Translate

11 Mayıs 2012 Cuma

“ATATÜRK” SOYADINI GERÇEKTE NASIL ALDI ?




Atatürk’e soyadı verilmesinde eski Milli Eğitim Bakanı SAFFET ARIKAN ile NAİM HAZIM ONAT’ın önerileri söz konusudur.







Anıtkabir Eski Komutanı Ali Güler, “Hemşerimiz Atatürk” adlı kitabının 66-68 sayfalarında Atatürk soyadının kimler tarafından üretilip önerildiğini belgelerle açıklarken şunları anlatmaktadır :

“Bilindiği gibi, 1934 yılında çıkartılan 2525 sayılı kanunla, her Türk’ün bir soyadı taşıması mecburi hale getirildi. Soyadı kanunu, Büyük Millet Meclisi’nce kabul ve Resmi Gazete ile yayınlanıp ilan edildikten sonra, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal için de bir soyadı almak gerekti. Fakat Gazi Mustafa Kemal’e verilecek soyadı ne olmalıydı ?


Bu hususta gerek “Atatürk sofrası”nda ve gerek Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu’nda ona layık bir soyadı bulmak için, bazı isimler tespit edilmiştir. Tespit edilen isimler şunlardı : “Etel- Etil –Etealp- Korkut – Araz – Ulaş – Yazır – Emen – Çogaş – Salır – Begit – Ergin – Tokuş – Beşe”...

Bu isimler Atatürk’e arz edilmiş ve Atatürk’ün, “arkadaşlarla bir kere konuşalım” demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır.


Çankaya’da yapılan son toplantıda, CHP Genel Sekreteri (sonradan Milli Eğitim Bakanı) Saffet Arıkan’ın bir yazısında kullandığı söylenilen “Türkata- Türkatası” gibi iki ad da kendisine arz edilmiş fakat Atatürk’ün “bir de arkadaşlar ne buyururlar, bakalım” demesi üzerine Konya Milletvekili Naim Hazım Onat Bey “müsaade buyurulur mu paşam ?” diye söz istemiş , Atatürk de “arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim” diyerek sözü Onat’a bırakmıştır.


Naim Hazım Bey, Türk Dil Kurumu’nda çalışmış Türkçeyi-Osmanlıcayı çok iyi bilen, her iki alanın gramer ve sentaks kurallarını gerçekten kavramış bir şahsiyetti.


Naim Bey, bu husustaki düşüncelerini şu şekilde açıklamıştır : “Türkata , Türkatası gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz tarihimizde bir ‘Atabey’ sözü, ünvanı vardır. Anlamı da , yine biliyorsunuz : Beyin, emirin, şehzadenin, hatta hükümdarın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir ünvan-ı resmidir. Bu ünvanı taşıyan bir çok Türk büyüğü vardır. Binaeleyh biz de Türk’e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazimize ATATÜRK diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor.”


Gazi, Naim Hazım Onat’ın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta ona teşekkür etmiş, böylece ATATÜRK soyadı üzerinde oy birliği ile durulmuştur.


Bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na şu üç maddelik kanun teklifi verilmiştir.

Kanun no :2587
Kabul Tarihi:24.11.1934
Yayımlandığı R.Gazete :Tarih:27.11.1934
Sayı:2865
Yayımlandığı Düstur: Tertip:3, Cilt:16, Sayfa:4

Madde:1-Kemal öz adlı cumhur reisimize ATATÜRK soyadı verilmiştir.

Madde:2-Bu Kanun neşri tarihinde muteberdir.
Madde:3-Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur.


2622 SAYILI KANUN


1- Kemal öz adlı Türkiye Cumhur reisine 24.11.1934 tarih ve 2587 sayılı kanunla verilmiş olan ATATÜRK soyadı tek şahsına mahsustur, hiç kimse tarafından öz veya soyadı olarak alınamaz, kullanılamaz ve kimse tarafından hiçbir surette bir kimseye verilemez.


2- ATATÜRK adının başına ve sonuna başka söz konarak öz veya soyadı alınamaz ve kullanılamaz

3- Bu kanun hükmü 24/11/1934 tarihinde başlar.
4- Bu kanun hükmünü yerine getirmeye Dahiliye Vekili memurdur.




Mustafa Kemal Paşa’nın Naim Hazım’a ÜLKÜ ONAT isim ve soyisim vermesi :



Atatürk soyadını alan Mustafa Kemal, bir akşam Naim Hazım’a “ Hoca ! idealler erişelemeyen şeylerdir. Şu ideallerin Türkçesini bul” deyince Naim Hazım , “Paşam bizde ‘ULKU DAĞI’ vardır. Bu Türkçe’de göz yanılgısıdır. Vardım sanırsınız erişemezsiniz. O Ulku Dağı ulaşılamayan yer olur” deyince , Atatürk :
“Şu Ulku Dağı’nı ses uyumuna uydur” der.
Naim Bey : "Ülkü çıkar , Paşam! "der.
Atatürk Naim Hazım’a : “Yahu Hoca ! Sen dürüst adamsın…Senin soyadın ONAT olsun “ deyince , Naim Bey “ Teveccühünüz paşam” der.



