Timurlenk Üzerine İnceleme
...Demir, 1336 İsa yılının 11 Mart Salı gecesi Keş'te doğdu. Babası Gazan Han'ın beylerinden Emir Turgay'dır. Anasının adı, Tekin Hatun'dur. Demir'in Cengiz gibi bir eli kapalı ve kanla dolu olarak doğduğu söylenir. Anası Cengiz sülalesindendir.
Demir, Maveraünnehir Sultanı Emir Hüseyin'in kız kardeşi Olcay Türkân'la evlendi. Kocasına vefasıyla şöhret bulan bu kadının ölümü, Demir'i çok üzdü. Demir, 1369 yılında, bütün Türk hakanları gibi kurultay önünde tahta çıktı. Hiçbir vakit sultan ve han unvanlarını kullanmadı.
Mührünü şöyle kazdırmıştı: "Men Timur" "Tanrı kulu."
O, bütün hayatını bir halk çocuğu olarak geçirdi ve bununla övündü...
Mahmut Esat Bozkurt
***
Avrupamerkezci Tarihe Karşı Milli Tarih
Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Kemalist Devrim'in ideolojik önderlerinin tarihe, özellikle de Türk tarihine olan ilgisini biliyoruz. Bir yandan çöken bir imparatorluğun enkazından başı dik bir millet yaratılıyor, öte yandan Batı emperyalizmiyle her alanda kıran kırana mücadele ediliyordu. Bu mücadele aynı zamanda tarih alanında yürütülüyordu. Türk tarihinin ve genel olarak Doğu tarihinin Batılı oryantalistlerin/şarkiyatçıların denetiminden kurtarılması gerekiyordu.
Kemalistler, mazlum milletlerin tarihinde daha önce eşine rastlanmayan böyle bir mücadeleyi verirken, ayaklarını sağlam zemine basıyorlar, kendi köklerine dört elle sarılıyorlardı. "Milletin benliğini" ve yaratıcı yeteneğini geliştirmenin yolu da buydu. Başarıya ulaşmak için Türk tarihinin öncelikle Avrupalı önyargılardan temizlenmesi gerekiyordu.
Millete Özgüven Kazandırmak
Atatürk, 1920'lerde kendisiyle art arda söyleşi yapan Batılı gazetecilerle sürekli şu iletiyi veriyordu: "Bizden öğrenecek çok şeyiniz var." Bu boş bir gurur değil, nesnel bir saptamaydı. Kendine güvenin dayandığı bir temel vardı.
Devrimci gelenekten devrimci gelecek yaratmak amacıyla Türk tarihi irdelenirken Timur'a özel bir yer ayrıldı. Atatürk'ün Afet İnan'la yazdığı tarih notlarında, lise Tarih kitabında Timur ve devlet anlayışı ayrı bir başlık altında sayfalarca yer aldı. Daha 1923'te Timur ve Tüzükatı kitabı çevrildi ve yayımlandı.
Atatürk'ün 16 Aralık 1929'da kabul ettiği Sovyet Hariciye Komiser Vekili M. Karahan, bir ziyaretinde, ona, armağan olarak Moskova'dan beraberinde getirdiği Timur'un Semerkant'taki türbesinin yağlıboya tablosunu vermiştir.
Atatürk'ün ve Cumhuriyet Devrimi'nin önderlerinin Türk milletinin tarihine ve kökenlerine ilgisinin bir iletisi olduğu kuşkusuzdur. Mustafa Kemal'in 23 Ocak 1923'te Bursa Sultani Mektebi'nde kadın ve erkek öğretmenlere "yekdiğeriyle denk olma mecburiyetlerini" vurgularken verdiği örneklerden birini aktaralım:
"Timur'a geçecek olursanız, Timur'un doğrudan doğruya karısı, kendisinden daha muktedir bir kadındı. Emir Timur saltanat kurmak için başladığı ilk inkılapta, en yakın ve kuvvetli yardımcısı karısı idi. Aynı ata beraber binerler ve her türlü cevvaliyet ve faaliyette bulunurlardı. Bilhassa bütün bu faaliyetin ilim kısmını takip eden karısı idi. Karısı ulema ile beraber daima kocasına yardım ederdi." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c. 14, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004, s.376-377.)
