Translate

22 Haziran 2012 Cuma

TÜRKLERDE OKÇULUK VE OSMANLI YAYI


Gerçek bir ata sporu olarak tarihimiz içinde yer alan, tüm dünya ülkelerinin ciddi araştırmalar yaptıkları Türk Okçuluğu, son 5 yılda hızlı bir sportif kalkınma modeli sergileyerek, bu yönü ile bir örnek oluşturur. 

Orta Asya Türklerinde , düşman önünden kaçar gibi yapıp, at sırtında dört nala giderken geriye dönerek ok yağdırmak, savaş hilelerindendir. Bu halde bile, Türk okları hedefini şaşırmazdı.





TÜRKLERDE OKÇULUK


CENTAUR - Benzerlik inkar edilemiyecek kadar büyüktür. Belkide Türklerden etkilenip Centaurları yaratmışlardır.


Yarı at yarı insan olan Centaur’ların birçoğu zalim olarak bilinirler. Ayrıca bunlar kaba, güvenilmez, vahşi, aldatıcı ve çok içen yaratıklardır. Cherion bu yaratıklardan farklıdır. Cherion’u Güneş tanrısı Apollon, Ay tanrıçası Artemis (Diana) ve vahşi hayvanlar yetiştirmişlerdir. Bu yüzden Cherion kibar, başkalarını düşünen ve bilgili biridir.
Cherion’un yetenekleri ve bilgileri herkes tarafından kabul edilirdi. Cherion’a, birçok ünlü kralın çocukları, yeteneklerini ve bilgilerini öğretmesi için gönderilirdi. Öğrencileri arasında Herkül’de vardır.
Herkül yolculuğa çıktığı birgün yolda çok susar ve Cherion’un yanına uğrar. Cherion’dan, evinde sakladığı ama yarı at yarı insan yaratıklara ait olan şarabı açmasını ister. Cherion bu isteği kabul eder. Şarabı açınca güzel kokusu memleketin dışına kadar yayılır ve bu kokuyu alan Centaur’lar büyük bir hışımla eve gelirler. Centaur’lar, kendilerinden habersiz şaraplarını açtıkları için Herkül ve Cherion’a saldırırlar. Herkül, Centaur’ların birçoğunu öldürür. Geri kalanını da şehrin dışına sürer. Cherion olaya hiç karışmamakla beraber Herkül’ün yanında olayı dikkatle izler. Herkül o kargaşada yalnışlıkla zehirli oklarından biriyle Cherion’u da vurur. Herkül bu duruma çok üzülür. Herkül’ün üzüntüsünü gören Zeus bu iyi Centaur’u yıldızlar arasına yerleştirir.







Sagittarius, bir erkek vücudunun belden üst kısmıyla bir atın birleşimini temsil eder. Ayrıca bu takımyıldızının Argonaunt’lara yolculukları sırasında rehberlik etmesi için gökyüzüne yerleştirildiğine inanılır.




ORHUN YAZITLARINDAN
Ok ve yay, Göktürkler’in kullandıkları alfabeye iki harf şeklinde girmiştir. 

Oğuz Kağan’ın, gördüğü bir rüyaya dayanarak ülkesini, sağlığında çocukları arasında bölüştürdüğü, onlara Uç Oklar, Boz Oklar adlarını verdiği, Destan’da yazılıdır  


( Oğuz Destanı okumak için tıklayın). 


Osmanlı Ordusu içinde özel bir yere sahip kılınan okçuluk adeta bir sanat kolu olarak kabul edildi ve Fatih Sultan Mehmet´ten itibaren tüm padişahlar okçuluk sporu ile bizzat meşgul oldular. 1453 İstanbul´un fetihinden hemen sonra kurulan Ok Meydanı, ok talim yeri olarak kullanılmaya başlandı. 




Osmanlı yaşamında yüzyıllar boyunca önemli bir yer işgal eden Okçuluk hakkında, çeşitli kütüphanelerimizde 60 civarında el yazması eser bulunmakta, ancak bu eserlerin eski yazı ile yazılmış olmaları incelemeyi güçleştirmektedir. Tarihsel belgeler incelendiğinde, Türklerde okçuluğun M.Ö.5000 yıllarında başladığı ve okçuluk ile ilgili kuralların konulup, uygulanmasının Oğuzlar ile gerçekleştiği görülür. Türk kavimleri süresince, Sümerler, Elamlar, Akadlar, İskitler, Hunlar, Avarlar ve Hititler ile okçuluk gelişerek en parlak devrine Osmanlılarla ulaşmıştır.

