Translate

15 Aralık 2012 Cumartesi

Türk Dili'nin Beş Bin Yılı


Prof. W. F. Albright tarafından hatırlatılan  ; " İşte burada arkeoloji yine eski bir felsefi söz olan 'natura non facit saltum' tarihteki bütün zahiri devamsızlık içinde (bile) bir devamlılık mevcuttur " vecizesinin tam aksine tarih kitaplarında mevcut olan Kayıp Diller olgusu büyük bir tarihi 'anomali' oluşturmaktadır. Sanskritçe, Grekçe, Latince, Anglo - Cermen dilleri, Farsça, Arapça, İbranice, Türkçe gibi büyük diller ve hatta Arnavutça, Gürcüce ve Ermenice gibi küçük diller makul bir devamlılık gösterirler. 

Kayıp dillerin sahiplerinden başlıcaları olan Sümerliler, Elamlılar, Medler, İskitler, Hititler (Hattiler), Frigler, Lidyalılar, Truvalılar, Etrüskler ve Aramiler hepsi zamanlarının büyük milletleri olmuşlar, uygarlığın keşif ve yaradılışında rol oynamışlar, sanat ve kültür'de yaptıkları atılımlarla eski Yunan Rönesansının temellerini atmışlardır. Öyleyse niçin bu büyük milletlerin dilleri kayboluyor da bugün yaşayan küçük milletlerin dilleri kaybolmuyor. Örneğin koca bir Sümer devleti, milleti ve dili yok oluyor ki bu dil İbrani Tevrat yazarının ifadesi ile bütün dünyanın tek dili idi 
(Genesis - Tekvin 11.1-2 BÜTÜN DÜNYANIN DİLİ BİRDİ). 

Çivi yazılarının ilk başarılı çözümünü yapan kişi olarak bilinen Sir Henry Creswicke Rawlinson Sümer dilinin Turani bir dil olduğunu ileri sürmüştü. 

Her halukarda mantık gösteriyor ki eğer normal tarihi gelişim ve devamlılık korunacaksa bu eski dillerin asla kaybolmamaları, bunların bugüne kadar yaşamaları ve bizce malum herhangi bir şekil veya diyalekt içinde devam etmeleri gerekiyordu.

Uzmanlara göre 'kayıp diller' genellikle Sami veya Hint - Avrupa dilleri dışında kalan aglutinatif bir dil grubunu oluşturuyorlardı. Bu şartlara uyan birçok kayıp diller arasında olan ve muhtelif yazarlarca 'Asyanik' tabiriyle anılan Sümerce, Elamca, Etrüskçe, Urartuca ve Hurice gibi dillerin Ural Altay dilleri grubuna bağlanması gerekmekteydi ki bu grubun AvrAsyadaki yegane büyük temsilcisi Türkçe'dir. 

Böylece, yukarıda belirttiğimiz tarihi anomalinin tarih kitaplarından çıkarılmasını istiyorsak, bu kayıp dillerin herhangi bir şekilde veya diyalektte Türkçe ile akrabalıklarının ispatı gerekmekteydi. Biz bu noktadan hareket ederek kayıp dillerin sırrını çözmeyi başarmış, insanlık tarihinin son 5000 yılı boyunca Türk dilinin global yayılışı ve gelişimini tesbit etmiş bulunuyoruz.

Çatalhöyük'te Arkeolog James Mellaart tarafından keşfedilen M.Ö 6300 yılına ait Anadolu kültürünün bir Türk kültürü olduğu gösterilebilir. Prof. Mellaart'ın bulduğu iki pars rolifeyi ile temsil edilen Ana - Tanrıçayı 6000 yıl sonra İtalya'da Etrüskler de aynen tanıyorlardı ki Etrüsklerin bir Türk diyalekti ile konuştukları Kitabımızda ortaya çıkarılmıştır. Ve bu 8300 yıl önceki Anadolu kültürü bir gün içinde var olmadığına göre kültür tarihi bakımından eserimizin ikinci adını Türklerin On Bin Yılı olarak ifade ettik. Hakiki yani yazılı Türk tarihi ise çağımızdan 5000 yıl öncesine yazının Sümerliler tarafından icadına uzanmaktadır ki Sümer dilinin de bir Türk diyalekti olduğunu göstermiş bulunuyoruz. 
ETRÜSK BAKIR LEVHA ÜZERİNDE HARİTA VE YAZIT
Çok muhtemeldir ki, Sümer dili daha sonra Farsçadan ve bilhassa Arapçadan bol miktarda alıntı yaparak zamanla dil bilginlerince Akadca, Asurice, Babilce, ve Aramca ismi verilen ve Sami dil grubuna sokulan sofistike bir 'yazı dili' veya dilleri haline dönüşmüştür ki bu dilleri Osmanlı Türkçesi ile kıyaslamak mümkündür.

