Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

TARİH BOYUNCA ANADOLU VE TÜRKLÜK






Tarih boyunca çok farklı ve geniş bir coğrafyaya yayılmış ve gittiği her yerde imparatorluklar, devletler kurmuş olan Türk milletinin  Anadolu’ya kesin olarak yerleşmesiyle Batılıların oklarına hedef olması tarihsel bir olgudur. Tarih bilgisi açısından yüzeysel bilgi sahibi olanlar ile art niyetli Batılılar, Anadolu'nun Türkleşmesini 1071 Malazgirt Savaşı'yla başlatırlar. Ne var ki Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi çok öncelere dayanır. İskitler, M.S. 680 yılından itibaren ve Milattan sonraki yıllarda da  çok çeşitli Türk boy ve toplulukları Anadolu’ya gelmişlerdir.


Bu noktada tarihçilerin iddia ettikleri ve araştırılması gereken bir husus İskitlerin gelişinden çok önceki yıllarda Mezopotamya’da kurulan uygarlıkların temelinin de Türk soylular tarafından atıldığıdır. Yine Milattan önce Anadolu’daki Truvalıların ve Güney Avrupa’daki de Etrüsklerin Türk soylu oldukları son yıllarda sıklıkla savunulmaktadır.



Bu bağlamda Milattan sonraki yıllarda Anadolu’ya yerleşenler arasında Hun Türklerini de özellikle belirtmek gerekir. Çünkü, Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Batıya göç eden Hunların bir kolu 395 tarihinde Erzurum üzerinden Anadolu'ya gelmiş, 451 yılında onları Akhunlar izlemişlerdir. Büyük bir göç dalgası da 466'da gerçekleşmiş, Avrupa Hunları'na bağlı Ağaçeri Türk boyları Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir. Anadolu'ya doğru diğer iki önemli Türk göçü 558 ve 575 tarihlerine rastlamaktadır. Güney Kafkasya'da Hazar İmparatorluğu'nun temelini oluşturan Sabar Türk toplulukları bu sürede yoğun bir şekilde Anadolu'ya gelmişlerdir. Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları, Uz-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boyları da Anadolu'ya yoğun olarak gelen ve yerleşen Türk boyları arasında bulunmaktadır. Bu boylar arasında özellikle Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen Bulgar Türkleri ile Kafkaslardan gelerek yerleşen Kuman-Kıpçak Türkleri; Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde çok önemli bir yere sahiptirler. Bütün bu göçler nedeniyle Sultan Alpaslan Malazgirt savaşı ertesi Anadolu’yu ele geçirince bu coğrafyada yerleşmiş Türklerle dolu bir yurt bulmuş ve Selçuklu İmparatorluğunu buraya taşıyarak Türklüğü kalıcı kılmıştır. Ne var ki dünyada en çok devlet kuran milletin Türkler olduğunu bilen Batılılar bu gelişmeyi hazmedemeyip Türkleri Anadolu’dan kalıcı olarak çıkarmak için Haçlı seferlerini başlatmışlardır. Türk milleti bütün bu saldırıların üstesinden gelmeyi bilmiş ve Anadolu toprakları üzerinde bir çok beyliklerin yanı sıra Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları ile bugünkü güçlü, bağımsız, çağdaş Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.



Özellikle sömürgeciliğin zirveye çıktığı bir dönemde ortaya çıkan ve mazlum milletlere örnek olan bu gelişme ise Batılıları rahatsız etmiş ve üzerimizde geleneksel “parçala-böl- yönet” stratejileri uygulanmaya konulmuştur. 1800’lü yılların ortalarında yürürlüğe konulan Şark Meselesi ve bugünkü Büyük Ortadoğu projeleri işte bu amacı taşımaktadır.



Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi ve Ön Asya’da İslamiyetin hamisi ve İslam aleminin önderi durumuna geçmeleriyle Avrupalılar açısından bir kabus dönemi başlamıştır. Tüm Avrupa’da Kilise tarafından yaratılan panikle önce Haçlı Seferleri yapılmış, yenilgiyle biten bu seferlerden sonra süreç içinde ortaya konulan “Şark Meselesi”,Türk veya Osmanlı meselesi halini almıştır. Artık Batı dünyası için İslamiyet ile Türklük aynı anlamı ifade eder olmuş ve nihayetinde Türk-İslam ve Avrupa-Hıristiyan mücadeleleri “Şark Meselesi”nin temelini teşkil etmiştir.


“Şark Meselesi” , özellikle 250 yıldır dünyanın büyük devletlerini meşgul etmiştir. Hele bölgede ciddi patrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunması başta Avrupa devletleri, Rusya ve süreç içinde ABD’yi de işin içine sokmuştur. Sömürgeciliğin kurallarını iyi bilen her emperyalist devlet yaratılan “güç dengesi “politikasına uymuş ve “Şark Meselesi”ni kendi çıkarlarına uygun şekilde ele almıştır.


