Translate

9 Ocak 2013 Çarşamba

TÜRK TARİHİ VE SAGALOSSOS GERÇEĞİ

Antoninler Çeşmesi
 Tarihçinin bakışı, eğilimi , düşünceleri ve yorumları tarih kitaplarını şekillendirir, bu bakımdan da Tarih her şekilde yazılabilinir. 

Lakin değiştirilemeyecek bir gerçek vardır. Arkeolojik kazılar ve DNA.
Özellikle Atatürk'ün ölümünden sonra Batılıların ,ve Amerikalıların eğitime sızmasıyla, tarihe bakış açısı değiştirilmiş ve Batılı güdümünde bir tarih anlayışı getirilmiştir. Burada ki amaç, Türklere "Batılıların göstermiş olduğu yolda" bilgi vermek ve bu şekilde ileri ki yıllarda "Siz Orta Asya'dan geldiniz, oraya aitsiniz, gidiniz, buraları bizim" diyebilmek haklılığını ortaya çıkarmaktır.

Fakat Türkoloji ve Avrasya tarihçiliği üzerine yayımlanan birçok kitap ve araştırmalar gösteriyor ki ,Türkler Orta Asya'dan gelmemiştir, Onlar zaten buralıydı. Ve işin ilginç tarafı, buradan Orta Asya'ya gitmişler, zamanla tekrar geri gelmişler ve bu gitgeller 1071'de bitmiştir.

Batılı bunu kendisine yediremiyor, bu çıkan sonuçlara katlanamıyor, inkar ediyor. Ama ne kadar derine inerse insin karşılarına hep Türk çıkıyor ve çıkacak.

Anadolu Türklerin öz be özyurdudur. Araştırmaları saklamak, duyurmamak yada duyamamak  eskiden kolaydı. Ama bu gerçekler artık raflarında gizli kalamıyor. Çağımızın en müthiş icadı internet vasıtasıyla tüm dünyaya yayılıyor. 

Anadolu'dan Orta Asya'ya, Mezopotamya'dan Avrupa'nın içlerine hatta Amerika kıtasında, gittikleri her yerde karşılarına Türk çıkacak ve bu gizlenemeyen gerçekten çok korkuyorlar. Çünkü Türkler biraraya geldiğinde ,zamanımızın en güçlü ülkeleri bile onları durduramayacaktır.

SB.
Antoninler Çeşmesi

Sagalassos'taki kazılar...


Ağlasun kazılarıyla ilgili bir açıklama (3)

Şubat tarihlerinde yayınlanan “Tarihin Kazan ve Kazması” başlıklı iki yazıyla ilgili olarak, Sagalassos Kazı başkanı Prof. Marc Waelkens’ten bir açıklama iletisi aldım . İletiyi olduğu gibi yayınlıyorum:

“Sayın Özdemir İnce,
06.02.2005 tarihinde, Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazınızın konusu olan Sagalassos Antik Kenti arkeolojik kazı çalışmaları çerçevesinde, 1998 senesinde yürütülmüş DNA araştırması hakkındaki haberde bazı temel yanlışlıklar bulunmaktadır.
1990 senesinden beri çeşitli disiplinlerin işbirliği ile yürütülmekte olan Sagalassos kazı ve araştırmalarının başkanı olarak haberde yer alan en önemli üç yanlışlığı düzeltmeliyim:

1. 1997 senesinde, Sagalassos kazı elemanlarından DNA örneği alınmış olmasının amacı, yazınızda belirtildiği gibi, Ağlasun’lu kazı elemanları ile antik dönem Sagalassos halkı arasında akrabalık ilişkisinin araştırılması DEĞİLDİR. Aşağı Agora’da, 1996-1997 seneleri kazılarında, olağandışı olarak, içlerinde bir yetişkin ve onun bacakları arasında bir çocuk iskeleti yer alan, Geç Antik Dönem’e ait birçok mezar bulunmuştur. DNA araştırmasının YEGANE amacı, bu iskeletler arasında anne-çocuk ilişkisi olup olmadığının araştırılmasıdır.

