“...´Gün´, o ´Gün´ Olmasın?!..”Attilâ İlhan’ın en beğendiğim yazılarından birinin adı:
Kitabın adı oradan alıntı.
Attilâ İlhan, o yazıda kendi vatanına ihanet eden 'Batı yandaşları'nın bu topraklardan defolup gideceği ‘GÜN’ün kaçınılmaz olduğunu anlatır.. Sonları, “ ‘Ecnebi’ gurbetinde ‘vatansız’ bir ölümdür” der.
Kendi milletine ihanet eden ve vatanını batıya peşkeş çekmek için dört dönen bu zevatın, 100 yıl önce de aynı bugün olduğu gibi, aynı ‘yol’un yolcuları olduğunu aktarır.
‘Aynı yolun yolcuları’, efendilerinin hedefine kilitlenmiş pervanelerdir.. Ateşte yanmaları mukadderdir.
Halktan ‘görünen’ maskeli ihanet şebekeleridir onlar. Allah’la aldatırlar, Atatürk’le aldatırlar, kendi milletlerini aldatma karşılığı, küresel efendilerden parsa kapmaya çalışırlar.
‘Küresel islamcı’dırlar..
‘Küresel Türkçü’dürler..
‘Küresel solcu’durlar..
Attilâ İlhan 100 yıl önce de oyuncuların aynı olduğunu söyler:
“İslamcı olarak da, Türkçü olarak da, Sosyalist olarak da; halktan -yâni bin yıllık Tarih'ten- yana olmamayı; 'asrîlik' , müterakki' olmak, ya da 'halife' ye sadakat'ın gereği diye, benimsemişlerdi: âkıbetleri hazindir..”
Bu zevatın sonu tarihin her döneminde hep aynı senaryoyla bitmiştir.. ‘Deliğe süpürülmüşlerdir’, ‘Kafese tıkılmışlardır’.. Son kullanım tarihleri geçince ortadan kaldırılmışlardır...
ABD yönetiminin başkan yardımcısı Joe Biden 2012 sonbaharında ‘Biz ‘el’iz; Türkler, Ürdünlüler, Suudiler ise ‘eldivenimiz’dir” dedi!
Malum ‘eldivenler’ kullanılır, eskir ve çöpe gider...
Kendi tarihini bilenler, ‘çöpe giden eldiven’ örneklerini de bilirler.
Yıl 1919! Mart'ın 9’u: Damat Ferit Paşa İngiliz yüksek komiser yardımcısı Amiral Webb’i ziyaret ediyor: Şu sözleri ediyor:
"Ben ve zatı şahane bütün ümidimizi önce Allah'a sonra da İngiltere Devleti himayesine bağlamış bulunuyoruz."
Aradan 3 hafta geçer.. 30 Mart 1919’da Damat Ferit, yüksek komiseri bir kez daha ziyaret eder.. Elinde Sultan Vahdettin’in İngiltere’ye biat belgesi vardır: Belgeye göre, Vahdettin halife olarak kalmak istiyor, karşılığında Osmanlı devletinin tüm mali ve iktisadi işlerinin denetimini İngiltere’ye bırakıyor, siyasi mekanizma, İngiliz uzman, konsolos, danışmanların idaresine veriliyordu.. Tüm vekillerin bir İngiliz danışmanı olacaktı ve Osmanlı devleti 15 yıl süreyle sömürge olarak kalacaktı.
İşte böyle bir durumda, ‘bağımsızlığı, karakteri sayan’ İslamcı, Türkçü ve Solcu cenahtan vatanseverler bir yandaydı, ‘Verelim kurtulalım, yeterki bize dokunulmasın!’ diyen maskeli oyuncular bir tarafta!
