Translate

26 Eylül 2012 Çarşamba

TARİHTEN BİR KESİT - ETRÜSKLER



ETRÜSK MEDENİYETİ/ İTALYA


ETRÜSKLERİN KÖKENİ NEDİR?

2-3 Haziran 2007 tarihlerinde Bodrum'da düzenlenen“Tarihten Bir Kesit: Etrüskler” sempozyumunda bu soruya cevap arandı.

Bodrum'daki özel Marmara Koleji'nde Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından Etrüskleri konu alan “Tarihten Bir Kesit: Etrüskler” başlıklı bir sempozyum düzenlendi.

Seçim telâşından (ya da, “Ermeniler” ya da “Kürtler” gibi “aktüel” bir konuyu ele almadığından) kamuoyunda yeterince üzerinde durulmayan sempozyumun konusu—başlığından bir hayli genel görünüyor idiyse de, esasında— Etrüsklerin kökeninin ne olduğu idi. 

Sempozyumun yürütücüsü, arka planda kalmaya özen gösteren, son yıllarda vaktini bilimsel toplantılar düzenlemeye hasretmiş olan Günseli Başar'dı. Evet, yalnış okumadınız, eski Avrupa güzelimiz, bundan birsüre önce Adile Ayda (1912-1992)'nın, Etrüsklerin günümüzde İtalya denilen topraklara göç etmiş (bir Türk kavmi olduğunu belirttiği) İskitler olduğunu açıklayan Etrüskler (Tursakalar) Türk İdiler (1992) kitabını okumuş ve bu konunun Batılı bilim adamlarıyla tartışılması gerektiğine inanmıştı. Bu arada bir parantez açarak şunu belirteyim: Başar sempozyumun her hususuyla en ufak ayrıntısına kadar ilgilendi ve yabancı konuklara, tam bir Türk misafirperverliği sunulmasına azami özeni gösterdi, TTK'nın konuk etmediklerini evinde ağırladı. Başar'dan başka, sempozyumun iki “kraliçe”si daha vardı: 
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile Ankara Üniversitesi eski öğretim üyesi, klasik diller (Yunanca-Latince) uzmanı Nilüfer Gürsoy.

Ben bu yazıda sempozyumla ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum. İki gün süren sempozyumun programında bildiri sunanlar arasında arkeologlar ve antropologlar çoğunluktaydı. ABD'deki Pennsylvania Üniversitesi'nden DNA uzmanları Prof. Theodore G. Schurr ve asistanı (KAD sempozyumlarından tanıdığımız) Ömer Gökçümen dışında büyük çoğunluk, İtalya'dan ve Türkiye'dendi. İtalyanlar arasında bildirilerini İtalyanca sunan bir Portekizli ve bir Rus da vardı. (Simültane çeviri olanağı bulunuyordu.) 

Demek istediğim, sempozyum daha çok bir İtalyan-Türk buluşması şeklinde geçti. İtalyanlar, kendilerini Etrüsklerin varisleri saydıkları için bunu çok olağan buluyorlardı. Bir “Doğu” ülkesinin “taşrası”ndaki bir tatil kasabasında bulunan bir orta eğitim kuruluşunda gerçekleşen bu toplantıya da, kendilerini dinleyecek yerel (olduklarını düşündükleri) katılımcıların, Avrupa tarihi konusunda hiç bilgileri olmadıklarına peşinen hükmetmiş, genelde üniversite birinci sınıf ders kitabı düzeyinde bildiriler hazırlamışlardı. Mukabil toplantılarda Batı'da kayıt ücreti alındığından ve yolculuk ile konaklama harcamalarını, bildiri sunanın kendi üniversitesi ödediğinden, karşılaştıkları el açıklığını (bizlerin vergilerinden TTK’nin kendilerini konuk edişini) biraz “Şarklılık” diye küçümsüyor, biraz da böyle konuk edildiklerine göre kendilerinin çok önemli olduklarını varsayıyorlardı.! 


Programda adı olduğu halde gelmeyen İtalyanlarında ceplerinden hiç para çıkmadığı için kaybedecekleri olmadığı gibi, biraz da toplantıyı hor gördüklerinden gelmediklerini düşünüyorum. Bu davranışın en uç tezahürünü, haber vermeden kendisi yerine asistanını gönderen İtalyan gösterdi. TTK başkanı da haklı olarak bu genç kişinin otel masrafını ödemeyi reddetti. ...