2. Ağlasun’lu kazı elemanlarından örnek alınmış olmasının TEK sebebi, bu mezar açmalarında çalışılırken ve iskeletlerden örnek alındığı sırada orada bulunanların DNA’larının örneklere karışıp karışmadığının anlaşılmasıdır. Bu amaçla sadece orada bulunan yerli kazı işçilerinden değil, söz konusu açmada çalışan yerli ve yabancı tüm kazı elemanlarından örnek alınmıştır. Neticede, iskeletlerden alınan örneklere modern DNA karışmış olduğu anlaşılmış, örnek alınırken tek bir araştırmacının eldiven ve maske ile çalışması gerektiği anlaşılmıştır.

3. Bu araştırmalarda babalık bağı değil, yalnızca annelik bağı tespit edilebilmektedir ve modern nüfus ile antik dönem halkı arasında ilişki kurmak hiçbir zaman bir araştırma konusu olmamıştır. Bu araştırma, sadece yukarıda belirtilen özel durum için yürütülmüştür.

Haberin yayınlandığı her iki seferde de araştırmayı yürüten bilimadamlarına danışılmamış olması üzücüdür. Haberde yer alan araştırmanın temel amacına ve nasıl yapıldığına yönelik yanlış yorumun tarafınızdan düzeltileceğini umar, saygılarımı sunarım.

Prof. Marc Waelkens, Sagalassos Kazı Başkanı (09.02.2005, Leuven)
                                                    ***
Sayın Prof. Marc Waelkens’in açıklamasından şu sonuçlar çıkmaktadır:
1.Söz konusu DNA testi yapılmıştır; 2. Bu testin amacı yetişkin iskeleti ile çocuk iskeleti arasında bir anne-çocuk ilişkisinin olup olmadığının anlaşılmasıdır; 3.Bu test, bulunan iskeletler ile kazıda çalışan işçiler arasında herhangi bir akrabalık bağı olup-olmadığı anlamak için yapılmamıştır.
Sayın Prof.Marc Waelkens’in kaygılanmasına gerek yok: Kan örneğinin alınmasının TEK ve YEGANE sebebinin yetişkin kadın ve çocuk iskeletinin arasında bir kan bağı bulunup bulunmadığının araştırılması olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Ancak, yalanlanmış olsa bile, Hürriyet gazetesinde yayınlanan 30 Haziran 1999 tarihli haberi İbrahim Okumamış ve Ahmet İstek adlı arkadaşlarımız istihâreye yatarak değil yerinde araştırma yaparak yazmışlar ve Antalya Kültür Müdürü Musa Seyirci ile Ağlasun Sakarca Mahallesi Muhtarı Ali Demirel’in görüşlerini aktarmışlardır. Nitekim ben de Ağlasun Belediye Başkanı’na sordum.
                                                            ***
Tartışmanın gereği yok! Benim iki yazım ortada. Sayın Profesör’ün itiraz metnini de olduğu gibi yayınladım. Bilim alanında araştırmaların ortaya çıkardığı sonuçlar her zaman araştırmanın amacından daha önemli olmuştur. Ayrıca, annelerimiz de akrabalarımızdır.

Prof. Marc Waelkens, DNA testi ile günümüz insanının 2 bin yıllık iskeletle akrabalığının tesbit edilemeyeceği yönünde mesaj gönderdi ama bu işin dünya çapındaki uzmanları aksini düşünüyorlar. Örneğin İngiltere’de bir köy öğretmeni ile çok yaşlı bir iskeletin akrabalığı saptanmış.

Özdemir İnce ,Hürriyet 04 Mart 2005


***

Kaza kaza, üç bin yıllık akrabalarını buldular (2)

[‘Antalya Kültür Müdürü Musa Seyirci de, yeni ortaya çıkan bu gerçeğin Türk tarihine ışık tutabileceğini söylüyor. Ağlasun’daki kazının önemli bir merkez olduğunu kaydediyor önce, sonra da ‘Karbon Testi’ ile isabetli sonuca ulaşılabildiğini hatırlatıyor. Anadolu’da birçok yerleşim biriminin Türkleştiğini anlatıyor Seyirci, ‘‘Bu olay Türkler için yeni bir tarih sayfası açar’’ diyor.

Bu olayın, ‘Anadolu Türkleri’nin Anadolu halkı ile kaynaştığının’ ve ‘Anadolu halkının Türkleştiğinin’ belgesi olduğunu vurguluyor. Bir başka iddiası daha var: Seyirci, ‘‘Bunun yanı sıra, bu olay, Türklerin de Anadolululaştığını ortaya koyar. Yani bu aynı zamanda, Anadolu’daki Türklerin, Orta Asya’daki Türklerden farklı olduğunu da belgeler’’ diyor.

