Cumhuriyet, bir zorbanın eline geçeceğini mezarımda bile duysam, Türk Ulusu'na karşı haykırmak isterim.
Cumhuriyetin, Türk Ulusu'nun kalbinde
kök saldığını görmek tek amacımdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gelmiş, geçmiş ve gelecekteki tüm şehitlerimiz için yaşamalıdır Cumhuriyet... Yaşamalı, yaşatılmalıdır ki vatanı uğrunda can veren yiğitler, masumlar huzur içinde uyusun.
Küçük Asya’da Pars Kültü Anadolu’da da leoparların, insanın ilgisini çok eski devirlerden beri çekmiş, hatta bir kült hayvan konumuna yükselmiş olduğu söylenebilir. Nitekim dünyaca tanınan Konya Çatalhöyük’te arkeolojik kazılar neticesinde keşfedilen Neolitik Çağ(M.Ö. 8000-5500) döneminde yer alan M.Ö. 6000’li yıllara ait Leopar Tapınağı (Leopard Shrine) bunun belki de en eski kanıtlarından biridir. Anılan bu tapınağın iç duvarlarından birinde solda dişi, sağda ise erkek olmak üzere iki leopar kabartma tasviri (Anadolu Medeniyetler Müzesinde bunlar Çatalhöyük VI.A.44 veVI.B.44 no’lu leopar kabartmaları olarak geçer) bulunmaktadır. Sözü edilen butasvirlerin üzerinde ise leoparlara özgü lekelerden hareketle bu leoparlarınaslında kar leoparı, yani pars olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu ifade edilebilir. Ian Hodder (2006: 7, 20-21) tarafından M.Ö: 7400-6000 yılları olarak tarihlendirilen, yani günümüzden tam 9000 yıl öncesine ait olan dünya çapında tanınan Çatalhöyük’te gerçekten de en çok bulunan memeli türün motifi leopara aittir. Bu yönden bu höyük yerinin gerçekten birçok ilginç olguya imza atmış olduğu söylenebilir. Daha da yakından bakacak olursak leopar motifi bu kazı bölgesinde ortaya çıkan mirasın içinde resim olarak %65 (ki buna en yakın oran ancak kızıl geyiğe aittir - %12), rölyef olarak ise leopar ile ilgili oran %35 (ki bu alanda birincilik %46 ile sığır motifine aittir). Kıyas için şu bilgilere de yer vermekte yarar vardır. Resim ve rölyef alanında kurtların sahip olduğu oran %0’dır, oysa leoparın oranı,yukarıda da gösterildiği gibi % 65 ve %35’tir. Çok ilginçtir ki, Çatalhöyük’te diğer tür memelilerin rölyef bazında sahip oldukları oran bakımından leopardan sonra koyun gelmekte, o da ancak %19’luk gibi oldukça geride kalan bir orandır. Fakat aynı zamanda hayvan kalıntılarında kirpi, yaban tavşanı, kurt, köpek, tilki, ayı, kemirgen, katır, yaban domuz, alageyik, kızıl geyik, karaca, sığır, keçi, koyun şuya da bu oranda temsil edilirken, ilginçtir ki, leopara ait kalıntılar nerdeyse hiçyoktur (Hodder 2006: 9-11). Toplam yaklaşık 650.000 parça hayvan kemiği kazı neticesinde kayda geçirildi ve 24.000’i de sınıflandırıldı (Hodder 2006: 260), ancak neredeyse hiç bir leopara ait kalıntıya denk gelinmemiş, ancak 2004’te Antropoloji araştırmacısı Nerissa Russell kolyenin bir unsuru biçiminde delikli bir leopar kemiğini bulmuştur (Hodder 2006: 259-261). Zaten bulunan bu leopar kemiği Çatalhöyük toplumunda kadınların sahip olduğu güçlü toplumsal pozisyona ışık tuttuğu biçimde yorumlanabilir (Hodder 2006: 261). Büyük bir olasılıkla bu buluntunun inançsal bir anlam içerdiği söylenebilir. Resim ve kabartma rölyeflerin yanı sıra leopar motifleri leopar postlu erkek ve kadın heykelleri biçiminde vardır (Hodder 2006: 9-11). Kazı yerinden çıkarılan ve kumaş ile deri süslemesinde kullanıldıkları tahmin edilen kilden yapma baskı mühürleri içerisinde leopar motifli mühürler de yer almaktadır (Hodder 2006: 233). Toplumsal boyutta cinsiyetler arası farkın özellikle erken dönemler için hiç olmadığı ya da çok düşük düzeyde olduğu düşünülen Çatalhöyük toplumunda (Hodder 2006: 211) leoparların cinsiyetlerinin arasında fiziksel farklılıklarının hem doğada hem de bu kazı yerinde bulunan nesneler örneğinde görüldüğü gibi büyüklük ya da boy bazında neredeyse gözlemlenemediği (Melaart 1967; Hodder’de 2006: 208) gerçeği düşünüldüğünde çok ilgi çekici gelebilir.
