Kafesoğlu Türk maddî kültürünün temelini atın Türkler tarafından ehlileştirilmesi ile demirin Türkler tarafından işlenmesine bağlamaktadır. Etnolog-tarihçilere göre yer yüzündeki 12 kültür çevresinden (kulturkreise) birisi Avrasya bozkırları kültür çevresidir. Bozkırda doğup gelişen kültürün sahipleri savaşçı insanlar olan Ural-Altay kavimleridir. At bunlar tarafından ehlileştirilmiş ve demir bunlar tarafından işlenmiştir. Bozkır kültürünün temelinin bir Altaylı kavim olan Türklere mahsus olduğu da Andronovo kültürüne ait son kazılarının sonullarıyla ispat edilmiştir.
O. Menghin atı ehlîleştirmek ve genellikle hayvan yetiştirmek gibi medeniyet tarihindeki çok mühim bir safhanın Türklerin ataları ile yakından ilgili bulunduğunu söylemişti. Bozkırlar nazariyesinde kemik kültürü, hayvan besleme kültürü ve at yetiştirme kültürü gibi üç kültür devresi tespit eden O. Menghin'e göre, son merhale olarak, merkezinde atın yer aldığı savaşçı çobanlar (Hirtenkrieger) kültürü doğmuştur ki,bu, bozkır sahası kültürlerinde özellikle Proto-Türkler için karekteristik olan en yüksek dereceyi göstermektedir (4).
Atın ehlileştirilmesi konusunda W. Koppers şöyle demektedir: Atın ehlileştirilmesi ve atlı çoban kültürünün ortaya konması ilk Türklere bağlanabilir, insanlık tarihinde ulaşılan bu başarı, kavimlerin ve diğer kültürlerin gelişmesinde fevkalade sonuçlar doğurmuştur. Tarihî bağlantılann gösterdiği gibi, büyük devlet esası için gerekli şartlar ancak bu sayede belirebilmiştır. (5)
Atın binek hayvanı olarak kullanılmasını, dünya tarihinde pek mühim , ve tarıma bağlı hayvancılığın çok üstünde bir kültür merhalesi olarak belirten F. Flor'a göre, hayvan terbiyesinde önce Samoyeďler tarafından ren geyiği, sonra da Türklerin ataları (Proto-Türkler) tarafından at ehlileştirilerek insanlık hizmetine sokulmuştur. (6)
W. Schmidt de Araştırmalarında aynı sonuçlara varmıştır. "Orta Asya'da oturan ve çok eski bir zamanda avcılık hayatından hayvanlan ehlileştirme hayatına geçen ilk kavim Türkler olmuştur. At Türkler tarafından ehlileştirilmiştir. Türkler ata binen ilk insanlar olarak görünmektedir" (7).
Moğollarda geç zamanlarda yer aldığı bilinen atın en eski çağlardan beri Türklerin siyasî, dinî, iktisadi ve sosyal hayatında oynadığı merkezî rol şöyle özetlenebilir: Türkler, sürüler halinde yetiştirdikleri atın etini yerler, onu kurban olarak sunarlar ve her yıl - özellikle savaş atlarından - binlercesini yabancı ülkelere ihraç ederek gelirlerini sağlarlardı, özellikle Çin hükümetleri MÖ. 4. yüzyıldan itibaren ordularında Türk sistemini uygulayarak okçu süvari binlikleri teşkil ettikten sonra muhtaç oldukları atı Türk ülkelerinden temin etmek zorunda idiler. Savaş atlarının daha çok ipekle mübadele edildiğini belirten Çin kaynaklan, yalnız Gök-Türk çağında ayrı adlar altında zikredilen 11 cins Türk atından bahsetmişlerdir. (8) Hülasa hem doğu, hem de batı kaynakları bu bakımlardan aynı şeyleri tekrarlamaktadırlar.