Bu bağlamda “Şark Meselesi”nin geçirdiği süreçleri; Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türkleri Anadolu’da durdurmak, Türklerin Rumeli’ye geçişini önlemek, İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek ve Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak  şeklinde yorumlayan tarihçilerin görüşleri önemlidir. Bu çerçevede Balkanlardaki çeşitli etnik gruplar ve Doğu Anadolu’daki Ermeniler özellikle din adına kışkırtılmış, kanlı isyanlar çıkarmalarına destek olunmuştur.


Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne rağmen ve zamanının en büyük emperyalist güçlerine karşı 9. Haçlı Seferi diyebileceğimiz savaşı da vererek Anadolu’da kalmayı başaran Türklere karşı yeniden başlatılan Sevr anlamındaki planlar ise bugün 10. Haçlı seferi anlamında bir girişimi söz konusu etmektedir.


Bu bağlamda emperyalist Batılıların yıllardır bıkmadan ısıtıp ısıtıp önümüze sürdükleri ve el altından veya açıkça destekledikleri "KürtSorunu”nun altında bu emel, yani Türkleri Anadolu’dan kalıcı atmak vardır. Bu çizgide sözde müttefiklerimiz temel sömürgeci mantığı ile “parçala-böl-yönet” stratejisini uygulamaya koymuşlar ve Anadolu’daki Türk boylarını bile ayrı bir etnik gurup şeklinde ortaya sürerek bölünmeyi, bölücülüğü açıkça desteklemişlerdir.


Özellikle ABD’li stratejistlerce yıllardır planlandığı bilinen ve Sovyetler Birliğinin parçalanması başarıldıktan sonra sahneye açıkça konan Büyük Ortadoğu Projesi bizi de öncelikle ele aldığından çok önemlidir.

Söz konusu Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili en çarpıcı açıklama ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından 2003 yılında yapılmıştır. Rice bu açıklamasında Ortadoğu’nun dönüştürülüp, Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurgulamıştır.












Bu bağlamda ABD’nin  Büyük Ortadoğu Projesi ile 
şu beş hedefe ulaşmak istediğini söyleyebiliriz:


1- ABD bu proje ile kendisine ve İsrail’e rakip olabilecek muhtemel güçlerin oluşmasını engellemek istemek,

2- ABD bu proje ile rakipsiz askeri gücünün olanaklarını kullanarak petrol zengini Ortadoğu bölgesini kontrolü amaçlamak,


3- Amerika bu proje ile Ortadoğu bölgesinde bulunan petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde denetimini sağlamak istemek,


4- Kendisine rakip veya rakip olabilecek Avrupa Birliği, Çin ve Japonya’yı bu kaynaklardan uzak tutmak istemek ve


5- Onlara göre var olan ve temeli Afganistan’da kendileri tarafından Mücahiddinlerin kurulmasıyla atılan köktendinci terör diye adlandırılan görünüşteki terörü önlemek.


İşte son bir yıl içinde Arap ülkelerinde demokrasi adına başlatılan halk ayaklanmaları ve Türkiye’deki bölücü terörün artan şekilde azıtması ve giderek siyasallaşması bu planının parçasıdır. Ne var ki Türk milleti tarihte, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan coğrafyada, çok güçsüz olduğu zamanlarda bile üzerinde oynanan oyunların üstesinden muzafferiyetle gelmesini bilmiştir. Bunu bilmeyen, bilmek istemeyen sözde müttefiklerimizin almaları gereken dersin sayfaları da tarih kitaplarında açıkça resmedilmiştir........


Ali KÜLEBİ

ART Dış Politika Direktörü










***


GELELİM BUGÜNE...


ORTADOĞU'DAKİ KAOS ORTAMINDAN ÇIKMAYA ÇALIŞAN VE BUNUN İÇİNDE "KUKLALARINI" KULLANAN EMPERYALİZM SON NEFESİNDE...

KENDİ BATAKLIĞINDAN "SATILMIŞ MEDYA" İMPARATORLARININ YARDIMIYLA , SALDIRMANIN "HAKLILIĞINI"  HALKA SUNARAK KAFALARI BULANDIRMAYA  VE "ALNININ AKIYLA" ÇIKMAYA ÇALIŞIYOR.




UNUTMAMAMIZ GEREKEN TEK ŞEY :
BİZ 1071 DE GELMEDİK BURALARA, O SON GELİŞİMİZDİ.
BİZ ÇATALHÖYÜKTEN TRUVAYA, ETRÜSKLERDEN SÜMERLİLERE HATTA AMERİKA KITASINDAKİ KIZILDERİLİLERE KADAR HER YERE DAĞILMIŞTIK.





GEÇMİŞİNİ UNUTMA... UNUTMA Kİ , 



SURİYE DÜŞERSE, ORTADOĞU DÜŞER,

ORTADOĞU DÜŞERSE TÜRKİYE DÜŞER,


AMA...



ATALARIMIZDAN GELEN ,EMPERYALİZME KARŞI DİRENİŞ GÜCÜ İLE,

EMPERYALİZM BURAYA GÖMÜLECEK VE İMPARATORLUKLARI ÇÖKECEKTİR.




ATATÜRK'ÜN DE DEDİĞİ GİBİ : 



"Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsan, uzaktan doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve egemenliklerine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır." 







SB.