ÇATALHÖYÜK - PARSLAR
Bu ilginç bilgi ise acaba leoparın aynı zamanda cinsiyetler arası ayırımın olmadığı ya da en az düzeyde olduğunun sembolü olabilir mi? diye düşünmemize yol açabilmektedir. Aynı zamanda kazı yerinde neredeyse hiç bir leopar kemiğinin rastlanmaması gerçeğinin Ian Hodder tarafından bu yırtıcı, avcı, güçlü ve çevik olmanın yanı sıra analık bağlarının “güçlü ve kalıcı” olduğu (Estes 1992: 411;Hodder’de 2006: 207) gözlemlenen ve çita ile aslandan farklı olarak tek başına yaşadığı, topluluk dışı durduğu ve evcilleştirilmesinin neredeyse imkansız olduğu bilinen leopar ile ilgili Çatalhöyük toplumunda bir çeşit inançsal uygulamalarla ilgili olabileceği yönünde yorumlanmaktadır (Hodder 2006: 52-53, 261). Bütün bunlarla birlikte Çatalhöyük civarındaki kırsal yerleşim yerleri sakinlerinin Toros Dağlarının güneyinde leoparların görüldüğü yönde bilgi vermiş oldukları (Hodder 2006: 73) gerçeği de çok önenmlidir. 2.300.000-10.000 yıl öncesini kapsayan Yontma Taş (Paleolitik) Devrinden sonra Milattan 8000 yıl önce iklimde yumuşamanın meydana gelmesiyle birlikte insan mağaradan düz ovalara iner ve toplayıcılık ekonomisinden üretici ekonomiye geçer. Aynı dönemde hayvanların evcilleştirilmesine başlanır. Bolluk ve bereketin simgesi olarak Ana Tanrıça fikri yine ilk kez Neolitik (Cilalı Taş) dönemde ortaya çıkar. Hayvanların hâkimi olduğu düşünülen ve yine Anadolu Medeniyetler Müzesinde sergilenen bir Ana Tanrıça figürü konumuz itibariyle çok ilgi çekicidir. Çünkü bilinenlerin içerisinde en eski tanrı tasviri olduğu kabul edilen bu Ana Tanrıça’nın oturduğu taht iki yanından da tasvir edilmiş iki leopar tarafından korunmakta, bu ise bu figürü diğer Ana Tanrıçaları figürlerinden farklı ve belki de daha özgün kılmaktadır. Yani buradan anlaşılabileceği üzere leoparlar yine Küçük Asya ya da başka adıyla bilindiği gibi Ön Asya coğrafyasında çok eski dönemlerde de saygın bir yere sahipti. .... Türklerde pars/ bars/ irbis/ alabars/ alaparıs olarak bilinmekteydi. Kimi araştırmacılara göre ise pars/bars sözcüğü Leopard sözcüğündeki pardın eşanlamlısıdır. Pars kültünün yaygın olduğu Türk halklarından biri Yenisey Kırgızları olmuştur. Hatta eski Türk yazısının Yenisey varyantına sahip olan Yenisey Kırgızlarının önderlerinin adı Bars Bek idi. Annesi Türgiş/Türkeş Türklerinden olan ve eşi ilk Kök Türk kağanlığını kuran İlteriş Kağan’ın oğullarından Kül Tegin ile (Kağan olduktan sonra Bilge Kağan adını alan) Mogilyan’ın küçük kız kardeşi olan Bars Bek daha sonra kendisini Kağan, devletini de Kırgız Kağanlığı olarak ilan etmiştir (Ugdıjekov 2003: 43, 89). Pars motifi Türk halklarında çok eski zamanlardan beri uzayda bir yıldıztakımının adı olarak, Kök Türk ve Uygur dönemlerinde de sosyo-kültürel boyutta etkisini sürdüren bir motif olarak kullanılagelmiştir (Esin 2001: 26, 140, 45). Özellikle bilim dünyasının eski Yunan tarihçisi Herodot’un M.Ö. V.yy’da sözünü ettiği İskitlerin kültüründe de parsın önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Yazılı tarihi kaynaklarda yer alan anlatım tarihinden çok daha öncesinde, yani, M.