Translate

2 Nisan 2013 Salı

ANTİK YUNAN VE ROMA'DA İŞKENCE

Atlas ile Prometheus'un  çektiği işkence



Özgür Yurttaşlara Yapılan İşkence -Kölelere Yapılan İşkence -Romalı Gladyatörler

Çeşitli yazarlar tarafından sıkça yinelenen ifadelerde Yunanistan ve Roma'da işkencenin (qucestio) ancak kölelerle sınırlı kaldığı söylenir; biz, terimin, tarihçileri ve diğerlerini yanıltmış olan itiraf ettirme usulüyle sınırlı olan kullanımının bir başka örneğini görüyoruz. 

Yunanistan'da, örneğin, işkence, tanıklık yaptırmak veya itiraf ertirmek amacıyla özgür yurttaşlara asla uygulanmamakla birlikte bütün sınıflara uygulanabilir bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmıştı. 

Aristophanes bu amaçla kullanılan çarktan sıkça söz eder. 

İşkence tezgahı da aynı derecede yaygındı. Başka özgür insanların yanı sıra, Antiphon da işkence tezgahında öldürülmüştü. Polybios'a göre, Tiran Nabis, kadın biçiminde iğrenç bir işkence aleti kullanırdı (İspanyol Engizisyonu'nun "Bakire Meryem''i ve Ortaçağ Almanyası'nın jungfernkuss'unun atası) ; kurbanlar bunun içinde haraç verinceye kadar sıkıştırılırlardı (bkz. 22. Bölüm) .

Roma'da özgür insan, normal koşullarda, zorla itiraf ertirmek amacıyla işkenceye maruz kalmazdı. Bu kuralın tek istisnası hainlikle suçlanmaktı. Bu özel suçla itham edilen veya kendisinden kuşku duyulanlara işkence uygulanmasını ilk onaylayan Arcadias Charisius oldu. 

Gibbon, hainlik vakalarında yasal işkencenin yaygınlaşmasının, gerçekte, güya az rastlanan hainlik vakaları dışında özgür insanın quaestiodan muaf sayılması ilkesini bozduğunu belirtir; çünkü bu, her nasılsa, her tür cürümü aynı ikircikli kategoriye dahil etmenin görece kolay bir yoluydu. 

"Hainlik", diyor Gibbon, "kurnaz avukatların düşmanca bir niyetten devşirebileceği her tür cürümü içerirdi." 

Suçlanan kişinin sınıfı onu korumuyordu çünkü hainlik durumunda herkesin eşit olduğu düşünülüyordu. 

Büyücülük veya cadılıkla suçlanmak, resmi konum veya doğuştan soyluluğun getirdiği haklardan yoksun bırakılmanın istisnasını oluşturuyordu. Bazı istisnalar dışında, özgür insanın işleyebileceği kimi başka suçlarda da işkence uygulanıyordu. Kocasını zehirlemekle suçlanan bir kadın quaestio'ya alınabiliyordu ya da tanıklığı sırasında yanıltıcı ifade veren kişiye de aynı işlem uygulanıyordu. 

Severus'un hükümdarlığı döneminde zinadan suçlanan birine işkence yapılabiliyor, Maximus zamanında ensest ilişkide, Constantinus zamanında ise büyü ve sihir olaylarında quaestio uygulanıyordu. 

İstisnaların en dikkat çekici yanı, yukarıda sözü edilen büyücülük ve hainlik dışındaki bütün suçlarda, aristokratlara, din adamlarına, hamile kadınlara ve on dört yaşın altındaki çocuklara da uygulanmasıydı.

Bununla birlikte, işkence, bu suçların sanıklarıyla sınırlanmıştı; tanıklara ve dava gününden önce mahkumlara uygulanamazdı. Başkasını hainlikle suçlayıp bunu kanıtlayamayan kişiye de quaestio uygulanması kayda değer bir noktadır.

