Translate

14 Ağustos 2013 Çarşamba

LOZAN’DA ERMENİ MESELESİ NASIL ELE ALINDI





90 ncı yıldönümünde Lozan Konferansının değişik bir yönünü ele almak ve İsmet Paşa ve ekibinin ne zorluklarla karşılaştığını, bu saygın insanların uluslar arası ne büyük engelleri, nasıl aşmayı başardıklarını göstermek istedik. Okurları sıkmamak için iki bölüm halinde yayınlayacağımız bu yazıda uluslar arası politik manevralar açısından alınacak çok büyük dersler vardır.

Ermeni meselesi, konferansta öncelikli konular arasında değildi, fakat “Türkiye’deki azınlıklar” sorunu içine dâhil edilerek getirilmek istendi. Ermeni Delegasyonu dört kişiden müteşekkildi. Aharonyan ve Hadisyan Ermenistan Sosyalist Cumhuriyetini, Norodunkyan ve Leon Paşalıyan da Türk Ermenilerini temsil ediyorlardı. Hadisyan 18 Kasım 1922’de konferansa katılan ülkelere bir mektup göndererek Sevre’e sunulan taleplerinin benzerlerini sıralamıştı. Hadisyan “Ermeniler için bir toprak ayrılmasını, Ermenistan Cumhuriyeti’nin hudutlarının Ermeniler lehine genişletilmesini ve Sevr’e göre ayrılan Kilikya’nın bir bölümünün de Ermenilere verilmesini talep etmişti. Ayrıca; 2.250.000 kişilik Türkiye Ermenilerinin 1.250.000 inin soykırımla yok edildiğini, 700.000 ‘inin İran, Yunanistan, Suriye ve Balkan devletlerine göç ettiğini ve halen Türkiye’de köylerde 13.000, İstanbul’da 150.000 kadar Ermeni’nin kaldığını” belirterek soykırım iddialarını tekrarlamışlardı. (1)

Lord Curzon 12 Aralık 1922 tarihli oturum sırasında bütün ağırlığını Hıristiyanlar ve Ermeniler tarafına koyarak Ermeni sorununu gündeme getirmiş ve İsmet Paşa ile aralarında sert tartışmalar geçmiş, ancak İsmet Paşa Ermeniler için bir toprak ayrılması konusunda yine taviz vermemiştir. Lord Curzon’un konuşması şöyledir.

“Türkiye’de azınlık meselesiyle bütün dünya ilgileniyor. Onun için bütün dünya’nın gözleri bu meselede verilecek kararın merakı içinde Lozan Konferansına çevrilmiştir. Müttefikler Türkiye ile harbe giriştikleri zaman gayelerinden biri de Anadolu’daki Hıristiyan azınlıkları himaye etmek ve mümkün ise kurtarmaktı. Hele Ermeniler Berlin Antlaşmasından beri temin edilmişlerdir.”(2)

Lord Curzon bilhassa Ermenilerin korunması konusunda ısrar ediyor ve Türk gazete Muhabiri Ali Naci Karacan’a göre: “Hıristiyan azınlıklar” dediği zaman öyle bir heyecan gösteriyordu ki, İngiltere Dışişleri Bakanı mı konuşuyor, yoksa Papa’nın vekili mi vaaz veriyor anlamak oldukça zordu. (3)

Lord Curzon kimlerin himaye görmesi gerektiğini de Rumlar, Yahudiler, Asuriler, Gıldaniler ve Nasturiler olarak saydı ve üç esas’ın temin edilmesini istedi.

1. Çok geniş bir genel af
2. Askerlikten makul bir bedel karşılığı kurtulma imkânı,
3. Serbest gidip gelme.

Bunlardan daha önemlisi Milletler Cemiyeti’nin daimi bir denetiminin olması ve bunun için de bir temsilcinin devamlı Türkiye’de bulunması. (152)
İsmet Paşa yaptığı üç saatlik uzun konuşması sırasında Tarihi bilgilerle Osmanlı Devletindeki azınlıklara verilen haklardan bahseder. Ertesi günkü toplantıda İsmet Paşa yeniden söz alır ve azınlıklar konusundaki genel Türk görüşünü açıklar:

“Sekiz senedir Türkiye’de yalnız şu veya bu azınlık değil, bütün halk ızdırap çekmiştir. Son dört sene zarfında silahı elinden alınan Türkler her taraftan tecavüze uğramışlardır. Türk ahali kendi vatandaşları aleyhine ve bütün kara kuvvetler, münevverler aleyhine tahrik edilmiştir. Yunanlıların Anadolu’da 27 Şehir, 1400 köy, 98.000 ev yıktıkları sabit olmuştur. Harbin uzamasıdır ki bu ıstıraplara sebep olmuştur. Sulhu yapınız bu ızdıraplar diner.

