddia doğruysa, söz konusu araştırmacılar şu soruları cevaplamalıdır:

-Kürtler, halı ve kilimlerde neden Farsların kullandığı damgaları ve düğümü değil de hep Türklerin damgaları ve düğümlerini kullanmışlardır?

-Kürtlerde koç başlı mezar taşları ve balballar varken, Farslarda neden yoktur?

Damgaların dili, düğümlerin sırrı çözüldükçe, çift düğümün (Türk düğümünün) ayrılmaz bir kardeşliği ifade ettiği daha iyi anlaşılacaktır.

Tunceli ile Hakkâri’deki halı ve kilimlerde kullanılan damgaların Sibirya’ya kadar olan Türk kültür coğrafyasında birebir kullanılmış ve kullanılıyor olması, kültür araştırmaları açısından son derece önemlidir.”



Arslan Bulut
yeniçağ,15.08.2014 - detaylı







Anadolu'nun Tapusu




linkler










// Bu vatan bizim.....anlayana!...
_______________________________







"Tarihini bilmeyen toplum, hafızasını kaybetmiş insan gibidir." 
Bernard Lewis

















6 Kasım 2014 Perşembe

ERMENEK'ten MERSİN'e




GÜNEYYURT - ERMENEK - LİNK





ERMENEK KAYA MEZARINDAN DETAY
TAHRİBAT YAPILIYOR...LİNK   /   LİNK   /  LİNK 



Karamanoğulları, Ermenek ve Bir Bölge Medresesi  
Mümin Köksoy

Karaman'ın Ermenek ilçesinde Karamanoğlu Beyliği döneminde yapılan "Tol Medrese"

İlçeye bağlı Çınarlı Mahallesi'nde bulunan Tol Medrese, Karamanoğulları döneminde Ermenek Valisi Emir Musa Bey tarafından 1339 yılında yaptırılmış. Karamanoğulları döneminin ilk büyük medresesi olması açısından önem taşıyan eser, tek katlı üç yanı revaklarla çevrili, açık avlulu yapı olarak dikkati çekiyor. Dikdörtgen planlı avlunun iki tarafında medrese odaları, güneyinde bir eyvan ve bu eyvanın iki yanında kubbeli mekanlar bulunuyor.

Eyvanın sağında ise medreseyi yaptıran Emir Musa Bey ile ailesine ait türbe yer alıyor. Diğer tarafta ise dershane olarak kullanılan bölüm var. Girişin iki yanında da yine iki tonozlu oda yer alıyor. Üstü açık avlunun ortasında bulunan havuz ise eseri tamamlıyor. Görkemli giriş kapısının üzerindeki, bugün örülmüş bulunan eski pencere Selçuklu sanatında görülmeyen bir yenilik olarak nitelendiriliyor.

Karamanoğullarının ardından Osmanlı devrinde de Cumhuriyet dönemine kadar medrese olarak hizmet veren yapı, Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü tarafından restore edildi. Kullanım hakkı Ermenek Belediyesi'ne devredilen Tol Medrese, Kent Müzesi olarak düzenlendi. Kazılardan çıkan eserler de sergilenecek
basın:


*Mümin Köksoy 1934 yılında Ermenek-Sarıvadi Köyünde doğdu. Diğer eserleri “Yüksek Öğretimde Kalite”, “Türk Yükseköğretimi İçin Öneriler”, “Yabancı Dilde Eğitim”, “Nuh Tufanı ve Sümerler’in Kökeni”   -  LİNK 


YAZARIN BAŞKA KİTABI 
Yerbilimlerinin Katkısıyla Nuh Tufanı ve Sümerlerin Kökeni - LİNK





ERMENEK ULU CAMİİ

Karaman Ermenek ilçesinde Gülpazarı Mahallesi’nde, Ermenek Kalesi önünde kente egemen bir yerde bulunan Ulu Cami’nin ceviz ağacından işlenmiş kapı kitabesine göre; Karamanoğlu Mahmut Bey tarafından 1302 yılında yaptırılmıştır. Bununla beraber bu caminin Mahmut Bey’in ölümünden sonra oğlu Halil Bey tarafından tamamlandığı bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Şeyh Seyit Hacı Abdülvahab Efendi 1710 yılında camiyi tamir ettirmiştir.

Ermenek camilerinin en büyüklerinden biri olan Ulu Cami dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı mihraba paralel iki sıra halinde altışar sütunla üç sahına ayrılmıştır. Buradaki ağır taş payeler birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Üzeri düz toprak damla örtülmüştür. İçerisindeki sütunların tavanı desteklemesinde Karamanoğlu sanatında görülen sadelik burada da bulunmaktadır.

Caminin batısındaki son cemaat yeri 1543 yılında İshak Bey’in oğlu Hacı Seydi Ali tarafından yaptırılmıştır. Dört kemerle dışarıya açılan son cemaat yerinin üzeri ibadet mekanında olduğu gibi yine düz bir damla örtülüdür. Caminin ibadet mekanı mihrap duvarındaki altı pencere ile son cemaat yerindeki iki pencere ile aydınlanmaktadır. Bu nedenle de içerisi oldukça loştur. Son cemaat yerindeki ceviz ağacından çift kanatlı kapıları üzerinde caminin yapımı ile ilgili bir yazıt bulunmaktadır. 

Bu kitabede kapı kanatlarının Karamanoğulları döneminde yaptırıldığı belirtilmiştir. Caminin iki kanatlı ceviz kapısı geometrik yıldızlar ve küçük palmetlerden oluşan ince bir bordürle çevrelenmiştir. Çeşitli yıllarda onarılan caminin alçı mihrabı zamanının en güzel örneklerinden birisidir. Mihrabın iki tarafındaki duvara dayalı sütuncukların üzerine dikine konulmuş başlıklar bulunmaktadır. Kabartmalarla bezeli olan bu mihrap üzerinde yer yer mavi çiniler bulunmaktadır. Mihrap kündekâri tekniğinde olup, altı taş, üzeri de ahşaptır.     LİNK      /   LİNK








BAŞYAYLA - ERMENEK  -  LİNK







Karaman’ın Ermenek ilçesinin güneydoğusundaki 
Bezciler tepesindedir. 