İşkencenin cezalandırma biçimi olarak kullanılmasına döndüğümüzde, bunun ne denli yaygın olduğunu görürüz. Bazı durumlarda cezalandırmanın bütününü oluşturuyor, diğer hallerde sürgün veya ölüm cezasından önce uygulanan bir yaptırıma dönüşüyordu. 

Cumhuriyet zamanında, bireylerin, borçlu olanları özel hapishanelere kapatıp alacakları ödenene kadar ölüme neden olmayacak biçimde her tür işkenceyi yapmaya yetkisi vardı. 

Kiliseye karşı suç işleyenler son derece şiddetli işkence ile cezalandınlırdı. Kilisede bir papaza veya piskoposa hakaret etmekle suçlanan kimseye, Justinianos'un açık emriyle, işkence yapılabilirdi. 

Bazı durumlarda sakatlama da verilen cezalar arasında yer alırdı. Daha eskiden, genellikle ayak ve ellerin hepsi kesilirdi, ancak Justinianos yalnızca tek elin kesilmesiyle sınırlayarak bu yasanın şiddetini hafifletti.

Theodosius Yasası'na göre, sapkınlıktan mahkum olan biri, uçları kurşunla ağırlaştınlmış kırbaçla dövülürdü (contusus plumbo) . Bu tanımlanmış suçlar ile, cezası kamçılanma ve burnun kesilmesi olan, Kiliseye karşı işlenmiş diğer suçlar ve zinanın dışında, özgür yurttaşlar kamçılanamazdı. Kamçılama, kölelere verilen
cezaydı. Çok derin bir onursuzluk ve aşağılanmanın işaretiydi ve ortalama Romalı, kamçılanmaktansa ölümü yeğlerdi.


Kölelere Yapılan İşkence

Yunanistan ve Roma'da kölelere işkence yapılması değişmez yazgı olarak kabul edilirdi. Buna karşı çıkıldığı çok enderdi. Filozoflar bile buna taraftardı. Aristoteles, örneğin, bunu onayladığını açıklayanlardan biridir.

Platon, Ütopya düşüncesini açıklarken, özgür yurttaşlar ve köleler için ayrı bir hukukun gerekli olduğunu kabul ediyordu. Özgür insanların yalnızca kınandıkları bir kabahati, köleler işlediklerinde kırbaçlanmaları gerektiğini savunan yaygın ve popüler öğretiyi onaylıyordu; özgür insan para cezasıyla kurtulurken, köleye ölüm cezası veriliyordu.

Antik Yunanistan'da köleler, başlangıçta, savaş veya yağma seferlerinde ele geçirilenlerle sınırlıydı. Yunanlılar, düşmanlarını öldürmek veya zindana kapatmaktansa onları alçaltıcı ve onur kırıcı bütün günlük işleri yaptırmaya zorlamanın çok daha iyi bir çözüm olduğunu kavramışlardı.

Kölelik kurumu, bir kez uygulamaya konduktan sonra, çoğunluğa çekici geldi. Giderek daha çok sayıda insan, sevimsiz işlerin, bunları yapmayı reddedemeyecek veya karın tokluğunun ötesinde bir karşılık beklemeyen biri tarafından yapılmasından hoşlanır oldu. Tutsakların sayısı yetmemeye başlayınca, gözlerin yeni ve başka kaynaklara çevrilmesi doğaldı. Mahkumlar veya cürüm işleyenler köleliğe zorlandılar. 

Solon uygulamayı durdurana kadar borcu olan ve bunu ödeyemeyen kimse; doğrudan alacaklının kölesi olurdu. Sonra insan ticareti başladı. Köleler sığır gibi alınıp satıldı.

Atina'nın dile düşmüş köle pazarında -erkekler ve kadınlar- çırılçıplak sergilenip açık artırmada en yüksek fiyatı verene sarıldılar.