Çin vesikalarına göre, Hunlardan önceki Çin'in kuzey kavimleri atlı muharebe usullerini bilmiyorlardı. Çinliler de atı tanıdıktan sonra onu yalnız savaş arabalarında kullamyorlardı. L. Ligeti bu konuda şu tespiti yapmıştır: "Anlaşıldığına göre MÖ. 4. yüzyıla kadar Çin'de tipik Hun atlı kültürü bütünüyle meçhuldü. Geleceğin okçu Hun savaşçısı daha çocuk çağında eğitimlere başlıyor, koyun sırtında biniciliği deniyor, önce sincab, gelincik ve kuşlara, sonra da tilki ve tavşanlara ok atarak, atıcılığa alışıyor, büyüdüğü zaman da mükemmel bir atlı muharip oluyordu". (9)
4.-6. yüzyılın A. Marcellinus, C. Claudianus, A. Sidonius, Zosimos vb. gibi batı kaynaklan şu tespitleri yapmışlardır:
"Henüz ayakta durabilecek bir Hun çocuğunun yanında eyerlenmiş bir at bulunur... Hunlar at üstünde yerler, içerler, alış veriş yaparlar, sohbet ederler ve uyurlar... At başka bir kavmi yalnız sırtında taşıdığı halde, Hun at üstünde ikamet eder..." (10)
7.-10. yüzyılın İmparator Herakleios ve Leon VI. Phylosophııs gibi Bizans kaynaklarına göre "Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, yerde yürümesini bilmezler". (11)
Bunlara benzer kayıtlara 14. yüzyıla kadar Türkler hakkında bilgi veren bütün Rus,Süryani, İslâm vb. kaynaklarda rastlanır. Yine Çin kayıtlarına göre, eski çağlardan beri Uzak-Doğu'da en iyi at terbiyecisi olan Asya Hunlan milâd sıralarına doğru bile, kimsenin dokunamadığı yabanî atları
yakalayıp ehlileştirmeğe devam ediyordu. Bozkır Türk'ü çobanlık hayatında hemen bütün varlığını borçlu olduğu, hususî ad ve ünvanlar gereği, törenle gömdüğü at'a gerektiğinde konuşan, zeka sahibi, gökten inmiş bir çeşit kutsal hayvan gözü ile bakmıştır.
OSMAN FİKRÎ SERTKAYA
__________________________
4) L.Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971,s. 4•
5) W.Koppers,"Cihan tarihinin ışığında ilk Türklük ve ilk İndo-Germenlik", Belleten, sayı: 20,1941, s. 471, Almanca aslı, s. 522.
6) F. Flor, Haustiere und Hirtenkultur", Wiener Beiträge zur Kulturgeschichte und Linguistica, I,1930. bkz. Karl Jetmar, "Zur Herkunft der türkischen Völkerschaften", Archiv Für Völkerkunde, II, Wien, 1948, s. 12, 21; F. Hançar,Das Pfercl ill praehistorischer und früherhistorischer Zeit, Wien, 1955 s. 342■
7) W. Schmidt, Rassen und Völker..., I I,Lusern, 946 اBkz. Dil ve Tarih-Cografya Dergisi, V,s. 346 vd. ; w .
Radloff tarafından Kapanda-yüs bölgesinde (Afanasyevo-Andronovo kültür çevresi) daha 1865'te yapılan M. ö . 3 bin sonlarına ait mezar kazılarında ağızlarında demir gem izleri taşıyan at iskeletlerine rastlanmıştı: (Bkz. w . Radloff, Sibirya'dan, H, 1957, İstanbul, s. 107: s. آ12-16آ . ).
8.) Liu Mau-tsai, Die chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost- Türken, ١, Wiesbaden 958 ا,s. 453 vd.
9) L. Ligeti, "Asya Hunlan", Attila ve Hunları, İstanbul 1962, s. 37 vd.
10) p. Vâczy, "Hunlar Avrupa'da”,Attila ve Hunları, İstanbul 962ل,s. 91 vd•
11) Gy. Moracsik, "Bölcz Leó Taktikáya, mind Magyar tôrténeti forrás", Szazadoik, 85,Budapest 1951,s. 342.