Vatanın ‘namus’ olduğunu kavrayanlar, her ilde, ilçede, köylerde biraraya geldiler ve ortak direnişin meşalesini yaktılar. Attilâ İlhan özetliyor:
“1920’li yılların, Gazi ve Şehit Ankara’sında, Gazi Mustafa Kemâl Paşa, bir yanına Ziya Bey’i (Gökalp) almıştı, bir yanına Yusuf Akçura’yı; Mehmet Akif Bey hiç uzağında değildi; İstiklâl Marşı ona rica edilmişti. Börekçizade Rıfat Hoca Efendi’yle eylem birliği yapıyorlar, dahası Bakü’da İttihatçıları etkisiz kılıp, TKP’yi örgütleyen Mustafa Suphi Bey- ki Galiyev ‘den ruhsatlıdır- Paşa’dan, Ankara’da mülaki olmayı rica ediyor ve ricası kabul ediliyor. Esasen o da, ‘sosyalist sol’da görünen Ethem Nejat Bey de, Şevket Süreyya Bey de, formasyonu itibariyle, ‘Türk Ocağı aydını’dırlar. Nâzım Hikmet de Vala Nurettin’le Anadolu’ya iltihak etmiştir…”
Bugün yeniden aynı açmazın içinde kıvranırken, tıpkı geçen yüzyılın başındaki gibi küresel çeteler ve içerdeki adamlarının ülkeyi felakete sürüklediği böylesi bir dönemde yapılacak şey ‘aynı’dır. Attilâ ağabey şöyle der:
“…Batı ittifakı ve NATO üyeliğinden bu tarafa, 'Sistem',
ekonomiden kültüre, savunmadan eğitim ve öğretime, bütün 'ulusal' kalelerimizi düşürmek peşindedir; 'dil'ini ve 'din'ini açık açık, göstere göstere, dayatmaya başlamıştır; geçen yüzyılın başındakine benzer, bir dünya savaşı 'mağlubu' olmadığımız halde, aşağı yukarı aynı muâmeleye mâruz kalmaktayız. O zaman, hangi kesimden olursak olalım, o dönemdeki benzerlerimizin, ne yaptığına bakacağız; çünkü onlar, 'muzaffer olmuşlardır'.”
(Attilâ İlhan Cumhuriyet, 21.01.2005)
Birbirinden farklı cenahlardan gelip omuz omuza veren bu insanların verdiği dillere destan mücadele, yedi düveli şaşkına çevirmiş, emperyalizmin kalelerini indirmiş, onun ‘maskeli oyuncularını ’ ise ‘ecnebi gurbetinde ‘vatansız bir ölüm’e itmiştir.
‘Gün’ , işte ‘O Gün’dür!
Peki bugün ‘O dönemdeki benzerlerimiz’ gibi hal ve tavır almakta gecikmemizin sebebi nedir?
Emperyalizm tarafından sahneye itilmiş, ‘Türkçü’, ‘Solcu’, ‘Dindar’ MASKELİ ‘hainlerin’, GERÇEK OLANI susturuyor, perdeliyor, yokediyor olmaları olmasın!
1940’lardan beri süregelen başta ekonomiyi, siyaseti, orduyu, eğitimi ve kültürü ‘iğdiş etme’ politikası başarıyla uygulanmıştır.. HALK’a, yani bin yıllık TARİH’e karşı savaş açılmıştır!
‘Aydın’ yani halkının önüne ‘ışık’ olması gerekenler, tüm ümidini ‘medeni dünya’ eşittir ‘batı’ya bağlamışlardır.
Onlar, oltadaki yemi yutmuş ve celladlarına gizli bir aşkla bağlı kılınmışlardır. Ve görünür olan sadece onlardır, sahne ışıkları altında sadece onlara yer vardır.. Halk ‘aydın’ diye onları tanır...
Onlar, ‘Bu millet adam olmaz’ sakızını çiğnerler, kendi milletini yüzdelere bölerler, ve sadece hakarete layık görürler, kendi krallıklarında sefa sürerler... Sorsanız ‘Atatürkçü’dürler, O’nun hakkında tek kelime bilmezler ya da bildikleri klişeler, Batı tarafından beyinlerine zerkedilmiştir, tümüyle yalan ‘bilgiler’..!