II. Beyazıt döneminde Ok meydanı ile  yetinilmeyip, okçuluk malzemeleri ile uğraşan sanatkarlar bir araya toplanarak, bunlara her türlü imkan sağlandı. Hatta, bu amaçla hemen hemen tüm sanatkarlar İstanbul´a getirildi ve II. Beyazıt´ın kendi adına yapılan Beyazıt Camii´nin arkasına "Okçular Caddesi" nde "Okçular Çarşısı" kuruldu.  15. ve 16. yüzyıllarda İstanbul´da sayıları 500´ü bulan ok ve yay imal eden atölye ile, özel olarak okçuluk eğitimi yapılan okulların bulunduğu gerçeği dikkate alınacak olursa, bu spor dalında ne denli zengin bir geçmişe sahip olduğumuz kolayca anlaşılacaktır. 


Osmanlı İmparatorluğu´nda hükümdar ve sadrazamların birçoğu okçu idi. Bunların içinde özellikle Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa´nın (1618 ) Okçuluk Tarihi içinde özel yeri bulunmaktadır. Mustafa Paşa Sadrazamlığı sırasında okçulukla ilgili bir kanun (ferman) yayınlayarak bu spora verilen özel önemi vurgulamıştı. Bugün aslı Topkapı Müzesi arşivinde bulunan bu ferman Spor ile ilgili ilk kanun olma özelliğini taşımaktadır.




ÇINAR APARTMANI MENZİL TAŞI

Bu devirde, bir okçu için rekor taşı anıtı dikilebilmesi için, okun en az 660 m.(1000 kez) atılması gerekirdi. 
Önce, rüzgara göre atış yönü tayin edilerek, atışın başlama noktasına bir taş (ayaktaşı), sonra da okun eriştiği noktaya bir anıt taş (menzil taşı) dikilirdi. 









TEŞVİKİYE CAMİ MENZİL TAŞI



İkinci Mahmud da benzer bir atış rekoru sonrasında bölgeye iki menzil taşı diktirdi. Taşların ilki bugün Teşvikiye Camii'nin avlusunda, varış noktası olan diğeri de Topağacı Ihlamur Yolu'ndaki 54 numaralı Çınar Apartmanı'nın bahçesinde bulunuyor.


Kemankeşlik :
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan bir okçuluk sporudur Kemankeşlik sporunun araçları olan ok ve yay için ise;



1- Ok :
Okun boyu "gez" olarak ölçülür. Bir gez yaklaşık olarak 65 - 70 cm civarındadır çeşitli ahşap malzemelerden (çam ağaçlarının kuzey rüzgarı alan kısımlarından) veya bambu kamışından yapılır.
Ok ucuna "demren" ya da "temren" adı verilir kemik veya demirden yapılır.
Okun son kısmı olan tüy kısmına ise "yelek" adı verilir genelde kuğu kartal tüyleri kullanılır, ucunda temreni olan oklara işlevine göre gerektiğinde yelek takılmaz.


2- Yay :
Osmanlı yayı ise son derece işlevsel aynı zamanda kısa kullanımı kolay ve "pek" yani oldukça sert yaylardır.
Yay ipine Tirkeş veyahut Çile adı da verilir .Tirkeş genelde koyun bağırsağından olabileceği gibi ibrişimden de imal edilir.
Yaylar genelde filmlerde görüldüğü gibi sürekli olarak gergin durumda değillerdir .Normal durumda tirkeş ve yay gerilimsiz ve gevşek bir şekilde durur kullanılacağı zaman ise yay kurulur .Yay terse doğru kurulmaktadır ve oldukça güç gerektiren bir iştir.

Türkler’in kullandıkları ok çeşitleri arasında kurulu yaylı olanına «tatar oku», savaşlarda uzak mesafe için kullanılan altı yeleklisine «şeşperli», spor ve talim için kullanılan zararsızlarına «talim oku» denirdi.



