Translate

30 Haziran 2012 Cumartesi

AFRİKA’ NIN PAYLAŞIMI VE ABD İLE AFRİCOM


1913 yılında Afrikadaki Avrupa hakimiyeti


Berlin'de "Afrika'nın bölüşülmesi"nin (scramble for Africa) son pazarlıkları ve antlaşması yapıldı. Paylaşım uygulamada zaten olmuştu. Koca toprak parçasının hemen hemen bütünü bölüşüldü. Eski sınırlar değişti, uluslar bölündü, kaynaklar paylaşıldı. Bu yağma tam 177 budunsal ya da ekinsel topluluğu ortasından karpuz keser gibi bölüp parçaladı. Bu nedenle, Afrika haritasında cetvel konup çizilmiş gibi düz sınırlar çoktur.

Düz çizgilerin istisnaları da var. Örneğin, şimdi Namibya denen, ama Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman Güney-Batı Afrikası diye bilinen toprağın bir ucu doğuya doğru parmak gibi uzuyordu; bugün bağımsız Namibya olan bu ülkede sınır hâlâ böylesine yapaydır. "Caprivi Uzantısı" denen bu ekleme bir Alman birliğinin kuzey-doğuda o zamanki Alman sömürgesi Tanganyika ile birleşebilmek için o yönde yürümesi ve yol boyunca kurduğu derme çatma birkaç karakola bayrak çekmesiyle oluşmuştu. Uzantının adı Bismarck'tan sonra Almanya Şansölyesi (1890-94) olan Kont Leo Caprivi'den ötürüydü. Afrika'nın ortasındaki elmas zenginliklerini tekelinde toplamış olan Cecil Rhodes adlı bir İngilizin adı da (Kuzey ve Güney Rodezyalar diye) iki sömürgeye birden verildi. Uluslarla birlikte kimi yerli aileler bile bölündüler.

Eski ulusun bir parçası, bu kez, dilini bilmediği, inançları farklı ve belki de geçmişinde savaş yaşadığı başkalarıyla aynı sınırlar içine itildi. Gene aynı ulusun bir bölümü sonunda İngilizce öğrenip yabancı paralardan pound ekonomik birimine, öteki bölümü de Fransızca öğrenip franc para yaşantısına sokuldu. Üstelik, aynı ulusun bir parçası Protestan, öteki Katolik kiliselerine yönlendirildi. Kimi devletler rakiplerine daha fazla toprak, nüfus ya da ürün gitti diye, bunların karşılığında başka vurgunlar istediler ve aldılar. Öyle ki, örneğin, içinde tek bir Alman olmayan, daha da öte tek bir beyazın bile henüz girmediği Ruanda Almanya'ya verildi.

Sömürgeciliğin ve emperyalizmin sonuçları her Afrika ülkesinde uzun yıllar görüldü; bağımsızlıktan sonra bugün bile görülmektedir. Güney Afrika, anakaranın ilk sömürgeleşen koca parçasıydı. O çevredeki beyaz azınlığın ırkçı buyurganlığı ancak 1994 gibi oldukça yakın bir tarihte sona erdi. Oraya özgü olan beşikten mezara ırk ayrımının (apartheid) merkezi Güney Afrika Birliği'ndeydi (sonra Cumhuriyeti'nde), ama bu eksen çevredeki Angola, Botswana, Lesotho, Mozambik, Zambiya ve Zimbabwe gibi ülkeleri hem askerî gücüyle hem de ABD ve İsrail gibi ırkçı dostlarıyla baskısı altına almıştı. Denetim alanı anakaranın %40'ını kapsıyordu. Angola'daki iç savaş 2004'e değin sürdü, Mozambik ancak 1992'de bağımsız oldu. Batı emperyalizminin tohumlarını atıp bilerek geliştirdiği ırkçılıktan ötürü 1.5 milyon insan öldü ve bu olay çevre ülkelerine toplam 45 milyar dolara patladı.


Batı'nın Afrika'da ve benzeri yerlerde "uygarlaştırıcı" bir görevi, etkisi ve uygulaması olduğu gene emperyalist çevrelerde sorumsuzca yazılıp söylenmiştir. Sömürgecilik ve emperyalizm doğaları gereği istediğini şiddet, baskı, korkutma, saldırı, sömürü, acımasızlık, ırkçılık, buyurganlık, kan dökme ve yasa-dışılıkla elde etmiştir. Afrika'da bulunmuş hiçbir Batı devleti kendini bu suçlamadan kurtaramaz. Güney Afrika'ya yerleşen Hollanda-kökenli Afrikanerler'in toprak hırsızlığı, İngiliz-destekli Rhodes mafyasının acımasızlıkları, Britanya'nın Doğu Afrika'da Kenya'da ve Batı Afrika'da Altın Kıyısı'nda en iyi toprakları ele geçirmesi, Fransa'nın Madagaskar Adasındaki kıyımları, Portekizlilerin Angola ve Mozambik'teki haydutluğu ve kan dökümü, özellikle Fransızların Afrikalıları boğazı tokluğuna askere alıp kendi savaşlarında cepheye sürmeleri, İtalyanların Etiyopya'da zehirli gaz kullanmaları, İspanyol faşist komutanlığının anayurttaki demokratik cumhuriyeti yıkmak için buradan ordular götürmesi ve Almanların kendi silâhlı güçleriyle Güney-Batı Afrika'da Hererolar'a karşı 20'nci yüzyılın ilk soykırımını yapmış oldukları bilinmesi gereken gerçeklerdendir.




