Translate

MUSTAFA YILDIRIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUSTAFA YILDIRIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2014 Cuma

Türkiye'nin Siyasi İntiharı, Yeni-Osmanlı Tuzağı







1990 SONRASI TEK KUTUPLU DÜNYADA DİN ÜZERİNDEN EMPERYALİST OYUNLAR VE YENİ OSMANLICILIK


Kasım 1989'da Sovyetler'in başını çektiği sosyalist bloku ve iki kabadayılı dünyayı simgeleyen Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, Bush ve Gorbaçov 2-3 Aralık 1989'ta Malta'da buluşarak Soğuk Savaş'ın sona erdiğini duyurmuşlardı.


Sovyetler'in çöküşünden sonra gözler Ortadoğu İslam Arap ülkelerinden Orta Asya'ya Sovyetler'deki Türk Cumhuriyetlerine dikilmiş, Amerika Fethullah Gülen takımını hemen Orta Asya'da okullar açmakla görevlendirmiş, kendisi de 16 Ocak 1991'de Yeni Dünya Düzeni çığlıkları atarak Irak'ın üzerine çullanmıştı.


1.Körfez Savaşı, Türkiye'de artık dünyanın değiştiğini, Soğuk Savaş dönemi politikalarının sona erdiği, Amerika'nın Sovyetler varken komünizme karşı gerek duyduğu İslamlaştırma ve Osmanlaştırmanın bundan böyle dayatılmayacağı yargısına yo laçtı. Öyleyse Osmanlıcılığı bırakmak, dört elle laikliğe sarılmak gerekiyordu.


1.Körfez Savaşı başladıktan bir ay sonra, Şubat 1991'de Amerikan beslemesi Osmanlıcılar, İslamcılar ve Türk-İslam Sentezcileri kendilerini "işten atılmış" duyumsadılar. Çünkü devlet sarığı fesi bir yana atmış telaşla frak giyiyordu. Nokta dergisinin 24 Şubat 1991 tarihli kapağı şöyleydi:


"Nereden çıktı bu laiklik?"


Sorunun yanıtı kolaydı: 1945'ten sonra İslamcılık nasıl Amerikan isteğiyle parlatılmışsa, 1991'de Laiklik yine Amerikan isteği sanılarak üstelik daha bir gün önce İslamcı Osmanlıcı Eyaletçi girişimlerde bulunan Amerikancı Özal tarafından yanılgı anlaşılıncaya dek parlatılacaktı. Dergi, olayı en ince ayrıntısına dek şöyle veriyordu :


Gündeme dış politikayla bağlantılı olarak laiklik getirildi. Yurt dışı temsilciliklere yazılar gönderilip "laik Türkiye tanıtımı" isteniyor.


İslamcılığın körüklendiği 1980'li yıllar geride kaldı. 1991'lı yılların modası laiklik! Hiç değilse laikmiş gibi yapmak. İyi de nereden çıktı bu laiklik?


Bundan (24 Şubat 1991) yaklaşık bir ay kadar önce (Aralık 1989-Ocak 1990 Gorbaçov'la Bush'un Malta'da bir araya gelip "Soğuk Savaş bitti" dedikleri günlerde) Dışişleri Bakanlığı dünyanın hemen her ülkesindeki büyükelçiliklerimize "hizmete özel" bir yazı gönderdi.


Yazıda "Türkiye'nin laik bir ülke olarak tanıtılması için yapılabilecekler" konusunda rapor, görüş isteniyordu. Dışişleri Bakanlığı Türkiye'nin laik atağının ilk sinyallerini veriyordu. Bu yazı üzerine büyükelçilikte kollar sıvanıyor, bir anda "Laik Türkiye kampanyası" için hazırlıklar başlatılıyordu. 


Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili Nokta'nın bu yazıya ilişkin sorularını hayretle karşılıyordu: "Nereden duydunuz bunu?.


Aradan da , adının açıklanmaması kaydıyla şunları anlatıyordu: 


"Evet, yukarıdan (Cumhurbaşkanı Özal'dan) gelen bir istekle hazırlandı yazı. Daha çok Avrupa ülkelerine ve Birleşik Amerika'ya yönelik bir istek. Türkiye'nin laik bir ülke olduğunu, üstelik bölgedeki tek laik ülke olduğunu bu ülkelere anlatmak amaçlanıyor. Laiklik kozu, Türkiye'nin dış politikada önemli bir kozu olacak."


Laiklik atağı konusunda ikinci açık sinyal, Özal'ın Şubat ayında Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu'na uydu aracılığıyla gönderdiği mesaj oldu . Özal : "Türkiye serbest Pazar ekonomisi uygulanan laik bir devlet olarak model teşkil edebilir." diyordu.


Bu arada özellikle İstanbul'da gözlerden kaçan ilginç bir gelişme yaşanıyordu son günlerde. Radikal İslamcılar, polis tarafından üçer beşer toplanıp gözaltına alınıyordu. AK Doğuş ve İBDA yayınlarının yöneticileriyle Kıvam Hukuk Bürosu'nun yöneticilerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 200 kişi gözaltına alınmış, işin ilginç yanı bunların avukatlarıyla görüşmelerine de izin verilmemişti.


Devlet şimdi laiklik istiyor. Bütün bunlar yakın gelecekteki gündeminde laiklik olacağının açık göstergeleri.


Aytunç Altındal : "Körfes Savaşı ve sosyalist ülkelerin kriz içine sürüklendikleri çağımızda, Türkiye'nin laik rolü ve konumu, ...onu istese de istemese de artık hayatın her alanında rasyonel fikir üretmeye yöneltecektir." diyor.


Abdurrahman Dilipak Nokta'ya şu yorumu yapıyor : "Türkiye Laiklik diye yeni bir dinin truva atı. Amerika'nın ilahlığına dayanan yeni bir din."


Türkiye'nin yeni rolü konusunda ortaklık toz dumana boğulacak. Özal, Türkiye'nin direksiyonunu laikliğe doğru kırarken, 'kurtuluşu İslamiyette bulanlar' bu role var güçleriyle karşı koyacaklar. ANAP içindeki İslamcılar laiklik atağına karşı çıkıyorlar. Özal, laiklik atağında inandırıcı bulunmuyor. Bugün Amerika'nın Ortadoğu'daki temsilcisi olabilmek, Avrupa topluluğuna girebilmek için laikliğe soyunan Özal'ın yarın dengeler değişince 'tek yol hak dini İslam' demeyeceğini kimse garanti edemiyor.


Abdurrahman Dilipak ise bu konuya şöyle yaklaşıyor : "ANAP için herşey konjöktüreldir. İman, vatan, millet, Sakarya ya da Sümerbank..."


Derginin laikliğe dönüş atağı konusunda söyleşi yaptığı iki yazardan biri Abdurrahman Dilipak, diğeri Aytunç Altındal'dı. Çünkü her ikisi de uzunca bir süredir Laikliğe karşı Osmanlı Sekülerizmi dedikleri laikliğin içini boşaltan bir kavramı savunuyorlardı yazılarında.


Dilipak, çok doğru olarak laikliğe yönelişin konjöktürel yani iki kutuplu dünyada Amerika öyle istedi diye başladığını, Amerika yarın bundan dönerse laikliğe dönüşün de biteceğini söylüyordu ki, öyle olacaktı gerçekten.


Aytunç Altındal ise, Özal'la birlikte laiklik atağına katılmış, laikliği savunmaya başlamıştı.


Nokta dergisinin bu sayısında kendisine bir sayfa ayrılan Altındal, 'laiklik atağı'nı olumlayarak şöyle diyordu:


"Önümüzdeki yıllarda Avrupa'da en çok tartışılacak olan konu, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, dinsel gericilik ve laiklik olacaktır. (Kabaran gericiliğe karşı) Avrupalı hükümetler bütçelerine sekülarizmin / laikliğin araştırılması ve geliştirilmesi için fonlar eklemekle meşguller. Türkiye laikleşme yolunda akılcı bir programla uluslar arası arenaya çıkmalıdır."



Yıllar boyu Türkiye'nin Kemalist laikliği bırakıp Osmanlı'ya dönmesini ve Hilafeti kurmasını savunan Altındal, Soveytler çöker çökmez laikliğe sarılıyordu. İslamcılığı ve Osmanlılaşmayı yalnızca Soveytler'i güneyden kuşatmak için zorunlu sanıp, Sovyetler yıkılınca Osmanlılaşmanın, İslamcılığın biteceğini düşünen Engin Ardıç da Sovyetler yıkılır yıkılmaz şöyle yazıyordu köşesinde :



Dincilerin Hüzünlü Çelişkisi


"Sovyet komünist imparatorluğuna karşı stratejik olarak oluşturmaya çalıştığı "yeşil kuşak" girişiminden vazgeçti Amerika....Gerek kalmadı, çünkü komünizm bitti, Sovyet imparatorluğu da dağılma sürecinde."


Bu ortamda Altındal'ın "laiklik atağı" 1992'nin son aylarına dek sürecek, 3 Temmuz 1992 günlü Milliyet gazetesinde yayımlanan bir yazı dizisinde "laiklik atağı"nı Türkiye'ye laiklik konferansı düzenleme önerilerine dek tırmandırarak şöyle diyecekti:


"Türkiye hiç vakit kaybetmeden, bir uluslararası laiklik konferansı düzenleyebilir."


Yeni uluslar arası koşullarda , tek kutuplu dünyada Amerika'nın Osmanlıcılığı İslamcılığı desteklemeyeceğini düşünerek laikliğe dönüş yapan Osmanlıcılar yanılıyordu. Amerika'nın Türkiye'ye verdiği Osmanlılaşma görevi 1945'ten bu yana "Sovyetleri yıkmak için gereklidir" diye sunulmuşsa da gerçeğin bu olmadığı kısa süre sonra Amerika'nın Türkiye'ye yeniden İslamlaşma dayatmaya başlamasıyla anlaşılacak ve Altındal da tıpkı Özal ve çevresi gibi, yeniden Osmanlıcı Hilafetçi söyleme dönecekti.



Osmanlı geliyor! Ecdat geliyor!


1992 sonunda Türkiye'de yeniden Osmanlıcı rüzgarlar esiyor, kaçak olduğu İngiltere'den dönen Kadir Mısıroğlu'nun Osmanlıcı demeçleri 5 Eylül 1992'de Hürriyet gibi çok satışlı gazetelerde veriliyordu.


Kadir Mısıroğlu ; "Fesi Türkiye Cumhuriyeti'ne ve devrimlerine isyanı temsil ettiği için takıyorum. Kemal'in devrimleri ters yüz edilmeli. Osmanlı geliyor! Ecdat geliyor!" diyordu.


Soğuk Savaş bitmişti ama, Amerika'nın Türkiye'den Osmanlıcılığı bırakıp laikliğe sarılması beklediği yoktu, bu yalnızca Türkiye'nin bir sanısı ve derin yanılgısıydı.



1990 : ABD,PKK'ya İslamcılık öneriyor.


Özal'ın laiklik atağı başlattığı günlerde Ufuk Güldemir'in 6 Şubat 1990 günü Cumhuriyet'te yayımlanan haberinde , CIA'nın yan kuruluşu olan RAND Corporation, PKK'ya Marksizm'i bırakın İslam'a yönelin öğüdünü veriyordu:


"Eğer militan Kürt grupları Marksizm yerine İslami ideolojiyi bayrak yaparlarsa, Kürtleri devlete karşı mobilize etme şansları yüksektir."


Güldemir'in bu hhaberini yorumlayan Uğur Mumcu'ya göre :"Ankara'daki eski CIA istasyon şefi Paul Henze'nin de çalıştığı "Rand Corporation", tüm İslamcı akımların Amerikan çıkarına hizmet etmesi için izlemesi gereken yolları da öneriyor" du.