Yay Ağacı
AKÇAAĞAÇ
En iyi yay ağacı Gerede´de yetişen Akça ağaçtır. Tutkalı çok fazla emerler. Bu karaağaçların ihtiyâr gövdeleri kesilir, kökten çıkan sürgünler iki bilek kalınlığında olunca yerden 25 santim kadar yukarıdan 13-14 tutam kesilir ortadan eşit olarak iki kısma ayrılır. Bir kazandaki soğuk suda üç gün bekletilir. Üç günden sonra kazanın altına ateş yakılarak kaynatılır .Bu kaynama süresi de üç gündür. Sonra ağaçlar çıkarılır talaş alevine tutulur ,biraz suyunu çektikten sonra tutkala yatırılır .Ağacın tutkalı iyice emmesi beklenir.
Bu işlemden sonra ağaç, kalın tahtalara oyulmuş, iki ucu içine kıvrık kalıplara sıkıştırılır ve urganlarla bağlanır. Kurulduktan sonra dış tarafa gelecek kısmına sinir yapıştırılır
Yay ağacı 10 yıl bekletildikten sonra işlemeye alınır.


Tutkal
Tutkal yay ağacına elastıkîyet veren bir maddedir Yayın en mühim maddesini teşkîl eden tutkal, çok titiz hazırlanan bir maddedir Yay tutkalları bilhassa Gelibolu civârındaki Çakal (Çokal) köyünde yapılır ve bu isimle anılır .


Sinir
En iyi sinir için, Trakya´da yetişen inek ve öküzlerin ayak bileklerinden diz kapaklarına kadar olan sinirler bir araya toplanır, yıkanır, kurutulur, kaynatılır ve eritilir Bu erime sinirlerin lif lif ayrılmasını te´mîn eder, Sinir, yayın kurulduktan sonra dış tarafına gelen kısmına i´tinâ ile döşenir
Bu hesâblar öylesine incedir ki, meselâ puta yaylarına öküz siniri, menzil yaylarına inek siniri döşenir Bu işlem yaya müthiş bir elastikîyet verir .


Kemik (Boynuz)
Yay kemiği tâbîr edilen boynuz bilhassa mandaların boynuzlarının dış kenarından yapılır .Boynuzun en sert yerleri de kenarlarıdır. Menemen yöresinde yetişen uzun boynuzlu genç öküzlerin boynuzları makbûldür. Boynuzların dış kenarları kökten uca kadar bir kapak hâlinde kesilir. Kazanda kaynatılır ,sonra çam alevinde yumuşatılır ve düzeltilir. Dar tahta kalıplara sıkıştırıldıktan sonra kurutulur, yay tahtasına Çakal tutkalı ile yapıştırılır, üzeri raspa edilir.


Çelik
Kabzanın tam orta kısmına isâbet eden ve iki boynuzun arasında kalan iki milimlik aralığa beyaz bir kemik yerleştirilir ki buna da çelik denir.


Çile
Çile, yayın iki ucuna takılan ve oku fırlatmaya yarayan bir kaytandır .Harp yaylarında çile yerine koyun ve keçi gibi hayvanların bağırsaklarından yapılan gâyet kuvvetli bir ip kullanılır. Çile saf ipektir .Günlerce kaynatıldıktan sonra gölge yerde kurutulmaya bırakılır .Sonra bükülerek ip hâline getirilir .Çile yalnız yarışma yaylarına takılır.






1920 yılında da Olimpiyat Oyunları programına alınmıştır.
Bugün okçuluk sporunda kullanılmakta olan yaylar 1,80-2,70 m. boyunda ise de, kadınlar için olanlar 1,50-2,10 m. boylarındadır. Hedefler samandandır, yerden 1,22 m. yükseklikte olan ayaklar üzerine tutturulmuştur. 






Hedefler sıkıştırılmış saman gibi okları durdurabilecek nitelikte bir kitle üzerine konan misinadan bir iskelet ile güçlendirilmiş ve üzerlerine farklı renklerde iç içe daireler çizilmiş kağıt yüzeylerdir. En ortadaki dairenin sayı değeri 10’dur. Dışa doğru her daire bir puan azalır .Her iki daire aynı renkte boyanmış olup 10 ve 9 sarı 8 ve 7 kırmızı 6 ve 5 mavi 4 ve 3 siyah 2 ve 1 beyaz renktedir. Hedefin ve dairelerin çapı atış yapılan mesafeye göre değişmektedir.


Günümüz teknolojisinin yaptığı oklar ancak 250-300 metre uzaklığa düşebilirken, Osmanlı'da kabza alabilmek için en az 900 gez menzile atmak gerekiyordu. Osmanlılarda iyi bir okçu ancak bir üstad nezaretinde yetişirdi. Kendiliğinden ok atmayı öğrenen veya attığını iddia edenlere okçular itibar etmezlerdi. Aralarına almazlardır. Okmeydanında atış yapacak olan sporcunun muhakkak kabzayı kimden aldığını belirtmesi hatta ispatlaması gerekirdi.