Roma hukukunda tanımlanmış olduğu gibi, köle söz konusu olduğunda en iyi ve çoğu durumda doğruyu söyletmenin tek yolu işkenceydi; zaten sahibi, kölenin hayatı üstünde neredeyse mutlak söz sahibi olduğundan, en zalim ve hayvani biçimde sürekli olarak cezalandırılmaktaydılar.

Bütün bunlar Devletin işkence konusunda bir düzenleme yapmadığı anlamına gelmez. Böyle birçok düzenleme vardı. Ancak bunlar her kölenin açıkça karşılaştığı özel işkencelere ek ama onlardan ayrı cezalandırma biçimleri sayılıyordu; sahibi, kölesini, gerçek ya da gerçek dışı her kusuru için, dilediği biçimde cezalandırma hakkına sahipti. Devlet düzenlemeleri mahkemelerin alanına giren cürümlerle sınırlıydı.

Örneğin, köle bir suç işlemekle suçlansın ya da (bazı istisnalarla) yalnızca suça tanık olsun, doğruyu söyletmek amacıyla ona işkence edilebilirdi. Bir koca, karısını zina yapmakla suçladığı zaman, kocanın, kadının ve kadının babasının sahip olduğu kölelere gerçeği söyletmek için işkence yapılabilirdi. Bununla birlikte, genelde hiçbir köle, efendisine karşı tanıklık yapamazdı. 

Bu genel kuralın istisnası hainlik suçlamasıydı. Sahibin mülkiyet hakkı, kölesine kendisinden başka bir otorite tarafından işkence yapılması konusunu etkiliyordu. Hukuki bir cezalandırmadan sonra, kölenin değerinin ciddi bir biçimde düşebileceği tartışması akılcıydı.

Böylelikle, köleye efendisinin iradesi ya da açık onayı olmaksızın işkence edildiğinde, sahibine, kölenin parasal değerinin karşılanacağı güvencesi veriliyordu. Efendisinden başka birinin köleyi suçlaması ve bu suçlamanın asılsız çıkması durumunda, işkence gören kölenin sahibi suçlamayı yapandan, uğramış bulunduğu zarara karşılık olarak kölenin değerinin iki katını alma hakkına sahipti.

İşkencenin yapısı ve derecesi yargıca kalmıştı. Bütün diğer kanıtlar gözden geçirildikten sonra işkenceye başvurulabilirdi. Bir suçlama söz konusu olduğunda, bütün kanıtlar sunulduğu ve iş yalnızca itiraf ettirmeye kaldığı zaman işkenceye karar verilirdi. Sanığa karşı güçlü ve oldukça açık kanıtlar olduğu halde işkenceyle itiraf alınamadığında, yargıç, işkencenin yinelenmesi emrini vermeye yetkiliydi. 

Durum gerektirdiğinde, yargıç, böyle bir emri tekrar tekrar verebilirdi, işkencenin yinelenme sayısına ilişkkin bir sınırlama yoktu. Özgür insandan farklı olarak, efendisinin bu hakkı olmasına karşın, köle, temyiz hakkından yoksundu. Temyiz sırasında sanık göz altına alınır ancak hiçbir şekilde işkence görmezdi.

Kullanılan hukuki işkencenin biçimlerinde, Cicero'nun da belirttiği gibi, işkence tezgahı (equuleus) temel ve en eski işkence aletiydi. Kollara bağlanan ipleri derece derece gererek tanıkları konuşmaya ikna etme yöntemi sıkça kullanılırdı. 

Köleler sürekli kırbaçlanarak cezalandırılırdı. Çeşitli türlerde kamçı kullanılırdı. Öküz derisinden yapılan korkunç Roma flagellum'u eti bir bıçak gibi keserdi. 

