Translate

26 Mayıs 2012 Cumartesi

MADENLER - EMPERYALİZM - ATATÜRK


ÜLKEDEKİ YABANCI SERMAYE ve TÜRKİYE’DE ÇIKARILAN ÖNEMLİ MADENLER
VE ATATÜRK'ÜN MİLLİ EKONOMİ İÇİN DÜŞÜNDÜKLERİ YAPTIKLARI




Dünyada küreselleşme süreci öncesinde yeterince önemsenmeyen yabancı sermaye, ulus devletlerin yok edildiği ve dünyanın global bir pazar haline geldiği günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin ilgi odağı haline gelmiştir. Küreselleşmeyle birlikte, ekonomi ve ticarette liberalleşme eğilimlerinin hız kazanmasıyla, sermayenin serbest dolaşımı artmış, ticaret serbestleşmiş ve tek bir biçime sokulan dünyamızda tüketici alışkanlıklarında benzerlikler görülmeye başlamıştır.

Yabancı sermayenin gittiği ülkeler üzerindeki rolü, uzun tartışmalara yol açmış bir konudur. Bağımsızlık hareketleri ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Üçüncü Dünya Ülkelerindeki ekonomik ve sosyal değişme çabaları ile bu tartışmalar daha da büyümüştür

Yabancı sermaye yatırımlarının tarihi 16. yüzyılda İngiltere’nin Macaristan’daki madenleri işletmesine kadar uzanır. Bugün ülkeler arasında geliştirilen ekonomik ilişkilerin temel özelliklerinden bir kısmı, İngiltere’de başlayıp Batı Avrupa ülkelerinde gelişen sanayi devrimi sırasında ortaya çıkmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde yaklaşık olarak 350 yıl boyunca sermaye, doğal kaynaklar ve nüfusa oranla yoğun olduğu alanlardan daha az yoğun olduğu alanlara akmıştır. 1800’lü yılların ilk yarısında İngiltere’nin ihtiyaç duyduğu hammadde, madenler ve petrolün çıkarılması için sömürgelerde yaptığı yatırımlar, yabancı sermaye yatırımlarının başlangıcını oluşturmuştur.

Çünkü endüstri devriminin bir sonucu olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle batının sanayileşen ülkelerindeki hızlı sermaye birikimi büyük şirketleri bu sermayeden en fazla kârı sağlayacak yatırım alanlarını aramaya yöneltmiştir. Bu yatırım alanları ise, Avrupa endüstrisinin ihtiyacı olan hammaddeleri sağlayacak doğal kaynak ve ucuz işgücüne sahip dönemin sömürgeleri ve bağımsız az gelişmiş ülkeler olmuştur.

Dünyada 19. yüzyıla kadar Batı Avrupa sermayesinden söz edilirken 1914 yılından sonra ABD’nin devreye girdiği görülmektedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yabancı sermaye yatırımlarında ABD, ön sıralarda yer almış, İkinci Dünya Savaşından sonra yabancı sermaye yatırımlarında yeni bir döneme girilmiştir.


Osmanlı döneminde ülkeye yabancı sermaye 1838 Ticaret Anlaşması’ndan sonra girmeye başlamıştır. İngiltere ile Osmanlı arasında imzalanan 1838 tarihli antlaşma diğer Avrupa devletleriyle yapılan antlaşmalar için bir örnek antlaşma niteliğini taşır.



Bu antlaşmayla ;
1- İç ticarette yed-i vahit usulü kaldırılmıştır.
2- İngiltere, Osmanlı’ya mal götürürken Osmanlı tüccarlarının ödediği vergiyi ödeyecek, dışarıdan getirdikleri için ise yarısını ödeyecektir.

Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa ülkeleriyle yapılan bu ticaret anlaşmaları sonucunda Osmanlı Devleti, yabancı ülkelerden mal dışalımını serbest bırakmış, dışalımda % 5, dışsatımda ise % 12 gümrük vergisi uygulamayı kabul etmiştir. Yabancı tüccarlar mallarını satış için bir bölgeden diğerine naklederken ödemesi gereken çeşitli vergilerden muaf tutulmuş, bu antlaşmayla yabancı sermaye, yerli tüccarlarla eşit hale getirilmiş, batının işlemiş olduğu mallar Osmanlı’nın her köşesine girmiştir.