Rölyeften Kurt Bittel 1939’da kısaca bahsetmiş, ilk detaylı çalışma Kay Kohlmeyer tarafından yapılmıştır. Ne yazık ki Bittel’den sonra rölyefin üstten üçte birlik bölümü ciddi hasar görmüştür. Kolunu öne doğru uzatmış, kısa bir tünik giymiş bir adamı gösteren rölyef bir niş içine oyulmuştur. 

Karabel rölyefi ile bazı benzerlikler gösterir. Muwatalli ve ardıllarının hükümdarlıkları sırasında bölgedeki Hitit kontrolü dikkate alınırsa M.Ö. 13. yy.’a tarihlenmesi önerilir, ancak Kohlmeyer hasar nedeniyle tanımlamanın veya tarihlemenin imkansız olduğunu düşünmektedir. 

Bu anıt 1980’li yılların sonu veya 1990'ların başında tamamen tahrip edilmiştir.  link



TARKASNAWA MÖ.13.yy
KARABEL KAYA KABARTMASI ise

Tarkasnawa, [Mira Ülkesi]'nin Kralı
Mira Ülkesi'nin Kralı Allantallis'in [oğlu]
Mira Ülkesi'nin Kralı ...... torunu.

Kemalpaşa ve Torbalı ilçeleri arasındaki yol üzerinde ve Bozdağlar sıradağlar kütlesi içinde, bu dağ silsilesinin en batıdaki kısmını oluşturan Nif Dağı ile daha doğuda uzanan kalan kısmı arasında yer alan bir geçittir. İzmir'den yaklaşık 20 km uzaklıktadır.

The inscription of the Karabel rock-carved prince-warrior monument in Mount Nif was read as attributing it to "Tarkasnawa, King of Mira", a part of the Kingdom of Arzawa.

Tarkasnawa, King of Mira (land).
(Son of) Alantalli, King of Mira land.
Grandson of (...), King of Mira land.  link




PELOPS / ATLANTİS / OLİMPİYATLAR:
The Name Atalantis or Atlantis:
Tarkandemos
Tarkhun
Tarquin
Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks: 


TARHAN : SOYLU KİMSE, BEY
TARKAN : AYRICAKLI, SAYGIN
TARCAN : AYRICAKLI DOST









Ermenek / Ermenak / Germenikopolis
Yükseklerde Yaşayan Yiğit İnsanların Ülkesi

Karamanoğulları Beyliği'ne başkentlik de yapmış olan ve nüfusunu Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu önemli bir yerleşim iken, bu beyliğin yıkılması ve ardından gelen Osmanlı dönemiyle birlikte, bir kasaba haline dönüşmüştür.

Dünyanın önemli mağaralarından biri olan Maraspoli'yi de içinde bulunduran ilçe, denizden oldukça yüksekte Göksu nehri kıyısında yerleşmiştir.

Bir görüşe göre Ermenek güzel yer anlamına gelir ve dünyada bir cennet varsa oranın da burası olduğu söylenir.

Romalı general Germanius’un şehri ele geçirince adını değiştirir ve Germenikopolis olur.  LİNK



ERMENEK KÖYLERİ İSİM VE ANLAMLARI: LİNK



Acaba "Eminak" kelimesi ile bir bağı var mıdır?
Olbia antik kenti /Ukrayna, İskit gümüş 
madeni parası üzerinde Eminak - MÖ.440
Eminak (Εμινακος) - this name is read on 
Olbian silver coins dated by 440 BC.
P.O. Karyshkovsky, IMTA, No 4, 1962; E. Molev. Greeks and barbarians, M. 2003, p. 83.



MADENİ PARA - LİNK
OLBİA UKRAYNA - LİNK


ama Türkiye'de de Olba var...



OLBA KRALİÇESİ ABA - MERSİN

Kraliçe Aba’nın babası Olba rahip krallığının güçlü kişilerinden biri olan Ksenophanes’tir.

Olba krallığını birçok kişiyle muhafız kılığında ele geçirir. Bölgenin ve rahip krallığın hakimi olur. Romalıların korsan olarak adlandırdıkları yöre halkının isyan edenlerini yok etmesinden sonra Olba’da (Uzuncaburç= Prakana=Diokaisezeria) Tökrit (Teucrit) soyuna ait rahip krallar oldukça büyük bir bölgeye hakimdiler.

Ksenophanes (Zenophanes)’in kızı olan ABA, Ailos Nikonoros Arios ile evlenerek evlilik yoluyla hanedane girer (İ.Ö. 43).

ABA ve OLBA hakkında birçok bilginin kaynağını Strabon’dan öğreniyoruz:

“Kyinda ve Soli’nin yukarısında dağlık ülkede, içinde Teukros oğlu Aias (Ayas)’ın kurduğu Zeus Tapınağı bulunan OLBE KENTİ vardı. Bu Tapınağın baş rahibi Dağlık Kilikya’nın kralı oldu. Sonra ülke sayısız tiranlar tarafından ele geçirildi ve korsanlar örgütlendirildi. Bunların yokedilmesinden sonra bu ülkeye Teukros’un ülkesi ve rahiplerin çoğuna da TEUKROS veya AİAS adı verildi. Fakat tiranlardan biri olan, Ksenophanes’in kızı ABA, evlilik yoluyla aileye girdi.”

Kilikya konsülü ve Romalı ünlü komutan Markus Antonius ve Mısır Kraliçesi 12. Ptolemaios’un kızı KLEOPATRA, nazik davranışlarından ve saygılı olmalarından dolayı bir lütuf olarak buraları (Uzuncaburç=Olba) KRALİÇE ABA’ya bağışlarlar.

Roma himayesinde otonom bir yönetim oluştururlar. Olba kraliçesi ABA, dönemin bir başka güçlü kadını, Mısır Kraliçesi Kleopatra ile kendi ülkesi için bir anlaşma yapar. Roma kontrolündeki iki ülkenin iki kadını Roma için anlaşırlar.

Roma Konsülü Antonius, Kilikya’daki korsanlık sorununu çözmek için gelen Pompeus’tan sonra bölgede görev alan bir Roma generali, Sezar’ın egemenliğinden sonra, Sezar’ında gözdesi olan Mısır Kraliçesi KLEOPATRA ile bölgedeki zenginliği paylaşmak amacındadır. Başta Tarsus olmak üzere, Dağlık Kilikya’nın zengin ürünlerini Roma donanmasına aktarabilme düşüncesindedir.