Afrika'ya bir yılan gibi sarılmış olan Belçika Kralı Léopold. 


Kongo'yu ele geçirmiş olan Belçika Kralı İkinci Léopold (1835-1909) özel temsilcisi (sözde gezgin) Stanley'nin girişimleriyle Kongo'yu önce kendine bağlamış ve ceza yöntemlerinden biri olarak yerlilerin ellerini bileklerinden kesmek gibi acımasızlıkları yaptığı, bu arada 20 milyon nüfusun yarısını öldürmüş olduğu anlaşılınca, kendi devletinin birkaç katı olan bu kişisel sahipliğindeki geniş toprakları ölümünden ancak bir yıl önce (1908'de) "Belçika Kongosu" adıyla devlete bırakmıştı. ABD emperyalizminin uygulayıcıları da, Asya'da Filipinler'de, Lâtin Amerika'da ve Hawaii gibi Okyanusya adalarında az bilinen ama benzer haydutluk ve kıyımın sorumlularıydılar. Batılılar Afrika'da gördükleri maymunlarla yerli halk arasında bir fark olmadığını düşünüyor, onlara da hayvan muamelesi yapıyorlardı.

Yerlilere yapılan muameleler genelde öteki beyazlara yapılmıyordu. Batılılar birbiriyle çekişiyor, giderek savaşıyor, ama birbirilerini maymun sınıfına sokmuyorlardı. Nedeni benliklerinin derinliğinde yer etmiş ırkçılık ve beyazları Tanrı'nın üstün olarak yarattığına ilişkin kemikleşmiş inançlarıydı. Onlara göre, tüm canlıların, bu arada üç anakaranın da, efendileri Batı'da yaşayanlardı. Belçika Kralının acımasızlığı üstüne 1904'de hazırlanan yazanak bile bu Batı yönetiminin "doğuştan aşağılık" olan Kongoluları beyaz adamın "uygarlaştırıcı görevini" yerine getirmek için bu türlü tavır ve uygulamaların gerekli ve yararlı olduğunu ileri sürüyordu. Kongo "ancak bu yoldan çağdaş uygarlık yoluna girebilecek ve onlar için doğal olan yabanıllıktan kurtulabilecekti."

Batılı emperyalistler adam yerine koymadıkları yerlileri askere alıp kendi amaçları için başkalarıyla vuruşturduklarından, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı başkenti İstanbul işgâl altındayken Fransız kuvvetlerinde "Senegalliler" denen Afrikalılar, üstlerinden aldıkları buyruklara uyarak sokakta gördükleri Türklere "tavuk öyle taşınmaz" diye "uygarlık dersleri" vermeğe kalkıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nda da İngilizler 374.000, Fransızlar da 80.000 Afrikalıyı cephelere sürdüler. Batılılar Afrikalıların yalnız topraklarının ve kaynaklarının değil, paylaşım savaşlarında sömürge halkının canlarının da peşindeydi.

Batı'nın Afrika sömürgelerindeki genel siyaseti, başka yerlerde olduğu gibi, "böl ve hükmet" ilkesiydi. Önce sınırları diledikleri gibi değiştirmişler, kendilerine uygun duruma sokmuşlardı. Bu süreçte ulusların, kabilelerin ve ailelerin bölünmeleri onları rahatsız etmedi. Ancak, kendilerini yabancıların zorla kabul ettirdikleri yepyeni çatıların altında buldular. Bundan böyle birdenbire "Kuzey Rodezya", "Fildişi Kıyısı" ya da "Ruanda" denilen yerde yaşamağa başladılar. Oysa, Yoruba, Aşanti ya da Hutu'ydular. Onların devletleri de söz gelişi Mandinka, Borno, Sokoto ya da başka bir şeydi.

Yabancı yerlilerin kendi devletlerini ortadan kaldırdığına göre, Afrikalı kendi kimliğini ister istemez çekirdek kabilesinde buldu. Sınırları değişmiş olan yeni sömürge birimine ısınamadığı için de bu kimliğine yapıştı kaldı. Günümüze taşınan bu "kabilecilik" anlayışı, daha önemlisi, kabileler-arası çatışmalar, iç savaş ve kimi yerlerde soykırım emperyalizmin ektiği tohumların sonucudur. Önceleri devletleri de olan Afrikalılar bölüne bölüne bir türlü uluslaşamamıştır. Oysa, ulus-devlet toplum gelişmesinin din, mezhep, tarikat, ırksal ya da budunsal köken gibi farklılaşmaların üstesinden gelen yüksek bir aşamasıdır.