Dolayısıyla batılı yatırımlar sanayi mallarını kolayca iç pazarda satabileceğinden, sanayi alanına yatırım yapmakla ilgilenmemişlerdir. Gerçekleşen yabancı sermaye yatırımları ise demiryolu, elektrik, havagazı gibi hizmet sektörlerine yönelmiştir. Batılı endüstrileşmiş ülkeler Anadolu’yu kendilerine böylece açık pazar haline getirmişlerdir.

19. yy başlarından 20. yy başlarına kadar Osmanlı da ki yabancı yatırımların özellikleri, sömürgelerdeki yabancı sermaye hareketleri özdeşlik gösterir. Bu dönemde yabancı sermayenin ilgisizliğinin sebebi Osmanlı’nın İngiltere ve Avrupa ülkeleri ile yapmış oldukları ticaret sözleşmeleriyle ilişkilidir. Bu kapitülasyonlarla içte gerekli tedbirler alınmadığından yerli endüstri bir çok ayrıcalıklardan yararlanan ve serbestçe ithal edilen yabancı mallarla rekabet edemez duruma gelmiştir.

Anadolu’ya ilk yabancı sermaye, 1851 Kırım savaşından sonra sağlanan borçları izleyerek gelmiştir. 1854 yılında Kırım savaşının gerektirdiği yeni harcamaları karşılamak amacıyla Dent Palmer and Co. adlı bir aracı firmanın yardımıyla batıdan 3 milyon İngiliz sterlini borçlanmaya gidilmiştir. Bu borcu Fransa’dan alınan borçlar izlemiştir.

Gerek Anadolu’da gerekse Rumeli’de demiryolu yapımı için ilk girişimler, İngiliz firmaları tarafından 1856 yılında gerçekleştirilmiştir. İngiltere’ye verilen bu ilk imtiyazlar, Köstence-Çernova (66 km) hattı ve İzmir-Aydın (131 km) hattı imtiyazlarıdır.

1850’ler den sonra Osmanlı Devleti’nin aldığı dış borçları ödeyemeyecek hale gelmesi, 1881 yılında çıkarılan Muharrem Kararnamesi ile Duyun-u Umumiye idaresinin kurulmasına neden olmuş, Böylece ödenmeyen borçlara karşılık ülkenin doğal kaynaklarının gelirlerine el uzatılmış ve kaynakları işletecek bir çıkar şirketi yaratılmıştır.

Duyun-u Umumiye’den önceki dönemde yabancı sermayenin doğrudan ilişkili olduğu konular sınırlıdır. Türkiye’de Duyun-u Umumiye ile birlikte yabancılar bugünkü anlamda işletmeciliğe başlamışlardır.

Tuz İşletmesi, Osmanlı Bankası, Tütün Tekel İşletmesi Avusturya ve Almanya tarafından ortaklaşa kurulan “Reji İdaresi” isimli şirkete verilmiştir.

İngiliz ve Fransız sermayeli Osmanlı Bankası zamanla Ereğli Kömür Madenlerinin işletilmesini, Şam-Hama, İzmit-Kasaba, Selanik-İstanbul demiryolları ile İstanbul Elektrik, Su, Tramvay İşletmesi’ne de hakim olmuştur.

Almanya 1888 yılında Deutsche Bank aracılığıyla Bağdat Demiryolu projesine girerek, 1889’da “Anadolu Osmanlı Şimendifer Kumpanyası” isimli şirketi kurmuştur.

Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde 16 bağımsız devlet kurulmuştur. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin batıdan almış olduğu borçların ancak belirli bir kısmının Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödeneceği bildirilmiştir. Osmanlı borçlarının kesin tasfiyesi ancak 1954 yılında sona ermiştir.

