Translate

9 Eylül 2012 Pazar

ANADOLU'DA YUNAN ZULMÜ VE KAHRAMAN KADINLARIMIZ - 3







Kurtuluş Savaşında Fedakarlık Gösteren Türk Kadınları

Tarihimizde düşmanla cephede bizzat mücadele eden şahsiyetlerin timsali 93 Harbinde Ruslarla mücadele eden Nene Hatun ile başlayan memleketi düşmanlardan kurtarma azmi. Milli Mücadele'de had safhaya ulaşmıştır. Kurtuluş Savaşının cephelerinde görev alan ve tespit edebildiğimiz kadınlarımızın bazıları şunlardır:





Nene Hatun 



98 yıl Erzurum'da yaşadıktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastalığından hayata veda etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti.



Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücadeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi.



7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum'lulara ulaştırdı. 



Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladı. Kadın - erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir tâze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Üç aylık bebeğini emzirmiş, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emanet ediyorum." Diyerek vedalaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa 
fırlamıştı.



Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silahlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.



Hemen yaralıların tedâvisine başlandı. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hatun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevildi.



O'nun, vatan için gece başlayan mücadelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hatun'un ve O'nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı.



Savaştan sonra da Nene Hatun, destan kahramanlarına yaraşır bir asaletle yaşadı. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'lı subayın bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmıştım. Bu gün de ilerlemiş yaşıma rağmen aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabını vermişti. 






Kara Fatma (Fatma Seher Erden):


1888 yılında Erzurum'da doğdu. Subay Derviş Bey ile evlenmiş onunla birlikte Balkan Savaşına katılmıştır. I, Dünya Savaşında ailesinde 9-10 kadınla birlikte Kafkas Cephesine gitmiş, Mondros Ateşkesinden sonra eşi Ermeniler tarafından şehit edilince etrafına topladığı kadınlarla birlikte Ermenilere karşı çarpışmıştır. Erzurum'da Mustafa Kemal ile yaptığı görüşme sonucunda görev istemiş, kurduğu çetesiyle Bursa ve İzmit'in işgalden kurtulması için çalışmıştır . 


Çukurovalı Kara Fatma olayını bilen Atatürk, 1919 yılı Eylül ayı içinde Sivas’ta kendisini ziyaret eden ve savaşmak isteyen Erzurumlu Fatma Seher hanıma Çukurovalı Kara Fatma’nın cesaretini hatırlayarak “KARA FATMA” ünvanını vermiştir.

Oğlu, kızı ve kardeşinin de bulunduğu müfrezesinde 35 kişi bulunuyordu. Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharabesine katıldı. Afyon civarında Yunanlılara esir düşmüş ve yine kendi çabalarıyla kurtulmuş, ardından üsteğmen rütbesine yükseltilmiştir. Üsteğmenlik maaşını Kızılay'a bağışlamıştır. 1954 yılında T.B.M.M. tarafından yeniden maaş bağlanmıştır. İstanbul'da 1955 yılında yoksulluk içinde vefat etmiştir. Mezarı bile yol geçeceği için kaldırılır ve yok edilir.!




KARA FATMA ÖLDÜ/1955





Ayşe Hanım:
ÇETE EMİR AYŞE


Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış, Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlılarla savaşmıştı. Başarılarından dolayı binbaşılığa yükseltilmiştir. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyasıdır” demişti.


Yunanlıların İzmir'i işgali ile Milli Mücadele'ye katılmış, Aydın civarındaki mücadeleye ve I.-II. İnönü savaşlarına katılmıştır. Sakarya Savaşı'nda yaralanmış ve tedavisinin ardından müfrezesine geri dönmüştür. Mücadele'nin kazanılmasından sonra Ankara'ya gelmiş ancak burada bavulunu çaldırdığı için evrakları kaybolmuştur. Okuması olmadığından, sonraları Merkez bankası'nda hademe olarak çalışmıştır.




Kitap: 
Fevziye Abdullah Tansel'in  
"İstiklal Harbi'nde Mücahit Kadınlarımız"








Tayyar Rahmiye:



Osmaniye'nin Kaziyeler köyünden olan Rahmiye Fransızlara karşı 9, Tümenin yaptığı mücadeleye müfrezesiyle katılmıştır, Temmuz 1920'de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir duraksama olunca "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?" demiş, aynı muharebe sırasında ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için İleriye atıldığında şehit düşmüştür.