Sagalassos’ta 1989 yılında başlayan kazı çalışmaları yılın belli aylarında yapılıyor. Bu yılki kazı çalışmaları 4 Temmuz’da başlayacak ve 55 gün sürecek. İlçe halkından çalışmalara katılan işçilere günlük yevmiye olarak sigorta hariç 4 milyon lira ödeme yapılıyor. Bu arada Belçika Hükümeti tarafından desteklenen Sagalassos Kazıları’na Belçika’nın ünlü bankalarından BDC N.V. Baggerwerken Bank’ın yanısıra, AGFA, Arte Canstructo, Universal Express, Renner Natuursteen, Bekaert, Verstraete, Rotoract Club, DYKA Plasticpipe System, Soluay gibi firma ve kuruluşlar da sponsor olarak yardım ediyor. Kazılara, Antalya Müze Müdürlüğü’nden Arkeolog Mustafa Demirel, kazı komiseri olarak nezaret ediyor.

Ağlasun Sakarca Mahallesi Muhtarı Ali Toprak, aynı zamanda Antik Sagalassos Kenti’nde kazı işçisi. İskeleti nasıl çıkardıklarını anlatıyor:

‘‘Ağlasun’a Belçikalılar geldi ve burada kazı yapacaklarını, 6 işçiye ihtiyaçları olduğunu söylediler. Ücretleri konuştuk, kazıya başladık. Önce tiyatronun arka tarafından çöplük ortaya çıktı. Her yıl Ağlasunlu işçi sayısı arttı ve 70’e ulaştı. Kazıların 20 yıldan fazla süreceğini söylediler. Agora kazısı yapılırken yıkılmış bir sütunun altında iskelet bulundu. Prof. Marc Waelkens bize ‘Sizin atalarınız burada yaşamış’ dedi. Daha sonra çalışan 70 işçiden saç teli aldılar. Saçlarımızın üstünden bir tutam saç teli alıp zarflara koyduk. Üzerilerine isimlerimizi yazıp Belçikalı arkeologlara teslim ettik. O günden beri bize herhangi bir şey söylemediler. İskelet de Sakarca Mahallesi’ndeki Belçika Kazı Evi’nin deposunda duruyor hálá.’’

Kuruluşu Helenistik dönemin öncelerine dayanan Sagalassos kenti, MÖ 334’te Büyük İskender’in hákimiyetine geçti. Daha sonra Selecuid ve Bergama Krallığı’nın hákimiyeti altına girdi. MÖ 133’te Roma İmparatorluğu’na bağlanan kent, MS 395’ten itibaren Bizans hákimiyetine geçti. MS 514 ve 518 yıllarındaki 2 büyük depremden sonra 542 yılındaki veba salgınından etkilendi ve kent bir daha iskána açılmadı.’]

                                                       ***
Daha önce de yazmıştım: Mersin Toroslarında, Demirışık köyünde, annemin (Deli) Hapa adında bir teyze kızı vardı. Hapa’nın Avrupa’daki karşılığı Eva’dır, Eve’dir. Bunların hepsini Havva olarak kabul edebiliriz. Ancak Havva Hapa’dan, Hapa da Hepa’dan gelmektedir. Hitit yazıtlarında Hepa, Hepat ya da Hepatu olarak geçen bir tanrıçanın adıdır. Sanırım Deli Hapa 1920’lerde doğmuştu ve kimsenin bilmediği bir Hitit-Lübnan tanrıçasının adını taşıyordu. Buna göre bizim ailenin ana tarafının bir yanı Hitit olabilir.

Deli Hapa teyzemin adının Hapa olması aile içinde çocuğa ad verme geleneği içinde değerlendirilmelidir. Kızım olsaydı adını Hapa koyardım. Zaten çevirdiğim bir kitap için takma ad kullanmam gerektiğinde ‘Hapa Çopurgil’ adını seçmiştim.

Anadolu insanlarının soyağacı kazılarının yapılmasının ilginç sonuçları olabilir. Ama bunlar yararlı sonuçlardır. Çünkü Türkiye’de ırka, etnisiteye dayalı Alman-Nazi nasyonalizminin yapılamayacağını da kanıtlar. Cumhuriyet’in milliyetçiliği kana, ırka dayalı bir milliyetçilik değildir. Ulusal bağımsızlık, ulusal çıkarı savunma milliyetçiliğidir.