Kleopatra, Tarsus’u yönetecek, karşılığında eski dünyanın denizlerine egemen Roma donanmasına o gün için en zengin kaynak olan, Kilikya’nın meşhur katran ağaçlarından, pos çamlarından elde edilen ve gemi yapımında kullanılan, denize dayanıklı, çürümez kerestedir. Kilikya dağlarındaki bu kaynak binlerce yıldır önemli bir kaynaktır. Kilikya’nın zengin kaynaklarını Roma’ya sunacaktı. Sözü edilen bu kaynaklar, yalçın kayalıklar ve derin vadilerle doğal koruma altında olduğundan, yapılacak tek şey, bu ülkenin yönetimi ile anlaşmaktır.

OLBA Kraliçesi ABA, kocası AİLOS NİKONOROS ARİOS aracılğı ile Olba yönetimini ikna edip, Kraliçe Kleopatra ile görüşüp ilk antlaşmasını yapmış olmalıdır. Böylece rahip kralların yapamadığını ABA gerçekleştirmiş oldu.

İ.Ö. 39 yılında ABA, yönetimden alınmışsa da (kurduğu yönetimle) yüzyıllarca OLBA METROPOLÜ ve KANYTELLA onun soyu tarafından yönetilmiştir. İhtimal ki, TOKRİD soyunun bir ferdi olan M. Antonius Polemon kral olmuştur. Ve bu suretle TOKRİD’lerin hakimiyeti yeniden başlamıştır. (İ.S. 11-17)

Bir süre Teucher’in oğlu Ajax geçmiştir. İ.S. 17′de Kapadokya kralı ARKHELAOS’un ölümünden sonra Romalılar ele geçirmişlerdi. Bağımsız paraların varlığına bakılırsa OLBA’nın bağımsız kaldığı anlaşılmaktadır.

UZUNCABURÇ’un (Prakana/Diokaisezeria Diokaisazea) adını almış olduğu (I.S. 69-79) İmparator VESPASIANUS’tan itibaren paralar üzerinde görülmesinden anlaşılmaktadır.ANTONIUS PIUS, (I.S.138-161) krallığı zamanında Uzuncaburç, imparatorluğa ait para çıkartmıştır.

Kayalık Çanakçı nekropolünde kaya mezarları bulunmaktadır. En solda ABA’nın 1.90 boyundaki rölyefi göze çarpar. Rölyefin altında mezar odası ile kitabesi vardır. ABA, (yazımına göre AWA, APPAİS, ABBA, ABA) kitabesinin üzerinde TANRIÇA ARTEMİS’in gece ismi olan AY TANRIÇASI SELENE’nin simgesi zarif bir ay görülmektedir.

Kendi kaya mezarındaki yazıt ile, kocası ve iki oğlu için yapılan anıt mezardaki yazıtında zamanın kültürü yanında dini inançları, salgın hastalıkları gibi sosyal konularda da bilgi sahibi oluyoruz. KRALİÇE ABA’nın kayamezarındaki yazıt metni şöyledir :

“Aba, Kaligon Kapeos’un mirasçısı olup, Ailos Nikanoros Arios’un karısı ve Nikanor ve Arios’un anası olup, Arios’un vasiyeti ile görevlendirilip, Arios’un mezarına benden (Aba) başkasının konulmamasını istiyor ve emrediyorum. Bu emre karşı gelenin ve (onun) cehennemin kötü tanrılarının gazabını ve Sebaste (Ayas) şehri ve Kanigelle (Kanlıdivane) kentinin Sezar’ın veznesine 10.000 ödesin. Kocası tarafından emredilen ve yazılanlar yüzyıllar boyunca geçerli olsun ve bunlara uymayanlar sorumlu olsun”.

Kaya mezarlar üzerinde tek başına yüksek kabartma yontusunu gördüğümüz Kraliçe ABA’nın ince ve görkemli görünüşü, ince ipek elbisesi ile usta bir yontucunun elinden çıkıp, giysilerindeki ayrıntılar, eski dünyanın moda merkezi konumundaki Anadolu’nun “Penelope” tipini betimler.

Kendi mezarı üstündeki yontusunda sağ elini zarifçe kaldırıp baş örtüsünü düzeltirken sol eli böğründe acılı, üzgün, ölümüne giden kocasına kavuşmayı bekler gibidir. Helenistik dönemin Erken Roma modası göğüs altı fiyonklu elbisesi dolgun bedenini sarıyor.

Yönetimi sırasında baş gösteren bir veba salgınında Aba, en yakınları olan kocası ve iki oğlunu kaybetti. Veba hastalığı koruyucusu SELENE ve HERMES tanrılarına verilen adaklara karşın ölüme yenik düşen sevgili oğulları ve kocasının anısına Kanytella’da bir anıt mezar yaptırdı. Bazı kaynaklarda Olba’nın adı Ourba yahut Orba olarak geçiyor. Sonraki Olba eski adın Rumcalaşmış şeklidir. Silifkeli Basil, Azize Aya Thekla’nın hayatını yazarken Olba şeklinde yazmıştır. Bazı kaynaklarda Olba ya da Olbe adı “bahtlılık, mutluluk” anlamındadır. ABA adı ise bir kaynakta Luvi asıllı bir sözcük olup “su” anlamındadır.



KRALİÇE ABA BALESİ

Müzik: Ferhang HÜSEYİNOV
Metin: Altay BAYRAM
Koreografi: Şamil TEREGULOV

KONU:

“Kraliçe Aba” balesi, M.Ö.45 yıllarında Olba Krallığında cereyan eden gerçek bir olayı işlemektedir. Olba Krallığı M.Ö. 1000 civarında kurulup, Grek ve Roma medeniyetlerine rağmen 1200 yıl kadar diplomasiyle ayakta kalmayı başarmış Mersin yöresine ait antik bir krallıktır.

Kral Teukros ile evlenerek Kraliçe olan Aba, eşini kaybedince oğlu henüz küçük olduğundan Olba idaresini üstlenir. Bu dönemde topraklar Antonius tarafından Kleopatra ‘ya armağan edilmiştir. Kraliçe Aba, Kleopatra karşısındaki diplomatik başarısı ile Olba topraklarının bağımsızlığını geri kazanır. “Kraliçe Aba” balesi konusu itibarı ile yöremizin belki de ilk özgürlük öyküsünü anlatmaktadır.

