Translate

14 Ağustos 2012 Salı

TÜRK DÜNYASI VE KURULTAY






Macaristan’ın Bugac kasabasında 12 Ağustos’ta gerçekleştirilen İkinci Dünya Kurultayı ,Türkiye dahil 21 ülkenin katılımıyla 3 gün sürdü. 

Macaristan Turan Derneği’nce düzenlenen organizasyonun başkanı Türkolog ve Antropolog Andras Biro, eski Macar-Hun Türk kültürlerinin ayrıca doğudaki bozkır atlı göçebe kültürlerinin en büyük tanıtım gösterilerinin bu organizasyonda sunulduğunu söylüyor. 

Orta Asya Türk kökenli 200 otağ çadırının kurulduğu kurultayda, 350 süvari akıllara durgunluk veren savaş sanatlarını sergiledi. Türk kavimlerinin geleneksel özelliklerinin tanıtımının yapıldığı etkinliği yaklaşık 300.000 kişi ziyaret etti.






TÜRK TARİHİ
Türk milleti doğuda Japon denizinden, batıda Baltık denizine; Kazan-Güney Sibirya hattından güneyde Hindistan’a; Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan sahada, belirli zaman dilimleri içinde, çeşitli hanedan adları altında hükümran olmuş dünyanın en eski milletidir. Kabaca Avrupa-Asya kıtalarının orta kesimini oluşturan Avrasya bozkırları çeşitli adlar altındaki Türk kavimlerinin vatan topraklarını oluşturmuştur. 

Bugünkü bilgiler ışığında M.Ö. 3000 yıllarına kadar indirilebilen Türk tarihi, 5000 yılı aşkın bir devamlılık arz etmesi yanında, dünya medeniyetine sağladığı katkılar bakımından da insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü hiçbir Avrupa ülkesi veya Avrupalı bir milletin, Türk tarihinden ayrı bir tarihi düşünülemez. Bugünkü Batı medeniyetini meydana getiren toplulukların her biri tarih boyunca Türklerle ilişkiler kurmuşlar, siyasî, sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı etkileşim içinde bulunmuşlardır. Avrupalı milletlerin eski ataları olan Germenler, Franklar, Gotlar, Slavlar, Vandallar vb.nin tarihî başlangıçlarından günümüzdeki torunlarının, tarihî süreç içinde çeşitli Türk unsurları ve hanedanları ile ilişkileri dünya tarihinin belki de en önemli bir kesitini oluşturur. 

Hatta denilebilir ki, Türk tarihi değerlendirilmeden bir dünya tarihi yazılamaz. Diğer yandan Türkler tarih boyunca oldukça coğrafya olarak geniş bir alanda, çeşitli kültürler ve temsilcileri ile karşılaşmış ve o coğrafyada egemen olmuşlardır. Siyasî, sosyal ve kültürel alanda bu coğrafî sahada Türk etkisi yüzyıllar boyunca devam etmiş ve hâlâ Türk izleri Türkiye Cumhuriyeti ve 1990 sonrası bağımsızlığına tekrar kavuşan Türk devletleri ile yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Türk kültürünün bütün unsurlarını bu mekân üzerinde, geniş coğrafî hareketliliğe rağmen bir arada tutan temel sosyo-kültürel kurumları da bu tarihî zaman içinde gelişme göstererek günümüze gelmiştir. 

Öyle ki, Türk medeniyeti ve kültürü, çeşitli hanedan adlarını taşıyan Türk devletleri ile çevre ülkelere, o ülkelerin kavimlerine âdeta taşınmıştır. Türk tarihinin gelişimi ister istemez, Türk tarihine bakışında farklı olmasına sebep olmuştur. Bilindiği gibi tarihî kuruluşları ve gelişmeleri farklı farklı olan milletlerin, tarih sistemleri de farklılık arz eder. Bugün dünyadaki belli başlı milletlerin oluşumu, tarihî süreç içinde gözlemlenebilmektedir. 