1920 – 1930 yılları arasında Türkiye’de 201 anonim şirket kurulmuştu. Bunların 66 sında yabancı sermayesi vardı. Ancak 1930 yılına gelindiğinde ülke sanayii hala son derece cılız ve sınırlı idi. Sanayi işletmelerinin sadece % 4 ünde elektrik ile işleyen motor vardı. Özel şirketlerin, ister yabancı sermayeli olsun ister tamamen yerli sermayeli, gerçek anlam ve ölçekte bir sanayileşme sürecini başlatacak, sermaye birikimi yetersiz kalıyordu. İşte bu aşamada Türkiye yabancı (dış) kredi alarak devlet eliyle sanayileşme sürecini başlattı.




1937 Maden Gezisinde

ATATÜRK: 


"Köyler perişandır. Sanayimiz geridir. Limanlarımız yoktur. Madenlerimizi işletemiyoruz.

Bu halk zengin olmaya mecburdur. Memleket mamur olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşamak imkanından bahsederlerse, inanmayınız. Memleketimizi medeniyet-i hazıranın icap ettirdiği dereceye bir an evvel isal için yalnız milletin sermayesi, milletin ilmi ve fenni teşebbüsleri kafi gelmez. 

Ecnebi sermayesinden istifade edeceğiz .İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi’dir. "

"Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say’imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin.” 

“Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız.”

Görüldüğü gibi ATATÜRK’ün yabancı sermaye hakkındaki fikri çok belirgindir: Ülkenin kendi olanakları, kendi teknik bilgisi ve teknolojik birikimi ile eksiklerimizi tamamlamak, sanayileşmeyi başlatmak ve sürdürmek ve bilimsel kuruluşlarımızı genişletmek mümkün değildir. Bu nedenle kanunlarımıza sadık yabancı sermayesinden yararlanacak, gerektiğinde dış kredi de alınacaktır. Ancak bugünkü Sıcak Para gibi spekülatif yabancı sermayeye karşıdır .

Türkiye İktisat Kongresi’nden 51 gün sonra ve Lozan’da görüşmelerin 23 Nisan 1923 tarihinde yeniden başlamasından iki hafta önce TBMM Hükümeti, bir Amerikalı grup ile Chester Projesi olarak bilinen imtiyaz sözleşmesi imzaladı. 

Bu proje; Samsun-Trabzon-Mersin ve İskenderun limanlarını Süleymaniye, Kerkük ve Musul’a bağlayan 4 400 km demiryolu yapım ve işletmeciliğini, demiryolu güzergahına paralel 40 km’lik bir şerit içinde maden ve petrol aranmasını, bulunduğu takdirde 99 yıllığına işletilmesini kapsayan, 400 milyon Dolarlık bir yatırımı öngörüyordu. TBMM Hükümeti bu antlaşmayı ATATÜRK’ün de onayını alarak imzalamıştı. 

TBMM Hükümeti Chester Antlaşması ile kısa bir süre sonra Lozan’da yeniden başlayacak görüşmelere yönelik olarak Amerikan desteğini sağlamayı da düşünmüştü.

Ancak 1925 yılında Cemiyet-i Akvam Musul eyaletini Bağdat’taki İngiliz manda rejimine bağladıktan sonra Chester Projesi iptal edilmişti.

1929 Dünya Ekonomik Krizi Türkiye’de aynı yıl Türk parasının değerinin düşmesi ve rekor düzeyde dış ticaret açığı ile eşanlı olarak yaşandı. Türkiye’nin acil önlemler alması ve gecikmeden en az 15 milyon Lira sermayeli Devlet Bankası’nı kurması gerekiyordu.

Bu koşullar altında ATATÜRK Türkiyesi 1930 yılında kibrit tekelini bir Amerikan şirketine devrederek 10 milyon Dolar kredi almakta herhangi bir sakınca görmedi ve sağladığı para ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı kurdu. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu çıkarttı ve Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin başlattığı “Tasarruf ve Yerli Malı Haftası” seferberliği ile hem dış ticaret açığını kapattı hem de Türk parasını dünyanın en güçlü paralarından bir konumuna getirdi. Bütün bunlar 3-4 yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlandı.

İşte bu aşamada Türkiye yabancı (dış) kredi alarak devlet eliyle sanayileşme sürecini başlattı:

1938 yılında imzalanan dış kredi antlaşmalarının toplam parasal değeri aynı yıl için devlet bütçesinin % 58’ine eşitti. 