Kemalist Devlet Modelini Oluşturmak Bu Açıdan Tarihi Değerlendirmek , Timur kimdir?
Mahmut Esat Bozkurt, elinizdeki kitapta Timur'u, "dünyayı yenmiş bu Türk oğlu Türk'ü içyüzüyle, gerçek çehresiyle" tanıtmaya çalıştığını söylüyor. Timur, bazı tarihçilerin yazdığı gibi "dünyayı ateşe veren bir kan dökücü değil", "politikalarını ahlaka dayandıran bir cihan fatihidir"; "hayatını bir halk çocuğu olarak geçirmiş ve bununla övünmüştür." Mührünü de şöyle kazdırmıştır:
"Men Timur, Tanrı kulu."
Timur zamanında "Avrupa, Asya'nın bir baronlar ve esirler vilayetinden başka bir şey değildi. Orada şehirler, köylerden; ve hayat, sefaletten ibaretti. Timur, Avrupa eşiğinde göründüğü zaman, Avrupa kralları, Türklerin Hakanı Büyük Timur'a mektuplar ve elçilerle saygılarını sundular."( Tarih, c.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, s.301. )
Bizans İmparatorluğu'nu vergiye bağlayan, Beyoğlu'na bayrağını çektiren Timur'un ele geçirdiği Herat kentinin "yüzlerce mektebi, hamamı, 10 bin dükkânı, 250 bin nüfusu, birçok yeldeğirmeni vardı. Oysa ne Londra, ne Paris'in o tarihte 60 binden fazla halkı yoktu. Tarih onlarda hamam olduğundan ise bahsetmez."
Bozkurt, kitabında Timur'un lider kişiliğini, devlet yönetme anlayışını ayrıntılarıyla ele alıyor.
Ancak bu, basit bir aktarım değil, bazen "nasıl olması gereken"e gönderme, bazen de "neden bugün böyle"ye yanıttır. Timur'dan kalkarak Kemalizmin devlet teorisinin ve devlet yönetiminin inşası ve açıklaması yapılmakta, hatta bazen eleştirilere yanıt verilmektedir.
Osmanlı'yla Timur'un karşıtlığı çizilerek farklar vurgulanmaktadır.
Timur, tarihi ilerleten, gelişmeyi gören bir devlet adamıdır. "Yönetim sistemi bugün de kıymetinden kaybetmiş değildir."
Türk birliğini yaratmak istemiştir. Bir devlet kurucusudur. Yabancı saydığına karşı birleştiricidir. "Devlet işlerine yabancı, el sürmemelidir. Bu, hükümet hikmeti icabıdır. İdare yabancılara verilmemelidir."
Maliye ve ekonomi çok önemlidir, saat gibi işlemelidir. Düzenli ordu her şeyden üstündür, halk ile ordu arasında bir fark ve imtiyaz olmamalıdır. Biri olmadan diğeri de olmaz. Bir yönetici kendini değil, memleketi, milleti düşünmelidir. Kinci ve öç alıcı olmamalıdır. Her söylenene kulak asmamalı, doğru olanı ilkelerine göre uygulamalı, kararlı ve dirayetli, fedakâr ve sabırlı olmalıdır. Halkla doğrudan bağlantı kurulmalıdır. İnsafsız zenginlerin yoksulları ezmesine izin verilmemelidir. Devlet gelirlerini kötüye kullananlara ağır ceza uygulanmalıdır. Lider ve diğer yöneticiler arasındaki ilişki alışverişe dayanmalı, fikirlerden ve uyarılardan yararlanılmalıdır. Ancak önder, devletin başı olduğunu da unutmayacaktır. Halkla devlet yönetiminin ilişkisi de benzeri olmalıdır. Devlet aygıtı, "asayiş, sükûn ve nizam" için var, ama bu, zayıfı güçlüye karşı korumanın, hakları savunmanın da olmazsa olmazıdır. Böyle bir esasa dayanmayan devletin bekasına da olanak yoktur.