Kanlıdivane’de bulunan Aba’ya ait anıt mezar ise gene yöremizin ilk özgürlük anıtı durumundadır. Mersin’ in yerlisi bir krallık olan Olba ve onun kraliçesi Aba’nın öyküsü bu sebeplerden ötürü yeni bir bale için üzerinde çalışılacak son derece uygun bir konu olmuştur.

Özellikle, yerel antik değerlerimizin ve tarihsel zenginliğimizin bale gibi görsel bir şölenle insanlara ulaşmasıyla bölgemizin tanıtılmasının, öğrenilmesinin tüm Mersin ve çevresine getireceği faydaları sonsuzdur. Bu nedenle bu konu üzerinde çalışılması bir tercih değil, ihtiyaç olmuştur.

Kraliçe Aba balesinin antik tarihimizden gerçek bir kesit sunması ve yerel özellikleri ön plana çıkarması hedeflenmiştir. Bu sebeple, günümüze ulaşan bilgiler üzerinde titizlikle çalışılmakta ve baleye uygun duruma getirilmiştir.

Olba Kraliçesi Aba – Araştırmacı Şahin ÖZKAN  link  /  link





Queen Aba with Teukros King of Olba

Azerbaijani composer Farhang Huseinov (1949- ) has written another masterful orchestral work - again based on a socio - cultural theme set outside the borders of Azerbaijan.

The inspiration for this new ballet called Queen Aba are the historical and archaeological roots that date back 2,000 years ago to Queen Aba of Cilicia (ancient name of Southern Turkey) and Mark Anthony (Emperor of Rome) and Cleopatra (Queen of Egypt).

The setting takes place in the Olba Kingdom (near Mersin, Turkey, on the Mediterranean Sea). At that time this region was paying taxes to the Roman Empire. When King Teukros of Olban married Aba and made her queen, he was not aware that in earlier years she had been a female warrior. Enter Mark Anthony who presents his lover Cleopatra Queen of Egypt with the Olba kingdom as gift. Pompey, the Roman general objects since Cleopatra is Egyptian and he attacks the region. But Queen Aba comes to Cleopatra's rescue and, in return, Cleopatra returns the Olban Kingdom to her. Queen Aba succeeds in liberating the Olban Kingdom from the Roman Empire and then continues to rule after her husband's death.

Even the Greek historian Strabo (born 63 BC and who died after 21 AD) mentions Queen Aba in his well-known Geographia. Many archaeological ruins can still be seen in this region today showing what an advanced civilization existed at that time in the region of southern Turkey.

The Queen Aba Ballet premiered on October 13, 2005, at the Mersin State Opera and Ballet Theater under the auspices of the Turkish Ministry of Culture. The production included more than 150 performers, including 70 musicians in the orchestra, 40 dancers and 40 members of the chorus.

The libretto was written by Altay Bayram in 2001 and was choreographed by Ali Hoja and features the following dancers: Ozlem Shenormanlilar (Aba, Queen of Olba), Ender Uchdemir (Teukros, King of Olba), Victoria Haylova (Cleopatra, Queen of Egypt), Ulvi Azizov (Anthony, Emperor of Rome), Mahmut Akyol (Head Priest of Olba) and Zihnibek Ussin (Pompey, Roman General).

Though independence is one of the main themes running through the ballet, more importantly for Huseinov is the illustrious example of Aba as a woman who used her ingenuity, wisdom and diplomatic skills to lead her nation. As Huseinov likes to say: "It happened not 20 years ago, nor 200, but 2,000 years ago!

Under the guidance of the Mersin University Archaeology Department, Altay Bayram pieced together aspects of the story that had previously been unknown and created the story line for a dramatic work based on Olban culture, which is Anatolian and based on Hittite culture, along with Roman and Egyptian cultures.

"One of the most significant aspects about this ballet," says composer Huseinov, "is that viewers can still visit Aba's tomb and see the archaeological ruins of the settlement where the story actual took place. You can go and walk in the same valley and touch the same walls that Aba did 2,000 years ago. What an incredible feeling!"

with photo's link







.....


"Nihayet, bugün de Mitan ve Ermen (Ermin) boylarının 
Türk halklarının içinde olması olgusu, eski Ermen halkının kaynağını açıkça gösterir. "....
" Hurriler esasen Subar boylarından olan Mitan urukları ile kaynayıp karışmışlar, çünkü, Hurrilerin kurduğu devlet 
daha çok Mitani adı ile tanınmaktaydı.
Arme bölgesinin Mitani ülkesinin ortasında olması ve 
Mitan boylarının yaşadığı topraklarda, göçdüğü arazilerde 
daima Arman, Ermen yer adlarının, Ermen etnik isminin 
ortaya çıkmasını da dikkate alarak, Mitan boyları hakkındaki 
belli belgeleri gözden geçirelim." 
Ermen Boyları ve Pseudo-Ermeni Haylar 
(Milattan Önce Türk -Ermeni İlişkileri) 
Prof. Dr. Firudin Celilov : link




//Ermenek'e Saygılarımla....













15 Eylül 2014 Pazartesi

AKAD - HİTİT - TÜRK/TURAN







...The old Turanian race of Babylonia named 
from the region Akad or Ak-kad....

...There is no doubt that their language is Turanian, 
apparently nearest to Turkish...


Fatis of Man - Forlong



*


Akkadian, although a dead language, has left deep imprints 
on Semitic and some Indo-European languages, 
and has played an important role in the history of mankind.

It is accepted as the ancestor of all the Semitic languages. Beginning from the era of Sargon I, it became the official language in a vast area from Anatolia to Egypt and to India.

Akkadian was the "Lingua Franca" of the ancient world, 
and has passed on many words to other languages such as 
Persina, Sanskrit and Greek. 
Although, Assyriologists at present ignore it,
the language spoken in the very days of Akkad, in BCE 28-24, 
may have been an agglutinative language like today's 
Turkish or Magyar,
 rather than an inflective language like today's 
Arabic and all Syriac languages.

Thus it may show parallelism with Turkish.