Türkiye 1938 yılı dışında hiçbir dönemde bir takvim yılı içinde devlet bütçesinin % 58’i kadar dış kredi almamış, alamamıştır. 
Bu da ATATÜRK Türkiyesi’nin güvenirliliğinin ölçüsüdür. 
Çünkü hedef belli idi ve ATATÜRK bu hedefi Onuncu Yıl nutkunda çok açık bir şekilde ortaya koymuştu:

Bundan sonra ki hedef Yabancı İmtiyazlı Şirketlerin Millileştirilmeleri idi.

29 Ekim 1933 ile 29 Ekim 1938 arasındaki beş yılda yapılan işler ve kurulan fabrikalar, bankalar ve araştırma geliştirme kuruluşları hep aynı hedefe yönelikti: ülkenin gönencini en üst düzeye çıkarmak. Bu dönemde kurulanlar:

Eskişehir Şeker Fabrikası
Kayseri Dokuma Fabrikası
Ereğli Dokuma Fabrikası
Isparta Gülyağı Fabrikası
Keçiborlu Kükürt Fabrikası
Paşabahçe Şişe-Cam Fabrikası
Zonguldak Antrasit (Sömi Kok) Fabrikası
Turhal Şeker Fabrikası
Nazilli Basma Fabrikası
İzmit I. Kağıt ve Karton Fabrikası
Gemlik Suni İpek Fabrikası
Bursa Merinos Fabrikası
Karabük Demir Çelik Tesisleri
Malatya Dokuma Fabrikası
Bankalar ve diğer Kuruluşlar:
Etibank 
Denizbank
Halk Bankası ve Halk Sandıkları
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu
Toprak Mahsulleri Ofisi
Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü 

17 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4875 sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” ile doğrudan yabancı yatırım ve yabancı sermayenin tanımını uluslararası normlara uygun olarak yeniden düzenlemişlerdir.. Bununla birlikte yeni yönetimler sadece satmakla meşgul olup yerine yenisini getirmediği gibi işsizlik oranı ile iç-dış borçlarımızıda arttırmışlar,madenlerimizin de % 1 gibi cüzzi bir miktarda geri dönmesi ile sömürülmesine izin vermişlerdir.

Yeni yasalarla birlikte ,yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi ülke ekonomisinin kilit sektörlerinin yabancı ülkelerin denetimi altına sokması ve ekonomik bütünlüğünü bozması, gümrük vergileri ve dışalım yasakları gibi , yerli şirketler karşısında yabancı şirketlerin yüksek sermayeleri, teknoloji, yöneticilik bilgisi gibi artılarından dolayı, haksız rekabet üstünlüğü sağlaması, aşırı kâr transferleriyle o ülkenin ödemeler dengesinin sarsılması ve yeni teknolojiyi kendi ülkelerinde üreterek ev sahibi ülkeleri bu teknolojileri ithal etmek yoluyla teknolojik bağımlılık yaratmaları gibi olumsuz etkileri de bulunmaktadır.


TÜRKİYE'DEKİ MADENLER

Demir: Modern sanayinin ana metali demirdir. Kullanım alanı oldukça geniştir.
DEMİR


Çıkarıldığı yerler: Divriği –Gürün (Sivas), Hekimhan-Hasan çelebi (Malatya), Çam dağı (Sakarya) , Edremit-Havran-Eymir-Ayvalık-Ayazmant (Balıkesir), Torbalı(İzmir), Simav- (Kütahya), Kırıkhan-Payas(Hatay), Bingöl, Kahramanmaraş, Düzce, Kayseri. Doğu Anadolu Bölgesi demir madeni bakımından Türkiye’de ilk sıra gelmektedir.

İşlendiği yer : Karabük, Ereğli, İskenderun demir çelik fabrikaları.


Bakır: Bakır madeni yatakları genellikle çinko ve kurşun yataklarıyla birlikte bulunur. Elektrik ve elektronik sanayisinde kullanılır. Bakır mutfak eşya yapımına kullanılır.

