Translate

10 Ocak 2013 Perşembe

HEYBELİADA RUHBAN OKULU VE EMPERYALİZM


Papazın Harp Okulu ısrarı (I)
Saygıdeğer okuyucu, bu başlık sizi şaşırtabilir, kendi kendinize papaz ile Harp Okulu arasında ne gibi bağlantı olabilir diye sorabilirsiniz; aşağıda konuya açıklık getirmeden önce, Heybeliada Ruhban Okulu için Harp Okulu tanımlamasını değerli gazeteci sayın Sabahatttin Önkibar Aralık 2001 tarihinde Politika Günlüğü köşesinde “Heybeliada Ruhban Okulu Ortadoksların Harp Okuludur” başlıklı makalesinde kullanmıştır. Aslında bu tanımlama çok isabetlidir. Çünkü asıl görevi din adamı yetiştirmek olan bu okul zaman içinde din adamı yerine militan yetiştirmiştir.

Heybeliada’nın Ümit tepesi üzerinde 16.936 metrekarelik bir alan üzerindedir. 809 yılında Despotlan Manastırı adıyla kurulmuştur. 1772 yılında manastıra küçük bir okul kurulmuştur. Okulun kuruluşu sırasında bazı vatandaşlar kurulacak okulun Osmanlı’yı yıkmak için faaliyet göstereceği yolunda şikayetlerde bulunarak inşaatı sık sık durdurmuşlardır. (Çok dikkat çekici) İngilizlerin devreye girmesiyle inşaat tamamlanmıştır. 1821 yılında manastır ve okul yanmıştır. 1844 yılında yeniden inşa edilerek papaz okulu ile açılmıştır. 1894 yılında İstanbul’daki depremde okul yıkılmıştır. Bugünkü bina 1896 yılında inşa edilmiştir. 1951 yılına kadar Heybeliada Ruhban Okulu adı altında orta derecede meslek okulu olarak devletimizce tanınmıştır. 1951-1952 öğretim yılından itibaren yeni bir yönetmelikle liseye dayalı dört yıl süreli teoloji bölümü halinde çalışmıştır.

1948 yılında Lozan Antlaşması çiğnenerek Amerikan vatandaşı Athenagoras, Türk vatandaşlığına geçirilerek Patrikhane’nin başına Patrik olmuştur. Ve o andan itibaren Lozan’ı tanımama süreci başlatılmıştır. Peşpeşe imtiyazlar Türk hükümetinden elde edilmiştir. İşte bu çerçevede okulda dört yıllık teoloji bölümü açılmış ve direkt Patrikhane’ye bağlanmıştır. Dışarıdan yabancı öğrenci getirilmiştir. 1952 yılında okulda 20 öğretmen (birçoğu yabancı), 12 memur ve 70 öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin sadece 10’u Türk vatandaşıdır; geri kalanları Yunanlı, Giritli, 12 Adalı, Kıbrıslı, İskenderiyeli, Suriyeli, Afrikalı veya Habeşti. Halbuki kanunlarımıza göre ancak Türkiye vatandaşı öğrencilerin %20’sini aşmamak kaydıyla yabancı öğrenci okula kabul edilir. Bu durum 1957 yılında Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasıyla oynanmak istenen oyunun farkına varılır ve duruma el konulur.

12 Ocak 1971 yılında Anayasa Mahkemesi’nin yüksekokullarla ilgili kararına dayanılarak teoloji bölümü kapatılır. 1971 yılından itibaren Özel Heybeliada Rum Erkek Lisesi adı altında öğretime devam eder. 1984 yılında okulun kapatılması için dikkat Fener Rum Patrikhanesi Bakanlığa müracaat eder fakat istekleri reddedilir. 1984-1985 yılından itibaren eğitim ve öğretim durmuştur. Çünkü öğrencisi kalmamıştır. Okul halen öğrencisiz ve öğretmensiz olarak hukuken açıktır. Okul müdürlüğüne 1971 yılından beri Türk müdür yardımcıları vekalet etmektedirler. Anayasa Mahkemesi kararını verdikten sonra, Türk yetkililer Patrikhane’ye üniversitelerin birinde İlahiyat Fakültelerine bağlı bir bölüm açabilecekleri teklifini götürmüşlerdir, fakat onlar bunu kabul etmemişlerdir.

Çünkü niyetleri başkadır, onlar okulu özerk bir statüde sade Patrikhane’ye bağlı, devletin denetiminde olmayan “Uluslararası Patrikhane Özel Yüksek Okulu” olmasını istemektedirler. Bu ise imkansızdır.