Yabancılar Afrika'nın bu değişen görünümünde karakollarını gerekli her yerde kurdular, ama ailelerin başlarını en verimli topraklar üstünde dışa kapalı yerlere soktular. Buraları, onlara göre, bir tür tropik cennetlerdi. Özellikle İngiliz sömürgelerinde kişi başına dünyanın her yerleşim bölgesinden daha fazla (büyük olasılıkla Hollywood dışında) yüzme havuzu düşüyordu. Her yabancı ailenin çok düşük ücretle çalıştırdıkları kapı, mutfak ve bahçe işçileri vardı. Beyazların pek azı yatağını düzeltir, tabak yıkar, çiçek sulardı. Dışarıdan gelenlerin yaşamlarını bugün de sürdürdükleri Afrika kentlerinde bu iş bölümü hâlâ sürüyor. Onların villalarının arkasında yalnız soğuk sulu, banyosuz, buzdolapsız ve sobasız, tüm çocuklarıyla doluştukları söz-gelimi nohut büyüklüğünde tıkış-tepiş hizmetçi odaları günümüzde de göze çarpar. Beyaz yönetimin herhangi bir aşamasındaki yabancı görevlinin yaşam koşulları kendi anayurtlarında en varlıklılarınkine benzer. Sonraki kuşaklardan onlara benzemek isteyen kimi yerliler de bu üst tabakaya özendiler, başkanlarından som altından "taht" yaptıranlar çıktı.

Dışarıdan gelen yabancıların aynı sömürge sınırları içinde, ama değişik yörelerde ve bambaşka koşullarda yaşamak zorunda oldukları yerlilerle ortak yanları yoktu. Kimlikleri farklıydı ve aralarına genelde aşılmaz duvarlar örülmüştü. Yabancıya boyun eğenler her türlü temizlikçi, çocuk bakıcı, as rütbede asker, sıradan işlerde yazman ve günlük çevirmen olabilirlerdi. Bu durumda, yerliyle yabancının kurduğu yönetim arasında birliktelik olsa olsa en alt düzeydeydi. Afrikalı için gene budunsal köküne dönmekten başka çıkar yol görünmüyordu. Ayrıca, Avrupalı işgâlci yeni toprağın yönetiminde kendine yardımcı olmak üzere, azınlıklardan birini ya da ikisini seçti. Bu seçim geri kalanlarda, özellikle çoğunluğu oluşturanlarda, tepkiler yarattı. Böylesine bir seçim yeni topluma bağlılığı da yok etti ya da zayıflattı. Bu koşullarda Afrikalının kendini dar budunsal kökeninin içine sokmağa çalışması uzun erimde bir çıkar yol değildi. Çözüm olmayan bu seçenek onların yakalarını bağımsızlıktan sonra bile bırakmadı. Aşiret, tarikat, mezhep, ırk ve budunsal köken arayışlarının dar kalıbı onları günümüzde de sürüp giden kanlı iç çatışmalara sürükledi. Bu yüzden, gün gelip ufukta bağımsızlık gözükünce, devlet ulusal birliğin değil, koca toplum içinde topluluklardan birinin, hem de oldukça sık azınlıkta olanın egemenliği altında kaldı. Onların içinden çıkmış birkaç yönetici de sömürge döneminden bir dizi ayrıcalıklara sarılmak gibi yanlış dersler alarak yetişmişlerdi.

Afrikalılar bu süreci kabullenip ağızlarını bile açmadılar mı? Amharalar, Aşantiler, Şonalar, Zulular ve benzerleri ayaklanıp sert çıkışlar yaptılar. Ancak, yabancıların ellerinde üstün silâhlar vardı. Dinyayıcılarının önünde duran İncil'e bakıp yumuşayanlar, tüccarın ödediği aylıkla yetinenler ve yabancı askerin elinde silâhı görüp ürkenler işbirliği yoluna saptılar. Aydın önderliğinin bu yönden de zayıfladığına tanık olan sıradan Afrikalı kendini kabile kişiliğiyle bir tutmağa daha da yaklaştı. Ulusal kurtuluş akımları, bu uğurda kurulan siyasi partiler, hattâ bağımsızlıktan sonra yeni devleti yönetmek için öne çıkanların (kuşkusuz tümü değil, ama) kimileri belirli bir ırk ya da budunsal kümenin temsilcileri oldular.

Sanki yeni hükümetin görevi tüm ulusu geliştirip yüceltmek değil, yönetenin bağlı olduğu bir azınlığın desteğini sürdürmekti. Bu durumda, iktidardakiler koltuklarına sımsıkı yapışırken, siyasetin dışında kalanlar sık sık darbeler denediler. Buyurganın muhalefete geçmek ya da bir köşeye çekilmek işine gelmediği gibi, onun çevresinde kenetlenmiş iktidar ağı böyle bir değişime genelde zaten izin vermiyordu. Nijerya'da Biafra Savaşı ve Ruanda'da soykırım gibi kanlı olaylar kökleri sömürgeci dönemde yatan bu kanlı çatışmaların bağımsızlıktan sonra ne büyük bedellere patladığını gösteriyor. Bu sonuç Avrupalıların geçen yüzyılda uyguladıkları siyasetten doğmaktadır. Sömürge döneminin kalıntıları yaşadığımız bu yıllarda da açıkça görülüyor.



PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV

         *****






ABD VE AFRİKA
ABD'nin Afrika’ya Uzanan Eli: U.S. AFRICOM


ABD’nin 2007’de oluşturduğu yeni bir komutanlık olan Afrika Komutanlığı, kara kıta olarak bilinen Afrika’da Amerika’nın çıkarlarını savunmak üzere kurulmuştur. Amerikalılar tarafından U.S. AFRICOM olarak ismi kısaltılan Afrika Komutanlığı, ABD’nin tanımlanmış dokuz muharip ve altı bölgesel komutanlığından biridir. Bu yazıda Afrika Komutanlığının faaliyetleri ve Afrika ile ilişkileri ele alınmaya çalışılacaktır.