Ö. IX-VIII.yy’larda Merkezi Asya’da konar-göçerlik kültürün geliştiğini gösteren arkeolojik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Asya kıtasının tam merkezinde yer alan Tıva Türklerinin yaşadığı topraklarda İskitlere ait olduğu bilimsel olarak ileri sürülen çok sayıda arkeolojik buluntu Arjan-1 (kazı yılları:1971-1974) ile Arjan-2 (kazı yılları: 2001-2002) kurgan kazılarında gün ışığına çıkarılmış, bilime kazandırılmıştır (Çugunov vd. 2004: 3-6). Konumuz açısından Arjan-1 olarak bilinen kurgan kazısı neticesinde ortaya çıkarılan M.Ö. VII-VI.yy’lara ait yüzü içe bakacak biçimde daire şeklinde çevrilmiş bir kedigil familyasına ait yırtıcı hayvan motifli kemer tokası büyük önem arzetmektedir (Çugunov vd. 2004: 5). Fakat çok ilginçtir ki, Kuzey Kafkasya’daki M.Ö. VII.yy’ın ikinci yarısına ait olan Kelermes-1 adlı kurgandan elde edilen yine kedigiller familyasına mensup olduğu anlaşılan yırtıcı bir hayvanın “Kelermes Panteri” olarak isimlendirildiği (Çugunov vd. 2004: 4) gibi Tıva’daki Arjan-1 kurganından çıkarılan kemer tokasındaki hayvan da panter olarak kabul edilmiştir (Çugunov 2004: 5). Oysa ki Hakas Cumhuriyeti’nin 1992’den 2003 yılına dek geçerliliği olan ve fikir müellifliği Prof.Dr. Viktor Butanayev’e ait olan resmi devlet armasında yer alan Tagar kültürüne (M.Ö. VIII-II.yy’lar) ait benzer buluntuda kiyırtıcı hayvan motifi kar leoparı olarak tanımlanmaktadır (Butanayev vd. 2008:53, 593). 1992-2003 yıllarında arasında geçerli olan Hakas Cumhuriyeti resmi devlet armasındaki pars yukarıda sözü edilen Arjan-1 kurganında keşfedilen vepanter olduğu iddia edilen kemer tokasıyla aynı şekle sahip olduğunun belirtilmesinde yarar vardır. Ayrıca panterin Sibirya’da var olduğuna ilişkin bir bilgiye tarafımızca henüz ulaşılamamıştır. Bu arkeolojik buluntudan esinlenerek, daha ilerideki bir bölümde de değinileceği gibi, N.F.Katanov Hakas Devlet Üniversitesi Sayan-Altay Türkiyat Enstitüsü resmi ambleminde kar leoparına yerverilmiştir. Kar leoparı olarak düşündüğümüz, ancak yayın müellifleri tarafından panter olarak nitelendirilen figür ve tasvirlerin yanı sıra Tıva topraklarındaki Arjan-2 (M.Ö. VII.yy’ın ikinci yarısı) kurganından çıkarılan maddi kültür eşyaları üzerinde kaplan, kurt, yabani domuz, deve, at, geyik, boğa, koç ve dağ keçisi gibi güçlü hayvanların tasvirleri de yaygın olarak yer almakta olup bir bütün olarak tanınmış İskit Yabani Hayvan Stilini oluşturmaktadır (Çugunov vd. 2004: 1-16). Bu arada İskit kültürünün en eski anıtlarının Karadeniz’de değil, Sayan-Altay ve Moğolistan bölgelerinde yer aldığını (Butanayev vd. 2008: 54) da burada vurgulamakta fayda var. Tagar arkeolojik kültür döneminde sanatta en yaygın yırtıcı hayvan motifleri kurt, kaplan ve pars olması (Butanayev vd. 2008: 58) konumuz açısından çok önemlidir. Pars adının Türklerde yaygın olduğunu gösteren başka bir örneğin ise Afrika kıtasının kuzey doğusunda bulunan Mısır topraklarında Orta Çağ’da kurulan Memluk