Aynı şeyi Türk tarihi için söylemek mümkün değildir. Çünkü Türk milletinin oluşumu tarihle yaşdaştır. Aynı şekilde birçok milletin tarihi belli bir coğrafyada geliştiği hâlde, Türk tarihi aynı zaman dilimi içinde, değişik ve çok geniş coğrafyalarda gelişme göstermiştir. Türk tarihinin bir diğer özelliği, tarihî derinlik ve coğrafî genişliğe rağmen sosyo-kültürel yapısı sonucu, millet olarak, faaliyetlerinin büyük bir bölümünü belgeleyememiş olmasıdır. Osmanlı öncesi Türk tarihinin özellikle Türkistan Türk tarihinin, Türkçe belgeleri hemen hemen yok denecek kadar azdır. Ancak bu eksiklik ilişkide bulunulan milletlerin tarihî kaynaklarındaki bilgilerle giderilebilmektedir. 

Bu ilişkiler doğrultusunda Çin, İran, Arap, Roma, Bizans, Slavlar ile Yahudi, Hıristiyan ve İslâm kaynakları Türkler hakkında oldukça önemli bilgileri günümüze ulaştırmışlardır. 





TARİHTE TÜRK DEVLETLERİ
Tarih boyunca Türkler birçok devlet ve medeniyet kurmuştur. En eski devirlerden itibaren günümüze kadar devam eden bu medeniyet devamlı ve üst düzey bir karakter göstermektedir. Neolitik çağlardan itibaren başlayan Türk medeniyet kalıntıları devamlı bir surette bir sonraki Türk uygarlığına ışık tutmuş, geliştirilerek bugünkü hâlini almıştır. Arkeolojik dönemlerden kalan başlıca kalıntılar, Afond dağı kalıntıları, Afanesyevo Kültürü, Andronova Kültürü, Karasug Kültürü, Uyuk, Tagar, Esik/Eşik ve Pazırık kültür sahalarıdır. 

Tarihî devirler incelendiğinde ise, bilinen en eski Türk devleti Cov Devleti’dir. Yaklaşık 800 yıl Kuzey Çin’e hâkim olan bu devletin ilk Türkler tarafından kurulduğu düşünülmekte ve Çin kaynaklarında yer alan Cov efsanelerinde dağ tekesi ve koç-koyun motifleri dikkat çekmektedir. 

İlk büyük Türk imparatorluğu ise, Asya Hun İmparatorluğu kabul edilmektedir. Hunlar Çin’in kuzeyinde yaşamakta ve sürekli olarak Çin şehir devletlerine akınlar düzenlemekteydiler. Bu akınları durdurmak isteyen Çin imparatorları bugün dünyanın sayılı harikaları arasında gösterilen Çin Seddi’ni inşa ettirmişlerdir. Ancak Çin Seddi bile çoğu zaman kuzeyden gelen Türk akınlarını durduramamıştır. Mo-tun Tanhu zamanında gücünün zirvesine ulaşan Hunlar, yarattıkları üstün kültür seviyesiyle de dikkati çekmektedirler. Hunlar zamanında teşkilâtlandırılan devlet yapısı ve ordu, daha sonra kurulacak olan birçok Türk Devleti’ne örnek teşkil etmiştir. 

Hunlar’dan sonra kurulan Kök-Türk ve Uygur Devletleri ise İslâm öncesi Türk kültür ve uygarlığının zirveye çıktığı dönemler olmuştur. Bu dönemlerden kalma birçok yazıt ve kitabe Türk tarih ve edebiyatının birinci dereceden kaynaklarıdır. Bu dönemin etkisi uzun olmuş, devlet teşkilatı ve diğer siyasî ve sosyal müesseseler daha sonraki Türk İslâm Devletleri’nde de devam ettirilmiştir. 




Birkac kere dünya rekoruna sahip olan geleneksel uzun okcu József Mónus (Macar), Atilla Hun hükümdarının 453 yılındaki ölümünü anarak geçen cumartesi Kurultay mücadele sahasinda onbinlerce ziyaretçinin önünde 453 metre uzaklıkta olan hedef tahtasını isabet ettirdi ve başarıyla hedefi vurdu. 