Horatius'a göre, bazı yargıçlar sadistçe gaddarlıkları ve kincilikleri sonucu öyle abartılı ve öyle sonu gelmez kırbaçlama cezaları verirlerdi ki kırbaçlayanlar genellikle ceza tamamlanmadan yorulup bırakmak zorunda kalırlardı. Birçok köle kırbaç altında ölmüştür.

Daha hafif suçlar için parşömen iplerinden yapılmış olan scutica, küçük kusurlar için düz deriden yapılmış bir kayış olan ferula kullanılırdı. 

Mahkemede verilen cezalardan ayrı olarak köle sahipleri kırbacı her gün ve her türlü kabahatte kullanırlardı. Bu özel cezalandırmaların şiddetine ya da kullanılan kırbacın türüne ilişkin hiçbir yasal düzenleme yoktu.

Kölegüdücüler mahkemelerce kullanılanlardan çok daha korkunç cezalandırma araçları icat etmek için bütün yaratıcılıklarını kullandılar. İplere kemik ve metal parçaları bağlandı; kimi zaman uçlarına ayrıca kurşun toplar, zalim kancalar veya çiviler takıldı. Kırbacı kendisi kullanamayan kadınlar, hizmetkarlarını kırbaçlatmak için kamu cellatlarını kiraladılar ya da onları diğer kölelerine zorla kırbaçlattılar.

Kırbaçlamanın dışında, kölelere uygulanan sayısız ceza biçimi vardı ve bütün cezalara işkence denilemese de, çoğu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde zalimce ve insanlık dışıydı. Kaçmaya çalışan ve yakalanan kölelerin alınları genellikle dağlanırdı. Hırsızlara da aynısı uygulanırdı. Diğer durumlarda ellerinden asılırlar, ayaklarına ağırlıklar bağlanır ve bu durumdayken ölümüne kırbaçlanırlardı. Boyna asılan demir halka ve kelepçe yaygın olarak kullanılırdı. Bazı hırsızlık vakalarında tek el bilekten kesilirdi.

Ceza ölüm olduğunda, çarmıha germek en başta gelen infaz yöntemiydi. Çarmıha gerilerek ölüme mahkum edilen köleye V harfi biçiminde bir tür tasma olan furca zorla takılırdı. Furca enseden bağlanır ve uçları omuzlara otururdu. Suçlunun elleri uyluklarına bağlanırdı. Yol boyunca arkasından gelen camificeler sopalarla vurup kırbaçlarken, bu halde idam alanına yürürdü.

Constantinus zamanında, tecavüzle suçlanan ya da suça katılan bir köle yakılarak öldürülür ya da boğazından eritilmiş kurşun dökülürdü. Romalı kadınlar, anlatıldığına göre, cinsel zevklerini tatmin ederken hamile kalma riskini ortadan kaldırmak için genç erkek kölelerini hadım ettirirlerdi. Bu, İskit kadınlarının her türlü kayda değer ilerlemeyi sergiledikleri bir uygulamaydı. Montaigne'in dediği gibi "Bütün kölelerinin ve savaş tutsaklarının gözlerini çıkarır, böylece kölelere kendilerini tanıtmadan zevklerine bakabilirlerdi."


Romalı Gladyatörler

Roma'nın en kudretli günlerinde filizlenen işkenceler arasında hiçbir şey gladyatörlerin halkı eğlendirmek için boyun eğmeye zorlandıkları şeytanca kurnazlık ve dehşetin yanına yaklaşamazdı. 

Antik Roma'nın gladyatör gösterileri bugüne kadar gelen bir ün ve saygınlık kazanmıştı. Vahşiliğinin büyük bölümü zaman içinde örtülmüş veya bilerek silinmiştir ve bugünün ortalama İngiliz veya Amerikalısı için bunlar Antik Romalıların spora düşkünlüklerinin bir kanıtı sayılmaktadır. 