Ya da Atatürk’ü ‘deccal’ gösteren, Lozan’ı hezimet sayan, laikliğe ‘dinsizlik’ diyen, küresel efendilerinin emrinde cemaatler kuran, İslam’ı ılımlılaştıran, Siyonist planların ‘müslüman maskeli’ uygulayıcılarının ağına düşen ‘aydın’ tipi vardır.. Onlara göre Osmanlı dirilecek, Türk milleti yeniden imparatorluk tebaası olarak aleme hükmedecektir.. Hepsinin yolu ya Utah’dan, ya Pensilvanya’dan ya Londra’dan geçmiştir..
İşte MİLLET, öncü olarak gördüğü bu ‘aydın’lara bakar.. Milletin karşısında uzunca bir zamandır ‘parti kaleleri’ var! Kalın surlarla halktan ‘korunmuş’ bu kaleler, milletin karşısında, ‘sistem’in yanındadırlar.
Millet , ‘demokrasi’ adı altında hepsi aynı odaklara hizmet eden ‘partiler’in tabanıdır
Çeşitli partiler arasında parçalanmışdır..
Bir kesim ‘muhafazakar’, bir diğeri ‘çağdaş’ sıfatıyla anılır.. Biri sahte bir dinle aldatılır, diğeri özenti bir batıcılığın kurbanıdır..… Aralarında uçurumlar vardır. İki ayrı ülkenin milletleri gibi ayrışmışlardır..
‘Futbol takımı taraftarlığı’, milli birlik ruhunu geride bırakmıştır.. Sanal dünya ve ekranların parıltısı gözleri kamaştırmış, gözleri ‘cambaza’ odaklamıştır...
Bu millet, 70 yıllık bir operasyon sonucu bu noktadadır..
Ülke emperyal odakların emrine verilmiş ve emir kulları iktidar yapılmıştır. ABD başkan yardımcısının ifşa ettiği gibi bir ‘el’ vardır.. Bir de ‘eldiven’ .. Eldiven’in içindeki ‘el’ iyi saklanmıştır!
‘Sol’ görünen aydın, AB/ABD/NATO aşkını ve bağlılığını ‘anti emperyalistiz’ ‘Atatürkçüyüz’ laf salatası arkasına saklamıştır ‘İlerici, solcu’ olarak sahnede yerini alan siyasi lider, bir yanda Gençliğe Hitabe'yi okumakta, bir yanda ‘Türkiye, AB ve NATO’nun vefalı bir üyesi olarak kalacaktır!’ diye çığırmaktadır..
Bir başkası daha da ‘sol’dur.. ‘Enternasyonalist’im diye küresel odakların türküsünü çığırmaktadır.. Milli olan ona göre geridir.. Kendi milletini savunan ırkçıdır! Kendi milleti içinden millet çıkarma arzusundadır. Batının böldüğü etnik unsurlar baştacıdır.. Federe bir Türkiye hayali , emperyalist ıle ‘sol maskeli aydın’ın birleştiği amaçtır..
Kısacası tıpkı, ‘muhafazakar’ liberaller ya da ‘demokratlar’ gibi, ‘ilerici, solcu’ maskeli aktörlerin de efendisi ve kabesi Avro/Atlantik küresel yapıdır!
Türkiye’nin ‘yeniden şekillendirilmesi’ sürecinde , epey yol alındığını CIA ajanı Graham Fuller’den okuyalım:
‘Ben Türkiye’nin geleceği için çok iyimserim. Gülen hareketi, Kürt hareketi... Türkiye’deki TÜM HAREKETLERİN SİSTEMLE ENTEGRASYONU, Türkiye’nin gelecekteki İSTİKRARI (!) için esastır. İyimserim çünkü, bu entegrasyonun her geçen gün daha fazla gerçekleştiğini görüyorum!’ demiştir!
Daha iyi nasıl anlatılır?!
İşte o nedenle ‘Gün’, ‘O GÜN’dür! CIA’in Fuller’i ‘iyimserse’ ‘gün’ gelmiş demektir!
