İSKİTLER'in TÜRK olduğunun en eski delili
HOMEROS'un İLYADA'sıdır!..
13. Bölüm'de Zeus TROYA Savaşı'nı seyrederken daha ötelere
"AT SÜTÜ İÇENLERİN ÜLKESİ"ne bakar!..
İlyada'nın Fransızca çevirisini yapan R. Flaceliere,
"Notlar" bölümünde "At sütü içenler"i İSKİT kabileleri olarak açıklar!..
Tıp ilminin kurucusu HİPOKRAT ta havanın ve iklimin insan sağlığı üzerindeki etkisini anlatırken İSKİTLER'den uzun uzun bahseder... Ancak Batılı tarihçiler bu konular geldiğinde HİPOKRAT'tan da, HOMEROS'tan da, söz etmemeye özen gösterirler.
Bizanslı ZEMARKOS imparatoruna, TÜRK hakanının ORHON alfabesiyle yazılı mektubunu sunarken şöyle der:
"Bugün TÜRK adını verdiğimiz millete eskiden İSKİT denirdi. Bu mektup ta İSKİT harfleri ile yazılmıştır." (28)
İSKİT sanatı tıpatıp ETRÜSK sanatına benzer. HUNLAR'ın sanatı ise İSKİTLER'in devamıdır. İSKİTLER, HERODOT'a göre M.Ö. 600'lerde Anadolu'yu fethetmiş, ve 28 yıl yönetmişlerdi.
ADİLE AYDA, Vatikan Kütüphanesi'nde rastladığı 1553 yılında yazılmış birkitaptan söz eder... Kitabın adı "Magni Tamerlanis, Scythorum ImperatorisVita"dır... Yani, İSKİTLER'İN İMPARATORU TİMURLENK'İN HAYATI!..
Bilindiği gibi TİMUR, TÜRKÇE yazan, TÜRKÇE konuşan bir ORTA ASYA TÜRKÜidi. Kanunnamesinin adı da "TÜZÜK"tür.
Burada belirtmek gerekir ki, nasıl BULGARLAR hıristiyan olduktan sonra Slavlaşmış bir TÜRK BOYU ise, aynı şekilde UKRAYNALILAR da Ortodoks dinini kabul ettikten sonra Slavlaşmış İSKİTLER'dir. Her ikisinin de Ruslar'la alakası yoktur.
Zaten İSKİT, ÇİT, SAKA, SARMAT, MESAGET, MESKET hep aynı soydur.Boylara verilen ve zamanla değişen adları gösterir. Bilindiği gibi MESKETLER şimdi AHISKA TÜRKLERİ olarak anılıyorlar.
Fransızlar İSKİT kelimesini SCYTHES yazar, SİT okurlar... Almanlar SKYTHE yazar, SKÜT okurlar... Biz herhalde kelimeyi yine Araplardan SKİT olarakalıp, başına "İ" harfi getirmişiz, İSKİT olmuş... Tıpkı İSTASYON gibi...
Halbuki kelimenin en eski haline Herodot'ta Yunanca olarak görüyoruz: SKÜTHAİ...
Heredot İskitlerin bir kısmına da SAKAİ diyor. Bunu Fransızlar SACES yazar, SAS okurlar... Nihayet kitabının bir yerinde Herodot şöyle der:
"Ve hepsinin birden adı SOKOLOT'tur. Halbuki Hellenler onları SKUTHAİ diye adlandırır."
Yunanca'da "Ü" harfi olmadığı için kelimenin aslının çoğul hali almış SUKU olduğu kolayca görülür.
Böylece şimdi İSKİT dediğimiz TÜRKLER'in aslında SAKA, SOKO, SUKU diyebilinen TÜRKLER olduğu anlaşılır. Yani İSKİT kelimesi galattır. Yunanca bozulmuş halidir.
İşin enteresan tarafı Ruslara uyarak bizim YAKUT dediğimiz Sibirya Türkleri de, kendilerine SOKO derler!...
Bitmedi... Ünlü Alman Sinologu Wolfram Eberhard şöyle demektedir:
"Çin'in ilk sülalesi olan SHANG Sülalesi dönemindeki kültürde bazı şeyler henüz eksikti. Bu eksikler CHOU Sülalesi zamanında tamamlandı."
"CHOULAR batıda Shensi bölgesinin orta kısmında küçük bir devlet kurmuşlardı. M.Ö.11. yüzyılın başında belki de TÜRK kavimlerin baskısı ile CHOULAR Doğu Shensi'ye itildiler."
"Anlaşılıyor ki, CHOU SÜLALESİ DE BAŞINDAN BERİ BİR TÜRK SÜLALESİ İDİ."