Türkleri devletinin önderlerinden birinin de ordularıyla Kayseri’ye kadar ilerleyen, Moğolları Türk ve İslam dünyası tarihinde tek yenebilen hükümdar olarak Anadolu’da Türkmen beylikleri destekleyen, Ermeni ve Haçlıları yenilgiye uğratarak Orta Doğu’dan uzaklaştıran Kıpçak Türklerinden olup Altın Ordu Hakanı ve Cengiz Han’ın torunu Berke Han’ın damadı olan ve Türkiyye olarak tanınan Mısır Türk Devletine en güçlü zamanını yaşatan Orta Çağ dönemi en büyük Türk yöneticilerinden biri olarak kabul edilen Sultan Baybars (1223-1277) olduğu bilinmektedir. (Biyografi.Net [http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3077], Vikipedi Özgür Ansiklopedi (2007) [http://tr.wikipedia.org/wiki/Baybars]). Oysa“bay” sözcüğünün anlamı genel Türkçede yalnızca “zengin” değil, aynı zamandada “kutsal” anlamına da gelebilir. Örneğin, Hakas Türkçesinde Pay Hazın “zengin kayın ağacı” değil, “kutsal kayın ağacı” demektir (Hakas-Orıs Söstik 2006: 779). Dolayısıyla “baybars” sözcüğü “kutsal pars” anlamına da gelebilir. Afrika kıtasının kuzeyinde yer alan Mısır topraklarında hayatını sürdürmüş Kıpçak Türklerinden gelen ve “devletin kölesi” anlamına gelen Memlük kumandanlarından Baybars (Gumilev 2003: 223-224) Türk ve Orta Doğu tarihinde etkin bir rol oynamış Türklerdendi. Kazak Türklerinin tarihinde yer almış önemli şahsiyetlerden biri olan ve günümüzde türbesi eski Yassı (Türkistan) şehrindeki Hoca Ahmet Yesevi Mozolesi kompleksi içinde bulunan Jolbarıs Han adının da anlaşılabileceği üzere pars kültüne yönelik saygınlığı yansıttığı söylenebilir. Jolbarıs Han (1690-1740) ise Ulu Cüz’ün önderi ve önde gelen siyaset adamıydı ([http://www.inform.kz/kaz/article/1225806]). Hem Karluk hem de Uygur yönetimi altında varlığını sürdürmüş bulunan Barshan adıyla bilinen bir şehir vardı (Gumilev 2003: 70, 107). Bars adının Barsbek ya da Parsbit şeklinde Museviliği kabul eden ve bunun yanı sıra atalarından devraldıkları Şamanlık dinlerini yaşatmış bulunan Hazar Türklerinin içinde de kullanıldığına ve Türk adları olarak kabul edildiğine ilişkin bilgi mevcuttur (Golden 1980: 159, 205-206.). Günümüzde de hem Ön Asya’da hem de Orta Asya’da Beybars, Baybars, Barsbek, Aybars, vs. kişi adlarına denk gelmek pek olasıdır. Bu ise kurt motifinin yanı sıra pars motifinin de varlığını eski dönemlerden günümüze dek Türk dünyası coğrafyasındaki sosyo-kültürel süreklilik ve bütünlük sürecinde sürdürdüğüne ilişkin oldukça güçlü bir kanıtolarak kabul edilebilir. Bu konu daha sonraki bölümlerde irdelenecektir. Örneğin Türk dünyasında tanınan Manas destanının baş kahramanının Bars Yılında dünyaya gelmesi ([http://e-bishkek.kg/?q=node%2F15]) kar leoparının eski Türk kültüründe çok önemli bir yere sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. IX.yy’ın sonunda Volga Bulgar Hanlarından Almas (Almuş) tarafından yönetilen Volga Bulgaryası’nın başkenti Bolgar şehrinin ve devletin arması olarak “Yürüyen Pars” sembolü kabul edilmiştir. Hatta günümüzde Çuvaş Cumhuriyeti’nde süren devlet arması tartışmasında araştırmacılardan Prof.V.D.Dimitriyev (1995: 115-121; Danilov’da [http://gov.cap.ru/hierarhy.asp?page=.