İki gün süren konuşmaların daha başından ortaya çıkan tablo şu idi: Bugün İtalya denilen topraklarda çok yüksek bir uygarlık geliştiren ve hem Helenleri hem de Romalıları etkileyen, Romalıların neredeyse hemen her alanda müesseselerinin temelini borçlu oldukları—bu konunun altının çizilmesi gerek—(bundan 8 000 ila 

10 000 yıl önce ortaya çıkan) Etrüskler, bu topraklara Anadolu'danve özellikle Batı Anadolu'dan gitmişlerdi. Bunu Herodot zaten M.Ö. beşinci yüzyılda söylemişti.
Bildirilerden anladığımıza göre günümüzde de, arkeologlarla birlikte çalışan botanistler ve zoologlar, binyıllar öncesinin bitey ile direyini (bitki örtüsü ile canlı varlıklarını) inceleyerek aynı sonuca varmışlar, Herodot'u teyid etmişlerdi. 

Bir süre önce basına yansıyan haberlerde de, kimi DNA analizlerinin de aynı sonucu verdiği belirtilmişti. Ancak, basındaki haberler çok önemli bir nüansı kaçırmıştı:


Mesele, Batı Anadolu'dan giden kişilerin kim oldukları konusuydu. Sonuçta Aristoteles Onassis ile Yorgo Seferis de İzmir'den gitme... 


Yani Türk gazetelerindeki, üzerinde pek düşünülmeden yazılan haberlerde, bugün Türkiye olan topraklardan gitmek, Türk olmakla özdeşleştirilmişti. 


Ama İtalyanlar ve genelde Batılılar böyle bir özdeşleştirmeyi saçma buluyor, 10 000 yıl öncesinin Batı Anadolusunu Antik Yunan'ın bir parçası olarak görmek istiyorlar—dı bu sempozyuma kadar. 

Oysa Etrüsklerin kökeni konusuna eğilmiş, diplomat olarak Roma'da görev yaparken— gereğinde, işinden izin alarak—bu kentte ve genelde İtalya'da araştırmalarda bulunmuş olan Ayda, 1970'lerin başından, vefat ettiği 1990'ların başına kadar yayımladığı gittikçe hacmi artan yapıtlarda, Etrüsklerin “Tursakalar” denilen protoTürklerden olduğunu saptamış, hatta bulgularını Fransızca olarak (Les Étrusques Étaient des Turcs. Preuves, 1985) da yayımlamıştı.

Bilindiği gibi, hâlen hayatta olan, bu konu üzerine bütün bir ömür hasretmiş, çeşitli eserler vermiş iki kişi vardır: Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan. Mirşan'ı Hulki Cevizoğlu'nun bundan birkaç yıl önceki televizyon programından hatırlayacak olanlar olacaktır. 
Bu sempozyumda, kendilerinden katkı talep edilmemişti. Programda yoktular! Ama her ikisi de, bütün bir ömür sarfetmiş oldukları konu söz konusu olduğu için, davet beklemeden koşup gelmişlerdi. 

İlk gün, bildiri sunan Türk tarihçilerden biri, isim vermeden gayet bariz birşekilde, yüksek eğitimini Almanya'da yapmış bir mühendis olan 1919 doğumlu Mirşan ile uzun yıllar Paris'te yaşamış etno-müzikolog (ve doktor/bestekâr Bülent Tarcan'ın akrabası) Tarcan'ı kastederek, “bilimsel olmayan” çalışmalar yapan kişileri eleştirdi ve çalışmalarının “deli saçması” olduğunu belirtti.


Böylelikle sempozyumdaki Türk akademik camiasına dahil kişilerin paylaştığı, sempozyum boyunca kahve aralarında da tekrarlayacakları görüşü dile getirmiş oldu. (Bodrum'da yaşayan) Mirşan ertesi gün görünmedi. “Dün söylenenlere kırıldı” dendi. Tıpkı Ayda gibi birçok dil bilen ve gene tıpkı Ayda gibi, hem Batı kültürüne hem de en geniş anlamda Türk dünyası kültürüne vakıf, bu ileri yaştaki zatı kırmak neye yaradı, pek anlayamadım. 