"M.Ö. 1050 yılında CHOULAR'ın SAVAŞÇI KRAL lakabı taşıyan başbuğu WU-WANG, doğuya yöneldi. Shang hükümdarını yakalayıp öldürdü. Böylece CHOU Sülalesi kuruldu."
"Fatihler Çin'in aile hayatına kendi toplumlarında uyguladıkları baba egemenliğini, ve GÖK DİNİ'ni getirdiler. BU DİN TÜRK KABİLELERİNİN DİNİ İLE PEK YAKIN AKRABA İDİ."(29)
Görüldüğü gibi Çin'i bir devlet haline getiren, Çin medeniyetinin temelini atan bir TÜRK boyu olan CHOULAR'dır!..
Ancak Alman bilginin CHOU dediği TÜRKLER'in, Yunanlıların SKU dediği ve bölgede hala varlığını YAKUT olarak sürdürürken kendine SOKO diyen SAKALAR olduğu aşikar değilmi?..
YAKUTLAR ve CUVAŞLAR, diğer TÜRK boyları ile ilgisi kesilmiş, İSLAMİYET ile tanışmamış, ücra köşelerde kalmış TÜRK boylarıdır. Dilleri en eski TÜRKÇE'nin izlerini taşır. PELASG, TYRRHEN, ETRÜSK ve İSKİT halkının TÜRK olduğunu göstermek için dilleri ile YAKUTÇA ve ÇUVAŞÇA'yı karşılaştırmak yeterli olacaktır. Bu tip çalışmalar yapılmış ancak yeterli seviyeye ulaşmamıştır.
Batılılar İSKİTLER'in sadece bir bölümüne SAKA der. Eski Yunanlılar ise Karadeniz'de ve Orta Doğu'da yaşıyanlara da İSKİT derlerdi. (30)
Batılı tarihçilerin bir kısmı kasıtlı olarak İSKİTLER'i İranlı yapmaya çalışırken; İranlılar, "SAKALAR bizden değildir, onlar TURANLI'dır," diyerek karşı çıkarlar.
Zaten İran-Turan mücadelesi Fars edebiyatının mühim bir bölümünü oluşturur... Özellikle de İSKİT hükümdarı AFRASYAB ile olan mücadeleleri çok işlenmiştir, Zerdüştlerin kutsal kitabı AVESTA'ya dahi geçmiştir.
Hammer, kendi adıyla anılan Tarih kitabının 1. cildinde "Herodot'un İSKİTLERİN ATASI olarak gösterdiği TARGİT (TARGİTOUS, şimdiki TURGUT) kelimesinin TÜRK kelimesi ile ilgili olduğu"nu söyler:
"Hakim İSKİT unsurlardan TORLAR'a (TAUR-TUR) nisbetle, İSKİTLER'in vatanı KIRIM'a TORİK (TAURİQUİE) denilmişti." Yani şimdiki TÜRKİYE!...
Yunanlılar tarihlerin şafağında İskitler ile çetin savaşlar yapmışlardır... Efsaneye dönüşmüş bu savaşlarda bazen CENTAURELAR bazen de AMAZONLAR ile çarpışmışlardır.
Bilindiği gibi CENTAURE'lar "insan başlı at vücutlu" varlıklardır... Efsanede böyle geçen şey, aslında AT ÜSTÜNDEKİ İSKİT SAVAŞÇILARI idi!..Benzer bir değerlendirme, hayatlarında hiç at görmemiş Amerika yerlilerince istilacı İSPANYOL SÜVARİLERİ için yapılmıştı. Aztekler Cortez'in savaşçılarını atlarına bitişik çelik vücutlu yenilmez varlıklar olarak algılamışlardı.
AMAZONLAR / KÜTAHYA |
AMAZONLAR ise İSKİT soyundan KADIN SAVAŞÇILAR idi. (31) Batılı tarihçiler, Persepolis'teki kabartma heykellerde bulunan İSKİTLER'in başlarına giydiği şeyi tarif ederken, Rusça sandıkları bir kelime kullanırlar: BASHLYK!...BU KELİMENİN OKUNUŞU DA, ASLI DA TÜRKÇE'DİR: "BAŞLIK"!..
Batılı tarihçiler İSKİTLER hakkında şu fikirleri belirtirler:
MÜLLENHOF'a göre İranlı'dırlar.
NEUMANN'a göre Moğol'durlar.
SAMOKSASOF'a göre Slav'dırlar.
FİESEL'e göre Germen'dirler.
GEZA NAGY'e göre TÜRK'türler.
Yukarda belirttiğimiz hususlar göz önünde tutulursa, en doğru olanın sonuncusu olduğu anlaşılır.