AFRICOM’a Kadar ABD-Afrika İlişkileri
ABD kıtaya James Monroe döneminde siyasi ilişkiler açısından ilgi duymaya başlamıştır. Amerikan Kolonileştirme Derneği (American Colonisation Society) 1820’de sayılarının 2,500 civarında olduğu düşünülen köle grubunu bugün Liberya olarak bilinen ülkeye yerleştirmiştir. Bu grubun 1847’de bağımsızlığını ilan ederek özgürlük kelimesinden türetilmiş Liberya adıyla ülkelerini kurmaları ve başkentlerine Monroe’dan esinlenerek Monrovia adını vermeleri ABD’ye bir minnet gösterisi olmuştur. Bu gelişmelerin ardından ABD 1862 yılında Liberya ile imzladağı antlaşma uyarınca ülkenin anayasal düzenini ve bağımsızlığını koruma görevini üstlenmiştir.[1]

Amerika’nın Afrika Kıtası ile bağlarının II. Dünya Savaşına kadar oldukça azaldığı söylenebilir. Ancak II. Dünya Savaşında Amerika günümüzde de devam ettirmeye çalıştığı askeri ve ekonomik gücüne sahip olacağı faaliyetleri yürütmüştür. ABD’nin Afrika’ya askeri olarak girmesi, İngiliz kuvvetlerinin, Kuzey Afrika’da Alman ve İtalyanlara karşı yürüttüğü savaşa destek verme amacıyla olmuştur. Meşale Operasyonu (Operation Tourch) ile[2] askeri anlamda bölgeye ayak basan Amerikalılar savaş sonrası dönemde de Afrika’daki faaliyetlerini sürdürmüştür.

ABD’nin Afrika ilgisi Soğuk Savaş döneminde SSCB-ABD mücadelesi olarak ortaya çıkmıştır. Kongo’da gerçekleşen ABD-SSCB çekişmesi bu durumun önemli örneklerinden biri sayılabilir. ABD, Belçikalıları destekleyerek Kongo’daki muhtemel SSCB hâkimiyetini kırmıştır.[3]

Zira Kongo, dünyanın sayılı kobalt, bakır ve elmas kaynaklarına sahip bir ülkedir. ABD’nin Reagen döneminde 14 Nisan 1986’da Libya’ya hava saldırısı düzenlenmesine daha sonra da 31 Mayıs 1996’da Liberya’ya operasyon düzenlenmesine sebep olmuştur. AFRICOM’un kurulmasından önce ABD’nin önemli Afrika müdahalelerinden biri de Somali’de gerçekleşmiştir. Somali’de bulunan petrol kaynaklarının ABD müdahalesi için ilgi çekici olduğu söylenebilir. Pek çok araştırmacı ABD yanlısı eski devlet başkanı Said Barre’nin Conoco, Chevron, Amoco gibi şirketlere önemli ayrıcalıklar tanımasını dikkate değer bulmaktadır. Somali El Kaide’nin ortaya çıkışıyla Eş Şebab örgütü üyelerinin konuşlandığı bir ülke durumuna gelmiştir. Eş Şebab, El Kaide’nin bir uzantısı olarak 2006’da adını duyurmaya başlarken, Africom da 2007 yılında teşkilatlandırılmıştır.

AFRICOM’un Kuruluşu
AFRICOM, özellikle 11 Eylül sonrası terör odaklı politikalar geliştiren ABD’nin Afrika’daki çıkarlarını daha iyi ve organize bir şekilde koruyabilmek için oluşturduğu bir komutanlıktır.[4] AFRICOM’un kurulmasına dair emir 6 Şubat 2007 tarihinde dönemin ABD başkanı Bush tarafından verilmiştir.[5] ABD’nin yereli güçlendirme stratejisi AFRICOM’un görev sahası içinde geçerli kılınmıştır. Bu anlayışa göre AFRICOM, El Kaide tehlikesini önlemek ya da azaltmak, önemli Afrika ülkelerinin askeri ve yönetim kapasitelerini artırmak, sivil idarenin yasalara karşı saygılı davranmasını sağlamak gibi görevleri üstlenmiştir.[6]






ABD, bu komutanlık ile Afrika kıtasında modern çağda yeri olmadığı bazı kesimlerce iddia edilen bir ulus ve devlet inşası sürecine girmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte AFRICOM aracılığıyla Afrika’daki milletlere eğitim verilmekte çeşitli sosyal yardımlar yapılmaktadır. Böylece Fukuyama’nın tespit ettiği gibi devletler, terörizmden uzak durarak ekonomilerini geliştirme şansı yakalayacaktır.[7] Elbette ki bu gelişim ve değişim yukarıda da belirtildiği gibi ABD’ye uyum sağlamış ve ABD çıkarları doğrultusunda hareket edecek ülkeler için geçerlidir. Aksi halde kendi kendini geliştirmek isteyen devletlerin bu yardım programlarına alınma ihtimalleri oldukça zayıftır.