...................
Türklerde At Kültürü
Türkler tarih sahnesinde atlara olan ilgileri ve at yetiştirici özellikleriyle tanınırlar. Türkler, koşum takımlarını, üzengi, eğer ve dizgini keşfederek ata binmek ve ona hakim olmak sayesinde hızlı bir nakil ve muharebe aracı elde etmişlerdir. Dolayısıyla, Türklerin bu at sevgisi, atlı araba kültürünü de beraberinde getirmiştir.
Evcil atın kökeninin kuramsal olarak kalıntıları Orta Asya’daki Cungarya’da ortaya çıkarılan kısa kalın bacaklı, büyük ve öne doğru eğik başlı “Equus Przewalsky” olduğu öne sürülmüştür. Ancak, eski çağlarda bir değil birçok türden yaban atı yaşamış olup, bunlar arasında Bozkır Kültürü’ndeki “Türklerin yarattığı kültür” savaşçı çobanlarca binek ve savaş atı olarak kullanılan at, “Przewalsky” cinsi değil, küçük gövdeli, uzun ve ince bacaklı, mağrur bakışlı, sert tırnaklı batı bozkırları cinsidir.
Asya Hunları “Przewalsky Atı”nı bilir ama bu atı yalnızca araba ve yük hayvanı olarak kullanırlardı. Kalın bacaklı, hantal gövdeli “Przewalsky Atı” koşu sırasında çeşitli yönlere doğru hızlı dönüş yapmağa elverişli değildi. “Bozkır Atı”nın ise, özellikle savaşlardaki seri ve karmaşık manevra hareketlerine kolayca alışabilen bir gövde yapısı vardı. Asya’daki ilk at kalıntıları, Türk anayurdu bölgesindeki Afanasyevo Kültürü MÖ 2500–1700 ile onun bir gelişmesi olan, aynı bölgedeki Andronovo Kültürü’nde MÖ 1700–1200 görülmüş ve Andronovo Kültür Çevresi’ne giren yerlerde hep at kalıntıları ile karşılaşılmıştır. Çeşitli bilginlerin araştırmalarının ortaya koyduğu kanıtlara göre bu iki kültür, Türklerin eski ataları tarafından yaratılmış olup Andronovo ve Afanasyevo kültürlerine ait insan iskeletleri Türk=Turan tipini temsil etmektedir.
Atın fonksiyonel bir değer kazanması, ancak Türklerin öz ve kendi yarattıkları kültürleri olan “Bozkır Kültürü”nde görülmektedir. Bozkır Kültürü’nde rol onayan baş etken biniciliktir. Binicilik ihtiyacının yerleşik köylü kültürlerde değil, geniş otlakları ve uzak subaşlarını hızla dolaşmak zorunda olan Bozkır Kültürü’nde duyulacağı açıktır.
Bozkır Kültürü’nde, ilk başta kalabalık sürüleri kollamak gibi bir araç olan binicilik, kısa sürede askerî bir değer kazanarak bozkır savaşçılığının temeli olmuş, at da savaş atı tipine doğru geliştirilmiştir. Andronovo Kültürü’nün yaratıcısı olan savaşçı Proto-Türklerin çevreye egemen olmaya başlaması, dünya savaş tarihinde 3500 yıllık “Savaş Atı Çağı”nı açmıştır. Hun Türkleri, Çin topraklarında atlı savaşın bilinmediği bir zamanda kendi özgün kültürleri ile göründüklerinde, savaş atlarını da yanlarında getirmişlerdi. Böylece savaş atı, doğuya doğru yayılmış ve Orta Asya ile Doğu Asya’da savaş atı yetiştiriciliği ilk olarak Hunların yayıldıkları Şan-Si bölgesinde görülmüştür. Atın binek hayvanı olarak kullanılması, dünya tarihinde çok önemli bir aşama olup tarıma bağlı hayvancılığın çok üstünde bir kültür atılımıdır. Avcılık yaşamından hayvanları evcilleştirmeğe geçen ilk ırk Türklerdir. At, Türkler tarafından evcilleştirilmiş, Türkler ata binen ilk insanlar olmuştur.