PKK, ABD'nin İslamcılık Önerisine Sarılıyor


Gerçekten de PKK, CIA'nın "Marksizmi bırakın İslamcı motifler kullanın ki sizi destekleyelim" öğüdünü bir ay gibi kısacık süre sonra benimsiyordu:


"Son zamanlarda Kürt örgütleri, din duygularını ve dince kutsal kavramları da kullanmaya başladılar. Kürtçülüğü kitle tabanı sağlamak isteyen ayrımcılar, şimdi de silahına da sarılıyorlar."



1990: ABD, Kuzey Kıbrıs'ta İslam Üniversitesi Kurduruyor


Özal "laiklik atağı" başlata dursun, Amerika, Güneş gazetesinde yayımlanan 28 Şubat 1990 günlü habere göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında Suudi Rabıta örgütü - American Cornelle Üniversitesi işbirliğiyle bir "İslam Üniversitesi" kurulmasına çalışıyordu.



1991 : ABD Körfez Savaşı'yla Kürdistan Kurmaya Başlıyor.


Aynı günlerde bir tokat daha geldi Amerika'dan. Güneri Civaoğlu, Körfez Savaşı sırasında Amerika'lı bir yarbayla yaptığı söyleşiyi yayımladı:


"Amerikalı yarbay ile dev Ortadoğu haritasının önündeyiz. Sağ elini avuç için Musul / Kerkük vilayeti olan alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle kelimelri tane tane seçerek anlatıyor:


- İşte Kürt devleti burada kurulur. Savaş bitecek, Saddam çökmüş oalcak. Yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun boşluk doğacak. Kürtler bir devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar. Türkiye'den toprak isterler.


Ona anımsatıyorum. Türkiye bunu kabul etmeyeceyeceğini açıklamış bulunuyor. 


Amerikalı yarbay, "O zaman çarpışacaksınız" diyor.


Soruyorum : Türkiye'nin düzenli orduları, silahları, topları, füzeleri var. Böyle büyük bir güce nasıl karşı koyarlar?


Amerikalı yarbayın verdiği yanıt düşündürücüdür:


- Irak'ın kuzeyindeki Kürtlerin de yakında silahları olacak. Saddam'ın bıraktığı silahlar onlara kalıyor. Belki Türkiye'de sizinkilerden bile ileri silahları olacak."



ABD, Ermeni Soykırımını Kongre'ye Getiriyor


Amerika bir yandan PKK'yı İslamcı çizgiye çağırıyor, bir yandan Kuzey Irak'ta Türkiye'den toprak isteyecek bir Kürt devleti kurdurmaya çalışıyor, bir yandan Kıbrıs'ta Suudi parasıyla Amerikan üniversitesi kurduruyor, bir yandan da Ermeni soykırımı tasarısını kongrede oya sunuyordu. 


Ortadoğu yeniden cadı kazanına dönmüştü.


Soğuk Savaş'ın sona ermesi Amerika'yı Soğuk Savaş boyunca uyguladığı Ortadoğu'yu etnik ve mezhepsel eyaletlere bölüp din temelinde ve kendi güdümünde bir federasyon çatısı altında birleştirme stratejisinden uzaklaştırmadığı gibi, tersine bu stratejiyi daha da ödünsüz biçimde uygulamaya yöneltmişti.



Sovyetlerin yayılmasına set çekmek, onun yıkılışını sağlamak için gereklidir denilen Ortadoğu birliğinin, Osmanlılaştırmanın, Sovyetler yıkılır yıkılmaz daha güçlü bir biçimde savunulmaya başlanması düşündürücüydü.


Demek ki, Sovyet korkusu Osmanlıcılık üretiminde yalnızca bir bahaneydi. Amerika Türkiye'yi Sovyet korkusu olmasa da Osmanlılaşmayı dayatacaktı.


Özal'ın önerdiği, Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin mirasçısı ve lideri Amerika'nın 1960'lardan bu yana dayattığı Türk-Kürt federasyonuydu.


George Bush, 1992 yılında ABD Başkanlık seçimlerinde yaptığı konuşmalarda , sık sık kendilerinin dinsel inançlarla donanmış bir parti olduklarını vurgulayarak : " Biz,...dini inançlara sahip bir partiyiz. Ülkemizi Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin tek mirasçısı ve lideri olarak ayakta tutmaya kararlıyız" diyordu.


Demek ki, 1945'ten bu yana Türkiye'yi Ortadoğu İslam Birliği Önderliği'ne, Osmanlıcılığa, İslamcılığa yöneltenler, Türk-Kürt federasyonuna sürükleyenler, PKK'ya İslamcılık önerenler, Yahudi-Hıristiyan Birliği mirasçıları ve liderleriydi.



CIA Ajanı Paul Henze:


"Atatürkçülük öldü: Nakşiler, Nurcular İlericidir"


Ahmet Taner Kışlalı, 30.11.1997 günlü Cumhuriyet'te yayımlanan "Batı cephesinde Yeni Bir Şey Yok; Ama Bizde Var" başlıklı yazısında şöyle diyordu:


" CIA istasyon şefi Paul Henze'nin - Türkiye ile ilgili - 1993 raporunda şu savlar savunuluyor:


-Atatürk ilkeleri, yeni dünya düzeni ile birlikte ölmüştür. Aydınların, imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen kökten dincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir. Nurcular ilericidir. Nakşibendiler geriye dönük değildir.


CIA güdümündeki bazı Amerikan bilim adamları buyuruyorlar: 


- Türkiye'nin Yeni Dünya Düzeni içindeki yeri Ilımlı İslamdır. Kemalizmi bırakmalıdır. Batı'nın çıkarı Türkiye'nin Batı ile değil, Ilımlı İslamla bütünleşmesindedir."





Türkiye'nin Siyasi İntiharı, Yeni-Osmanlı Tuzağı
Cengiz Özakıncı



» “Hilafet Kaldırılmamıştır. Osmanlı Milletler Topluluğu Kurulmalı.”
» 1808-1918 arası Osmanlı’yı çökerten politikalar 1938′den günümüze aynen uygulanıyor mu?
» Abdülmecid niçin “Senin İçin Öldük Avrupa!” yazılı madalyalar bastırıp dağıtıyordu?
» Osmanlı 1856 yılında o dönemin Avrupa Birliği demek olan Europeen Concert’e tam üye olduktan sonra nasıl adım adım çöküşe sürüklendi?
» Avrupa Devletler Birliği’ne üye olmak uğruna Garter Haçlı Şövalyeleri Tarikatı’na üye edilen Osmanlı padişahları kimlerdi?
» İslam’ın koruyucusu ilan edilen Alman İmparatoru II. Wilhelm, Müslüman ve Hacı mıydı?
» Osmanlı’nın son Genelkurmay Başkanları Alman mıydı?
» Mustafa Kemal’e sandıklarla altın rüşvet teklif eden yabancılar kimlerdi?
» Mehmet Akif Ersoy Hıristiyan Almanya’yı Osmanlı’nın kurtarıcısı ve İslam’ın güneşi olarak mı görüyordu?
» 5.000.000 Alman altını karşılığında Cihad ilan edenler kimler?
» Alman Malı Cihat Fetvası’nı imzalayan Said-i Nursi ne zaman Almanya’ya kaçtı?
» Hıristiyan parasıyla, Hıristiyan komutası altında İslam Cihadı olur mu?
» Hitler, gerçek adı Haydar Ebu Ali olan bir Müslüman mıydı?
» Kimler Mussolini’yi Musa Nili adıyla Müslüman yaptı?
» Said-i Nursi 1957′de hangi tugay camisinin temelini attı?
» 1915′te Çanakkale’ye çıkartma yapan düşman birliklerinde yer alan Siyonistler kimlerdi?
» Siyonistler 1917′de Filistin’de Osmanlı’ya karşı savaştı mı?
» Kafkaslar ve Balkanlar’daki Müslüman Türkleri Hitler’in ordusuna katıp savaşa süren Müftü kimdi?
» “Dinler Arası Diyalog”u başlatan Hitler mi?
» Evangelist – Hitler İşbirliğini gerçekleştiren “dinler arası diyalogçu” Rahip kimdi?
» “Dinler Arası Diyalog” 1945′te İsviçre’de hangi Şato’dan örgütlendi?
» Hangi tarikat Şeyhi 1945′te Eski Hitlerci Evangelist rahiple “Dinler Arası Diyalog” başlattı?
» Amerika Hitler stratejilerinin varisi mi?
» Hitler Amerikan ajanı mıydı?
» Yeni-Osmanlı Düzeni öneren Büyük Ortadoğu Projesi NAZİ ürünü mü?
» Amerikan Scientology Tarikatı’nın Türkiye uzantısı 1952′de kimler tarafından kuruldu?
» Amerikan Başkanı Roosevelt’i mürit ve Amerika’yı Mesih ilan eden hangi Osmanlıcı tarikattı?
» Hangi Tarikat Atatürkçülükten dönme ünlü bir şairi Hz. Muhammed’den sonra gelen yeni Peygamber olarak ilan etti?
» 1949′da peygamber ilan edilen ünlü Atatürkçü Şair’in Allah’tan gelmiş vahyler olarak ilan edilen kitabı neydi?
» Türkiye’ye Osmanlı düzenine dönüş ve Ortadoğu İslam Federasyonu kurma görevini 1950′de Amerika ve NATO mu verdi?
» Necip Fazıl Kısakürek Osmanlıcı olmadan önce Atatürk’ü öven ve irticayı yılan olarak niteleyen yazılar yazdı mı?
» Fethullah Gülen’in “Işık Evi” deyimini ilk kez Amerikan Board Protestan Misyonerleri mi kullandı?
» Osmanlıcı Nurcuların tasavvuf kitaplarını 1970′lerde Protestan Misyonerler mi yayımlıyordu?
» Osmanlıcı Siyonistler kimler?
» Hangi Osmanlıcı Cumhurbaşkanı Türk-Yunan Federasyonu önerdi?
» Turgut Özal, 17 yıldır Türkçe’ye çevrilmeyen Fransızca kitabında Türklük için neler söylüyor?
» Hilafet isteyen ABD Başkanı kim?
» Demirel 1965′de Türk-Kürt Federasyonu istedi mi?
» Eyalet düzenini öven mozaikçi Atatürkçü kim?
» İsmail Cem Osmanlıcı mı?
» İşgalci ABD Irak’ta Osmanlı düzeni mi kuruyor?
» Türkiye Osmanlıcılık yapmak üzere IMF ve Dünya Bankası tarafından Amerika için satın mı alındı?
» Atatürk Hilafetçi miydi?
» Marksist Hilafetçilik ve Marksist Osmanlıcılık hangi koşullarda nasıl doğdu?
» Hangi Siyonist Osmanlıcı Amerikalı Türkiye’de tekke açtı?
» 1956′da Amerikan ajanları Eski Almancı Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarıyla Osmanlı-İslam Birliği hakkında neler görüştü?
» Osmanlıcı Kürtçülüğün tohumları 1945′te Amerikalı uzmanlar tarafından mı atıldı?
» ABD ve NATO 1945′ten sonra Güneydoğu’nun kalkınmasını nasıl önledi?
» NATO Savunma haritalarında yer almayan Güneydoğu, ABD için “Fulda Boşluğu” muydu?
» 12 Eylül’ün derin misyonunda Türkiye’yi Osmanlı’ya döndürmek ve federasyona götürmek mi vardı?
» İstanbul Başkentli Yakındoğu Federasyonu kimlerin önerisi?
» Türkiye Federal Cumhuriyeti ve İstanbul Federe Devleti nereden çıktı?
» Usame Bin Ladin ve Abdullah Öcalan niçin Osmanlıcılığı övüyorlar?
» Siyonistler neden Osmanlıcı?
» Küresel bölücülüğün Türkiye’deki adı Yeni-Osmanlıcılık mı?
» Amerika’dan dönen Osmanlı tahtının varisleri seçimler yoluyla iktidara gelmeye mi hazırlanıyor?
» Hangi olaylar Amerikan Osmanlıcığının maskesini düşürdü?
» Atatürk Hilafeti vasiyet etti mi?
» Osmanlıcıların 81 ilimizi 81 eyalete dönüştürme çabalarının temelleri 12 Eylül’de mi atıldı?
» Atatürk’ün yazdırdığı Osmanlı tarihi neden okullardan kaldırıldı?
» Luther Osmanlı için ne dedi?
» Amerika neden Türkiye Osmanlı’ya dönmeli, İslam’ın lideri olmalı diyor?
» İngiltere Başbakanı Tony Blair Kur’an Hafızı mı?
» İngiltere Veliahtı’nın gizli Müslüman adı Hüseyin Charles mı?
» Prens Charles ve İngiliz Kraliyet Ailesi’nin erkekleri sünnetli, Müslüman ve Nakşi mi?
» İngiliz Kraliyet Ailesi, Peygamberimizin soyundan mı geliyor?
» Başbakan’ın Amerika’da Edelman’la birlikte görüştüğü Osmanlıcı Nakşi Şeyhi kim?
» Amerika ve İngiltere bu Nakşi Şeyhi hangi amaçlarla nasıl kullanıyor?
» Altmış Yıldır Osmanlı-Türkiye Savaşı’nda mıyız?