AFRICOM’un Faaliyetleri
AFRICOM faaliyet alanı Mısır hariç tüm Afrika kıtasını kapsamaktadır. Bu görev sahasını Atlantik ve Hint Okyanuslarını da içermektedir. Dolayısıyla AFRICOM görev sahasında dünyanın önemli deniz yolları da dâhil olmaktadır. Bundan dolayı AFRICOM, deniz taşımacılığı güvenliği ile ilgili projeler yürütmektedir. Bu projelerine 9 Avrupa, 15 Afrikalı müttefiki de dâhil olmuştur. Söz konusu güvenlik projesinde 7000’den fazla denizci vazife yapmakta ve idare ABD’nin 6. Filosuna aittir.[8]

AFRICOM faaliyet alanı içinde, CENTCOM’un vazifeli olduğu Orta Doğu operasyonlarına destek vermek de bulunmaktadır. Bu vazifenin ifa alanını, kanun dışı silah geçişlerinin ve terörist yapılanmalara sağlanan personelin sızmalarını engellenmesi oluşturmaktadır. Söz konusu faaliyet Cezayir, Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Senegal, Tunus ve Fas’ın katılımıyla yürütülmektedir. Bu programda anılan ülkelerin personeli terörizmle mücadele için teçhiz edilmekte ve eğitilmektedir.[9] AFRICOM’un söz konusu faaliyetle Afrika Boynuzundan CENTCOM faaliyet alanına ya da CENTCOM faaliyet alanından Afrika kıtasına gerçekleşen sızmaları engelleme amacı taşımaktadır. Bu program ileride bahsedilecek Afrika Müşterek gücünden sonra askeri operasyonlara odaklanmış ikinci AFRICOM girişimidir.


AFRICOM’un önemli faaliyetlerinden biri de 19.yydan beri irtibatta olduğu Liberya ile ilgilidir. Bu program doğrudan Liberya ordusunun eğitimi ve geliştirilmesini amaçlamaktadır. ABD bu faaliyetiyle bölgedeki ileri karakolu olarak nitelendirilebilecek Liberya ordusunu eğitmekte ve adeta yeniden kurmaktadır. AFRICOM’a bağlı deniz piyadelerinin yönetiminde yürütülen bu programla 2006–2009 yılları arasında 2000 civarında Liberya ordusu personeli eğitilmiştir. Buna ek olarak ABD Liberya sahil güvenlik yapılanmasının oluşturulmasını da sağlamıştır.[10]


AFRICOM’un yönetiminde yürütülen bir diğer program da 2012 itibarıyla üçüncü yılına girmiş olan Afrika Deniz Taşımacılığı Kanun Uygulama programıdır. Bu çalışma çerçevesinde, ABD Afrika kıtasında gerçekleşen yasa dışı uyuşturucu ticareti ve insan taşımacılığını kontrol altına almaktadır. Amerikan deniz araçları ve personelinin kullanıldığı uygulamaların yoğunlaştığı bölgeler Sierra Leone ve Senegal’dir.[11]


AFRICOM, güvenlik ve yönetim programlarının layıkıyla yürütülebilmesi için Afrika genelinde eğitimler de vermektedir. Bu faaliyetleri kapsamında ABD, 2009 yılında yaklaşık 900 kadar askeri ve sivil öğrenciyi 19,8 milyon dolar sarf ederek eğitmiştir.[12] Amerika Birleşik Devletleri güvenlik programları haricinde AIDS’le mücadele kapsamında da Afrika kıtasında faaliyet göstermektedir.


AFRICOM Yapılanması
Kısaca anlatılmaya çalışılan bu faaliyetler AFRICOM çatısı altında birleşen ve küçük bir ordu olarak anlaşılabilecek bir yapılanma tarafından yürütülmektedir. Bu yapılanma içinde kara, hava, deniz unsurlarıyla birlikte, özel kuvvet yapılanması ve sahil güvenlik birimleriyle istihbarat ve psikolojik harekât birimleri de yer almaktadır. AFRICOM unsurları içinde ilk olarak değerlendirilecek kısım ABD’nin Afrika kara kuvvetleri olarak tanımlanabilecek olan U.S Army Africa (USARAF)’dır.


Anılan birim II. Dünya Savaşından sonra ilk olarak Southern European Task Force (SETAF) adıyla ABD-İtalya antlaşması gereği Camp Daryby’de kurulduktan kısa bir süre sonra İtalya Vicenza ve Verona’ya yerleştirilmiştir. SETAF’a 1972 yılında iki topçu grubunun eklenmesiyle görev alanı Yunanistan ve Türkiye’yi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. SETAF’ın 3. Hava İndirme taburu ve 325. Piyade Alayı Mart 1991’de Irak’ın Kuzeyinde mukim bulunan Kürtlere insani yardım sağlanmasında da vazife yapmıştır. SETAF 1994 yılında anılan tabur ve alayı başta olmak üzere Ruanda’daki olaylara müdahale etmek üzere Afrika’da görevlendirilmiştir. SETAF Aralık 2008 itibarıyla AFRICOM’un kara kuvveti olarak görev yapmak üzere yeniden yapılandırılmıştır.[13]