Türkiye’deki ‘tüm hareketlerin sistem’le entegrasyonu’ için 70 yıldır uğraşmışlardır.. Önce ‘oltadaki balık Türkiye’nin ekonomisini kuşatmışlardır.. Ardından halka öncülük yapacak aydın kesimi satın almışlardır, ‘kültürel iğdiş’ had safhadadır.. Sistem’e biat etmeyen bertaraf edilmiştir.
AMA öte yandan TARİHİN de bir hesabı vardır!
Okkalı bir şekilde ihanete uğramış bir milletin de ‘yeter!’ diyeceği ‘gün’ yakındır. Keserin ve sapın döneceğini ve ‘gün’ gelip devran’ın döneceğini atalarından öğrenmiştir bu Millet.. Genetik hafızasına kazılı bilgiler, dersler, tecrübeler vardır..
Madem, efendilerinin açıkça ‘maşa’ ilan ettiği ‘Batının deli gömleğine’ dolanmış olanların, komşu ve kardeş ülkelere ‘savaş’ naraları attıkları ‘gün’dür bugün..
Madem, Vatanın ve milletin etnik ve dini olarak paramparça edilmesinin yolunun açıldığı, psikolojik savaş yöntemlerinin en acımasızın kullanıldığı ‘gün’dür, bugün..
Madem muhalefetiyle iktidarıyla, celladına aşık bir zümrenin, millete ait ne varsa yok etmek için çırpındığı ‘gün’dür bugün..
Madem bu millete ait tüm varlıkların küresel efendilere peşkeş çekildiği, bir milletin sigortası olan ordunun dağıtıldığı, eğitimin parçalandığı, yargının yokedildiği, kişilerin diktasının egemen olduğu ‘gün’dür bugün…
Madem bu gerçekleri dile getiren aydınların, gidişe dur diyenlerin yok edildiği, tutuklandığı, susturulduğu ‘gün’dür bugün... Canilerin, bölücülerin, hainlerin ödüllendirildiği ‘gün’dür….
O zaman yüz yıl önceki ‘benzerlerimiz’den ders almanın da günüdür..
O zaman batıyı Kâbe bilenlerin, Kâbe bildikleri ‘Ecnebi gurbetlere’ göçmelerinin de günüdür!
Hasılı, ‘GÜN’, ‘O GÜN’DÜR ..
Bu kitapta, Türkiye tarihinde son derece büyük önem taşıyan son 3 yılın notlarından seçmeler okuyacaksınız.. Türkiye’nin sokulduğu deli gömleğinde nasıl çırpındığını, iktidarın ve sahte ‘muhalefetin’ de aynı gömleğin içinde olduğunu, Amerika’nın ‘Arap baharı’ ve ‘Kürt baharı’ harekatını, Suriye düşmesinin Türkiye’nin düşmesi demek olduğunu ve Türkiye’yi cinayete iteleyenlerin nihai hedeflerinin, onu, intihara da sürüklemek olduğunu okuyacaksınız..
Türkiye, 100 yıl önce emperyal odakların oyununu bozan tek ülke! Batı yüz yıldır bozulan oyunu yeniden sahnelemek peşinde.. Hedeflerine çok yaklaştıklarını düşünüyorlar.. Yüz yıl önce de öyle düşünmüşlerdi.. Hedeflerine en yakın oldukları noktada DÜŞMÜŞLERDİ.. Onları bu millet yendi! En ummadıkları zaman ve yerdi! Tarih tekerrür etti, benzer bir noktaya geldi..
‘GÜN’ ‘O GÜN’dür! ‘Zafer’ de tekerrür edecektir!
BU vatana ihanet edenleri bekleyen son ‘ecnebi gurbetinde vatansız ölümlerdir’!
BANU AVAR
1.KASIM.2012
GÜNCEL MEYDAN
SATRANÇ TAHTASINDA
YALAN VE İKİ YÜZLÜLÜK
ÇOK FAZLA YAŞAYAMAZ
LASKER
LASKER
SB.