Siyasetle çözülecek yerlerde zor kullanılmamalıdır. Bilgiye dayanan plan, proje, strateji yapılmalı, nesnel durum saptanmalıdır. "Gözler yumuk olmamalıdır."
Ekonomi, kültür ve sanat da ancak böyle bir "düzen"de gelişebilir. Düşünce alanında verimliliğin, yaratıcılığın önünü açmak da devletin görevidir, ancak yıkıcı bir anarşizme de izin yoktur.
Dillerini kaybeden milletler kaybolup giderler.
"Rahmetli Atatürk de böyle idi."
"Tabiatlarında ne kadar benzerlik var..."
Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk ve Timur için böyle diyor,çünkü;
"Timur da, Atatürk de yoktan devlet kuran Türk çocuklarıdır."
"Demir'in devlet prensipleri, devlet anlamı o esaslardır ki, bugünkü modern devletler için de kıymetlerinden bir şey kaybetmiş değildirler. Bu bakımdan, Demir, altı asır önce altı asır
sonrasını görmüştür. Bakalım bizden sonra daha kaç asrı görecektir."
Tarih, ideolojik bir bilim dalıdır. Bir siyasi akımın düşünce sistemini tarih tezleri en yalın biçimde yansıtır. Kemalist devlet modeli oluşturulurken tarih bu bakışla değerlendirilmiştir.
Mahmut Esat Bozkurt, bu kitabı yazarken ve altı yüzyıl önceki bir devletin ilkelerini incelerken bu inşa faaliyetini esas almıştır. Bu bir duruş sorunudur, kehanet değil. Bugün de değişmemiştir. Altı yüzyıl sonra da değişmeyecektir. İnşa faaliyeti sürmektedir.
"Aksak Demir'in Devlet Politikası" bu faaliyete hız kazandırmak açısından okunmalıdır.
Şule Perinçek
TİMUR - Duvar Resmi ÖZBEKİSTAN |
Batılıların "Tamerlane" diye adlandırdıkları Timur Türk tarihinde ayağındaki aksama nedeniyle Aksak Timur ya da aynı anlama gelen Farsça kökenli Timurlenk olarak geçmektedir.
Moğolca tumur, Asya Türkçesinde timür, timir, Sanskritçe tamra, Sümerce tibir, "demir" anlamına gelmektedir. Mahmut Esat Bozkurt, kitabında Timur'a "Demir" demeyi yeğlemiştir. Buna da dokunulmadı. (Kaynak Yayınları )
***
MAHMUT ESAT BOZKURT (1892-1943)
Türk devlet adamı ve hukukçu, Türk Devrimi'nin ideolojisi olan Kemalizmin belli başlı
kuramcılarından biridir.
1892 yılında İzmir'in Kuşadası ilçesinde doğan Mahmut Esat Bozkurt, çiftçilik ve ticaretle
uğraşan, bir ara İzmir Umumi Meclis üyeliğinde bulunan Hacı Mahmut Oğulları'ndan Hasan Bey'in oğludur.
1923'te İzmir'de Menekşelizade Dr. Hüsnü Bey'in kızı Feheda Hanım ile evlenmiş. Gün, Ay adlarında iki kızı ve Yüksel adında bir oğlu dünyaya gelmiştir.
