Translate

29 Aralık 2012 Cumartesi

MARSYAS'IN FLÜTÜ VE EFSANELERİN TELİF HAKKI


Frigya'nın Kelanai (Dinar) kentinde doğmuş Marsyas. 

Büyüdükçe müziğe merak sarmış. Frig havaları besteler, yurdunun doğa tanrısı Tanrı Pan'a ilahiler yazarmış. Yani öylesine severmiş müziği.

O zamanlara kadar bir tuluma çeşitli düdükler takılır, öyle değişik sesler elde edebilirlermiş eski insanlar. Marsyas başka başka düdüklerden çıkan sesi, bir tek kamışa yedi delik açarak, bir düdükten elde etmiş. 

İşte bugün çaldığımız flüt kaval ve ney'in atasını Frigya'lı Marsyas icat etmiştir. Marsyas flütü icat etmekle kalmamış, çok da güzel çalarmış. Gür Ormanlarla kaplı Frig dağlarında hem çalıp hem dolaşırken, güzel sanatlar Tanrısı Apollon'a rastlar ve Tanrıya meydan okur.

Tanrı Apollon'un üç telli lir'i nasıl çaldığı dillere destan. Apollon bu küstahlığa çok kızar ama yarışmadan kaçmaz.

Frig Kralı Midas ve güzel sanatların koruyucuları dokuz peri kızı (Mouse'ler) hakem olarak çağırırlar. Tanrı Apollon üç telli lir'ini yine çok güzel çalar, ama Marsyas'ınki doğa ile daha uyumludur. Herkes hayretler içersinde büyülenmiş gibi dinler.

Kral Midas oyunu Marsyas'a ,Mouse'ler de Apollo'nun kızgınlığına maaruz kalmamak için Apollo'ya verirler. Tanrıya hiç saygısızlık yapılır mı ? 

Tabii Apollo buna çok kızar ve Kral Midas'ın kulaklarını eşek kulaklarına çevirir. Marysas'ın da , bir tanrıyla aşık attığı için, ağaca bağlayıp derisini yüzer. Mouse'ler Apollo'nun verdiğini cezanın çok vahşice olduğunu düşünerek üzülürler ve ağlamaya başlarlar, gözyaşları Marsyas'ın kanı ile bir olup bir nehire dönüşür.

O gündür bu gündür Marsyas Nehri akar. Günümüzdeki ismi de Çine Çayı'dır. Aydın'dan Yatağan'a doğru giderken Marsyas'ın flütünden çıkan müziğini mutlaka duyarsınız.




KAVAL

İnsanoğlunun üflemeli ilk çalgılarındandır. Çeşitli kaynaklarda ''ağız sazları'' arasında anılan çalgı. Orta Asya Türk uygarlıklarından itibaren bilinir. Ülkemizde yüzyıllardır, ''çoban sazı'' ya da ''düdük'' olarak tanınan kaval, Büyük Göç'le yayıldığı toplumlarda ise, farklı ad ve biçimlerde çalına gelmiştir.

Kaval, içi boş şey anlamına gelen, ''kav''dan türemiştir. Çalgıya yüzyıllar önce yakıştırılan bu ad, genelde tüm nefeslilere (yapısal biçimine) özgü ortak bir kavramı içerir.

Kaval sözcüğü, Orta Asya Balasağun Türk kültüründe de kullanılmıştır. Ancak değişikliğin daha çok dil ve lehçelerden kaynaklandığı da bir gerçektir. Örneğin: Kırım lehçesinde ''Khoval'' (Çoban düdüğü), Çağatay lehçesinde, ''Khaval'' (Mağara, in ya da büyük çuval), Azerilerde ''kabak-kaval'' (büyük tef), Arapça'da ise, ''Geveze (konuşkan kişi) karşılığındadır. Bunların dışında dilimizde insan bacağındaki uzun, içi ilik dolu baldır kemiğine de şekil itibariyle ''kaval'' denilmektedir.

Yurdumuzda, halk ağzı ile ''gaval-goval ya da guvval'' olarak söylenen çalgı, sadece çobanlara özgü, ilkel bir müzik aleti olarak tanımlanmaktadır .

Yurdumuzun çeşitli yörelerinde ''guvva-govel ve gaval'' olarak da söylenen kaval, genellikle çoban sazı olarak bilinir. Güney Anadolu'da halk ve göçebeler arasında adeta ;mukaddes bir alettir. Kaval, koyunlarında sevgili bir sazı olduğuna itikad olunur. Kaval çalmasını bilen her çoban kavalının nağmeleriyle sürüsünün sevk ve hareket işlerini idare ettiği genel kanıdır. Bu konuda da bir çok efsaneleşmiş halk hikayesi anlatılır. 

Kavalın geçmişi insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Araştırmacılar kavalın anavatanın ,Hazar Denizi ötesi Ural-Altay dağları arasındaki bölge olabileceği konusunda birleşmektedir. 