Rahmiye'nin Ağıdı
Temmuzun sarı sıcağı Yaktı
köşeyi bucağı Zalim
düşman talan etti,
Söndürdü nice ocağı
Rahime otuz yaşında Yan giyer
fesi başında Arkadaşı çetelerle
Gezer düşmanın peşinde
Çeteler düşmana hücum, Anam,
babam, kardeş, bacım Ben bu
uğurda ölürsem Kalmasın
düşmanda öcüm
Öğlen, ikindi arası
Düşman üstüne varası
Rahime'yi şehit ettik
Alnında kurşun yarası
Çeteler içinde şanlı Yüzü
nokta nokta benli Yurdu
için şehit düştü Yerde yatar
ala kanlı









Hatice (Kılavuz) Hatun:


Adana Pozantı'da Fransız kuvvetlerine Tekir Yaylasından Mersin'e ulaşacak en kısa yolu yanlış göstererek Türk askerinin eline düşmelerini sağlamıştır.










Kara Fatma Şimşek:



Kara Fatma Hatun, Adana ve Maraş Valiliği yapan Celal Paşa’ya karşı isyanında başarılı oldu. Vali’nin sürgününün gerçekleşmesinden sonra affedildi. Oğlu Süleyman Maraş valisi ve Askeri kumandan yapıldı. Mareşal ünvanı bile aldı.  Ve Kara Fatma hatun, 1854 yılında Kırım Harbine katılmak üzere askerleri ile İstanbul’a geldi. Padişah ile görüşmesi dünya basınına yansıdı. 
  

Tuna nehri Silistre kalesi yakınlarında savaşa katıldı. Yaralandı. Ve padişaha dilekçe vererek kahramanlık madalyası aldı. Onun bir kadın olarak bu cesareti göstermesi Namık Kemal’i de etkiledi. “Vatan Yahut Silistre” piyesinin yazılmasına  esin kaynağı  oldu. 1921-1922 "Fahri Milis Üsteğmeni" rütbesiyle Kocaeli Grubu mürettep Süvarisi emrinde müstakil Süvari müfrezesinde görev yapmıştır.









Tarsuslu Kara Fatma:




8-10 kişilik çetesiyle birlikte Afyon Savaşlarına katılmış, Tarsus'un kurtarılmasında yararlılık göstermiştir.








Gaziantep Yirik Fatma:
Antep'de kuşatmaya karşı koymak için çete teşkilatına katılmıştır.







Halime Çavuş (Kocabıyık) :


Kastamonulu Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah traş olmaktan vazgeçti. 


Savaş sonrası Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldı. O’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itiatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından kendisine maaş bağlandı.






Nazife Kadın:
Kendisinden bilgi almak isteyen Yunanlılara karşı direnirken düşman tarafından Kavak önü Köyünde işkence yapılarak öldürülmüş ve ardından fırında yakılmıştır.









Gördesli Makbule:



1921'de eşi Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte Milli Mücadele çete savaşlarına katılmıştır. 17 Mart 1922'de Akhisar'la Sungurlu hududu üzerinde bulunan Koca Yayla'da elinde silah, düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak şehit edilmiştir.



daha detaylı belge-roman olan
Ulus Dağına Düşen Ateş/Mustafa Yıldırım 








Asker Saime Hanım:




15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali dolayısıyla İstanbul Mitinginde konuşma yapmış, 
tutuklanmış daha sonra Anadolu'ya geçerek Milli Mücadele'de görev almıştır. 
Savaş sonrası İstanbul Lisesi'nde Edebiyat öğretmeni olmuştur.









Halide Edip Adıvar:



İşgallerin ardından İstanbul'da yaptığı konuşmalarla halkı işgallere karşı uyandırmaya çalışan, Milli Mücadele'nin en önemli simalarından biridir. Sultanahmet Mitinginde yaptığı konuşmadan sonra tevkif kararı çıkınca, eşi eli birlikte Anadolu'ya geçmiş ve Milli Mücadele'ye katılmıştır. Mustafa Kemal onu Garp Cephesine tayin etmiştir. "Halide Onbaşı" olarak İstiklal Savaşına fiilen katılmıştır. İstanbul Hükümeti tarafından, Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biridir.


Milli Mücadele sırasında cephede bizzat görev alan Anadolu kadınlarından bazıları daha sonra T.B.M.M tarafından mükâfatlandırılmıştır. Batı Cephesindeki 12 kadın ve Fatma Çavuş onlardan sadece birkaçıdır. "Garp Cephesi Kumandanlığı" Eskişehir Har-bindeki başarılarından dolayı 12 kadını İstiklal Madalyası ile taltif ve Erzak Kolu Kumandanlığı vazifesini ifâ eden Fatma Onbaşı'nın rütbesini "Çavuş"luğa terfi ettirmiştir. Cephe gerisinde mücadele eden Anadolu'nun her yerindeki kadınlarımız bu topyekûn savaşın isimsiz kahramanlarıdır.