......



Geçmişte ve yaşadığımız dönemdeki olayların ; Eğitimin içinin boşaltılarak dinleştirilmesi, siyasette iç ve dıştaki tutumlar, yasaların değiştirilmesi , kişi hak ve özgürlüklerine müdahale edilmesi ve Bayramların, Atatürk İlke ve İnkilaplarının, Kurtuluş Savaşımızın, Türk Tarihinin bir çöp gibi kenara atılması ;  bunların hiçbiri "TESADÜF" değil,  "AKIL TUTULMASI" dan sıyrılın.




Mutlaka okuyun, önerin okusunlar.
Saygılar
SB.



*Kitabından alıntılandığım için Cengiz Özakıncı Bey'in affına sığınıyorum.





YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM !
____________________








________________________________

DÜŞMANIM , 
DÜŞMANLIĞINDAN VAZGEÇİNCEYE KADAR 
BEN DE ONUN 
AMANSIZ DÜŞMANIYIM


M.KEMAL ATATÜRK 
(1881 - 193∞)

______________________________________
















ORTAĞIN ÇOCUKLARI - MUSTAFA YILDIRIM










“İlkesel amacımız uygun liderlerin ortaya çıkmalarını ve programdan geçirilerek Batı’ya bağlanmalarını sağlamaktır.” 
 CIA




- ESKİ BARIŞ GÖNÜLLÜSÜ CIA’DAN BÜYÜK ÖDÜLLÜ GÖREVLİ VE TÜRKİYE’DE EDEBİYAT DÜNYASI BAĞLANTILARI

‘İstihbarat Uzmanı’ Helena Kane Finn – WINEP ve Yaşar Büyükanıt

WINEP kısa sürede kadrosunu geliştirdi. Türkiye’yi “Müslüman, seküler ve demokratik Birleşik Devletler müttefiki olarak” tanımlayan Helena Kane Finn’in de desteğiyle 1994’te ‘Türkiye Araştırma Programı’ başlatıldı. Bölüm yöneticiliğine Alan Makovsky getirildi. 

Alan Makovsky, Irak’ın ilk işgal döneminde Dışişleri’nde Çekiç Güç ile bağlantı elemanı olarak çalıştı. *  Anımsanacağı gibi Çekiç Güç Diyarbakır Karargâhı direktörü Robert Finn idi. 

Makovsky 1993’te WINEP’in ilk siyasal bildirisini hazırlayan Dışişleri Ortadoğu Koordinatörü Dennis Ross’un yanında çalışmaya başladı. 1994’te WINEP’e geçen Alan Makovsky, Türkiye’deki Sivil Örümcek Ağı ile ilişkilerini hızla geliştirdi. Birçok kez ARI Derneği’nin toplantılarına katıldı. Helena Kane’in önerisiyle ilginç çalışmalar sürdürüldü. 

1997’de Turgut Özal anısına yıllık anma toplantıları başlatıldı. Alan Makovsky, Turgut Özal’ın ABD ve İsrail için önemini daha sonraları “Türk kamuoyunda 1991 Körfez savaşı döneminin, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından iyi idare edildiğini” belirtti. “Aynı şey 1 Mart 2003’te TBMM oylamasında da yapılsaydı bugün bu tartışmayı yapıyor olmazdık” diyerek Özal’a özlemi dile getirdi. 1 

Makovsky, Sabri Sayarı ile birlikte Türk dış politikasıyla ilgili ‘Türkiye’nin Yeni Dünyası: Türk Dış Politikasında Değişen Dinamikler’ monografisini yayınladı. ** 

Alan Makovsky, 2001 sonunda WINEP’ten Senato Yahudi Grubu Yöneticisi Tom Lantos’un yanına danışman olarak geçti. Lantos, “Ermeni Soykırım” yasa tasarısını engellediği gerekçesiyle yıllarca “Türk dostu” olarak tanıtıldı. Genelkurmay Başkanı Org. M. Yaşar Büyükanıt kendisini görmeye gitti ve yardım istedi. Oysa Tom Lantos’un eşi o sıralarda Capitol Hill önünde oturma eylemi yapan PKK’lıları destekliyordu. 2 



-  HUDSON’DA DARBE İHBARI

2006 sonbaharında, Türkiye Anayasası’nın kökten değiştirilmesi girişimleriyle ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşmasıyla gerginlik iyice artmıştı. TSK Genelkurmay II. Başkanı Org. Ergin Saygun 11 Kasım 2006’da ABD’ye bir kez daha gitti; askeri görüşmelerini bitirdikten sonra 17 Kasım 2006’da Washington’a döndü ve resmi kimliği bulunmayan Hudson Institute’te sınırlı sayıda kişiyle görüşmeye başladı.

Hudson Institute Avrasya Programı yöneticileri toplantıyı, “Türk Genelkurmay II. Başkanı General Ergin Saygun ile Kayıtdışı Tartışma” diye duyurdu. Toplantıda kimlerin bulunduğu bildirilmedi, yalnızca “General Saygun bölgesel güvenlik sorunları ve Birleşik Devletler–Türkiye işbirliği olanakları üstüne görüşlerini bildirdi” denildi. Türk kamuoyu, Genelkurmayın ikinci komutanının yabancı özel kuruluşta Türkiye’nin kaderini etkileyebilecek bir konuda anlattıklarını öğrenemedi.

T.C. tarihinde, eğitim için gönderilenler dışında, 1999–2009 arasındaki kadar çok sayıda general ABD’ye resmi görevle gitmemiştir. Özellikle 1994’ten sonra ABD ile yepyeni ve sağlam ortaklıklar kurulmaya başlanınca TSK yöneticilerinin Washington gezileri de sıklaştı. Bu durum, “değişen dünya” ya da “küreselleşme dinamikleri” ya da “Türkiye’nin dış politikasında girişimciliğin yükselişi” gibi her anlama çekilebilecek yakıştırmalarla açıklanamazdı kuşkusuz. 

WINEP bölümünde de belirtildiği gibi ABD’de görüşmeler resmiyetin dışına taşıyor ve subaylar, hiçbir gerekçe belirtmeden derneklere, vakıflara konuk oluyor. Sanki her birinin görevi askeri işlerle sınırlı değilmişçesine birer etkili siyasal yönetici gibi davranıyorlar; askeri teknik konuların dışında ve özellikle ABD’nin Balkanlar, Kafkasya, Asya ve özellikle Ortadoğu tasarımlarında rol alma isteğini dışa vuruyorlar. 

Orgeneraller, tıpkı hükümet üyeleri gibi, kulis yapmak üzere Amerikalı senatörlerle buluşuyor; ‘düşünce topluluğu’ denilen özel niyetli derneklerin kapalı toplantılarında siyasal konulara girerek ülkeyi bağlayıcı konferanslar veriyorlar. Aynı orgeneraller Türkiye’de yurdun sorunlarını dert edinmiş kuruluşlara uğramazken, Amerika’da değerleri kendi tanımlarıyla sınırlı kuruluşlara uğramadan edemiyorlar. Uluslararası ilişkilerde devleti temsil etme ölçütü ve karşılıklılık kuralı geçersizdi artık. 


Darbe ihbarı

Org. Ergin Saygun, 19 Kasım 2006’da Türkiye’ye döndü; Hudson toplantısından söz etmedi. Ne ki toplantıyı düzenleyen Zeyno Baran, Newsweek’te “Üst düzey subaylardan edindiğim izlenime göre” diye başlayıp “Türkiye’de askeri darbe olasılığı” diye yazdı.



-  ‘Ilımlı İslam’ tezgâhına uygun projeler

Hudson’daki son dönem çalışmalarının hemen hepsi, şirketlerin Ortadoğu, Asya, Orta ve Kuzey Afrika’daki çıkarlarına koşut olarak, Müslümanlar üstünedir ve ‘Uluslararası Din Hürriyeti’, ‘Radikal İslama Karşı Mücadele’, Ilımlı İslam programlarına uygundur.

Zeyno Baran’ın ‘Avrupa’da İslam Aşırılığına Karşı Koyma’ başlıklı çalışmasına parasal destek, Smith Richardson Vakfı’ndan geliyordu. Aynı vakfın 2004’te parayla desteklediği çalışmalar, ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin yayılmacılık ilkelerine tümüyle uyuyor:

“İslam Aşırılığı ile Mücadele Ortadoğu’da Radikal İslam ve Demokratik Seçenek Müslüman Şebekesi Türkiye’de Siyasi İslam ve ABD Siyasetine Yansıması Liberal Arap Medyasının Desteklenmesi Şeriatın Yayılması ve ABD’ye Siyaset Önerisi”

Bu sıralama, Hudson ve benzeri şirket kuruluşlarının oluşturdukları ağın, ABD yayılmacılığındaki etkisini göstermeye yeter. Yeni tür yayılmacılığa verilen desteğin en özgün tanımı, Smith Richardson Vakfı’nın NED’e para verme gerekçesinde “Globalization, Liberalism and Democracy” olarak özetleniyor.



