DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN
Türkiyeli Eşbaşkan Başbakan Erdoğan; “Kürtçülük” konusundaki ortağı “Yeni CHP” için bu tabiri kullandı. Gençler bunun ne anlama geldiğini bilmezler. Koç grubunun “Şahin” adı ile ürettiği bir araba vardı. Daha sonra, bir üst model olarak “Doğan” marka bir araba üretildi.
Bazı uyanıklar Şahin’e, Doğan görüntüsü vererek satmaya başladılar. Bu deyiş, o zamanlardan kalmadır. Kökeninde aldatma-kandırma-hile vardır.
Her nedense Tayyip Bey verdiği örneklerde ya “yemek”, ya “aldatmak”, ya da “asmak-kesmek” gibi deyimler kullanır. Aklından hiç çıkmıyor herhalde…
Türkiyeli Başbakan Erdoğan’a ve “Kürtçe Eğitim” konusundaki destekçisi Kılıçdaroğlu’na, 20 yıllık bir ilmi çalışmadan söz etmek istiyorum. Umarım yararlı olur.
İstanbul Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu tarafından “Şeref Payesi” verilen değerli bilim adamı Arkeolog-Profesör Dr. AFİF ERZEN, 1967 yılında, İstanbul Üniversitesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezini” kurmuştur.
Bu merkezde tanınmış Türk Profesörlerin yanında, yabancı Profesörler de çalışmıştır. Bunlardan biri, Ermeni sorununa ışık tutmuş ve ekibiyle 1984 yılına kadar bu merkeze çalışan Profesör Erich Feigl’ dir.
20 Yıllık çalışmanın sonucunda ulaşılan gerçekler;
*Türkler, yani atalarımız, M.Ö 13.000 yılında Anadolu’ya göç etmişlerdir. Yani bizler, 15.000 yıldan beri Anadolu’nun sahibiyiz.
*Türkler, GÖÇEBE değil, GÖÇMEN olarak, Anadolu’yu yurt edinmek için gelmişlerdir.
*Türkler, o tarihlerde “Yazı” sahibidirler.
*M.Ö 14.000 tarihli ORAL dağlarındaki Şölgen taş mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar tarafından bulunan yazıtlarda, Türklerin Tanrının Birliğine inandıkları yazmaktadır.
* Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eserlerde; Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, Geyik-At- Köpek gibi hayvanları evcilleştirdikleri kanıtlanmıştır.
*Türkler, ileri seviyede bilgi ve düşünce sahibi olarak Anadolu’ya göç ettiler ve Anadolu’nun “Dip Kültürünü” oluşturdular…
Bu gerçeklere;
*Van Bölgesi esas alınarak, Mağara ve Kaya altı- Kaya üstü resimlerin M.Ö 13.000-6.000 tarihleri arasında olmaları,
*Bu resimlerin eşleri ya da benzerlerinin Orta Asya’dan itibaren mevcut olmaları,
*Kâzım Mirşan’ın okuduğu 40 kadar yazıtları,
*Servet Somuncuoğlu’nun, Çin’den İzmir’e kadar çekilen bir hattın kuzey ve güneyindeki, Milyon’a erişen sayıdaki resim ve kaya yazıtlarından,
*Ankara yöresinde bulunan 5.000 Kaya resminden, ulaşılmış ve kanıtlanmıştır…
Gelelim bize hala okutulan Batı Merkezli tarihe;
*Batı merkezli tarih, Emperyalistlerin gereğinde çıkarlarına uygun bir “yapay devlet” kurabilmeleri için, Doğu Anadolu’yu bilerek tarihsiz bırakmıştır.
*Bunlara göre Türkler, Anadolu’ya M.S 1071 yılında gelmiştir.
*Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde kültürsüz, bilgisiz çoban sürüsünden oluşan göçebelerdir!…
*Anadolu’nun Türkleşmesi M.S 1071 tarihinden sonra başlamıştır.
Resmî, yani Batının istediği Türk Tarihi ve okullarımızda maalesef hala okutulan tarih, Batı Merkezli Tarihtir. Bilinmesi gereken bu tarihin, maksatlı yazılmış bir tarih olduğudur.