ETRÜSKLER'e gelince ARNAVUTLAR ve HİTİTLER'e kadar hemen her milletle akraba gösterilmiştir. Romalılar onlara TUSKİ, Yunanlılar TYHHHENOİ derlerdi. İSKİTLER'den ilk defa Yunanlı Şair HEZYOD, "İŞLER VE GÜNLER" adlı eserinde TYRSENOİ diye söz eder. (32)
(28) - Edounard Chavannes, Documents sur les Tou-kiue Occidentaux, Paris, sf.235,240,237,238
(29) - Wolfram Eberhard, Geschicvhte Chinas, Stuttgart, 1971, sf. 28,31, 32,34
(30) - Mikhail Gryaznov, Siberie Du Sud, Gereve, 1969
(31) - Guy Cadogan Rothery, The Amazons in Antiquity, London, 1910, sf. 9
(32) - H.H.Scullard, Etruscan Cities and Rome, London, 1967, sf.34
İskit - Saka İmparatorluğu
Batılıların Türkleri Avrupa'dan atma girişimleri karşısında Türklerin Avrupa'nın eski halkları içinde yer aldığını göstermek üzere Atatürk'ün ilk incelettiği eski Türk devletleri içinde İskitler ön sırada yer almaktadır. Tarihin ilk dönemlerinde ortaya çıkan ve Orta-Asya'dan hareketle Avrupa'ya gelen ve burada yaygın bir imparatorluk kuran İskitlerin Türk kökenli olduğu konusunda birçok tarih kaynağı birleşmektedir. Tarihin ilk dönemlerinin en büyük imparatorluğunu kurmuş olan İskitler ve Sakalar Atatürk'ün de haklı olarak belirttiği gibi Avrupa'ya gelen ve ilk Avrupa devletini kuran Türklerdir.
İskitler, M.Ö.VII yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı kesiminde, Tuna ile Volga ırmakları arasındaki bölgede yaşamış bir Orta Asya kavmidir. Karadeniz'in kuzey kısımlarında daha önceleri yaşayan Kimmerler Türkistan ve Batı Sibirya'dan gelen İskitler tarafından dağıtılmışlar ve Güney Rusya bozkırlarının dışına sürülmüşlerdir.
İranlılarla beraber Türklerin de Sakalar diye andığı bu kavimin ilk yurtlarının Tanrı Dağları, Fergana ve Kaşgar bölgesi olduğu benimsenmektedir. Sakaların ilk boyları M.Ö.VIII yüzyılda bu bölgeden batıya göç etmişlerdir. Bu göç edenlerden bir grubun Aral gölü dolayında, Seyhun nehri ağzı çevresinde yerleştikleri, diğer bir grubun ise Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçerek Güney Rusya'ya gittikleri ve o tarihlerde o bölgede yaşamakta olan Kimmerleri Kafkasya'nın güneyine, Ön Asya'ya doğru göçe zorlayarak yerlerini aldıkları kesin olarak bilinmektedir.
İskitlerin konuştukları dil ile İran dili arasında bazı benzerlikler olması nedeniyle tarihçilerin bir kısmı da İskitleri İran asıllı olarak benimsemek eğilimindedir. Diller arasındaki benzerliklere bakarak bir kavimin kökeni hakkında karar vermek son derece hatalı bir tutumdur. Bugün Türkçe'de yaşayan Arapça ve Farsça sözcüklere bakarak Türklerin Arap veya Fars kökenli oldukları ileri sürülemeyeceğine göre, İskit dilindeki İran asıllı sözcüklerin de bu kavimin İran asıllı olduğunu göstermesi yetersiz bir delildir. Ne var ki, İskitlerin geldikleri bölgenin Türkistan olması İskitlerin bir Türk kavimi olduğu konusunda daha güçlü bir kanıtıdır.
İskitler hakkındaki bilgilerin çoğunluğu Yunan kaynaklarından gelmektedir. O kaynaklarda ise İskitlerin İranlı olduklarına dair herhangi bir bilgi yoktur. Herodot tarihi ise İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve Massagetlerin baskısı ile Batı'ya göç etmeye zorlandıklarını belirtmektedir. Ayrıca İran İmparatoru Darius'un İskit ülkesini ele geçirmek için açtığı savaşı anlatırken, Herodot, İskitlerin kesinlikle İranlılara benzemediğini açıklamaktadır. İran da tıpkı Anadolu gibi tarihin çeşitli dönemlerinde birçok kavimin gelip yerleştiği bir bölge olduğundan, birçok kavim veya boy ile kültürel etkileşimi olmuştur.