Fransızlar, akademik sisteme girmemiş kişilerden yararlanmak için Collège de France'ı kurmuşlardır. O kuruluş olmasaydı, ne Foucault olurdu, ne de Barthes....


Tarcan ise gene de geldi; hatta bir oturumun başkanlığını yapan Çığ, oturumun sonunda Tarcan'ın konuşacağını ilan etti. Nihayet, sadece bildirilerden sonra soru sorma sırasında yorumlarında (ya da kızanların deyişiyle “korsan bildirileri”nde) çok kısa dinleyebilmenin ötesinde, Tarcan'ın düşüncelerini öğrenecektik. Ama TTK başkanı Yusuf Halaçoğlu hemen fırladı, “olmaz, ancak kapanış oturumunda konuşabilir” dedi. Kapanış oturumu geldi çattı, Halaçoğlu evsahibi olarak sahneye çıktı, konuştu ve sempozyumu kapadı. Tarcan öylece konuşmadan kaldı. (Başka bir nedenle herkes üstüne çullanmışken ben de buna katılıyor görünmek istemem ama)

Halaçoğlu'nun yaptığını hiç etik bulmadım. 

Anladığım kadarıyla bu iki Etrüskolog sürekli dışlanmışlar, sürekli horlanmışlar; bunun sonucu olarak kendilerini savunma konumuna sokmaya mecbur kalmışlar, bundan dolayı da belki kimileriyle takışmışlar. İkisi de bağımsız doğa sahibi. 


Doğu Türkistan'da doğan Mirşan günlük hayat açısından Türk toplumuna tamamıyla intibak etmiş ama kitaplarını yazdığı dil, Türkiye Türkçesi ötesi bir dil. Belli ki, bizlere asıl Türkçe budur demek istiyor. Yazdıklarının içeriği de ileri düzey cebir gibi. Belli ki üniversite birinci sınıf düzeyinde zihinlere vakit ayıracak, kendini onlara göre ayarlayacak değil. Tarcan ise, entelektüel açıdan aynı derecede kibirli: 


Birisi bildiri sunduktan sonra söz isteyip, “bu kişinin bütün söyledikleri yanlış” anlamına gelen müdahalelerde bulunması görülecek şeydi (Tarcan'a göre Etrüskler İtalya'ya Alp dağları tarikiyle varmışlar). Ömrünü Paris'te geçirmiş, İstanbul'un yüksek burjuva ailelerinden birinden olan Tarcan, belli ki, doğru dürüst yabancı dil bile bilmeyen Anadolulu öğretim üyelerini çileden çıkarıyor, kompleks içinde bırakıyor. Tabii İtalyanlar da kendisine ayrı ifrit oldular, çünkü kendilerine aynı platformda muhatap olacak donanımda ve de alttan alacak kimse değil.


Özetle söylemek gerekse, hiç de “diletant” olmayan bu iki bilim adamına sahip çıkmak, henüz hayattalar iken “cebir”i çözecek birilerini yetiştirmelerini sağlamak, bildiklerini bir sonraki kuşaklara aktarabilmek, tezlerinin doğruluğunu ölçecek (ya da yanlışsa, nerelerde yanlış yaptıklarını saptayacak) her türlü çalışmanın yapılabilmesini sağlamak, bir başka deyişle birikimlerinden yararlanmak, toplumumuzun öncelikli, birincil görevlerinden biri olmalıdır. Hadi diyelim bu kişiler devlet üniversitelerinin kabul edilme ölçütlerine uymuyorlar; gösteri dünyasının kimi şöhretlerini “öğretim görevlisi” diye istihdam eden özel üniversiteler ne güne duruyor? 


İşte değinmek istediğim ilk husus bu...


Tabii, Batılı formasyonu almış Türkiye Cumhuriyeti eliti, Etrüsklerin Türk olma olasılığına antipati duyuyor (aslında “Türk” değil, ya “proto-Türk” ya da “Türkî” demek gerekir). 


