Translate

5 Aralık 2012 Çarşamba

KADINLARIN SEÇME ve SEÇİLME HAKLARI


ve KADININ DÜNYADAKİ YERİ







Türklerde ve İslamda Kadın


Eski Türk boylarında kadın ,özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti.


1.nedeni; toplumda var olan demokrasi, 
2.nedeni; Türklerin o zaman ki dini olan şamanizmin , kadında ki “kutsal” güce dayanmasıydı.

Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşitti. Erkeğin yalnızca bir tane zevcesi , yani karısı olabilirdi. Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar , kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi.


Kızlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Çocukların velayeti konusunda baba kadar ana da hak sahibiydi.


Eski Türk topluluklarında , devlet başkanlığı Hatun – Hakan ortak sorumluluğu ile yürütülürdü. Yasa niteliğindeki emirnameler , her ikisince imzalanmadan uygulanmazdı.


Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dahil, bütün önemli törenlerde Hakan ile Hatun beraber bulunurlardı. 

Hatun bizzat savaş kurulunun üyesiydi. Kadınlar savaşın her aşamasında erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı.

Tarihte devlet başkanlığı yapmış ilk kadınlar da Türklerdi.

Delhi Türk Devleti’nde Raziye Sultan, Kirman’daki Kutluk Devleti’nde Türkan Hatun bunun en ünlü örneklerini oluşturuyordu.

Türklerin İslamı kabul etmelerinden ve Anadolu’ya yerleşmelerinden sonra bile bu kültürel etkiler, belirli ölçüler içinde, azalarak sürebilmiştir.

Eski Türk kadınlarında örtünme ve erkeklerden kaçma yoktu.

Şerafettin Turan , Arap gezgini İbni Fadlan’ın 10.yy.daki Türk kadınının yabancı erkeklerden bile kaçmadığını ve bedeninin hiçbir yerini saklamadığını görerek, hayretler içinde kaldığını aktarıyor. 
Aynı kaynağa dayanarak , Bulgar Türklerinde kadınlarla erkeklerin bir arada nehirde yıkandıklarından söz ediyor.

Türklerin İslam dinini kabul etmelerinden sonra da “Kadın”a Arap ve İranlılardan farklı yaklaşmalarını sürdürmüş , geçmiş birikimden dolayı da, kültür farkının yansıması olmuştur.


İslamın kadına bakış açısını ,kadınla ilgili olarak getirdiği kuralları anlayabilmek için , İslam öncesi Arap toplumlarında kadının hangi koşullar içinde yaşadığını ve konumunu bilmekte yarar var.


Kur’an’ın Cahiliye dönemi olarak adlandırdığı İslam öncesi Arap toplumlarında, kadın Türk toplumlarının tersine, toplumun en aşağılanan öğesini oluşturuyordu.


Bazı hayvanlar, örneğin deve bile kadından daha değerli sayılmaktaydı. Kız çocuklarının ölüme terk edildiği hatta diri diri gömüldüğü durumlar yaygındı. Kız çocuk doğuran kadınlar cezalandırılıyor, kadın mal gibi satılıyordu. Erkek istediği kadar kadınla evlenebiliyor ve istediği zaman terk edebiliyordu.

İslam dini Arap kadınını, işte bu konumdan aldı ve hiç değilse erkeğin yarısı kadar haklara sahip olduğu bir konuma getirdi. Bu gelişme, İslam’ı kabul eden Arap kadını için büyük bir ilerleme, ama Türk kadını açısından da aynı ölçüde gerileme anlamı taşımaktadır.


İslam dinini ilk kabul eden Türkler Karahanlılar ve Hakaniler (926) oldular. 990-1000 yılları arasında da onları Selçuklu Türkleri izlemiştir.


Kadının da bir insan olduğu, Arap toplumunda ancak, İslam dini sayesinde kabul edilmiştir.

İslam dinini kabul ettikten sonra, Türk toplumunda ağır ağır değişmeye başladı. Bu konuda dinin getirdiği kurallardan çok Arap ve İran kültürlerinin olumsuz etkileri görüldü.