-  Marshall Fonu AKP’yi destekliyor

GMF temsilcisi Kınıklıoğlu, 'Insight Turkey'nin yayın yönetmenliğini Liberal Düşünce Topluluğu Derneği’nin önemli kişilerinden İhsan Dağı’ya devretti ve yeni görevine yoğunlaşarak GMF’yi Türkiye’de hızla geliştirdi. Kişisel yayınına göre “çeşitli TBMM heyetlerinin ABD’de önemli senato ve kongre üyeleri ile görüşme ve istişare programlarını organize etti.” GMF de bundan yararlanarak Kongre Üyeleri Derneği aracılığıyla TBMM ilişkisini geliştirmeye başladı;Türkiye İlişkileri Kongre Çalışma Grubu oluşturuldu. Grubun başına Cumhuriyetçi Ed Whitfield ve Demokrat Robert Wexler getirildi. Hemen ardından ‘Türkiye-ABD Parlamentolar Arası Dostluk Grubu’ ile ilişkiye geçildi. Türk grubunun başında Akev eski tercümanı, AKP milletvekili, sonradan Devlet Bakanı Egemen Bağış vardı. 3  

Ed Withfield başkanlığındaki Kongre Heyeti “Marshall Fonu'nun ve Türk İş Konseyi'nin özel desteğiyle” Mayıs 2005’te Kınıklıoğlu’yla birlikte Kıbrıs’a gitti. Kınıklıoğlu Amerikalıları daha sonra Ankara’ya getirerek TBMM Başkanı Bülent Arınç’la görüştürdü. Bülent Arınç, “ABD heyetini Meclis'te ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.” Arınç “TBMM'de bir dostluk grubu oluşturulduğunu, ABD Kongresi'nde de Şubat ayından bu yana dostluk grubunun faaliyette olduğunu” anımsattı ve “Dostluk grubunun çalışmalarının devamlı ve başarılı olacağına inandığını” belirtti. 4  

Robert Wexler, Nisan 2006’da Ankara’ya bir kez daha geldi; Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah C. Gül ile görüştü. Egemen Bağış, Wexler onuruna 'RV Restoran'da bir akşam yemeği düzenledi. Wexler “yıllardır geldiği Türkiye’de ilk kez bugünkü hükümetin kamuoyunun hassasiyetlerini temsil ettiğini gözlemlediğini” söyleyerek Cumhuriyet’in geçmiş hükümetlerini küçümseyip AKP hükümetini yüceltmekten geri kalmadı. 5  


AKP Milletvekili Olacak olan Marshall Fonu Türkiye Müdürü Kınıklıoğlu: “Washington’dan yönetiliyoruz”

“Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt[hew] Bryza’yı Ankara’ya getirdiniz” denilince Suat Kınıklıoğlu, GMF’nin Amerikan devletiyle bağlantısının olmadığını vurgulama telaşıyla“Organik bir bağımız yok; ama Amerika’da dış politika ve stratejik açılımlar bu tip düşünce kuruluşları üzerinden yapılır” dedi. Kınıklıoğlu bağlı olduğu odağı, “Evet Washington’dan yönetiliyoruz; ama Beyaz Saray’dan değil, kendi merkezimizden” diyerek açıklamak zorunda kaldı. 6 


GMF görevlisi Kınıklıoğlu AKP hükümetiyle ilişkilerini sıkılaştırmakta gecikmedi. Dışişleri Bakanı Abdullah C. Gül, Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamadan kısa süre önce, Şubat 2007’de Amerika’ya gittiğinde Suat Kınıklıoğlu, gezi programını düzenledi. GMF, Abdullah C. Gül için “bir yemek ve konferansın organizasyonunu gerçekleştirdi.” Böylece Abdullah C. Gül, Türkiye’de adaylığının tartışma yarattığı gerilimli ortamda, GMF merkezine giderek görüşlerini açıklama ve Amerikalı seçkinlere kendisini bir kez daha tanıtma olanağı buldu.

GMF görevlisi Kınıklıoğlu, özel önem verdiği çalışmalarının ve Marshall Fonu aracılığıyla geliştirdiği ilişkilerinin sonuçlarını da değerlendirmekten geri kalmadı. Yeni Şafak gazetesi“Medya Büyükanıt'ın ziyaretini başarılı, Gül'ün ziyaretini ise başarısız ilan etti” diye yazmıştı. Kınıklıoğlu emeğine sahip çıkarak ikircimsiz “Evet, ama ben o kanaatte değilim; Gül'ün ziyareti çok başarılıydı” dedi. Kınıklıoğlu yarı-resmi GMF görevlisi olmanın ötesinde davranarak tıpkı Robert Wexler gibi AKP hükümetini yüceltti; “Hükümet dış politikaya çok büyük tecrübelerle gelmedi. Buna rağmen geride kalan 5 yılda -küçük kazalar olsa da- çok başarılı bir dış politika icraatı oldu” diyerek başladı ve bir AKP sözcüsü gibi “Başbakan Erdoğan dış gezilerinde daha uygun ve daha doğru mesajlar veriyor” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a övgü dolu bir ileti göndermiş oldu.




-  Amerikalılara umut veren lider adaylarını kim seçiyor? Seçici yerliler nereye yükseliyor?

GMF görevlisi Kınıklıoğlu milletvekili olmadan önce sivil örümcek ağı çalışmalarını geliştirmişti.“TESEV, TÜSİAD ve ARI Hareketi gibi kuruluşlarla” ortak çalıştıklarını; “yükselme potansiyeli olan insanları tespit etmek, onlarla ilişki kurmak ve Transatlantik [ABD-Avrupa] ilişkileri konusunda bilgilendirme” görevleri bulunduğunu, aynı konuda “Ankara’daki [yabancı] elçiliklerin de” çalıştığını belirtiyordu. 7  

2005 yılında Star gazetesine “Arkamızda CIA yok” diyerek projelerini anlatan Suat Kınıklıoğlu, 2007 yılında “Türk lider adaylarını Avrupa ve Amerika’ya” yollayacaklarını da açıkladı. 

GMF, “Türkiye’de geleceği olan” liderlerden birincisini titizlikle belirledi. Almanya Milletvekillerinden Yeşiller Partisi yöneticisi ve GMF Transatlantik üyesi Cem Özdemir, Doğa Derneği yöneticisi Güven Eken’i aday gösterdi. “Marshall Fund Liderlik Ödülü”nü kazanan Eken, “geleceği olan” lider adaylarının ilki oldu. 8  


Seçici kurul:

Ka-Der’in ve STGM [Sivil Toplumu Geliştirme merkezi]’nin yöneticilerinden Selma Acuner, Emine Bozkurt, 

SETA [İTÜ - Siyasal Ekonomi Toplum Araştırmaları Vakfı]’dan Gökhan Çetinsaya (Şimdi YÖK Başkanı), Zafer Yavan, 

ASAM Başkanı ve Washington eski Büyükelçisi Ömer Faruk Loğoğlu (Şimdi CHP Milletvekili ve MYK’de)’ndan oluşuyordu. 


Lider adayının ödülü Amerika’da bir ay konukluk!

“Geleceği olan lider adayı” Güven Eken ödül karşılığı olarak ABD’de bir ay konuk edilecek ve “uluslararası ilişkilerinin (ABD ilişkilerinin) daha da gelişmesini” sağlayacaktı.



-  Marshall Fonu ve TESEV ortak işleri

GMF, Halifax’ta çok daha geniş katılımlı bir toplantı düzenledi. Kanada Savunma Bakanlığı ve Atlantik Kanada tarafından desteklenen Kasım 2009 Uluslararası Güvenlik Forumu toplantısına Savunma Bakanlığı Daire Başkanı Hakan Eraydın, AKP Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan, Çağrı Erhan, Nur Batur, Eyüp Sağlıkve Kadri Gürsel katıldılar. 

GMF, gazetecileri yalnızca konferanslarda konuk etmemekte aynı zamanda eğitimlerine de yardımcı olmaktadır. GMF’nin yardımıyla Amerika’ya giden Sabah Gazetesi Yönetmeni Ergun Babahan eğitimini çekincesiz açıklıyor: 

“1988`de German-Marshall Fund`ın sağladığı bir bursla Stanford Üniversitesi’ne gittim. `John Knight Professional Journalism` adlı programa katıldım. O yıl programda 12 Amerikalı, altı da farklı ulustan gazeteci vardı.” 9  


TESEV ile GMF, 2004’te İstanbul NATO Zirvesi öncesinde düzenlenen “Yeni Bir Yol Kavşağında Türkiye” konferansında Burak Akçapar, Mensur Akgün, Meliha Altunışık ve Ayşe Kadıoğlu, TESEV adına bir rapor sundular.




- TSK -NATO-GMF-TESEV-ARI-AKP [Barış İçin Ortaklık]

Barış İçin Ortaklık

NATO Genişleme Programı, öngörüldüğü gibi uyguladı. Doğu Avrupa’nın tümüne yakını ittifaka katıldı. Katılmayan ülkelerle “Barış İçin Ortaklık” adı altında daha gevşek ilişkiler kuruldu. TSK de “Barış İçin Ortaklık” merkezini kurdu. 


GMF, Sabancı Üniversitesi ve TESEV ile birlikte Burak Akçapar, Mensur Akgün ve Meliha Altunışık’ın “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Demokratikleşme Sorunsalı” konulu çalışmalarına katkıda bulundu.


Tasaların en büyüğü: “Yükselen Milliyetçilik”

GMF, Türkiye’deki gençlik ilişkilerini de NATO Genişleme Programı kapsamında geliştirdi. ARI Derneği ile birlikte “Karadeniz Gençlik Forumu Zirvesi” 5 Kasım 2008’de İstanbul’da düzenlendi. Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Ermenistan ve Türkiye’den 15 gencin katıldığı toplantıda konuşan GMF Ankara’da görevliCeylan Akman, örgütün idealini, Karadeniz’in artık genişleyen NATO ve AB içine girdiğini açıklayarak abarttı. 

ESI [Avrupa İstikrar Girişimi] görevlisi Nigar Göksel de “Türkiye bölgesel güç olmak istiyor; ama bu gücü ile demokratikleşmeyi nasıl tetikleyebileceği ile ilgili net bir vizyon ortaya koymuyor” diyerek Türkiye’nin çevre ülkelerdeki demokrasi operasyonlarına daha etkili katılmasını isterken bu tür toplantıların temel amacının da Türkiye’yi yayılmacılığın bir parçası yapmak olduğunu açığa vurdu.




- CIA GENERALİ VE İSTASYON ŞEFİYLE COMO CENNETİNDE KİMLER BULUŞTU?


Günümüzde ısmarlama iş yapan gazeteciler var kuşkusuz; ama gazetecilerin ‘Amerikan Yeni Yüzyılı’na kitleler halinde inanmalarının ve değişmelerinin nedenleri arasında Washington’daki kurslar, burslar önemlidir. Buna Alman Hıristiyan Demokrat Parti organı Konrad Adenauer Stiftung’un örgütlediği “gazetecilik” eğitimleri de ekleniyor. 10  GMF’nin ‘gazetecilik projeleri’ etkili olsa da, en ciddi ve kapsamlı bilgilendirme girişimi, Como gölünde gerçekleşti. 

Como gölü kıyılarında konferans adı altında politikalar satılır; karteller üçüncü dünya ülkelerinde çalışan elemanlarını orada eğlendirir ve eğitir; mafya patronları, bankerler purolarını orada tüttürür. Bir gazeteci işi gereği Como gölüne gidebilir; CIA ajanıyla ve hatta CIA eski Başkanıyla Como gölü kıyısında buluşabilir; ama bir gazetecinin üç gün üç gece, Dışişleri eski Bakanı ve Dışişleri eski Genel Sekreteri ile, işadamlarıyla, “sivil toplum” diye nitelendirilen örgütlerin temsilcileriyle birlikte olması haberin kaynağına değil tam da içine düşmesi demekti. 

Bellagio şatosuna giren gazetecilerin yalnızca haberci değil de yazdıkları gazetelerin gücü ölçüsünde toplumu yönlendiren köşe yazarları olması çok daha önemliydi.


Como gölünde konuk gazetecilerin, adlarının tümünü vermedikleri Bellagio şatosundaki toplantıya katılanlar önemli kişilerdi: 

Şükrü Elekdağ: Washington eski Büyükelçisi ve Dışişleri Genel Sekreteri 
İlter Türkmen: Washington eski Büyükelçisi ve 12 Eylül Cuntasının Dışişle-ri Bakanı 
Orhan Güvenen: DPT Müsteşarı 
Mithat Melen: İktisatçı profesör
Bülent Gültekin: Merkez Bankası eski Başkanı 
Nevzat Yalçıntaş: İslam Kalkınma Bankası Araştırma 
ve öteki ünlüler…

Gül’ün Ilımlı İslamı ve Açılımın Altın Madalyası

FPA’nın Türkiye ilişkileri, ARI Derneği, CIA eski Başkanı, eski İstasyon Şefi ve Türkiye’den gazetecilerin, diplomatların buluştuğu Ağustos 1999 Como gölü toplantısından sonra gelişti. Türkiye’nin devlet politikaları üstüne en kolay ve en ekonomik bilgilenme yöntemiydi konferanslar. 