%2F94353%2F116882%2F116920%2F116926%2F161765%2F303768%2F303778]11.04.2010/23:40) Günümüz Çuvaş Cumhuriyeti’nin resmi devlet armasında karleoparı sembolünün yer alması gerektiği görüşündedir.Kimi araştırmacılara göre ise kar leoparı motifi Volga Bulgar devletinin ortak ve resmi arması olarak XII.yy’dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır (Davletşin: 2008 [http://www.tatmir.ru/article.shtml?article=834§ion=0&heading=0] 11.04.2010/23:54). Yine XIV.yy Anadolu’sunda İlhanlı Hükümdarlarından Sultan Olcaytu döneminde Erzurum’da 1310 yılında yaptırılan Yakutiye Medresesi konumuz açısından oldukça ilgi çekicidir. Çünkü bu Medresenin Taçkapısının üzerinde taşüzerinde bir kabartma tekniğiyle yapılmış birbirine bakan iki pars figürü yeralmaktadır. Araştırmacıların genelde bunları aslan olarak kabul etse de bunlarınkar leoparı olma olasılığı çok daha güçlü görülmekektedir (Arslan 2007: 20-23). Kanımızca bunda belki de erkek aslanlara özgü olan ve mutlaka tasvir edilen o güzel yelelerinin bu iki figürde yer almaması gerçeği de bu olasılığı pekiştiren bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Oysa ki tasvirlerden de anlaşılacağı üzere,kesin olmamakla birlikte, bu iki parsın erkek cinsinden olması pek muhtemeldir, çünkü karın bölgeleri içe doğru çekik bir biçimde şekillendirilmiştir. Yine bu konuda Anadolu’dan örnek vermek gerekirse Doğubeyazıt İshak Paşa Sarayı ile Tortum Bağbaşı Haho Kilisesi gibi yapı girişlerinde de yer alan pars tasvirleri birçok mimarlık anıtta karşımıza çıkmaktadır (Arslan 2007: 20-23). Parsın bir kült hayvan olarak eski Türk döneminde kabul edilmesine benzer bir biçimde Amerika kıtasının yerlilerinde yine leopargiller familyasına mensup puma ya da jaguar gibi yırtıcı hayvanların kült hayvanlar olarak kabul edilmesi biçiminde görüldüğü ifade edilebilir. Doğal olarak Sibirya’da puma ya da jaguarın varlığı söz konusu olmadığı gibi Amerika kıtasının sıcak bölgelerinde de karleoparının varlığına ilişkin bilgiler mevcut değildir.
ORTA ASYA’DAN ANADOLU’YA TÜRK SANATINDA PARS FİGÜRÜ İKONOGRAFİSİ
Türklerde Kar leoparı Pars / Bars / Jolbars / İrbis / Alabars / Alapars olarak bilinmekteydi. Kimi araştırmacılara göre ise, Pars/ Bars sözcüğü Leopar sözcüğündeki Pardın eş anlamlısıdır. Pars Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir.“Oğuz” Ongun olarak “Gök Tanrı”nın temsilcisi “KÜN/GÜNEŞE ve eki AYA en çok yaklaşan “ÇİFT BAŞLI KARTALI seçmiştir. “İç Oğuz” Tek başlı kartalı ve “Dış Oğuz” ise yeryüzünde yüksek dağların başında “Gök Tanrı”nın temsilcisi “KÜN/GÜNEŞE ve eki “AYA” en çok yaklaşan “PARS” ile kartaldan oluşan “SİMURG” kuşunu seçmiştir. Bunda parsın çok çevik ve güçlü bir yırtıcı hayvan olmasının yanı sıra, büyük sürüler hâlinde değil de tek başına avlanması ve yolun sonuna ulaşmadan avını terk etmemesidir. Bundan dolayı parsa yolun sonuna/hedefe varan sözcüğünün karşılığı JOL-BARIS adı verilmiştir.