Herodot'un tanımlamasına göre İskitler kentlere yerleşmiyorlardı. Beraberlerinde götürdükleri atlı arabalarda yaşıyorlardı. At sırtında, yay ve ok ile savaşa alışmış bir kavim olan İskitler, yiyecek için tarıma değil, hayvan sürülerine dayanıyorlardı. Genellikle pantolon ve bot giyip, atlarında üzengi kullanıyorlardı. İskitler domuz eti yemedikleri gibi bu hayvanı kesinlikle yetiştirmezlerdi. Yemin törenleri sırasında büyük bir kaba şarap koyan İskitler bu şaraba biraz da kanlarından karıştırarak içerlerdi.
Türklere özgü olan kan kardeşliği İskitlerde yaygın olarak görülmekteydi. Kral öldüğü zaman kol ve yüzlerini kesmek, saçlarını tıraş etmek de Türk kavimlerinin bir özelliği olarak gene İskitlerde görülmekteydi. İskitlerin Türklere benzeyen birçok yanı vardı, üstelik araba içinde yaşamaları Türk olmayan göçebe kavimlerde pek sık rastlanmayan bir adetti.
İSKİT SANATI
İskitler göçebe bir ulus olmalarına karşın kendi dönemlerinde önemli bir uygarlık yaratmışlardır. İskit eserleri günümüzde bile o bölgede görülebilmekte, bazıları ise müzelerde izlenebilmektedir. Özellikle İskit vazosu Batı dünyasında çok tanınmıştır. Arabalarda yaşayan İskitler kendi yaptıkları eşyalarını da beraberlerinde taşırlardı.
Mücevherden başlayarak çeşitli süs eşyası yapan İskitler, yepyeni bir sanat yaratmışlardı. Daha sonraları aynı bölgeye gelerek yaşayan ve devlet kuran Hunların da İskitlere benzer bir yaşam biçimine ve özelliklere sahip bulunması da İskitlerin Türk olması savını güçlendirmekledir. İskitlerin kültür ve sanat eserleri de bu savı doğrulamaktadır.
Martonaşa ve Melgunov kazılarının gösterdiği gibi İskitler Güney Ukrayna'da aşağı Dinyeper ve aşağı Buğ arasında dağınık bir egemenlik kurmuşlardı. Ancak M.Ö.IV. asırda İskit kültürü Ukrayna'da gelişebilmiştir.
Altın Tarak, Hermitage müzesi, St. Petersburg, Rusya |
Solokha ve Denev kurganlarının gösterdiğine göre ise M.Ö.III. yüzyılda İskit uygarlığı en üst düzeyine çıkmıştır. İskit yayılmasının Batı'da erişebildiği en kuzey uç kuzeydeki ormanlık bozkırların sınırı Voronej yöresi olmuştur.
Kuzeydoğuya doğru İskit yayılması yukarı çıkarak Saratov bölgesine erişmiştir. Bu bölgede yapılan önemli kazılar Savromal adlı bir İskit boyunun bu bölgede yerleştiğini açıklığa kavuşturmuştur. İskitler Ukrayna'da tam bir köylü kültürü yaratmışlardır. İskitler yarattıkları yüksek kültür ile komşu ulusları da etkileri altına almışlardır.
Bugün müzelerde bulunan sanat eserleri İskitlerin uygarlık düzeylerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermekledir. İskit sanatı doğrudan Yunan sanatını da etkilemiştir. Doğu'dan gelen göçler nedeniyle İskitler Avrupa'nın batısına doğru göç etmeye başlayınca İskit sanatı bütün Avrupa'ya yayıldı. İskitlerin yalnız erkekleri değil, kadınları da usta savaşçı idiler. İskit kadınlarının cesaretleri ve beceriklilikleri dillere destan olmuştur. İskit toplumunda kadının yeri çok yüksekti. Toplumun ve devletin en üst makamlarına kadar kadınlar yükselebiliyorlardı. İskit hükümdarları arasında kadınların da önemli yeri vardır.
ANKA KUŞU İLE GEYİK TAHTA SÜS EŞYASI / PAZIRIK |
İskitler çiftçi ve göçebe olmak üzere ikiye ayrılırlardı. Çiftçiler daha uygardılar. Göçebeler ise arabalarda yaşarlardı. Elverişli buldukları yerlerde uzun süre yaşarlar, sonra da kendilerine yeni yurtlar ararlardı. İklim ve mevsime göre İskitlerin yurtlarını değiştirdikleri anlaşılmıştır. Arabaları iki, üç veya daha fazla öküz ile çekilirdi. Göç zamanında kadınlar araba içinde, erkekler at üstünde, arabaların yanında giderlerdi.