Zaten, geçmiş öyküsünün iki sayfa öncesi Arnavut, Sırp, Bulgar, Gürcü, Rum, Ermeni, Arap, Kürt olan bir Türk’ün Alman-Nazi milliyetçiliğine özenmesi komik olurdu.

Anadolu insanlarının soyağacı kazılarının yapılmasının değişik sonuçları olabilir. Mesela Türkiye’de ırka, etnisiteye dayalı Alman-Nazi nasyonalizminin yapılamayacağı kanıtlanabilir. Cumhuriyet’in milliyetçiliği kana, ırka dayalı bir milliyetçilik değildir. Ulusal bağımsızlık, ulusal çıkarı savunma milliyetçiliğidir.

Özdemir İnce , Hürriyet 13 Şubat 2005


***
Kaza kaza üç bin yıllık akrabalarını buldular (1)

Yazılarımda sık sık aklımda kalan özetine başvurduğum haberi, Murat Deniz adlı bir okur internetten bulup gönderdi. Haber 30 Haziran 1999 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmış. Haberin altında Doğan Haber Ajansı Antalya Bürosu’ndan İbrahim Okumamış ve Ahmet İstek adlı muhabirlerin imzası.

Anadolu Türklüğü’nün tek ırka, tek etnisiteye dayanmadığını, bu Türklüğün bir oluşum olduğunu kanıtlaması bakımından son derece önemli. Aslında benim için değil, bilim için önemli.

Haber epeyce uzun olduğu için yazıyı iki pazara (6 ve 13 Şubat) bölüp yayacağım. Şimdi haberin ilk bölümünü birlikte okuyalım:

*

[Şimdiye kadar ne görüldü, ne de işitildi. Antik kazının böyle bir sonuç doğurabileceği kimin aklına gelirdi. Kazı dediğin sabır ister, meşakkatli iştir, bazen kazarsın, kazarsın hiçbir şey bulamazsın. Ama onlar için böyle olmadı, Sagalassos kazısının yerinde tam 3 bin yıllık bir iskelet buldular. İskeletin ve kazı işçilerinin DNA örnekleri alındı, tahlile gönderildi. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? 3 bin yıllık iskeletle, Burdur-Ağlasunlu kazı işçileri akraba çıktılar. Şimdi kafaları karışmış durumda. Biz neyiz, Türk değil miyiz, Yunan mıyız diye soruyorlar birbirine...

Antalya’dan 110 kilometre önce, Burdur’un Ağlasun ilçesinin 7 kilometre kuzeyinde bir antik kent Sagalassos. Batı Toroslar’ın bir parçasını oluşturan Ağlasun Dağı’nın güney eteklerinde, yaklaşık 1.500 metre yükseklikte meyilli bir arazi üzerinde kurulmuş zamanında. Doğudan batıya 2,5 kilometre, kuzeyden güneye 1,5 kilometrelik bir alanı kaplıyor. Başköy’den Dereköy’e kadar uzanan geniş vadide Ağlasun Çayı akıyor. Aksu Nehri’nin, antik adıyla Kestros’un bir kolu.

Eski çağlarda bu vadide daha çok akarsu varmış ve bu yüzden toprakları günümüzden çok daha verimliymiş, araştırmalara göre. İklimi daha ılımanmış. Yamaçlar meşe, çam, ardıç ve sedir ağaçlarıyla kaplıymış. O zamanlar sedir çok kıymetli çünkü gemi yapımında o zamanın teknolojisine göre en makbul ağaç. Zeytincilik de antik kentin gelir kaynaklarından biri. Öyle tahmin ediliyor.

Verimli toprakları ve yüksek, dağlık arazideki güvenli konumuyla Helenistik çağda ve Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi Sagalassos.