Pazırık (Berel Koruganı) Koruganında bulunan kilimde pars figürü
TULPAR SİLİNDİR MÖ.13 yy Kuzey Mezopotamya sonradan PEGASUS olan...
Asya'da ilk at kalıntıları MÖ.2500-1700 yılları arasına ait Afanasyevo kültürü ile onun bir gelişmesi ve devamı olan MÖ.1700-1200 yıllarına ait Andronova kültüründe görülmektedir. Her iki kültür de Proto-Türk kavimlerinin mensup olduğu kültür çevreleridir. (Kafesoğlu 1984:204) Türk destanlarında atlar da sahipleri kadar olağanüstü özelliklere sahiptirler. İnsan dilinden anlayan ve insan gibi konuşabilen atlar, çoğu zaman sahiplerini tehlikelerden korurlar ve ölümden kurtarırlar. Uçma yeteneğine sahip olan bu atlar eski Türk destanlarında Tulpar adıyla bilinirler. Başkurt inançlarına göre Tulpar adı verilen kanatlı atın kanatlarını hiç kimse göremez. Tulpar kanatlarını, yalnız karanlıkta, büyük engelleri ve mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi tarafından Tulpar’ın kanatları görülürse, Tulpar’ın kaybolacağına inanılır Başkurtların kahramanlık destanı olan Ural Batır’da ata tapınmanın izleri korunmuştur. Bu destanda,Tulpar adı verilen kanatlı atlardan olan Akbuzat ve Sarat, gökyüzünde yaşayan tanrısal atlardır. Akbuzat, Göklerin hâkimi Samrav’ın karısı Koyaş’tan (Güneşten) doğmuş olan kızları Humay’ın kutsal atıdır. Sarat ise, Samrav’ın Ay’dan doğmuş olan kızı Ayhılu’nun atıdır. Ural Batır ve Akbuzat rivayetlerinde dev at Akbuzat, kahramanların koruyucusu ve yeryüzündeki atların neslini devam ettiren aygır rolünde ortaya çıkar (Sagitov1986:125). Başkurt rivayetlerine göre, Büyükayı’nın en dıştaki ikiyıldızı semavi atlar olup, adları Buzat (Boz at) ve Sarat (Sarı at) olarak bilinir (Sagitov 1986: 125). Karaçay Malkar folklorunda da Küçükayı’nın iki yıldızı Sarı aygır ve Toru (Doru) aygır adlarıylatanınır (Tavkul2000:100). Eski Türk destanlarınınTulpar adını taşıyan uçan at motifine Kuzey BatıTürk lehçelerinin hemen hepsinde ve Uygurca’da rastlamak mümkündür. Tulpar adlı uçan at idil Ural’da Başkurtlar ve KazanTatarları arasında,Orta Asya’da Kazaklar, Kırgızlar, Altaylar, Karakalpaklar arasında olduğu kadar, Kafkaslarda Karaçay Malkarlılar ve Kumuklar arasında da yaşayan en canlı destan unsurudur. Çeşitli dillerde konuşan Kafkasya halklarının dillerinde ve folklorlarında da Tulpar adının karşımıza çıkması, onların Kumuk ve Karaçay Malkar Türkleriyle girdikleri kültürel etkileşimin bir sonucudur. Kumuk Türkçesinde ; Tulpar dünyanı birevü buççagında busa da,öz yılkısın tabar (Tulpar dünyanın bir köşesinde olsa da,kendi sürüsünü bulur) Atasözünde tezahür eden Tulpar adı, onların komşuları olan çeşitli Dağıstan halklarının dillerinde de kendisine bir yer bulmuştur. Avar, Lak, Andi, Dargı ve Tabasaran dillerinde Tulpar kelimesi yaşamaktadır .(Abdullayev1982:2829). Prof. Dr. Ufuk Tavkul DEVAMI İÇİN PDF
LAPSEKİ / TULPAR (lakin Pegasus diyorlar!)