Bir yay ustası

İki ayrı kabza alma merasimi vardır. Okçuluk kendine özgü ritüelleri olan bir spor organizasyonudur. Asıl önemli kabza alma töreni, sporcunun 600 metre civarında atış yapabilmesi ile verilir. Menzil oku ile 900 gez atış yapabilmesi gerekmektedir. Şahitler huzurunda bu atışı gerçekleştirebilirse büyük kabza töreni dediğimiz merasim gerçekleştirilir. Meydan Şeyhi ve rekortmen kemankeşler huzurunda kemankeşe üstadı tarafından kabza töreni yapılır ve kulağına kemankeş sırrı denilen sır fısıldanır. Ama asıl önemlisi kabza almaya hak kazanan sporcu artık kemankeş sicil defterine ismi yazılmayı hak etmiş önemli sporcular arasına girmeye hak kazanmıştır. Ve artık okmeydanında atış yapabilme hakkı da kazanmış olur.

Yay belli bir enerjinin biriktirilmesi ve oka aktarılması prensipleriyle çalışır. Enerji birikimi oka aktarılırken aktarım hızı da son derece önemlidir. Aktarım hızında yayın büyüklüğü ön plana çıkar, kısa yaylar biriktirilen enerjiyi oka daha hızlı aktarır. Kompozit yayların içinde en kısa olanları ise Osmanlı yayıdır. Yay boyunun kısa olması, gücü de arttıran etmenlerdendir.


Kırılamayan rekorların başında ise 1281,5 gez mesafeli Bursalı Şüca ve Tozkoparan İskender'in gündoğusu menzili gelir. 

Sultan II.Mahmud 'ta 1817 de okçulukta hünerliydi, kendisi 1200 gez atmış,Amerikalı elçiyi hayrete düşürmüş ve menzil taşlarını diktirmiştir.

(1 gez : 65 / 70 cm ise 1200 gez : 780 / 840 metre yapar. 

19.yy. da ölçüt sabitlendi... 1 gez = 60.74 cm'e eşitlendi. 
Böylece  1281,5 gez= 778 metre ; 1200 gez= 729 metre olur,ama yinede kimse geçememiştir.)






Osmanlı okçuluğunun namlı kemankeşleri ;

Tartışmasız ilk sıralarda Tozkoparan İskender, Bursalı Şüca, Miralem Ahmet Ağa, Deve Kemal gelir. Kemankeş sicil defterine isimleri yazılı kemankeşler arasında Lenduha Cafer, Çullu Ferruh, Solak Bali, Berbat Mehmet, Kemhacı Hayrettin, Amasyalı Şüca, Hindi Yakup ve Üsküdarlı Binyüzcü Hafız Efendi gibi okçularda mevcuttur.

Tozkoparan İskender ,Miralem Ahmet Ağa ve Bursalı Şüca ile birlikte okçuluk tarihimize adını altın harflerle yazdırmış kemankeşlerdendir. Okmeydanlarında farklı rüzgârlarla atışlar yapılsa da en uzak mesafeye atış yapan kemankeş olması dolayısı ile bizim açımızdan çok önemlidir. Bu atış 800 metrenin üzerinde bir atıştır.




Kemankeş TOZKOPARAN

Kendisini Fatih Sultan Mehmed’in yetiştirmesi olduğu söylenmektedir. Önemli görevlerde bulunduktan sonra paşalığa yükselmiştir. Asıl ünü kemankeşlikten gelir.Diz çökerek attığı ok yerden 60 cm havadan giderken yerdeki tozu kaldırması sebebiyle “Tozkoparan” namıyla anılmıştır.Sadece “Lodos Menzili”nde büyük rakibi Bursalı Şüca’yı geçememiştir. 90 yaşında vefat ettiğinde Cerrahpaşa caddesindeki Şem'i Molla camii karşısındaki mezarlığa defnedilmiştir.