Birincisi; devletimiz için Patrikhane, uluslararası bir statüde değil, İstanbul’da yaşayan Rum azınlığın dini ihtiyacını karşılayan bir Türk kurumudur. İki; Lozan’da azınlıklara imtiyaz değil, Türk halkıyla eşit muamele görme hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 12. maddesine uygun olması gerekir. (Yani Müslümanların İlahiyat Fakülteleri gibi devlet denetiminde) Üç; 403 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği dini eğitim cemaatlere ve özel kişilere değil, devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nca verilir. Dört; Anayasa’nın ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir; dolayısıyla dini öğrenim yapan özel okul açmak ve yönetmek yasaktır. Beş; 625 sayılı kanunun 3. maddesinde askeri okullar, dini eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile emniyet teşkilatına bağlı okulların aynı veya benzeri özel öğretim kurumu açılamaz. Altı; Anayasa’nın 132. maddesi gereğince vakıflar tarafından devletin denetiminde tabii yüksek öğretim kurumları kurulabilir, hükmüne göre Patrikhane, bir vakıf statüsünde olmadığı için Patrikhane’ye bağlı özel yüksek öğrenim kurumu açamaz. Sekiz; 1973 Milli Eğitim Temel Kanunu ve 1981 Yüksek Öğretim Kanunu ile belirlenmiş okul programının genel amaç ve temel ilkelere göre geliştirimlmesi zorunludur.

Bu temel şartlar ortadayken, Patrikhane’nin Heybeliada Ruhban Okulu için talep ettiği statü yasalara aykırıdır. Bu statüdeki bir okulu dünyanın hiçbir ülkesi kabul etmez, zaten böyle bir yüksek okul örneği de dünyada yoktur.

Bu durumu papazın bilmesine rağmen ısrar etmesi manidardır. Bunun altında yatan gerçek, Patrikhane’nin Türk devletinin denetiminden çıkarılarak “evrensel Patrikhane” oluşturma arzusudur; yani Vatikan olmaktır. İstanbul’da gittikçe azalan bir nüfus ile ilk, orta ve liseye öğrenci bulmakta güçlük çeken 1500 civarında Rum vatandaş, ki yarısı yaşlılardan oluşmaktadır, böyle bir okula öğrenci nereden bulacaklar!

Tabi niyetleri yabancı ülkelerden öğrenci getirerek Patrikhanenin devamlılığını sürdürebilmektir. Böylelikle Patrikhane’nin Ekümenliğini ve Patriğin Ekümenik Patrik olduğunu kabul ettirmektir. Çünkü olay sadece bir papaz yetiştirme ihtiyacından kaynaklansaydı, bugün başta Selanik Teoloji Fakültesi olmak üzere dünyanın birçok yerinde ilahiyat eğitimi veren okullar mevcuttur. Hatta ABD’nin Connecticut İlahiyat Yüksekokulu’nun 60. yılı kutlamalarına papaz bizzat katılmıştır. 1

Şimdi gelelim Heybeliada Ruhban Okulu’na Harp Okulu dememizin nedenine: Yazımın başında daha 1772 yılında inşa edilirken, Osmanlı’da bir takım vatandaşların kurulacak okulun Osmanlı’yı yıkmak için faaliyet göstereceğini hissederek, inşasına engel olma girişimlerinden bahsetmiştim. Haklıydılar çünkü Fener Patrikhanesi Osmanlı’da kendilerine tanınan birçok imtiyaza rağmen çoğu zaman Türklük aleyhine çalışmış, her fırsatta düşmanlıklarını göstermiştir. Devlet, içte ve dışta bir takım sarsıntılar geçirdiği esnada Patrik III. Pantenios, Eflak ve Boğdan voyvodalarını isyana teşvik etmiştir. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa Patriğin voyvodalara gönderdiği mektubu ele geçirmiştir ve Patriğin asılmasını emretmiştir. 24 Mart 1657 yılında Patrik Parmakkapı’da asılmıştır. 1827 yılında ise Mora ve Yunan isyanında Patrik Gregorios’un isyanın içinde olduğu anlaşılmış, Padişah II. Mahmut ve sadrazamı Benderli Ali Paşa, Patriği azlederek astırmışlardır. 21 Nisan 1821 (Kin kapısı denilen Patrikhane’nin kapısında).