İşin gerçek doğası üzerinde ise pek az yorum yapılmıştır. Bu gösterilerde insanlar vahşi hayvanlarla ve birbirleriyle karşı karşıya getirilerek dövüştürülürlerdi. Çevrelerine göz kamaştırıcı bir hale örülmüş olan gladyatörler, genel görüşün aksine, yarışmaya can atan, kuvvet, yetenek ve cesaretlerini sergilemek için yanıp tutuşan kişiler değildi.

Yarışmalardan ücret bile almazlardı. Onlar ölüme mahkum edilmiş tutsaklar, katiller, suçlulardı. Gladyatörlük gösterileri infazların uygulanma biçimi ve asılmak ya da kurşuna dizilmek gibi bir infaz yöntemiydi. Mahkum edilen insanı, niteliği ve derecesi ile tanımlanamaz zalim işkencelere uğratması, diğer infaz türlerinden onu ayıran tek noktaydı. Böyle bir dövüş içinde ölümüne yer almaya zorlanan insanın zayıf da olsa yaşamını kurtarma şansı olduğu kanısı da bir yanılgıdır. Gladyatörün böyle bir şansı yoktu.

İzleyenlerin alkışları eşliğinde, dehşet verici bir biçimde öleceği kesindi. Yöneticilerin, sadistçe zevklerinden yoksun kalma endişesiyle, mahkumun gladyatör gösterisinde boy göstermeden önce intihar etmeyeceğinden emin olmak için onu en sıkı biçimde korumalarında ve her tür önlemi almalarında şaşılacak bir yan yoktur. Yine de gladyatörler, bütün önlemlere karşın, intihar ederlerdi. 

Symmachus birkaç mahkumun oğlunun onuruna dövüşmelerini emrettiği zaman yaşananlar buna iyi bir örnek oluşturur. Kendilerine biçilen yazgıdan kaçabilmek için gladyatörler birbirlerini boğazlamışlardı. 

Amfiteatrlarda hemen her tür vahşi hayvan kullanılırdı. Aslanlar, ayılar, leoparlar, kaplanlar, panterler ve kurtlar ölümüne yapılan bir dövüşte insanlara karşı kışkırtılırdı. Daha baştan insanların çabalarının umutsuz olduğu belliydi. Hasım kurt ya da yabani köpek olduğunda, tıpkı bin yıl sonrasında İngilizlerin zevk için ayı ve boğaları bağlamaları gibi, çoğu zaman gladyatör de kazığa bağlanırdı. Kimileri mutlak ölümü cesurca karşılayarak, hayvanla ellerinden geldiğince dövüşürdü. Zayıf veya daha az güçlü olanlar arenaya çıkmayı reddederlerdi ve bu durumda fikirlerini değiştirene kadar kırbaçlanırlar ya da ne olduğunu anlayamadan bekleşen hayvanlara fırlatılırlardı. 

Eldeki suçlular veya tutsaklar ihtiyacı karşılamadığı zaman onların yerini alacak köleler satın alınırdı. Amfiteatrda düzenli olarak toplanan geniş izleyici kitlesi de eğlenceden yoksun bırakılmazdı.

Zaman zaman kadınlar da arenada dövüşmeye zorlanırdı. 

Başsadist Neron, anlatılanlara göre, böyle gösterilere bayılırdı. Martialis'e göre, bir keresinde, bir aslan bir kadını parçalamıştı. Aynı yazarın verdiği bir başka örnekte de, bir hırsız haça çivilenmiş ve ayı tarafından parça parça edilmiştir. Her durumda, ölüm biçimleri seyredilemeyecek kadar korkunçtu.

Ölüm gelmeden önce, çabuk bir ölüm için yalvaran kurbanlara bunun bağışlanması istisnaydı....




İŞKENCENİN TARİHİ - George Ryley Scott  
(pdf olarak)




***


"İsimleri olan bir adam var,
kimi özgür bırakıp , kimi suçlayacağına o karar veriyor,
herkese aynı davranılmıyor."  J.Cash


SB

***