Ve Atatürk Naim Bey’e Ülkü ismiyle birlikte “NAİM HAZIM BEY, BAY ÜLKÜ ONAT 8-11-1934 K.ATATÜRK” imzalı belgeyi verir ve Naim Bey’in ismi Naim Hazım Ülkü Onat olur.



(Demek ki ; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK soyadı 24 Kasım 1934’te kabul edilip 27 Kasım 1934’te Resmi Gazete’de yayımlanmadan 15-20 gün önce imzasını K.Atatürk olarak atmaya başlamıştı !)




Cengiz Özakıncı – 2005

Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı kitabından alıntıdır.






* * *



Naim Hazım Ülkü Onat (1889 - 1953)


Dil bilgini, Konya’da doğdu, medrese eğitimi gördü. Bir süre Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Meşrutiyet ve Milli Mücadele döneminde cesur kalemleriyle Babalık Gazetesinde yazıları yayınlandı. Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez heyetinde yer aldı.


Yeni dönemde Konya Milletvekilliği yaptı. Türk Dil Kurumu Derleme Kolu Başkanlığı görevinde bulundu. Şiirleri ,yazıları birçok dergi ve gazetede yayınlandı. Arap dili ve edebiyatında uzman sayıldı. Türkçe- Arapça Karşılaştırmalar ve Arapça’nın Türk diliyle Kuruluşu adlı iki yapıtı vardır. Türkçemize bir çok kelime kazandıran ve önemli katkıları olan Naim Bey zaman zaman Mustafa Kemal Paşa ile sabahlara kadar Türk dili ile ilgili çalışmalarda bulundu.






Divan teşkil edecek kadar şiiri olan Naim Bey ,bunları ölmeden önce Ankara Milli Kütüphane’ye bağışladı ve Türkçe’nin Arapça’dan arınmış bir hale gelmesine çok çalışmıştır.







Bundan on iki yıl önce Arapçanın bükünleşmiş ve değişmiş bir Türk dili olduğu davasını, ilk defa olarak ortaya atmıştım. Sonradan, bu yolda birtakım yazılarım ve etütlerim de çıktı. O zamandan beri sürüp gelen araştırmalarım beni yeni yeni gerçeklere götürdüğü gibi, eski görüşlerimden bazılarının da değişip düzelmesini gerektirdi.

Yeryüzünde konuşulan bütün dillerin veya bunlardan birçoğunun birleşik bir köke dayandığını, öteden beri, ileri sürenler olmuştur.

Biz Arapça ile Türk dili arasındaki yakınlığı aydınlatacak olan bu araştırmalarımızda bunların bir kaynaktan çıkmış iki kol olduğunu değil, Arapçanın eski çağlardan beri, ödünç alma yoluyla gelişmiş ve Türkçemizin kökleriyle olduğu gibi, kendi gramer kurallarına göre işlenen üreme ve ekli kelimeleriyle de yuğrulmuş bir dil bulunduğunu belirtmek istiyoruz.

Üç cilde ayrılan bu eserimizde, Sam dillerinin en zengini ve gelişmişi olan Arap dilinin ses ve kök bakımından karşılıklı durumiyleonun Türk dili varlıklariyle nasıl kurulup yuğrulduğu incelenmiştir.
Hazırlamakta olduğumuz ikinci bir ayrımda ise bu dildeki işaret ve sayı adları, zamirler, edatlar, fiil ve isim kipleriyle irap ve gramer sorumları ve bunların dilimizle olan ilgileri açıklanacaktır.

Dil bilgisinin henüz sınırları arasına girmemiş ve birtakım engeller ve dikenlerle kapatılmış sarp ve çetin bir çığır üzerinde sürçmeden yürümede ve onu açıp dölendirmedeki güçlüğün değerli okuyucularca kabul edileceğini umuyorum.

Büyük Türk varlığı gibi, onun zengin dili de tarihin ucu kayıp derinliklerine dayanacak kadar eski ve köklüdür. Uzun zamanlar yüz üstü bırakılan, yüce değeri, olduğu gibi, bilinip belirtilmeyen Türkçemiz, dil bilginlerimizin yeni çalışmalariyle gittikçe aydınlanacak, diller arasındaki gerçek ve yüksek yerini kazanacaktır.

Bu eserim onun karanlıklara gömülmüş bu üstün ve yaratıcı varlığı üzerine serpilmiş bir demet ışık sayılabilirse, ülkümün bana bağışlıyabileceği en büyük sevince ermiş olacağım.



N.H.ONAT
TÜRKÇE - ARAPÇA KARŞILAŞTIRMALAR TEZİNE 
BAĞLI ÖRNEKLER 
(GÜNEŞ - DİL TEORİSİNE GÖRE) 


Türk Dili'nin Sami Dillerle Münasebeti 
Naim Onat




* * * 




Biz Türküz adlı şiirinden :
Hiçbir düşman bize karşı gelemez,
Hücümda süngümüz pek korkuludur,
Hürmetle yad eder her millet bizi,
Biz Türküz adımız uludur.

Naim Hazım , 30 Nisan 1922
Konya Babalık Gazetesi




KAYNAK:
Hemşehrimiz Atatürk (Sayfa 66-68) - Yrd. Doç. Dr. Öğ. Bnb. Ali Güler 
Milli Mücadele'de Konya Kuvay-i Milliyecileri  - Ahmet Atalay