Kanıtlanmış bilimsel gerçeklere göre, bizler Anadolu’nun 15.000 yıllık sahipleriyiz.
-Bu tarihten sonra Anadolu’ya gelenler sahiplik iddiasında bulunamazlar.
-Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmaları, Hazreti İsa’nı müritlerinden Saint Paul’un M.S 7. Yüzyılda Anadolu’ya gelmesiyle başlamıştır.
-Alt kimlik, Üst kimlik, Anayasal kimlik, 47 Etnik köken iddiaları, Anadolu’yu parçalamak ve Türkleri etkisiz hale getirme çabalarıdır.
-Bunlar Sevr’i hortlatmak için ileri sürülmüş bahanelerdir…
Bu ilmi gerçekleri;
* “Doğan Görünümlü Şahin” deyişini kullanan, “Çağdaş Görünümlü Badem” ile, “Atatürk Milliyetçiliği” ilkesine inandığını söyleyen, “Genel Başkan Görünümlü Kuzu Muhalefet” bilsin istedik. Belki faydası olur, okurlarsa.
Bu yazıyı okuyanların veya ele geçirenlerin, “Ne Mutlu Türküm Diyene, sözünü her yere yazmak, ilkelliktir” diyen Çankaya’da ki Abdullah Bey’den saklamalarını rica ederim. Bırakın o, bildiği gibi davranmaya devam etsin…
Not; Bu çalışmayı bana gönderen Sayın H.Tarcan’a teşekkür ederim.
Sağlık ve başarı dileklerimle 13 Haziran 2012
RIFAT SERDAROĞLU
İLKKURŞUN
...
PROF. AFİF ERZEN (1913-2000)
*İlk Çağ Tarihinde| Trakya; Başlangıçtan Roma Çağı'na Kadar
*Doğu Anadolu ve Urartular; Eastern Anatolia And Urartians
*İlkçağda ANKARA
kitaplarından bazılarıdır.
...
Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne bağlı olarak, 14 Ağustos 1969 tarih ve 13275 sayılı Resmi Gazete'de Yönetmeliğinin yayımlanmasıyla resmen işlerlik kazanmıştır.
Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmuş ve daha sonra üzerinde Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan gibi devletlerin oluştuğu Balkan coğrafyasını incelemek üzere o yıllarda bir müessesenin bulunmaması, büyük bir eksiklik olarak görülmekteydi. Zira, bölgeye ait, Türk kültürünün derin izlerini yansıtan zengin malzeme bulunmaktaydı. Enstitü'nün kuruş "Gerekçe"sinde açıkça belirtildiği edildiği gibi 1966 yılında Sofya'da yapılan I. Milletlerarası Güneydoğu Avrupa Tetkikleri Kongresi'nde, Güneydoğu Avrupa camiasına mensup bir ülke olmasına rağmen, Türkiye'nin bölge hakkındaki görüş ve düşüncesini aktaracak bir enstitünün eksikliği hissedilmişti .
Balkanlar'da, tarih, dil, folklor, etnografya, sanat tarihi konularına ait, araştırıcıları cezbeden zengin malzeme varlığına, beş asırlık ortak yaşamdan kaynaklanan karşılıklı tesirlerin incelenmesi de eklenince doğrudan bölge üzerinde çalışmalar yapmak ve yapılacak araştırmaları koordine ederek ortak bir hedef etrafında birleştirmek için Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'ne olan ihtiyacı daha da artırmaktaydı.. Aslında bölgeyle alâkalı konuları incelemek üzere bir enstitü kurulması fikri 1966 yılında başlamış ve ilk teklif Prof. Sabri Esad SİYAVUŞGİL tarafından yapılmıştı. Fakat, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü ancak üç yıl sonra 1969 yılında hayatiyet kazanabildi.
Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nün ilk Genel Kurulu, 15 Eylül 1970 tarihinde toplanmıştır . Yapılan seçimde Müdürlüğe Prof. Dr. Afif ERZEN, Müdür Yardımcılığı görevine Prof. Dr. Semavi EYİCE seçilmişlerdir. Yapılan diğer oylamada Prof. Dr. Ahmet CAFEROĞLU, Ord. Prof. Ali TANOĞLU ve Doç. Dr. Ömer Faruk AKÜN yönetim kurulu üyeliğine seçilirler .
Enstitünün en önemli faaliyetlerinden biri olmak üzere Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin yayımlanmaya başlandığını görmekteyiz. 1972'de Enstitünün ilmî yayın organı olarak neşir hayatına başlayan Dergi, senede bir defa çıkarılacaktı . Kuruluşuna dair Yönetmelikte ifade edilen Güneydoğu Avrupa ile ilgili araştırmalar yapılarak, neşredilmesi hedefi Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin çıkarılmaya başlanmasıyla somut olarak kendini göstermekle, önemli bir adım olarak zikredilmelidir. Enstitüye üye öğretim üyeleri ve bölgeyle ilgili çalışma yapan yabancı bilim adamları tarafından hazırlanan makaleler ve gerekse ilmî kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen bilimsel faaliyetler hakkında bilgilendirici yazıların bir merkezde toplanması bakımından Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi kısa sürede vazgeçilmez bir konuma yükselecekti.
Enstitünün en önemli ilk faaliyetlerinden bir diğeri ise Prof. Dr. Afif Erzen tarafından ilk olarak 1971 senesinde Enez/Edirne'de başlatılan arkeolojik kazı çalışmalarıdır. Prof. Erzen tarafından, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü izniyle ve Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü Müdürü sıfatıyla 20 Eylül-20 Ekim 1971 tarihleri arasında Enez'de yapılan ilk sondaj çalışmaları neticesinde elde edilen bulgular, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nin ilk sayısında geniş olarak değerlendirilmişti . Edebiyat Fakültesi'nin maddî olarak desteklediği Enez'deki kazı çalışmalarının ertesi yıl derinleştirilerek sürdürüldüğü görülmektedir. Kazıda elde edilen bulgular Enstitü'nün yayın organında bilim dünyasına sunulmaya devam ediliyordu .
Ödenek yokluğu ve Van Kalesi ve Toprakkale'de gerçekleştirilen kazılar nedeniyle Enez'deki kazı çalışmalarına bir süre ara verilmek zorunda kalındığı görülmektedir . Nihayet 1979 senesinde yeniden başlatılan çalışmalar, daha geniş çapta yürütülecektir. Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü adına Prof. Dr. Afif Erzen'in başkanlığında Enez kazıları bir süre sonra Enstitü ve Türk Tarih Kurumu'nun ortak faaliyeti olarak devam ettirilmeye başlanmıştı . Çalışmalar genişledikçe elde edilen bulgularla ilgili yayınlar da artmaktaydı .
Bu arada Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü üyeleri Milletlerarası Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Kongresi'ne katılarak, ilmî tebliğler sunmaya başlamışlardı . Prof. Dr. Cengiz ORHONLU, üçüncüsü Romanya'nın başkenti Bükreş'te 4-10 Eylül 1974 tarihleri arasında düzenlenen Kongreye katılarak, bir de tebliğ sunmuş, daha sonra tebliğin Türkçe metni Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi'nde yayımlanmıştı . IV. Milletlerarası Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Kongresi ise Ankara'da gerçekleştirilmişti (13-18 Ağustos 1979) .
Türkçe'nin de kongre dili olarak kabul edildiği toplantıları Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nün birçok üyesi gerek tebliğ sahibi, gerekse dinleyici olarak yakından takip etmiştir. Böyle uluslar arası önemli bir bilimsel etkinliğin Türkiye'de düzenlenmesine müstakil bölge hakkında faaliyet gösteren bir kurum olarak Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü varlığıyla en büyük katkıyı yapmıştır.
Kaynak: İSTANBUL EDU.TR
Karamanoğlu Beyliği devrinde kullanılan gümüş paralarda DOĞAN |
...
SB.