FPA Forumunda R.T. Erdoğan, Ali Babacan, EOKA Lideri

FPA-Türkiye ilişkileri kısa sürede derinlik kazandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs Devlet Başkanı ve EOKA eski önderleri Tasos Papadopulos ve Polonya Devlet Başkanı Aleksander Kwasniewski ile birlikte 2005 ‘Dünya Liderlik Forumu’na çağrıldı.




- ASKER-SİVİL ÖRGÜTÜ AMERİKAN ATLANTİK KONSEYİ [NATO’YA BAĞLI TÜRK GENÇLİK ÖRGÜTÜ]


Yeter Yaman Naucodie, yeni gençlik örgütüne “Dear Yata-Turk members, Sevgili dostlar”diye seslendiği İngilizce mektubunda “Yata-Turk her zaman özel önemde olacak ve hatta bu, benim Türk enformasyon programında şimdiye dek desteklediğim en tutkulu ve en heyecan verici projedir” diye ekledi. 

Brüksel’den yazıyordu Yeter Yaman Naucodie. “Amirlerim” dediği NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jean Fourrel ve Bölüm Başkanı Stephanie Bast’ın, “çalışmalara güçlü destek veren” Türk Atlantik Konseyi Başkanı Haluk Bayülken’in, “Türk Dışişleri Bakanlığı”nın yardımlarını da andıktan sonra “NATO, çalışmalarınızı desteklemeyi sürdürecektir” diyerek gençleri özendirdi. Naucodie’ye göre yeni gençlik örgütünün temel görevi son derece yalındı:

İstanbul’da kurulan örgütün ‘YATA-Türk’ …




NATO Genişleme Programının uygulanmaya girişildiği 1990 sonrasında bu tür yarı-resmi örgütlerin görevleri yeni dünya egemenliğine uygun olarak belirlendi:

"Kamuoyunu, NATO’nun amaçları hakkında eğitmek ve bilgilendirmek,
NATO’nun çeşitli amaçları ve etkinlikleri hakkında araştırmalar yürütmek,
Kuzey Atlantik bölgesi hakları arasında dayanışmayı geliştirmek,
Üye komiteler ve kuruluşlar arasında daimi ilişkiler geliştirmek,
Atlantik Eğitim Komitesi [AEC] ve Genç Siyasi Liderler Atlantik Derneği [AAYPL], kendi alanlarında etkinlik gösterirler."

Atlantik Konseyi, şirketler, usta istihbaratçılar


ATC [Amerikan Türk Konseyi] Başkanı General Scowcroft Türkiye’nin başbakanlarıyla iyi ilişkiler geliştirdi. Motorola şirketi için çalışırken Uzanlar-Motorola anlaşmazlığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan yardım istedi. Erdoğan’la Ritz Carlton Oteli’nin bodrum katında görüştü. O görüşmeye Özal’ın TRT Genel Müdürü Cem Duna da katıldı.


Atlantik Konseyi ve Türkiye Şebekesi

Konseyin son dönem uzmanlarından David Phillips, Türkiye ile ilişkileri geçmişe dayanan bir danışmandır. Avrupa Ortak Zemin Örgütü’nde çalışan Phillips, Türkiye’de NED ile ilk ilişkileri kuran Doğu Ergil’in TOSAV örgütünün Kürt sorunları konusunda danışmanıydı


NATO Türk gençliğini örgütlüyor

NATO Genişleme Programı’nın uygulanmasıyla birlikte Amerikan Atlantik Konseyi de geleceğin liderlerini yetiştirmek amacıyla yeni örgütlenme önerdi.


YATA-Türk’ün en deneyimli yöneticisi Yasemin A. Karaman, Philadelphia’da doğdu; Saint Joseph Lisesi’nde, Richmond Üniversitesi’nde, İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde okudu. Richmond’da ‘Model Birleşmiş Milletler Kulübü’nü kurdu. Amerikan Atlantik Konseyi’nde 2003 yaz kursuna katıldı. 11  Senatör Linda Puller’in yanında stajyer olarak çalışan Yasemin Karaman, NATO gençlik toplantısında Türkiye delegesiydi…





- ABD’NİN TÜRKİYE’DEKİ YENİ LİDERLERİ


“Çok Gizli” damgalı Ulusal Güvenlik Konseyi raporunda Ortadoğu’daki hedeflerden söz ediliyordu. “Önderlik konusu temel sorundur” diye başlayan 39. madde, “İlkesel amacımız uygun liderlerin ortaya çıkmalarını sağlamaktır” diye sürüyordu. İşe yarayacak liderlerin“Bu amaçlar için tasarlanmış olan programlardan geçirilerek Batı’ya olabildiğince bağlanmalarının” da sağlanacağı belirtiliyor ve …


İşe yarar lider adayları

Türkiye’yi “temsil eden” kişileri belirleyen seçiciler kurulu, ACYPL’nin ömür boyu üyelerinden, Kongre üyelerinden ve devlet görevlilerinden oluşuyor.


ACYPL'nin "Global Şebekesi"


Her yıl 100’e yakın kişiyi ABD’ye ve hedef ülkelere taşıyan örgüt, ABD Dışişleri ile birlikte çalışarak ülkelerde kendilerine dost ve ömür boyu üye kabul edilen kişilerden oluşan öbekler oluşturdu. Örgütün çalışmalarına katılan ABD vatandaşlarından 100’e yakını, eyaletlerde, devlette, siyasal partilerde, Başkanlık özel bürolarında önemli görevlere geldiler. Otuz altısı Kongre’ye seçildi, üçü bakan, ikisi büyükelçi ve yedisi vali oldu. 


Kimler kimlere sunuluyor?

SHP, MYK üyesi Ayça Akpek’in ACYPL tarafından seçilmesini kıvançla karşılanırken“Türkiye’nin önde gelen genç siyasetçileri ABD’de üst düzey görüşme ve incelemelerde bulunmak üzere davet ediliyorlar” diyordu. Türkiye’den gidenler ya da Türkiye’de Amerikan örgütleriyle işbirliği içinde olanların genel alışkanlığıydı yabancı örgütleri yüceltmek. İşi önemli göstermek için abartılmış da denilebilir; ancak ACYPL ve ABD Dışişleri’nin ortak programları rastlantıya ya da katılanların niyetine bırakılmıyor. Seçilmişler, öncelikle ABD Dışişleri’ne, İçişleri Bakanlığı’na, parti yöneticilerine, senatörlere götürülüyorlar. 


ACYPL ve onun Türkiye Temsilcisi ARI Derneği’nin seçilmişleri huzuruna götürdükleri “üst düzey” görevli Daniel Fried böylesine önemli ve etkili bir kişidir. Fried, Türkiye’de ulusalcılığı demokrasiye engel olarak görüyor. Ulusalcılığı “gurursuzluk” olarak niteleyen Fried’in yorumu çarpıcıdır:


"Sorun Türklerin nasıl bir ülkeye sahip olmak istedikleridir. Milliyetçilik/ulusalcılık özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar milliyetçi/ulusalcı olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur."



İdeal adaylar Amerika’da

ARI Derneği, temsilcilik görevini ciddiyetle yerine getirdi; ACYPL için seçilmiş olan 8 kişilik ekibi 15 günlüğüne Amerika’ya gönderdi. ARI Derneği yöneticileri Filiz Katman, Aytuğ Atahan, Sarp Tiryakioğlu “Escort olarak" görevliydiler. Seçilen beş kişi medya-siyaset temsilcisiydi: CNN Türk muhabiri Ayşen Atasir, AKP İstanbul yöneticisi İsmail Kaan, DYP Afyon İl Başkanı Gültekin Uysal, Leiden Üniversitesi öğrencisi Hayim Behar. Kısa sürede ekipler ekipleri izledi. 

Seçilmişlerden bazıları:
Ayça Akpek: SHP [Sosyal Demokrat Halk Partisi] 
Murat Yalçıntaş: İTO [İstanbul Ticaret Odası.]
Zeynep Karahan Uslu: AKP Halkla İlişkiler Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili. 
Burhan Kayatürk: Kimlik Mağazaları yöneticisi, AKP Ankara Milletvekili.
ve

USIP-ACYPL–ARI ve KKTC’de yeni odak

Kıbrıs’ta ortak bir Kıbrıslılık kimliği yaratarak Türk toplumunu eritme çalışmaları başarı olmuştu. KKTC’ye ve Türkiye Cumhuriyeti’ne açıktan muhalif gençlik kitlesi yetiştirilmişti.


IMF ortağı WL, “14 Genç Lider” arıyor

ACYPL’nin dışında da lider arayanlar var. Kuzey Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları Bölümünde İslam üstüne doktora yapan Danielle van Dobben, Kasım 2008’de beş gençle birlikte Türkiye’ye geldi. İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’da öğrencilerle, siyasetçilerle ve ‘sivil toplum’ yöneticileriyle geçirilen iki haftalık verimli bir çalışma…


Sabırla kitlesel eylemlere doğru


‘Turuncu Devrim’ ya da Amerikalıların adlandırdıkları gibi ‘Portakal Rengi Devrim’darbelerinde en önemli ön aşamasıdır, gençlerin ‘liberal’ ve ‘global’ yani ABD ve Batı Avrupa ile ideallerde, iç-dış siyasette bütünleşmiş bir devlet düzeni yaratmaya yönelik gösterileri. Önce barışçıl gösterilerde düşünce ve sivil örgütlenme özgürlüğü, cinsel eşitlik, din-ifade özgürlüğü istekleriyle başlayan eylemler, giderek siyasete katılım isteklerine ve sonunda da rejimin kökten değiştirilmesi için sürekli eylem aşamasına yükseltiliyor…


Etkili bir gençlik kitlesi yaratmak amacıyla en iyi çalışan ARI Derneği oldu. ARI’nın gençlik çalışmaları üstüne verdiği bilgi, Amerikan ve Alman örgütleriyle, Soros’un vakıflarıyla, NATO kurumlarıyla çalışmanın verimliliğini gösteriyor: 

“15 binden fazla genç insanın kişisel gelişim ve liderlik becerilerine katkıda bulunduk. 
Basılan 54 yayının 381 bin kopyası sayesinde kamuoyu ve fikir liderleri-nin bilgilenme süreçlerine katkı sağladık. 
ve
…"

AGL'nin köklü ilişkileri ve Abdullah C. Gül

... Tuna Bekleviç (Şimdi AKP-Başbakan Danışmanı) de Ortadoğu ilişkilerini geliştirmeye kararlıydı. “Özel davet üzerine Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yardımcısı Jalal Jawhar Aziz’le Kerkük’te, Mesut Barzani’nin yardımcısı Kemal Kerkuki’yle Erbil’de” görüştü. Kürtler Bekleviç’i “oldukça sıcak” karşıladılar.

Ekonomistler Platformu örgütlenmesini de başaran Tuna Bekleviç, 2005’te Büyükelçi Eric Edelman’ın önerisiyle ABD Dışişleri’nin “Uluslararası Konuk Liderlik Programı”na çağrıldı. Genel Sekreter Mahir Toprak da Kanada’daki Fraser Institute’ün eğitim programına gitti.




Seçilen lider adayları Amerika’ya götürülüyor. CIA’dan ayrıcalıklı örgüt, ABD genç politikacı örgütü, Türkiye’deki ortaklarıyla birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde üniversite öğrencilerini ve akademisyenleri örgütlüyor! Rektör yükseldikçe yükseliyor.

Amerikan ilişki merkezi kuran özel üniversiteler ve bu merkezlerle bağlantılı ABD’de yetişmiş yerli genç ustalar. Cemaat Üniversitesinden Amerika’ya taşınan öğrenciler.