Ayrıca İskitçe, Frigce, Truvalıların, Likyalıların dilleri, Hitit - Hattice ve Hurice, Urartuca, ve Macarca - Fince ve Çuvaşcanın atası saydığımız Pelasg (Ogur) dili ve Hazreti İbrahim'in dili ve de Perslerin resmi dili olan Aramca ve yine Perslerin diğer resmi dili olan Elamca ve Partça dahil birçok kayıp dillerin çivi yazısı veya Arami (Fenike) alfabesiyle yazılmış eski yazıtların ve / veya bu milletlerin krallarının ve asillerinin adlarının ve bazı coğrafi terimlerinin normal Arami - Fenike fonetiği kullanmak suretiyle tercüme edilerek, esasta Türkçe oldukları ispat edilmiş böylece Yunan ve Roma'nın temellerini kuranların Türk uygarlıkları olduğu ortaya çıkarılmıştır. Aynı metotla Türkçe - konuşan milletlerin eski Çin ve Mısır uygarlıklarında büyük roller oynadıkları; Orta Asya'da ise az miktarda yazıtların incelenmesine rağmen Saka - Yüeçilerin, Sogd'ların, Eftalitlerin Türkçe konuştukları saptanmıştır.

Bu uzun tarih devresinde Türk dilleri ana yapılarını oldukça iyi korumuşlardır. En uç Türk dilleri olarak gördüğümüz Macarca ve Fince bile büyük miktarda yabancı kelimeler alarak lügatlerini şişirmelerine rağmen Türkçe olan gramer yapılarını korumuşlardır.

VIII. asır GökTürk yazıtlarının yeniden tefsiri ile o zamanki Orta Asya'da İpek Yolu üzerinde kökü eskilere dayanan yeni bir Budist Türk Devletinin varlığı keşfedilmiştir.

XIII. yüzyıl 'Moğol' dilinin ve bugünkü 'Çuvaş' dilinin müstakil birer Ural Altay dilleri olmayıp, karakterleri, yapıları, ve kelime hazineleri bakımından Türkçe birer dil oldukları gösterilmiştir. Büyük bir Türk dünyası içinde seyahat eden Marco Polo'nun bazı Türkçe kelime ve tabirleri ilk defa bu kitapta ortaya çıkarılmıştır.
Yakın zamanlarda Orta Asya'nın İsik Gölü civarında altın elbiseli bir Türk beyine ait kurganda keşfedilen bir gümüş kasenin üzerinde bulunan ve GökTürkçeye benzer bir alfabeyle yazılmış M.Ö. 5. asra ait iki satırlık bir yazıt yeniden tercüme edilmiş ve bu suretle eski Türk mezarlarında başka bir dünyaya göç eden bir beye refakat eden yakınlarının 'gönüllü' olarak ona katıldıkları tesbit edilmiştir.

Eser dört kısımdır. Bölüm 1 - 6, son 1400 yılın Türk dillerini ve uygarlıklarını kısaca incelemekte, bir anlamda yeniden keşfetmektedir. Bölüm 7 - 29), asıl mevzu olan 'Kayıp Dillerin Çözümü' ile ilgilidir. Bölüm 30 - 32, eski Türk diyalektlerinin Hint - Avrupa ve ve Sami dilleri dahil diğer bazı dillere tesirlerini incelemektedir. Bu arada eski Yunancanın başlangıçta kuvvetli bir ihtimalle Yunanistan'ın eski otokton halkı olan Pelasgların konuştuğu Ogur Türkçesi üzerine inşa edildiği, Greklerin tanrı ve tanrıçalarının adlarının ekserisinin Türkçe ile izah edilebileceği gösterilmiştir. Bölüm 33, birçok coğrafi isimlerin deşifre ve tercümesine hasredilmiştir. Eser bir sonuç yazısıyla tamamlanmaktadır.
LEMNOS YAZITI
Yeni olarak Türkçe Kitabın 2. Bölümü’nde iki Turfan (Tun-huang) Yazıtı'nın tercümesini, 9. Bölümü’nde Etrüsk sayılarının yeni bir analizini, Perugia Cippus Yazıtı'nın tam metninin daha doğru olarak çözümünü, yeni bir Hatip (Haranguer) yazıtının tercümesini, ve genelde Etrüskçenin çok daha ileri bir analizini, 11. Bölüm’de bir Lydia yazıtının ve meşhur Lemnos-Kaminia Yazıtı'nın çözümünü, ve 16. Bölüm'de de ek olarak Melikishvili'den alınan 120 kadar Urartuca kelimenin etimolojisini yaptım.