İlköğrenimini Kuşadası ve İzmir Yusuf Rıza mektebinde yapan Bozkurt, İzmir İdadisi'ni bitirdikten sonra II. Abdülhamit'in istibdat yönetimine karşı mücadeleye katılan dayısı Ubeydullah Efendi ile birlikte İstanbul'a gelerek 1908'de Hukuk Mektebi'ne girmiştir. İstanbul Hukuk'tan 1912 yılında mezun olduktan sonra İsviçre'de Fribourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yeniden hukuk öğrenimi görerek önce lisans diploması almış, sonra, "Du Regimes des Capitulations Ottomanes" ("Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine") adlı doktora tezi ile "Cum Laude" derecesiyle Hukuk Doktoru olmuştur. 1919'da İsviçre'nin Lozan kentinde kurulan Türk Talebe Cemiyeti'nin başkanlığına seçilmiştir. Yurdun işgali üzerine derhal İsviçre'den ayrılıp arkadaşları Saraçoğlu Şükrü ve Kâzım Nuri Bey'ler ile vatana dönmüş, Kuşadası bölgesinde Kuvayı Milliye'yi kurarak başına geçmiş ve efelerle birlikte Milli Mücadele'ye katılmıştır.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne İzmir milletvekili olarak seçilen Mahmut Esat Bey, bu görevini 1943 yılında (51 yaşında) ölümüne kadar sürdürmüştür. 12 Temmuz 1922'de kurulan Rauf Orbay kabinesine 30 yaşında İktisat Vekili olmuş, bu görevi sırasında Ziraat Bankası'nın ıslahı, çiftçi kredi kooperatiflerinin kurulması, esnaf teşkilatlarının reorganizasyonu, Emlak ve Eytam Bankası'nın kurulması gibi sosyal ve ekonomik davalarla uğraşmıştır. Büyük zaferden sonra Mahmut Esat Bey'in önerisi ve Atatürk'ün onayı ve onursal başkanlığında Türkiye'de ilk kez Milli İktisat Kongresi İzmir'de 17 Şubat 1923'te toplanmıştır.
Bu kongrede milli ekonomi, girişimci sınıfın Türkleştirilmesi ve karma ekonomi savunulmuştur.
1924'te Adliye Vekilliği'ne getirilen Mahmut Esat Bey, 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi'ni kurmuş ve ilgili çalışmaları sürdürmüştür.
17 Şubat 1926'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde oybirliğiyle kabul edilen Medeni Kanun'un mimarıdır. Bu kanunun tarihi gerekçesi O'nun eseridir. 4 Nisan 1926'da Resmi Gazete'de, yayımlanan Medeni Kanun'un altı ay gibi kısa bir geçiş döneminden sonra kesin olarak uygulanmasını kabul ettirmiştir. Bu sürenin çok kısa olduğunu ileri süren ve İsviçre'de bile dört yıllık geçiş döneminin öngörüldüğünü hatırlatarak, din kaynağına dayanan hukuk sisteminin kolay kolay değiştirilemeyeceğini öne sürenlere karşı, "Türk hukukçuları için altı aylık sürenin yeterli olacağına dair inancını" belirtmiştir. Kanunun uygulamaya geçişindeki başarı, Mahmut Esat Bey'in haklı olduğunu göstermiştir.
Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu, daha sonra da Ceza Muhakemeleri Kanunu, Deniz Ticaret Kanunu, Türk Vatandaşlık Kanunu, İcra İflas Kanunu ve 1930'da kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkını tanıyan Belediye Kanunu izlemiştir.
Mahmut Esat Bey, 1927'de Ege Denizi'nde Türk gemisi Bozkurt ile Fransız gemisi Lotus'un çarpışması ve sekiz Türk denizcisinin ölümünü takiben, Türk Adliyesi'nin Fransız kaptanı tutuklaması üzerine Fransa ile aramızda çıkan anlaşmazlığı sonuçlandırmak için Atatürk'ün de onayını alarak konuyu Lahey Adalet Divanı'na götürmüştür. 7 Eylül 1927 günü Lahey'de Türk hükümetini temsil ederek yaptığı başarılı savunma ile davayı kazanarak dünya hukuk literatürüne "Lotus-Bozkurt davası" olarak yerleşmesini sağlamıştır. Kemal Atatürk, bu başarısı nedeniyle Mahmut Esat Bey'e "Bozkurt" soyadını vermiştir.