Özel üniversitelerdeki merkezlere gelip giden CIA direktörleri, Bushların adamları… Üniversitelerdeki merkezleri Sivil Örümceğin Ağı’na bağlayan profesörler!

Alanya’daki şato ve Amerikan-Türk ortak çalışmalarında Yeni Osmanlıcı profesörler!

Yunanlıların Ege’de ağ kurma çalışmları, konsolosların girişimleri. Yunan örgütlerinin Amerika’da Türkiye karşıtı girişimleri.

Mormonların Asya örgütlenmesi ve Ankara’da ABD elçilik memurlarıyla birlikte kurdukları şebeke! Mormonların örgütlenmesine önayak olan yardım dernekçileri! Mormonların yıldızını parlatan ilahiyatçılar!

Ali Kemal’in İngiliz ailesi… Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ali Kemal üstünden İngiltere ile akrabalık ilan ediyor; Kraliçe Elizabeth’e gençliğinde duyduğu hayranlığı açıklıyor, Prens Charles’a karşı konukseverliklerini anlatıyor. İngiltere’de üst üste Büyük Haç Şövalyeliği madalyası…

Humeyni’nin Türkiye’deki Kudüs Kuvvetleri elemanlarının örgütlediği onbinlerce insan katılımlı gösteriler ve Ahmedi Nejad’a “Komutan” diye seslenmeleri. Abdullah Gül ile Ahmedinejad arasında sevgili kardeşlik sözleri!

ABD’lilere eleman seçiminde yardım eden CHP milletvekilleri.

Birleştirme Kilisei (Moon Tarikatı)’nın yerli ilahiyatçılarla ilişkileri. Ahmet Davutoğlu’nun Mooncularla birlikte katıldığı gezileri.

TSK’nın tarihimizde ilk kez, ABD ile köklü ilişkileri, ortak değerleri ilan etmesi. NATO’nun bölgesel değil dünya barışının koruyucusu olduğunu ilan eden generaller.

TSK ve Emniyetimizin CIA’ya emanet edilişinin belgeli tarihçesi.

Amerikan yönetimi ve önerileriyle Türkiye’de teşkilatlanan yeni İç Güvenlik Merkezi! Amerika’da yeniden eğitilen güvenlik görevlileri…

NATO Genişleme Programı’nda TSK’nin yeniden yapılandırılarak subayların tasfiyesi. NATO Genişleme Programı kapsamında –Türkiye ile açıklanmayan- anlaşmalarla Ortadoğu-Kıbrıs-Kafkasya’nın yeniden yapılandırılması. TSK’nin rolü!

CIA’nın polisleri, istihbaratçıları eğitim belgeleri.

Türkiye’de görevlendirilmiş 85 CIA elemanının adları ve çalışma yılları.

Kitapta yer alan 3000’ye yakın kişi ve kurum adlarını içeren dizin…




ÜNİFORMALI ÜNİFORMASIZ ÖRÜMCEKLER VE NATO-TSK-POLİS-AKADEMİSYEN-YUNAN AĞI

“Sivil Örümceğin Ağında askerler, polisler, gençler, Amerikan-İsrail örgütlerinin kurslarından geçiriliyor. Amerikan devleti, tüm örgütleriyle Türkiye’de genç liderler yaratıyor. NATO İstanbul’da gençlik örgütü kurdu. TESEV kurucuları ve yöneticileri arasında muhalefet partisi önderleri… Sivil Örümcek muhalefet partilerini de ağına düşürdü.” 


12 Eylül Edebiyatının Generalleri Yargılanmayacak mı? 

“Mustafa Yıldırım’ın Ortağın Çocukları-Anglo Amerikan Sivil Paşalar Darbesi adlı kitabındaki CIA belgelerinden yıllar sonra öğreniyoruz ki 'Tehlike derecesi yüksek yerlerdeki çalışmaları' karşılığında 1988’de “CIA Kahramanlık Ödülü”, 1992’de “İstisnai İstihbarat Toplayıcısı Ödülü” almış bir casus olan Robert Finn’in eşi ve ABD Ankara Büyükelçiliği'nin “Kültür İşleri Sorumlusu!” ..... Helena Finn’in bazı Türk yazarlarına ilgisi büyükmüş!”



3. Basım’dan alıntılar: 5.6.2012





YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM
___________________











___________________________________________________________________________

DÜŞMANIM , 
DÜŞMANLIĞINDAN VAZGEÇİNCEYE KADAR 
BEN DE ONUN 
AMANSIZ DÜŞMANIYIM


M.KEMAL ATATÜRK 
(1881 - 193∞)

______________________________________



















1 Kasım 2013 Cuma

TÜRKİYE OLTAYA MI TAKILIYOR?






OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE- M.EMİN DEĞER

Amerika iç ve dış siyasasını çokuluslu şirketlerin çıkarlarına göre düzenlendiği, emperyalizmin sömürü ilkelerinin de bu şirketlerce saptandığı, Rockefeller'in Başkan Eisenhower’a yazdığı 1956 tarihli bir mektup ve daha başka belgelerle değerlendirilmekte ve Rockefeller'in bu mektubunda Türkiye'nin OLTAYA YAKALANMIŞ BALIK olduğu, bu nedenle de yeme gereksinimi bulunmadığı açıklanmaktadır.

Türkiye'nin, 1947'lerden bu yana emperyalizmin tuzaklarında geçen yarı bağımlı yaşamı belgelerle anlatılmaktadır. Emperyalizmin tuzaklarından kurtulmanın yolu, Değer'e göre bu tuzaklara neden ve nasıl düşürüldüğümüz öğrenmeden bulunamaz.

Demek Orhan Veli'nin dediği gibi, rakı şişesinde değil de, bir de oltada balık olmak var, bu uçsuz bucaksız sömürü düzeninde. 

Oltaya yakalanmış balığın yeme gereksinimi yoktur! 

Öyle ya... 

Zokayı yutan balık yemi neylesin!..

M.EMİN DEĞER
OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE


_____________________________




SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA - MUSTAFA YILDIRIM

"...ülkeleri dışardan kuşatan ve içerden ele geçirerek doğal kaynaklarına, iç pazarına, işgücüne el koymak isteyen büyük şirketler, büyük para piyasası çetelerinin güdümündeki devletler amaçlarına ulaşmak için demokrasi ve özgürlük cilasıyla örtülmüş maskelerini gerektiğinde bir kenara atarak kanlı işlere girişebilmektedirler...."


_______________________





TÜRKLÜĞÜN ŞİFRELERİ ARSLAN BULUT
Tek Dünya Devleti


Küreselleşme ile ilgili projeleri geliştiren, ABD yönetimindeki bütün önemli kişilerin üye olduğu, CFR, Bilderberg gibi kuruluşlardır. Peki bu kuruluşlar, aslında ne yapmak istiyor, gündemlerinde ne var? Bunu da Texe Mars, Dark Majesty kitabının giriş bölümünde açıklıyor:

"Üç temel hedefleri olduğunu söyleyebiliriz. Yeni bir Uluslararası Ekonomik Düzen, hemen bunu takip edecek Yeni Politik Düzen ve en nihayetinde de hepsinin en şeytanisi; Yeni Dünya Dini Düzeni.

Bu amaçlarına ulaşmak için uluslararası kuruluşları güçlendirmeye çalışıyorlar. Öncelikli hedefleri, parasal sistemleri tahrip ederek kendi istedikleri mali düzeni oluşturmaktır. Diğer bir hedefleriyse insanları dinden soğutmak, vatan millet sevgisi gibi değerleri yıpratmak.


_____________________________.


İLİŞKİLER





1- Güler Sabancı'ya Rockefeller ödülü :



2- Ermenistan’da Rockefeller Arşiv Merkezine ait fotoğraf sergisi açıldı:




3- SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI DESTEKLEYEN, VE ARKEOLOJİK VE TARİHİ ARAŞTIRMALARI DESTEKLEYEN, TÜRK TARİHİ BİLGİLERİNİ SAKLAYAN ROCKEFELLER:


4 - TALLARMENİANTALE'DEN ROCKEFELLER: 





5- "Tarih Vakfı" araştırmalar yapıyor, ama Türk'ün aleyhine...!!!! Rockefeller parasıyla


AZINLIK TAPULARI ARAŞTIRILIYOR!

Tarih Vakfı, Rockefeller Vakfı'ndan aldığı para ile "Yerel (Etnik) Tarih Grupları" oluşturdu.

Türk vatandaşlarından oluşan gruplar, pilot bölgelerde, öncelikle etnik grupları, Ermeni ve Rumlara ait eski mezarlıklar ve eski gayrımenkullerin bugünkü tapu durumunu araştırıyor!

TARİHLE İLGİSİ YOK!

Tarih Vakfı, proje kapsamında, İstanbul, Ankara, Konya, Mersin, Bursa, Gaziantep, Mardin, Çanakkale, Antakya, Trabzon, Ünye (tıklayın) gibi yerleşim merkezlerinde tarihle hiçbir ilgisi olmayan gençleri biraraya getirip sözde tarih araştırması yaptırıyor!


FARKLILIKLARI KAYDEDİN

Grupları biraraya getiren toplantıda şu ifade kullanılıyor: "Araştırmaların görsel malzemesini üretirken, mekanların ve insanların ele alınışında otantik olanı tespit etme anlayışı yerine, yerel dokunun ve insani dokunun karmaşık çeşitliliğini kaydetmek gerekir."

BASIN NASIL KULLANILIR?

Dr. Akşin Somel, araştırma yapılırken, devlet kaynaklarına ve ulusal basın-yayına itibar edilmemesini istiyor. Ancak, proje yöneticileri ulusal basında yerel tarih haberlerine yer ayrılmasını sağlayacak bir iletişim ağının örgütlenmesini de hedefliyor.

Tarih Vakfı, Rockefeller Vakfı'ndan aldığı para ile Yerel Tarih Grupları oluşturdu. Tamamen Türk vatandaşlarından oluşan gruplar, pilot bölgelerde, öncelikle etnik grupları, Ermeni ve Rumlara ait eski mezarlıklar ve eski gayrımenkullerin bugünkü tapu durumunu araştırıyor!

Yerel Tarih Grupları'nın ne yaptığı Tarih Vakfı'nın İnternet bültenlerinde açıkça sergileniyor. Tarih Vakfı'nın İnternet sitesinde "Yerel Tarih Grupları Bülteni" tanıtılırken, Yerel Tarih Grupları'nın, ana uğraş alanı tarih olmayan, toplumsal duyarlılıkla bir araya gelmiş kişilerden oluştuğu ve projenin Rockefeller Vakfı'nın desteği
ile başladığı ilan ediliyor!

Proje kapsamında, İstanbul, Ankara, Konya, Mersin, Bursa, Gaziantep, Mardin, Çanakkale, Antakya, Trabzon, Ünye gibi yerleşim merkezlerinde, tarihle hiçbir ilgisi olmayan kişileri biraraya getirip sözde tarih araştırması yaptıran Tarih Vakfı, bu kişilere hitap ederken, "Verili tarih bilgileriyle yetinmeyip, tarihle ilgilenmeyi sadece mesleği tarihçilik olanlara bırakmadan bir araya geldiniz. Bu beraberliğe Yerel Tarih Grupları öncülük ediyor. Biz bu oluşumun giderek büyüyüp gelişeceğine inanıyoruz" diyor.