Türk milleti azınlıklara medeni âlemin kabul ettiği hakları tanır. Fakat kendi istiklâlini kayıt altına alacak hiçbir yeni teklifi kabul edemez. Azınlıkları kurtarmanın en iyi yolu onları hariçte lekeleyecek münasebetlere tahrik etmemek, bu münasebetlerden korumaktır. Bunlar hariçten gelecek bir şefkate dayanmamalıdır! O zaman hepsi sulhtan sonra Türk vatandaşları arasında yaşarlar.

Ermeni meselesini maişet vasıtası (geçim aracı) veya silah diye alarak hariçte çalışan komiteler ortadan kalkarsa iki taraf da yaralarını sararlar. Türkiye’de kalmak isteyen Ermeniler Türk vatandaşlarıyla kardeşçe yaşayabilirler. Ancak Türk toprakları herhangi bir Ermeni yurdu için parçalanamaz. Ne şark vilayetlerinde, ne Kilikya’da anavatandan ayrılması mümkün yer yoktur. Zaten Türkiye bugün mevcut müstakil Ermeni Cumhuriyetiyle muahedeler akdetmiştir. Diğer bir Ermenistan’ın vücut bulabileceğini Türkiye hayalinden bile geçirmez.

Azınlıkların gidip gelmeleri ve malları meselesi ise Türk kanunlarının halledeceği bir iştir. Azınlıklar için kontrol ve mümessil gönderilmesi, Türkiye’nin dâhili işlerine müdahale teşkil edeceği için asla kabul edilemez. Azınlıkların himayesini Türk bütünlüğüne ve istiklâline halel verici bir bahane diye kullandırtamayız.” (5)

İsmet Paşa’dan sonra söz alan Lord Curzon sert bir konuşma yaptı ve Ermenilerle ilgili şu sözleri söyledi:

“….İsmet Paşa Ermenilerin eskiden Türk idaresinden memnun olduklarını, iki millet arasında daima kardeşlik duygularının mevcut olduğunu, Ermenilerin son zamanlarda uğradıkları felaketlerin sebeplerinin yine kendileri, kendi delice hareketleri ve dışarının tahrikleri olduğunu söylüyorlar. Sanırım bu iddia doğru mudur? Üç milyon Ermeni’den 130.000 kişi kaldı. Ötekiler nerede? Kilikya boşaltıldığı zaman 300.000 Ermeni niçin kaçtı? Niçin yüz binlerce Ermeni dünyanın her tarafına yayıldı? Niçin Ermeni meselesi dünya için bir skandal oldu? Türklerin Ermeniler hakkında dostluk hisleri göstermelerinden memnunum. Bütün dünyanın gözleri Türklere ve Ermenilere çevrilmiştir. Zannetmem ki efkârı umumiye, bu zavallı insanlara, Türk hükümetinin istediği şekilde muamele edilmesine razı olsun…

Bu koca memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Türkler Cemiyet-i Akvam’ın kendi dâhili işlerine müdahalesinden korkuyorlar. Mösyö Barere ve ben burada iki milleti temsil ediyoruz ki bu milletlerin tabası arasında milyonlarca azınlıklar vardır. Biz Cemiyet-i Akvam’ın müdahalesinden korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir!” (6)

Curzon’un ithamlarına ertesi gün İsmet Paşa’nın verdiği cevap, konferansın o zamana kadar dinlediği nutukların en kuvvetlisi oldu. Özellikle Curzon’un “Biz Cemiyet-i Akvam’a girmekten korkmuyoruz. Çünkü ellerimiz temizdir” sözüne “Bizim ellerimiz bilhassa temizdir” şeklindeki karşılığı büyük etki yarattı. “Cemiyeti Akvam’a girmeyi hiç bir zaman reddetmedik, barış yapıldıktan sonra gireriz” diyordu. Ermenilere gelince İsmet Paşa şu sözleri söylüyordu.:

“Lord Cenapları Türkiye gibi büyük bir memlekette Ermeniler için bir parça yer yok mu? Diye sordular. Memleketleri Türkiye’den çok büyük olan devletler vardır. Hem de bizden yeni ayrılan bölgelerde çok geniş yerler vardır. Türk olarak geriye kalan ülke hiçbir parçalanma kabul edemez. Şark vilayetlerinde ahali toprakları kimseye veremezler. Lord Curzon mühim azınlıkların yaşadığı birçok memleketleri bulunduğundan, Milletler Cemiyetinden korkmadığından ve ellerinin temiz olduğundan bahsetti. Burada bir yanlış anlama olduğunu kaydetmek isterim. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nden korkusu olduğu ileri sürülemez. Ecnebi istilası yüzünden yakılıp yıkılan memleketlerinde çalışan Türk elleri bilhassa temizdir. Bu eller hiçbir memlekete ne tecavüz, ne onu istila, ne de tahrip etmemişlerdir. Korkmaksınız, diğer herhangi ellerle mukayese olunmaya layıktırlar ve bu iddiada bulunmaya da haklıdırlar!” (7)


Galip Baysan
27 Temmuz 2013


DİPNOTLAR:
(1) Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, S.298-299.
(2) A.N. Karacan, a.g.e., S.127.
(3) Aynı Eser, S.127.
(4) M. Cemil Bilsel, Lozan, İkinci Cilt, S.272-273 (Sosyal Yayınlar, İstanbul)
(5) Aynı Eser, S.276; A.N. Karacan, a.g.e., S.130.
(6) A.N. Karacan, a.g.e, S. 131; M.C. Bilsel a.g.e., S.277; Harold Nicolson, Curzon; The Last Phase, 1919-1925 P. 315 Constable & Co Ltd. London –1934).
(7) A.N.Karacan a.g.e., S.131-134; M.C.Bilsel a.g.e., S.277-280
Dr. M. Galip Baysan





LOZANDA ERMENİ MESELESİ NASIL ELE ALINDI–2


Lozan’da, Ermeniler konusuna ilk teşebbüslerdeki başarısız hamlelerden sonra, Azınlıklar Alt Komitesinin 15 Aralık toplantısında temas edilmiştir. Komisyon Başkanı İtalyan Montagna, alt komisyonun Ermeni yurdu sorununu ele alabileceğini söylemiş, fakat Türk temsilcisi Rıza Nur Bey böyle bir sorunu görüşmeyi reddettiğini bildirmiştir. Bu komitenin 22 Aralık toplantısında M.Montagna azınlıklar temsilci heyetlerinin dinlenmesi konusunu ortaya atmış, Rıza Nur böyle heyetlerin dinleneceği oturumların alt komitelerin resmi oturumları sayılmayacağını ve Türk Delegasyonunun bu toplantılara katılamayacağını söylemiştir. (8)

Bu gelişmelere rağmen alt komite 26 Aralık 1922 günü dinlemeyi gündeme aldı, Türk temsilciliği bir saat önce haberdar edildi. Rıza Nur alt komite başkanlığına bir memorandum yazarken, İsmet Paşa da komisyon başkanına bir memorandum vererek, Ermeni delegesinin Ermeni Hükümetini temsil etmediğini ve eğer bu delegeler Türkiye’deki Ermenileri temsil ediyorlarsa durumu protesto ettiklerini belirttiler. Ayrıca bu delegelerin ancak Romanya, Sırbistan ve Yunanistan’daki azınlıklar, bütün Müslüman ülkeler ve İrlanda temsilcileri ile birlikte dinlenebileceği belirtildi. (9)

O gün yapılan toplantıda Ermeni temsilcileri, o güne kadar, Ermenilerin Anavatanlarına ihanetini ve düşmanla nasıl işbirliğinin adeta bir itirafı kabul edilecek bir konuşma ile Ermeni isteklerini sıraladılar. Delegeler İtilaf Devletlerinin kendilerini bağımsızlık vaad ederek nasıl kışkırttıklarını, Ermenilerin Fransız Doğu Ordusunun önemli bir bölümünü oluşturduklarını, bu askerlerin General Allenby’nin kuvvetlerinin ön saflarında Türklere karşı savaştığını beyan ederek konuşmasını kendilerine söz verildiği gibi bir Ermeni Yurdu isteğiyle tamamlamıştır. (10)