Eski Türk Destanları, kadını hep yüceltirken Türklerin İslam dininin kabulünden sonra 1070 yılında yazılan “Kutadgu Bilig” artık kız çocuğunu değersiz sayıyor, kadınların örtünmemelerini eleştiriyordu.


Örtünme olayı ancak Fatih döneminden sonra, özellikle Bizans’la ilişki içine girilmesinin etkisiyle başladı. Çok kadın ile evlenmek, harem oluşturmak gibi uygulamalar daha çok saray ve saray çevresine yerleşti.


Evlenmede ,kızın rızası alınması, giderek kaybolurken ,boşanmak sadece kocanın hakkı olarak görülür oldu. Mirasta kadının payı azaldı,mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğe eşit sayıldı. Kadın eğitim olanaklarından yoksun bırakıldı, sokağa çıkması sınırlandı, hatta bazı durumlarda tamamen yasaklandı.


Türk kadının konumundaki iyileştirmeler tanzimattan sonra yeniden başladı.


Kız çocuklarının ilk ve orta okullara gitmesine 1858 yılında izin verildi. Ebe okulu ve kız öğretmen okulu açıldı. 2.Meşrutiyetin ilanından sonra ilk kız lisesi açıldı.

Atatürk, Türk kadınına çağdaş bir konum kazandırma düşüncesi ile, Kadının “Vatandaş” sayılmasına bile karşı çıkan milletvekillerinin neredeyse çoğunlukta olduğu bir Mecliste ve Kurtuluş Savaşı’nın en korkulu günlerinde, Türk kadının en ileri toplumlardaki gibi ,yasal haklara sahip olması için ilk adımları attı.

Bu sürecin son aşaması olarak Türk kadını 5 Aralık 1935’te seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu zamanlar, demokrasinin beşiği sayılan Batı ülkelerinin kadınları henüz bu hakka sahip değildi. Ayrıca Batı ülkelerinin kadınları bunun için bir mücadele vermek zorunda kaldı, Türk kadınına ise bu Atatürk tarafından verildi.


Türk kadının Atatürkçü bir devrim anlayışı içinde elde ettiği kazanımların önemini iyi değerlendirebilmeliyiz.




Kaynak: Ahmet Taner Kışlalı – Siyaset Bilimi









Dünyada Kadın

18. yüzyılda başlayan Kadın Hareketlerinin "seçme hakkı" mücadelesi sonucunda (ki Türk kadınları bu mücadeleyi yapmadan elde etmiştir ) ;


Fransız Devrimi sırasında Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni yayınlayan ve sonra da yayınladığı bir yazının kralcı görülmesi nedeniyle de idam edilen Olympe de Gouges, kadınların seçme hakkı için mücadele veren ilk Avrupalı savunucudur. 


Kadınlar ilk olarak 1776 yılında Amerika’nın New Jersey eyaletinde seçme hakkını elde ettiler; ancak bu hak 1807 yılında geri alındı.


Kadınlara seçme hakkını ilk kez 1893 tarihinde Yeni Zelanda verdi. Seçilme hakkının verilmesi ise 1919 yılını bulmuştur.


Kadınlara, hem seçme hem de seçilme hakkını birlikte tanıyan ilk Avrupa ülkesi ,1906 yılında Finlandiya olmuştur. 


Norveç 1913'te, Danimarka ve o zaman Danimarka'ya bağlı olan Izlanda da 1915'de kadınlara oy hakkı vermiştir


1902'de Avusturalya'da kadınlar seçme hakkını kazanmıştır.


Kanada'da Quebec bölgesi hariç, kadınlar 1917'de seçme ve 1920'de seçilme hakkı elde ederken, Quebec'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1940 yılında verilmiştir.


12 Kasım 1918'de Avusturya kadınlarına oy hakkı vermiş, onu takip eden günlerde 30 Kasım 1918'de Almanya'da kadınların seçme ve seçilme hakkı yasayla garantilenmiş ve 19 Ocak 1919 seçimlerinde kadınlar ilk defa oy kullanmıştir.