Burdur’daki Antik Sagalassos kenti kazıları 10 yıldır sürüyor. 1989 yılında başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında. Üç yıl önce, 1996’da, antik kentin agora (çarşı) bölümünün kazıları sırasında, işçiler bir iskelet buluyorlar. Bölgede rastlanılan ilk insan izlerinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığı biliniyordu. Ne var ki, kazı işçilerin bulduğu iskeletin 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılıyor. Kazı işçileri ‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk’ diye, tarihi bir kazı sırasındaki buluşlarıyla keyiflenmiş, kendi aralarında eğlenirlerken, kazı heyeti başkanı Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens, beklenmedik bir şekilde bu şakayı ciddiye alıp, iskeletten kemik, kazı işçilerinden de saç teli örnekleri alıyor. Ülkesine, Belçika’ya incelenmesi, DNA testi yapılması ricasıyla gönderiyor.

Belçika’da, laboratuvarda ‘‘karbon’’ testi yapıldıktan sonra, netice Türkiye’ye postalanıyor. Ve ilginçtir, 3 bin yıllık iskeletin DNA yapısıyla, kazı işçilerinin saç örneklerinden elde edilen DNA’nın yapısının benzerliği ortaya çıkıyor.

Antik Sagalassos kenti kazısı işçilerinden Ali Toprak, Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim Altınok, Ali Sak, Mehmet Altınok, Osman Aynalı, Ömer Akınca ile kazı bekçisi Şeref Bozkurt’un, 3 bin yıllık iskeletle yakın ya da uzak akraba oldukları kesinleşiyor.

Ağlasunlu işçilerin üç bin yıl önce yörede yaşamış bir antik insanla akraba çıkması, ilginç bir tartışmanın da başlangıcı oluyor. Şimdi Ağlasunlular ‘‘Sagalassos kentini kuranlar’’ meğer bizim atalarımızmış diyorlar. Diyorlar ama bir hayli de şaşkınlar. İlçe halkından bazıları, duruma milliyet açısından yaklaşıp ‘‘Biz Yunan mıyız?’’, ‘‘Biz Türk değil miyiz?’’ diyerek tepki gösteriyor. Bazılarıysa daha pragmatik bakıyor meseleye. Bu yeni buluş sayesinde Antik Sagalassos Kenti’nin daha iyi tanınacağını, bölgede turizmin gelişeceğini, konunun bu yönüyle ele alınmasının kendilerinin yararına olacağını düşünüyorlar.’]

Özdemir İnce ,Hürriyet 06 Şubat 2005

****

Kaza kaza 3 bin yıllık akrabalarını buldular (0)

Şimdiye kadar ne görüldü, ne de işitildi. Antik kazının böyle bir sonuç doğurabileceği kimin aklına gelirdi? Kazı dediğin sabır ister, meşakkatli iştir, bazen kazarsın, kazarsın hiçbir şey bulamazsın. Ama onlar için öyle olmadı, Sagalassos kazısının bir yerinde tam 3 bin yıllık bir iskelet buldular. İskeletin ve kazı işçilerinin DNA örnekleri alındı, tahlile gönderildi. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? 3 bin yıllık iskeletle, Burdur, Ağlasunlu kazı işçileri akraba çıktılar! Şimdi kafaları karışmış durumda. Biz neyiz, Türk değil miyiz, Yunanlı mıyız diye soruyorlar birbirlerine...

Antalya'dan 110 kilometre önce, Burdur'un Ağlasun ilçesinin 7 kilometre kuzeyinde bir antik kent Sagalassos. Batı Toroslar'ın bir parçasını oluşturan Ağlasun Dağı'nın güney eteklerinde, yaklaşık 1.500 metre yükseklikte meyilli bir arazi üzerinde kurulmuş zamanında. Doğudan batıya 2,5 kilometre, kuzeyden güneye 1,5 kilometrelik bir alanı kaplıyor. Başköy'den Dereköy'e kadar uzanan geniş vadide Ağlasun Çayı akıyor. Aksu Nehri'nin, antik adıyla Kestros'un bir kolu.

Eski çağlarda bu vadide daha çok akarsu varmış ve bu yüzden toprakları günümüzden çok daha verimliymiş, araştırmalara göre. İklimi daha ılımanmış. Yamaçlar meşe, çam, ardış ve sedir ağaçlarıyla kaplıymış. O zamanlar sedir çok kıymetli çünkü gemi yapımında o zamanın teknolojisine göre en makbul ağaç. Zeytincilik de antik kentin gelir kaynaklarından biri. Öyle tahmin ediliyor.

Verimli toprakları ve yüksek, dağlık arazideki güvenli konumuyla Helenistik çağda ve Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi Sagalassos.