Eserden şu önemli sonuçlar da çıkarılabilir.

1. Kürtler ve Ermeniler tarafından ilk konuşulan dil farzedilen Yafes dili aslında bir Türk dilidir. Yafes, Sam ve babaları Hazreti Nuh birer Sümerlidir yani Türktür.

2. İlyada, Şehname ve Roma şairi Virjil tarafından yazılmış olan Aeneid adlı destanların ilk önce Türk dili ile yazılmış veya söylenmiş olmaları pek muhtemeldir. Truva ve İran - Turan savaşları büyük bir ihtimalle aynı milletin (Türkler'in) iki unsuru arasında geçen iç savaşlardır.

3. İlk Girit uygarlıklarını çok muhtemelen Türkçe - konuşan uygarlıklar yaratmıştır.

4. Sümer Türkçesinde bulduğumuz alıntı kelimeler gösteriyor ki Indo-Avrupa dili olan Farsça ve Sami dili Arapça da Sümerlilerin eski dünyasında mevcut idi.

5. Arapça ve Latince dahil bütün eski alfabeler Arami - Fenike alfabesinden türemişlerdir. GökTürk alfabesi, bilhassa ince ve kalın ünlü ve ünsüz fonemleri belirleyen kendine özgün harfler eklemek suretiyle bu alfabeler arasında en mükemmeli olarak ortaya çıkar.

Bu bilimsel çalışma ile ortaya çıkan yeni, daha doğrusu asıl Türk kimliği, onu içine sindiren her Türk vatandaşının bugünkü ve yarınki yaşam tarzını düzenleyecek, Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmamızda en büyük rolü oynayacaktır.  (alıntıdır)

Türk Dili'nin Beş Bin Yılı - Selahi Diker  ( e-kitap ) ANADOLU'DA 10 BİN YILI 

Prof." Silahi Diker's standard book "And the Whole Earth Was One Language - Ten Thousand Years of the Turks", 1996 (revised edition 1999)




ayrıca : Muazzez İlmiye Çığ  resmi blog 








TURKS TEACH NEW THEORIES

Source: The New York Times Date:Feb. 9, 1936

ISTANBUL Feb. 7, 1936In the presence of Mustafa Kemal Ataturk and members of the Cabinet the new school of history, geography, and literature recently was opened at Angora (Ankara) . Its immediate purpose is to make the capital the cultural center of the republic and, combined with the law school, it will be the nucleus of a complete university, sister of the one at Istanbul.
The significance of the new foundation, however, is much wider and more ambitious, for its object is to expound new theories on Turkish history and language for which no less a person than Mr. Ataturk is responsible. The President of the Turkish Republic, besides being a statesman and soldier of remarkable abilities, has considerable knowledge about history and linguistic matters. As the result of many years of labor in these directions, he has propounded certain theories which will be taught in the new school at Angora. They are somewhat difficult to explain, but their broad outlines are as follows: Work done by various scientists during the last fifty years goes to show that the Turkish race has been grossly maligned by older historians biased by racial or religious prejudices. The Turks are far form being a predatory race of barbarians. The Turks reached, in remote ages, a high state of culture which, during migrations into China, India, Mesopotamia and Asia Minor, they spread among the less enlightened peoples. They should therefore really be considered the fathers of civilization and possessors of one of the greatest and most glorious histories in the world.
As regards language, the new theory is called the "Sun language." Starting with the conclusion reached by the French scientist Hilaire de Baranton in his book "L'Origine des Langues, des Religions et des Peuples," published in Paris three years ago, that all languages originated from hieroglyphs and cuneiforms used by Sumerians, the Turkish theory claims that the Sumerians, being Turks, originating in Central Asia, all languages also consequently originated there and first used by the Turks. The first language, in fact, came into being in this wise: Prehistoric man, i.e., Turks in the most primitive stage, was so struck by the effects of the sun on life that he made of it a deity whence sprang all good and evil. Thence came to him light, darkness, warmth and fire, with it were associated all ideas of time: height, distance, movement, size, and give expression to his feelings the sun was thus the first thing to which a name was given. It was "ag" [pronounced agh], and from this syllable all words in use today are derived.
This, briefly, is the theory about the "sun language," and with the new conception of Turkish history it will be taught in the new Angora school. Specialists will also teach Greek, Latin, Sanskrit, Sumerian, Hittite, Chinese, French, English, German, Russian and Hungarian.



SB.