1930 sonlarında Adliye Vekilliğinden istifa ettikten sonra Ankara Hukuk Fakültesi'nde Devletler Hukuku, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde "Anayasa Hukuku" Profesörü olarak görev
yapan Bozkurt, Atatürk'ün isteğiyle Türk gençliğine İhtilal'in Hukuk Tarihini anlatmak üzere görev almış, İstanbul Üniversitesi İnkılap Tarihi kürsüsünde 8 Mart 1934 Perşembe günü ilk dersini vermiştir.
16 yaşında olduğu 1908 yılından ölümüne kadar (1943) 35 yıl boyunca ülke sorunları hakkında yazılar yazan Bozkurt, Milli Mücadele yıllarında Anadolu'da Yeni Gün ve Hâkimiyeti Milliye gazetelerinde ateşli yazılar yazmış, daha sonra İzmir'de çıkan Anadolu gazetesinde yazılarına devam etmiştir. Son yazılarını Yeni Sabah gazetesinde yazan Mahmut Esat Bozkurt son yazısı "Yürekler Acısı"nı yazdıktan az sonra gazetede rahatsızlanmış ve derhal hastaneye kaldırılmışsa da bir hafta sonra, 21 Aralık 1943 günü hayata gözlerini yummuştur.
Son yazısı vefat haberi ile birlikte 22 Aralık 1943'te Yeni Sabah gazetesinde yayımlanmıştır. Mahmut Esat Bozkurt, dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından Ankara Devlet
Mezarlığı'na alınmak işlenmişse de, eşi Feheda Bozkurt'a vasiyeti ile Selçuk'taki çiftliğinde aile mezarlığına defnedilmiştir.
Vefatı üzerine yazdığı makalesinde, Yusuf Ziya Ortaç, yazısını şöyle bitiriyordu...
"İsviçre dağlarından Anadolu dağlarına silah omuzda koşan hukuk doktoru, serdengeçti Mahmut Esat Bozkurt, vatan hudutlarından fikir hudutlarına kadar her cephede dövüşe dövüşe, en son, kalem elinde, Allah'ına kavuştu... " Bir yanardağı toprağa veriyoruz.
Başlıca Eserleri:
Beynelmilel Bozkurt-Lotus Davası'nda Türkiye-Fransa Müdafaaları (Ankara,1927),
Osmanlı Kapitülasyonlarına Dair.(DoktoraTezi, İstanbul, 1928),
Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası (İzmir, 1934),
Türk Köylü ve İşçilerinin Hakları (İzmir, 1939),
Hukuku Düvel Yardımcı Talebe El Notu (Ankara, 1939),
Devletlerarası Hak ("Hukuku Düvel") (Ankara,1940),
Atatürk İhtilali (İstanbul, 1940),
Aksak Demir'in Devlet Politikası (İstanbul, 1943),
Atatürk İhtilali I-II (İstanbul, 2003) adlı yapıtları yayımlandı.
TİMURLENK TAŞKENT/ÖZBEKİSTAN |
Nasıreddin Toktamış Han (1342?-1405-08?, Tümen yakınları, Batı Sibirya), 1380-96 arasında Altın Orda hanı (Altın Ordu). Ak Orda ve Gök Orda hanlıklarını Altın Orda devleti altında birleştirmiştir. Cengiz Han'ın en küçük torunu Orda Han'ın soyundan gelir. Babası öldürülünce Timur'a sığınmıştır. Lakin belirli bir güce kavuşunca Timur'a savaş açmıştır.
TİMUR ORDUSU İLE TOKTAMIŞ'IN ÜZERİNE GİDERKEN |
Altın Ordu ve Çöküşü - A.Yu.Yakubovskiy
çeviren: Hasan Eren - link
ALTIN ORDU HANI TOKTAMIŞ'IN BİK HÂCİ ADLI KİŞİYE VERDİĞİ 1381 TARİHLİ TARHANLIK YARLIĞI
DR. A. MELEK ÖZYETGİN (pdf)