Kırgızların Manas Destanında bu uçan kanatlı atlardan söz edilir. Arkeolojik olarak da Kazakistan'da keşfedilen Esik Kurganı'nda bulunan Altın elbiseli adamın elbisenin başlığında Tulpar figürü vardır. Göçebe kültürün bel kemiğini oluşturan at ve avcılıkta önemli bir yere sahip olan ve aynı zamanda şamanların da sembolü olan kartal gibi eski Türk kültürlerinde önemli yerlere sahip iki hayvanın birleşiminden oluşmuştur.
Gidip görmek istediğimiz ilk yer Saint John Kilisesi idi.(8) Saint John Kilisesi, Blachernea sarayından pek uzak değildi. Kilisenin dış giriş kapısında , Saint John'un mozaikleriyle işlenmiş bi sureti göze çarpıyordu. Bu suret hayli uğraşılarak yapılmış mükemmel bir şeydi. Kapıdan girerken, dört direğe dayandırılmış muazzam bir kubbe görülüyordu. Asıl kilise binasına girmek için, bu kubbenen altından geçmek lazımdı. Kubbenin içi ve cidarları resim ve tasvirlerle işlenmişti. Mozaikler altın yaldızlı veya mavi, beyaz, yeşil ve kırmızı renklerde boyanmıştı. Bunun altından geçerek büyük bir avluya varılıyor. Avlunun etrafındaki kemerlerden, arkadaki binalara çıkılmakta. Burada serviler ve daha başka ağaçlar göğe doğru uzanıyor. Bundan sonra asıl kubbe altında güzel bir çeşme vardı. Siyah beyaz taşlardan yapılmıştı. Asıl kilise binası, yarım dairelerle çevrilmiş bir murabba (dörtgen) idi. Kubbe yeşil sütunlara dayanıyordu. Kiliseye girince, üç küçük zaviye ile karşılaşılıyor. Her birinin mezbahı (kurban kesme yeri) ayrıdır. Yüksek mezbah ortada olandı. Zaviye kapılarında, gümüş yaldızlı levhalar vardı. Mezhabı daha yüksek olan zaviyede, dört yeşil sütün üzerinde asılmış gümüşten haçlar görülmekteydi. Bunlar türlü taşlarla işlenmişti. Zaviye kapıları, bir yandan bir yana uzayabilen genişlikteki ipek perdelerle örtülü idi. Papazlar ayin icrası için içeri girerken bu perdeler açılıyor, böylece içerde bulunanlar papazın nerden girdiğini görmemiş oluyor. Tavanlar gösterişli mozayiklerle işlenmişti. Bir tarafta, İlah-Baba'nın tasviri gözüküyordu. Duvarlar da , ta yere kadar süslenmişti. Yüksek mezbahı olan zaviyenin etrafındaki oturma yerinin arasına, birinin tükürüp yeri kirletmemesi için bakırdan kaplar konmuştu. Burada, gümüş ve billurdan yapılma birçok lamba da vardı. İçerde çok sayıda saklı mukaddes eşya vardı. Ama bu eşyayı barındıran sandıkların anahtarları, İmparator'un kendisindeymiş. Hem bu sandıklar, sıkı bir gözetim altındadır. Buna rağmen, özel olarak bize, Saint john'un sol kolu gösterildi. Bu omuzdan parmak uçlarına kadar tam bir koldu. Kıymetli taşlarla bezenmiş altından bir bağ dirseğe geçirilmişti. Bundan başka kilisede, Hazreti İsa'ya ait birçok mukaddes eşya bulunduğunu öğrendik. Ama bunlar bize bugün gösterilmeyecekti. Çünkü İmparator ava çıkmıştı. Anahtarları ise İmparatoriçe'nin gözetiminde bırakmıştı. İmparatoriçe de bunları göndermemişti. Ancak daha sonraki günlerde bu mukaddes eşya bize gösterildi. Bundan biz de ilerde bahsedeceğiz. Ruy Gonzales de Clavijo Anadolu, Orta Asya ve Timur (Embajada a Tamor Lan) Timur nezdinde gönderilen İspanyol Sefiri Clavijo'nun seyahat ve sefaret izlenimleri ( Clavijo 1412 de ölmüştür.) dipnot: (8) Eskiden Petra denilen ve günümüzde Kesmekaya diye bilinen yerde olduğu belirtilen bu kilisenin bir izi kalmamıştır. O zamanlar Boğdansaray'da bulunduğu da söyleniyor. Boğdan'dan Bab-ı Ali'ye gönderilen elçilerin ikametgahı imiş.