Çıkarıldığı yerler: Murgul(Artvin),Küre(Kastamonu),Ergani –Maden (Elazığ), Çayeli (Rize),

İşlendiği yerler: Maden Ergani bakır işletmeleri, Murgul bakır işletmeleri, Samsun Karadeniz bakır işletmeleri.


Krom: Çok sert ,çok iyi cilalanabilen ve paslanmayan bir maden olduğu için , madeni eşya yapımında büyük önem taşır. Dışarıya en çok satılan madendir. Kaplamacılıkta ve çelik yapımında kullanılır.

Çıkarıldığı yerler: Guleman(Elazığ) , Fethiye – Milas – Marmaris – Dalaman Köyceğiz(Muğla) , Acıpayam (Denizli) , Orhaneli (Bursa) ,Kayseri , Eskişehir Kütahya , Kahramanmaraş , Aladağ(Adana)

İşlendiği yerler :Antalya ve Elazığ’daki ferrokrom tesisleri

Krom yatakları altı ana bölgede toplanmıştır.

Fethiye, Köyceğiz, Denizli
Alacakaya (Guleman) (Elazığ)
Bursa, Eskişehir
Adana, Kayseri, Mersin
İskenderun, Kahraman Maraş, İslahiye
Kopdağı (Doğu Anadolu)

Boksit: Alüminyumun hammaddesi olan boksit çok hafif olduğundan uçak sanayiinde, otomobil, ev, elektrik malzemesi yapımında kullanılır.

Boksit yatakları Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya) İslahiye (Gazi Antep) ve Milas (Muğla) civarında bulunur. Buralarda çıkarılan boksit, Seydişehir alüminyum tesislerinde işlenmektedir.

Bor Mineralleri: Sanayide sayısız denilebilecek kadar çok çeşitli işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen boraks ve asit borik özellikle nükleer alanda jet ve roket yakıtı , sabun deterjan lehim, fotoğrafçılık tekstil boyaları , cam, elyaf ve kağıt sanayiinde kullanılmaktadır. Dünya rezervinin %80’ni Türkiye’dedir . Üretim bakımından dünyada 2006 dan beri birinci sıradayız. Rezerv bakımından ise TÜRKİYE birinci sıradadır.  Bor minerallerinin üretimi dış isteğe bağlıdır. Çıkarıldığı yerler: Bigadiç-Susurluk-Sultançayırı (Balıkesir) , Mustafakemalpaşa (Bursa) Emet( Kütahya), Seyitgazi (Eskişehir).























Kükürt: Kükürt gübre, kimya ve boya sanayiinde kullanılır. Ayrıca kauçuğun işlenmesinde ve sülfirik asit üretiminde de kullanılır. Ülkemizde kükürt yatakları Keçiborlu (Isparta) ve Milas (Muğla) çevresinde bulunmaktadır.

Zımpara Taşı: Çeşitli kesici, torpüleyici ve silici aletlerin yapımında kullanılan zımpara taşı yönünden ülkemiz çok zengindir. Tire (İzmir), Manisa, Söke (Aydın), Milas (Muğla) ve Tavas (Denizli) da çıkarılır.

Barit: Suda erimeyen bir maden olduğundan boya, deri, kimya, cam ve kauçuk sanayiinde kullanılır. Ülkemiz barit yatakları bakımından zengin sayılır. Antalya, Muş, Gazi Antep ve Eskişehir çevresinde barit yatakları bulunmaktadır.

Tuz: Türkiye tuz yatakları bakımından son derece zengindir. Kaya tuzu yatakları üçüncü jeolojik zamanda, kapalı göl havzalarında suların buharlaşması ile oluşmuştur. Son yıllarda tuz üretimimiz üç kat artmıştır.

Türkiye’deki tuz üretiminin çoğu, Tuz Gölü ile İzmir Çamaltı tuzlasından sağlanır. Kaya tuzu yatakları, Çankırı, Kars, Iğdır ve Nevşehir çevresinde bulunmaktadır.

Cıva: Tek sıvı madendir. Zirai ilaç yapımında, kâğıt sanayiinde, suni gübre üretiminde ve boya sanayiinde kullanılır. Türkiye’de Sarayönü (Konya), Ödemiş (İzmir), Manisa ve Uşak çevresinde çıkarılmaktadır.