1814’te kurulan Etneki Eterya cemiyetinin merkezi adeta Patrikhanedir. Bu cemiyetin amacı Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmaktı. Ruhban Okulu’nda da öğrencilere bu ideoloji aşılanmaktaydı. Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’da ve Anadolu’da bulunan papazlar dini görevlerini yerine getirmek yerine, birer militan gibi çalışarak amaçlarına ulaşmak için halkı örgütlemekteydiler. Daha sonra İstiklal Harbi döneminde Anadolu’daki Hıristiyan halkı isyana teşvik etmek için yine bu papaz militanlar rol oynamışlardır. Okulları ve kiliseleri cephaneliğe çevirmişlerdir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde de Ruhban Okulu’ndan yetişenlerin ideallerinden vazgeçmediklerine tanık oluyoruz. Bu okuldan yetişen ve Türk kamuoyunun da yakından tanıdığı isimlerin başında Makarios gelir. Bu kara cüppeli, kara vicdanlı papaz, Kıbrıs’ta Türklerin katledilmesinde başrol oynamıştır. Yine Athenagoras, bu okuldan yetişmedir. Değerli dostum Hüseyin Mümtaz Bey, bir yazısında ilk kez kimsenin bilmediği bir olayı Türk milletine açıklamıştı: Athenagoras’ın Mavri Mira heyetinin azalarından biri olduğunu ve bunu Atatürk’ün Nutuk’ta bahsettiği şu cümlelerle gündeme getirnmişti: “Pek mevsuk elde edilen malumata göre Rum Patrikharnesi’nde Mavru Mira isminde bir heyet teşekkül etmiştir. Bunun reisi Patrik vekili Dereteos, azaları Athenagoras, Enez Metropolis kaymakamı Giritli Katekhakis, Katelopulos, Dipasimas Ayinpa, Polimitis ve Siyani ismindeki zevattır.

Heyet doğrudan doğruya Venizelos’tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan hükümetinin muaveneti naktiyesiyle pek azim bin sermayesi vardır.

Vazifesi, Osmanlı vilayetleri dahilinde çeteler teşkil ve idare eylemek, mitingler ve propaganda yapmaktır...

İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsoloshanesi esliha ve cephane deposu halini almıştır ve hatta kiliseler ibadet yerleri olmaktan ziyade askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.” (Vesika 1, Nutuk, Kemal Atatürk)

Hüseyin Mümtaz Bey yazısına şöyle devam etmiştir: “Evet, Heybeli Ruhban Okulu Rum Ortodoks Taliban’ın yetiştiği medresedir. Fener Rum Patrikhanesi de buradan yetişen Ortodoks-Rum Ladinlerin görev aldığı karargah.”

Bu okuldan yetişen bir diğer isim de Yakovos’tur. Türklüğe hakaret dolu bir kitap yazdığı için hudut harici olan ve daha sonra Özal tarafından affedilen yine bir diğer isim, Emilyanos, o da TC aleyhine faaliyetten sınırdışı edilmiştir. Meliton Sotiri Haci, İmroz ve Bozcaada Metropoliti iken bu adaların Yunan adaları olduğunu söylemiştir. Son üç kişi de Yunan vatandaşı idiler ve burada papazlık yapıyorlardı. (Halbuki kanunlarımıza göre yabancılar papazlık yapamazlar) Son olarak da şimdiki Patrik Bartholomeos, o da yine bu Ruhban Okulu’nun ürünüdür.

Bütün bu okuldan yetişme papazlar, Helenizm’e ve Rumluğa hizmet için mücadele verirler. Zaten Patrikhane’ye bağlı metropolitler, Grek Ortodoks adıyla anılırlar, bu ırka yönelik faaliyetlerinin apaçık görüntüsüdür.

Bartholomeos, New York’taki ABD Başpiskoposluğu’nda toplanan ruhanilere yönelik yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Önde gelen bazı piskoposlar Helenizm ve Ortodoksluğu ayrı tutma gayreti içindedir. Helenizm ve Ortodoksluk ayrılmaz bir bütündür. Bunun aksini savunanlar hem Helenizm’e hem de Ortodoksluğa zarar vermektedirler. Bu nedenle bir an önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekmektedir.” (Türk Kültür ve Politika Merkezi Bülteni, No:49, 5 Aralık 2000, INAF’tan naklen)