Asya'nın kuraklığı yüzünden durmadan göç ederler, ancak elverişli bir yer bulduktan sonra yerleşirler ve ilkel köy toplulukları oluştururlardı. Eski Türkler'de olduğu gibi İskitler'de en geçerli hayvan at idi. Kesilen kurbanlar kazanlarda pişirilerek dağıtılırdı. İskitler şarap yaparlar ve içmeyi severlerdi. Şarabın yanında İskitlerde kımız gibi bir içkinin bulunması da bu kavimin Türklüğünü gösteren başka bir göstergedir. İçkiyi seven İskitler, içki içmenin yöntemini de bilirlerdi. Eski tarih kitaplarında Ispartalılara susuz şarap içmesini İskitlerin öğrettiği yazılıdır.
İskitler M.Ö.VI. yüzyılda Ön Asya'ya akınlar yaptıkları sırada bronz çağını bırakarak demir çağına geçmişlerdir. İskit sanatının başlangıcı Kelt-Tuna bölgesindeki Hallstat demir tekniğinden de geniş ölçülerde yararlanmıştır. Bronz tekniği konusunda ise aynı bölgede İskitlerden önce yaşamış olan proto-Türk bir kavim olan Kimmerlerin İskit sanatı üzerinde geniş etkileri olmuştur. Kuban bölgesinde bulunan İskit dönemi sanat eserlerinin bir kısmında ise Asur ve Babil sanatının etkileri görülmüştür. İskit hayvan sanatı, Asur veya Yunan natüralizminin süsleme biçimine dönüştürülmesiyle meydana gelmiştir.
Bozkır estetiği, İskitler aracılığı ile Güney Rusya'ya yerleşmiştir. İskitler göçebe yaşam biçimleri nedeniyle, resim, heykel ve kabartmacılık gibi sanat alanlarına yabancı kalmışlardır. Bütün lüksleri elbise, kuyumculuk ve koşum takımları yapmaktan öteye gitmiyordu. Kemer kopçası, kılıç tasması, eyer halkaları, araba süsleri, bayrak direkleri, halılar hep İskitlere özgü bir stilde yapılmıştı.
İskitler geyik ve yaban eşeği sürülerini kovalamak, ceylanlarla kurtların kapışmasını izlemekten zevk alarak tüm yaşamlarını at üzerinde geçiriyorlardı. Hayvanlar arası çekişmeler İskit sanatını konu olarak etkilemiş ve hayvan figürleri İskit sanat eserlerinde çokça yer almıştır. İskit sanatında sırf süsleme amacıyla geometrik desenler içinde hayvan biçimleri görülmektedir. Sanatta hayvan biçimlerinin stilize olmasına İskitlerin katkısı büyüktür.
Gerçekçi hayvan resimleri İskit süsleme sanatının temelini oluşturmuştur. Uzuvların ve organların ezilmesi, yırtıcı hayvanların diğer canlıları parçalamaları, ayıların pençelerinde kıvranan geyikler sıkça işlenen konular arasında yer almıştır. Yukarı Volga ormanlık bölgesine doğru ilerleyen İskit bozkır sanatı Fin-Uygur kaynaklı olan, Kazan civarındaki Anonin uygarlığını etkilemiştir.
Bu bölgede yapılan kazılarda İskit izleri taşıyan hayvan figürlerine çokça rastlanmıştır. Orta Sibirya bölgelerine kadar İskit bozkır sanatının etkileri yayılmıştır. İskit sanatı çok yaygınlık kazanmış ama, dağılırken de zayıflamıştır. Sibirya ormanlarında bu devirden örnekler bulunmuştur.
PAZIRIK KURGAN / AT ARABASI |
M.Ö.III. yüzyılda İskitlerle benzer özellikler gösteren ve Kuzey İran'dan gelen göçebe bir kavim olan Sarmatlar İskitlerin bölgesini ele geçirip İskitleri Batı Avrupa'ya doğru sürmüşlerdir. İskit sanatının M.Ö.III. yüzyılda Sarmat sanatına geçişi Aleksandrapol’daki kazılar aracılığıyla kesinlik kazanmıştır.
İskitler külahlı, geniş elbiseli ve natüralist bir hayvan sanatının temsilcileriyken, Sarmatlar konik külah ve zırh etekliği giyen mızraklı süvarilerdi. İskit sanatındaki Batı etkilerine karşı Sarmatlar kesinlikle Doğu etkisine sahip bir sanat geliştirmişlerdi. Sarmatların egemenliğinden sonra bile birkaç yüzyıl İskit sanatı hem Doğu'da, hem de Batı'da etkisini sürdürmüştür.