Amerika Birleşik Devletleri'nde 1920 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliği ile ülke genelinde kadınlara oy verme hakkı tanınmış, Kasım 1920'de kadınlar ilk parlemento seçimlerine katılmışlardır.


1918 yılında 30 yaşının üstünde olup, bazı özel durumlarda oy kullanabilme hakkını elde etmiş olan, Birleşik Krallık kadınları için tam oy hakkı 1928 yılında sağlanmıştır.


Fransa'da 4 Ekim 1944'de yapılan yasa değişikliğiyle kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 29 Nisan 1945'te ilk defa belediye seçimlerine katılan kadınlar 21 Ekim 1945'te de ilk defa parlemento seçimlerinde oy kullandılar.


1925'de belediye seçimlerinde oy kullanmaya başlayan İtalyan kadınları 1946'da ilk genel seçimlere katıldılar.


Japonya'da ise ancak 1950'de seçme hakkını kazandı.


1984 yılında Lichtenstein, 2003 yılında da Afganistan seçme hakkını kabul etmiştir. 2005 yılında da Kuveyt’teki kadınlar hem aktif hem pasif seçme hakkına sahip olmuştur.


Türkiye'nin Medeni Kanun'u aldığı İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesi 7 Şubat 1971'de gerçekleşirken ,İsviçre'ye bağlı Appenzell kantonunda ise 1990'ı bulmuştur.


Türkiye'de kadınlar 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme hakkı kazandılar. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. 


Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık1934'te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular. 8 Şubat 1935'de ilk defa meclis seçimlerine katılan Türk kadınları mecliste 18 sandalye elde ettiler.




Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin Özeti :


Madde I: Kadın özgür doğar ve erkeklerle haklar bakımından eşittir. 


Madde II: Her siyasi derneğin amacı, kadın ve erkeğin, doğal ve daimi haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve özellikle baskıya karşı koymaktır.


Madde III: Her bir devlet gücünün esası kadın ve erkeklerin birliğine ve onların ulustaki varlıklarına dayanmaktadır. 


Madde IV: Özgürlük ve adalet diğerine ait olan her şeyin iadesinden oluşmaktadır. Böylelikle erkeğin daimi zulmüne karşı çıkma haklarını uygulamanın sınırı olmamaktadır. Sınırlar doğa ve akıl çerçevesinde düzenlenmelidir.


Madde V: Doğa ve akıl yasaları toplum için zararlı olabilecek tüm davranışları yasaklar. Bu yasaların izin verdiği ve ilahi yasaların yasaklamadığı hiçbir şey engellenemez.


Madde VI: Yasa genel iradenin ifadesi olmalıdır. Bütün kadın ve erkek vatandaşlar şahsen veya bir vekil aracılığıyla yasanın oluşumuna katkıda bulunmalıdır. Bütün kadın ve erkek vatandaşlar yasanın önünde eşit olup; bütün rütbe, pozisyon ve resmi dairelere eşit ölçüde kabul edilmelidir.


Madde VII: Hiçbir kadın bu yasaların dışında bırakılmayacaktır. Kadın belirli durumlarda yasalar önünde suçlanacak, tutuklanacak ve hapsedilecektir. Kadınlar da erkekler gibi, hükmü kesin olan bu yasalara bağlı olacaktır.


Madde VIII: Yasa sadece mutlak, açık ve gerekli cezalar vermelidir.


Madde IX: Suçlu bulunan her bir kadına yasanın yaptırımları uygulanır.


Madde X: Kimse genel bir politika olsa bile, mahkûmiyetinden dolayı dava edilemez. Kadın darağacına çıkma hakkına sahiptir, aynı ölçüde konuşmacı kürsüsüne çıkma hakkına da sahiptir.