Kitabesinde :
Okmeydanını ihya kılan
Söylenir dillerde nâmı haşre dek
Budur ol ser-menzil-i sahib ü nişan
Ok atıp taş dikti, astı yayını
Ona dahi kalmadı fâni cihan
Etti işân sünnet-i peygamberî
Menzilin nûr ile Rabbü’l-müstean
İster ihlâs ile sizden fatiha
Hacı Ahmed, şöhreti Tozkoparan


***




Avrupalı okçuların rekor ok atışları 300 m. iken, 
Osmanlılarda 600 metreye ok atamayan okçu olamazdı. 


MACARİSTAN'DAKİ TÜRK KURULTAYINDA OKÇULUK YARIŞI


Okçuluk kültürü 150 senedir yapılmayan bir spordur. Unutulmuş olan bu kültürün yay yapan ustası da elbette kalmadı. Ancak günümüzde yay yapımı ile uğraşan oldukça fazla esnaf olmasına rağmen, yay yapmayı başarabilen birkaç kişi kalmıştır. Bunlardan Edirneli Ercan Özek Usta (tıklayın) 'nın yaylarından 4 tanesi Talimhane Okçuluk Grubu üyelerinin ellerinde olup bunlarla atış yapmaktadırlar. Elinde atış yapılabilecek Osmanlı yayı olan tek gurup da Türkiye'dir.




Sagitta - Okçuk

Okçuk küçük bir takımyıldızıdır. Yay ile birlikte mitolojide önemli bir yere sahiptir.

Tesalya kralı Phelegyas’ın kızı Koronis ile Apollon’un, Asclepius adında bir oğulları vardır.  Mitolojide Hekimliğin ve cerrahlığın tanrısıdır ve sağlık üzerine herşeyi bilir. Bununla da kalmayıp, ölüleri diriltmeye başlar.

Tanrıça Athena, Gorgo canavarı Medusa Perseus tarafından öldürüldüğü zaman, Medusa'dan akan kanı toplamış, Asclepius’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarında dolaşan kan zehirli, sol tarafındaki damarlarında yararlıymış. Bu yararlı kanı Asclepius ölüleri diriltmek için kullanmış ve gereğinden fazla ölüyü dirilttiği ve ölüler dünyasının düzenini bozduğu gerekçesiyle Zeus tarafından yıldırım ile öldürülmüştür. 
Oğlunun öcünü almak isteyen Apollon, Zeus’a yıldırımı bağışlayan tek gözlü Cyclope’leri, bugün gökyüzünde Sagitta adıyla bildiğimiz Okçuk ile öldürür.




EROS
Başka bir hikayede ise okçuk Herkül’e aittir. Herkül, babası baş tanrı Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus’u kurtarmak için Okçuğu kullanmıştır. Herkül, Zeus tarafından Caucausus (Kafkas,Gürcistan bölgesi) dağlarına zincirlenmiş Prometheus’un ciğerini yemeğe gelen ve bu iş için Zeus tarafından görevlendirilen kartalı (Bazen bu kartalın Aquila olduğu söylenir) okçuk ile öldürür. Herkül’ün kartalı öldürürken gösterdiği ustalığın anısına okçuk gökyüzüne yerleştirilir. Ve Okçuk aşk tanrısı Eros’un okunu da temsil etmektedir.


MACARİSTAN TÜRK/TURAN KURULTAYI 2012



Osmanlı’nın Ok teknolojisi dönemin en iyi silahı olduğu bilinmektedir.


Atalarımız bu silahı geliştirirken son derece seçici ve titiz çalışmış, kullanılan malzemelerin en iyilerini zaman içinde tespit etmiş ve ince bir ustalıkla harmanlamıştır. Ne yazık ki binlerce yıllık geleneğin unutulmasına sadece bir nesil yetmiştir, hâlbuki bu silah bizim kültürümüzün önemli bir parçası ve gerçek ata sporumuzun ana teçhizatıdır. 

Tv ve sinema ekranları Robin Hood, Kral Artur gibi karakterlerle dolu iken, rekorları asla kırılamayacak olan bu namlı insanları unutmuş olmamız da bir ayıptır. Bunların hepsi rekor kırmış ve rekorları asla kırılamayacak sporculardır ve Türklerin de gururudur.

Alman ZDF Kanalında yayınlanmış Osmanlı belgeselinde Osmanlı Ok’uyla yapılmış müthiş deneyi;






              OK MEYDANI - DÜNYABÜLTENİ

VE ŞİNASİ AÇAR'DAN "SON BULUNAN NİŞAN TAŞLARI "'NI


İLHAMİ DURMUŞ :İSKİTLER (E-KİTAP)








NİŞAN TAŞLARI




SB.


***