İSKİTLERDE İNANÇ VE GELENEKLER
Tüm yaşamları doğa ile savaşım ve kaynaşma olan bu insanlar zaman zaman bazı korkunç ve garip doğa olayları ile karşılaşmışlardır. Açıklayamadıkları bu tür doğal olayları genellikle ruhlara bağlamışlardır. İskitler kutsal saydıkları her şeyin ve cismin bir ruh taşıdığına inanmışlardır. Greklerle temastan önceki İskit dininde Şamanizme ait önemli kalıntılar bulunmaktadır. Şamanizm genellikle Orta Asya ve Sibirya kavimlerinin dini olup, sihirbaz anlamına gelen şaman sözcüğünden türetilmiştir.
İskitler'de de Şamanların varolduğu Herodot tarihinden öğrenilmektedir. Şamanizm İskitler aracılığı ile Traklara da geçmiştir. İskit dininde Şamanizm ile beraber görünen öğeler Türk-Moğol kültüründe de bulunmaktadır. Daha sonraları Hıristiyan bağnazlığı içindeki bazı tarihçiler Şamanizmin din sayılmaması gerekliğini savunmuşlardır. Onlar Şamanların din adamı değil, birer sihirbaz olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bir kısım tarihçiler ise Şamanizmi göktanrı ile yertanrı arasında yer alan bir din olarak açıklamışlardır.
İskit tanrıları M.Ö.IV. yüzyıldan sonra belirginlik kazanmışlar, Grek etkisi ile Yunan tanrıları da İskit tanrılarından sayılmıştır. İskitler tarih sahnesine çok çabuk girdikleri gibi, aynı hızla da yok olmuşlardır. Kendileri zamanla yok olmuşlar, ama oluşturdukları yüksek kültürel değerler bir süre daha tarih sahnesinde etkisini sürdürmüştür. Yaşadıkları yerlerde paganizm İskitler'den sonra da sürüp gitmiştir. Güçlü dinsel inançları, bazı ticaret ilişkileri ile İskandinav ülkelerine kadar yayılmıştır.
Grek kaynaklarında ve Herodot tarihinde İskit tanrıları şu sırayı izleyerek açıklanırlar. En önde canavarların tanrıçası sayılan Tabiti'ye yer verilmiştir. Büyük tanrıça kabul edilen Tabiti'nin pişmiş topraktan değişik biçimlerde yapılmış figürleri vardır. Bazılarında ayakta durur, bazılarında da kucağında bir yavru taşır. İskitler kendi bölgelerinin kıyılarını çok sıkı biçimlerde korurlar ve yakaladıkları İonyalı denizcileri bu tanrıçaya kurban ederlerdi İskit figürlerinde yarı insan yarı tanrı olarak belirtilen bu tanrıça bir bakıma Anadolu'daki Artemis'e benzetilir ve kralın halkı kesin olarak büyük tanrıçanın himayesi altındadır.
AMAZON |
İSKİT VENÜSÜ |
Büyük tanrıçanın ilahi gücüne İskit ülkesinde yaşayan tüm insanlar inanır. Tabiti'nin yırtıcı hayvanların arasında bu hayvanları tutarak zapteden görünümleri ilgi çekicidir ve bu motifler Anadolu'da neolitik dönemin önemli merkezlerinden olan Çatalhöyük'de de bulunmuştur. Bu da, tarih öncesi dönemlerden bu yana çeşitli bölgeler arasındaki kültür alışverişini göstermesi bakımından önemli bir konudur.
İSKİT ANATANRIÇA |
Ayrıca, göktanrısı Papaios da önemli bir tanrıydı. Ay ve yıldızların sembolü olarak da tanrıça Apaia'ya inanılıyordu. Bu tanrıça evliliğin ve kadın haklarının simgesiydi. Apollon kötülükleri yok eden ışık tanrısı, Afrodit kadın güzelliğinin, aşk ile sevginin tanrıçasıydı. Sürekli savaşan bir ulus olarak İskitler savaş tanrısı olarak da Ares'e inanırlardı. Her kabilede başkanın yaşadığı yerin yanına bir Ares mabedi yapılırdı.
Düşmanlardan aldıkları her yüzüncü esiri bu mabette tanrılarına kurban ederlerdi. Yüzüncü esirin başını şarapla ıslatarak takdis ederler, başını kestikten sonra kanını kılıçları üzerine sürerlerdi. Ayrıca yapay tepeler üzerine dikilen kılıç fetişlerine saygı gösterirlerdi. Batı İskitleri Traklarla birçok yönden ilişki içinde olduklarından din, inanç ve kültür açısından birbirlerini etkilemişlerdir. İskitlerin Tanrılar Panteonu bu ulusun çok tanrılı olduğunun açık bir göstergesidir. İskitçede İran diline benzeyen sözcükler olmasına karşın tanrı isimleri genellikle Grekçe'den alınmıştır.