Ermenilerle ilgili Lozan’da görüşmeler yapılırken, Türkiye dışında yaşayan Ermeniler mümkün olan her şeyi kullanarak propaganda yapmaya ağırlık vermişlerdi. 10 Aralık günü Norodunkyan Efendi, yanında Ermeni ihtilalcilerinden birisi ile birlikte İsmet Paşa’yı ziyaret ederek, Türkiye’nin herhangi bir kesiminde bir Ermeni Vatanı ayrılmasını talep ettiler. (11)

8 Aralık’ta bir İsviçre temsilci ve 27 Aralık günü de “Ermeni sempatizanları” adı ile Amerikalı, Fransız ve İsviçrelilerden oluşmuş bir grubun temsilcileri gelerek bir Ermeni vatanı oluşturulması ile ilgili arzularını ilettiler. İngiliz ve Amerikan gazeteleri bir Ermeni anavatanı için kampanya başlattılar. 16 Aralık tarihinde önemli Fransız isimlerinin yer aldığı imzalı bir istek Türklerin kaldığı otel’e bırakıldı. ABD’de Ermeni isteklerini desteklemek için beş milyon’dan fazla imza toplandı. (12)

Rıza Nur anılarında Ermenilerin Türk heyetini tehdit edecek kadar ileri gittiklerini şu sözlerle anlatır:

“Hûlasa Ermenilere Kilikya’da yer vermeliymiş. Dedim ki bu olmaz bir şeydir. Türk milleti buna izin vermez deyince Amerikalı adam kızdı, terbiyeyi bir tarafa bırakarak sertçe ‘Siz eğer Ermenilere yurt vermezseniz sizi vuracaklar’ dedi. Ben sakin sakin ‘bizim kabahatimiz mi vermeyen Türk Hükümeti, biz olmasak başkasını memur ederler’ deyince de ’Hayır sizinde kabahatiniz vardır, sizi vurunca başka şahıs yurt vermemeğe cesaret edemez’ diye cevap verdi. Söylediği sözler çok vahimdi. Bizi Ermeniler namına ölümle tehdit ediyordu.” (13)

İkinci bölüm görüşmeler sırasında Ermeniler Delegasyonu başkanı A.Aharonian; Lord Curzon’a bir mektup göndererek yapılacak ikinci tur görüşmelerde Ermeni isteklerinin dikkate alınmasını talep etti. Lord Curzon, 4 Nisan tarihinde verdiği cevapta: “görüşmeler sırasında Ermeni isteklerinin görüşülme şansı olmadığını ancak fırsatlardan yararlanmaya çalışabileceklerini” belirtti. 25 Nisan tarihinde yapılan yeni teşebbüsler de olumlu sonuç vermedi. (14)

Ermeniler iyice sertleşmeye başladılar. 10 Mayıs 1923 günü Rus delegesi Verevski bir suikastle öldürüldü. (15)

Türk Heyeti de tehdit altındaydı, Yunan ve Fransızlar tarafından bazı Ermeni teröristlerin yıkıcı faaliyetlerde bulunmak üzere teşvik edilerek Türkiye’ye gönderildiği bilgilerinin alınması üzerine; Lozan’daki Türk Delegasyonu Konferans Sekreterliğine, 12 Mayıs’ta bir not gönderdi. Birkaç gün sonra Almanya’da teşkilatlanmış Hınçak ve Taşnak örgütlerinin Türk Delegasyonunu öldürmek için Almanya’ya iki grup gönderdiği öğrenildi. 16 Mayıs’da İsmet Paşa Lozan’daki İngiliz, Fransız ve İtalyan Delegasyonuna durum hakkında bilgi veren ve protesto eden birer mesaj gönderdi. İstanbul’daki Ermeni Patriği de kaderlerinin Türklerle birlikte olacağı anlamına gelen bir telgraf gönderdi. (16)