Kabul edelim, kimisi “sahibinin sesi” olmaktan, yani Batılı'nın söylediğini tekrarlamaktan huzur duyuyor; çoktan oluşmuş “süperego”su ona böyle dikte ediyor—böylesidavranışı, çağdaşlığın bir zorunluluğu olarak görüyor. 


Kimisi de, erken cumhuriyet dönemi resmi tarih söyleminin hortlaması olarak yorumluyor (nitekim, son “göç” sempozyumunda tarihteki Türk göçleri konusunda konuşurken Etrüsklere de değinen, Kocatepe Üniversitesi'nden Ekrem Memiş'e salondan böyle bir eleştiri geldi). 


Ayrıca, Müslüman Türk insanı, Hz. Muhammet'ten on bir binyıl önce yaşamış bu insanlarda (hiç değilse heykellerinde), alıştığı tarzda iffet kaygısı bulmuyor; bu da, sanırım Etrüsklere yabancılaşmasını arttırıyor. 


Ayda'nın bütün kitaplarını okumuş bir kişi olarak ve 1992 yılında, Başkurtistan'da aynı şekilde düşünen Ferit Latipov'la konuştuklarım ile Doğu Türkistanlı Mirşan'ın çalışmalarını düşünerek, benim kişisel görüşüm şu: 


Bugün “Türkî” diye nitelendirdiğimiz dilleri/lehçeleri ve kültürleri bilhakkın (ve doğma-büyüme) bilenler, sadece Türkiye Cumhuriyeti deneyiminden geçmiş insanların algılayamadığı nüansların farkındalar.


Bundan dolayı, bu insanlara kulak vermek gerek.


Sempozyumda, genel olarak antropolojiyi ya da DNA analizlerini ele alan bildirilerden sonra esas konuya girildi. (Bu arada, yanlışlıkla arkeoloji buluntusu kemiğe dokunursanız, kendi DNA'nızın analizini yapacak olduğunuzu, yani DNA analizinin basının yansıttığı gibi kolay bir süreç olmadığını öğrendik.) Yukarıda da değindiğim gibi, konuk bilim adamlarının bildirileri pek yavandı. 


Hatta dayanamadım, söz alarak bir tanesine, “çeviriden dinlediğim kadarıyla bildiriniz sadece betimleyici; teziniz, var ise, ne ki?” diye sordum. Cevap veremedi... 


Türk bilim adamları ise söylediklerinden çok, gösterdikleri dialarla (daha doğrusu, günümüz teknolojisi power point ile), bir kez, Türklerin henüz “proto-Türk” denmesi gereken dönemlerinde çoktan Anadolu'ya ayak basmış olduklarını kanıtladılar.

“1071”in, en azından bu sempozyuma katılanlar için, hiç bir büyüsü kalmadı. “Kuraklık dolayısıyla Orta Asya'dan göç” efsaneside (Memiş'in bildirisiyle) yapı- söküme uğradı, bir başka deyişle çökertildi. (Bu bilgilerin tarih ders kitaplarına girmesi ne kadar alır, bilmiyorum.) 

Türk bilim adamları Etrüsklerin, bal gibi proto-Türklerden olduklarını “kör gözüm parmağına” örneklerle gösterdiler. 

Hâlâ inanmamak için (ya Batı damgası almamış her tür önermeye kapalı olmak; ya peşinen, söylenenleri/gösterilenleri, Batı bilim dünyasından nasibini alamamış “milliyetçiler”in “kendin üret-kendin kabul et” söylemi sayıp ciddiye almamak; ya da) insanın, sunuşlar sırasında gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamış olması gerekti—iki taraflı Türkçe, İngilizce ve İtalyanca simültane çeviri, en ufak kuşkuya yer bırakmıyordu. 


İtalyan katılımcılar çok bariz bir şekilde suskunlaştılar... 

Normalde, hayret etmeleri, büyük şaşkınlık ifadesinde
bulunmaları gerekti. Ama sus pus oldular, hiç soru sormadılar. (Bence hiç şaşmamaları İtalyanların durumdan haberdar, ama konuyu ilanihaye geçiştirebileceklerini sanmış olduklarını ortaya çıkardı.)