Nitekim Alman asıllı müzikolog Curts Sachs , kavalın Türkçe asıllı olduğunu belirtmiştir. Konuyla ilgili ayrıca Macaristan'ın Zulnak ili Jonoshid yöresinde 1933 yıllarında arkeolojik kazılar ile ortaya çıkartılan bir ''kurgan'' (mezar) da var. Türk çobanına ait ''ötkeçin''ne (kemikten yapılmış çifte kaval) rastlanmıştır. 

Kavim göçü çağından kalma bu nefesli sazı bir çok tipleri arasında inceleyen Macar Denes Van Bartha bu tür örneklerin yayılma merkezinin Ural ile Altay arasındaki Ön Türklere ait en eski uygarlık ürünü olduğunu ayrıca doğrulanmıştır. Anadoluya İskitler (MÖ.8.yy.-3.yy. -Scythians/ Skythler/ Sakalar) vasıtasıyla geldiği söylenir.

İnsanoğlu, rüzgarın içi boş kamışlardan çıkardığı seslerden esinlenerek kavaldan ilk müzik seslerini çıkarmış, önceleri kamış üzerinde delikler bulunmaz iken daha sonraları çeşitli seslerinde elde edilmesi için kamış üzerine 3-5 delik açmıştır.

Asya müziğinin sistemi olan Pentatonik sistemdeki beşli sesler elde edildikten sonra da, delik sayısı sekize kadar artırılmıştır. Önceleri kamıştan yapılan kavallar zamanla hayvanların boynuz ve kemiklerinden yapılmaya başlanmıştır. İlk dönemlerde kartal ve turna gibi kuşların kanat kemiğinden yapılıp çalınanlarına ÖTKEÇİN adı verilmiş, bundan tek kemikten yapılanlarına ise bugün ÇIĞIRTMA adı verilmektedir.

Sibuzgu, sebezğu, sıvzğa, bırğa, burğa, borğu, tütek (düdük) gibi adlar ile anılıp çalınan düdüklere genelde SİPSİ adı verilmektedir. Avlanmayı bir sanat haline getiren Eski Türkler bu tür düdükleri avlanmakta da kullanırlardı, bunlarda dişi geyik sesini verdirerek erkek geyiklerin avlanmasını sağlarlardı.

Anadolu insanının üzerinde unutulmaz apayrı bir yeri olan kaval, yüzyıllar boyunca duygularını dile getirmesinde vazgeçilmez bir parçası olmuştur. 

Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı
Dr. Atınç Emnalar 
Ege Üniversitesi İzmir 1998


Dip not: 
Yunanlılar bu flüte sahip olabilmek için efsanenin başına "Athena'nın bu flütü icat ettiğini, üflediğinde çirkinleştiğini, diğer tanrıçaların gülüp alay etmesinden dolayı dünyaya attığı" bölümünü eklerler. Başka anlatımlar da Marsyas'ın yerini Pan alır.

Hatta Apollo'nun, Marsyas'ın derisini bir İskitliye yüzdürdüğü de söylenir. 

Kral Midas'a gelince , tabii ki kendisinin eşek kulakları yoktu. Bu lakap ona halkı tarafından verilmişti, çünkü her yerde casusları geziyordu ve herşeyi duyabileceğini düşünüyorlardı.


Irkçılık ile ötekileştirmenin, efsanelere sahip çıkmanın ve daha sonra da hak iddia etmenin başka bir çeşidi olsa gerek...!


Marsyas Sarcophage - Musée du Louvre, Paris.
Sol başta Athena ile başlar ve Marsyas'ın cezalandırılmasına kadar, efsaneyi anlatır.
the Divje Babe Flütü

Şimdiye kadar bulunan en eski flüt Slovenya (The Divje Babe flute) ve Almanya Hohle Fels Mağarasında ki 35bin-45bin yaşında olduğu tespit edilen ,Neanderthal insanlara ait flütlerdir.  ( University of Tuebingen archaeologist Nicholas Conard )
Almanya- Kuş kemiğinden flüt
Kemik flütlere carbon 14 testi yapıldığından, acaba kemiklerin eski olup, daha sonradan malzeme olarak kullanılıp flüt yapılmış olma ihtimali var mıdır ? Bunu araştırmak gerek..!
Çin de bulunan Flütler
1999 Yılında arkeologlar bir kazı esnasında Çin altı tane kemik flüt keşfetti. Yapılan araştırmalara göre bu flütlerin en eskisi yaklaşık 9.000 yıllık olup hala çalınabiliyordu. Yaklaşık 20 cm olan bu flütün yedi tane deliği var ve tahminlere göre bir Turna kuşunun ayak kemiğinden yapılmış. Enstrüman Çin’deki Sarı Göl tabanında Jiahu kasabasında gerçekleştirilen arkeolojik kazıda bulundu.

Etrüsk dönemi 
Yunan dönemi/ Auleter Aulos çalıyor
Roma dönemi /Versailles Sarayında bir rölyef



SB.
***