Translate

5 Ağustos 2012 Pazar

MEŞE'YE DÖNÜŞEN ADAM (Sioux Efsaneleri)



SİOUX VE MEŞE AĞACI

Bir zamanlar bir kız, bir erkek, iki çocukları olan bir Sioux çifti yaşarmış. Bu aile her sonbahar köyden ayrılır ve kışı uzakta bir ağaç kovuğunda geçirirmiş. Bunu yapmalarının nedeni adamın iyi avcı olması, oysa köyün kışın bulunduğu yerde genellikle az av bulunmasıymış. Bu yüzden yakınlarda bol av hayvanı olan yerlerde konaklarlarmış. 

Bütün yaz boyunca kabilenin peşinde, kaderleri onları nereye sürüklerse dolanıp durmuşlar. Bu özel yılda hiç akrabası olmayan yabancı bir kız köye gelmiş. Hiç kimse bu kızı evine kabul etmeye istekli görünmüyormuş, bunun üzerine büyük avcının kızı kimsesiz kıza acımış ve eve almış. Onu kız kardeşi gibi kabullenmiş, ailesi de kızlarının hatırına kızı evlatlık olarak kabul etmişler. 

Bu yabancı kız ailenin genç oğluna umutsuzca aşık olmuş, ama ana baba onu kızları gibi kabullendiğinden genç adama duygularını açamamış. 

Güz gelip de köy kışı geçirmek üzere büyük bir ormana çekildiğinde avcı köyün kampından iki günlük mesafede başka bir yere yollanmış, orada başka avcılar tarafından rahatsız edilmeden avlanabilecekmiş. 

Evin oğlu kendine ayrı bir çadır kurmuş, bu çadırı, gence çok bağlı olan kardeşi her zaman pırıl pırıl tutuyormuş. Ormanda avlanmakla geçen uzun bir günden sonra delikanlı çadırına çekilmiş ve dinlenmek için uzanmış, akşam yemeği hazır olunca kız kardeşi, “Kardeşim çok yorgun. Yemeğini çadırına götüreyim,” demiş. 

Kardeş olarak kabul ettikleri diğer kız delikanlının çadırına hiç gitmezmiş. Bahara doğru bir gece genç adamın çadırına bir kadın girmiş. Kapıda oturmuş ama yüzünü gizlemiş. Uzun süre oturduktan sonra kalkıp gitmiş. Genç adam kadının kim olduğunu görememiş. Köyden çok uzak olduklarını ve bir kadının tek başına o kadar uzaktan gelemeyeceğini biliyormuş. Ertesi gece kadın tekrar gelmiş, bu sefer gencin yattığı yere biraz daha yaklaşmış. Oturmuş ve yine yüzünü örtmüş. Tek söz etmemiş. Uzun bir süre oturup kalkıp gitmiş. Genç adam kadının davranışına çok şaşırmış ve bir dahaki gelişinde kim olduğunu anlamaya karar vermiş. 

Çadırında küçük bir ateş yakmış ve birkaç dişbudak kütüğü atmış, dişbudak ağacı çok yavaş yanar ve ateşi uzun süre korurmuş. 

Üçüncü gece kadın tekrar gelmiş ve yatağa daha yakın oturmuş. Bir an yüzünü örttüğü ceketi açılır gibi olunca genç adam kıvılcımlı kütüklerden birini yakalamış ve kadının yüzüne tutmuş; ama kadın sıçrayıp oradan kaçmış. Sabahleyin delikanlı kardeşliğinin yüzünü hırkayla örttüğünü fark etmiş. Kız çorba koyarken hırka kaymış ve yanağında büyük bir yanık görünmüş. 

Ne yaptığını anlayan genç o kadar üzülmüş ki, hiçbir şey yiyememiş, dışarı çıkıp bir meşe ağacının altına uzanmış. Bütün gün orada ağaca bakıp yatmış, yemek için çağrıldığında aç olmadığını söyleyerek reddetmiş, ailesini daha fazla meraklandırmamak için erkenden çadırına gidip uyumuş. Gece yarısı uyanmış ve kalkmaya çalıştığında kalkamamış, çünkü küçük bir meşe ağacı vücudunun ortasında büyümüş ve onu yere yapıştırmış. 

Sabah olup ailesi uyandığında kızın ortalarda olmadığını görmüşler, kız kardeşi kızı aramaya çıktığında erkek kardeşinin hızla büyüyen bir meşe ağacı tarafından yere yapıştırıldığını görmüş. Boşuna köyün en iyi büyücüsünü getirmişler. Büyüleri hiç fayda etmemiş. Üstelik, “Eğer ağacı keserseniz oğlunuz ölür,” demiş. 

Kız kardeşi kederinden ne yapacağını şaşırmış, ellerini güneşe kaldırıp yakarmış: “Yüce Ruh, zavallı kardeşimi kurtar. Her kim kardeşimi kurtarırsa ister genç, ister yaşlı, ister evsiz barksız, ister sakat olsun, onunla evleneceğim.” 

Gencin başına bu felaket geldikten birkaç gün sonra çadıra vücudu parlak bir ışıkla çevrili olan çok uzun boylu bir genç adam gelmiş. “Kardeşini kurtaran kişiyle evlenmeye söz veren kız kim?” diye sormuş. “Benim,” demiş gencin kız kardeşi. “Ben güçlü şimşek ve gök gürültüsüyüm. Her şeyi görür, bir çakışta bütün bir köyü öldürürüm. Sesimi duyan kayalar bile korkuyla titreşir ve tepelerden aşağı yuvarlanır. Cesur savaşçılar sesimi duyduklarında korkuyla evlerine kapanır. Kardeşliğe kabul ettiğin kız bir büyücüydü. Ona olan aşkını açıklayamadığından kardeşini büyüledi. Buraya gelirken ona rastladım, batıya doğru gidiyordu, ne yaptığını anlayarak parlak kılıcımla vurdum ona, şimdi bir yığın kül halinde yatıyor. Ben de kardeşini kurtarmaya geldim.” 

Böyle diyerek elini ağacın üstüne koymuş ve ağacı küle çevirmiş. Genç adam kalkıp kurtarıcısına teşekkür etmiş. 

Sonra yaklaşan büyük, kara bir bulut görünmüş, adam, “Hazırlan, bu bulutun üstündeki evimize gideceğiz,” demiş. Bulut, karısıyla yan yana duran adama yaklaşınca birden alçalmış ve ikisini sarmış, bu sırada büyük bir gürültü duyulmuş, şimşekler çakmış ve kız yükselip Şimşek ve Gök gürültüsü kocasıyla beraber batıya doğru giderek gözden kaybolmuş.







Sioux Efsaneleri 

Marie L. Mclaughlin