İskitler tanrılarına her çeşit hayvanı adar ve kurban ederlerdi. Ancak en çok at kurban edilir, domuz ise asla kullanılmazdı, zaten bu hayvanı topraklarında yetiştirmezlerdi. Kurban törenleri çok görkemli olur, tanrılara dua edildikten sonra kurban kesilirdi. Kendilerine özgü kurban etme yöntemlerinin yanı sıra, civar kabilelere benzeyen usuller de kullanırlardı.
Eskiçağda yaşamış tüm kavimler gibi İskitler de aşırı batıl inanç sahibiydiler. Büyüye, sihire ve tılsımların gücüne inanırlardı. Büyüye, toplum olarak, dinden daha fazla önem vermişlerdir. Rahipleri yoktu, ama bunun yerine söğüt dallarından geleceği söyleyen şamanları vardı. Çeşitli büyücülük yöntemlerine İskitlerin evlerinde de başvurulurdu. İskitler dine önem verirlerdi ama, büyücülerin toplumda yeri pek iyi değildi.
İskitlerin yemin için de ayrı törenleri vardı. Özellikle şarabın içine akıttıkları kanlarını içerek kan kardeşi olmaları çok görülen bir tören biçimiydi. Kan karıştırmak ve kan içmek hukuk anlaşmalarının ve kan bağlılıklarının yapıldığı andların en eski örneğini oluşturur. Güney Rusya'da kurganlarda bu tören ile ilgili birçok eser ele geçmiştir. Kuloba'da bulunan başka bir altın kabartma üzerinde birbirine sarılmış iki İskitli, tek bir kaptan kutsal kan içkisini içmektedir. Benzer sahnelere başka kurganlarda bulunmuş olan altın plaketler üzerinde de rastlanmıştır.
İçki içme geleneği İskitlerde epeyce yaygındı. Orta Asya Türklerinde görülen kısrak sütünden yapılan kımız ve baldan yapılan, keyif verici bir içki olan meth en çok kullandıkları içki türlerindendi. Bunlara ek olarak, Karadeniz'de Grek kolonilerinin kurulmasıyla şarap da İskitya'ya gelmiştir. İskitler sert şarapları su katmadan içmesini severlerdi.
Grekler'de ölçüsüz şarap içmek "İskitçe" içmek gibi adlandırılırdı. Hipokrat, İskitleri şişman, çok yiyen, şakacı ve tüm zamanını içki içerek geçiren insanlar olarak tanımlamıştır. Bu nedenle de insanları sarhoşken etkisi altına alan soma kültürü İskitler'de gelişmiştir. Soma, insanları sarhoşken etkisi altına alan bir tanrı veya tanrısal bir güçtür. İnsanın zihnini açar, onları büyük işler yapmaya iter, yaşama sevinci verir ve insanları yeni nesiller üretmeye yönelterek ölümsüzlük kazandırır.
Gene eski Yunan tarihçilerinin verdikleri bilgilerden İskitya'daki tıp ve hekimlik çalışmaları konusunda genel bir düşünceye sahip olunabilmektedir. Tüm zamanların en büyük hekimi olarak kabul edilen Hipokrat uzun bir süre İskitler arasında yaşamıştır. Hipokrat'ın yazdıkları, İskitler hakkında bazı ilginç bilgiler vermektedir. Eski Yunanlılar Truva savaşlarından sonra İskit ülkesini tanımışlar Karadeniz'de yeni koloniler kurmaya başladıktan sonra İskitya'nın içine girmişler ve halkla yakın ilişkiler kurmuşlardır. Yunanlılar İskitler'le yalnız ekonomik değil, her alanda ilişkiler geliştirmişlerdir.
İskit hekim ve filozofu Anaharsis'in anasının Yunanlı, tanınmış Yunan hatibi Demosten'in büyük anasının İskit olması bu iki ulus arasında yakın akrabalık ilişkilerinin kurulduğunu da göstermektedir. Yunanlı tarihçiler, yüksek İskit uygarlığını benimserlerken, kendi dönemlerinin en ileri bilgilerine sahip olduklarını yazarlarken; Batılı tarihçiler, Hıristiyanlığın etkisiyle, İskitlerin Orta Asya kökenli oluşları yüzünden bu uygarlığı görmezlikten gelmişler ve uygarlığın Yunanistan'da doğduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa Yunan uygarlığı İskit etkisiyle oluşmuş ve buraya uygarlık ışığını İskit Türkleri getirmiştir.