Elşad Alili - Institution of Linguistics, Azerbaijan
Osman Çataloluk - Department of Archeogenetics, Turkey

Similarity Between Turkish & Akkadian Based on 
Rules of Inflective Agglutinative Languages

AL&LS Advances in Language and Literary Studies


*

Arabic and Turkish






Bilgames/Gılgamış/Alpamış

Altaic Hieroglyphs and Hittite inscriptions










"In this region however Darius I set up his Behistun text in three languages, Persian, Semitic and Turanian. Hence Dr.Oppert supposes the "Prot-Medes" to have been a Turanian race, akin to the old population of Susa further south, and to the Akkadians."

Forlong





Med İmparatorluğu'na ait yazıt Türkçe çıktı.











....It has a long mythical history among Turanian Hittites,
 and other tribes from Central Asia, 
connected with owls and Svastika crosses......


Faits of Man - Forlong
book 



Hitit , Alacahöyük MÖ.14.yy - Çift başlı kartal






Kazakistan - Çift kulaklı kartal - MÖ.3.yy
Bir Türk kurganında bulunan Kulaklı Kartal ...
Selçuklular da bu Kulaklı Kartalı İmparatorluk sembolü olarak kullanmıştır.




Çift Başlı Kartal
link    




















MİTOLOJİ - MYTHOLOGY








MYTHOLOGY


The study of myths , or "sayings". The myth has a natural origin in the belief that every natural object has a life or soul and in the imperfect language of early man. 

The first poets who described nature did not use similes. They said the cloud was a bellowing bull and not that the thunder in the cloud bellowed like a bull. The meanings of the myths, when fairly clear, are explained in special articles on the various legends.

Turanian and Semitic races have myths as well as Aryans , and the Greeks BORROWED many of theirs from Akkadians, Hittites, Babylonians and Phoenicians....



Faits of Man - Forlong





















29 Ağustos 2014 Cuma

TARHUNZA






Ön yüzünde Fırtına Tanrısı Tarhunza (!TAR!) tasvirinin bulunduğu stelde, eğimli arka yüzünde sağdan başlayarak sola doğru devam edep, alt satıra dönen boustrophedon (öküzün tarlayı sürmesi şeklinde) tarzında 4 satırlık Anadolu hiyeroglifli yazıt yer almakta.

Yazıt soldan başlayan 4. satır ile sona eriyor. Stelin her iki yüzü özellikle sağ arka yüzü önemli derecede yıpranmış. Üzerindeki satırların baş ve son kısımları tahrip olmuş. Fakat orta kısım iyi derece korunmuş. 122 santimetre yüksekliği, ön yüzü 70 santimetre, yazıt bulunan yüzü 123 santimetre. 

MÖ. geç 8. yüzyıl Karkamış Kamani sonrası Astiru II hükümdarlığı zamanı stel üzerindeki Fırtına Tanrısı Tarhunza’nın kabartması sağa dönük, sağ elinde bir asma fidanı ve sol elinde bir başka demeti tutmakta. 

Tarhunza'nın kısa kollu ayak bileklerine kadar inen uzun püsküllü eteği ve belinde kemeri var. Korunan sağ ayağında sivri uçlu bir ayakkabı giymekte. Sol ayağı korunmamış. Tanrının baş ve ayakları profilden, gövdesi ise cepheden işlenmiş. 

Uzun sakallı ve omuzlarına inen örgülü saçları ile tasvir edilmiş. 
Tanrısal simge olan bir adet boynuzla bezenmiş konik başlığı ve uzun sarkaçlı küpesi var.

Üzerindeki yazıtlar Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Arkeoloji Bölümü'nden Hititolog Yrd. Doç. Dr. Rukiye Akdoğan ile İngiliz araştırmacı Prof. Dr. J.David Hawkins tarafından tamamen okunmuş ve ‘Adana Müzesi’ndeki Yeni Hiyeroglif Yazıtlı Stel’ adlı makalede ilim dünyasına tanıtılmış.

"Stel, Gaziantep Karkamışlı Kamani’nin oğlu, yine adına ilk kez burada rastlanan 'Atika' tarafından ön yüzünde bulunan Masahunalı ilahi vasıflı Fırtına Tanrısı'na koruyucu lanet ile adanmıştır. " - Hititolog Yrd. Doç. Dr. Rukiye Akdoğan


2012-aktuelarkeoloji





KRAL TARHUNZA - MÖ.8.yy

Bulunduğu yer Arslantepe - Malatya
Anadolu Medeniyetler Müzesi-Ankara 













TÜRKLERİN GİZLİ TARİHİ








"...aslında gizli değil, kasten ve özel maksatla gizletilmiş tarihtir...." ..."Türk halklarının aleyhine ortaya çıkarılmış sahte tarihçilik, aslında toprak davasıdır ; benimsenmiş (daha doğrusu çalınmış!) eski Türk kültür ve medeniyetine sahip olmak maksadı ile Türk halklarına karşı ilan edilmemiş manevi savaştır. 
Hem de adil olmayan bir savaş!"....




İberya'yı adım adım gezen Strabon :

"Kutsal burun da dahil olmak üzere batı sahillerine doğru TAQ nehrinin döküldüğü yere kadar İberya'nın batı taraflarının başlangıcıdır. Güneyde ise ANA nehrinin döküldüğü yere kadar, güney kısmının başlangıcıdır. Her iki nherin kaynağı doğudadır. Ama TAQ öteki nehirlerden daha büyüktür ve doğrudan batıya aktığı halde , ANA güneye dönerek vilayeti iki nehir arasındaki esas halk Keltlerdir. Ülkenin derinliklerinde KARPATAN, OREATAN ve VETTONLAR yaşarlar.... Bu eyaletten, kaynağını ANA ve TAQ nehirleri gibi aynı yerden alan BATIY nehri akar...."