Patrik göreve geldiği 1592 yılından beri Heybeli Ruhban Okulu’nu kendisine bağlı uluslararası bir yüksek teoloji okulu olarak açtırmak için uğraşmaktadır. Halbuki yukarıda bahsettiğim gibi okulun bu statüde faaliyet göstermesi mümkün değildir. Anayasa ve kanunlar buna imkan vermemektedir. Fakat, o bunu bilmesine rağmen ısrar etmektedir. Her yurtdışı seyahatinde bu meseleyi gündeme getirerek Türkiye’yi dışarıya şikayet etmektedir. Türkiye’ye gelen yabancı devlet adamlarına da yine konuyu açmakta ve Türkiye’ye baskı oluşturulmasını talep etmektedir. Başta Yunanistan devlet adamları olmak üzere AB devlet adamları ve ABD devlet adamları devamlı Türkiye ile yaptıkları görüşmelerede bu okul meselesine önümüze koymaktadırlar.

Patrik son ABD gezisinde Bush ile görüştüğünde de yine okulu gündeme getirmiştir. Hatta Türkiye’ye döndüğünde gazetecilerin konuyla ilgili olarak: “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması yasak. Bu yasağa rağmen nasıl Bush’tan destek istiyorsunuz?” sorusuna “Eğer devlet iradesi varsa okulun açılması için çözümü bulunur” diyerek meydan okumuştur. (Mart 2002) Aynı şekilde AB Komisyonu Başkanı Prodi ile yaptığı görüşmede Heybeliada Ruhban Okulu’nu gündeme getirmiştir. (2002) Bunların neticesinde AB raporunda ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2002 Uluslararası Din Özgürlüğü Raporu’nda Heybeliada Ruhban Okulu’nun derhal açılması istenmiş ve bu şekilde Türkiye’ye baskı oluşturmak için yabancılara imkan verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti içte ve dışta Cumhuriyet’in en zor günlerini geçirirken ve devleti korumak için Türk milleti bunca fedakarlık yaparken bu papazın ülke aleyhine faaliyetlerine artık dur deme vakti gelmiştir. Cumhuriyet savcıları bir an önce gerekeni yapmalıdırlar!

Son olarak Patriğin aynı konu için Dışişlerini rahatsız etmesi ise son derece anlamsızdır, çünkü konu içişlerini ilgilendiren bir meseledir, hele bir de kalkıp avukatlarla görüşmeye gitmesi resmen terbiyesizliktir.

Sevgi Erenerol
18.08.2003

***


Bir Konferansından

STÖ’LER CASUS: 
Saldırıların çok boyutu var. Birisi, sivil toplum örgütleri diye tanıtılan, etnik ve dinsel farklılıkları kaşıyan, casusluk ve yıkıcı faaliyetlerin oluşturduğu kuruluşlardır. Kökleri yurtdışındadır. İnsan hakları ve demokrasi başlıkları adı altında zehirli faaliyetlerini ülkemizde sürdürmektedirler.

AMAÇ, ANADOLU’YU ELE GEÇİRMEK: 
Misyonerlik, kültürel saldırıların temelini oluşturur. Misyonerlik din değiştirme olarak biliniyorsa da siyaset satrancının piyonudur. Tek amaç din adına bu toprakların ele geçirilmesidir.

MİLLETİ ZEHİRLİYORLAR: 
Dün gizlice çalışan misyonerler bugün rahatça milletimizi zehirlemektedirler. Türkiye’de yeni bir Protestan nüfus oluşturmaktadırlar. 163. maddenin (Din propagandası) kaldırılması misyonerliğin önündeki engelleri kaldırmıştır. Jandarma ve emniyet bu maddenin kaldırılmasından sonra elleri kolları bağlanmış, çaresiz bırakılmıştır.

ARKASINDA ÖRGÜTLER VAR: 
Misyoner örgütlerinin bütçe ve personel sayıları belki CIA’nin bile personelinden daha fazladır.

MANTAR GİBİ KİLİSE: 
Asıl hedef kitlesi, Türk gençliğidir. Ağlarına düşürdükleri çocuklar üzerinde rahatlıkla devşirme hareketini başlatıyorlar. Ekonomik çaresizlik misyonerler için istifade edilecek ortam yaratmıştır. Ağustos depremi de bunların etkinlik oluşturmasını sağlamıştır. Bugün ev kiliselerinin sayısını bilmemiz mümkün değildir. Düne kadar sıkı kontrol altında bulundurulan ev kiliseler bugün Türkiye’nin her tarafında mantar gibi bitmektedir. Ve ne yazık ki bununla ilgili bir çalışma da halen yapılmamaktadır.