Çığ (bütün ününü, meslekî saygınlığını arkasına alarak), “Sümerliler Türktü, yazılarını çözen Batılılar Türkçe bilmediklerinden anlamamışlar” dediği zaman dahi reaksiyon olmadı, kimse itiraz etmedi...


Avrupa Birliği'nin neden Türkiye'yi almak istemediği, bir kez daha elle tutulurcasına anlaşılıyordu: Hangi alanda olursa olsun, Türkler Avrupalıların balonuna iğne sokuyor.


İkinci (ve son) günün öğleden sonrasında İtalyanlar tam anlamiyle pıstılar. Başka kelime bulamıyorum. İlk günün sabahı ne kadar, tabir caizse “şişinme” içinde olmuşlarsa, sempozyum sonunda o derece pısıp kalmışlardı. 


Yapılan tek çıkış bir İtalyan katılımcının, tıpkısının aynısı heykelin Kuzey Avrupa'da, Güney Amerika'da Mayaların yaşamış olduğu yörelerde, Ön-Asya'da (Anadolu'da) ve İtalya'da Etrüsklerin yaşamış oldukları yörelerde yapılan kazılardan çıktığını gösteren (Orhun Yazıtları uzmanı, Atatürk Üniversitesi'nden) Cengiz Alyılmaz'ı, “size kalırsa bütün insanlık Türklerden çıkmış...” diye adeta azarlaması oldu.


Halaçoğlu'nun havayı dağıtmak üzere, kapanış konuşmasında “Etrüskler proto-Türk olsalar ne yazar, olmasalar ne yazar” anlamında sözler söylemesi bence gereksiz, alaturka bir ödündü...


Bildirilerin TTK tarafından yayımlanacağı belirtildi. İnşallah bildirilerinde Ayda'nın adını vermeden görüşlerini dile getirenler, yazılı metinlerinde daha titiz davranırlar.


Etrüskler, Justin McCarthy'lerini bekliyorlar...


Gönül Pultar


SWASTİCA HAÇI -  ETRÜSK/İTALYA

...


Gönül Ayda PULTAR, ( 1943) yazar ve biliminsanı. 

ODTÜ, Bilkent ve Boğaziçi üniversitelerinde ders vermiş ve Harvard Üniver­sitesi’nde fellow (araştırmacı) olmuş; MLA, ASA, MESEA ve IASA gibi uluslararası bilimsel derneklerde çeşitli pozisyonlarda bulunmuştur. Başkan yardımcılığını yapmış olduğu Amerikan Etüdleri Derneği’nin çıkardığı Journal of American Studies of Turkey dergisinin kurucu yayın yönetmeni olmuştur. 
ABD’de yayınlanan Journal of Popular Culture dergisinin yayın kurulu üyesidir. 

Sadri Maksudi Arsal'ın torunudur. (Maksudi : Türkiye’de Türkçülüğün temelini atanlar arasında bulunur. Cumhuriyetin ilk hukuk fakültesi olan Ankara Hukuk Fakültesi’nin kurucu hocalarındandır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında önemli katkıları olmuştur.)

İngiltere’de yayınlanan Comparative American Studies dergisinin, Eylül 2006’da çıkmış olan “İngilizce dışındaki dillerde Amerikan edebiyatı” özel sayısının konuk yayın yönetmenliğini yapmıştır. Dünya Bir Atlıkarınca (1979) ve Ellerimden Su İçsinler (1999) adlı iki romanı ile kültür araştırmaları konusunda çeşitli derlemeleri olan ve İlhan Babgöz’le nehir söyleşi kitabı Kardeşliğe Bin Selam’ı gerçekleştiren Pultar’ın, dergilerde ve derleme kitaplarda makaleleri ile ansiklopedi yazıları Türkiye’den başka, başta ABD ve Almanya, Hollanda, İngiltere, Rusya gibi Avrupa ülkeleri ile Hindistan ve Japonya’da yayınlanmıştır.


Halen Türkiye Kültür Araştırmalar Derneği Başkanı ve aynı zamanda Dünya Tatar Ligi Onursal Başkanı


*Kültür ve Modernite (ed.)