"...Nehrin adına uygun olarak ülke BATİK olarak adlandırılmıştır. Halk ise ülkeye TURDETAN der. Halkı TUADETAN, bazılarını ise TURDUL olarak adlandırırlar. Bir kısım yazarlar onları bir halk , bir kısmı ise çeşitli halklar olarak gösterirler. Polibiy "TURDULLAR TURDENT'lerin kuzey komşusudur, ama şimdi onların arasında hiçbir fark bulamazsınız", diye yazar. TURDENT'ler kendilerini İberya halkları arasında en kültürlü halk olarak sayarlar. Onların alfabesi vardır, kanunları vardır ve kendi boylarının adına manzum hikayeli şiirler yazarlar. (kendilerinin dediği gibi yazılarının altı bin yıllık bir geçmişi vardır.) ...Başka İberya halkları da yazıyı bilirler, ama onların harfleri arklıdır, çünkü onların dilleri ayrıdır."

Strbon 3.kitabında İberya'dan başlamıştır. Şaşırtıcı olsa da, yukarıda tercümesini verdiğimiz metinde, Türk toponim, hidronim ve etnonimleri yeteri kadar boldur.

Belki de ,coğrafyanın yazarı Strabon Türk'tür (!)

Yahutta, coğrafyayı Rusçaya çeviren Q.A.Stratanovski Türk'tür (!)

Bu eser, eski Yunan dilinden , çağdaş Rus diline çevrilirken bilerek ya da bilmeyerek bir çok hata yapıldığını, bir hayli tahrife uğradığını gözden ırak tutmuyoruz.

Ama, belge, belge olarak kalır. Bu eserde, yeteri kadar Türk toponim, hidronim ve etnonimleri vardır ve bunları artık tarihten silmek mümkün değildir.

Strabon'un gösterdiği ANA nehrinin adı hiçbir şey ile karşılaştırılacak gibi değildir. Bin yıldır genel Türk dilinde ANA,APA,ABA gibi kullanılan bu söz süme dilinde AMA gibi kullanılmıştı.

Türklerde ANA en kutsal en yüce bir valıktır. ANA nehri civarında yaşayan eski Türk boyu nehre bu adı hangi sebepten vermiş bilmiyoruz. Her halde, geçimlerini bu nehirden sağladıklarından, nehrin onları yedirip, içirip doyurduğundan dolayı, nehre ana gibi bakmışlar ve ANA adını vermişler diye düşünmek mümkün.

"...İberyalıların bu körfez vilayetinde BASTETAN adını taşıyan (onlar BASTUL da derler) KALPA dağı vardır....Eğer iç denizden dış tarafa doğru yüzersen, bu dağ sağda kalır, ondan kırk stadiya uzakta KALPA şehri kurulmuştur....

.....Bunlardan daha güçlü ve şöhretlisi ise esası Marsel tarafından yapılmış KORDUB'tur.....

KORDUB..bu söz KOR+DUB sözlerinin birleşmesi ile yapılmış bir birleşik sözdür. KOR sözü Türkiye Türkçesinde ateşte kızarmış kömür,sıcaklık anlamı taşımaktadır. Azerbaycan Türkçesinde ise fonotik ses değişmesine uğrar ve KOR / QOR gibi okunur ve anlamı aynıdır.

DUB ise Sümerce "kil levha", Türkçe TUP varyantı ise "pişmiş kerpiç-tulpa (tuğla)" anlamı taşır. Bu anlamlar doğru ise KORDUB'un anlamı "kerpiç pişirenlerin şehri" olmalıdır.

....İberyalı Keltler arasında KONİSTURQ liman şehirleri arasında ise daha meşhuru ASTA şehridir....

...Her halde tabiatı seven insanlar...Bu yerlerde kendileri için şehirler ve başka yaşayış mıntıkaları kurmuşlar. 
Bu şehirler listesine şunlar dahildir : ASTA, NABRİSSA, ONOBA, OSSONOBA, MEANOBA ve başkaları....

...SALAS sakinleri gizemli ve zarif parçalar hazırlıyorlar...."

Türk Boylarının birinin adı BASMAL idi....

Eski SSCB'de KALPA adında Türk Boyları vardı....

ASTA....."yavaş", "sükünet", "sessizlik", "giriş kapısı" anlamları vardır.

Azerbaycan'ın güney bölgesinde ülkeye girilen yerde ASTARA şehri vardır.

Kazakistan'nın başkenti ASTANA gibi....

Strabon liman şehirleri arasında en meşhur olanın ASTA olduğunu yazar. Eyalete ya da ülkeye giriş buradan olur. Her halde milattan önce, şindiki İspanya toprakları üzerinde ASTA diye bir şehrin olması ve şimdiye kadar aynı anlamlı olarak bu sözün çağdaş türk dillerinde korunması, gerçekte çok önemli husuları haber vermektedir. Bu söz için başka bir ihtimal de göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum. Bu şehrin adı AS/AZ boyundan da alınmış olabilir.

AZ/AS boyu hakkında Prof.Firudin Ağasıoğlu şunları yazar:

" Azerbaycan ülke adının kökündeki Azer boy adının ortaya çıkmasının esas özeği olan bu AZ boyu, Türk etnosu içindeki bir çok boydan biridir. AZİYA/ASİYA adındaki paralellik gibi AZ etnoniminin AS varyantı yaygın olarak kullanılmıştır. Bunun böyle yayılmasının sebebi AZ/AS boylarının zamanında eski Azerbaycan'dan Batı, Kuzey ve Doğu yönlerine yaptıkları göçlerle ilgilidir. Üç-Dört bin yıldır ki, bu boylar, tarihi kaynaklarda adı geçen boylardandır."

AS boylarının Troya (Truva) dan Avrupa ve İskandinavya'ya göçleri hakkında "Küçük Edda" abidesi de yeteri kadar bilgi vermektedir. Hatta orada , ASLAR Troya'daki (TUROBA) adetleri TÜRKEL, ANAR, ATLI gibi şahıs adlarını ve diğer toponimleri kendileri ile birlikte Avrupa'ya getirdikleri kaydedilmiştir.

Tarihen bilinir ki, OBA sözü sadece Türklerin kullandıkları bir sözdür ve Türklere aittir.

Bu günde bir çok Türk boyu tarafından aynen kullanılmaktadır.

ONONBA on sülalesinin bir yere toplanıp OBA kurması anlamındadır.

(On sülalelik oba) OSSONOBA, otuz sülalenin bir yere toplanıp OBA kurması anlamını taşır.

Şehirlerin adlarının böyle sıralanması bir daha gösterir ki, sülalerinin sayılarına göre şehirlere, şehri kuran sülalelerin sayısına göre isim verilmiştir.