KAVİMLER GÖÇÜ
Asya Hun İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra meydana gelen siyasal istikrarsızlık, birçok Türk kavminin batıya göç etmesine sebep olmuştur. Batı’ya göç eden Türk kavimleri, özellikler Karadeniz’in kuzeyindeki Avrasya bozkırlarında yerleşik durumdaki birçok kavmi yerlerinden oynatarak, daha batıya göç etmeye zorlamışlardır. O zamanın süper gücü Roma İmparatorluğu bu kavimler göçünden dehşete düşmüş, Avrupa’nın demografik yapısı tamamen değişmiştir. Batıya göç eden Türkler kısa sürede siyasî teşkilâtlanmalarını tamamlayarak Avrupa Hun Devleti olarak adlandırılan bir devlet çatısı altında birleşerek Avrupa’da fetihlere girişmişlerdir. Avrupa Hunları’nın zirve dönemi Attila zamanında olmuştur. Attila hem Batı hem de Doğu Roma İmparatorlukları’nı baskı altına almış, onları vergiye bağlamış ve topraklarını teker teker zapt etmeye başlamıştır. Roma kapılarına kadar ilerleyen Attila, kendisine elçi olarak gönderilen Papa Leon’un ricasını kırmayarak şehri tahrip etmekten vazgeçmiştir. Ancak, Attila’nın ölümünden sonra oğulları devletin birlik ve bütünlüğünü koruyamamış ve kısa süre içinde Hun Devleti yıkılmıştır.

Avrupa Hunları ile Batıya göç eden ve daha sonraki dönemlerde Avrupa’ya ilerleyen Türk kavimleri, özellikle Doğu ve Orta Avrupa’da hâkimiyet sağlamışlardır. Özellikle Onogur, Utrigur ve Kutrigur Türk kavimlerine dayanan İtil/Volga ve Tuna Türk Bulgar Devletleri’nin önemi büyüktür. 












Türk kültür ve uygarlığı kendine özgü bir yapı göstermektedir. Kabaca atlı-göçebe kültür olarak adlandırılmasına rağmen, Türk kültür ve medeniyeti üst seviyededir. 

Türk kültür ve etkisi Türkler’in hâkimiyet kurduğu coğrafyada uzun yıllar devam etmiş ve bugün de hâlâ devam etmektedir. Özellikle Kök-Türk ya da Orkun yazısı adını verdiğimiz alfabe ile yazılmış Türkçe metinler incelendiğinde, Türkçe’nin o dönemde etkin bir kültür ve edebiyat dili olduğu gerçeğini görüyoruz.







                          
                 
KAZAKİSTANLI FOLK-METAL GRUBU





TURANİ KIZLAR




KKTC Bayrağına Tahammül Edemediler!

Bayrağın Macaristan'da dalgalanmasına Yunan ve Rum yetkililer tepki gösterdi.

Macaristan'da düzenlenen Dünya Türk-Turan Kurultayı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağının dalgalanması ile gündemde. 

Kurultayda Kıbrıs Türk bayrağının yüzbinlerce insanın gözü önünde dalgalanması, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin tepkisini çekti. Yunan ve Rumların bu çıkışına Macaristan Turan Derneği Başkanı Andras Biro sert tepki gösterdi.

21 Ülke Katıldı

Macaristan'da ikinci Dünya Türk-Turan Kurultayı düzenlendi. Macaristan'ın güneyindeki Bugac kasabasında 21 ülkenin katılımıyla düzenlenen kurultayda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağının dalgalanmasına Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi tepki gösterdi.

Ünlü Macar Türkolog,: "KKTC Özgür Bir Ülke"

Macaristan Turan Derneği Başkanı Andars Biro, kendisini arayıp rahatsızlıklarını belirten Yunan ve Rum yetkililere tepki gösterdi.

Ünlü Macar Türkolog, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin özgür bir ülke olduğunu belirterek bayrağın her yerde dalgalanabileceğini vurguladı.

Dünya Türk-Turan Kurultayı'nın Kuyez Kıbrıs Temsilcisi Mehmet Aldemir de, üç gün süren kurultayın yaklaşık 300 bin kişi tarafından ziyaret edildiğini, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gösterilen büyük ilginin kendilerini çok mutlu ettiğini ifade etti.

"Macar halkı KKTC Bayrağına Sahip Çıktı"

Kuzey Kıbrıs Cumhuriyet Meclisi Özel Kalem Müdürü Gökhan Güler ise Macar halkının Kıbrıs Türk bayrağına sahip çıktığını belirterek, bundan böyle bu kurultaya katılımlarının daha büyük ekiple gerçekleşeceğini açıkladı




EY TÜRK, OĞUZ BEYLERİ, MİLLETİ İŞİT:




ÜSTTE GÖK BASMASA, ALLTA YAĞIZ YER DELİNMESE, TÜRK MİLLETİ , İLİNİ, TÖRENİ KİM BOZABİLECEK..?


       NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE









                Yazılar  Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay
                 Kültür ve Turizm Bakanlığı  



***