Kurşun - Çinko: Genelde kurşun ve çinko bir arada bulunur.
Ülkemizde Keban (Elazığ) ve Kayseri çevresinde kurşun-çinko yatakları vardır.

Lületaşı: Eskişehir çevresinde çıkarılır ve işlenir. Süs eşyası yapımında kullanılır.

Oltutaşı: Erzurumun Oltu ilçesinde çıkarılır ve işlenir. Süs eşyası yapımında kullanılır.

Fosfat: Gübre hammaddesi olarak kullanılan fosfat ihtiyacımızı karşılamaz. Fas, Tunus ve Cezayir’de yaygın olarak görülür ve daha çok bu ülkelerden ithal edilir. Türkiye’deki en zengin fosfat yatakları Mazıdağı (Mardin), Adıyaman, Bingöl ve Bitlis’te bulunmaktadır.

MANGANEZ

Manganez: Çeliğe sertlik kazandırmak ve direncini artırmak için kullanılır.                                                                          
Uşak, Afyon, Muğla, Adana, Erzincan, Artvin ve Trabzon çevresinde manganez
yatakları bulunur. İhtiyacı karşılamaz.!  Bu nedenle ithal edilir.!


Mermer: Ülkemiz mermer bakımından zengindir. Afyon, Kütahya, Marmara Adası, Kırşehir, Tokat ve İzmir çevresinde çıkarılır. Yurt dışına ihracatı yapılır.

Volfram (Tungsten): Çok sert olması nedeniyle özel sanayi çeliği olarak kullanılır. Demiryolu, iş makineleri, uçak ve gemi yapımı yanında, ampüllerde enerjiyi ışığa çevirmede kullanılır.
Bursa Uludağ’da çıkarılıp işletilmektedir. Fakat son yıllarda üretimi durmuştur.!!

Asbest (Amyant): 14 bin °C sıcaklığa dayanır. Isıya dayanıklı araç ve gereç yapımında kullanılır. Konserojen madde bulundurması nedeniyle, kullanımı sınırlandırılmıştır.
Eskişehir, Bursa, Erzincan, Hatay, Kars, Ağrı, Malatya, Sivas, İskenderun, Uşak ve Konya’da çıkarılır.



***



TÜRKİYE’DEKİ HOLLANDALI VE BELÇİKALI ŞİRKETLER 
(DİĞERLERİ İLE BERABER TOPLAM 450 ŞİRKET)

PİRAM TİC. ZİR.ÜR.TURZ.İNŞ.MADEN SAN.İTH.İHR.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
LAGUNA MERMER TUR.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
ANADOLU PERLİT MADENCİLİK SAN. İTH.İHR. A.Ş. HOLLANDA
REYNAERS ALÜMİNYUM SAN. VE TİC. LTD.ŞTİ. HOLLANDA
SAYBERG MADENCİLİK SAN. VE TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA 
TURUN YAPI ENDÜSTRİ MADENCİLİK VE TİC.A.Ş. HOLLANDA 
MERTAŞ MADENC.TURİZM OTO İHR.İTH.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
CORUS ÇELİK TİC.A.Ş. HOLLANDA
BALIKESİR İSTİKLAL İNŞ.ÖZEL EĞ.HİZM.YURT KANTİN İŞL.İM.GIDA MADEN SAN.TİC.VE İHR.A.Ş. HOLLANDA
SAİM BUDİN MADENCİLİK A.Ş. HOLLANDA
MARMARA MADENCİLİK VE YEDEK PARÇA İM.ARDİYE TAŞ.HİZM.SAN.TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
UNİ ÇİMENTO MADENCİLİK SAN.VE TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
HARBORLİTE AEGEAN END.MİNERAL.SAN. A.Ş. HOLLANDA
ALMİN MADENCİLİK SAN.VE TİC.A.Ş. HOLLANDA
TÜPRAG METAL MAD.SAN.VE TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
DEWEIJS ÖTER MADEN.İTH.İHR.HAYV.TURİZ.SAN.VE TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
VAN DALEN İSTANUBL METAL VE MADEN TİC.LTD.ŞTİ. HOLLANDA
MAGNESİT ANONİM ŞİRKETİ HOLLANDA
OMM OCAK MADENC.MİNERAL MAK.İHR.İTH.SAN.VE TİC.A.Ş. BELÇİKA
IMC MADENCİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. BELÇİKA
ABDİOĞLU KÖMÜR İŞLETMELERİ VE TİC.LTD.ŞTİ. BELÇİKA
GTA MADEN.VE DIŞ TİC.LTD.ŞTİ. BELÇİKA
IMERYS BEYAZ MAD.SAN.VE TİC.LTD.ŞTİ. (MAH.KARARI İLE) BELÇİKA
EVREN ULUSLARARASI MADENCİLİK DIŞ TİC. LTD. ŞTİ. BELÇİKA
LİDYA YAPI MALZ. SAN. VE TİC. A.Ş. BELÇİKA
A.T.S.DENİZCİLİK TİC.VE SAN.LTD.ŞTİ. BELÇİKA
INDUCTOTHERM İNDÜKSİYON SİSTEMLERİ SAN.A.Ş. BELÇİKA 