Küreselleştirmenin şehir devletleri planında, ulusal bilinç yerine şehirlilik bilincinin ön plana alındığı öngörüsüyle bakıldığı zaman Tarih Vakfı'nın amacı çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Vakıf, projenin amacını "Bu proje ile, yeteri kadar gelişmemiş olan bir coğrafyaya bağlı üyelik duygusunu, kent ve kentli olma bilincini
geliştirmek ve tarihe yakınlık duyan, kültür mirasına sahip çıkma güdüsüyle etkin olmak isteyen kişilerin bir araya gelmeleri, kendi yaşam çevrelerinde bu bilincin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yapabilmeleri" olarak açıklıyor... Ancak, faaliyetler incelendiğinde amacın ne olduğu ortaya çıkıyor...

FARKLILIKLARIN TARİHİ!

Sitede Akşin Somel'in "Gaziantep Yerel Tarih Grubu" toplantısında yaptığı "Yanıbaşımızdaki Tarih" başlıklı konuşması veriliyor:

Akşin bu konuşmasına"Geleneksel Tarih Anlayışı"nı eleştirerek başlıyor:

"Türkiye'de tarih denildiğinde aklımıza genellikle ya tarihsel kahramanlıklar, cenkler, meydan muharebeleri veya önemli şahsiyetler, kahramanlar, komutanlar, hükümdarlar, devlet adamları gelmektedir.

(...)Büyük olaylardan ve kahramanlıklardan oluşan tarih, her ne kadar kulağımıza hoş ve çekici gelse bile az veya çok destanımsı veya masalımsı kalmaya mahkûmdur, zira gerçek hayattan, toplumsal yaşamdan soyutlanmıştır. (...) Bu çerçevede toplumsal tarih, sadece büyük tarihsel kişiliklerin değil, aynı zamanda
toplumda yaşayan farklı üretici ve kültürel zümrelerin tarihi de olmalıdır.

(...) Yerel tarih araştırmalarının yaratacağı yerel sesler ve yerel tarih yorumları, ulusal tarihin bir anlamda tek taraflı merkezi bakışına ve önyargısına potansiyel bir eleştiri ve yapıcı bir alternatif yaklaşım sunacaktır.

(...) Dolayısıyla analitik özellikli ve normatif olmayan, yani gönlümüzün arzuladığını, olması gerekeni ve isteneni değil, ama hoşumuza gitmeyecek olgularla karşılaşma pahasına dahi olsa olumlu olumsuz özellikleriyle bilfiil gerçekleşmiş olan vakaları inceleyen ve anlamaya çalışan yerel tarih araştırmalarına, deyim yerindeyse, muhtacız.

(...) Yerel tarih incelemelerine girişmek bir anlamda toplumsal tarih araştırmaları yapmak demektir. Toplumsal yaşamın her yönünü ve ayrıntısını kendine araştırma nesnesi yapabilen toplumsal tarih kaçınılmaz olarak yerel olmak zorundadır da. (...) Çocukluktan üniversite çağına kadar sadece hamasî tarih bilgisi ezberlemek
zorunda bırakılan kuşakların gözünde tarihin toplumsal bir anlamı yoktur.

(...)Tüm anlattıklarım çerçevesinde kısaca ifade etmek gerekirse yerel tarih denildiğinde yanıbaşımızdaki tarihi anlıyoruz. Bu kavram içinde, mahallemizdeki tarihî çeşmeyi, eski kitabeyi, köhne binaları, ulu camiyi, kapalı çarşıyı, ailemize ait dedelerimizden ve ninelerimizden kalma elbiseleri, çanak çömlekleri, sefer taslarını,
işlemeleri, eski fotoğrafları, oymalı dolapları vb. şeyleri aklımıza getirebiliriz. Aile büyüklerimizin geçmişte yaşananlara ilişkin hatıraları da yanıbaşımızdaki tarihin bir parçasıdır. Diğer taraftan, mahallemizin köklü bakkaliyesinin, pastanesinin, kırtasiye dükkânının, kısacası bunların her birinin kendine göre bir tarihsel
öyküsü vardır ki bunlar toplumsal tarihin birer parçasıdır. Ait olduğumuz kasabanın yerel gazetesi, güreş kulübü, belediye teşkilâtı, itfaiye örgütü, cami güzelleştirme derneği de bunlara dahil edilebilir. Öte yandan, geleneksel bir muhaceret ülkesi olan Türkiye'de kökenleri Balkanlara, Rusya'ya veya Kafkasya'ya
dayalı olan pek çok ailenin günümüz genç kuşak torunları, cedlerinin muhaceret öyküsünü, Anadolu'ya gelişleri sürecini, iskân edildikleri yerlere uyum sağlama problemlerini ve beraberlerinde Türkiye'ye getirdikleri kültürel zenginlikleri toplumsal ve yerel tarih araştırması konusu yapabilirler"

İSTİHBARAT RAPORU GİBİ

Kısacası, Yerel Tarih Grupları'ndan istenen bilgiler bir araya getirildiğinde Türkiye hakkında mükemmel bir istihbarat raporu ortaya çıkmış olacak! Üstelik, bir sürü istihbarat görevlisi ve daha fazla masraf yerine, tarihten anlamayan bir gönüllüler ordusu tarafından derlenmiş bir rapor...

MERSİN GRUBU

Mersin Yerel Tarih Grubu çalışmaları anlatılırken şu ifadeler kullanılıyor:

"Sözlü tarih, araştırılan şeyle ilgili daha fazla bilgiye ulaşılmasını sağlar ve bizi 'resmi tarihten daha fazla tarih' noktasına getirir. Bu anlamda adeta bir 'karşı tarih' görüntüsündedir.

İnsandan arındırılmış tarihin içini insanla doldurmak; resmi tarih yazılırken dışında bırakılanları tarihe katmak, aşağıdan tarih yazmak, en aşağıdakilerin tarihini yazmak çabasıdır."

Mersin Grubundan Resul Yiğit, grup toplantısında Mersin Halkevi'nin kuruluşundan bahsediyor ve şöyle diyor:

"Eski Rum Kilise'sinin salonu onarılarak müsamere ve konferans salonu haline getirildi."

Gündüz Artan'ın Mersin Şehir Mezarlığı ile ilgili konuşmasından:

"Ayrı dinlerden ölenlerin bir arada gömüldüğü ve ortasında bir de şehitlik bulunan Mersin Şehir Mezarlığı bizim için sevgi ve hoşgörü anıtıdır. Mersin'de 1930'lu yılların ortalarına kadar, çeşitli dinlere hatta mezheplere ait ayrı mezarlıklar vardı.

1935 yılında Belediye Başkanı Mithat Toroğlu'nun girişimiyle bugünkü Şehir Mezarlığı'nın yeri kamulaştırılmıştır. 400 dönüm arazi üzerinde gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra 1936 yılında Şehir Mezarlığı hizmete açılınca eski mezarlıkların kullanılması yasaklanmış; isteyenler eski mezarları buraya naklettirmişlerdir.

Başlangıçta ortadaki yolun doğu tarafı Müslümanlara, batı tarafı ise diğer din ve mezheplere ayrılmıştı. Kent nüfusunun hızla artması ancak gayri Müslimlerin de giderek azalması nedeniyle zamanla bu
ayrım kendiliğinden ortadan kalkmış, mezarlık, bütün dinlerin mensupları için karma bir mezarlık halini almıştır."

Uray Caddesi ile ilgili bir konuşmadan:

"Bu caddede Latin Kilisesi, Maroni Kilisesi, ticarethaneler ve daha çok gayri Müslimlerin evleri bulunuyordu. Hükümet Konağı'ndan sonra da caddede sağlı sollu sıralanmış ticarethaneler bulunuyordu. İstasyondan şimdiki Uluçarşı'nın olduğu yere kadar Fransızlar tarafından yapılmış olan dekovil hattı vardı. Bu hat 1931 yılında söküldü.

Uray Caddesi Mersin'in en eski yerleşim yerlerinden biridir. Caddenin kuzeyi Frenk Mahallesi'ydi. Caddenin deniz tarafında Alman İskelesi, Belediye İskelesi, Taş İskele ve gümrük iskeleleri bulunuyordu.

Caddenin eski ve önemli yapılarından biri de şimdiki Mersin Çarşısı'nın yerindeki Fransız Acentesi diye adlandırılan binaydı."

Mersin Latin - İtalyan Katolik Kilisesi Rahibi Hanri Leylek, toplantıda, Eski Katolik Mezarlığı'nı anlatıyor:

"1874 yılında Mersin'de bulunan rahipler büyük bir arsa satın alıp bunun büyük bir kısmını mezarlık olarak kullanmaya başladılar. Kapusiyen Caddesi, kilise ile o mezarlığı birbirine bağlayan caddeye verilen isimdi. 1899'da mezarlık bir duvarla çevrildi. Bu mezarlığa ölen katolikler, rahipler ve rahibeler gömülüyordu. Çevresinde rahipler tarafından tütün, sebze ve meyve ekimi yapılıyordu.

15 Haziran 1935 tarihinde yerel bir gazetede (Ahın) yayımlanan bir bildiri, mezarlığa belediyenin el koyduğunu ve bir ay içerisinde isteyenlerin ölülerini başka yere taşıyabileceklerini duyurmaktaydı.
Bunun nedeni ise yeni kanuna göre belediye mezarlığının herkes tarafından kullanılması gerektiğiydi ve bunun sonucu olarak da azınlıklara ait tüm mezarlıklara el konuluyordu. Karardan ve uygulamadan haberi olan bazı aileler ölülerini yeni kurulan mezarlığa taşımış olsalar bile sahibi bulunmayan birçok kişinin, rahiplerin ve rahibelerin mezarları taşınamamış ve yok olmuştur.

Eski mezarlık alanının bir bölümü 1947'de Devlet Demiryolları tarafından istimlak edildi. Geriye kalanın bir kısmı belediye tarafından 1954 yılında arsa olarak açık artırmayla bir kısmı da o zamanki rahipler tarafından değişik şahıslara satıldı.

1956 yılında Perşembe Okulu için bu alanın bir kısmı daha istimlak edildi ve bu istimlakler 1967 yılına kadar devam etti."

MARDİN YEREL TARİH GRUBU

Mardin Yerel Tarih Grubu'na görev verilirken "İlimize son zamanlarda artmaya başlayan ilginin tarihi ve dini turizm açısından değerlendirilmesi amacıyla kendi çalışma grubumuzun içinden gönüllü bir rehber grubu oluşturup, gelecek ziyaretçilere bu mekânlarda yardımcı olmayı" ifadeleri kullanılıyor.

Mardin gezisi hakkında bilgi veriliyor: "Konuklarımız gezilerinin son gününde Deyr'üz-zafaran Manastırı'nda sabah ayinini izlediler. Geziye katılanların, Midyat'ın sit alanı olması ve Hasankeyf'in sular altında kalmasının önlenmesi için kaleme aldıkları ortak dilekçeyi Tarih Vakfı, Başbakanlığa sunarak bu konuda bir imza kampanyası başlattı."

Mardin Müzesi hakkında bilgi veriliyor:

"Bugün müze olan binamız ise 1895 yılında Antakya Patriği Ignatios Benham tarafından Meryemana Kilisesi'ne bağlı Patrikhane Merkezi olarak yaptırılmış, zaman içinde çeşitli amaçlarla kullanılmış ve 1988 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınarak restore ettirilmiştir."

BURSA GRUBU

Sitede, Bursa'daki faaliyetlerden bahsedilirken şöyle deniliyor:

"Tarih Vakfı, Bursa Araştırmaları Vakfı ile birlikte ortak bir proje geliştiriyor. Kent tarihi, anıt eserler, aile-sokak-köy tarihi, göçler, sözlü tarih, folklor ve etnografya vb. konularında yapılacak konferanslar, film, fotoğraf, dia gösterisi gibi görsel malzeme ile desteklenecek ve kent gezileriyle tamamlanacaktır."