MENOBA bir sülalenin kurduğu şehir anlamına gelir.

SALAS , SAL+AS sözlerinden yapılmış birleşik sözdür. Sal sözüne, hem boy adında, hem yer adında, hem de maişet eşyaları arasında rastlamak mümkündür. Dede Korkut Hikayelerinden tanıdığımız Kazan hanın kabilesi SALUR olarak adlanmıştır.

Burada bizim esas iddia ve düşüncelerimiz adeta ispatlamaktadır. Şöyle ki "Türklerin doğuya ve batıya göçleri sadece Anadolu ve Azerbaycan topraklarından başlamıştır. Bu topraklardan Avrupa'ya göç başlamış ve henüz yerleşik hayata geçmemiş Avrupa'da yer, şehir, şahıs ve nehirlere Türk adları verilmiştir.

KON+İS+TURQ birleşik bir sözdür. KON eski Türklerde yer, mesken ifade eder.

"ErgeneKON yurdun adı, Börteçine kurdun adı."

Strabon "..ibera kıvrımı ile deniz arasında...birinci şehir TARRAKON'dur...." diye yazar....

Burada geçen TARRAKON sözünün anlamı TÜRK'ÜN MEKANI-YERİ olabilir. Çünkü , dünyanın bütün Türkologları TÜRK sözcüğünün TARRAKON sözünün birinci hecesi olan TAR sözünden ortaya çıktığına asla şüphe etmiyorlar.

Mesela büyük Türkolog N.Y.Marr "Türk teriminin TAR-HAN sözünden" ortaya çıktığını yazıyor. Bu hiç de tesadüf değil, çünkü bu söz boylar arasındaki boy üstünlüğünü bildirir ve hatta o boyu kutsallaştırır ve Tanrı ile eş değer tutardı.

Bununla ilgili Kononov şunları yazar:

"Bu alıntıda dikkati daha çok N.Y.Marr'ın açıkladığı Türk terimine yöneltmek istiyorum. O "Türk" terimini başka özellikleri ile birlikte kutsallığa beraber seçilmişlerlere ait sayar."

Bizim düşündüklerimizi F.Ağasıoğlu'da onaylıyor. o "Protoazerlerin (birlikte prototürklerin) kökenine ışık veren teonimlerden biri de hiç şüphe yoktur ki, TAR/TUR alamorfu ile kullanılan Tar sözüdür ki, bu da sonralar Türk sözünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Azer diyalektlerinde bugün de tarı sözü "Allah" anlamında kullanılmaktadır."

Sonralar TAR/TUR terimini çeşitli toponim ve etnonim, buna benzer adlarda buluruz. Mesela Uygurlara TARANCI da diyorlar. Tatar sözü "TARLIK TATARLARI" sözü ile birlikte de kullanılır.

Etrüsklerin ulu atalarının TARKAN adını taşımasını da unutmamalıyız.

Unutmayalım ki Heredot İskitlerin (Sakların) ulu atalarını TARGİTAY olarak adlandırır.

O tarih kitabında şunları yazar: "Bir zamanlar henüz yerleşik hayata geçmemiş bu insanların ilk sakini TARGİTAY adında bir insan olmuştur. İskitlerin dediğine göre TARGİTAY'ın babası Zeus, annesi Borifen nehrinin kızıdır. (İskitler ısrar etseler de ben buna inanmadım) Böyle bir nesli olan TARGİTAY'ın üç oğlu varmış...."

Göründüğü gibi, ünlü Türkolog N.Y.Marr , TAR/TUR terimini nasıl kutsallaştırıyor Tanrı'ya bağlıyorsa, Heredot'da TARGİTAY'ın Zeus'un oğlu olduğunu , inanmasa da, yazıyor.

Çağdaş Türkiye ve Azerbaycan lehçelerinde şu anda da başlangıçı TAR / TUR olan bir çok söz bulunmaktadır.

Strabon'un İberya'da gösterdiği TARRAKON şehri TAR/TOR terimi ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Türk ya da kutsal yer gibi anlaşılır ve yalnız TAR sözüne Türk dilleri tarafından yaklaştığımız zaman bu sözün anlamını anlamak mümkün olur.

"......Strabon "..ibera kıvrımı ile deniz arasında...birinci şehir TARRAKON'dur...." diye yazar....

Burada geçen TARRAKON sözünün anlamı TÜRK'ÜN MEKANI-YERİ olabilir. Çünkü , dünyanın bütün Türkologları TÜRK sözcüğünün TARRAKON sözünün birinci hecesi olan TAR sözünden ortaya çıktığına asla şüphe etmiyorlar...."

Turduli
Turdetani
Tartessian
Tur/ Tar 
Turukku - Turk.

...."Küçük Asya'daki Troya'dan (Turuva-Turoba) Avrupa'ya oradan İskandinavya'ya giden boyların TOR/TÜR adlı tanrıları vardı. Bu yüzden İskandinav Sakalarında Türkel, Turid, Torleyk, Toralv (Tor Alp), Torlauq, Torqaut, Torlak, Torarin, Torberg, Trqeyr gibi antroponimlerin kökünde AS boyların TOR/TÜR şeklinde kullanılan teonimi vardır. TOR tanrının (THOR) fonksiyonunun (A.Bremenski) "v poyedenski s velikanami; plodorodiye çerez qrozu" (C.Dümezil) şeklinde olması ilginçtir. Bu yorum bizim açığa çıkardığımız TAR/TÜR toponiminin "ölü-dirilme" düşüncesi ile ilgili olduğu ve Azer dilindeki TORUN, TÜREME tipli sözlerde aynı anlamın kalması ile uygunluk yaratır." - Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu






Milattan önce üç binlerde rastlanan "Turukku" sözüne gerçekte Rus ve Avrupalı alimler bilerek değer vermemiş ve bunu görmezden gelmek istemişler.

Oldukça garip ama, gerçek bu! Bu gerçeğe rağmen , Rus Türkologları başka sözlerin köküne her zaman ciddi bir şekilde bakmışlar, bu sözün kökünden ortaya çıkan diğer sözlere ciddi görüş bildirmişler, fakat Akat alfabesi ve dili ile yazılan bu "Turukku" sözünün üzerinden geçip gitmişler, inceleme gereği bile duymamışlar.