Madde XI: Fikir ve düşüncelerin özgürce ifadesi kadın haklarının en değerli maddelerinden biridir, çünkü bu özgürlük babaların çocuklarıyla olan babalık bağlarını garanti altına alır. Böylelikle her kadın vatandaş onu gerçekleri gizlemeye zorlayan barbarca önyargılar olmadan “Ben bize ait olan bir çocuğun annesiyim” diyebilir.


Madde XII: Kadınların ve kadın yurttaşların haklarının güvence altına alınması, daha büyük bir yararı ortaya koyar. Bu güvence, bu hakların tanındığı kişilerin ayrıcalığı olmamalıdır, herkesin yararına hizmet etmelidir.


Madde XIII: Devletin giderleri ve idari giderler için kadın ve erkeklerin katkısı eşittir. Kadınlar bütün yükümlülük ve yorucu işlerde katkıda bulunurlar, bu nedenle görev, iş, talep, onur ve zanaatte de paylaşıma katılırlar.


Madde XIV: Kadın ve erkek yurttaşlar kendileri veya temsilcileri aracılığıyla vergilerin zorunlu olup olmadığına karar verme hakkına sahiptir. Kadın yurttaşlar, sadece varlıklarında değil, aynı zamanda resmi kurumlarda, vergilerin toplanması, bunların kullanılması ve süresinin belirlenmesi sürecine eşit oranda katılabildikleri takdirde bunu kabul ederler.


Madde XV: Vergi ödemesinde erkeklerle bir olan kadınlar, resmi devlet memurundan mali işlerle ilgili bilgi alma hakkına sahiptir.


Madde XVI: Hakların garantisinin olmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur. Ulusu oluşturan bireylerin çoğunluğu yasanın biçimlendirilmesinde katkıda bulunmadıysa, o yasa yoktur ve geçersizdir.


Madde XVII: Birlikte veya ayrı olarak mülkiyet her iki cinsin hakkıdır.Kimse ulusun asıl miras payından yoksun bırakılamaz.


1789 bildirgesinden hemen sonra ilan edilen ve bir önsöz ile 17 maddeden oluşan, Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi, her ne kadar önsözde cesaret gibi güzelliği de düşünen cinsiyeti tanımlasa da, kadınlar için sadece basit bir karşıt tasarı olmamıştır. 


Bu bildiride sık sık ulusu oluşturan her iki cinsiyet de ifade edilmiştir. Olympe de Gouges’in “l’homme” (Fr. ilk yaygın anlamı ile “erkek”, ikinci anlamı ile insan/şahıs) kelimesi yerine “kadın ve adam” sözlerini kullanmasıyla da her iki cinsiyet açıkça betimlenmiştir. Kadınların ayrıcalığının olmadığı belirtilmiştir.


Bildirgede sürekli olarak özgürlük, eşitlik güvenlik, özel mülkiyet hakkı ve baskıya karşı çıkma hakkı talep edilirken, 1789 bildirgesindeki olumsuz olarak yer alan “özgürlük” kavramı de Gouges tarafından olumlu olarak değiştirilmiştir. 

Özgürlük, başka birine zarar vermeden ,her şeyi yapabilmekte düğümlenmektedir.


İNSANLARIN EŞİTLİĞİNE....






***



Iron Jawed Angels - Demir Çeneli Melekler , 2004

Amerikan tarihindeki önemli olaylardan birine güncel bir bakış açısı getiren 
Demir Çeneli Melekler, Amerikan kadınlarına oy hakkı kazandırmak için 
hayatlarını riske atmaktan kaçınmayan ve 
Hilary Swank'ın canlandırdığı cesur, başarılı ve genç eylemci 
Alice Paul ve Frances O'Connor tarafından canlandırılan

 Lucy Burns'ün gerçek yaşam hikayelerini anlatıyor.







Türkiye'de ;

Kadınlara VERİLEN seçme ve seçilme haklarına karşılık, 


ABD'de ki ;

Kadınların bunu ALMAK için yaptığı mücadele...





SEN BÜYÜKSÜN ATAM


SB