Kapanda-Yüs bölgesinde “Afanasyevo-Andronovo kültür çevresi” yapılan kazılarda, MÖ 3. bine tarihlenen mezarlarda ağızlarında demir gem izleri bulunan at iskeletlerine rastlanmıştır. Atın, Ön Asya ve İndo-Germen kavimlerinin tarihinde önemli bir yeri olmadığı gibi Moğollarda da sonradan yer almıştır.
Moğollar aslen bir bozkır kavmi değil, orman kavmi idi. Fakat daha sonraları Bozkır Kültürü’ne katılmışlar, Türklerle birlikte bu kültürün uygulayıcısı olmuşlardır. Dolayısıyla, Moğol yaşamında atın yer edinmesi Türk Kültür Çevresi’ne yani Bozkır Kültürü’ne geçmeleriyle başlar. Bütün bunlara karşılık, en eski çağlardan beri Türklerin siyasal, dinsel, ekonomik ve toplumsal yaşamında at merkezî bir rol oynamaktadır.
Türklerin özel sempatisi ile binek ve yük hayvanı olarak at yetiştirilmesi, eskisi kadar olmasa da günümüzde kırsal bölgelerde devam etmektedir. Önceleri ata eyersiz binilmişse de, bu uzun sürmemiş; kontrolü elde tutmak, biniciyi rahat ettirmek vb. sebepler at koşumunun “binit takımı” gelişmesini sağlamıştır. Türklerin kullandıkları at koşumları hafif donanımlı, atın süratini engellemeyen türdedir. Takımların, binicilerinin giyimlerine de uyumlu olmasına özen gösterilmiştir.
Türk toplumlarında ordularda askerin atlandırılması olgusuna Göktürk yazıtlarından itibaren rastlamaktayız. Türk atının uzun yola dayanıklı ve hızlı koşar olması, orduda haberleşme alanında da kullanılmasını sağlamıştır. Atlarını savaş düzenine alıştırmış olan Türkler manevra yeteneği fazla olan Türk atları ile uzaktan savaşma tekniğini geliştirmişlerdir. Atların hafif donanımları, askere yoldan ve zamandan kazandırırdı. Orduda, atların gece yürüyüşlerine de alışabilmeleri için iyi görebilenleri tercih edilirdi. Türk devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemi ordularının vazgeçilmez bir parçası olan at, II. Dünya Savaşı yıllarına kadar etkinliğini sürdürmüştür. Günümüzde de küçük bir atlı birlik şeklinde ve sembolik anlamda ordumuzun Muhafız Alayı bünyesinde yaşatılmaktadır.
Türklerde daha çok binek hayvanı olarak kullanılan at, önceleri elverişli yerleşim alanları, otlak ve suyolları bulmak gibi amaçlarla kullanılmış, daha sonra savaş atı olarak da yetiştirilmeye başlanmıştır. Türklerdeki eski at kültürü İslamiyet’te de kaybolmamıştır. Osmanlılarda at terbiyesine ve yetiştiriciliğine büyük bir önem verilmiştir. “Istabl-ı Amire” “Padişah sarayının ahırı” saraya bağlı önemli bir kurumdur. Bu kuruma bağlı çok sayıda “yund ocağında” “haralarda” at yetiştirilmiştir.
alıntıdır:
......
At kuyruklarının düğümlenmesi, kesilmesi ya da örülmesi eski Türklerde yas ifadesiydi. Kurganlarda örülü ya da kesilmiş at kuyruklarına rastlandı.
diğer yazı:
İNGİLİZ YARIŞ ATLARININ ATASI TÜRK ATI
......