Hipokrat yazdıklarında İskitleri ve uygarlıklarını şöyle anlatır: İskitler ata çok iyi binerler ve savaşçı bir ulusturlar. İskit kadınları da ata binerler ve ok ile yay kullanırlar. Kız kaldıkları kadar cenk ederler ve üç düşman askeri öldürmedikçe evlenmezler. Bir kız bir erkeğe vardıktan sonra bir daha ata binmez ve silah kullanmaz. Kadınların sağ memeleri yoktur, çünkü kızlar çocukken bu iş için hazırlanmış bakır bir aleti kızdırarak bedenlerinin bu kısmını yok ederler. Sağ meme bu yoldan yakıldıktan sonra büyüyemez ve bedenin tüm gücü daha sonraki gelişmede sağ omuza ve kola gider.
Genellikle pişmiş et yerler, kısrak sütü içerler ve sütten yaptıkları peynirleri çokça kullanırlardı, iklim nedeniyle hayvanlar küçük kalır ve gürbüzleşemezdi. Bölgeleri genellikle soğuk rüzgârlı ve karlıydı. Soğuk ve rüzgâr hayvancılık için engel oluştururdu. Mevsimler arasında pek fark olmadığı için İskitler yaz kış benzer yemekleri yerler, kar ve buzların çözülmesiyle gelen suları kullanırlardı. Çok yemek yedikleri için fazla çevik değillerdi. İskitler semizlikleri ve derilerinin tüysüzlüğüyle birbirlerine çok benzerlerdi.
Bedenlerinin rutubet etkisinde kalmasından ve gevşekliği nedeniyle hemen tüm uzuvlarında dağlamalar görülürdü. At üzerinde daha iyi durabilmesi için çocuklarını kundaklamazlar bu nedenle de boyları kısa kalırdı. Soğuğun etkisiyle İskit ırkının rengi yanık kırmızıydı. Yine soğuğun etkisiyle aşka ve sevişmeye düşkün bir ırk değillerdi. Ayrıca sürekli ata bindiklerinden dolayı erkeklerin cinsel güçlerinde azalma olmaktaydı.
İskit kadınları ise şişman ve gevşek etli olurlardı. Sonradan kısırlaşan erkeklere toplumda kadın gözüyle bakılır ve onlar da bunu benimseyerek kadın elbisesi giyip kadın gibi yaşamlarını sürdürürlerdi. Kulak arkasındaki damarları keserek kan akıtma yoluyla İskitler kısırlıklarını iyileştirmeye çalışırlardı. Tanrıların kurban istediğine inanarak da çoğunlukla hastalanan bazı hayvanları kurban ederlerdi.
İskit hekimleri ıhlamur yaprağına bakarak bir hastalığın geleceği hakkında haber verirlerdi. Bir anlamda falcılık da denebilecek bu yol ile hastanın durumunu belirlemeye ve buna göre iyileştirmeye çalışırlardı. Kendilerine göre geliştirdikleri tıp yöntemleri halk arasında yaygınca kullanılırdı. Halk hekimliği İskit toplumunda epeyce yaygındı.
İskitlerin ölüler için uyguladıkları özel törenler vardı ve krallar için ayrı cenaze töreni yapılırdı. Kralın hizmetçilerinden elli tanesi seçilir ve bunlar kral için özel olarak boğdurulurdu. Bu törenlerin bazen bir yıl sürdüğü de görülmüştür. Normal olarak bir cenaze töreni kırk gün sürer ve ölen adam tüm dostlarının evlerine birer gün götürülür, ondan sonra toprağa verilirdi.
Ölülerin mumyalanması da İskitler'de görülen bir başka gelenekti. Eski Türklerin yok olmayı kabul etmemeleri İskitleri de etkilemiş ve ölülerin mumyalanması yoluna gidilmiştir.
|
İskit-Saka İmparatorluğu, tarihin en eski çağlarında Türklerin kuzey yolu ile hem Anadolu'ya hem de Avrupa'ya gelmelerini göstermesi açısından son derece ilginçtir. Batılı tarihçilerin ileri sürdükleri gibi, Türkler ilk kez Osmanlılarla Avrupa'ya gelmemişler, aksine İskitler aracılığıyla en eski çağlarda Avrupalı olmuşlardır. Türkler bu açıdan hem Asyalı, hem de Avrupalı bir ulustur. Nitekim bu gerçeği çok iyi kavrayan Atatürk, hem İskitlere, hem de Hititlerle Sümerlere tarih incelemelerinde çok önem vermiştir.
Türkler ,İskitler döneminde de Kafkasya yoluyla Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.
TÜRKLERİN VE TÜRKÇENİN KÖKENİ
TURGAY TÜFEKÇİOĞLU