Neden böyle yapmışlar?

Cevabı çok basittir.

Turukku sözünün kökünde "tur-" , daha öncesinde ise "tar-" sözü vardır.

Bütün dünya alimleri "tur ve tar" sözlerinin Türk milletine ait olduklarını yazmışlar.

Durum böyle olunca "Turukki" lerin beş bin yıl önce Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da prototürkler olarak yaşadıklarını nasıl yazacaklardı?

Çünkü, bunlar herkese "Türklerin batıya gelmeleri 7.- 9.yüzyıldadır" ,diye zorla kabul ettirmişlerdi.
Olmuyor sayın tarihçiler, olmuyor!

Eğer Türkler batıya 7. - 9. yüzyıllarda gelmişlerse, o zaman bizim ecdadımız sayılan ve prototürk kabul edilen Qutiler , Lulubeyler, Kimmerler, İskit ve Sakalar, Hunlar, Bulgar ve Avarlar, daha adlarını sayamadığımız onlarca boylar beş, dört, üç bin yıl önce Avrupa'da ne geziyorlardı?



Yunus OĞUZ - Bahtiyar TUNCAY (Azerbaycan)
Türklerin Gizli Tarihi
Aktaran: Hüseyin ADIGÜZEL


//KİTAP TAVSİYESİ

.....


ek bilgi: AS

Livius VI.41 & VIII.6. Gaius Suetonius Tranquillus’un (MS 69-140) De Vita Duodecim Caesarum (On İki Caesar’ın Yaşamı) isimli eserinde, ilk Roma imparatoru G. O. Augustus’un ölümü ve ölümü sonrası tanrılaştırılmasına değinilen yazıma göre, bir yıldırım düşmesi yüzünden heykelinin üzerindeki yazıttan isminin (Caesar) ilk harfi olan C’nin silinmesi, yalnızca yüz gün ömrü kaldığı ve ölümünden sonra tanrı makamına ulaşacağı şeklinde yorumlanmıştır.

Zira, 100 sayısı için C harfi kullanılması yanı sıra, Caesar adından geriye kalan aesar, Etrüskçe’de tanrı anlamına gelmektedir.

(Suetonius II.97.)

Dr.Murat Orhun
Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 
Tarih Anabilim Dalı, Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı
Akademik Bakış Cilt 3, Sayı 5.Kış 2009


Buradaki Caesar - Aesar = Etrüskçe Tanrı anlamına geliyorsa...
A (e) SAR - ASAR - AS+AR - AS Türkleri.


.....

Trakya ovaları da Bizans kaynaklarında ASTİKE ovaları diye geçer...

Kaynak:
Bizans Kaynaklarında Türkler (Menandros'un Fragmanları)



KÜÇÜK MENDERES'İN "ASTARPA" OLMASI GİBİ


SB.

TARİHİNE SAHİP ÇIKAN MİLLET YENİLMEZ OLUR








TARKASNAWA MÖ.13.yy
KARABEL KAYA KABARTMASI




Tarkasnawa, [Mira Ülkesi]'nin Kralı
Mira Ülkesi'nin Kralı Allantallis'in [oğlu]
Mira Ülkesi'nin Kralı ...... torunu.

Kemalpaşa ve Torbalı ilçeleri arasındaki yol üzerinde ve Bozdağlar sıradağlar kütlesi içinde, bu dağ silsilesinin en batıdaki kısmını oluşturan Nif Dağı ile daha doğuda uzanan kalan kısmı arasında yer alan bir geçittir. İzmir'den yaklaşık 20 km uzaklıktadır.


The inscription of the Karabel rock-carved prince-warrior monument in Mount Nif was read as attributing it to "Tarkasnawa, King of Mira", a part of the Kingdom of Arzawa.

Tarkasnawa, King of Mira (land).
(Son of) Alantalli, King of Mira land.
Grandson of (...), King of Mira land.



....


PELOPS / ATLANTİS / OLİMPİYATLAR:
The Name Atalantis or Atlantis:
Tarkandemos
Tarkhun
Tarquin
Tarkhun was also applied as a name to a tribe of Jaghata Turks: 


TARHAN : SOYLU KİMSE, BEY
TARKAN : AYRICAKLI, SAYGIN
TARCAN : AYRICAKLI DOST


SADECE TÜRK KÜLTÜRÜNDE GÖRÜLEN BİR İSİMDİR !





____________


eski adı Tartesos nehri , bugünkü adı Guadalquivir ..........(kaynak:)  
........İspanya'nın 3., Endülüs Özerk Bölgesinin en uzun ırmağı....


Guadalquivir'in Roma öncesi adı Betis.. Baetica...
İspanyolca Betica

wiki de ise:
The name comes from the Arabic al-wādi al-kabīr (الوادي الكبير), 'The Great Valley'. Classical Arabic Wadi is pronounced in present-day Maghreb as Oued. The Phoenicians named the river Baits, later Betis (or Baetis) from pre-Roman times to the Al-Andalus period, giving its name to the Hispania Baetica Roman province. An older Celtiberian name was Oba (gold river), leading to the assumption that etymologically Córdoba means city on the Oba (Cart-Oba), 
but it is actually derived from the Phoenician qorteb meaning 
"oil press".

diye geçiyor.....

OBA (Gold river) mış....OBA .. OBA...dır
Celtiberian name  mış...Cordoba'nın anlamı da "OBA da şehir" miş... KORDOBA - KOR OBA ..dır
Baits mış...BATI ... dır..

Celtiberian mış , Phoenician mış....


Nehrin iki adı var: Baits/Batık/Batı ve Tartessos


başka yerde:
"Some of the Iberian cities retained their pre-Indo-European names in Baetica throughout the Roman era. Granada was called Eliberri, Illiberis and Illiber by the Romans; in Basque, "iri-berri" or "ili-berri", still signifies "new town"."

pre indo european miş...
Bask dili eklemeli dil grubuna girer ve turanidir.
Türkçede mutlaka iri-berri veya ili-berri anlamları vardır...


Dilcilere duyurulur







İber yarımadasındaki Tartessos....ve Atlantic Okyanusu ....
o zaman ProtoTürklerin kurmuş olduğu 
Tartessos  Atlantis  olabilir mi?.....