***





Atlasjet uçağı Isparta'da düştü: 57 ölü


Uçakta 6 bilimadamı vardı

Ölen yolcular arasında Süleyman Demirel Üniversitesi'nin davetlisi olarak, "fizik" konusunda konferans vermek üzere Boğaziçi ve Doğuş üniversitesinden gelen bilimadamları da bulunuyordu:

Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Engin Arık, araştırma görevlisi Özgen Berkol Doğan, yüksek lisans öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve araştırma görevlisi Mustafa Fidan.

Prof. Dr. Engin Arık, European Organization for Nuclear Research 'taki (CERN) "Atlas Deneyi"nde çalışan bir bilim kadınıydı. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erhan Gülmez, Prof. Arık'ın Devlet Planlama Teşkilatı'nın düzenlediği "Türk Ulusal Hızlandırıcı Projesi"nde çalıştığını hatırlatarak, "Arık, kuvvetli bir bilim kadını, Türkiye platformunda, yurtdışındaki uluslararası laboratuvarlarda doktora öğrencisi yetiştiren birisiydi. Üzerinde çalıştığı projenin tamamlanmasıyla Nobel Ödülü alabilecek nitelikteydi" dedi.
Engin Arık kimdir?

İstanbul'da, 14 Ekim 1948'de doğan Prof. Dr. Arık, İstanbul Üniversitesi Fizik-Matematik Bölümü'nden 1969 yılında mezun olduktan sonra Pittsburgh Üniversitesi'nde fizik alanında master ve doktora yaptı.

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Teorik Fizik Kürsüsü'nde 1968-1969 yıllarında öğrenci asistanı olarak mesleğe başlayan Arık, 1969-1976 yılları arasında Pittsburgh Üniversitesi Fizik Bölümü'nde araştırma asistanı olarak görev yaptı.

Londra Üniversitesi'nde 1976-1979 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalışan Arık, 1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'ne geçti. Arık, 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden ayrılarak 2 yıl Control Data firmasında uzman olarak çalıştı.

Viyana Üniversitesi'nde 1997-2000 yılları arasında görev alan Arık, 1985 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyordu.

Engin Arık, "Deneysel Yüksek Enerji Fiziği" alanında yaptığı çalışmalarla 1981 yılında doçent, 1988 yılında profesör oldu. Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre'nin Cenevre kenti yakınlarında kurulu nükleer araştırma merkezi "European Organization for Nuclear Research (CERN)"deki 'Atlas Deneyi'nde çalışıyordu.

Aynı bölümde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Metin Arık ile evli olan Prof. Dr. Arık, iki çocuk annesiydi.





KAZANIN  "BİR KAZA" OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSANIZ....
YANILIYORSUNUZ DERİM..!




KAYNAKLARIMIZI ,BAŞKALARI İÇİN DEĞİL,
KENDİ ÇIKARLARIMIZ İÇİN KULLANALIM ve
BİLİM ADAMLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM.

SB.



***