“At kuyruğu eski Türk inanç ve ananelerinde önemli yer tutmuştur. At yiğidin ikinci nikahlısı sayılmıştır. Bu nedenle savaşa çıkan yiğitler atlarının kuyruklarını keser ve mızraklarının ucuna bağlarlardı. Kuyruğu kesilen at dul sayılırdı...”
Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli :
"Bordürlerde birbirini takip eden atlı süvariler yer alıyor. Süvarilerin bindiği atların tümünün de kuyrukları ortadan bağlıdır. Çünkü eski Türk hakanları, savaşa giderken bu atların kuyruklarını ortasından bağlamışlardır. Bir kısmı da kuyruğunu kesmiştir."
Kaşgarlı Mahmut (D. L. T., 1.cilt):
“At kuyruğunu bağladık,
Tanrıya da çağladık.
Üzengi yakladık,
Aldayıp güya çekindik”.
...
Part Atışı yapan Türk Savaşçı ve Atının Kuyruğu
Selçuklular'da kılıç ve kalkan oyunun sergilenişini betimleyen minyatür (Ayasofya Kütüphanesi.4197)
II.Osman Hotin kuşatmasında
Memluklar 1371 tarihli bir kitaptan
EFLAK / Romanya (VLAD'IN ORDUSUNDAN BİR SAVAŞÇI / WALACHİ ----- AKINCILARI TAKLİT ETMEK DİYE BUNA DENİR İŞTE, ATLARIN KUYRUKLARI BİLE BAĞLI !!!!)
Komançi 18.yy
Cheyenne/Şayen, erken 1800
Crazy Horse and Sitting Bull Rally Lakota Warriors
Koban Kurganından MÖ.1100-400
Selçuklu 11.-12.yy
Selçuklu 11.-12.yy
Vezir
Memlük
Tatar
HUN
Türk-Moğol minyatür
Selçuklu 11.-13.yy
Selçuklu parası
Memlük minyatürü
Sogd / Kumaş üstünde
Şayenler / Cheyenne River Lakota shield cover, ca. 1880sSouth Dakota , "A Song for the Horse Nation"
Sasaniler arasında Türkler de vardı.
Sasaniler arasında Türkler de vardı.
SARMATLAR/ALANLAR ,Cast of a relief from Trajan’s Column. Conrad Cichorius, Die Reliefs der Traianssäule nach Conrad Cichorius. 113 AD,Tafel XXVIII: Reiterschlacht gegen Sarmaten (Szene XXXVII)
PARTLAR / PARTLAR "DIŞOĞUZ" GİBİ "DIŞİSKİTLİ" OLARAK BİLİNİR, YANİ DIŞLANMIŞ İSKİTLİ TÜRKLER (bk.Firudin Ağasıoğlu - Saka/Kimmer)
AHAMENİŞ / ACHAEMENID
AHAMENİŞ / ACHAEMENID (Açıklamada Persli Yunanlı ile savaşıyor diye verilmiş ama, Atın Kuyruğu öyle demiyor!)
AHAMENİŞ MÖ.5.-4.yy SİLİNDİR / ATIN KUYRUĞU Açıklamada Persli atlı pantalon giymiş diye geçiyor, Lakin herkes biliyor ki pantalon Türk kültüründe vardı!
ÇİN / Türkler Batı'dan çok Doğu'ya göçmüş ve Çinleşmiştir.
ÇİN
"....dayanıklılık çok güçlü ve yöntemi Türk yele kesilmiş ....ince çeşitleri, koşum, at süs eşyaları, vb ait en az dört Chun Zhaolingliujun Türk at hatları ve ekipmanları, ve Doğu'nun Türk türüdür, Batı Türkleri ile bir ilişki var...."
ISSIK KURGANINDAN OTURAN ADAM VE KUYRUĞU BAĞLI BİR AT , MÖ.5.-3.yy , BRONZE , ALMATI / KAZAKİSTAN , Tray with figures of seated man and standing horse, Issyk, Semirechye/Zhetisu (almaty region), 5th-3rd century BCE, The Central State Museum of the Republic of Kazakhstan, Almaty