AFRICOM deniz kuvvetleri gücü olarak ABD’nin 6. Filosu görevlendirilmiştir. Aslında 6. Filo 1946 yılında kurulmuş olan ve Afrika’nın batı kıyılarını da içine alan geniş bir görev alanına sahiptir.[14] 6. Filo 1958 Lübnan müdahalesi ve 1973 Yom Kippur Savaşında görev almış Afrika ve Akdeniz bölgesinde AFRICOM’un kuruluşundan çok daha önce varlık göstermiştir. 6. Filo’nun son faaliyeti 2011’de gerçekleşen Libya müdahalesidir. Bu vazifesi AFRICOM bünyesinde gerçekleşmiştir. 6. Filo yapısı açısında da uzun süreli operasyonlarda kendi kendine yetebilecek şekilde organize edilmiştir. Bünyesinde Görev Gücü 60 (Task Force 60) koduyla kariyerlerden tertip edilmiş grup, temel deniz gücünü sağlamaktadır. Bunun dışında Görev Gücü 61 koduyla amfibi saldırı grubu, Görev Gücü 62 koduyla deniz piyadesi keşif gurubu ve özel operasyonlar için Görev Gücü 64 koduyla bir başka birim bulunmaktadır.[15]


AFRICOM’un hava kuvvetini ABD 17. Hava Kuvveti oluşturmaktadır. Anılan kuvvet, 1953’de Fas Rabat’ta kurulmuştur. 17. Hava Kuvveti, kurulduğu dönemden itibaren Orta Doğu, Orta Avrupa ve Kuzey Afrika’da faaliyet göstermiştir. Bir dönem Almanya’daki Sembach Hava Üssünde konuşlu bulunan kuvvet 2007 yılının Şubat ayı itibarıyla görev alanı Afrika olarak belirlenmiştir.


AFRICOM bünyesinde deniz gücü olarak görev yapan 6. Filo haricinde deniz piyadelerinden oluşturulan Amerikan Deniz Piyadeleri Afrika Kuvveti bulunmaktadır. Deniz Piyadelerinin ABD operasyonlarının vazgeçilmez unsurlarından olduğu düşünülürse, Afrika kıtası ABD için operasyonel açıdan önem gösterilen bir alan olarak tanımlanabilir. Bu durum MARFORAF olarak kısaltılan Deniz Piyadeleri Afrika Kuvveti görev tanımlamasında, AFRICOM kurucuları diplomasi, zenginlik, güvenlik ve gelişim arasındaki ilişkiyi oldukça iyi anlamışlardır denmektedir.[16] 


Bu ilişkinin güvenlik ayağının geliştirilmesinde önemli bir görevin Amerikan deniz piyadelerine düşeceğini öngörmek mümkündür. AFRICOM’un bütün idari birimlerinin merkezi başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde bulunmaktadır. Ancak Afrika Boynuzu birleştirilmiş müşterek görev gücü şeklinde Türkçeye tercüme edilebilecek kuvvet Afrika’da konuşlu bulunmaktadır. Bu kuvvet gerek konuşlu bulunduğu coğrafi alan gerek de görev niteliği açısından özelliği haiz olduğunda ayrıca ele alınacaktır.
Afrika Boynuzundaki Küçük Amerikan Silahlı Kuvvetleri İngilizce adı Combined Joint Operation Task Force-Horn of Africa olan birim, 1998 yılında Tanzanya Dar’üsselam ve 2001 terörist saldırılarına cevap verebilmek amacıyla 2002 yılında Aden Körfezinde USS Mount Withney savaş gemisiyle gönderilmeleri neticesi kurulmuştur.[17] Kuvvet AFRICOM’un Afrika Boynuzunda konuşlu olan küçük bir kopyası olarak değerlendirilebilir.


Afrika Boynuzu, CENTCOM faaliyet alının içine doğru uzanan bir çıkıntı şeklindedir. Bu yapısı nedeniyle Arap yarımadasına sızmaları kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte bu bölge Somali, Etiyopya, Cibuti, Eritre, Sudan gibi devlet otoritesinin son derece zayıf olduğu alanlarda faaliyet gösteren El Kaide’nin konuşlu olduğu alandır. Bu özelliklerinden dolayı ABD Afrika Boynuzuna özel önem göstermektedir. Kurulan komutanlık, yapısı ve faaliyetleri ile bölgede gerçekleşen olaylara anında müdahale edebilme imkân ve kabiliyetine sahiptir. Komutanlık, El Kaide faaliyetlerine silahla karşı koymaktan başka, bölgesinde bulunan ülkelerde, sağlık, eğitim gibi konularda sosyal projeler geliştirerek devletlerin ABD ile ilişkilerinde sempati uyandırmasını sağlayarak teröre olan desteklerini engellemeye çalışmaktadır.[18]


Ancak ABD’nin Afrika Boynuzu’nda gerçekleştirdiği İnsansız Hava Araçları saldırılarında ortaya çıkan sivil ölümleri bu sempatinin kazanılmasında önemli ve haklı bir engeli oluşturmaktadır. Ayrıca Afrika Boynuzu’ndan Yemen’e terörist geçişlerinin gerçekleştiği olaylarla Yemen ayaklanmaları ABD’nin söylem ve eylemlerinin birbirini tutmadığı bir alan olarak ortaya çıkmaktadır. Yemen olayları sırasında demokrasi, insan hakları, gelişmişlik vurgusu yaparak eski devlet başkanı Salih’i eleştiren ABD konu El Kaide olduğunda örgütle mücadele kaygısı taşıyarak yardımcısının devlet başkanı olmasını ve Salih iradesinin tüm ülke üzerinde etkile kalmasına göz yummuştur.