Resmi Tebligat:
“Orduda birçok kadınlarımız var ki babaları ve kardaşlarıyle berâber, harbin bütün mezâhimini çekerek cebhelerde didiniyorlar. Ordu, bilâ-pervâ tehlikelere atılan bu kahramanların hizmetlerini takdir ederek kendilerini harp madalyaları ile taltîf eylemiştir. Bu sûretle Türk kadını bu istiklâl ve istihlâs harbinde büyük bir hisse almış ve tarihe ismini pek şerefli bir sûrette geçirmiştir. 


Garb Cebhesi Kumandanlığı, Eskişehir Harbi’nin bidâyetinden beri orduda kendi vâsıtalarıyla çalışan ve ordu ile muzafferen avdet eden on iki kadına harp madalyası verildiği gibi, Erzak Kolu Kumandanlığı vazifesi ifâ eden Fatma Onbaşı’nın da rütbesini Çavuşluk’a terfi eylemiştir. Bu kadınların esâmisini büyük bir şeref 
hissederek ber-vech-i âtî neşreylemekteyiz.



1.İnönü’ne merbût Kurgun-karyesi’nden Ali kerimesi Alime
2.İnönü’nden Besîm kerimesi Şükriye
3.İnönü’nden Hacı Osman kerimesi Fatma
4.İnönü’nden Mûsa kerimesi Ayşe
5.İnönü’nden Mehmet Ali kerimesi Hâfıza
6.İnönü’nden Kara Bektaş kerimesi Fatma
7.İnönü’nden Mehmed kerimesi Ümmühan
8.İnönü’nden Hacı Mustafa kerimesi Fatma
9.İnönü’nden Veli Onbaşı kerimesi Ayşe
10.İnönü’nden Molla İbrâhim kerimesi Ayşe
11.İnönü’nden Ali kerimesi Ayşe
12.İnönü’nden Molla Hasan kerimesi Fatma”



Cepheye erzak ve cephane taşınması, askerlerin giyeceğinin temini, yaralı askerlerin tedavisi gibi geri hizmetlerini kadınlarımız gerçekleştiriyordu. Kastamonu İnebolu'da Milli Kuvvetlere bağlı olarak kurulan askeri teşkilat vasıtasıyla silah, cephane, erzak, giyecek, v.b. şeyler İnebolu İskelesi'nden Çankırı'ya oradan Ankara'ya ve cepheye gönderiliyordu. ''"Kağnı Kollarında 1921 kışında Kastamonu şehrinin kapısı sayılan kışla önünde bir kadının cephane yüklü kağnısı üzerine kapanmış halde donmuş olarak askerler tarafından bulunmuştu.



Kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için üstüne yorganını örten genç kadının bir elinde ügen-dire kollarını açmış halde yorganın üzerine abanarak kaldığı görülmüştür. Askeri birlikte bulunan Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş da şehidin üzerindeki karları süpürmüş, bu sırada yorganın altından bir çocuk sesi işitilmişti. Yorganın altından otlara sarılı top gülleleri arasında, çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğu görülmüştü. (Samim Kocagöz - Dolu Dizgin)



Bu örnekte olduğu gibi Türk kadını cephane taşınması sırasında gösterdikleri fedakarlıkları ile; vatan sevgisinin ve Özgürlüğün bir insan için ne kadar önemli olduğunu tüm dünyaya ve bugünkü nesillere ispatlamışlardır.



Savaşa hastabakıcı, çamaşırcı olarak katılanlar, yanında Çobanlar-Afyon demiryolu hattının onarımı da kadınlarımıza düşmüştür.



Düzenlenen mitingler, kurulan cemiyetler, savaşa asker, öğretmen, hemşire,hastabakıcı, çamaşırcı olarak katılanlar, cephe gerisinde mücadele edenler göstermektedir ki. Milli Mücadele; adına yakışır şekilde milleti oluşturan genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk herkesin katkılarıyla gerçekleşen gerçek bir destandır.











Mustafa Kemal Atatürk;

"Dünyada hiçbir milletin kadını ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmekte 
Anadolu kadını kadar himmet gösterdim diyemez" 


sözleriyle Anadolu kadınının kahramanlığını tüm dünyaya duyurmuştur. 
Milli Mücadele'nin burada bahsetmeye çalıştığımız kadın kahramanlar yanında belgelerde adına rastlanmayan pek çok isimin yaptıkları fedakarlıklar; üzerinde yaşadığımız toprakların bizler için ne kadar kıymetli olduğunu anlamamıza yetecektir.  Ümidimiz yeni nesillerin de bu topraklara en az onlar kadar sahip çıkmalarıdır.














HEPSİNİ RAHMETLE ANIYOR VE HATIRLATIYORUZ.