*Türkiye Kültürleri (ed.)
*İslam ve Modernite (ed.)
*Kimlikler lütfen: Türkiye Cumhuriyeti'nde Kültürel Kimlik Arayışı ve Temsili (ed.)  ... Türkiye'deki başlıca derlemeleridir.

...
Tarihten Bir Kesit Etrüskler
2007 Sempozyum Bildirileri....Basım Tarihi: 2008.....
Eser, 2-4 Haziran 2007 tarihinde Bodrum'da düzenlenen Tarihten Bir Kesit: Etrüskler adlı sempozyumda sunulan bildirilerden oluşmaktadır.  Tarihin gizemli bir sayfasını aralamak gayesiyle İtalya, ABD, Rusya ve Türkiye'den katılan bilim adamları, İtalya tarihinin ilginç bir halkı olan Etrüsklerin kimliği, dili, tarihi vb. ile ilgili araştırmalarını ve değerlendirmelerini bu sempozyumun vesilesiyle sunmuşlardır.

İçindekiler:
SUNUŞ A. Profile From History: The Etruscan

GÜLEÇ, ERKSİN-GÜLTEKİN, TİMUR-ÖZER, İSMAİL-SAĞIR, MEHMET: Geçmişten Günümüze Anadolu: Eski Anadolu Toplumlarının Antropolojik Açıdan İncelenmesi

GÜRSOY, AKİLE: Tarihten Bir Kesit: Etrüskler Türkiye'de Türk Tarihini İncelemede Antropoloji'nin Katkısı

ARSLAN, AHMET-MİRŞAN, KAZIM-PARLAK, TAHSİN-TÜFEKÇİOĞLU, TURGAY-ZHDANOV, RENAT IBRAHYM-GİBADULİN, YAHYA: Archeological, Etymological, and Genetic Traces of Migrations Along with Etruscan Migration for Forming European Nations:
I. Migrational Traces Was Followed Together with Alphabetical Evolution

MEMİŞ, EKREM: Etrüsk Kavminin Oluşumunda Troyalılar'ın ve İskitler'in (Sakalar) Rolü

ÇIĞ, MUAZZEZ İLMİYE: Sümer Dili İle Türk Dili Karşılaştırmaları

MUTLU, M. ÜNAL: Sümerce ve Etrüskçe Arkaik Türk Dilleridir.

MUTLU, M. ÜNAL: Sumerian and Etruscan Are Archaic Turkish Languages

DOĞAN, İSMAİL: Etrüsk Yazısının Kaynağı: Türk (Göktürk) Yazısı

GÜRSOY, NİLÜFER: Homeros ve Herodotos'ta Etrüsk İzleri

ALYILMAZ, CENGİZ: Asya'dan Avrupa'ya Ana Çizgileriyle Eski Türk Uygarlık Eserleri

GAVRILIN, KIRILL: II Tempio di Veio: II Problema della Ricostruzione deü'acroteria Scultorea
GUIMARAES, SILVIA: Ancient DNA Studies

SERINO, VINICIO: From Erodoto To Dionisio of Alicarnasso: Comparition Hypotheses About The Etruscan Origins

GENICK, DANIELA COCCHI: L'etâ Dei Metalli in Italia: I Principali Processi Storici e i Collegamenti con L'area Egeo-Anatolica

MASSETİ, MARCO: Ancient Historical Faunae of Continental And Insular Asia Minör, and Their Relations with the Western Mediten-anean, with Particular Reference to the Italian Peninsula
DONATI, LUIGI: Anatolian Contributions to Etruscan Cultura.


TTK SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ
TARİHTEN BİR KESİT ETRÜSKLER

ETRÜSKLÜ BİR KADIN / İTALYA


LALE ADASI / AYVALIK

TACAKİSTAN

ROMULUS REMUS / ROMA

Daha fazla bilgi için

Mario Alinei -Etruscan and Paleolithic Continuity Theory:
Linguistic study of Etruscan as Uralic substrate with Türkic overlay

Etrüsk dili için :

ETRUSCAN LANGUAGE by iSAAC TAYLOR,M.A. Victoria instituh of Philosphical society of Great Britian. 1876



....

ARSLANLAR , KENDİ TARİHÇİLERİNE KAVUŞUNCAYA KADAR KİTAPLAR AVCIYI ÖVECEKTİR....








SB.

***