VİCDANİ RET MİSYONER İŞİ: 
Yehova Şahitleri tarafından topluma aşılanan zihniyettir.

HATTI MÜDAFAA YOKTUR: 
Ben Hıristiyanım, ben bu kadar mücadele ederken, bizi yönetenler onlara destek çıkmaktadır. Bu faaliyetlerin amacı sadece vatan topraklarının ele geçirilmesidir. (Ağlayarak devam ediyor) Dolayısıyla saldırı topyekûn, her an ve her yerdedir. 

Atatürk’ün zamanında vermiş olduğu emir bugün de geçerlidir: Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.

Sevgi Erenerol
2006  (bu konferanstan 1,5 yıl sonra 2008'de Ergenekon davasından tutuklanıyor, hala içerde...)


PEKİ ACABA NEDEN DİYE MANTIK YÜRÜTTÜK MÜ ?
EVET , BİRİLERİNİN TAVUĞUNA KIŞŞŞ DEDİ , ÖTEKİLERİNİN DE KİRLİ ÇAMAŞIRLARINI ORTAYA DÖKTÜ....DOĞRULARI SÖYLEDİ, BU DA BAZILARININ İŞİNE GELMEDİ..!

YANİ MEDENİYETLER İTTİFAKINI ÇÖPE ATABİLİRSİNİZ...ÇÜNKÜ LEŞ KOKUYOR.!

SB.


SON HABERLER:

Wikileaks'teki Ruhban okulu gerçeği

Yunan basını, Wikileaks belgelerine dayanarak, "Ankara'nın, Washington'un Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması yönündeki baskısı ile karşı karşıya her kalışında Batı Trakya'yı ilgilendiren konularda adım atılması talebini gündeme getirdiğini" yazdı.
Atina'da yayımlanan Ta Nea gazetesi, Ankara'nın bu yöndeki talepleri içinde, müftülerin tanınması, Azınlık okullarının finansı ile Türk öğretmen sayısının arttırılması ve Atina'da camii inşaasının bulunduğunu yazdı. Gazete, Türkiye'nin azınlıklar konusunu "mütekabiliyet" esasına göre ele aldığını savundu. Amerikalı yetkililerin, Lozan Anlaşması'nda mütekabiliyet konusuna yer verilmediğini bilmelerine rağmen, Heybeliada için Türk ve Yunan hükümetlerinin aynı masaya oturmalarda ısrarlı olduklarını belirten gazete, bunun Fener Rum Patriği tarafından reddedildiğini yazdı.

20 Şubat 2009'da, ABD Başkanı Obama'nın yakın çalışma arkadaşlarından, Türk taleplerini dile getiren senatör Richard Durbin ile görüşen Patrik'in, Patrikhane konularının  mütekabiliyet esası ile ilişkilendirilmesini reddettiği belirtildi. Senatör Durbin'in, bu kez Bartholomeos'tan, Büyükelçi Haydar Berk ile bu konuları görüşebilecek bir Yunan hükümet yetkilisinin ismini önermesini istediği belirtilen haberde, Patrik Bartholomeos'un ise Türk yetkililerin bu konuları sadece Patrikhane ile konuşulmalarının gerekliliğinde ısrarlı olduğu kaydedildi.
BASIN: 24.Mayıs.2011


Fener Rum Patriği Bartholomeos, Hollanda’da 2 yılda bir verilen “Özgürlük Ödülü”ne layık görülen isimlerden biri oldu. Ödülün yalnız şahsı için değil, Türkiye için, dünya barışı için güzel bir mesaj olduğunu savunan Bartholomeos, “bir ilim yuvası” olarak nitelediği ruhban okulunun açılmasını istedi.
BASIN: Mayıs 2012

‘Ruhban Okulu’nun açılması talebimizde geri adım atmayacağız’
Yıllardır kapalı olan Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun açılması talebine karşılık olarak üniversiteyi adres gösteren hükümet, böylece ilk kez üniversite çatısı altında Dini İlimler Fakültesi adıyla İslamiyet dışındaki dinlerin de araştırılacağı bir fakülte açmış olacak. Ancak, Heybeliada Ruhban Okulu Müdürü Elpidophoros Lambriniadis, bu durumun kendileri açısından çok önem taşımadığını belirterek, Ruhban Okulu’nun açılması talebinde geri adım atmayacaklarını söyledi.
BASIN : 10 Ocak 2013




.....