Lozan’dan sonra Ermeni meselesinin ağırlık merkezi ABD’ye kaydı. Orada Ermeni Lobisi tamamen “tek kale”ye oynuyordu. Ermeni görüşleri dışında bir tek ses, bir tek yazı bulmak hemen hemen imkânsızdı. Türkiye ile ilgili olumlu gelişmeler havada buhar edilip uçuruluyor, Türkler aleyhindeki düşünceler, görüşler, yakıştırmalar, yazılar büyük teşvik ve destek görüyordu. Meselâ Lozan’da Türkiye ile ABD arasında 6 Ağustos 1923’te bir Dostluk ve Ticaret anlaşması imza edilmişti. Bu anlaşmanın Kongre’de tasdik edilmemesi için Ermeniler büyük bir Lobi faaliyetine giriştiler. Demokrat Parti bu konuyu seçim kampanyasına bile dâhil etti. Neticede anlaşma ABD Senatosunda 19 Ocak 1927’de yapılan oylamada 2/3 ekseriyetten 6 oy eksiği ile reddedildi. (17)

Barış antlaşması bütün zorluklara rağmen 24 Temmuz 1923 günü imzalandı, böylece Ermenileri son 50 yıl içinde en fazla harekete geçiren “Büyük Ermenistan” hayali tarihin sayfalarına gömülmüş oldu. Ancak Türk heyeti Lozan’da çok büyük sıkıntılarla karşılaştı, hemen hemen tüm batı dünyası ile mücadele etme mecburiyetinde kaldılar. Tarafsız bir yazar G.L. Ellison, orada da olayları yakından izlemişti. Anılarından kısa bir bölüm sunarak Lozan konusunu kapamak istiyoruz.

“Kuşkusuz ilk elden bilgi edinmenin güçlüğünden dolayı, pek çok insan Türklerin aleyhinde olmuştur. Meselâ Rıza Nur, ‘Ermenilerin ulusal yurdu’ saçmasını saatlerce sabırla dinledikten sonra, gerçeği söylemesine izin verilmeden büyük bir ruh kırıklığı içinde konferans odasını terk etmişti. Gerçek, önemli konular üzerinde bilgi veremedikleri zaman gazeteler ‘nefret alevlerini’ Türkler aleyhine körüklemek ya da suçlama parmağını onlara çevirmek için hesaplı ve birkaç gereksiz ayrıntıyı büyütmeye hazırdırlar. Gazeteler belki de hiç yapılmamış küçük hatalar için sütunlar doldururken, hayati önemdeki sorular basında hemen hemen bütünüyle ihmal edilmektedir ve atak Asyalıların içi acı bir nefretle dolmaktadır.” (18)

“Milletler Cemiyeti’nin kendi basının şerefli ve tarafsız başkanı şunu bildirmektedir. ‘Biz Yunan ve Ermeni propagandasının gerçek değerini yakaladık, sonuçta Türklere sempati duyduk’ Böyle bir pişmanlık çok geç ama belki yine de akıllı bir politika güdülmesine yol açabilir.” (19)

Bayan Ellison İsmet Paşa’nın şikâyetlerini de şu sözlerle naklediyor:
“Biz barış için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat bir ulusun, diğer bütün devletlere karşı koyması çok zordur. İsteyerek ya da istemeyerek bizim ulusal amaçlarımızın, bizim için ne anlama geldiğini göremiyorlar. Onların Yunanlılara ve Bulgarlara teklif etmeyi akıllarından geçiremeyecekleri şartları, gururlu bir ulus olarak bize nasıl kabul ettirebilirler.” (20)



DİPNOTLAR:
(8) Ermeni Sorunu, S.56 (Hizmete Özel, Önsöz Kâmuran Gürün, 29 Nisan 1981).
(9) Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, İstanbul –1968; Dr. Rıza Nur’un Lozan Hatıraları, S.115-116 (Boğaziçi Yayınları, İstanbul-1992); Ömer Turan, The Armenian Question At The Lousanne Peace Talks, s.222 (The Armenians in The Late Ottoman Period, Edited BY Türkkaya Ataöv, Ankara –2001).
(10) Ömer Turan, a.g.e., S.222.
(11) Bilâl Şimşir, Lozan Telgrafları Vol. 1.p.192 (Türk Tarih Kurumu, Ankara – 1998).
(12) Aynı Eser, Vol. 1. S.229-230.
(13) Dr. Rıza Nur’un, Lozan Hatiraları, s.102-106, İstanbul, 1991.
(14) Ömer Turan, a.g.e. S.234.
(15) A.N. Karacan a.g.e., S.285.
(16) Aynı Eser, S.234-235.
(17) Ermeni Sorunu, S.59-49.
(18) G.M. Ellison, An English Women S.302.
(19) Aynı Eser, S.322.
(20) Aynı Eser, S.315.
Dr. M. Galip Baysan





___________________