GAZİANTEP GRUBU

Gaziantep Yerel Tarih Grubu sayfasında "Gaziantep Evleri" anlatılırken " Eski Antep evlerinin yer aldığı mahalleler, aynı zamanda azınlık kültürünü de içerdiğinden uzun yıllar yaşanan barışın ve birlikteliğin de tanığıdırlar" ifadesi kullanılıyor ve şöyle deniliyor:

"Son aylarda bütün dünyanın dikkatini üstüne çeken Zeugma'nın, insanlığın binlerce yıllık ortak mirasıyla birlikte sular altında kalması, bir daha asla sahip olamayacağımız değerlerin kaybı, bir toplumda tarih bilincinin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha kanıtladı."

ÇANAKKALE GRUBU

Çanakkale grubunun dosyasında faaliyetler özetleniyor:

"Tapu Araştırmaları Grubu: Üniversiteden bir grup arkadaş yapıların tapu kayıtlarına ulaşmaya çalıştı. Yapılan araştırmalar sonucunda bu dört yapının tapu kayıtlarına ait bilgilerin 1960'lı yıllara ait olduğu tespit edildi. Bu kayıtların 1960 yılında bölgede başlatılan kadastro çalışmaları sırasında çevre sakinlerinin bilgilerine dayanılarak düzenlendiği tapu tutanaklarından da gözlendi.

Fotoğraf Grubu: Tüm çalışmaların fotoğraflanması işlevini üstlenen bu grubumuz ilk olarak yapıların bugünkü durumlarını fotoğraflayarak belgeledi. Zaman zaman toplantılardan fotoğraflar çekildi. Elde edilen fotoğrafları sergi aşamasına getirmek, ayrıca teknik donanım sağlanabilirse kısa metrajlı bir video film gerçekleştirmek bu grubun planları arasında yer almakta."

"Çanakkale'ye Hizmet Edenler Onurlandırılıyor" programından bir cümle:

"... evet, geleceğimiz gençler, ama bir de geçmişimiz var. Kayıkçı Muharrem, dondurmacı Avram, fıstıkçı Bohor vardı. Şimdiki hoparlör görevini ise tellal Hasan Efendi görürdü. Onları unutmamız mümkün mü? Geçmişimize sahip çıkmalıyız..."

Gençlerin Gözüyle Yerel Tarih programından gençleri ajite edici bir konuşma:

"Okullarda verilen tarih eğitimi gençlerde tarih bilincini oluşturmada yeterli değil. Biz büyükler tarihi hep gençlerin şekillendirdiğini ve geleceği de onların yaratacağını biliyoruz. Bizlerden bir sır gibi saklandığını düşündüğümüz yakın tarihimize ulaşma şansını böylece yakalamış olduk."

"ROCKEFELLER DESTEĞİNİ ARTIRDI!"

Tarih Vakfı'nın bir açıklaması: "Rockefeller Vakfı yürütmekte olduğumuz projeye desteğini uzattı. Önümüzdeki dönemde projeye dair en önemli hedeflerden biri, yerel ve ulusal basınla ilişkilerin
geliştirilmesi, basında yerel tarih haberlerine yer ayrılmasını sağlayacak bir iletişim ağının örgütlenmesi. Gelecek aylarda bu birincil hedef doğrultusunda, İnternet ortamının daha etkin kullanımına ve yerel tarih gruplarının kendi bültenlerini çıkartabilecek yapıyı oluşturmasına hız vermeyi planlıyoruz."

"Kazanılan Deneyimin Işığında Yerel Tarih Grupları Projesi" başlıklı bildirimde ise şu bilgiler veriliyor: "Tarih Vakfı'nın yerel tarih alanıyla ilgisi önce Kent Tarihleri Bibliyografyası, ardından Kent Tarihleri Nasıl Yazılmalı konulu bir sempozyum hazırlamakla başladı ve bu çalışmaların sonuçları 1994 yılında basıldı. 1999 yılında Rockefeller Vakfı desteği sağlandı.

BEYİN, ORHAN SİLİER

Projenin beyin takımından Orhan Silier adlı yönetici, "Ayrımların Yerel Tarih Çalışmalarına Etkisi" ni anlatıyor:

"Yerel tarih grupları oluşumunun ve çalışmalarının başarısındaki ikinci değişken, o kentteki insanların kendi tarihleriyle ilişkilerinde ortaya çıkan sorunların çözümü için uzlaşma kapasiteleri... Türkiye'nin son derece karmaşık bir etnik, dinsel, kültürel yapısı var. Son yüz elli yıllık demokratikleşme ve uluslaşma sürecinde bu
bileşimin gerginlikleri devam ediyor. Dolayısıyla yerel tarih çalışmalarının bir diğer unsuru, böylesi bir tarihten gelen grupların birbirleriyle ilişkilerindeki esneklik, kapsayıcılık ve 'oyunun ortak aktörleri olarak bu oyunu en iyi biçimde oynamaya hazırlık dereceleri' oluşturuyor.

Anadolu'nun birçok kentinde yerel tarih çalışması aynı zamanda sivil toplum örgütlenmesi olarak etnik, dinsel kültürel farklılıklardan etkileniyor. Bazen ilk bakışta kişisel olarak görünen ayrılıklar ve tutumlar, ne kadar kapsayıcı, ne kadar karşılıklı anlayışı geliştirici ise o derece etkin bir yurttaş inisiyatifi, girişimciliği ortaya
çıkabiliyor."

TOPLANTIDA İSTENENLER

Yerel Tarih Grupları Değerlendirme Toplantısı'nda İtalya'nın Toscana Bölgesinde yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilirken, o bölgenin etnik yapısından hiç söz edilmiyor... Herhalde İtalyanlar kendileriyle ilgili etnik araştırmaya izin vermiyor...

Toplantıda, "Araştırmaların görsel malzemesini üretirken, mekanların ve insanların ele alınışında dışarıdan bir bakışla otantik olanı tespit etme anlayışı yerine, yerel dokunun ve insani dokunun karmaşık çeşitliliğini de kaydetmenin önemi" üzerinde duruluyor.

Kısacası, demek isteniyor ki, bulunduğunuz bölgede yaşayan Türk otantik kültürünün bizim açımızdan bir değeri yoktur. Önemli olan farklı kültürel özelliklerdir, Sizin araştırmanız gereken de onlardır...

KILAVUZ KİM?

Bilkent Üniversitesi'nden Dr. Selçuk Akşin Somel, yerel tarih araştırmaları için, gönüllülere kılavuz veriyor:

Buna göre, "Proje konusu, Aile tarihi, İkamet edilen binanın tarihi, Şehirdeki mekânsal ortamların, yani tarihi yapıların (cami/kilise/havra), caddelerin, kamusal kurumların (muhtarlık, okul) veya ekonomik birimlerin (işletme, dükkân, pastane, kahvehane, hamam, basımevi, yerel gazete vs.) incelenmesi, Şehirdeki derneklerin (güreş kulübü, Rizeliler Yardımlaşma Derneği vb.) tarihi, Şehirdeki insan topluluklarının (köyden şehre
göçenler, eski yerliler, farklı kültürel gruplar vs.) araştırılması, Yerel gelenek ve göreneklerin incelenmesi" olabilir... Ancak, "Diğer taraftan her bir proje konusunun ele alınabileceği farklı düzlemler (fiziksel özelliklerin incelenmesi, toplumsal ilişkilerin niteliği, ekonomik özellikler, kültür, din gibi) mevcuttur."

YERELLİK-MERKEZLİK TARTIŞMASI

Dr. Akşin Somel, araştırma yapılırken, devlet kaynaklarına ve ulusal basın-yayına itibar edilmemesini istiyor:

"Yerel tarih araştırıcısı veya araştırıcı grubu tarafından seçilecek proje veya projelere ilişkin birinci elden orijinal kaynakların ulaşılabilirliği önemlidir. Bu çerçevede, yerelliği mümkün olduğu kadar yansıtan kaynaklara ağırlık verilmesi ve yerellikten uzaklaşan orijinal kaynaklardan ise imkân ölçüsünde uzak durulması
gerekmektedir. Zira orijinal kaynak dediğimiz şey, tarafsız bir aracı değildir. Daha önce de belirtildiği üzere devlete ait belgelerin kullanılması durumunda ağırlıklı olarak devletin yerele dair görüş açısı öğrenilir, ama yerelin kendi sesi duyulamaz. Bunun gibi, yerelliği yansıtmayan ve daha ziyade merkezi yansıtan
kaynaklardan elden geldiği kadar uzak durmak temel bir zorunluluktur. Merkezin bakışını yansıtan kaynaklar dediğimizde sadece devlet arşivindeki belgeleri değil, ulusal basını temsil eden gazeteleri, merkezi temsil eden kişilerin anılarını da eklemek gerekir."



Tarih Vakfı, ABD ve AB'nin istihbarat örgütlerine bağlı sivil(!) toplum örgütlerince fonlanan bir vakıftır. Bu ve diğer paravan vakıfların detaylı bağlantıları ve para ilişkileri için Mustafa Yıldırım'ın yazdığı "Sivil Örümceğin Ağında" isimli kitaba başvurabilirsiniz. (makale için tıklayın)




6- ZİYONİST VE ERMENİ İLİŞKİSİ:



7- DÜNYA ANITLAR FONU 2013

Dünya Anıtlar Fonu (World Monuments Fund) tehlike altında bulunan kültürel yapılar listesine bu yıl Türkiye’den sadece Kars’taki Mren Kilisesi’ni aldı.

1996 yılından beri, her iki senede bir tehlike altında bulunan kültürel değerlere dikkat çekmek amacıyla hazırlanan gözlem listesinde önceki yıl Türkiye'den Haydarpaşa Tren Garı, Büyükada Rum Yetimhanesi ve Gürcü Oshki Manastırı yer alırken 2013 listesinde sadece Kars’ın Digor bölgesinde bulunan 7’inci yüzyıla ait Mren Ermeni kilisesine yer verildi.

Dünya Anıtlar Fonu tarafından New York’ta yapılan basın toplantısında açıklanan listeye giren Mren Kilisesi’nin, Bizans ve Pers savaşları sırasında inşa edildiği ve yüzyıllardır atıl durumda olduğu kaydedildi.

Türkiye-Ermenistan sınırındaki askeri bölge içinde yer aldığı için sadece hükümetten alınan özel izinle ulaşılabilen Mren Kilisesi’nin Güney cephesinin çöktüğü, zorunlu olan sağlamlaştırma veya iyileştirme önlemleri alınmadığı takdirde tamamen göçme tehlikesi bulunduğuna dikkat çekildi.


8- Yukarıdaki World Monuments Fund ile Rockefeller : David Rockefeller Jr. Honored by World Monuments Fund..



___________________



ROCKEFELLER VE TÜRKİYE VE TÜRKLER .....

ŞARLATAN MISIN NESİN?
ADAMIN ASABINI BOZMAYIN!

JEST YAPMAK NİRE, OLTAYA ALIP, SİVİL ÖRÜMCEĞE SARMALAMAK NİRE....

SON ZAMANLARDA İSİMLERİN DEĞİŞTİRİLMESİ, ÖZERKLİK VERİLMESİ, ANADİLDE EĞİTİMİN İSTENİLMESİ, GAYRI MÜSLÜMLERİN MALLARININ "İADE" EDİLMESİ, ANDIMIZIN KALDIRILMASI, TÜRKLÜĞÜN TUKAKA OLMASI...

BUNLARIN HEPSİ TEK BİR ŞEYİ GÖSTERİYOR:
BİZİ ASİMİLE ETMEK VE BURADAN ATMAK İSTİYORLAR.
SEN ONLARIN UMURLARINDA BİLE DEĞİLSİN
HA ŞERİATÇI OL HA ANTİDEMOKRAT.
YETER Kİ S.KTİR GİT.


HALA ANLAMAYAN VARSA YUH YANİ !!!!



______________________________________.