DNA TESTİNİN SONUCU

Burdur'daki Antik Sagalassos Kenti kazıları 10 yıldır sürüyor. 1989 yılında başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında.

Üç yıl önce, 1996'da, antik kentin agora (çarşı) bölümünün kazıları sırasında, işçiler bir iskelet buluyorlar. Bölgede rastlanılan ilk insan izlerinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığı biliniyordu. Ne var ki, kazı işçilerin bulduğu iskeletin 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılıyor.

3 BİN YILLIK AKRABA

‘‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk’’ diye, tarihi bir kazı sırasındaki buluşlarıyla keyiflenmiş, kendi aralarında eğlenirlerken kazı, heyeti başkanı Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens, beklenmedik bir şekilde bu şakayı ciddiye alıp, iskeletten kemik, kazı işçilerinden de saç teli örnekleri alıyor. Ülkesine, Belçika'ya incelenmesi, DNA testi yapılması ricasıyla gönderiyor.

Belçika'da, laboratuvarda ‘‘karbon’’ testi yapıldıktan sonra, netice Türkiye'ye postalanıyor. Ve ilginçtir, 3 bin yıllık iskeletin DNA yapısıyla, kazı işçilerinin saç örneklerinden elde edilen DNA'nın yapısının benzerliği ortaya çıkıyor.

Antik Sagalassos kenti kazısı işçilerinden Ali Toprak, Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim Altınok, Ali Sak, Mehmet Altınok, Osman Aynalı, Ömer Akınca ile kazı bekçisi Şeref Boskurt'un, 3 bin yıllık iskeletle yakın ya da uzak akraba oldukları kesinleşiyor.

İLGİNÇ TARTIŞMA

Ağlasunlu işçilerin üç bin yıl önce yörede yaşamış bir antik insanla akraba çıkması, ilginç bir tartışmanın da başlangıcı oluyor.

Şimdi Ağlasunlular ‘‘Sagalassos kentini kuranlar’’ meğer bizim atalarımızmış diyorlar. Diyorlar ama bir hayli de şaşkınlar.

İlçe halkından bazıları, duruma milliyet açısından yaklaşıp ‘‘Biz Yunanlı mıyız’’, ‘‘Biz Türk değil miyiz’’ diyerek tepki gösteriyor.

Bazılarıysa daha pragmatik bakıyor meseleye. Bu yeni buluş sayesinde Antik Sagalassos Kenti'nin daha iyi tanınacağını, bölgede turizmin gelişeceğini, konunun bu yönüyle ele alınmasının kendilerinin yararına olacağını düşünüyorlar.

YENİ BİR TARİH SAYFASI

Antalya Kültür Müdürü Musa Seyirci de, yeni ortaya çıkan bu gerçeğin, Türk tarihine de ışık tutabileceğini söylüyor. Ağlasun'daki kazının önemli bir merkez olduğunu kaydediyor önce, sonra da ‘Karbon Testi’ ile isabetli sonuca ulaşılabildiğini hatırlatıyor. Anadolu'da birçok yerleşim biriminin Türkleştiğini anlatıyor Seyirci, ‘‘Bu olay Türkler için yeni bir tarih sayfası açar’’ diyor.

Bu olayın, ‘Anadolu Türkleri’nin Anadolu halkı ile kaynaştığının' ve ‘Anadolu halkının Türkleştiğinin’ belgesi olduğunu vurguluyor. Bir başka iddiası daha var: Seyirci, ‘‘Bunun yanısıra, bu olay, Türklerin de Anadolululaştığını ortaya koyar. Yani bu aynı zamanda, Anadolu'daki Türkler'in, Orta Asya'daki Türkler'den farklı olduğunu da belgeler’’ diyor.

10 Yıldır kazı yapılıyor

Sagalassos'ta 1989 yılında başlayan kazı çalışmaları yılın belli aylarında yapılıyor. Bu yılki kazı çalışmaları 4 Temmuz'da başlayacak ve 55 gün sürecek. İlçe halkından çalışmalara katılan işçilere günlük yevmiye olarak sigorta hariç 4 milyon lira ödeme yapılıyor. Bu arada Belçika Hükümeti tarafından desteklenen Sagalassos Kazıları'na Belçika'nın ünlü bankalarından BDC N.V. Baggerwerken Bank'ın yanısıra, AGFA, Arte Canstructo, Universal Express, Renner Natuursteen, Bekaert, Verstraete, Rotoracat Club, DYKA Plasticpipe System, Soluay gibi firma ve kuruluşlar da sponsor olarak yardım ediyor. Kazılara, Antalya Müze Müdürlüğü'nden Arkeolog Mustafa Demirel Kazı Komiseri olarak nezaret ediyor.