Sonuç
ABD zayıf devletlerin kendisi için sorun alanı haline geldiğini fark etmiş görünmektedir. Sorun alanları ABD’nin çıkarlarının bulunduğu yerlerde Washington’ın maddi ve manevi kazançlarını engellemektedir. ABD 90’lı yıllarda Afrika’da kendisine karşı yapılan saldırılarla sarsılmış ancak 11 Eylül saldırısı ile yeniden yapılanma içine girmiştir. Bu yaklaşımın sonucu olarak AFRICOM ‘u kurmuştur. Yazıda ortaya konmaya çalışıldığı gibi ABD’nin Afrika ile ilişkisi ve çıkarları 19. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. Sistematik şekilde gelişim II. Dünya Savaşı ile başlamakta ve halen devam etmektedir. Bu yaklaşım içerisinde ABD âdemi merkeziyetçilik duruşuna Afrika’da karşı çıkmışa benzemektedir. Çünkü AFRICOM bölgede gerçekleştirdiği her eğitim ve sosyal faliyette güçlü devlet oluşturma çabası sarfetmektedir.

Terörle mücadele konusunda da ABD bölgesel gelişim ve değişimi açıkça ifade ettiği gibi kendi çıkarları doğrultusunda yürütmektedir. Afrika El Kaidesi olarak tanımladığı örgütle mücadele ederken, söz konusu örgütü engelleyebilecek yöneticileri demokrasi karşıtı olsa dahi desteklemiştir. Bu konudaki en önemli örnek Yemendir. Ülkede olayların gerçekleştiği dönemde alışılmış demokrasi ve insan hakları söylemleri ile öne çıkan ABD söz konusu kendi çıkarları olduğunda gerisini teferruat olarak kabul etmiştir. Bu durumun en somut örneği de Yemen eski devlet başkanı yerine yardımcısının getirilmesi ve Salih’in herhangi bir yaptırıma uğramamasıdır. Sonuç olarak ABD, yapmış olduğunu iddia ettiği insani faaliyetleri kendi çıkarları için yürütmektedir. Bu durum Afrika kıtası için de geçerlidir.


ÖZDEMİR AKBAL 12/06/2012

[1] Türkkaya Ataöv, Amerikan Emperyalizminin Doğuşu ve Gelişimi, İleri Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2007, s:28.
[2] David T. Zabecki, “North Africa”, http://www.pbs.org/thewar/
detail_5211.htm(08.06.2012)
[3] Major Thomas P. Odom,, Dragon Operations: Hostage Rescues in the Congo, 1964-1965, Combat Studies Institute, Kansas, s:25-45.
[4] Theresa Whelan, “Why AFRICOM”, Departmant of Defense, Washington, 2007, s:8.
[5] http://www.africom.mil/
getArticle.asp?art=3152&lang=0 (06.06.2012)
[6] http://www.africom.mil/AfricomFAQs.asp (01.06.2012)
[7] Francis Fukuyama, State Building Governance and World Order in The Twenty-First Century, Cornell Universty Press, London, 2004, s: 133-134.
[8]http://www.africom.mil/AfricomFAQs.asp (01.06.2012)
[9] A.g.k. (01.06.2012)
[10] A.g.k (01.06.2012)
[11] A.g.k. (01.06.2012)
[12] A.g.k (01.06.2012)
[13] http://www.usaraf.army.mil/history.html (06.06.2012.)
[14] http://en.wikipedia.org/wiki/United_States_Sixth_Fleet#cite_note-0(07.06.2012)
[15] A.g.k. (07.06.2012)
[16]http://www.marines.mil/unit/marforaf/Pages/mission.aspx (07.06.2012)
[17] COMBINED JOINT TASK FORCE — HORN OF AFRICA U.S. Africa Command,www.hoa.africom.mil.(01.06.2012)
[18] COMBINED JOINT TASK FORCE, www.hoa.africom.mil.(01.06.2012).








En son haber Türker Ertük'ten:


İKİYÜZLÜ BATI

Günümüzde Afrika kıtasının nüfusu 1 milyara yaklaşıyor ama bunun yarısı günde bir dolara yaşıyor. Üzerinde 56 devletin olduğu bu kıta dünyada açlığın en yüksek ve en yaygın olduğu yerdir.

Halbuki dünyadaki maden kaynaklarının yüzde 20’si bu kıtada. Stratejik olan ve nadir bulunan kıymetli madenler açısından bakarsak dünyanın en zengin bölgesi. Yer kürenin hidroelektrik potansiyelinin yüzde 40’ı burada. Afrika yeraltı su kaynakları bakımından da çok zengindir. Kıtanın diğer bir avantajı da zengin maden kaynaklarının işlenmemiş olmasıdır.

Afrika bu kadar zenginliklere sahip olmasına rağmen varlık içinde yokluk çekmekte. Bunun nedeni ise Batı’nın bu kıtadaki sömürgecilik ve emperyalist geçmişi, çıkar çatışmaları ve bunun tetiklediği bugünde devam eden bitmez tükenmez savaşlar ve darbeler.