Muhtar anlatıyor

Ağlasun Sakarca Mahallesi Muhtarı Ali Toprak aynı zamanda Antik Sagalassos Kenti'nde kazı işçisi. İskeleti nasıl çıkardıklarını anlatıyor:

‘‘Ağlasun'a Belçikalılar geldi ve burada kazı yapacaklarını, 6 işçiye ihtiyaçları olduğunu söylediler. Ücretleri konuştuk, kazıya başladık. Önce tiyatronun arka tarafından çöplük ortaya çıktı. Her yıl Ağlasunlu işçi sayısı arttı ve 70'e ulaştı. Kazıların 20 yıldan fazla süreceğini söylediler. Agora kazısı yapılırken yıkılmış bir sütunun altında iskelet bulundu. Prof. Marc Waelkens bize ‘Sizin atalarınız burada yaşamış' dedi. Daha sonra çalışan 70 işçiden saç teli aldılar. Saçlarımızın üstünden bir tutam saç teli alıp zarflara koyduk. Üzerlerine isimlerimizi yazıp Belçikalı arkeologlara teslim ettik. O günden beri bize herhangi bir şey söylemediler. İskelet de Sakarca Mahallesi'ndeki Belçika Kazı Evi'nin deposunda duruyor hálá.’’

Sagalassos kenti

Kuruluş Helenistik dönemin öncelerine dayanan Sagalassos kenti, M.Ö. 334'de Büyük İskender'in hákimiyetine geçti. Daha sonra Selecuid ve Bergama Krallığı'nın hákimiyeti altına girdi. M.Ö. 133'de Roma İmparatorluğu'na bağlanan kent, M.S. 395'den itibaren Bizans hákimiyetine geçti. M.S. 514 ve 518 yıllarındaki 2 büyük depremden sonra 542 yılındaki veba salgınından etkilendi ve kent bir daha iskána açılmadı.

İbrahim Okumamış ve Ahmet İstek 
Hürriyet 30 Haziran 1999
ATATÜRK ASPENDOS ARAŞTIRMALARINDA

                  HERŞEY ORTADA, GERÇEKLERİ ÖRTBAS EDEMEYECEKLER

                                                                      VE BU SADECE BİR BÖLGE İÇİN ÖRNEKTİ....
SB.




EK:

Aşağıdaki resim: “Discoveries in Asia Minor” by F.V.J Arundell , 2.kitaptan

Francis Vyvyan Jago Arundell (1780–1846), İngiliz ,Anglikan rahip antikacı ve oryantal gezginci.

Hacı Baba'nın yazarı ve İzmir doğumlu James Morier'ın kızkardeşi ve İstanbul'un başkonsolosu olan Isaac Morier'ın kızı Anna Maria ile evlendi. (Isaac Morier 1817 de vebadan İstanbul'da öldü)

Bu evlilikten sonra doğuya merak sardı, İzmir'de Morierlerin fabrikasında 14 yıl papazlık yaptı. Yedi kiliselere haç ziyareti yaptıktan sonra Psidia'yı keşfe çıktı. Çok zengin bir kolleksiyona sahipti, paralar, heykeller ve el yazmaları, bir çoğunu British Müzesine sattı.
James Philip Morier babasının ölümünden sonra Türkiye ve Mısır büyükeliçiliği yapmıştır.



F.V.J.Arundell "Discoveries in Asia Minor" 2 ciltlik kitabının pdf olarak indirme adresi:


*F.V.J.Arundell "Discoveries in Asia Minor" 1

*F.V.J.Arundell "Discoveries in Asia Minor" 2



James Morier "İsfahanlı Hacı Baba'nın Maceraları " 2 ciltlik kitabının pdf olarak indirme adresi: 


*James Morier "İsfahanlı Hacı Baba'nın Maceraları " 1

*James Morier "İsfahanlı Hacı Baba'nın Maceraları " 2



Sagalassos 1834