Zengin kaynakları nedeniyle Afrika bugün de emperyalizmin daha da artan ilgisi altındadır. En başta ABD olmak üzere Batı’nın bu kıtaya ilgisi hegemonyanın ve sömürünün devamı içindir. Demokrasi, çatışmaların sonlandırılması, açlığın ve fakirliğin bitirilmesi asla söz konusu değildir.

Darbecileri koruma operasyonu

Geçen sene Mart’ta askeri eğitim ve öğretimini ABD’de almış 1973 doğumlu Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo, Mali’de demokratik bir seçimle iktidara gelmiş Başkan Amodou Toumani Toure’ye karşı darbe yapar ve iktidara gelir.

Bunun üzerine Mali’nin kuzeyi isyan eder, içlerinde El Kaide bağlantılı grupların da bulunduğu İslamcı militanlar ülkenin üçte ikisini ele geçirirler, güneye doğru ilerlerler ve başkent Bamako’yı hedef alan askeri operasyon başlatırlar.

Bu gelişmeler nedeniyle 11 Ocak 2013’de Fransa kuzeydeki isyancılara veya daha doğru bir söylemle darbeye direnenlere karşı askeri harekat başlatır. Fransa’ya ait Mirage savaş uçakları ve Gazalle helikopterleri Mali’nin kuzeyini bombalamaya başlar ve hala devam etmektedir. Fransa’nın Mali’deki askeri harekatına başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı destek verir.

El Kaide yanlış zaman ve yerde savaşmaktadır. Suriye’de savaşan silah arkadaşları ABD, İngiltere ve Fransa’nın azami desteğini alırken burada savaşanlar bombalara maruz kalmaktadır. Burada önemli olan ne olduğunuzun değil işbirlikçi olup olmadığınızın önemli olduğudur.

Adaşına yardım etmedi
Mali’de bunlar olurken Orta Afrika Cumhuriyeti’nde tam tersi olmaktadır. Orta Afrika Cumhuriyeti Başkanı Francois Bozize ülkenin doğusu ve orta kısmında bazı şehirleri ele geçiren ve başkent Bangui’ye saldırmak isteyen isyancı Seleka Koalisyonu’na karşı Fransa ve ABD’den yardım ister fakat adaşı Francois Hollonde’da dahil olmak üzere yanıt olumsuz olur. Bozize’ye isyancılarla anlaşması tavsiye edilir.

Afrika’da olanların Ortadoğu’dan farkı yoktur. Hegemonyaya ve sömürüye direnmek cezalandırılmayı gerektirmektedir. Direnç gösteren demokrat veya diktatör hiç fark etmez mutlaka başına felaket getirilir, İşbirliği yapan ise yüceltilir!

Afrika Birliği tamamen ABD’nin güdümüne girmiş durumdadır. ABD tarafından silahlandırılan, finanse edilen ve yönetilen 17 bin Afrikalı asker Somali’de bulunmaktadır. ABD Afrika’da üsler zinciri kurmaktadır. ABD Özel Kuvvetleri, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ( Eski adı Zaire ), Uganda, Güney Sudan ( Batı’nı desteği ile 2011’de Sudan’dan ayrıldı ) ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde çok aktif olup görünürde Tanrı’nın Direniş Ordusu ( Lord Resistance Army ) adlı Ugandalı gerilla lideri Joseph Kony’i aramaktadır.

ABD isyanın arkasında
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde M23 ( 23 Mart Hareketi ) isimli isyancı grup ülkenin doğusunda bazı şehirleri ele geçiriyor ve başkent Kinşasa’yı tehdit ediyor. Birleşmiş Milletler ( BM ) raporlarına göre M23’ün arkasında ABD var.

Merak ediyor musunuz? Niçin ABD nüfusu 71 milyon, yüzölçümü Türkiye’nin üç katı büyüklüğünde, 1960’da Belçika’dan bağımsızlığını kazanmış, resmi dili Fransızca olan Orta Afrika ülkesi Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile bu kadar yakından ilgileniyor?
Tabi ki nedenler duygusal değil. Demokratik Kongo Cumhuriyeti özellikle stratejik ve nadir bulunan madenler bakımından çok zengin. Sadece birkaç örnek verirsek; dünyadaki elmasın yüzde 30’u ve Koltan’ın yüzde 80’i bu ülkede. Koltan madeninden niyopyum ve tental üretiliyor. Bunlar cep telefonu, play station, bilgisayar ekranı gibi ileri teknoloji içeren ürünlerde kullanılıyor. Bu ham maddelere Çin’in de çok ihtiyacı var.

Afrika’daki savaşları, darbeleri, karşı darbe girişimlerini, isyanları, emperyalist müdahaleleri ve bu kıta üzerinde de gelişen ABD-Çin soğuk savaşını daha iyi anlayabilmeniz için ABD Enerji Bakanlığı ( U.S.Department of Energy ) tarafından çıkarılan ve her yıl güncellenen ve internet vasıtası ile erişebileceğiniz Kritik Malzeme Stratejisi ( Critical Materials Strategy ) dokümanına göz atmanız yeterlidir. Bu tür dokümanların gizli eklerinin de olduğunu bilmenizi isterim.

Halen Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli olan Tümamiral Semih Çetin’in yeni çıkan “ Bir ihanetin öyküsü “ kitabını okumanızı öneririm.

Saygılar sunarım.
Türker Ertürk 22.01.2013


***